Hicri 9


 HEYETLER YILI  
(Hicri 9.yıl Bölümü)

Müslüman Kabilelere Valiler ve
Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Ci'râne'den Medine'ye döndükten ve 9. yıl Muharrem ayında, İslâm beldelerinden bazılarına valiler ve zekat tahsil memurları gönderdi
Gönderilenlerden Bazılarının Kimler Olduğu ve Nerelere Gönderildikleri
1. Muhacir b. Ebu Ümeyye ,San'a'ya
2. Ziyad b. Lebid Hadramevt'e
3. Büreyde b. Husayb,Eslem ve Gıfârlara 4. Abbâd b. Bişr el-Eşhelî Süleymlerle Müzeynelere,
5. Râfi b. Mekîs Cüheynelere,
6. Dahhâk b. Süfyanü'l-Ka'bî Benî Kilablara,
7. Büsr b. Süfyanü'l-Ka'bî Benî Ka'blara,
8. İbn Lübiyyetü'l-Ezdî Benî Zübyanlara,
9. Sa'd b. Hüzeymlerden bir zât Sa'd b. Hüzeymlere,
10. Malik b. Nüveyre Benî Hanzalelere,
11. Amr b. Âs Fezârelere gönderildi.
Dahhâk b. Süfyan; Benî Kilabların içlerinde dolaşarak, kendilerini Allah'a ve Allah'ın Resûlüne imana davet etti. Allah'ın Kitabını ve Resûlullah'ın sünnetini anlatıp kendilerinin bunlara bağlanmalarını sağladı.
Zenginlerinden zekatlarını toplayıp fakirlerine dağıttı.


Beni Temim Heyeti

Medine'ye Gelen Benî Temim Heyetinin Hitabet ve Şiirde Peygamberimiz Aleyhisselamın Hatip ve Şairleriyle Yarışmaya Kalkışmaları

Uyeyne b. Hısn'ın te'dib baskını yapıp onlardan aldığı esirlerle Medine'ye dönüşünden sonra, Benî Temimlerden doksan kişilik bir heyet Medine'ye geldi.
Çok kalabalık olan Benî Temim heyetinin içinde eşraf ve liderleri de bulunuyordu.
Benî Temim heyetinden bazı kişilerin isimleri:
1. Utarid b. Hâcib
2. Akra b. Habis
3. Zibrikan b. Bedir
4. Amr b. Ehtem
5. Habbab b. Yezid
6. Nuaym b. Yezid
7. Kays b. Haris
8. Kays b. Âsım
9. Riyah b. Haris b. Mücaşi
10. Rebia b. Rufeyl
11. Sebre b. Amr
12. Ka'ka' b. Ma'bed
13. Verden b. Muhriz,
14. Malik b. Amr,
15. Firas b. Habis...
Benî Temim heyeti, öğleden önce gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidine girdiler.
Mescide girince, esirlerin durumunu sordular.
Kendilerine haber verildi.
Götürülüp esirler gösterildi.
Kadınlar ve çocuklar, onları görünce, ağlamaya başladılar.
Benî Temim heyeti, tekrar Mescide döndü.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz.Âişe'nin odasında bulunuyordu.
Bilal-i Habeşî, öğle ezanını okudu.
Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescide gelmesi­ni bekliyorlardı.
Heyet, Peygamberimiz Aleyhisselamın gecikmesinden, sabırsızlanmakta idiler ve Peygamberimiz Aleyhisselamın odalarının arkasından: "Ey Muhammedi Çık artık yanımıza!" diyerek bağırdılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların bu bağırıp çağırmalarından rahatsız oldu.
Bunun üzerine, inen âyette şöyle buyuruldu: "Hücrelerin arkasından sana bağıranlar ki, muhakkak, onların çoğu aklı ermeyenlerdir"
Bilal-i Habeşî, onların yanına vardı ve: "Resûlullah Aleyhisselam şimdi çıkacaktır!" dedi.
Benî Temim heyeti seslerini yükseltmeye, ellerini birbirine çarpmaya başladılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, heyetin yanına çıktı.
Bilal-i Habeşî, hemen kamet getirmeye başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, heyetin yanında ayakta durup, Bilal-i Habeşî kameti bitirince namaza yöneldi.
Beni Temim heyeti: "Bizi dinleyesin diye, sana hatibimizi ve şairimizi getirmiştik!?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi.
Müslümanlara öğle namazının farzını kıldırıp hücresine döndü.
Akra' b. Habis: "Yâ Muhammedi Yâ Rasûlallah!" diye bağırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam cevap vermedi.
Akra' b. Habis: "Yâ Rasûlallah!
Haberin olsun ki, benim övüşüm süsler, yerişim de kusurlar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Böyle olan, ancak Yüce Allah'tır!
Onun övdüğü aziz, yerdiği de zelil olur!" buyurdu.
İki rekat namaz kıldıktan sonra, çıkıp Mescidin avlusunda oturdu.
Benî Temim heyetine: "Siz ne istiyorsunuz?" diye sordu.
Heyet: "Biz Temim halkındanız!
Seninle şiir ve övünme yarışı yapalım diye şairimizi ve hatibimizi getirdik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Biz ne şiirle gönderildik, ne de övünmekle emrolunduk!
Fakat, haydi, neyiniz varsa getirin de görelim?" buyurdu.
Benî Temim heyeti: "Yâ Muhammedi Biz seninle övünme yarışı yapmak üzere geldiğimize göre, şairimize ve hatibimize izin ver!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hatibinize izin verdim, konuşsun bakalım!" buyurdu.
Bunun üzerine, Utarid b. Hâcib ayağa kalktı ve:"Üzerimizde fazlu keremi bulunan Allah'a hamd olsun; ki, O buna layıktır.
O bizi hükümdar yapmış, bize pek çok mal ve servet bağışlamıştır.
Biz onlarla iyi işler yapıyoruzdur.
O, bizi doğu halkının en güçlüsü, sayıca en çoğu,savaşa da en kolay, en çabuk hazırlananı kılmıştır.
Halk içinde, bizim gibi kim var?
Halkın reisleri ve faziletlileri biz değil miyiz? diye söylüy­orum!" dedikten sonra, oturdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan Sabit b. Kays b. Şemmas'a: "Kalk da, şunun hutbesine karşılık ver!" buyurdu.
Sabit b. Kays, Benî Temim hatibine karşı ne söyleyeceğini bilmiyordu.
Söyleyeceği şey hakkında,önceden hiçbir hazırlığı yoktu.
Hemen ayağa kalktı ve: "Hamd Allah'a yaraşır.
Ben O'na hamd eder ve O'ndan yardım dilerim.
Ona inanır ve güvenirim.
Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve O'nun Bir olup, eşi ortağı olmadığına şehadet ederim.
Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna da şehadet ederim!
Hamd olsun O Allah'a ki, gökleri ve yeri yaratan, göklerde ve yerde hükmünü yürüten O'dur!
O'nun kürsiyy-i ilmi herşeyi kuşatmıştır. Hiçbir şey yoktur ki, O'nun fazlu kereminin eseri olmasın!
Bizim hakim oluşumuz da, O'nun kudreti eseridir.
O, yarattıklarının en hayırlısını seçerek peygamber göndermiştir ki, o Peygamber, baba soyu yönünden insanların en şereflisi, söz yönünden en doğru sözlüsü, ana soyu yönünden de en üstünüdür!
Allah ona Kitabını indirmiş, onu kullarının emîni ve güvencesi, cihanın da güzidesi ve seçkini kılmıştır!
Sonra, o Peygamber, insanları Allah'a imana davet etmiştir.
Allah'ın Resûlüne, ilk önce, kavminden ve akrabasından, soy sopça insanların en şereflisi, şekil ve suretçe en güzeli, iş ve gidişatça insanların en hayırlısı, akılca da insanların en büyüğü ve üstünü olan Muhacirler iman etmişlerdir.
Bundan sonra, Resûlullah Aleyhisselamın davet ettiği ve davetine icabet eden insanların ilki de biz olmuşuzdur.
Biz, Allah'ın yardımcıları ve Resûlünün vezirleriyizdir!
Hamd olsun Allah'a ki, bizleri Kendisinin yardımcıları, Resûlünün vezirleri, dininin de yayılma ve yer­leşme vasıtası kılmıştır!
Biz, Allah'a iman ettirinceye, 'Lâ ilahe illallah!' dedirtinceye kadar, insanlarla çarpışacağız!
Allah'a ve Resûlüne iman eden, malını ve canını bizden korumuş olur!
Kâfirlik yolunu tutanlar ile ise, bu yolda, Allah yolunda sonuna kadar savaşacağız!
Öylelerini öldürmek, bize göre, kolaydır!
Ben bu sözü söyler, Allah'tan kendim ve bütün erkek kadın mü'minler için yarlıganmak dilerim!
Selam olsun size!" dedi.
Akra b Haris (beni temim heyetinden) Ben bu işin ne olduğunu anlayamadım!" dedi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına yaklaştı ve: "Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! Sen de Allah'ın Resûlüsün!" diyerek Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bundan önceki tutum ve davranışın sana zarar vermez!"buyurdu.
Benî Temim heyetinin hepsi Müslüman oldular.
Yüce Allah onlardan razı olsun!,

Benî Temim Heyetine Bahşiş Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Temim heyetinin bahşişlerinin verilmesini emretti.
Her biri, Bilal-i Habeşî'den caizelerini (bahşişlerini) aldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sizden, caizesini vermediğimiz bir kimse kaldı mı?" diye sordu. "Ağırlıkların yanında bir genç kaldı" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu da gönderiniz, caizesini alsın!" buyurdu.
Kays b. Âsim: "Yâ Rasûlallah! O, ağırlıklarımızın yanında kalan bir çocuktur.
Şeref ve mevki sahibi değildir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Olsun! O, heyet ile gelmiştir.
Bahşiş almaya hakkı vardır!" buyurdu.
Bu genç, Amr b. Ehtem idi. 


Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı

Haris b. Dırâru'l-Huzâî, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelmiş, Peygamberimiz Aleyhisselam kendisini İslâmiyete davet edince Müslüman olmuş ve: "Yâ Rasûlallah! Beni kavmimin yanına geri çevir de, onları İslâmiyete davet edeyim ve Müslüman olanların zekatlarını toplayıp filan zaman sana göndereyim!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onu, zekatlarını toplamak üzere Benî Mustalıklara gönder­mişti.
Benî Mustalıklar, Huzâalardan bir oymak olup, Ezdî ve Kahtânî idiler.
Benî Mustalıklar Müslüman oldular, meydanlarında mescidler yaptılar.
Yüce Allah hepsinden razı olsun!
Haris b. Dırâr, Benî Mustalıklardan, mallarının zekatlarını topladı. Gönderme zamanı geldiği halde Peygamberimiz Aleyhisselamın elçisinin gelmediğini görünce, bu hususta Allah ve Resûlünü kızdıracak bir hadise çıktı sandı.
Kavminin ileri gelenlerini toplayıp, onlara: "Resûlullah Aleyhisselam bana bir vakit tayin etmiş ve o zaman elçisini gönderip yanımdaki zekatı aldıracağını söylemişti.
O vakit gelmiş olduğu halde, Resûlullah Aleyhisselamın elçisi gelmemiştir.
Resûlullah Aleyhisselam sözünden döner değildir.
Kendisinin, elçisini yanında tutup salmayacağını da sanmıyorum.
Herhalde, bu iş yüzünden bir kızma vardır.
Geliniz, Resûlullah Aleyhisselamın yanına gidelim" dedi.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, Velid b. Ukbe b. Muayt'ı , Haris b. Dırâr'ın yanındaki zekat mallarını teslim almak üzere, Benî Mustalıklara göndermişti.
Benî Mustalıklar, Velid b. Ukbe'nin geldiğini işitince, sevindiler.
İçlerinden yirmi kişi, onu develer ve davarlarla karşılamaya çıktılar.
Fakat, ne deve, ne de davar teslim edilecek bir kimse göremediler!
Velid b. Ukbe, Benî Mustalıkların irtidad ettiklerini, Müslümanlıktan döndüklerini ve zekat vermek­ten kaçındıklarını haber almış, onların kendisini silahlı olarak karşılamaya çıktıklarını görünce de, kork­muştu.
Şeytan, kalbine, Benî Mustalıkların kendisini öldürmek istedikleri şüphesini, korkusunu da düşürmüştü.
Benî Mustalıkların karşılayıcılarını uzaktan görür görmez, daha yanlarına varmadan,izi sıra geri döndü.
Benî Mustalıkların silahlandıklarını ve kendisinin zekatı toplamasına engel olduklarını Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.
"Yâ Rasûlallah! Haris beni zekat toplamaktan men etti ve öldürmek istedi.
Benî Mustalıklar seninle çarpışmak için toplanmışlar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Beni Mustalıklara göndermek üzere askerî bir birlik hazırladı.
Benî Mustalıklar bunu haber alınca, Velid b. Ukbe'yi karşılamış olan heyet acele Medine'ye geldi.
Medine'de, kendilerine gönderilmek üzere bulunan İslâm birliğiyle karşılaştılar.
İslâm birliği, Haris b. Dırâr'ı görünce: İşte, Haris!" dediler.
Haris b. Dırâr, onlara: "Sizler kimlerin üzerine gönderiliyorsunuz?" diye sordu.
"Senin üzerine!" dediler.
Haris b. Dırâr "Ne için benim üzerime gönderiliyorsunuz?" diye sordu.
"Resûlullah Aleyhisselam sana Velid b. Ukbeyi göndermişti.
Onun söylediğine göre; sen onun zekatı toplamasına engel olmuş ve kendisini de öldürmek istemişsin!" dediler.
Haris b. Dırâr "Hayır! Muhammed'i hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; ben kat'iyyen ne onu (Velid b. Ukbe'yi) görmüşümdür, ne de o benim yanıma uğramıştır!" dedi.
Haris b. Dırâr Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen zekatın toplanmasına engel olmuşsun, elçimi de öldürmek istemişsin, öyle mi?" diye sordu.
Haris b. Dırâr "Hayır! Seni hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; ben ne elçini görmüşümdür, ne de o benim yanıma uğramıştır!
Benim şimdi gelişim, ancak, Resûlullahın elçisinin bize gönderilmeyişinden ve bunun da Yüce Allah ve Resûlünün gazabından ileri gelmiş olmasından kork­tuğum içindir!" dedi.
Benî Mustalık heyeti de: "Yâ Rasûlallah! Sor o elçine! Bakalım bizimle hiç konuşmuş mudur?"dediler.
Benî Mustalık heyetiyle konuştuğu sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamı vahiy hali bürüdü!
Hucurat sûresinin inen 6. âyetinde şöyle buyuruldu: "Ey mü'minler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse,onu tahkik ediniz!
Yoksa, bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da, yaptığınıza pişman olursunuz!"
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Mustalık heyetine:"Sizin yanınıza kimi göndermemi istersiniz?"diye sordu.
Benî Mustalık heyeti: "Abbâd b. Bişr'i gönder!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Abbâd! Onlarla birlikte git!
Onlardan, mallarının zekatlarını al!
Mallarının en iyilerini seçip almak­tan sakın!" buyurdu.
Abbâd b. Bişr, Benî Mustalıkların yanında on gün kaldı.
Onlara Kurân-ı Kerîm okuttu.
İslâm şeriat­larını öğretti.
Ne hakkı zayi ettirdi, ne de onların hakkına tecavüz etti.
Sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndü.


Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu

Benî Esedler Huzeyme b. Müdrikelerden birçok oymakları bulunan büyük bir kabile olup, yurtları Necd bölgesinde Kerec'e doğru uzanmakta idi.
Tayyi kabilesine komşu idiler Benî Esed b. Huzeymeler toplanıp Peygamberimiz Aleyhisselama bir heyet göndermeyi karar­laştırdılar.
Hicretin 9. yılının başında (Muharrem ayında) Benî Esedlerden on kişilik bir heyet Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
İçlerinde: 1. Hadramî b. Âmir,
2. Dırâr b. Ezver,
3. Vâbısa b. Ma'bed,
4. Katâde b. Kâif,
5. Seleme b. Hubeyş,
6. Tulayha b. Huveylid,
7. Nekâde b. Abdulmelik
8. Ebu Muk'ıd ile Benî Zeynel Benî Maliklerden de bazı kimseler bulunuyordu.
Hadramî b. Âmir, Benî Zeynellerdendi.
Kavminin ulusu, lideri, Benî Esed heyetinin de başkanı idi.
Kendisi şairdi.
Dırâr b. Ezver de, Benî Zeynelerdendi. Tanınmış süvarilerden, babayiğitlerden ve şairlerdendi.
Tulayha b. Huveylid, Benî Esedlerin namlı süvarilerinden, babayiğitlerinden idi.
Benî Esed heyeti Medine'ye geldiği sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam Mescidde ashabıyla bir­likte oturuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselama selam verdiler ve: "Yâ Rasûlallah! Biz, Allah'ın Bir olduğuna, eşi ortağı olmadığına, senin de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ediyoruz!" dediler.
Hadramî b. Âmir: "Yâ Muhammed! Yâ Rasûlallah! Sen bize hiçbir elçi, hiçbir askerî birlik salmamışken, biz şu kıtlık yılında,karanlık gecelerde yolculuk ederek kendiliğimizden sana geldik!
Yâ Rasûlallah! Başka Araplar seninle çarpıştılar,biz çarpışmadık!
Biz, gerimizdekilerin de temsilcileriyiz!
Biz Huzeymeler, senin için toplanmışızdır ve sendenizdir.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Esed heyetini İslâmiyete davet etti.
Benî Esed heyeti: "Mallarımızın zekat ve sadakalarını kendi fakirlerimize vermek, yurtlarımızda kuraklık ve kıtlık olduğuna göre, başka yerlere göçmek üzere Müslüman oluyoruz!" dediler, Müslüman oldular, Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at ettiler.
Dırâr b. Ezver, Peygamberimiz Aleyhisselama:"Uzat elini de, sana İslâmiyet üzerine bey'at edeyim!" dedi.

Benî Esed Heyetine Kur'ân-ı Kerîm Öğretilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hadramî b. Âmir'e Abese ve A'lâ sûrelerini kendisi öğretti.

Benî Esed Heyetinin Uyarılışı

Benî Esed heyetinden bazılarının kendiliklerinden gelip savaşsız Müslüman olduklarını Peygamberimiz Aleyhisselamın başına kakmaları Yüce Allah tarafından hoş karşılanmamış, kendileri şöyle uyarılmışlardır: "Onlar, İslâm'a girdiklerini senin başına kakıyorlar!
Onlara de ki: 'Müslümanlığınızı benim başıma kakmayınız!
Bilakis, sizi imana muvaffak kıldığı için, Allah sizi minnet altında bırakır; eğer siz 'İnandık!' demenizde sadık kişiler iseniz!"
HUCURAT : 17

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kudâî b. Amr'ı Benî Esedlere Vali Tayin Edişi ve Benî Esedler İçin Bir Yazı Yazdırışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Uzrelerden olan Kudâî b. Amr'ı Benî Esedlere vali tayin etti. Benî Esedler için de bir yazı yazdırdı ve o yazıda şöyle buyurdu: "Bismillâhirrahmânirrahîm
Muhammed Peygamberden Benî Esedlere! Selamün aleyküm.
Size olan nimetinden dolayı Allah'a hamd ederim ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur.
Bundan sonra, derim ki: Siz, Tayyi' kabilesinin sularına ve topraklarına yaklaşmayacaksınız!
Çünkü, onların sularına ve topraklarına girmeniz size helâl değildir.
Ancak, kendilerinin içeri alacakları kimseler, bundan müstes­nadır.
Muhammed'in emrini dinlemeyen kimseler, onun himayesinden uzak kalırlar.
Benî Esedlerin işlerine Kudâî b. Amr baksın!
Bu yazıyı Halid b. Saîd yazdı ."


Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Taiflileri kuşattığı sırada, Urve b. Mes'ud ile Gaylan b. Seleme, Taif savunması için debbâbe, mancınık vesaire yapma sanatını öğrenmek üzere Cüreş'te bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Taif'ten ayrıldıktan sonra Urve b. Mes'ud Taife dönmüş; bir müddet, debbâbe, büyük küçük mancınıklar yapmakla uğraşmış; nihayet, Yüce Allah onun kalbine İslâmiyet sevgisi düşürmüştü.
Urve b. Mes'ud, Hicretin 9. yılı Rebiülevvel ayında Medine'ye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanı­na geldi. Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun Müslüman oluşuna çok sevindi.
Urve b. Mes'ud, Medine'de Hz. Ebu Bekir'in evine inmişti.
Muğîre b. Şube, amcasını, kendi evine götürülünceye kadar, bırakmadı.
Muğîre b. Şube, Urve b. Mes'ud'un yeğeni idi.
Urve b. Mes'ud: "Yâ Rasûlallah! Bana izin ver de, kavmimin yanına gidip onları İslâmiyete davet edeyim.
Vallahi, ben gelip geçmiş dinler içinde bunun gibisini görmedim!
Ben ashab ve kavmimin yanına öyle hayırlı bir varışla varacağım ki, hiçbir kimse hiçbir zaman kavmine benim varışım gibi varmaya­caktır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Taif halkının öteden beri onurlanıp büyüklenip Müslümanlıktan kaçındıklarını bildiği için: "Onlar seni öldürürler!" buyurdu.
Urve b. Mes'ud: "Yâ Rasûllallah! Ben onlara öz evlatlarından daha sevgiliyimdir!" dedi.
Gerçekten de, Urve b. Mes'ud, Taif halkı içinde sevilir, sayılır, sözü dinlenir bir zât idi.
Onu Kureyş müşrikleri de böyle kabul ederlerdi.
Kur'ân-ı Kerîm'de açıklandığına göre, Kureyş müşrikleri: "Şu Kur'an (indirilecekse) iki memleketin birinden, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?" demişlerdi.
İki memleketin biri Mekke, diğeri Taif'ti.
Kureyş müşriklerinin büyük adamlardan maksatları da, Mekke'deki Velid b. Muğîre ile Taifteki Urve b. Mes'ud gibi kişilerdi. Urve b. Mesud, simaca, İsa Aleyhisselamı andırırdı.
Urve b. Mes'ud, Taiflileri İslâmiyete davet için izin verilmesi hakkındaki dileğini tekrarladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, yine: "Onlar seni öldürürler!
Onlar seni öldürürler diye korkuyorum!" buyurdu.
Onların yanlarına gitmek üzere üç kez için istedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eh, gitmek istiyorsan, git!" buyurdu.
Urve b. Mes'ud, aralarındaki mevkii sebebiyle Taiflilerin kendisine aykırı davranmayacaklarını, karşı koymayacaklarını umuyordu.
Urve b. Mes'ud kalkıp Taife doğru yola çıktı.
Beş gün gittikten sonra akşamleyin kavmine ulaştı, hemen evine girdi.
Taifliler, Urve'nin Rabbe putuna uğramadan, onu ziyaret etmeden evine girişinden hoşlanmadılar, ondan kuşkulandılar.
Sonra da, kendi kendilerine: "Yolculuk hali onu bundan alıkoymuş olabilir!" dediler.
Sakîf kavmi Urve'nin evine geldiler, onu Cahiliye ve müşriklik devrinin selamıyla selamladılar.
Urve b. Mes'ud, onlara karşı müşriklik selamını tanımayan, ondan hoşlanmayanların ilki oldu ve: "Bana 'Esselâmü aleyküm!' diyerek, Cennetliklerin selamıyla selam vermenizi size tavsiye eder­im" dedi.
Sonra da, onları Müslümanlığa davet etti: "Ey kavmim! Siz beni herhangi bir kötülükle suçlayabilir misiniz?
Siz, benim soy sopça en seçkininiz, servetçe en zengininiz, cemaatçe de en güçlünüz olduğumu biliyor değil misiniz?
Beni, İslâmiyete girmeye sevkeden, ancak, başkalarının göremediği şeyi benim onda görmüş olmamdır!
Gelin, öğüdümü dinleyin!
Bana aykırı davranmayın!
Vallahi, benim size getirip sunduğum şeyden daha üstününü, hiçbir elçi kavmine getirip sun­mamıştır!" dedi.
Fakat, Sakîfler ona hakaret ettiler.
Onun çevresini sardılar ve: "Lâta andolsun ki; zaten senin Rabbe'ye yaklaşmadığın ve onun yanında saçını kazıtmadığın zaman, dininden ayrılmış olduğun bizim içimize doğmuştu!" dediler.
Urve b. Mes'ud onlara karşı çok yumuşak davrandı.
Taifliler ise, toplanıp onun hakkında yapacakları şeyi kararlaştırmak üzere yanından ayrıldılar.
Urve b. Mes'ud, tanyeri ağarmaya başladığı zaman, köşkünün üzerine çıktı.
Namaz için ezan okudu
Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet etti.
Kendisinin Müslüman olduğunu açıkladı ve Taif halkı olan Sakîfleri İslâmiyete davet etti.
Taifliler, her köşeden, ona doğru vardılar.
Her taraftan, onu oka tuttular.
Benî Maliklerden Benî Salim b. Malik'in kardeşi Evs b. Avfın attığı ok, Urveye isabet etti.
Urve b. Mes'ud da Ahlâftan (yani Sakîflerin başka kabilesinden) idi.
Atılan ok Urve b. Mes'ud'un bilek damarını kesti.
Kan dindirilemedi.
Okun Evs b. Avf tarafından atıldığı gerçekleştiği için; Gaylan b. Seleme, Kinane b. Abdi Yalil, Hakem b. Amr ve Ahlâfın diğer ileri gelenleri silahlandılar, çarpışmak için yığınak yaptılar ve: "Ya Benî Maliklerin başkanlarından on kişi öldürüp Urve'nin öcünü alacağız, ya da en son ferdimize kadar öleceğiz!" dediler.

Urve b. Mes'ud'un Kanını Bağışlayıp Kabile Arasındaki Kan Dâvâsını Önleyişi ve Yakınlarına Vasiyeti

Urve b. Mes'ud'a: "Kanın hakkında ne yapılmasını uygun görürsün?" diye soruldu.
Urve b. Mes'ud, iki tarafın yapmaya kalkıştıkları şeyi görünce, kendi kavim ve kabilesine: "Sakın benim yüzümden çarpışmaya kalkmayınız!
Çünkü, ben bu hususta aranız düzelsin diye kanımı bağışlamış bulunuyorum.
Bu bir şereftir ki; Allah beni bununla şereflendirmiştir!
Bu bir şehitliktir ki, bunu bana Allah göndermiştir.
Ben şehadet ederim ki; Muhammed, Allah'ın Resûlüdür!
O, sizin beni öldüreceğinizi de bana önceden haber vermişti!" dedi.
Sonra da, yakınları olan cemaate: "Resûlullah Aleyhisselamın yanında şehit olup, yanınızdan ayrılmadan önce Taif dışına gömülmüş bulunan şehitlerin yanına beni de gömmenizden başka, hakkımda yapacağınız birşey yoktur!" dedi.
Urve b. Mesud'u, vasiyeti üzerine, Taif şehitlerinin yanına gömdüler.
Yüce Allah ondan razı olsun!
Urve b. Mes'ud'un şehit edildiği haberi erişince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onun kavmi ile olan hali, Yâsîn sahibinin kavmi arasında olan haline benzer!
Yâsîn sahibi kavmini Yüce Allah'a imana davet etmişti de, kavmi onu öldürmüşlerdi.

Urve b. Mes'ud'un Oğlu ile Yeğeninin Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları

Urve b. Mes'ud şehit edilince, oğlu Ebu Müleyh ile kardeşinin oğlu Karib b. Esved b. Mes'ud, Taif halkına: "Siz Urveyi öldürdünüz!
Artık biz sizinle hiçbir zaman hiçbir şey üzerinde söz ve iş birliği yapmayaacağız!" diyerek Taiften ayrıldılar.
Medine'ye geldiler.
Muğîre b. Şûbe'nin evine indiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varıp Müslüman oldular.
Yüce Allah onlardan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Kimi isterseniz, kendinize müttefik ve yardımcı edininiz!" buyurdu.
Onlar: "Biz Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü velî edindik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ebu Süfyan b. Harb dayınızdır.
Onunla müttefik olunuz!" buyurdu.
Onlar: "Evet! Ebu Süfyan b. Harb dayımızdır!" dediler.
Onun müttefiki oldular.
Hicretin 9. yılı Ramazan'ında Sakıf" heyeti Medine'ye gelinceye kadar, Medine'de oturdular.


Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları

Benî Uzre b. Sa'd b. Hüzeymler, Kudâalardan olup, Yemen kabilelerindendi.
Hicretin 9. yılın­da Safer ayında Benî Uzrelerden oniki kişilik bir heyet, Medine'ye gelip, Remle binti Hâris'in kon­ağına indiler.
1. Cemre b. Numan
2. Süleym b. Malik,
3. Sa'd b. Malik,
4. Malik b. Ebi Riyah, gelen heyet içinde bulunuyordu.
Cemre b. Numan, Benî Uzrelerin ulusu ve lideri idi.
Benî Uzre heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelince, Peygamberimiz Aleyhisselama Cahiliye devri selamıyla selam verdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Siz, kimlersiniz?" diye sordu.
Benî Uzre heyetinin konuşmacısı: "Biz, bilmediğin kimseler değiliz.
Biz, Kusayy'ın anne bir kardeşi ve yardımcısı olan Uzre'nin oğullarındanız!
Biz, Huzâalarla Benî Bekrleri Mekke vadisinden uzaklaştırmıştık.
Aramızda akrabalık ve hısımlık vardır" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Hoşgeldiniz! Safa geldiniz!" buyurduktan sonra, onlara: "Siz beni tanımadınız mı?
Bana İslâm selamıyla selam vermekten sizi ne alıkoydu?" diye sordu.
Benî Uzre heyeti: "Yâ Muhammedi Biz henüz atalarımızın üzerinde bulundukları şey üzerinde bulunuyoruz.
Kendimiz ve kavmimiz adına bir takım isteklerin dile getiricisi olarak yanına geldik!" dediler.
"Sen nelere davet ediyorsun?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben bütün insanları Bir olan, Kendisinin hiçbir eşi, ortağı olmayan Allah'a ibadet ve benim de O'nun resûlü olduğuma şehadet etmeye davet ediyorum!" buyurdu.
Benî Uzre heyetinin konuşmacısı: "Bunun arkasından, yapılacak ne var?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Abdestlerini güzelce alıp vakitleri içinde kılacağınız beş vakit namaz vardır!
Çünkü, bu, ibadetlerin üstünüdür" buyurdu ve kendilerine oruç, zekat ve hac gibi farzların geri kalanını da anlatıp sözünü bitir­di.
Benî Uzre heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamdan, dinî birçok şeyler sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların sorularını cevaplandırdı
Benî Uzre heyeti Müslüman oldu.
Yüce Allah onlardan razı olsun!

Benî Uzre heyeti: "Yâ Rasûlallah! Aramızda kâhin bir kadın var. Kureyşîler ve başka Araplar onun yanına varıp muhakeme olunur, yargılanırlar.
İçinden çıkamadığımız işlerimizi ondan soralım mı?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ondan birşey sormayınız!" buyurdu.
Onları kâhin kadına birşey sormaktan, putlar adına kestikleri hayvanların etlerini yemekten men etti.
Ancak, Allah'ın ismini anarak kesecekleri hayvanların etlerini yemenin kendilerine haram olmadığını haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Şam'ın fethedileceğini ve Herakliyus'un ülkesinden çıkıp korunabile­ceği bir yere kaçacağını da Benî Uzre heyetine müjdeledi.
Benî Uzre heyeti, Remle binti Hâris'in konağında iki gün oturdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam; başka heyetlere verildiği gibi, Benî Uzrelere de bahşişleri verildi.
Benî Uzre heyeti, ev halklarının yanına, yurtlarına döndüler.

Benî Uzrelerden Cemre b. Numan'ın Zekat Memurluğuna Atanışı ve Kendisine Arazi de Verilişi

Benî Uzre heyetinden Cemre b. Numan, Hicaz halkından, Benî Uzrelerin zekat ve sadakalarını toplayıp Peygamberimiz Aleyhisselama getiren ilk kişi idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona, Vâdi'l-kurâ'da, enine boyuna atının koşup yorulduğu yerden attığı kamçısının ulaştığı yeri yurt olarak sınırladı ve verdi.
Cemre b. Numan, oraya konup, vefatına kadar orada oturdu.

Benî Uzrelerden Zeml b. Amr'ın Müslüman Oluşu ve Kendisine Sancak ve Yazı Verilişi

Zeml, Müslüman oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir sancak bağlayıp, onu kavminin sancaktan yaptı.
Zeml için bir de yazı yazdırdı.
Yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu: "Bismillâhirrahmânirrahim
Allah'ın Resûlü Muhammed tarafından Zeml b. Amr'a ve yanında bulunan Müslüman kişilere hususî olarak yazılmıştır
Ben onu bütün kavmine gönderdim.
Müslüman olan, Allah cemaatine dahil olmuş bulunur; Müslümanlıktan kaçınanlara ise, iki ay eman verilmiştir.
Buna, Ali b. Ebu Talib ve Muhammed b. Meslemetü'l-Ensarî şahittir."


Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi

Has'amlar, Enmar b. Nizar b. Maadd b. Adnan'ın oğlu Akyel (Has'am)'ın soyundan olup, birçok oymaklara ayrılmışlardı.
Has'amların kardeşleri Becîlelerle birlikte yurtları, Yemen ve Hicaz'ın hac yollarından Tebâle'ye kadar uzanmakta idi.
Has'amlar, İslâm'ın fetih günleri sırasında etrafa dağılmışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Hicretin 9. yılında Safer ayında Kutbe b. Âmir'i yirmi kişilik askerî bir birliğin başına geçirip, Has'amlardan, Tebâle nahiyesinde bulunan bir kabileye gönderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam; birlik kumandanı Kutbe b. Âmir'e gündüzleri gizlenip geceleri git­melerini, yemeklerini de yürürken yemelerini, Has'amlara baskın yapacakları zaman, birliğini her taraftan saldıracak biçimde ayırmasını emretti.
Mücahidler, binmek üzere yanlarına on deve alıp yola çıktılar.
Silahlarını gizlediler. Yollarına devam ederek Fetak'ı (Fütuk'u) tuttular
Mesha vadisine ulaştılar.
Mesha' da; Mekke ile Medine arasında, Taifin veya Mekke'nin büyük kasabalarındandır.
Mücahidler Mesha'da bir adam yakalayıp kendisini sorguya çekmek istedi iseler de, adam hiçbir şey söylemez, susarken, su başlarında konaklamış bulunan halka bağırmaya başlayınca, kendisinin boynunu vurdular.
Su başındaki cemaatin uyumalarını beklediler
Has'amlar uykuya daldıkları zaman, mücahidler birliklerini ayırdılar.
Her taraftan birden baskın yaptılar. İki taraf arasında şiddetli çarpışma başladı
Kutbe b. Âmir ve arkadaşları, kendileriyle çarpışan Has'am erkeklerinden öldürebildiklerini öldürdüler, kadınları esir aldılar.
İğtinam ettikleri deve ve davarları Medine'ye doğru sürdüler.
Has'amlar hemen derlenip toparlandılar, hayvanlarına atlayıp mücahidlerin ardlarına düştüler.
O sırada, Yüce Allah büyük bir sel gönderdi.
Gelen sel, Has'amlarla Müslümanların arasına gerildi. Has'amlar Müslümanlara yetişmeye yol bulamadılar.
Seli bir türlü geçemediler.
Mücahidler deve, davarı sürüp aldıkları esirlerle birlikte giderlerken, arkalarından bakakaldılar
Ganimet mallarının beşte biri çıkarıldıktan sonra, kalanı mücahidler arasında bölüştürüldü.
Her birinin hissesine dörder deve düştü.
Bunun üzerine, Has'amlardan, içlerinde As'as b. Zahr ve Enes b. Müdrik'in de bulunduğu bir heyet gelip: "Biz, Allah'a ve Allah'ın Resûlüne ve Allah'tan gelenlere iman ettik.
Sen bize bir yazı yaz da, o yazıda olanlara tâbi olalım!" diyerek Müslüman olduklarını açıkladılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, Has'amlardan, Bîşe çölünde oturanlardan isteyerek yahut iste­meyerek Müslüman olanlar hakkında yazdırdığı yazıda, kendilerinin Cahiliye devrinde işlemiş oldukları cinayetlerin kaldırıldığını, her yıl ne gibi mahsullerden ne nisbette zekat ödenmesi gerektiğini bildirdi.


Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hicretin 9. yılında, Rebiülevvel hilali görününce, ashabdan Abdullah b. Avsecetü'l-Becelî'yi, Harise b. Amr b. Kurayt oğullarına gönderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam; orada, Ri'yetüs-Suhaymi'ye verilmek üzere, kırmızı deri üzerine bir yazı yazdırdı.
Yazısında, onları İslâmiyete davet etti.
Harise b. Amr b. Kurayt oğulları, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu aldılar.
İslâmiyete girmeyi kabul etmediler.
Mektubun yazısını yıkadılar.
Yazının derisiyle de, kovalarının yırtılan dibini yamadılar!
Bunun için, kendilerine "Benu'r-Râkı -Yamacı Oğulları" denildi.
Onlar, bu kötü tutum ve davranışlarıyla, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu önemsemedik­lerini göstermiş, tahkir etmiş oluyorlardı.
Rıyetü's-Sühaymî'nin kızı: "Sanıyorum ki; senin başına çok büyük bir musibetten başka birşey gelmeyecek!
Sana Arapların efendisi ve ulusunun mektubu geldi.
Sen de tuttun, onu kovana yama yaptın hâ?" dedi.
Rı'yetü's-Sühaymî'nin kızı Benî Hilallerden birisiyle evli olup, kendisi de, kocası da Müslüman olmuştu
Benî Kilablar Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubuna yapılmayacak şeyi yaptıkları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Nedir bunların hali?!
Allah onların akıllarını mı gidermiş?
Gidersin!" buyurmuştu.
Onlar, vücutları titrer, acele acele konuşur, sözlerini birbirine kanştırır, ne dedikleri anlaşılmaz bir kavim oldular! 


Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hicretin 9. yılında Rebiülevvel ayında Kuratalar üzerine askerî bir birlik saldı.
Dahhâk b. Süfyanü'l-Kilabîyi de, bu askerî birliğe kumandan tayin etti.
Dahhâk b. Süfyan, Arapların bahadırlarından, babayiğitlerinden idi.
Kendisi, yüz süvariye denk sayılırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselamin başucunda kendiliğinden yalın kılıç dikilir, nöbet tutardı.
Mücahidler Kuratalara, rastladılar.
Önce, onları İslâmiyete davet ettiler.
İslâmiyeti kabule yanaşmayınca, onlarla çarpışmaya tutuştular, onları bozguna uğrattılar
Mücahidler, Kurataların ele geçirebildikleri mallarını iğtinam ettiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın kırmızı deri üzerine yazdırıp Abdullah b. Avsece ile gönderdiği mektubunu alıp kovasına yama yapmış olan Rı'yetü's-Sühaymî'nin dinlenen, yayılan hayvanlarından, ev halkından ve mallarından hiçbir şey bırakmaksızın hepsini ele geçirdiler.
Rı'yetü's-Sühaymî ise çırılçıplak atına atlayıp kaçtı!
Benî Hilallerden birisi ile evli bulunan kızının evine ulaştı.
Rı'yenin kızı da, kızının kocası da Müslüman olmuşlardı.
Rı'ye Medine'ye geldi.
Sabah namazını kıldırdığı sırada Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına doğru vardı
Peygamberimiz Aleyhisselam namazı kıldırınca, Rı'ye: "Yâ Rasûlallah! Ellerini uzat da, sana bey'at edeyim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ; ''Ey Müslümanlar cemaati!
Bu, kendisine yazı yazmış olduğum Rı'yetü's-Sühaymî'dir ki, yazımı alıp kovasına yamamıştı!
Şimdi ise, kendisi, Müslüman olmaya ve kendisinden alınmış bulunanları dilemeye gelmiştir!" buyurdu.
Rı'ye: "Yâ Rasûlallah!
Ailem, malım ve çocuklarım baskına uğratılmıştır" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Malın bölüştürülmüş bulunuyor.
Eğer malların Müslümanlar arasında bölüştürülmeden önce gelip yetişmiş olsaydın, yetiştiğin malı geri almaya lâyık ve müstahak idin.
Ev halkına gelince; onlardan kimi bulursan, al, götür!" buyurdu.
Rı'ye, hemen gitti.
Rı'ye'nin oğlu, babasının bindiği hayvanı tanımış, onun yanında dikilip duruyordu.
Rı'ye, acele, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndü ve: "İşte, şu, benim oğlumdur!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Bilal-i Habeşî'ye: "Ey Bilal! Onunla birlikte git! Oğlana: 'Bu, senin baban mıdır?' diye sor!
Eğer 'Evet!' derse, onu Rıye'ye teslim et!" buyurdu.


Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi
ve Müslüman Oluşu

Rüveyfi' b. Sabitü'l-Belevi'nin bildirdiğine göre; Hicretin 9. yılında, Rebiülevvel ayında, Medine'ye Beliyylerden bir heyet geldi.
Geldiklerini haber alınca, Rüveyfi onları Benî Cedîle mahallesindeki evine indirdi.
Sabahleyin de, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına götürdü.
O sırada Peygamberimiz Aleyhisselam evinde ashabıyla birlikte oturuyordu.
Rüveyfi b. Sabit, Beliyy heyetini Peygamberimiz Aleyhisselama: "Yâ Rasûlallah! Bunlar benim kavmimdendir" diyerek takdim etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen de, kavmin de hoşgeldiniz!" buyurdu.
Heyetin yaşlısı ve büyüğü olan Ebu'd-Dıbab varıp Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne oturdu ve konuştu.
Beliyy heyetinin hepsi Müslüman oldular.
Yüce Allah onlardan razı olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hamd olsun o Allah'a ki, sizi İslâmiyete hidayet etti.
İslâmiyetten başka dinde ölen herkes Cehennemdedir!" buyurdu.
Heyetin büyüğü ve yaşlısı olan zât: "Yâ Rasûlallah! Ben konukları ağırlamaya düşkün bir adamım.
Bundan dolayı bana ahirette bir ecir ve sevab var mıdır?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Zengine veya fakire yapacağın her iyilik sadakadır, hasenedir!" buyurdu
Heyet başkanı: "Yâ Rasûlallah! Konukluğun müddeti ne kadardır?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Üç gündür!
Yanında üç günden fazla oturmak, konuklar için helâl olmaz çıkıp gidinceye kadar!" buyurdu.
Beliyy heyeti, sorular sordular ve cevaplarını aldılar.
Sonra kalktılar, Rüveyfi'in evine döndüler.
Beliyy heyeti Medine'de üç gün oturdu.
Üç günden sonra, vedalaşmak üzere, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, daha önceki heyetlere bahşişler verildiği gibi, bunlara da bahşişler ver­ilmesini emretti.
Yurtlarına döndüler.


Alkame b. Mücezziz'in İskelede Oturan Bir Cemaate Gönderilişi

Hicretin 9. yılında, Rebiülâhir ayında Cüdde (Cidde) Şuaybe iskelesi halkının Habeşlerden bir cemaatin gemiler içinde Mekke yakınlarına kadar geldiklerini gördükleri haberi alınınca, Alkame b. Mücezzizü'l-Müdlicî 300 kişilik askerî bir birlikle yola çıkarıldı.
Mücahidler, denizdeki adaya kadar ilerlediler.
Adada Habeşliler eğleşirlerdi.
Mücahidler adaya çıkmak ve adalılarla karşılaşmak istedikleri sırada çıkan rüzgâr denizi dalga­landırmaya başlayınca, geri dönüp dalgalardan kaçtılar, adaya çıkmaktan vazgeçtiler.
Alkame ve arkadaşları, hiçbir düşmanla karşılaşıp çarpışmadılar.
Medine'ye doğru dönüldüğü sırada, mücahidlerden bazıları, ailelerinin yanına daha çabuk dönmek için Alkame'den izin istediler.
Alkame de, onlara izin verdi.
Abdullah b. Huzâfe, dönmekte acele edenler arasında idi.
Alkame onu evlerine çabucak dönmek isteyenlere kumandan tayin etti.


Füls Putu Yıkıldı


Adiyy b. Hâtim Şam'a Kaçtı ve Yanına Gelen Kızkardeşiyle Görüşüp Müslüman Olmaya Niyetlendi


Habeş Necaşî'si Ashama'nın
Vefat Edişi ve Kendisi için
Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı

Habeş Necaşî'si Ashama; Hicretin 9. yılında, Recep ayında vefat etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam; arada acısu denizi bulunduğu ve karadan da günlerce gidilecek yerde olduğu halde, Necaşî'nin vefatını, vefat ettiği gün ashabına haber verdi, duyurdu ve: "Arzınızın dışında vefat eden kardeşinizin cenaze namazını kılınız!" buyurdu.
Sahabiler. "Yâ Rasûlallah! Kimdir o?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Necaşî Ashama'dır!
Bugün, Allah'ın salih kulu Ashama vefat etti!
Kardeşiniz için Allah'tan mağfiret dileyiniz!" buyurdu
Ashabıyla birlikte namazgâha veya Bakiyy kabristanına gitti.
Ashaba: "Geliniz! Arkamda saf olunuz!" buyurdu.
Ashab, Peygamberimiz Aleyhisselamın arkasında saf oldular.
Cenaze üzerine kıldığı namaz gibi, Necaşî'nin namazını da dört tekbirle kıldırdı .
Onun için Allah'tan mağfiret diledi. Sonradan gelen haberler, Necaşî'nin cenaze namazı kılındığı gün vefat etmiş olduğunu doğrulamıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Necaşî'den başka hiç kimse için, gıyabî olarak cenaze namazı kıldır­mamıştır.
Sanıldığına göre, bu, Necaşî'nin Hıristiyanlar arasında vefat etmiş, yanında da kendisi için cenaze namazı kılacak bir kimse bulunmamış olmasından ileri gelmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam Necaşî için cenaze namazı kılınmasını emrettiği zaman, münafıklar: "Şu bir yabancı olan Necaşî'ye mi cenaze namazı kılmamızı emrediyor?!" diyerek, nifaklarını belli ettiler.

Habeş Necaşî'si Ashama'nın Ülkesine Sığınan Müslümanları Barındırışı, Koruyuşu ve Müslüman Oluşu

Habeş Necaşî'si Ashama; ülkesine sığınan Muhacirler arasında bulunan Hz. Cafer'le görüştükten ve ondan İslâmiyet ve Peygamberimiz Aleyhisselam hakkında bilgi aldıktan sonra: "Ben şehadet ederim ki; o, kendisini İncil'de yazılı bulduğumuz Resûlullahtır.
O, geleceğini İsa b. Meryem'in müjdelediği resûldür!
Siz, ülkemde nereyi isterseniz, orada konaklayınız!
Vallahi, ben onunla aynı ülkede olsaydım, yanına gider, onun ayakkabılarını taşır, ayaklarını yıkardım!" diyerek Hıristiyanlığı bırakıp Müslüman olmuş ve fakat kavminin tepkisinden çekindiği için bunu gizli tutmuş, açıklamamıştı.
Necaşî; Mekkeli müşriklerin işkencelerine dayanamayarak Habeş ülkesine sığınan Muhacirlerin cezalandırılmak üzere geri çevrilmeleri için yapılan istekleri ve verilen rüşvetleri reddedip onları Hicretin 7. yılına kadar ülkesinde barındıran, ağırlayan ve Peygamberimiz Aleyhisselamın isteği üzerine gemilere bindirip Medine'ye yollayan, adaletli, hamiyetli bir kraldı.
Kendisi, Müslümanlığını gizli tutan ve hicret etmeyen sahabilerden sayıldığı gibi; Peygamberimiz Aleyhisselamla bizzat görüşemediğine göre de, Tabiînden sayılmıştır.
Yüce Allah ondan razı olsun!

Peygamberimiz Aleyhisselamin 1 ay inzivaya çekilişi

ayrıntılar sayfa sonunda

Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı

Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı ve Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Ümmü Külsûm, Hicretin 9.yılın­da vefat etti.
Yüce Allah ondan razı olsun!

Hz. Ümmü Külsûm'u Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Hz. Safiyye yıkadı.
Hz. Ümmü Külsûm'un cenaze namazını Peygamberimiz Aleyhisselam kıldırdı ve kabrinin başına oturdu, gözleri yaşardı.
Kabrin başında bulunanlara: "Şu gece, içinizden hiç kimse işe karışmayacak mı?" diye sordu.
Ebu Talha: "Yâ Rasûlallah! Ben karışırım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Öyleyse, in onun kabrinin içine!" buyurdu.
Kabre Hz. Ali, Fadl b. Abbas ve Üsâme b. Zeyd de indiler.
Hz. Osman, Hz. Ümmü Külsûm'un vefatına çok üzüldü ve ağladı.

Himyer Krallarının Müslüman Oluşu

Sakîflerin Müslüman Oluşu

İslamiyet Arabistanda yayılıyor

Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü

DOKUZUNCU YIL HACCI

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hacca Niyetlenip Vazgeçişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan ayında Tebükten döndükten sonra, hac yapmak istedi.
Sonra da: "Beytullah'ta müşrikler bulunacaklar ve onu çırılçıplak tavaf edecekler!
Bu hal ortadan kalkmadıkça, ben haccetmek istemem!" buyurdu.
Müşrikler, geceleyin üzerlerine hiçbir örtü almadan Kabe'yi çırılçıplak tavaf ederler ve böyle yap­mayı Kabe'ye bir tazim ve saygı sayarlar "Beytullah'ı anamın beni doğurmuş olduğu hal üzere tavaf ederim.
Üzerimde dünyadan hiçbir şey yok!" derlerdi .
Kadınlardan da, böyle yapanlar olurdu.
Elbiseli tavaf etmek isteyenler, Kureyşîlerden emaneten veya kira ile alacakları elbiseden başka elbise ile tavaf etmeyi pek istemezlerdi.
Müşriklerden biri, herhangi bir elbise ile tavaf ettiği zaman, onu tavaf ettikten sonra atar, lânetlik adını taktığı o elbiseye artık ne kendisi, ne de başkası hiçbir zaman el sürmezdi.

Hz. Ebu Bekir'in Hac Âmiri Olarak Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hicretin 9. yılı Ramazan ayının kalan günleri ile Şevval ve Zilkade aylarını geçirdikten sonra, Müslümanlara hac yaptırmak üzere Hz. Ebu Bekir'i hac amirliğine tayin buyurdu.
Hz. Ebu Bekir üçyüz Müslümanla birlikte Medine'den yola çıktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kurbanlık olmak üzere boyunlarına nişan taktığı ve sağ yanlarına işaretler yaptığı yirmi deveyi de, Naciye b. Cündübü'l-Eslemiye teslim edip, birlikte yolladı.
Hz. Ebu Bekir, kendisi için ayrıca kurbanlık beş deve götürdü.
Abdurrahman b. Avf da kendisi için kurbanlık gönderen hacılar arasında idi.
Hz. Ebu Bekir, Zül huleyfe'de ihrama girip, "Lebbeyk!" diyerek telbiyeye başladı.

Hz. Ali'nin Berâe Sûresi ile Bazı Hususları Halka Tebliğe Memur Edilişi

Hz. Ebu Bekir hac emîn olarak Mekke'ye gönderildikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselama Berâe (Tevbe) sûresi nazil olmuştu.
"Yâ Rasûlullah! Bu sûreyi halka okumak üzere Ebu Bekir'e göndersene!" denildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu tebliği benden veya ev halkımdan olan bir adamdan başkası benim yerime eda edemez, yer­ine getiremez!" buyurdu.
Çünkü, Arapların âdet ve geleneğine göre, herhangi bir muahedeyi ancak kabilenin reisi veya onun akrabasından biri akd veya naks edebilirdi.
Hz. Ali de, Peygamberimiz Aleyhisselama, bu bakımdan Hz. Ebu Bekir'den daha yakın bulunuyor­du.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'yi yanına çağırdı ve ona şöyle buyurdu:

1. Berâe (Tevbe) sûresinin baş tarafından şu yazılmış olanları götür!

2. Kurban kesme günü, Mina'da toplandıkları zaman halka bağırarak ilan et ki: Hiçbir kâfir Cennete giremeyecektir!

3. Bu yıldan sonra, hiçbir müşrik hac yapmayacaktır.

4. Hiçbir çıplak Beytullah'ı tavaf etmeyecektir.

5. Kimin Resûlullah Aleyhisselamla anlaşması varsa, onun anlaşması, müddeti bitinceye kadar, muteber olacaktır."

Zeyd b. Üsey' de: "Ali b. EbuTalib'e: 'Sen Mekke'ye hangi şeyle (direktifle) gönderildin?' diye sordum.

'Şu dört şeyi tebliğ etmekle gönderildim:

1. Cennete ancak Müslüman olan kişi girecektir!

2. Çıplak (kişi) Beytullah'ı tavaf etmeyecektir,

3. Bu yıldan sonra, Müslümanlar ve müşrikler biraraya gelmeyeceklerdir.

4. Herkim ki kendisiyle Peygamber Aleyhisselam arasında ahid vardır, onun ahdi müddetine kadar muteberdir ve müddeti olmayanların müddeti dört aydır dedi" demiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'ye: "Bunları muhakkak ya ben götüreceğim (tebliğ edeceğim), ya da sen götürecek (tebliğ edecek)sin!
Olmazsa ben gideceğim.
Fakat, sen git!
Hiç şüphesiz, Allah senin diline sebat, kalbine hidayet verir!" buyurduktan sonra, onun göğsünü eliyle sığadı.
Hz. Ali, hemen Peygamberimiz Aleyhisselamın devesine binerek yola çıktı.
Ebu Hureyre de Hz. Ali'yle birlikte gitti. Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir'e yolda yetişti.
Hz. Ebu Bekir, seher vakti Arc'da bulunduğu ve tekbir getirmek için dikildiği sırada arkasından Peygamber Aleyhisselamın devesi Kasvâ'nın böğürtüsünü işitti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın geldiğini sandı.
"Bu, Kasvâ'dır!
Belki de, Resûlullah Aleyhisselam hacca gelmiştir.
Keşke gelseydi, namazı kendisiyle birlikte kılardık!" dedi.
Telaşla gitti.
Bir de baktı ki, Kasvâ'nın üzerinde gelen Ali'dir!
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali'yi görünce: "Âmir misin? Yoksa memur musun? Ya da elçi misin?
Resûlullah Aleyhisselam, hacca seni mi âmir tayin etti?" diye sordu.
Hz. Ali: "Hayır! Memurum. Elçiyim.
Resûlullah Aleyhisselam beni haccın durak yerlerinde halka Berâe sûresini okuyayım ve her ahd sahibine ahdinin tamamlanacağını da bildireyim diye gönderdi" dedi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu Hz. Ebu Bekir'e verdi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, mektupta yazılı sözleri Hz. Ali'nin halka ilan etmesini emir buyur­muştu.
Hz. Ebu Bekir'e de; müşriklere muhalefet edilmesini, Arefe günü Müzdelife'de değil, Arafatta vakfe yapılmasını, güneş batmadıkça Arafat'tan dönüşe geçilmemesini, Müzdelife'den ise güneş doğmadan önce dönüşe geçilmesini söylemişti.
İkisi birlikte gittiler.
Hz. Ebu Bekir, Mekke'ye ifrad haccına niyetlenmiş olarak girdi.
Terviye'den önceki günde (Zilhicce'nin yedinci gününde) öğleden sonra halka bir hutbe irad etti.
Hutbesinde halka hac amellerini anlattı.
Hz. Ebu Bekir hutbesini bitirince, Hz. Ali kalktı, halka Berâe (Tevbe) sûresini okudu.
Rivayete göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Berâe sûresinin başından otuz veya kırk âyet yazdırıp Hz. Ali ile göndermişti.
Yüce Allah'ın Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği Berâe sûresinde şöyle duyurulmuştur "Müşriklerin içinden (kendileriyle) muahede yaptıklarınıza karşı, Allah'tan ve Resûlünden bir ülti­matomdur bu! Ey müşrikler!
Haydi, yeryüzünde dört ay daha güvenlikle dolaşın!
Bilin ki; siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz!
Allah, herhalde, kâfirleri dilediği zaman rüsvay edicidir.
Bu, hacc-ı ekber günü, Allah'tan ve Resûlünden insanlara şöyle bir tebliğdir Allah ve Resûlü, müşrikleri himaye etmekten artık kesin olarak uzaktır!
Bununla birlikte, ey kâfirler!
Küfürden ve muahedelere riayetsizlikten tevbe ederseniz, bu, sizin için hayırlıdır.
Yine, yüz çevirirseniz şunu bilin ki, elbette siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz!
Sen, o küfredenleri elem verici bir azapla müjdele!
Muahede yaptığınız müşriklerden, size karşı ahidlerine riayette hiçbir eksiklik yapmamış, aley­hinizde düşmanlarınızdan hiçbir kimseye yardım etmemiş olanlar bundan müstesnadır!
O halde, onların müddetleri bitinceye kadar ahidlerini tamamlayın.
Çünkü, Allah haksızlıktan sakınanları sever.
Dokunulması haram olan o aylar çıktığı zaman, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün!
Onları esir olarak yakalayın, onları hapsedin, onların bütün geçit yollarını tutun!
Eğer onlar tevbe edip müşriklikten dönerler, namaz kılarlar, zekat verirlerse, kendilerini serbest bırakın.
Çünkü, Allah çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir.
Eğer kendilerine taarruz edilmesi emredilen müşriklerden biri eman dilerse ona eman ver ki, Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emin olduğu yere kadar selametle ulaştır Çünkü, onlar gerçeği bilmeyen bir kavimdir.
O müşriklerin Allah yanında, Allah'ın Resûlü yanında nasıl bir ahdi olabilir ki?
Mescid-i Haram'ın yanında muahede yaptıklarınız müstesnadır.
O halde, bunlar size karşı doğrulukla hareket ederlerse, siz de kendilerine öylece doğrulukla muamele edin!
Şüphesiz ki, Allah ahde vefasızlıktan sakınanları sever.
Onların nasıl ahdi olabilir ki, size galebe çalsalar hakkınızda ne bir yemin, ne de bir vecibe tanırlar.
Onlar, sizi ağızlarıyla güya hoşnut ederler, fakat kalbleri dayatır.
Onların çoğu fâsık kimselerdir
Onlar, Allah'ın âyetleri karşılığında az bir bahâyı satın aldılar da, onun yolundan halkı zorla men ettiler!
Gerçekten de, onların yapmakta oldukları şeyler ne kötüdür!
Onlar, bir mü'min hakkında ne bir yemin, ne de bir vecibe tanırlar!
Onlar, taşkınların ta kendisidirler.
Bununla birlikte, onlar tevbe edip müşriklikten dönerler, namaz kılarlar, zekat verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir.
Biz, âyetleri, öğrenecek bir kavim için açıklarız.
Eğer ahidlerinden sonra yine andlarını bozarlar ve dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerini de hemen öldürün!
Çünkü, onlar aslında andları olmayan adamlardır.
Bu suretle umabilirsiniz ki vazgeçerler.
Ey mü'minler, andlarını bozan, Peygamberi sürüp çıkarmayı kuran ve bununla birlikte sizinle muharebeye ilk defa kendileri başlayan bir kavim ile çarpışmaz mısınız?
Onlardan korkacak mısınız?
Eğer gerçekten inanmış kimseler iseniz, kendisinden korkmanıza lâyık olan bir Allah vardır.
Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları azaplandırsın, rüsvây etsin.
Onlara karşı size yardım etsin.
Mü'minler zümresinin göğüslerini ferahlandırsın, kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah kimi dilerse ona tevbe nasip eder.
Allah hakkıyla bilendir ve her yaptığını yerli yerince yapandır.
Yoksa siz kendi halinize bırakılıvereceğinizi, içinizden cihad edenleri, Allah'tan, Allah'ın Resûlünden ve mü'minlerden başkasını sır dostu edinmeyenleri Allah'ın bilmediğini, Allah yolundaki fedakârlık­larınızın mükâfatsız kalacağını mı sandınız?
Allah, ne yaparsanız hepsinden haberdardır.
Allah'a eş koşanların kendi küfürlerine kendileri şahit olup dururken Allah'ın mescidlerini onarmaya yeterlikleri yoktur.
Onların hayır namına bütün yaptıkları boşa gitmiştir.
Onlar ateşte temelli kalıcıdırlar.
Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler onarır.
İşte, doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.
Siz hacı sakalığını, Mescid-i Haram'ın onarımını, Allah'a ve ahiret gününe inanan, Allah yolunda cihad eden kimselerin amelleri gibi mi tuttunuz?
Bunlar, Allah yanında bir olamazlar.
Allah zâlimler güruhuna hidayet vermez.
İman eden, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşan kimselerin Allah yanında dere­celeri daha büyüktür.
İşte, onlar kurtuluşa erenlerin ta kendisidirler.
Rableri, kendinden bir rahmet, bir rıza ile, onlara içlerinde tükenmez ve temelli bir nimet bulunan Cennetleri müjdeler!
Onlar orada ebedî ve temelli olarak kalıcıdırlar.
Çünkü, büyük ecirve mükâfat Allah'ın yanındadır.
Ey iman edenler!
Babalarınızı, kardeşlerinizi-eğer küfrü sevip iman üzerine tercih ediyorlarsa velil­er edinmeyin!
İçinizden kim onların velilikleri altına girerse, işte onlar zâlimlerin ta kendisidirler.
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah'tan, O'nun Peygamberinden ve O'nun yolundaki bir cihaddan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun!
Allah fâsıklar güruhunu hidayete erdirmez.
Andolsun ki; Allah birçok savaş yerlerinde ve Huneyn gününde size yardım etmiştir.
O Huneyn gününde ki, sayıca çokluğunuz o zaman kibirlenme, kendinizi beğenme, kendinize güvenme duygusu vermişti de, bu, size gelecek kazadan birşeyi gidermeye yaramamıştı.
Yeryüzü o genişliğine rağmen başınıza dar gelmişti.
Nihayet, bozularak gerisin geri dönüp gitmiştiniz.
Sonra, Allah Resûlü ile mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi, görmediğiniz melek ordularını indirdi ve kâfirleri azaplandırdı.
Bu, o kâfirlerin cezası idi.
Sonra, Allah bunun ardından kimi dilerse onun tevbesini kabul eder.
Allah çok yarlıgayıcıdır.
Çok esirgeyicidir.
Ey mü'minler!
Müşrikler ancak bir necis ve murdardır.
O halde, bu yıllarından sonra, onları Mescid-i Haram'a yaklaştırmayın.
Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse sizi yakında fazlından zenginleştirir.
Çünkü, Allah herşeyi bilen ve her yaptığını yerli yerince yapandır."
Berâe (Tevbe) sûresi: 1-28.

Mina'ya Gidiş ve Arafat'a Çıkış

Terviye (Zilhicce'nin sekizinci) günü gelip güneş gökte batıya doğru ağınca Hz. Ebu Bekir Kabe'yi yedi defa tavaf etti.
Sonra, Benî Şeybe kapısında hayvanına binip Minaya gitti.
Öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını orada kıldı.
Güneş Sebir dağının üzerinden doğunca, hayvanına bindi.
Nemire'ye varıp ulaştığı zaman, orada bir kıl çadıra indi.
Güneş batıya doğru eğilince, hayvanının üzerinde Batn-ı Urene'de halka bir hutbe irad etti.
Hayvanını ıhdırdı, öğle ile ikindi namazını bir ezan, iki kametle kıldırdı.
Sonra, hayvanına bindi, Arafat'ta vakfe yaptı.
Öğleden önce bir hutbe irad etti. Hutbesinde Müslümanlara hac amellerini anlattı.
Hz. Ali'ye dönüp: "Kalk yâ Ali! Resûlullah Aleyhisselamın elçiliğini yerine getir!" dedi.
Hz. Ali kalkıp Berâe sûresinin başından kırk âyet kadar okudu.
Hz. Ebu Bekir oruçlu orucunu açtığı vakitte Arafat'tan dönüşe geçti, Müzdelife'ye erişti.
Tanyeri ağarmaya başlayınca, sabah namazını erkence kıldırdıktan ve Müzdelife vakfesini yaptık­tan sonra: "Ey insanlar! Erkence davranınız!
Ey insanlar! İnsanca davranınız!" diyerek Müslümanları oradan kaldırıp Minaya yollandırdı.
Muhassir vadisine erişinceye kadar durmadan gittiler.
Hayvan üzerinde Akabe Cemresine gelerek birer birer yedi taş attıktan ve kurban kesme yerine dönüp kurbanını kestikten sonra da, hayvan üzerinde bir hutbe irad etti.
Hutbesinde; Arafattan toplu­ca nasıl akıp gelineceğini, kurban hükümlerini ve sair hac amellerini anlattı
Hz. Ebu Bekir hutbesini bitirince, Hz. Ali kalktı. "Ey insanlar! Ben sizlere Resûlullah Aleyhisselamın elçisiyim!" dedi.
Müşrikler: "Ne hakkında?" diye sordular.
Hz. Ali, Berâe (Tevbe) sûresini okudu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın emri gereğince, halka tebliğ ve ilan edeceği şeyler hakkında: "Ben sizlere dört şeyi bildirmeye memurum:
1. Hiçbir kâfir Cennete giremeyecektir,
2. Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacaktır,
3. Hiçbir çıplak Beytullah'ı tavaf etmeyecektir,
4. Kimin Resûlullah Aleyhisselamla anlaşması varsa, onun anlaşması, müddeti bitinceye kadar muteber olacaktır.
Bunlar dışında kalan her müşrike, emniyet ve selamet yerlerine, yurtlarına dönebilmeleri için kendi­lerine tebligat yapıldığı günden itibaren dört ay mühlet verilmiştir.
Bundan sonra, hiçbir müşrik için ne ahid, ne de himaye vardır.
Allah ve Allah'ın Resûlü, müşrikleri himayeden uzaktır!" dedi.
Müşrikler: "Biz, senin ahdinden de, senin amcanın oğlundan da uzağızdır!
Amcanın oğluna tebliğ et ki, biz ahdimizi arka tarafımıza atmışızdır.
Bizimle onun arasında, mızraklarla savaşmaktan, kılıçlarla çarpışmaktan başka ahid yoktur!" dediler.
Dönüp giderlerken de, birbirlerine: "Yahu, siz ne yapıyorsunuz?!
Kureyşîler bile Müslüman olmadılar mı?!"diyerek kendilerini kınadılar ve nihayet Müslüman oldular.
Hz. Ali, teşrik günlerinde kalkıp: "Allah ve Resûlünün himayesi her müşrikten uzaktır! Ey müşrikler!
Bundan böyle, yeryüzünde dört ay daha gezip tozunuz!
Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacaktır!
Hiçbir çıplak Beytullah'ı tavaf etmeyecektir!
Cennete ancak mü'min olan girecektir!
Bu yıllarından sonra müşrikler ve Müslümanlar biraraya gelmeyecekler!" diyerek sesleniyor, yorul­duğu zaman da Hz. Ebu Bekir kalkıp bunları tebliğ ve ilan ediyordu.
Ebu Hureyre de, bunları Hz. Ali ile birlikte olanca kuvvetiyle bağırarak ilan etmekteydi.
Hz. Ebu Bekir, Medineye dönünce, tebliğ vazifesinin Hz. Ali'ye veriliş sebebini Peygamberimiz Aleyhisselamdan öğrenmek istedi ve: "Yâ Rasûlallah! Yoksa benim hakkımda birşey mi hadis ve nazil oldu?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır! Senin hakkında hayırdan başka birşey hadis olmamıştır!
Fakat, bunu kendimden veya ev halkımdan başkasının tebliğ ve ilan edemeyeceği bana emrolundu.
Onu benden veya ev halkımdan olan bir kimseden başkası tebliğ ve edâ edemezdi!" buyurdu

 

PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSELAM'IN
ZEVCELERİNDEN BİR AY İNZİVAYA ÇEKİLİŞİ

Hicretin 9. yılında, Peygamberimiz Aleyhisselam, zevcelerinin kendisine karşı takındıkları
bazı uygunsuz tutum ve davranışlarından dolayı, bir ay yanlarına uğramamaya yemin etmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselamin inzivaya çekildiği sıradaki zevceleri:

1. Hz. Âişe binti Ebi Bekr 
2. Hz. Hafsâ binti Ömer  
3. Hz. Safiyye binti Huyeyy 
4. Hz. Sevde binti Zem'a 
5. Hz. Ümmü Habibe binti Ebu Süfyan,
6. Hz. Ümmü Seleme binti Ebu Ümeyye,
7. Hz. Zeyneb binti Cahş,
8. Hz. Meymûne binti Haris,
9. Hz. Cüveyriye binti Hârisü'l-Mustalakî idi.

Ümmü'l-Cülendah gibi bazı münafık kadınlar da, Peygamberimiz Aleyhisselamın kadınları
ile düzenini bozmaya çalışmaktan geri durmuyorlardı.

Peygamberimiz Aleyhisselamdan Zevcelerinin İstedikleri Şeyler Zevcelerinin
Peygamberimiz Aleyhisselamdan istedikleri:

a) Dünya yaşantısı ve geçim bolluğu,
b) Giyim kuşam
c) Dünya mutluluğu,
d) Bol nimetler içinde gösterişli yaşantı idi.

Deniliyor ki; Peygamberimiz Aleyhisselamın zevceleri bir gün biraraya gelerek: "Biz Peygamber Aleyhisselamdan başkasıyla evli olsaydık, herhalde bizim de itibarımız, elbiseler­imiz ve ziynetlerimiz olurdu!" diyecek kadar ileri gittiler.

Peygamberimiz Aleyhisselamdan her biri birtakım şeyler istediler.
Bu cümleden olarak:

1. Hz. Ümmü Seleme, damgalı kumaştan yapılmış kısa bir elbise,
2. Hz. Meymûne, pahalı Yemen kumaşından yapılmış, altlı üstlü iki parça elbise (etek, ceket),
3. Hz. Zeyneb, Yemen kumaşından yapılmış bir elbise,
4. Hz. Ümmü Habibe, ak bezden yapılmış pamuklu bir elbise,
5. Hz. Hafsâ, Mısır işi bir elbise,
6. Hz. Cüveyriye, bir başörtüsü,
7. Hz. Şevde, Hayber kadifesi istemiş;
8. Hz. Âişe bir şey istememişti.

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Muhammed'in ev halkının rızkını, yetecek kadar ver!" diyerek dua etmiş bulunuyordu.
Kendisi, Medine'ye gelişinden Rabbine kavuşuncaya kadar, üç gün arka arkaya doyasıya buğday ekmeği bile yemediği gibi, ev halkının da ardarda iki-üç gün doyasıya arpa ekmeği yedikleri olmamıştır.

Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre;
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevceleri iki gruba ayrılmışlardı.
Gruplardan birisinde:

1. Hz. Âişe,
2. Hz. Hafsâ,
3. Hz. Safiyye,
4. Hz Sevde

Diğer grupta da:

1. Hz. Ümmü Habibe,
2. Hz. Ümmü Seleme,
3. Hz. Zeyneb,
4. Hz. Meymûne,


Hz. Âişe ile Hz. Hafsâ, Peygamberimiz Aleyhisselama karşı birbirlerini desteklemekte, birbirlerine arka çıkmakta idiler.

Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Hafsâ'ya bir sırrı söylediği ve gizli tutmasını da
sıkı sıkı tenbih eylediği halde, o bunu Hz. Âişe'ye söylemişti.

Bu hadise de, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklandı:
"Hani, Peygamber, kadınlarından birine gizli birşey söylemişti de, o kadın bunu habervermiş; Allah da Peygamberine açıklayınca, Peygamber, bunun ancak bir kısmını ona bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti.
Peygamber bunu kendisine söyleyince, kadın:'
Bunu sana kim haber verdi?' diye sordu.
Peygamber de: 'Bana, herşeyi bilen, herşeyden haberi olan Allah haber verdi!' dedi.
Bazı rivayete göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Hafsâya, kendisinden sonra
Hz. Ebu Bekir'in, ondan sonra da Hz. Ömer'in halife olacağını haber vermişti.

Yüce Allah, Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği âyette, Peygamberimiz Aleyhisselama karşı birbirlerini destekleyen Hz. Âişe ile Hz. Hafsâ'yı şöyle uyardı: "Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, ne âlâ!
Gerçekten, sizin kalbleriniz kaymıştır.
Yok! Onun aleyhinde birbirinize arka olursanız, hiç şüphesiz, Allah bizzat onun yardımcısıdır!
Cebrail de, mü'minlerin salih olanları da, bunların ardından bütün melekler de, ona yardımcıdır.
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevceleri, gerek birtakım dünyalıklar isteyip durmalarıyla,
gerek bir­birlerini kıskanmalarıyla, Peygamberimiz Aleyhisselamı üzmüşlerdi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, kadınlarının odalarından ayağını çekip,
Meşrebe diye anılan çardakta 29 gece yalnız başına oturdu.
Sabah akşam, yemeğini orada tek başına yedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, evvelce, attan hurma kütüğü üzerine düşüp sağ yan bacağı sıyrıldığı zaman da  Meşrebe'ye çekilmişti.
Sahabileri kendisini orada ziyaret etmişler, Peygamberimiz Aleyhisselam orada oturarak
namaz kılmış ve kıldırmıştı.  
Kadınlarından bir aylık inzivasını da bu Meşrebe'de geçirdi.
Burası, Peygamberimiz Aleyhisselama, Hz. Âişe'ye aitti.
Hz. Ömer der ki: "Vallahi, biz Cahiliye çağında kadınları hiçbir işte hesaba almazdık.
Yüce Allah onlar hakkında indirdiğini indirinceye ve kendilerine verdiği payı
verinceye kadar, biz Kureyş cemaati, kadınlara hakim durumda bir kavim idik.
Medine'ye geldiğimiz zaman, orada bir kavim bulduk ki, kadınları onlara hakim bulunuyor.
Nihayet, bizim kadınlarımız da, onların kadınlarından öğrenerek, bize tahakküme başladılar.
Medine'deki evim, Avâlî mevkiinde Benî Ümeyye b. Zeyd mahallesinde idi.
Bir gün  bir iş üzerine kendi kendime düşünürken, karım işe karışarak 'Şöyle şöyle yapsana?' dedi.
Onun böyle işime karışmasından, bana itirazımsı karşılık vermesinden hoşlanmadım, kızdım, ken­disini azarladım:' O iş seni ne ilgilendirir?! Benim yapmak istediğim bir işte sen
hangi hakla bana teklifte bulunmaya kalkışıyorsun?!' dedim.
Karım: 'Şaşılır sana ey İbn Hattab!
Sen kendine itirazımsı karşılık verilmesinden hoşlanmıyor,  beni azarlıyorsun ama,
vallahi Peygamber Aleyhisselamın kadınları bile ona itirazımsı karşılık veriyor, söyleniyorlar.
Hem onlardan herhangi biri, o gün, geceye kadar, kendisinin yanına da uğramıyor.
Hatta, senin kızın bile Resûlullah Aleyhisselama itirazımsı karşılık veriyor, sesleniyor da,
Resûlullahın o gününü öfke­li geçirtiyor!' dedi .
İçimden: 'Onlardan, bunu yapan kadın, muhakkak hüsrana uğrar!' dedim.  
Hemen kalkıp yerime vardım.
Ridamı üzerime aldım, yola çıktım.
Hafsâ'ya kadar gittim.
Ona: 'Ey kızcağızım!  Sen Resûlullah Aleyhisselama itirazımsı karşılık veriyor, söyleniyor,  
hatta ken­disinin o gününü öfkeli geçirtiyormuşsun, öyle mi?' diye sordum.  
Hafsâ: 'Evet! Vallahi, hepimiz ona karşılık verir, söyleniriz! dedi.
'Sizlerden herhangi birinizin o gün geceye kadar Resûlullah Aleyhisselamın yanına uğramadığı da oluyor mu?' diye sordum. 'Evet!' dedi.
'İçinizden her kim böyle yaparsa,
muhakkak o hüsrana düşer!
 Ey kızcağızım! Bilirsin ki; ben seni Allah'ın azabından ve Resûlünün gazabından sakındırır duru­rum.
Herhangi biriniz, Allah'ın kendisine Resûlünün gazabından dolayı gazab etmeyeceğinden emin mi bulunuyor?
Allah'ın gazab ettiği ise helak olur gider.
Sen sakın Resûlullah Aleyhisselama karşı itiraz yollu karşılık verme, söylenme! Kendisinden de birşey istemeye kalkma! Neye ihtiyacın olursa, onu benden iste!  
Ey kızcağızım!  Sakın şu komşun arkadaşın olan Âişe'nin senden daha güzel ve Resûlullaha senden daha sevgili olması dolayısıyla nazlanması, itiraz yollu karşılık vermesi seni aldatmasın!' dedim.  Resûlullah Aleyhisselama karşı böyle cephe aldıkları zaman, Resûlullahın kadınlarına: 'Eğer o sizi boşayacak olursa, onun Rabbinin ona sizin yerinize sizden daha hayırlılarını vermesi memuldur dedim.
Hafsâ'nın yanından ayrılıp, akrabam olan Ümmü Seleme'nin yanına vardım.
Ona da, söyleyecek­lerimi söyledim.
Ümmü Seleme: 'Şaşarım sana ey İbn Hattab!
Sen herşeye girdin, karıştın durdun!
Resûlullah Aleyhisselamla kadınları arasına da girmek istiyorsun?!' dedi.
Bu söz beni öyle bir tutuş tuttu ki, içimde duyduğum endişe ve üzüntüden bir kısmını kırdı, dağıt­tı .
Ensardan bir komşumla birlikte Benî Ümeyye b. Zeydlerin yurdunda otururdum.
Resûlullah Aleyhisselamın yanına bu komşumla nöbetleşe inerdik.
Bir gün o iner, bir gün ben inerdim.
Ben, indiğim zaman, o gün vahiy vesairenin haberini komşuma getirirdim.
O indiği zaman da, böyle yapardı.
O sırada, Gassan hükümdarlarından birinin üzerimize yürümek istediğini ve bizimle savaşmak için atlarını nallatmakta olduklarını haber almıştık.  
Yüreklerimiz, onların endişesiyle dolu bulunuyordu.
Arkadaşım iniş nöbeti günlerinden birinde idi ki, yatsı vakti bana geldi.  
Birdenbire kapımı hızlı hızlı çalmaya, 'Aç! Aç!'diyerek seslenmeye başladı.
 Çok korktum. Hemen yanına çıktım.
Bana: 'Çok büyük bir hadise oldu! dedi.
 'Nedir o hadise?  Yoksa Gassanlar mı geldi?' dedim.
Arkadaşım: 'Hayır! Ondan daha büyük, daha ağır!
 Resûlullah Aleyhisselam kadınlarından inzivaya çekilmiş!
Kadınlarını boşamış!' dedi.
İçimden: 'Hafsâ ile Âişe'nin burnu sürtüldü!
Hafsâ hüsrana uğradı!
Ben zaten böyle birşey olacağını zan ve tahmin edip duruyordum! dedim."  
Hz. Ömer, bu haberi alınca başına toprak saçmış ve: "Allah, Ömer'i ve kızını ayıplamaz mı?" demişti.
Hz. Ömer, hadiseyi anlatmaya devamla şöyle der:
"Sabah namazını kılınca, giyinip kuşandım.
Sonra, Medine'ye indim.
Hafsâ'nın yanına vardım.
Ağladığını gördüm.
Mü'minlerin diğer analarının
odalarına da uğradım.
Hepsinde ağlamalar vardı.
Mescide girdiğim zaman da, gördüm ki; halk, canlarının sıkıntısından, üzüntülerinden, : 'Resûlullah Aleyhisselam, kadınlarını boşamış!' diyorlardı.
Kendi kendime: 'Ben bu işi muhakkak öğrenirim! dedim.
Hemen Âişe'nin yanına varıp, ona: 'Ey Ebu Bekir'in kızı! Demek sen işi Resûlullah Aleyhisselama eziyet verecek dereceye vardırdın hâ?
Medim. Âişe: 'Ey Hattab'ın oğlu!
Benim seninle ne işim var?!
(Benim işim seni ne ilgilendirir?!)
Sen kendi hey­benle (kızınla) ilgilen! dedi.
Bunun üzerine, Ömer'in kızı Hafsâ'nın yanına vardım.
Ona da: 'Ey Hafsâ! Demek sen işi Resûlullah Aleyhisselama eziyet verecek dereceye vardırdın hâ?!
Vallahi, sen de pekâlâ bilirsin ki; Resûlullah Aleyhisselam seni sevmiyordur!
Ben olmasam, seni muhakkak boşardı!' dedim.
Hafsâ, son derecede ağlamaya başladı.
Ona: 'Sen ne diye ağlıyorsun?
Ben seni bundan sakındırmamış mı idim?' dedim.
Ona: 'Resûlullah Aleyhisselam sizleri boşadı mı?' diye sordum.
Hafsâ: 'Bilmiyorum!' dedi.
Ona: 'Resûlullah Aleyhisselam nerede? ' diye sordum.
Hafsâ: 'O, şuradaki Meşrebe'de!
Meşrebe hücresinde inzivaya çekilmiş bulunuyor!' dedi.
Hemen oraya varınca, karşıma Resûlullah Aleyhisselamın kölesi Rebah çıkmaz mı!
Kendisi, Resûlullah Aleyhisselamın Meşrebe'ye çıkar, Meşrebe'den inerken,
merdiven basamağı gibi üzerine bastığı kütüğe de ayaklarını dayamış, oturuyordu.
Bu zenci köleye: 'Ey Rebah! Yanındaki Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna girmek
için bana kendisinden izin iste!' diyerek seslendim.
Rebah bir içeri baktı, bir de bana baktı.
Fakat birşey söylemedi.
Dönüp Mescide gittim.
Minberin çevresinde birtakım kimseler oturmuşlardı.
Bazıları ağlıyorlardı.
Orada ben de biraz oturdum.
İçimde duyduğum endişe ve üzüntü bana galebe çaldı.
Tekrar kölenin yanına vardım ve:
'Ömer'in içeri girmesi için izin iste!' dedim.
Köle, içeri girdikten sonra, yanıma çıktı ve: 'Seni kendisine söyledim, sustu, birşey söylemedi' dedi.
Yine, dönüp Mescide gittim.
Minberin yanında oturdum.
İçimde duyduğum endişe ve üzüntü
bana galebe çaldı da, tekrar kölenin yanına vardım.
Sesimi yükselterek: 'Ey Rebah!
Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna girmem için izin iste!
Herhalde Resûlullah Aleyhisselam benim Hafsâ için geldiğimi sanıyor!
Vallahi, Resûlullah Aleyhisselam onun boynunu vurmamı bana emrederse,
boynunu da vururum!' diye seslendim.
 Köle, içeri girdikten sonra, yanıma çıktı. 'Seni kendisine söyledim.
Sustu.
Birşey söylemedi' dedi.
Bunun üzerine geri dönüp giderken, köle beni çağırdı ve: 'Gir içeri!
Sana izin verdi!' dedi.
İçeri girdim.
Resûlullah Aleyhisselama selam verdim.
Gördüm ki; Resûlullah Aleyhisselam bir hasırın üzerine uzanmış!
Hasırın örgüleri kendisinin böğründe iz yapmıştı !
Hasırla bedeni arasında birşey (bir döşek) de bulunmuyordu!
Başının altında, içine hurma lifi doldurulmuş bir (ot) yastık vardı.
Ben oturunca, Resûlullah Aleyhisselam izarını (yorgan gibi) üzerine çekti.
Zaten, üzerinde ondan başka da birşey yoktu!
Resûlullah Aleyhisselamın hücresine (gilarına) göz gezdirdiğim zaman, gördüm ki; avuçla avuçlanacak kadar azıcık, bir sa'a* yakın arpa.
Ayaklarının yanına da, onun kadar (deri dabaklan-masında kullanılan) garez (selem ağacı posası) dökülmüş! Başucunda ise, dabaklanması tamamlan­mamış bir posteki asılı idi.

Resûlullah Aleyhisselamın böğründeki hasır izlerini görünce, gözlerimin yaşını tutamayarak ağla­maya başladım.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Ey İbn Hattab!
Neye ağlıyorsun?' diye sordu.
'Ey Allah'ın Peygamberi!
Ben ne diye ağlamayayım ki;üzerine uzandığın şu hasır senin
böğründe izler yapmış!
Şu da senin yatıp kalktığın tamtakır hücren ki, içinde birkaç şeyden
başka birşey göremiy­orum !
 Vallahi, çok iyi biliyorum ki, sen Allah katında Kisrâ ve Kayser'den
daha şerefli ve kıyım etlisin !
Halbuki yâ Rasûlallah! Kisrâ ve Kayser,
bulundukları refahlı yaşantı içinde dem sürüyor!
Nimetler ve nehirler içinde yüzüyorlar!
Sen ise, yâ Rasûlallah! Görmüş olduğum yerde ve şu haldesin!?
Sen ki, Allah'ın Resûlü ve en seçkin kulusun!
Hal böyle iken, işte şu hücren tamtakır!' dedim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam, bana: 'Ey İbn Hattab!
Sen dünyanın onlara,ahiretin de bize ait olmasına razı değil misin?'
diye sordu. Ben de: 'Evet! Razıyım!' dedim.

Resûlullah Aleyhisselam: 'Öyleyse, bu iş böyledir ve böyle olacaktır!' buyurdu.'
Yâ Rasûlallah! Bari Allah'a dua et de, ümmetine geçim bolluğu versin! Allah'a ibadet etmezlerken, Allah onlara (gayrimüslimlere) geçim bolluğu vermiştir!' dedim.
Ben böyle söyleyince, Resûlullah Aleyhisselam, doğrulup oturdu ve: 'Ey İbn Hattab!
Yoksa sen şüphe içinde misin?! Onlar hazları, nasipleri dünya hayatında
tez elden verilip geçiştirilen bir kavimdir!' buyurdu. 
'Öyleyse yâ Rasûlallah! Benim için Allah'tan mağfiret dile!' dedim.
'Yâ Rasûlallah! Yüzünde gazab eseri görüyorum.
Yoksa, kadınlarının sana karşı takındıkları  tutum canını mı sıkıyor?
Şayet sen onları boşarsan, Allah seninledir. Allah'ın melekleri Cebrail, Mikâil, ben, Ebu Bekir ve mü'minler de seninledir!' dedim .
Kimlere ve neler söylediğimi Resûlullah Aleyhisselama birer birer anlatıp, Ümmü Seleme'nin haber­ine geldiğim zaman gülümsedi.
'Yâ Rasûlallah!  Kadınlarını boşadın mı?'
diye sordum.
Resûlullah Aleyhisselam başını bana doğru kaldırıp: 'Hayır!' buyurdu.
'Allâhuekber!' dedim.
'Yâ Rasûlallah! Ben Mescide gindiğimde Müslümanlar üzüntülerinden çakılları dürtüyor, 'Resûlullah Aleyhisselam kadınlarını boşamış!'diyorlardı.
İneyim de, boşamadığını onlana habenveneyim mi?' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Haber vermek istiyorsan, evet!
Haber ver!' buyurdu.
Yüzünden gazabı açılıncaya kadar, konuşmaya devam ettim.
Nihayet, şenlendi, güldü.
Sonra, Meşrebe'den indi, ben de indim.
Ben basamaklı kütüğe tutunarak inmiştim.
Resûlullah Aleyhisselam ise, sanki yeryüzünde yürür gibi inmiş, inerken
de eliyle bir yere dokun­mamış, tutunmamıştı.
'Yâ Rasûlallah! Hücrede 29 gün kaldın!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Bu ay 29 gündür!' buyurdu.
Mescidin kapısına dikilip en yüksek sesimle:
'Resûlullah Aleyhisselam kadınlarını boşamamıştır!' diyerek bağırdım.
Bunun üzerinedir ki, Yüce Allah Tahyir âyetlerini indirdi.
ve o âyetlerde şöyle buyurdu:
'Ey Peygamber! Allah'ın sana helâl kıydığı şeyi, kadınlarının hoşnutluğunu arayarak,
sen ne diye haram edersin? Bununla birlikte, üzülme!
Allah çokyarlıgayıcı, çok esirgeyicidir.'"
"Ey Peygamber! Kadınlarına de ki:
'Eğer siz dünya yaşantısı ve onun ziynetini istiyorsanız, geliniz, size boşanma bedellerini vereyim de, hepinizi güzellikle salıvereyim.
Eğer Allah'ı, Allah'ın Resûlünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, şüphe yok ki, Allah sizlerden, güzel hareket edenler için, büyük bir mükâfat hazırlamıştır."
Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam zevcelerini ya dünyayı ve dünya ziyne­tini, ya da Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü ve ahiret yurdunu tercih etmeleri hususunda serbest bırakmakla emrolunduğu zaman, Hz. Âişe'nin yanına varmıştı.
Hz. Âişe: "Yâ Rasûlallah! Yanımıza bir ay uğramamaya yemin etmiştin.
Sen ise, aydan 29 gün geçince uğradın.
Ben onları (geçen günleri) sayıp duruyordum" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu ay, 29 gündür.  
Ey Âişe! Ben sana bir iş açıklayacağım ki, onu ana ve babana danışıncaya kadar cevaplamakta acele etmemende sana bir vebal yoktur" buyurdu.
Hz. Âişe: "Nedir o yâ Rasûlallah!" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ahzâb sûresinin inen 28-29. âyetlerini okudu.
Hz. Âişe: "Aaâ! Ben bu hususta mı ana ve babama danışacağım?!
Ben, elbette ki, Allah'ı, Allah'ın Resûlünü ve ahiret yurdunu tercih ediyor ve diliyorum!
Ben bu hususu ne Ebu Bekir'e, ne de Ümmü Rûman'a danışırım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam güldü, gülümsedi.
Hz. Âişe: "Benim seni tercih ettiğimi (öteki) kadınlarına haber vermen Sana söylediklerimi, öteki kadınlarından hiçbirine haber vermemeni isterim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Onlardan, sorana, muhakkak haber vereceğim !
Çünkü, Allah beni tebliğ edici olarak gönderdi.
Güçlük çıkarıcı, sıkıntı verici ve bunu arzu edici olarak göndermedi.
Fakat, öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi" buyurdu.
Hz. Âişe der ki: "Resûlullah Aleyhisselamın diğer kadınları da, benim yaptığımı yaptılar.
Allah'ı, Allah'ın Resûlünü ve ahiret yurdunu tercih ettiler."
Yüce Allah hepsinden razı olsun!


Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
18 ziyaretçi (21 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol