Tebük seferi

 Seferin nedeni  Zorluk gazası
 Ağır davranılması Sahabenin Yardımları
 Tebük ve Münafıklar Hz Ali Medine'de vekil 
 Ebu Zer (ra) olayı Beş Haslet  
 Tebük Hutbesi  Mescidi Dırar

ilgili ayetler
 

Seferin nedeni:

Bizans Imparatoru Heraklius'a bir mektup yazan Suriye'li hristiyanlar, Muhammed'in öldügünü,müslümanlarin da kıtlık ve yokluk içinde perişan olduklarını, üzerlerine asker gönderilirse,onları kendi dinine katmanın tam zamanı bulundugunu bildirdiler.
Bunun üzerine Heraklius silahlandırdığı 
40.000 kırk bin kişilik askeri bir gücü  
Kubad'ın komutası altında yola çıkardı. 
Cüzam, Lahm, Gassân ve Âmile adını taşıyan arap kabilelerinin de Rumlarla birlikte hareket edecekleri haberi Medine'ye ulaştı.
Zaten Allah'in elçisi kuzey sınırından güvende degildi.
Böyle bir askerî harekât hazırlıgını ögrenince genel seferberlik ilân etti. 

 

Zorluk gazası

Allah'in Resulu diger gazvelerde genellikle 
seferin nereye olacağını gizli tutarken 
bu defa Bizans ordusuna karşı bir sefer
düzenleneceğini açıklamıştı.
Çünkü gidilecek yer uzak, havalar 
sıcak ve kurak, düşman güçlü idi.
Ordunun buna göre hazırlık yapması gerekiyordu.
Mekke'den ve diger arap kabilelerinden
asker toplamak için de görevliler çıkarılmıştı.
Sıcak, kuraklık, kıtlık, uzaklık ve 
güçlü düşman unsurları bu seferi
"güç ve zor bir sefer" haline getirmişti. 
Bu yüzden seferin rastladığı zamana 
Kur'an-i Kerim'de "Sâatü'l-usre" (güçlük zamanı) denilmiş, bu sefere de Kur'an dilinden alınarak "Gazvetü'l usre (zorluk gazâsı)" adı verilmiştir.
Bu sefere katılan orduya da "Ceysü'l-usre 
(Güçlük ordusu)" denilmiştir 

 

 Ağır davranılması

Hz. Peygamber savaş için hazırlık yapılmasını emrettigi zaman mevsimin olumsuzlukları,ürünün hasat zamanı oluşu ve insanların yazın sıcağında ağaç gölgesinde oturmayı sevmesi yüzünden, böyle sıkıntılı bir yolculuga isteksizlik vardı.
Ashab-ı kiramın ağır davranması dikkati çekmişti.
Bu yüzden Allah'u Teâlâ müminleri söyle uyardi:

"Ey iman edenler! Size ne oluyor da: Allah yolunda cihata çıkın, denildiğinde, bazılarınız ağırdan alarak, bulunduğunuz yerden kımıldamak istemiyorsunuz?
Yoksa siz ahireti bırakıp, sadece dünya hayatına mı razı oldunuz?
Halbuki dünya hayatının geçici zevki ahiret saadeti yaninda pek az ve degersizdir" 
(et-Tevbe, 9/38). 


Devamı ayetlerde, eğer bu cihata çıkmazlarsa can yakıcı bir azapla karşılasacakları, bunun zararının Allah'a değil kendilerine olacagı, Allah'ın Resulune yardım etmeseler bile, Allah'ın O'na yardım edeceğini, nitekim Mekke'den hicret ederken de Resulullah'a yardım edildiği, mağarada da o, arkadaşına; "üzülme, Allah bizimle beraberdir" diyordu, böylece Allah'ın Resulune emniyet ve güven verdigi, şimdi de aynı yardımı yapabileceğini bildirdi 
(et-Tevbe, 9/39, 4I).

 

Sahabenin orduya yardımları

Servet sahibi müminler orduya yardım getirmeye başladılar.
Hz. Ömer bu sefere dörtbin dirhem gümüş para  getirmiş ve Hz. Peygamber'in "Geride ne bıraktın?" sorusuna "malımın yarısını"diye cevap vermiştir
Hz. Ebû Bekir de dörtbin dirhem getirince, 
Allah elçisinin "Aile fertleri için ne bıraktın?"sorusuna; "Onlara Allah ve Resulunü bıraktım"diye cevap verince, bunu işiten Hz. Ömer hayır yarışında 
Ebû Bekir'i geçemeyecegini belirterek ağlamıştır
Abdurrahman b. Avf da sekizbin 
dirhem sermayesinin yarısını getirince 
Allah elçisi; "Allah senin getirip verdigini de,ev halkın için ayırdığını da bereketlendirsin" diye dua etmiştir.
Hz. Osman ise ordunun teçhizinde
en büyük yardımı yapmıştı
O, üçyüz deve, yüz at bagışlamış, ayrıca bin altın lirayı Resulullah'ın kucağına dökünce,
Allah elçisi; "Ey Allah'ım! Ben Osman'dan râzıyım, sen de razı ol"diye dua etmiş ve Osman'ın bundan sonra olmuş 
olacak şeylerden bir sorumluluğunun 
bulunmayacağını bildirmiştir
Malî durumu zayıf olanlar da ellerinden
gelen yardımı yapıyorlardı. 
Hz. Peygamber; "Kim bugün bir sadaka verirse sadakası kıyamet günü Allah katında onun lehine şahitlikte bulunacaktır"
buyurunca, bir adam başına sardığı 
sarığı vermiş, siyah, hor görünüşlü 
bir yoksul da çok güzel bir deveyi bağışlayıp gitmişti.
Baska bir yoksul Ulbe b. Zeyd ise malı, mülkü, biniti olmadığı için cihata hiçbir katkısı olamayışından çok üzgündü.
Gece namazından sonra Allah'a niyazda bulundu, imkânlarının olmayışından yakındı.
Ertesi gün sıkılarak, alay edilmeyi göze alarak çok az bir meta'i Hz. Peygamber'e getirdi.
Bu da sadakalara karıştırıldı.

Ertesi gün Hz. Peygamber az bir sadaka veren bu yoksulu davet etti ve söyle buyurdu: "Muhammed'in varlığı, kudreti elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, sen sadakası kabul olunanların Divan'ına yazıldın" 
Kadınlar da ellerinden gelen yardımı yapmaktan geri durmuyorlardı. 
Ümmü Sinan el-Eslemiyye söyle anlatır: 
"Hz. Âîşe'nin evinde Resulullah (s.a.s)'in
önüne serilmiş bir örtü gördüm ki üzerinde
bilezikler, bazubentler, halhallar, yüzükler,
küpelerle, kadınlar tarafından
gönderilen ve savaşta işe yarayabilecek 
bir takım şeyler bulunuyordu" 


Tebük Seferi ve Münafıklar

Münafiklar müminleri başarıya götürebilecek her önemli işte oldugu gibi gerek Tebük gazvesi hazırlıkları ve gerekse 
yolculuk sırasında bozgunculuk yapmaktan geri durmadılar. 
Münafiklarin başı Abdullah b. Ubey b. Selül; "Muhammed Roma devletini oyuncak mı sanıyor?
Onun ashabıyla birlikte yakalanıp esir olacaklarını gözümle görmüş gibi biliyorum"diyerek halka korku ve 
ümitsizlik vermeye çalışıyordu
Münafiklardan bir topluluk hiçbir özürleri olmadığı halde Tebük seferine katılmamak için Hz. Peygamber'den izin istediler.
Allah'in Resulu seksenden fazla münafığa izin verdi. 
Kimi münafiklar da ganimet almak için 
Tebük ordusuna katılmış ve gittikleri yerlerde bozgunculuk yapmaktan geri durmamışlardır  

Orduya özürsüz katılmayan münafıklarla
ilgili çeşitli ayetler indi.

Bazıları sunlardır:

"Onlardan bazısı peygambere: "Bana izin ver, beni fitneye düşürme" diyordu.
Bilin ki onlar zaten fitne içine düşmüşlerdir.
Şüphesiz cehennem, kâfirleri çepeçevre kuşatıcıdır"
(et-Tevbe, 9/49).

"Cihatdan geri kalanlar, Allah'ın Resulune muhalefet ederek oturup kalmalarına sevindiler.
Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat etmeyi hoş görmediler.
"Bu sıcakta savaşa çıkmayın " dediler.
De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır". Keşke bilseydiler.
Yaptıklarının cezası olarak, artık az gülsünler çok ağlasınlar"
(et-Tevbe, 9/81 ) 

 

 İhmalcilik yüzünden sefere katılmayan Müslümanlar

Mümin oldukları halde ihmalcilik yüzünden  sefere katılamayanlar da olmuştu. 
Bunlar: Kâ'b b. Mâlik, 
Mirâre b. Rabî' ve 
Hilâl b. Ümeyye (ra) idi. 


Kâ'b b. Mâlik; Akabe'de Hz. Peygamber'e bey'at etmiş, Bedir dışında tüm gazalara katılmıştı.
Tebük seferine katılmak için her türlü imkâna sahip oldugu halde sırf ihmalciliği nedeniyle bu gazaya katılamadığını söyle belirtmiştir: "Hz. Peygamber bu gaza için hazırlanmaya başladılar.
Ben de onlarla birlikte yol hazırlığını görmek üzere sabahleyin evden çıkıp dolaşır, hiç bir iş görmeden akşam üzeri döner, gelirdim.
Kendi kendime; hazırlanmak için çok vaktim var, derdim.
Bu ihmalcilik bende sürdü gitti. 
Sonunda Resulullah ve ashabı birden yola çıkıverdiler"
Diger iki sahabe de benzer ihmal içinde
olup gecikmişler ve sefere katılmamışlardı.
Ancak daha sonra bu üç sahabe ruhen çok daraldı ve dünya kendilerine dar geldi.
Onların bu sıkıntısı Kur'an-i Kerîm'de söyle açıklanır:
"Ve savaştan geri kalan o üç kişinin 
tövbesini de kabul etti.
Bütün genişliğine ragmen yeryüzünün kendilerine dar geldiği, ruhları son derece sıkıldığı, Allah'tan başka bir sığınak olmadıgını anladıkları zaman tövbe etsinler diye, Allah onları bağışlamıştı.

Süphesiz ki, Allah, tövbeleri çok kabul eden ve çok merhametli olandır"
(et-Tevbe, 9/118).

Özür nedeniyle sefere katılamayanların ecre ortak oluşu :

Ashab-ı kiramdan meşrû özürleri yüzünden Tebük gazvesine katılamayanların, katılan askerlerin kazandığı tüm ecre ortak oldukları hadis-i şerifle sabittir
Enes b. Mâlik (r.a)'den rivayete göre Hz. Peygamber Tebük seferi sırasında şöyle buyurmuştur: "Medine'de bir topluluk kalmıştır ki, biz bir dağ yolunda, bir vadide her yürüyüşümüzde, onlar da bizimle birliktedirler
Ashap: Yâ Resulullah, onlar nasıl bizimle birlikte olur?" diye sorunca da; "Onları burada bulunmaktan (hastalık, gücü yetmemek gibi) meşrû özürleri menetmişstir"  

Tebük'e büyük yolculuğa imkan bulamayanların ağlayışı:

Varlıklı sahabelerin yardımı ile ihtiyaçlı gaziler teçhiz ediliyor, fakat sayı çok fazla olduğu için bu yardım da yetişmiyordu.
İslâm tarihinde "ağlayanlar" diye anilan yedi kişi Resulullah (s.a.s)'a gelerek, bu gazveye katılmak istediklerini, fakat binit ve yiyeceklerinin bulunmadığını bildirdiler.
Hz. Peygamber'in kendilerine binit kalmadığını söylemesi üzerine bu yedi kahraman ağlayarak geri dönmüşlerdi. 
Bunlar : Salim b. Umeyr, 
Ulbe b. Zeyd, Ebû Leylâ el-Mâzinî, Seleme b. Sahr, Irbâd b. Sâriye;  Ma'kil b. Yesâr (ra)'dır.


Onların bu hali Kur'an-ı Kerim'de şöyle haber verilir: "Cihada çıkabilmek için binek vermen için sana geldikleri vakit: "Size verecek bir binit bulamıyorum" dediğinde, savaş araç ve gereçleri bulamadıklarına üzülüp gözleri yaşla dolu olarak geri dönenlere de bir sorumluluk yoktur" 
(et-Tevbe, 9/92). 


Bunun üzerine bu yedi mücahidden ikisine Ibn Yamin, ikisine Hz. Abbas b. Abdilmuttalib, üçüne de Hz. Osman binit sağlamıştır 
 

 

 Peygamber efendimiz, Medine'de vekili    olarak Muhammed bin Seleme el-Ensari'yi   bırakmıştı. 

Hz. Ali'yi de kendi ailesinin başına sorumlu olarak tayin etmişti.
Hz. Ali'yi ailenin başına yetkili bir kimse olarak görevlendirmesi hicret gününde onu emanetlerin başına sorumlu bir kimse olarak tayin etmesine benziyordu.
Çünkü sefer mesafesi uzaktı.
Ailevi işleri halletme­si için ailenin başına kendi içinden bir ferdi tayin etmeyi uygun buldu.
Peygamber efendimizin emir vermesinden sonra Hz. Ali'nin bir diyeceği kalmamış, aksine itaat etmesi zorunlu ol­muştu.
Fakat insanların kalplerine şüphe saçıp etrafı fesada vermek, dostlar arasında dedikodu yapıp jurnalcilik yapmak durumunda olan münafıklar, aslı olmayan bir şayia yaydılar.
Hz. Ali güya tembellik edip savaşa katılmadığı için, peygamber efendimiz ister istemez onu savaştan muaf tutmuş (!) dediler.
Bu hususta daha çok dedikodu yapınca artık Hz. Ali dayana­mayıp silahını aldı, yola koyuldu.
Nihayet Resülüllah (sav)'e kavuştu.
Cüruf mevkiinde mola vermiş olan peygamber efendi­mize gelip, münafıkların dedikodularını, olduğu gibi nakletti.
Peygamber efendimiz de ona şu cevabı verdi: "Onlar yalan söy­lemişlerdir, ben seni arkamda bıraktığım ailemin işlerini idare etmen için halefim olarak bıraktım.
Hem kendi ailem hem ken­di ailen için yetkili bir idareci ol.
Musa'ya göre benim için Ha­run gibi olmak hoşuna gitmezmi ?
Yalnız benden sonra Pey­gamber gelmeyecektir.

  

 Ebu Zer’in Olayı

Ebu Zer (r.a) anlatıyor: Devem yaşlı olduğu için, Tebük Seferinde arkada kaldım.
“Onu biraz besledikten sonra Resulullah (s.a.s)’a yetişirim” diye düşünmüştüm.
Birkaç gün besledikten sonra yola devam ettim
Fakat yolda iyice benimle inatlaştı.
Yerinden hiç kımıldamıyordu.
Eşyalarımı sırtıma aldım.
Şiddetli sıcaklara rağmen yaya olarak yola devam ettim
Bir gün öğle vakti Resulullah (s.a.s)’a yetişebildim.
Susuzluğum son haddine varmıştım.
Gözcülerden biri beni görünce,Ya Resulallah! (s.a.s) Bir adam yol üstünde tek başına yürüyor!
Ebu Zer mi?
Ebu Zer olmasını isterdim.
Ya Resulallah! (s.a.s)
Vallahi, ta kendisi!
Allah Ebu Zer’e rahmet etsin!
O yalnız başına yürür, yalnız başına ölür, yalnız başına diriltilir!
Resulallah’ın (s.a.s) yanına vardım
Neden geciktiğimi sordu
Devemin durumunu anlattım. 
Bana,  Ey Ebu Zer!
Bana gelip kavuşuncaya kadar Allah, senin attığın her adımına karşılık bir günahını bağışlasın! diye dua buyurdu.
Ebu Zer (r.a) , hayatının sonuna doğru, Hz.Osman’ın (r.a) hilafeti sırasında Medine’den uzakta Rebeze denilen mevkide hayatını sürdürmeye başlamıştı.
Yanında Hz. Osman (r.a) tarafından kendisine yardımcı olarak verilen bir siyahi köle ile hanımından başka kimse bulunmamaktaydı.
Bu vaziyette ibadetle vaktini geçirirken ölüm hali kendisine gelip çattı.
Ebu Zer (r.a) yanındakilere,Ölünce beni yıkayıp kefenleyin.
Sonra da cenazemi yolun ortasına koyun!
Yanınıza uğrayacak ilk yolcu grubuna “Bu Resulallah’ın (s.a.s) arkadaşı Ebu Zer’dir. Onun gömülmesi hususunda bize yardım edin” diyin! diye vasiyette bulundu.
Ebu Zer’in (r.a) hanımı ağlamaya başladı.
Niye ağlıyorsun?
Sen ölüp gidersen ne elimde avucumda bir şey var, ne de seni saracağım bir kefen var!
Hiç ağlama!
Ben, bir gün, yanında birkaç kişiyle bulunduğum sırada, Resulullah (s.a.s), “Sizden biri, kır bir yerde vefat edecek.
Onun cenazesinde Mümünlerden küçük bir grup bulunacak” buyurmuştu.
O toplulukta benimle birlikte bulunanların hepsi, topluluklar içinde ve yerleşim yerlerinde vefat ettiler.
Benden başkası sağ kalmadı
Şimdi kır bir yerde ben ölüyorum.
Yolu gözle!
Söylediklerimin doğru olduğunu göreceksin.
Vallahi ben şimdiye kadar ne yalan söyledim, ne de yalanlandım.
Ben bunu nasıl beklerim?
Hac yolcularından da geriye kimse kalmadı.
Sen yolu gözlemeye bak!
Ebu Zer (r.a) kısa bir süre sonra vefat etti.
Köle ve kadın, Ebu Zer’in (r.a) vasiyetini yerine getirip, cenazesini yolun ortasına bıraktılar.
O sırada Umre yapmak maksadıyla Mekke’ye doğru giden, içlerinde Abdullah bin Mesud’un (r.a) da bulunduğu Iraklı bir kafile çıka geldi.
Yol üzerindeki cenazeyi görünce korktu ve şaşırdılar.
Köle yağa kalkıp, Bu Resulallah’ın (s.a.s) arkadaşı Ebu Zer’dir (r.a).
Kendisinin gömülmesi hususunda bize yardım edin deyince Abdullah bin Mesud (r.a) hüngür hüngür ağlamaya başladı: - Resulullah (s.a.s), “Sen tek başına yürüyecek, tek başına ölecek ve tek başına diriltileceksin!” buyurmakla ne kadar da doğru söylemiş. dedi.

Arkadaşlarıyla birlikte hayvanlarından indiler ve Ebu Zer’in (r.a) cenazesini gömdüler.
Sonra da Abdullah (r.a), Hz.Peygamberin (s.a.s), Tebük yolunda Ebu Zer (r.a) hakkında söylediklerini arkadaşlarına anlattı.
Kabri Medine’ye üç günlük bir mesafede bulunmaktadır. 


Yolculuk sırasında ve konaklama yerlerinde pek çok ibretli ve hikmetli olaylar vuku buldu.

Allah'ın elçisi yol boyunca öğütlerini sürdürdü.

Bunlardan bazıları şunlardır: 
Sekizinci konaklama yeri olan Hicr'da olanlar:
Hicr, Semûd kavminin yaşayıp helâk olduğu yerdir.
Salih Peygambere isyan eden bu topluluğu Yüce Allah korkunç bir haykırışla helâk etmişti
Hz. Peygamber bu kavmin mucizeleri gördükleri halde peygamberlerine karşı gelmelerini açıkladı ve bu yerden hızlı geçilmesini emir buyurdu
Hicr kuyularından alınan suları döktürdü ve bununla hazırlanan ekmek hamurlarının develere yedirilmesini emir buyurdu
Böyle hüzünlü bir beldeye nes'eyle girilmesini, Hicr'da oturan halkla temas etmemelerini emir buyurdu

Allah elçisi, Hicr'da gece şiddetli kasırganın kopacağını, bu yüzden kimsenin yanında arkadaşı olmaksızın dışarı çıkmamasını ve develerin dizlerinin bağlanmasını bildirdi.
Kasırga çıktı ve uyarıya uymayan iki kişiden birisi nefes darlığına uğradı, diğerini fırtına sürükledi.

Mücahitler Hicr'da sabahlayınca şiddetli susuzlukla karşılaştılar.
Allah elçisi özellikle Hz. Ebû Bekir'in yağmur duası yapmasını istemesi üzerine, ellerini kaldırıp yağmur için dua etti.
Daha ellerini indirmeden yağmur yağmaya başlamıştı.
Bunun üzerine daha önce; "Muhammed hak peygamber olsaydı, Musa peygamber'in Allah'tan yağmur istediği ve yağdırdığı gibi, O da yağmur ister ve yağdırırdı" diyerek dedikodu yapan münâfiklar seslerini kesmişlerdi.

Hz. Peygamber'in devesi "Kasvâ"nın kaybolması:
Bir konaklama yerinde Resulullah (s.a.s)'ın devesi Kasvâ kaybolmuş ve aramalara rağmen bulunamamıştı.
Benî Kaynuka Yahudilerinden müslüman olan Zeyd b. Lusayt adlı münafık; "Kendisinin peygamber olduğunu söyleyen ve size göklerden haberler veren Muhammed bugün kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor" diyerek müminlerin kalbine şüphe sokmaya çalışıyordu.
Bunu haber alan Resulullah (s.a.s), Cebrail (a.s) haber vermesi üzerine devenin bulundugu yeri ve ipinin bir dala takılı bulundugunu bildirdi ve "Allah'a yemin olsun ki, gerçekten ben, bir şeyi Allah bana bildirmedikçe bilemem" buyurdu.
Gerçekten o yana giden sahabiler deveyi bulup getirdiler
Zeyd b. Lusayt bu olaydan sonra, ertesi sabah kalbindeki Hz. Muhammed'in peygamberliği konusundaki şüphelerinin yok oldugunu söylemiştir .
Bazıları onun tövbe ettiğini söylerken Hârice b. Zeyd gibi bazı sahabiler de onun tövbe ettiğini kabul etmemişlerdir 

Abdurrahman b. Avf'in imam olusu:
Hicr'le Tebük arasında bir konaklama yerinde tan yeri ağardıktan sonra Allah elçisi ihtiyacını gidermek için uzak bir yere gitmişti.
Cemaat güneşin doğmasından korkarak Abdurrahman b. Avf (r.a)'i öne geçirdiler. Hz. Peygamber abdest alıp dönünce Abdurrahman rukû'da idi.
Cemaat Resulullah'ın geldiğini anlayınca neredeyse namazı bozacaklardı. Abdurrahman da imamlıktan çekilmek istedi.
Fakat Resulullah (s.a.s)'in işareti ile namaza devam etti.
Allah elçisi bir rekâtı imamla, bir rekâtı da selãmdan sonra ayağa kalkarak tek başına kıldı
Namaz bitince de;"Güzel yaptınız" buyurdu

Abdestte tek yikama ve mestlere meshetme :
Avf b. Mâlik'ten rivayete göre, Hz. Peygamber Tebük seferi sırasında yolcular için mestler üzerine üç gün üç gece, mukîm olanlar için bir gün bir gece süreyle meshedilmesini emir buyurmustur
Hz. Ömer'in bildirdiğine göre abdest alınırken abdest azaları birer defa yıkanmakla yetinilmiştir

Vaktinde kılınnamayıp kaza edilen sabah namazı:
Yolculukta Allah elçisi uykuda iken kaldırılmamış ve sabah namazı vakti çıkıp güneş bir mizrak boyu yükselmişti. Resulullah (a.s) Bilâl'e: "Ben sana bu gece bizi bekle ve sabah olunca uyandır" demedim mi?" buyurdu.
Bilâl: "Seni uyutan beni de uyuttu" dedi.
Hz. Peygamber o yerden kalkıp biraz gittikten sonra, önce sünneti sonra da farzı kaza etti

Hz. Peygamber'in Tebük'te
ashabi ile istisare etmesi:

Tebük'e geldikten sonra Şam üzerine yürünüp yürünmemesi konusunda Allah elçisi ashabı ile istişare etti.
Hz. Ömer: "Eğer gitmekle emrolundun ise git" dedi.
Hz. Peygamber: "Eğer bu konuda Allah tarafından emrolunmuş bulunsaydım, size danışmazdım" buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ey Allah'ın Resulu orada Rumlar çok fazladır, müslümanlardan tek kişi bile yoktur, senin bu derece yakına gelmen onları korkutmuştur.
Uygun bulursanız bu yıl buradan geri dönülsün veya yüce Allah bu konudaki buyruğunu bildirir"
Bunun üzerine Hz. Peygamber Tebük'ten ileri geçmedi

   

Beş Haslet

Diğer peygamberlere verilmeyip yalnız
Hz. Muhammed'e verilen beş haslet:

Hz. Peygamber Tebük'te gece namazını (teheccud) çadırının önünde kıldığı bir gece, yanına gelen sahabilerle sohbet ederken söyle buyurmustur:

"Benden önceki peygamberlerden hiç birisine verilmeyen şu beş şey bana verilmişti: 
a- Önceki peygamberler yalnız bir kavme 
gönderilmişken,ben bütün insanlara gönderildim. 
b- Yeryüzü bana mescit ve temizlik aracı kılındı.
Bu yüzden namaz vakti nerede olursa teyemmüm edip namazımı kılarım.
Önceki ümmetler ise ibadetlerini ancak Kilise ve Havralarda yapabilirdi.
c- Savaş ganimetleri bana helal kılındı. Halbuki önceki peygamberlere helâl kılınmamıştı.
d- Bana şefaat makamı verildi. 
e- Ben bir aylık uzak yerdeki düşmanın kalbine korku salmakla yardım olundum"
Hz. Peygambere ve ümmetine ayrıcalık sağlayan bu niteliklerin Bizans'a karşı yapılan böyle büyük bir harekât sırasında açıklanması şu noktaları akla getirmektedir.
Çevrede en güçlü olarak bilinen Doğu Roma imparatorluguna karşı durabilecek bir güce sahip olan Islâm toplulugu, yakında bu yöreleri ele geçirecek ve rum diyari İslâm'a girecek, böylece arap toplumlari dışına çıkan İslâm evrensellik özelliğine kavuşacaktır
İslâm ordusu yolculuk sırasında günlerce çesitli yer ve mevkilerde, arz üzerinde farz ve nafile namazları kılmış ve böylece ibadetin yalnız mescidlerde yapılabileceği imaji yerine namaza evrensel bir mescid anlayışı kazandırılmıştır
Abdest ve gusülde de su yerine, gerektiğinde teyemmümle yetinmenin uygulamaları yapılmıştır.
Bu gibi askeri hareketlerde zafer sonrası elde edilecek ganimetlerin beşte biri beytülmalın, beşte dördü de gazilerin hakkı olmak üzere meşrû kılınmıştır.
Bu da savaşlarda ayrı bir teşvik unsurudur
Çevrede bir aylık uzak yerde bulunan düşman o gün için Dogu Roma Imparatorlugu ve bunların başkanı Heraklius olmalıdır.
Imparatorun ve askerlerinin kalbine korku düştüğü için Hicaz'a saldırıp yakıp yıkmak üzere yola çıktıkları halde bu cesareti gösterememişlerdir.
Güçlü Islâm ordusunun hazırlıklı, düzenli ve her çeşit savaş rizikosunu göze alarak Tebük'e kadar gelmesi, güç dengesini psikolojik bakımdan Müslümanların lehine çevirmiştir.
Böylece düşman için, savaş olmasa bile güç hazırlamayı emreden ayetin hükmü gerçeklesmiştir.
Ayette şöyle buyrulur: 
"Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın ki, bununla Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve daha bundan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği diğer düşmanları korkutasınız.
Allah yolunda ne harcarsanız, karşılığı size eksiksiz ödenir, asla haksızlığa ugratılmazsınız" (el-Enfâl, 8/6I).

  

Dümetül cendel

Hz. Peygamber Tebük'te bulundugu sırada Halid b. Velid'i dört yüz atlı ile bir hristiyan topluluk olan Dûmetülcendel'in kralı
Ükeydir b. Abdilmelik üzerine gönderdi.
Dûmetülcendel Şam yolu üzerinde Tebük'e yakın, sulu, hurma ve ekinleri bol, büyük bir ticaret merkezi idi.
Halid b. Velid az sayıda bir askerle bilmedikleri bir yörede kralı nasıl bulacaklarini sorunca, Allah elçisi onu "yabanî sığır avlarken bulup yakalayacağını" haber verdi.
Gerçekten Halid ve arkadasları kaleye yaklaştıkları sırada normal kırsal kesimde az rastlanan bir yaban sığrının kale kapısına yaklaşmakta oldugunu gördüler.
Yukarıdan Ükeydir ve ailesi de bu semiz hayvanı görmüşlerdi.
Ükeydir silahlanıp birkaç adamı ile birlikte sığırı avlamak üzere kaleden dışarı çıkınca da onu yakaladılar ve elleri bağlı olarak kalenin önüne getirdiler
Orada Halid'le Ükeydir arasında yapılan anlasmaya göre, Ükeydir Müslümanlara:
iki bin deve, sekiz yüz at, dört yüz zırh gömlek, dört yüz mızrak vermek ve Ükeydir ile kardeşi Mudad Hz. Peygamber'e kadar götürülüp haklarında Allah elçisi hüküm vermek üzere sulh oldular.
Bundan sonra kaleye girilerek belirlenen ganimet malları teslim alındı

  

Eyle, Ezruh ve Cerba Melikleri ile Sulh Anlaşması Yapılması: 

Hz. Peygamber Tebük'te bulunduğu sırada Kızıldeniz'in kuzeyinde ve Akabe körfezinin sonunda deniz sahilindeki Eyle hükümdarı Yuhanna b. Ru'be, gelerek yıllık belirli miktarda cizye vermek üzere kendisi ile sulh anlaşması yaptı.
Hz. Peygamber Yuhanna'ya şu ahitnameyi yazılı olarak verdi.
"Bismillahirrahmânirrahîm .
Bu, Allah ve Peygamberi Muhammed'den Yuhanna b. Ru'be ile Eyle halkından denizdeki gemilerde bulunanları ve karadaki gezen, dolaşanları için eman yazısıdır:
Gerek bunlar ve gerek Sam, Yemen ve deniz sahili halkından Eylelilerle birlikte bulunanlar, Allah'ın ve Resulunün himayesindedirler.
Onlardan bir kötülük işleyeni yanındaki malı koruyamayacak, bu mal, alana da helâl olacaktır.

Denizde, karada herkes dilediği tarafa yolculuk yapma hakkına sahiptir"
Eyle kralı Yuhanna ile birlikte Ezruh ve Cerba halkı temsilcileri de Tebük'e gelip Hz. Peygamber'le cizye vermek üzere anlaşma yaptılar.
Bunlar her yıl Recep ayında saf altından yüz dınar cizye ödemeyi kabul ettiler ve buna karşılık onlara birer emannâme (güven mektubu) verildi.
Bu iki topluluk da Eyleliler gibi Yahudi toplumudur 

  

Peygamberimiz aleyhisselam, Tebük'te sabahleyin arkasını hurma ağacına dayayarak irad buyurdukları hutbelerinde, Allah'a layık olduğu üzere hamdü senada bulunduktan sonra: 

Ey insanlar!
Size insanların iyisini, kötüsünü haber vereyim mi?
İnsanların hayırlısı, atının veya devesinin sırtında ya da iki ayağının üzerinde ölünceye kadar Allah yolunda cihad eden kişidir!
İnsanların kötüsü de: Allah'ın Kitabını okuyup ondan hiç yararlanmayan fasık ve cüretkar kimsedir.
İyi biliniz ki; sözlerin en doğrusu, Allah'ın Kitabıdır!
Yapışılacak, tutunulacak en sağlam kulp, takva kelimesidir!
Dinlerin hayırlısı, İbrahim Aleyhisselamın dini (İslamiyet)'dir!
Sünnetlerin hayırlısı, Muhammed'in sünnetleridir!
Sözlerin şereflisi zikrullahtır.
Kıssaların güzeli, şu Kuran (da olanlar)dır.
Amellerin hayırlısı, Allah'ın işlenmesini gerekli kıldığı farzlardır.
Amellerin kötüsü, bid'atlar, sonradan sonraya ihdas edilmiş, uygunsuz olanlardır.
En güzel yol ve gidişat, Peygamberin yolu ve gidişatıdır.
Ölümlerin şereflisi, şehitlerin ölümüdür.
Körlüğün körü, doğru yolu bulduktan sonra ondan sapmaktır.
Amellerin hayırlısı, yararlı olandır.
Doğru yolun hayırlısı, kendisine uyulandır.
Körlüğün kötüsü, kalb körlüğüdür.
Üst el, alt elden hayırlıdır.
Az olup yetişen şey, çok olup oyalayarak 
Allah'a taatten alıkoyan şeyden hayırldır.
Özür dilemenin kötüsü, ölüm gelip çattığı sıradakidir.
Pişmanlığın kötüsü, Kıyamet günündekidir.
İnsanların hayırsızı, Cuma'ya en son gelendir.
İnsanların hayırsızı, Allah'ı kötü bir dille anandır.
Yanlışları en çok olan, dili çok yalan söyleyendir.
Zenginliğin hayırlısı, kalb zenginliğidir.
Azıkların hayırlısı, takva azığıdır.
Hikmetin (her iyiliğin) başı, Allah korkusudur.
İçine yakin bırakılan kalb, şüphe ve küfür düşürülenden hayırlıdır.
Ölüye 'Va Cebelah!' diye bağıra bağıra ağlamak, Cahiliye çağı işlerindendir.
Ganimet mallarına hıyaneti Cehennem korlarındandır.
Hikmetsiz şiir, İblis'in işlerindendir. 
Hamr (içki), günahların her çeşidini biraraya toplayandır
. Kadınlar, şeytanın tuzaklarıdır. 
Gençlik, delilikten bir bölümdür. 
Riba (faiz) kazançların kötüsüdür. 
Yemelerin kötüsü, yetim malı yemektir.
Mutlu kişi, kendinden başkasının halinden öğütlenen ve ibretlenendir. Yaramaz ve haydut kişi, daha anasının karnında 
iken, yaramaz ve hayduttur.
Her biriniz, dört arşın yere (kabre) varır. 
İş (amellerin muhasebesi işi) ise, ahirete kalır. 
Amellerde esas olan, sonuçlardır. 
Düşüncelerin kötüsü, yalan yanlış düşüncelerdir. 
Her ne ki ileride gelecektir, o, yakın demektir.
Mü'mine sövmek, günahkarlık ve dini emirleri saymazlıktır.
Mü'mini öldürmek küfürdür.
Mü'minin etini yemek ( dedikodusunu yapmak, çekiştirmek) Allah'ın buyruklarına karşı koymaktır.
Mü'minlerin malının haramlığı, dokunulmazlığı, kanının haramlığı ve dokunulmazlığı gibidir.
Yalan yere Allah üzerine yemin eden kişi, yalanlanır.
Af dileyen kişi, Allah tarafından affolunur.
Kim öfkesini yenerse, Allah onu mükafatlandırır.
Uğradığı ziyana katlanan kişiye, Allah karşılığını verir.
Gösterişe uyan kişiye, Allah da gösteriş yapar (gösterişinden dolayı cezalandırır.) Allah, güçlüklere katlanan kimsenin ecrini kat kat arttırır.
Allah'a isyan eden, karşı koyan kişiyi, Allah azaba çarpar! 
Ey Allah'ım beni ve ümmetimi yarlıga! 
Ey Allah'ım beni ve ümmetimi yarlıga! 
Ey Allah'ım beni ve ümmetimi yarlıga! 
Kendim ve sizin için, Allah'tan mağfiret dilerim!" buyurdu.
Peygamber Aleyhisselamın bu hutbesi, Abdullah b. Mes'ud tarafından da, hemen hemen aynen tekrarlanmıştır

 

  MESCİDİ DIRAR

Hz. Peygamber Tebük'te yirmi gün kadar
kaldıktan sonra, ashab-ı kiramın ileri gelenleri ile istişare ederek geri dönmeye karar verdi.
Çünkü Bizans ordusu saldırmaya cesaret
edememiş ve amaca ulaşılmıştı.
O gün için daha fazla ileri gidip kan dökmeye ihtiyaç yoktu.
Çünkü Şam yöresini fetih gibi bir amaçla yola çıkılmamıştı.
Üstelik Şam yöresinde bulaşıcı bir hastalık (tâun) olduğu da haber alınmıştı.
Geri dönüş için yola çıkan ordu Ramazan'ın ilk günlerinde Medîne'ye ulaştı.
Hz. Peygamber Tebük'e giderken Medine'ye bir saat uzaklıktaki Ziyevan köyüne gelindiğinde münâfıklardan bir heyet gelerek: "Ey Allah'ın Resulu!
Biz hastalar ve Kuba mescidine gelemeyenler için özellikle yağmurlu gecelerde namaz kılmak üzere bir mescid bina ettik.
Teşrif edip burada namaz kıldırsanız,hayır ve bereketle dua buyursanız" dediler.
Hz. Peygamber bunun dönüşte
olabileceğini söylemişlerdi.
Bunun üzerine Tebük dönüşü bu sözü
Allah elçisine hatırlatıp yeni yapılan mescide gelmesini rica ettiler.
Bu mescid Ebû Âmir Fâsık adlı bozguncu
münafık ve fasığın teşviki ile münafıklarca
Kuba Mescidinin cemaatını bölmek
niyetiyle yapılmış ve Hz. Peygamber'e
suikast düzenlemek üzere içi silâhla doldurulmuştu.
Hz. Peygamber bu mescide gitmeye hazırlanırken Cebrail (a.s) gelerek durumu haber verdi.


Kur'an-ı Kerîm'de bu mescidden şöyle söz edilir:
Zarar vermek, inkâr etmek, müminlerin
arasını ayırmak ve daha önce Allah ve Resulune karşı savaşanlara gözetleme yeri hazırlamak üzere bir mescid yapanlar; "Biz sadece iyilik yapmak istiyorduk" diye yemin ederler.
Allah da şahittir ki bunlar yalancıdırlar"
(et-Tevbe, 9/107).


"Ey Muhammed!
Bu mescidde asla namaz kılma.
Şüphesiz ki, başlangıcından itibaren
takva üzere kurulan mescidde (Kuba mescidi) namaz kılman daha hayırlıdır.
O mescidde kendilerini maddî ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır.
Allah temizlenmek isteyenleri sever"
(et-Tevbe, 9/108 ) 

Bunun üzerine Hz. Peygamber ashab-ı kiramdan Mâlik b. Dehsan ile Ma'n b. Adiyy (r. anhümâ)'yi Mescid-i Dırar'ı yıkmak üzere gönderdi.
Bu sahabeler mescidi yakıp yıktılar.
Böylece kötü amaç için bina edilen bir mescid ortadan kaldırılmış oldu
Münafıkların belli bir merkezde üslenerek faaliyette bulunmalarına fırsat vermedi.
Dırar mescidinin yakılması, İslâm tarihinde bir ibadet mahalline yönelik ilk ve son eylemdir.
Bu eylem İslam toplumunun birliğini bozmaya yönelik faaliyetlere hiç bir şekilde izin verilmeyeceğinin bir kanıtıdır.
Bu olay ayrıca İslâm düşmanlarının
haince amaçları için İslam'ın temel kurumlarını bile kullanmaktan çekinmeyecekleri konusunda Müslümanlara yapılan bir uyarı niteliği taşımaktadır

 

 Tebük Seferi münasebetiyle inen 
 TEVBE SURESİ 38-96 Arası 

38 - Ey iman edenler!
Size ne oldu ki, "Allah yolunda cihada çıkın." denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız.
Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz?
Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir.

39 - Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavmi getirir ve siz O'na zerrece bir zarar veremezsiniz. Allah'ın herşeye gücü yeter.

40 - Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, Allah ona yardım eder. Hani o kâfirler, onu Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına "Üzülme, çünkü Allah bizimledir." diyordu. Allah onun kalbine sükûnet ve kuvvet indirmişti ve onu görmediğiniz bir orduyla desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah'ın kelimesidir. Ve Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.

41 - Ey müminler! İster hafif techizatla, ister ağırlıklı olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz böylesi sizin için daha hayırlıdır.

42 - Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, "Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık." diyerek Allah'a yemin edecekler, nefislerini helake sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.

43 - Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir, bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?

44 - Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi görev bildiklerinden (zaten geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah o muttakilerin kimler olduğunu bilir.

45 - Senden izin isteyenler, olsa olsa Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar olabilir. Onların kalbleri hep işkillidir. Bundan dolayı şüphe içinde bocalayıp dururlar.

46 - Eğer sizinle beraber cihada çıkmak isteselerdi, elbette onunla ilgili olarak bir takım hazırlıklar yaparlardı. Fakat Allah davranmalarını istemedi de onları yoldan alıkoydu ve (kendilerine): "oturun oturanlarla beraber" denildi.

47 - Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka şeye yaramayacaklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacaklar da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir.

48- Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu ve Allah'ın emri onların zoruna gitmesine rağmen açığa çıktı.

49 - İçlerinden "Aman bana izin ver, başımı derde sokma" diyen de var. Dikkat et, başlarını asıl kendileri derde soktular. Hiç şüphesiz cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.

50 - Eğer sana bir iyilik dokunursa fenalarına gider. Eğer sana bir musibet gelirse "Biz zaten tedbirimizi önceden almıştık." derler ve sevine sevine dönüp giderler.

51 - De ki: "Hiçbir zaman bize Allah'ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler."

52 - De ki: "Siz bizde iki güzelliğin (Zafer veya şehitliğin) birinden başkasını mı gözetirsiniz? Biz ise size Allah'ın kendi katından veya bizim elimizle bir azap indirmesini gözetiyoruz. Haydi siz gözetedurun, biz de sizinle beraber gözetmekteyiz."

53 - O münafıklara şunu da de ki; gerek isteyerek, gerek istemeyerek infak edip durun. O infak ettikleriniz sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir. Çünkü siz fasık bir kavimsiniz.

54 - İnfakların onlardan kabul olunmamasına sebep, gerçekte Allah'a ve Resulüne inanmamaları, namaza ancak üşene üşene gelmeleri, verdiklerini de ancak istemeye istemeye vermeleridir.

55 - Onların malları da, evlatları da sakın seni imrendirmesin. Bu olsa olsa, Allah'ın onları dünya hayatında bu gibi şeylerle azaba uğratmasından ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murat etmiş olmasından başka birşey değildir.

56 - Hiç şüphesiz onlar, sizden olduklarına dair yemin de ederler. Halbuki sizden değildirler. Fakat onlar öyle bir kavimdirler ki, korkudan ödleri patlıyor.

57 - Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veyahut girilecek bir delik bulsalardı başlarını diker o tarafa doğru koşarlardı.

58 - İçlerinde (topladığın) sadakalar hakkında sana tariz eden (dil uzatan) ler de var. Eğer o sadakalardan kendilerine verilmişse hoşnut olurlar, verilmemişse hemen kızarlar.

59 - Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar da "Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder, verir. Bizim bütün rağbetimiz Allah'adır" deselerdi.

60 - Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm'a ısındırılacaklar), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

61 - Yine onların içinde öyleleri vardır ki, Peygamber'i incitiyorlar ve "O her söyleneni dinleyen bir kulaktır." diyorlar. De ki; "Sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır, müminlere inanır, ayrıca sizden iman edenlere de bir rahmettir". Allah'ın Resulünü incitenlere acıklı bir azap vardır.

62 - Gönlünüzü hoş etmek için gelir size yemin ederler. Bunlar eğer mümin iseler Allah'ı ve Resulünü razı etmeleri daha doğrudur.

63 - Bilmiyorlar mı ki, kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, ona muhakkak ki içinde ebedi kalınacak cehennem ateşi vardır. İşte rüsvaylığın büyüğü de budur.

64 - Münafıklar, kalblerindekileri bütünüyle haber verecek bir sûrenin tepelerine inmesinden çekinirler. De ki, alay edip durun bakalım, Allah o sizin çekindiğiniz şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.

65 - Eğer kendilerine sorarsan, "Biz sırf lafa dalmış, şakalaşıyorduk." derler. De ki: "Allah ile, âyetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyorsunuz?" 66 - Boşuna özür dilemeyin, iman ettik dedikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını affetsek bile bir kısmını suçlarında ısrar ettikleri için azabımıza uğratacağız.

67 - Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Allah'ı unuttular da, Allah da onları unuttu. Gerçekten de münafıklar hep fâsık kimselerdir.

68 - Allah, erkek kadın bütün münafıklara ve bütün kâfirlere cehennem ateşini ebedî olarak vaad buyurdu. O ateş onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir. Onlara bitmez tükenmez bir azap vardır

. 69 - (Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.

70 - Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh Kavmi'nin, Âd'in, Semûd'un, İbrahim Kavmi'nin, Medyen Ashabı'nın ve o mü'tefikelerin haberi gelmedi mi? Onların hepsine peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmetmiş değildi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

71 - Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir.

72 - Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.

73 - Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir.

74 - Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah'a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm'a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaları için Allah'ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.

75 - Yine onlardan kimi de Allah'a şöyle ahdetmişlerdi: "Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse biz de elbette zekâtı veririz ve kesinlikle salihlerden oluruz." diye söz vermişlerdi.

76 - Ne zaman ki, Allah lutfedip onlara ihsanda bulundu, onlar da cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı.

77 - Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamet gününe kadar yüreklerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi.

78 - Allah'ın, onların sırlarını da, fısıltılarını da bilip durduğunu ve Allah'ın bütün bilinmeyenleri bildiğini hâlâ öğrenemediler mi?

79 - Müminlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara, bir de güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara bakıp da onlarla alay edenleri Allah, maskaraya çevirmiştir. Onlara pek acıklı bir azap vardır.

80 - Onlar için Allah'dan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların Allah'ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.

81 - Savaştan geri kalan münafıklar, Resulullah'ın hilafına, onun savaşa gitmesine karşılık, oturup kalmalarıyla ferahladılar ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar, üstelik "Bu sıcakta savaşa gitmeyin." dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır." Keşke anlayabilselerdi.

82 - Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.

83 - Eğer Allah, seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de onlar başka bir cihada seninle birlikte çıkmak için senden izin isterlerse, de ki; "Artık siz hiçbir zaman benimle çıkamayacaksınız. Daha önce oturup kalmaktan hoşlanıyordunuz. Bundan böyle artık geride kalanlarla beraber oturup kalın."

84 - Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.

85 - Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murad ediyor, başka değil.

86 - "Allah'a iman edin ve Resulü ile birlikte cihada gidin." diye bir sûre indirildiği zaman, içlerinden mal mülk sahibi olanlar senden izin istediler ve "Bırak bizi oturanlarla beraber oturalım." dediler.

87 - Onlar, oturanlarla beraber oturmaktan hoşlandılar. Kalblerine mühür vuruldu. Bundan dolayı onlar anlayışsızdırlar.

88 - Fakat Peygamber ve onunla beraber olan müminler mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır. Murada erenler de işte onlardır.

89 - Allah onlara, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İçlerinde ebedi kalacaklar. İşte o büyük kurtuluş budur.

90 - Bedevilerden özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah'a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan kâfir olanlara acıklı bir azap isabet edecektir.

91 - Allah ve Resulü adına nasihat ettikleri takdirde ne zayıflara, ne hastalara, ne de verecek birşey bulamayan yoksullara savaştan kalmaktan dolayı bir günah yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah gafurdur, rahîmdir.

92 - Kendilerini bindirip savaşa gönderesin diye gönüllü olarak sana geldiklerinde, "Sizi bindirecek birşey bulamıyorum." dediğin zaman, bu uğurda harcayacakları birşey bulamadıklarından dolayı üzülüp gözlerinden yaş döke döke geri dönüp gidenlere de bir günah yoktur.

93 - Kınamaya yol, ancak zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Allah da kalblerini mühürledi. Onlar, artık başlarına geleceği bilmezler.

94 - Savaştan dönüp yanlarına geldiğinizde size özür beyan edecekler. De ki: "Özür beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin durumunuzdan haberler verdi". Bundan sonra da Allah ve Resulü yaptıklarınızı görecektir. Daha sonra da gizliyi ve âşikârı bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O vakit O, size neler yapmış olduğunuzu tek tek haber verecektir.

95 - Dönüp de yanlarına geldiğinizde kendilerinden yüz çeviresiniz (hesaba çekmekten vazgeçesiniz) diye Allah'a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar gerçekten murdar kimselerdir. Yaptıklarının cezası olarak nihayet varacakları yer cehennemdir.

96 - Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Eğer siz onlardan razı olursanız, şunu bilin ki Allah, o fasıklar güruhundan kesinlikle razı olmaz.

Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
3 ziyaretçi (4 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol