Hicri 5



Zatürrika Gazvesi

H.5  Muharrem (M.626)

Mücahidlerin sıcakta yürümekten ayakları yarılıp ayaklarına bez parçaları sarmış olmaların­dan dolayı; gazveye Zâtürrika gazvesi denildiği bildirilmektedir.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de yerine Ebu Zerri'l-Gıfârî'yi bırakarak,700 mücahidle bir­likte Necd'de Gatafanlardan Muharib ve Sa'lebe oğullarıyla karşılaşmak ve çarpışmak üzere Medine'den yola çıktı.

Korku namazı bu gazvede emredildi

Gazve'nin ismi ?

Zâtürrika' Nahl yakınında, Sa'd ile Şukra arasında, üzerinde yama gibi kırmızı, siyah ve beyaz yer­ler bulunan bir dağın adı olduğu için; Yahut mücahidlerin sıcakta yürümekten ayakları yarılıp ayaklarına bez parçaları sarmış olmaların­dan dolayı; gazveye Zâtürrika gazvesi denildiği bildirilmektedir.

Mevkii

Nahl, Necd bölgesinde Salebe oğullarının menzillerinden olup, Medine'ye iki günlüktür.
Zâtürrika da, Nahl'de, Kays, Fezare, Eşca , Enmar kabilelerinin vadisi olan Şadh vadisindedir.
Sa'd ile Şukra arası 3 günlüktür.

Zamanı

Zâtürrika gazvesine Hicretin 4. yılında Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye hicretinin 47. ayının başlarında, 10 Muharrem Cumartesi gecesi çıkıldı

Sebebi

Ticaret maksadı ile Necd bölgesinden Medine'ye gelen bir adamın, Enmar ve Sa'lebe oğulları kabilelerinin ve Gatafan kabilelerinden Muharib ve Sa'lebe oğullarının Müslümanlarla çarpışmak üzere yığınak yaptıklarını gördüğünü haber vermesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de yerine Ebu Zerri'l-Gıfârî'yi bırakarak,700 mücahidle bir­likte Necd'de Gatafanlardan Muharib ve Sa'lebe oğullarıyla karşılaşmak ve çarpışmak üzere Medine'den yola çıktı.

Çarpışma olmadı

Zâtürrika'da, Gatafanlardan büyük bir toplulukla karşılaşıldı.
İki taraf birbirine yaklaştılarsa da, aralarında bir çarpışma olmadı.
Müşrikler, İslâm mücahidlerini görünce, çarpışmaktan yüz çevirdil­er.
Dağ başlarına kaçtılar.

Peygamberimiz Aleyhisselamı öldürmek için fırsat kollamaya başladılar.

Korku namazı

Zâtürrika'da namaz vakti girince, İslâm mücahidleri namazlarını kılarken düşmanın saldırılarına uğramaktan korktular.
Korku halinde kılınacak namaz hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size fenalık (ansızın baskın) yapacağından endişe ederseniz, namazdan kısaltmanızda size bir vebal yoktur.
Şüphesiz ki, kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Böyle, korku halinde, sen de içlerinde bulunup namaz kıldıracağın vakit, onlardan yalnız birtakımı seninle birlikte namaza dursunlar.
Silahlarını da, üzerlerinde bulundursunlar.
Onlar bu suretle secde ettiler mi (bir rekat kıldılar mı?), hemen sizin arka tarafınıza geçsinler (namaza durur gibi, düşman karşısında dikilip dursunlar, bir iş işlemesinler, sizi gözetsinler). Bundan sonra, henüz namazlarını kılmamış olan öbür takım gelip seninle birlikte namazlarını kıl­sınlar.
Bunlar da, hem uyanık davransınlar, hem de silahlarını elden bırakmasınlar (namazlarını silahlı olarak kılsınlar).
Çünkü, kâfirler, silahlarınız ile eşyalarınızdan gafil olmanızı, böylece size baskın yapmayı arzu ederler.
Eğer size yağmur yüzünden eza verir yahut hasta bulunursanız, namazda iken silahlarınızı üzerinizde taşımamanızda ise, size bir vebal yoktur.
Fakat, bu takdirde de, yine tedbirli olunuz (düşmanınızın ansızın baskın yapmamaları için uyanık bulununuz).
Şüphe yok ki, Allah kâfirleri hor ve hakir edici bir azap hazırlamıştır." Nisa 101-102

Namazın kılınışı

Abdullah b. Ömer der ki: "Resûlullah Aleyhisselamla birlikte Necd'e doğru gazaya çıkmıştım.
Düşmanın hizasına geldik.
Onlara karşı saf bağladık.
Namaz vakti gelince, Resûlullah Aleyhisselam, bize namaz kıldırmak üzere namaza durdu.
Mücahidlerden birtakımı da, Resûlullah Aleyhisselamla birlikte namaza durdular.
Öbür takımı ise, yönlerini düşmana doğru çevirdiler.
Resûlullah Aleyhisselam, yanında bulunanlarla birlikte rükua vardı ve iki kere secde yaptı.
Sonra, onlar, henüz kılmamış olan takımın yerine çekildiler.
Bu sefer, ötekiler de gelip Resûlullah Aleyhisselamın arkasına durdular.
Resûlullah Aleyhisselam, onlarla da bir rüku ve iki secde yaptı.
Sonra, selam verdi.
Bundan sonra, o iki takımın her biri nöbetleşe namaza durup kendi kendilerine birer rüku ve iki secde daha yaptılar.

Ganimet

Zâtürrika'da, müşriklerin davar, sığır ve deve gibi yaylım hayranlarından ele geçirilebilenler, harp ganimeti olarak sürdürüldü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'ye dönmek üzere, Zâtürrika'dan ayrıldı.

Bu yılda Ay ve güneş tutulması ve deprem olayları olmuştur

Dümetü'l Cendel Gazvesi

H.5  Rebiulevvel

Kudaa ve Gassan kabileleri, Hicaz'a saldırmak maksadıyla Dûmetü'l-Cendel'de toplanmışlardı. Peygamberimiz Aleyhisselam bunu haber alınca ashabını topladı. Durumu onlarla konuştuktan sonra, Medine'de yerine Siba' b. Urfutatu'l-Gıfârî'yi vekil bıraktı.
Birliklerimiz, Dûmetü'l-Cendel halkından, bir tek kişiden başka kimseyi yakalayamadılar.


Gazve sırasında Uyeyne b.Hısn ile saldırmazlık antlaşması yapıldı


Mevkii

Duma, İsmail Aleyhisselamın oğlunun adıdır.
Cendel; lugatta, taşlı yer ve değirmi taş anlamındadır.
İsmail b. İbrahim Aleyhisselamın oğlu vaktiyle Dûmetü'l-Cendel'in bulunduğu yere gelip konduğu ve orada taştan bir kale yaptığı için, orası Dûmetü'l-Cendel diye anılmıştır.
Dûmetü'l-Cendel, akarsuyu, hurmalık ve ekinlikleri bulunan bir yerdir.
Şam (Suriye) yollarının ağzında olup Dımaşk'a 5, Medine'ye 16 gecelik uzaklıktadır.
Tebük şehrinin yakınındadır.
Dûmetü'l-Cendel büyük bir panayır ve tüccar merkezi olduğundan, birçok Arap kabilesi Medine'ye yaklaşmak için oraya yerleşmişti.
Mallarını satmaya gelenler, orada işkencelere uğrarlardı.

Sebebi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Rum kayserini korkutmak için, Şam'a yaklaşmak istiyordu.
Kudaa ve Gassan kabileleri, Hicaz'a saldırmak maksadıyla Dûmetü'l-Cendel'de toplanmışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam bunu haber alınca ashabını topladı. Durumu onlarla konuştuktan sonra, Medine'de yerine Siba' b. Urfutatu'l-Gıfârî'yi vekil bıraktı.

Zamanı

Hicretin 5. yılında, Rebiülevvel ayında, Uzre oğulları kabilesinden Mezkûr adındaki kişinin kılavuzluğuyla yola çıktı.
O sırada, Dûmetü'l-Cendel halkı uzakta bulunuyorlardı.

Baskın

Müslümanlar, Dûmetü'l-Cendel halkının deve, sığır ve davar gibi yaylım hayvanları ve çobanlarına baskın yaptılar.
Baskın haberini alır almaz, Dûmetü'l-Cendel halkı dağıldılar.
Dûmetü'l-Cendel kralı Ukeydir b. Abdulmelik, Kindelerdendi. Hıristiyandı.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu yakalamak istemişse de, kendisi Peygamberimiz Aleyhisselamın geldiğini haber alınca, kaçmıştı. Peygamberimiz Aleyhisselam, Dûmetü'l-Cendel meydanında konakladı.
Birkaç gün orada oturdu.
Etrafa askerî birlikler saldı.

Çarpışma olmadı

Birlikler, Dûmetü'l-Cendel halkından, bir tek kişiden başka kimseyi yakalayamadılar.
Onu da, Muhammed b. Mesleme yakalamıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yakalanan kişiye, Dûmetü'l-Cendel halkının nereye gittiklerini sordu. Adam: "Onlar kendilerine ait deve, sığır ve davarları senin iğtinam ettiği işitince, kaçtılar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam İslâmiyet anlatıp Müslüman olmasını teklif edince, adam Müslüman oldu.
Allah ondan razı olsun!
Dûmetü'l-Cendel'den, hiçbir zayiat verilmeden, Rebiülâhir ayından on gece kala, Medine'ye dönüldü.

  Müzeyneler Müslüman oluyor

H.5  Recep

Müzeynelerden 10 kişilik bir heyet gelip Müslüman oldular.

Put kırılıyor

Huzâî b. Abdi Nühm, Müzeynelerin Nühm adındaki putunun bakıcısı idi. Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'de İslâm dinini yaymakta olduğunu işitince, putun yanına varıp onu kırmıştır.
Bundan sonra, Huzâî, Medine'ye gelip Peygamberimiz Aleyhisselamla görüşerek Müslüman oldu ve kavmi olan Müzeynelerin de Müslüman olacakları hakkında Peygamberimiz Aleyhisselama söz verdi.
Kendisi, Peygamberimiz Aleyhisselama şahsen bey'at ettiği gibi, Müzeyneler adına da bey'atta bulunmuştu.
Müzeynelerin yanına döndüğü zaman onları umduğu ve sandığı gibi bulamadı, fakat uğraştan sonra ikna edebildi, ona boyun eğdiler, Müslüman oldular ve Peygamberimiz Aleyhisselama bir heyet gönderdiler.

Müslüman oluyorlar

Hicretin 5. yılında Recep ayında, Müzeynelerin Mudar kolundan Müslüman olmak üzere Medine'ye gelen heyet 400 kişilikti. Peygamberimiz Aleyhisselam, onları, yurtlarında durmalarına rağmen Muhacir saydı ve: "Siz nerede olursanız olun Muhacirsiniz! Muhacirlik şerefini kazandınız! Mallarınızın başına dönünüz!" buyurdu.
Bunun üzerine, Müzeyneler, yurtlarına döndüler.

Beni Mustalık Gazası
(Müreysi’ Savaşı)

H.5   Şaban

(2 Şabân 5 H./ 17 Aralık 626 M.) Mustalikoğulları Huzâa kabilesindendir. Necid bölgesinde, Medine’ye 9 günlük bir yerde yerleşmişlerdi. Kureyşlilerin teşvikiyle kabîle reisi Ebû Dırâr oğlu Hâris çevrede yaşayan bedevi kabîlelerle birleşerek Medine’ye baskın için hazırlığa başladı. Rasûlullah (s.a.s) durumu öğrenince, Benî Mustalık üzerine yürüdü.
Bedevîler, Müslümanların üzerlerine geldiğini duyunca, korkup dağıldılar. Hâris’in etrafında sâdece kendi kabilesi kaldı. Benî Mustalık Müreysi’ suyu yanında toplanmış henüz hazırlıklarını tamamlayamamıştı. Müslüman olmaları teklif edildi, kabûl etmediler. Fakat Müslümanların düzenli hücûmlarına karşı duramayıp bir saat içinde dağıldılar. Savaş sonunda, Müslümanlardan bir kişi şehid oldu, müşrikler ise 10 ölü verdiler. Ayrıca, Müslümanlar ganimet olarak 700 esir, 5000 koyun, 2000 deve ele geçirdiler.


Benî Mustalık gazvesine, Müreysi gazası da denir.
Benî Mustalıklar, Huzaalara bağlı küçük bir kabiledir.
Mustalık lakap olup, asıl adı Cüzeyme b. Sa'd b. Amr'dır.
Benî Mustalıklar, Benî Müdliclerin de müttefiklerindendi.

Mevkii

Müreysi, sahile doğru uzanan Kudeyd nahiyesinde Huzaalara ait su kuyularından bir kuyunun adıdır.
Benî Mustalıklar, Müreysi kuyusunun başına iner, konarlardı.
Müreysi, Furu'a yaklaşık olarak bir günlük uzaklıktadır. Furu ile Medine arası ise sekiz beridliktir.

Sebebi

Benî Mustalıkların lideri Haris b. Ebi Dırar, kavmi arasında dolaşarak onları ve Araplardan söz geçirebildiklerini Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet etmiş;daveti kabulle karşılanınca, atlar ve silahlar satın alarak hep birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine yürümek için hazırlanmışlardı.

Büreyde b. Husayb el-Eslemî'ye görev

Peygamberimiz Aleyhisselam, planlarını haber alınca, durumu incelemek ve öğrenmek üzere Büreyde b. Husayb el-Eslemî'yi Haris b. Ebi Dirar'ın yurduna gönderdi.
Büreyde; Benî Mustalıkların şerlerinden korunabilmek için, gerektiğinde gerçeğe aykırı birşeyler söylemesine müsaade buyurmasını da Peygamberimiz Aleyhisselamdan istedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam müsaade edince, Büreyde Benî Mustalıkların yurduna gitti, yanlarına vardı, topluluklarını gördü.
Benî Mustalıklar, Büreydeyi görünce: "Kimdir bu adam?" diye sordular. Büreyde: "Ben sizlerden bir adamım! Şu adam [Peygamberimiz Aleyhisselam] için derlenip toplandığınızı işit­tim.
İstedim ki, ben de kavmim ve bana boyun eğenlerle birlikte gideyim. Onların [Müslümanların] kök­lerini kazıyıncaya kadar sizinle el ve iş birliği yapalım!" dedi.
Haris b. Ebi Dırar: "Biz de bu iş üzerindeyiz! Haydi, yanımıza gelmekte acele et!" dedi.
Büreyde: "Şimdi hayvanıma atlar, kavmimden büyük bir cemaatle yanınıza gelirim!" diyerek oradan ayrıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi. Peygamberimiz Aleyhisselam, durumu ashabı ile konuştuktan sonra, yola çıkmak üzere acele askerî bir birlik hazırladı.

Savaş gücümüz

Hazırlanan birlik 700 kişilikti. Hazırlanan birliğin içinde 10'u Muhacirlere, 20'si Ensar'a ait olmak üzere 30 at da bulunuyordu.
Başka seferlere hiç katılmayan münafıklardan birçok kimseler de, cihad için değil,ancak dünya menfaati için, çokça katılmış bulunuyorlardı.

Zamanı

Peygamberimizin Aleyhisselam Benî Mustalık gazvesine Hicretin 5. yılında, Şaban ayında, Medine'de yerine Ebu Zerri'l-Gıfârî'yi vekil bırakarak yola çıktı.

Strateji

Peygamberimiz Aleyhisselam, gideceği yeri gizli tutmak maksadı ile: "Tihame halkı, bu yılımızda kendimize geleceğimizi sanmazlar.
Fakat, Şam'ın Tihame halkına casuslar, gözcüler saldığını işitiyorum!" buyurdu.
Müslümanlar, Benî Mustalıklar için gidilmediğini sandılar.
Zaten, Peygamberimiz Aleyhisselam da, savaş birliği ile Medine'den yola çıkarken, Ensardan Benî Selimelerin mahallelerine yönelip Şam'a doğru gidiyormuş gibi yapmış, o gün yoluna böylece devam etmişti.
Akşam olunca, olduğu yerde konaklamış, sonra kalkıp Tihame tarafına yönelerek sür'atle yol almaya başlamıştı.

Benî Mustalıkların Casusu Yakalanıp Boynunun Vuruldu

Düşman dağılma yaşadı

Benî Mustalıkların başkanı Haris b. Ebi Dırar ile yanında bulunanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın yurtlarına doğru gelmekte olduğunu ve casuslarının yakalanarak öldürüldüğünü haber alınca, son derece korktular.
Yardım için Benî Mustalıkların yanına gelmiş bulunan birçok Araplar da, Benî Mustalıkları bırakıp dağıldılar.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Müreysi' Kuyusu Başına Karargâhını Kuruşu, Mücahidleri Savaş Düzenine Koyuşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müreysi’ kuyusuna gelip erişince, kuyunun başına kendisi için deriden bir çadır kuruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Muhacirlerin sancağını Hz. Ebubekir’e, Ensarın sancağını da Sa’d b. Ubade’ye verdi.

Baskın

Peygamberimiz Aleyhisselam, Beni Mustalıkları yurtlarında, geceleyin, kendilerinin gafil bulundukları ve yayılım hayvanlarının da su başında sulandıkları bir anda ansızın bastırmıştır.

Benî Mustalıkların Müslümanlarla Çarpışmayı Tercih Etmeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Mustalıklara: "'Lâ ilahe illallah=Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! deyiniz de, canlarınızı ve mallarınızı koruyunuz!" diyerek seslenmesini, Hz. Ömer'e emretti. Fakat, onlar Hz. Ömer'in bu teklifini kabullenmekten kaçındılar ve ilk ok atan da onlardan birisi oldu.

Hücum başlıyor

Müslümanlar bir müddet onlarla ok savaşı yaptıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam onlara hep birden bir koldan hücum etmelerini emir buyurdu.

Benî Mustalıkların savaşa girişenlerinden on kişi öldürüldü.
Hz. Ali onlardan Malik ile oğlunu, Abdurrahman b. Avf da Benî Mustalıkların süvarilerinden Ahmer'i öldürdü.

Ebu Katâde da onların sancaktarı Safvan Zü'ş-şukr'u öldürdü.

Sonuç

Benî Mustalıkların bütün erkekleri, kadınları ve çocukları esir; deve, sığır ve davarları da iğtinam edildi.

Bu savaşta, Müslümanlardan, yanlışlıkla öldürülen bir kişiden başka öldürülen olmadı.

Benî Mustalıklardan alınan esirlerin elleri boyunlarına bağlanıp, Büreyde b. Husayb onların üzer­lerine memur edildi.

Ganimetler

Ganimet malları, biraraya toplandı. Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Şükran (Salih) onların üzerine dikildi.
Çocuklar da bir tarafta toplandı. Ganimetlerden ayrılan beşte bir ile mücahidlerin hisseleri üzerine Mahmiyye b. Cez' memur edildi.

Ganimetlerin Bölüştürülmesi

Esirler gazilere bölüştürüldü ve kendilerine teslim edildi.
Deve ve davarlar da bölüştürüldü. Peygamberimiz Aleyhisselam ,Kur'ân-ı Kerîm'e göre;gerekli yerlere harcamak üzere, beşte biri aldı. Geride kalan beşte dördün içinden mücahidlerle birlikte kendisine ve atlarına düşen hissesini de aldı.

Harp ganimetinden hisse alanlara zekat ve sadaka verilmezdi.

Zekat ve sadakadan yetimler, miskinler ve zayıflar yararlanırlardı. Yetimler erginlik çağına erince, zekat ve sadakadan çıkarılıp ganimet hisseleri arasına katılır ve kendileri cihadla mükellef tutulurdu.

Rasulullah (sav)'ın
Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi

H.5   Şaban

Mustalık Esirleri arasında, kabile reisi Hâris’in kızı Cüveyriye de vardı. Kocası Safvan oğlu Müsâfî savaşta ölmüş, kendisi de esir düşmüştü.
Ganimetlerin taksiminde, Sâbit b. Kays’ın payına ayrılmıştı.
Babası Hâris, Peygamber (s.a.s)’e başvurarak kızının şerefinin korunmasını istedi.
Hz. Peygamber (s.a.s), Cüveyriye’nin bedelini Sâbit b. Kays’a ödeyerek onu serbest bıraktı.
Cüveyriye kabîlesine dönmedi, kendi isteği ile Rasûlullah (s.a.s)’la evlendi.
Bunun üzerine ashâb:“Rasûlullah (s.a.s)’in eşinin yakınları esir tutulmaz” diyerek ellerindeki bütün esirleri serbest bıraktılar.
Bu sebeple Hz. Âişe: Kavmi için, Cüveyriye kadar hayırlı başka bir kadın bilmiyorum, demiştir. Mustalıkoğulları daha sonra toptan Müslüman oldu.

Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı

H.5    Şaban

Mureysi’ Savaşı dönüşünde, bir konaklama sırasında Hz Âişe kazâ-i hâcet için mahfesinden çıkarak, konaklama yerinden uzaklaşmıştı. Bu sırada Yemen boncuğundan yapılmış gerdanlığı düşmüş, onu ararken gecikmişti. Dönüşünde, kafileyi yerinde bulamadı. O’nu mahfesinde sandıkları için, beklemeyip hareket etmişlerdi.

Ayrıntı sayfa sonunda

Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği

H.5  Zilkade

HENDEK SAVAŞI

H.5   Şevval 

Milâdî 24 Ocak 627
Bir ay kadar süren çetin bir çarpışma ve muhasara, Allah`ın yardımıyla sona ermişti.
ZAFER !

Ayrıntılar

Beni Kurayza Gazası

H.5.  Zilhicce  (M.627)

Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamber Efendimizle olan anlaşmalarına gö­re, Hendek Muharebesi’nde düşman tarafından sarılan Medine’yi Müslü­manlarla el ele vererek müdafaa etmeleri gerekiyordu.Fakat bunu yapmadı­lar; anlaşma hükümlerini hiçe sayarak, harbin en nâzik safhasında müşriklerle iş birliği ve.... Hainlik Yaptılar

Benî Kurayza Gazası Niçin ve Nasıl Yapıldı ?

1. Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye geldiği zaman, Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar arasında umumî bir muahede ve mukavele yapmıştı.
Bu muahede hükümleri arasında: Yahudilerin de mü'minlerle bir topluluk teşkil ettikleri kabul olun­makta; Peygamberimiz Aleyhisselamın izin ve müsaadesi olmadıkça kendilerinin herhangi bir askerî harekâtta bulunamayacakları, ne Kureyşîleri, ne de onlara yardım edenleri hiçbir suretle korumayacak­ları, Medine'ye bir taarruz vukuunda da elbirliğiyle müdafaada bulunacakları hükmü yer almakta idi.

2. Benî Nadîr Yahudileri, öteden beri, kendilerini Benî Kurayza Yahudilerinden üstün tutarlardı.
Benî Kurayza Yahudilerinden biri Benî Nadîr Yahudilerinden birini öldürdüğü zaman, katil kısas olarak öldürülürdü.
Fakat, Benî Nadîr Yahudilerinden biri Benî Kurayza Yahudilerinden birini öldürecek olursa, yüz vesk (deve yükü) hurma öderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, nihâî merci sıfatıyla, aynı soydan gelen her iki cemaati eşit muamel­eye tâbi tutmak suretiyle aradaki imtiyazı kaldırmış, Benî Kurayza Yahudilerini Benî Nadîr Yahudilerinin seviyesine yükseltmişti.
Benî Kurayza Yahudileri, bu iyiliğe karşı nankörlük ettiler.

3. Benî Nadîr Yahudileri sözü geçen muahede ve mukaveleyi bozarak Peygamberimiz Aleyhisselama karşı harbe kalkıştıkları zaman, Benî Kurayza Yahudileri de Benî Nadîr Yahudilerine katıldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Nadîr Yahudilerini muhasara ederek yurtlarından sürüp çıkardığı halde, Benî Kurayza Yahudilerini affetti ve yeni bir muahede ile onları yerlerinde bıraktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Kurayza Yahudileriyle de, onların muahede yapmaya yetkili adamları olan Ka'b b. Esed'le de muahede yapmış bulunuyordu.

4- Huyey b. Ahtab'ın Kureyş müşriklerine söylediğine göre; Benî Kurayza Yahudileri Peygamberimiz Aleyhisselama karşı fırsat kollamak ve Kureyş müşrikleriyle işbirliği yapmak üzere Medine'de oturmakta idiler.

5- Müşrik orduları gelip Müslümanları kuşattıkları zaman, Benî Kurayza Yahudileri, müşterek vatanlarını koruyacakları, Müslümanlara yardım edecekleri yerde, aradaki muahedeyi bozmuşlar, muahede yazısını yırtmışlar, Amr b. Su'dâ gibi bazı insaflı kimselerin "Eğer ona yardım etmeyecekseniz, bari kendisini düşmanlarıyla başbaşa bırakınız!" yollu öğütlerini de dinlememişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın göndermiş olduğu tahkik ve sulh heyeti, onları işitmiş olduklarından daha kötü ve azgın bir tutumda buldular.

6- İşler kızışıp harbe dönüşmeden önceki hallerine dönmeleri ve Huyey b. Ahtab'ın sözünü dinlememeleri için onlara and verdiler.
Ka'b b.Esed: "Hiçbir zaman o barışıklık haline dönmeyeceğiz! dedi.
Benî Kurayza Yahudileri de: "Resûlullah da kim oluyormuş?! Muhammed'le aramızda ne ahid vardır, ne de akid!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselama sövdüler: "Muhammed, kendisine diş bileyenler birleşip çevresinde halkalandıkları zaman, bize adamlar salıp sulh ve muahede istiyor!
Hayır! Hayır!
Onun üzerine hep birden saldırıp kendisini avlamak için and içilmiştir!
Biz de, o kardeşlerimize muhakkak arka ve yardımcı olacağız!" dediler.
Bu, Benî Kurayza Yahudilerinin muahedeyi ikinci bozuşları idi.
Onlar, muahedeyi bozmakla, Peygamberimiz Aleyhisselamı ve Müslümanları en nâzik ve tehlikeli bir sırada, ölüm kalım savaşlarında yardımsız ve yalnız bırakmış; müşterek vatanın düşmanların eline düşüp talan edilmesine rıza göstermiş oluyorlardı.

7. Benî Kurayza Yahudileri, bu kadarla da kalmadılar.
Medine'yi yağmalamak ve başta Peygamberimiz Aleyhisselam olmak üzere Müslümanları ve Müslümanlığı ortadan kaldırmak için Medine'ye gelen düşmanlarla anlaşma yaptılar. Onlara yardım ettiler. Müslümanları bir taraftan da onlar kuşattılar.

8. Mekke müşriklerine; Ebu Süfyan'a ve Uyeyne b. Hısn'a: "Siz sebat ediniz!
Biz Müslümanları şehirlerinde arkalarından vuracağız!" diyerek haber saldılar.

9. Huyey b. Ahtab'ı müşriklere göndererek, Medine'ye geceleyin baskın yapmak üzere, Kureyşîler ile Gatafanlardan biner kişi istediler.

10. Medine'ye, geceleri baskın yapmak üzere, keşif birlikleri göndermekten geri durmadılar.
Benî Kurayza Yahudilerinin müşriklere yardım ettikleri Kur'ân-ı Kerîm'de de açıklanmış bulunmak­tadır. - AHZAP : 21 -

Müslümanlar Hendekten dönüp Medine'ye, evlerine gelince, silahlarını çıkardılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, Hendekten Medine'ye döndüğü zaman Hz. Âişe'nin evine geldi.
Üzerinden silahını çıkarıp yere koydu.
Vakit öğle vakti idi.
Yıkanmak üzere, gusulhâneye girmişti.
O sırada, başına beyaz bir sarık sarmış, eğerinin üzeri atlas örtülü bir katıra binmiş olduğu halde, Cebrail Aleyhisselam geldi.
Cebrail Aleyhisselamın sarığının taylasanı iki omuzunun arasına salınmıştı.
Sırtında da zırh göm­lek vardı.
Cebrail Aleyhisselam Mescidin kapısında,cenazelerin konulduğu yerin yanında durdu.
Ey Allah'ın Resûlü!
Sen silahını çıkardın mı?! dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet!" buyurdu.
Cebrail Aleyhisselam: "Vallahi, biz daha silahlarımızı çıkarmadık!
Düşman senin üzerine geleliden beri, melekler silahlarını çıkarmadılar ve müşrikleri takip etmedikçe de dönmediler!
Kalk, silahını kuşan!
Onların üzerine yürü!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Nereye? Kimlerin üzerine?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselam: "İşte, oraya!" dedi ve eliyle de Benî Kurayzalara doğru işaret etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ashabım çok yorulmuşlardır!
Birkaç gün onların dinlenmelerini beklesen olmaz mı?" dedi.
Cebrail Aleyhisselam: "Yâ Muhammed! Yüce Allah, Benî Kurayza üzerine hemen yürümeni sana emrediyor!
Şimdi ben yanımdaki meleklerle onların kalelerine gidiyorum!
Allah onları düz ve sert taş üzerine yumurtayı çarpar gibi çarpacaktır!
Ben binitimi onların kalelerinde üzerlerine sürüp kendilerini perişan ve darmadağın edeceğim!" diy­erek dönüp gitti.

Peygamberimiz Aleyhselamın Müslümanlara Benî Kurayza Yurduna Hemen Hareket Etmelerini Emredişi ve Kendisinin de Onlarla Birlikte Yola Çıkışı

Cebrail Aleyhisselam gider gitmez, Peygamberimiz Aleyhisselam sıçrayıp ayağa kalktı ve halka şöyle seslenmesini Bilal'e emir buyurdu: "İşiten ve itaat eden kişi, ikindi namazını Benî Kurayza yurdundan başka yerde kılmasın!
Ey Allah süvarileri!
Siz de atlarınıza bininiz!"
Peygamberimiz Aleyhisselam takyesini, miğferini, zırhını getirtti.
Takyesini ve miğferini başına geçirdi.
Kılıcını beline bağladı.
Kalkanını arkasına çevirdi.
Mızrağını eline aldı. Atına bindi.
Hz. Ali'yi çağırdı.
Sancağı ona verdi ve önden onu yola çıkardı
Abdullah b. Ümmi Mektum'u Medine'de yerine vekil bıraktı.

İslâm Mücahidlerinin Sayıları ve Yola Çıkışları

İslâm mücahidlerinin sayısı 3000 idi.
36 süvarileri vardı.
İslâm mücahidlerinin Benî Kurayza gazası sırasındaki yiyeceklerini de, Sa'd b. Ubâde, develere yüklediği hurmalarla karşıladı.
Müslümanlar hemen silahlandılar, süvariler de atlarına bindiler.
Süvariler ve piyadeler, Peygamberimiz Aleyhisselamı aralarına aldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cebrail Aleyhisselamin izi sıra yola çıktı
Peygamberimiz Aleyhisselam Benî Kurayza yurduna erişmeden önce Benî Kurayzaların yurdu üzerinde bulunan Savreyn'de ashabından bazı kişilere rastlamıştı.
Mescidin komşusu Ganm oğulları idi. Harise b. Numan da onların içinde bulunuyordu.
Hepsi silahlanmış ve dizilmişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Yanınızdan bir kimse geçip gitti mi?" diye sordu.
"Evet yâ Rasûlallah!
Eğerinin üstüne atlas kadife örtülmüş ak bir katır üzerinde Dıhyetü'l-Kelbî yanımızdan geçip gitti.
Silahlanmamızı bize emretti.
Silahlarımızı yanımıza aldırdı.
Bizi de saf yaptı ve: 'Şimdi size Resûlullah Aleyhisselam gelecektir! dedi" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O, Cebrail Aleyhisselam idi!
Kalelerini sarsmak, kalblerine korku salmak için Benî Kurayzalara gönderilmişti" buyurdu.
Bundan sonra, asıl Dıhyetü'l-Kelbî gelip onların yanlarından geçti.
Dıhyetü'l-Kelbî suretinde görülen Cebrail Aleyhisselamın yüzü ve sakalı tamamıyla Dıhyetü'l-Kelbî'nin yüzüne ve sakalına benziyordu.

Hz. Ali'nin Sancağını Benî Kurayza Yahudilerinin Kalelerinin Dibine Dikişi, Yahudilerin Peygamberimiz Aleyhisselama ve Mü'minlere Sövüşü

Hz. Ali, Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerine yaklaştı.
Sancağını kalenin dibine dikti.
Benî Kurayza Yahudileri, kalenin üzerinden, Peygamberimiz Aleyhisselama ve mü'minlene sövm­eye başladılar.
Mü'minlene yalancılık ve sihirbazlık isnad ettiler.
Peygamberimiz Aleyhisselama ve Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcelerine dil uzattılar.
Ebu Katâde der ki: "Biz onlara karşılık vermeyip sustuk.
'Onlarla aramızdakini kılıç halledecektir! dedik.
Ali b. Ebu Talib, sancağı beklememi bana emretti."
Hz. Ali, Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamberimiz Aleyhisselama ve zevcelerine çirkin sözler söylediklerini işitince,hemen geri dönüp: "Yâ Rasûlallah! Şu pislerin, kötülerin yakınlarına kadar senin varman gerekmez!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ne için gerekmez?" diye sordu.
Hz. Ali Yahudilerden işittiği çirkin sözleri tekrarlamaya utandı, sustu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sanırım ki; sen onlardan beni üzecek birtakım laflar işitmişsindir?" buyurdu
Hz. Ali: "Evet yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Musa Peygamber bundan daha ağırı ile karşılaşmış, daha çok üzülmüştü.
Git! O Allah düşmanları beni görecek olurlarsa, söylemiş oldukları kötü şeylerden hiçbirini söyleyemeyeceklerdir!" buyurdu.
Benî Kurayza Yahudilerinin mallarının bulunduğu nahiyedeki kuyularından Üna diye anılan kuyunun başına indi.
Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerine yaklaştı .

Useyd b. Hudayr'ın Benî Kurayza Yahudilerine Çıkışması

Useyd b. Hudayr, Peygamberimiz Aleyhisselamdan önce davranıp: "Ey Allah düşmanları! Sizler açlıktan ölünceye kadar, kalenizi kuşatmaktan ayrılmayacağız!
Sizler ancak yuvalarına tıkılmış tilki hükmündesiniz!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri: "Ey Hudayr'ın oğlu! Biz Hazrecîlerin değil, sizin müttefikiniz bulunuyoruz!" dediler ve korktular.
Useyd b. Hudayr "Artık sizinle aramızda ne ahid, ne de antlaşma vardır!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Kurayza Yahudilerinin İleri Gelenlerine Seslenişi ve Karşılıklı Konuşmalar Yapılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, kale dibine kadar vardı.
Sahabiler, Peygamberimiz Aleyhisselamı kalkanlarıyla korumakta idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kaledeki Yahudilerin ileri gelenlerinden bazılarına isimlerini anarak seslendi.
İsimleri anılan Yahudi eşrafı, kalenin burcuna çıkarak: "Ey Ebu'l-Kasım! Ne var? Ne istiyorsun?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey maymunların kardeşleri!
Allah sizi rahmetinden uzak kılsın!
Nihayet Allah sizi hor, hakîr kıldı mı?
Belâsını, azabını üzerinize indirdi mi?
Demek, siz bana sövüyorsunuz ha?!" buyurdu.
Yahudiler "Musa'ya indirilmiş olan Tevrat üzerine yemin ederiz ki, biz sana böyle birşey yapmadık!" diye karşılık verdiler.
Birbirlerine de: "Bu, Ebul-Kasım. O bize şimdiye kadar böyle ağır kelimelerle konuşmamıştı!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselama da: "Ey Ebu'l-Kasım! Sen sözünü bilmezlerden değildin!
Sen bundan önce hiç ağır kelime kullan­mazdın!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Yahudilerden bu sözleri işitince, onlara o kadarcık söylemiş olduğun­dan bile utandı
Asası elinden, ridası omuzundan düştü.
Bunun, kendisinin aleyhinde söylemiş olduk­ları çirkin ve üzücü sözlerinden ileri geldiğini onlara hatırlattı.
Kendilerini Müslümanlığa davet etti.
Onlar yanaşmadılar.
"Öyleyse, Allah'ın ve Resûlünün emrine boyun eğerek kaleden ininiz!
Teslim olunuz!" buyurdu.
"Hayır ey Ebu'l-Kasım!" dediler.
Bu teklifi de reddettiler.
Bunun üzerine, çarpışma başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, sabahleyin okçuların yanına vardı.
Onları savaş düzenine koydu.
Okçular Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerini sardılar.
Mücahidler oklarını Yahudilere yetiştirebilecekleri yerde durarak ok ve taş yağdırmaya başladılar.
Benî Kurayza Yahudileri de, kalelerinden, mücahidlere en şiddetli şekilde ok ve taş yağdırdılar.
Münafıklar, Benî Kurayza Yahudilerine: "Siz teslim olmayınız!
Medine'den çıkıp gitmenizi isterlerse, çıkıp gitmeyiniz!
Müslümanların isteklerine yanaşmayacak ve çarpışmakta devam edecek olursanız, biz size canımı­zla, silahlarımızla yardım ederiz!
Sizin yanınızda bulunur, malımızı ve canımızı sizden esirgemeyiz!
Size, hiçbirimiz, hiçbir zaman aykırı davranmayız.
Eğer Medine'den çıkarılacak olursanız, sizden sonra Medine'de biz de kalmayız.
Kısa bir müddet sonra, gelir, size kavuşuruz!" diyerek gizlice haber saldılar.
Benî Kurayza Yahudileri, kalelerinde 25 gece kuşatıldı.
Kendilerini kalelerinde olanca sıkıntı ve üzüntü tuttu.
Muhammed b. Mesleme der ki: "Benî Kurayza Yahudilerini en sıkı bir şekilde kuşattık, kuş uçurmadık!
Bir gün, fecirden önce kalelerinin dibine kadar sokulup, akşama kadar hiç aynlmadan,onlara oklar yağdırdık
Resûlullah Aleyhisselam, bizi cihada ve güçlüklere katlanmaya teşvik etti durdu.
Geceyi bulunduğumuz yerde geçirdik.
Bizimle çarpışmayı bırakmadıkça Benî Kurayza Yahudilerinden el çekmedik ve karargâhımıza dönmedik.
Benî Kurayza Yahudileri yok edileceklerine kanaat getirdiler.
Münafıkların va'd ettikleri yardımdan da umutlarını kestiler.
Kuşatmanın uzaması, şiddetlendirilmesi onları iyice sıkmaya başladı.
Allah da, kalblerine korku düşürdü."

Benî Kurayza Yahudilerinin Barış İstemeleri

Benî Kurayza Yahudileri, çaresiz kalınca: "Konuşalım!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Olur!" buyurdu.
Bunun üzerine, Benî Kurayza Yahudileri, Peygamberimiz Aleyhisselamla konuşmak üzere, Nebbaş b. Kays'ı kalelerinden aşağı indirdiler.
Nebbaş: "Yâ Muhammedi Benî Nadîr Yahudilerinin teslim oldukları veçhile, mallar ve silahlar senin olsun!
Kanımızı dökme, esirge!
Kadınlarımız ve çocuklarımızla birlikte memleketinden çıkıp gidelim.
Her çeşit silah hariç olmak üzere, her aile için, bir devenin taşıyabileceği gerekli şeyleri götürmem­ize müsaade et!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Nebbaş'ın bu teklifini kabul etmedi.
Nebbaş: "Öyleyse, kanlarımızı esirge, dökme!
Kadınlarımızla çocuklarımızı bize teslim et.
Develere mal yükleyip götürmek de bize gerekmez" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır!
Kayıtsız şartsız hükmüme boyun eğmekten, teslim olmaktan başka çareniz yok!" buyurdu.
Nebbaş, Peygamberimiz Aleyhisselarından aldığı cevapla adamlarının yanına döndü.

Benî Kurayza Lideri Ka'b b. Esed'in İtirafları ve Benî Kurayza Yahudilerine Teklifleri

Benî Kurayza Yahudilerinin liderlerinden Ka'b b. Esed: "Ey Yahudi topluluğu!
Şu gördüğünüz felâket başımıza gelip çatmış bulunuyor!
Ben size üç şey öneriyorum: Onlardan hangisini isterseniz, onu yapınız!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri: "Nedir onlar?" diye sordular.
Ka'b b. Esed: "Üç önerimden birisi; şu adama [Peygamberimiz Aleyhisselam kasd ediliyor] tâbi olur, kendisinin peygamberliğini doğrularız.
Vallahi, belli olmuştur ki; o, sizin için gönderilmiş bir peygamberdir ve elbette Kitabınızda vasfını yazılı bulduğunuz zâttır.
Kendisine iman edecek olursanız, kanlarınızın, mallarınızın, çocuklarınızın, kadınlarınızın güven­liğini sağlamış olursunuz!
Bizi ona tâbi olmaktan alıkoyan, ancak Araplara karşı duyduğumuz kıskançlıktır ve onun İsrail oğullarından gelen bir peygamber olmayışındandır.
Halbuki, bu, Allah'a ait bir iştir.
Ben onunla olan muahedeyi de istemeyerek bozdum.
Gerek bizim başımıza, gerek kendi kavminin başına gelen bütün belâlar, felâketler, ancak şu otu­ran adamın [Huyey b. Ahtab'ın demek istiyor] yüzündendir!
Onun kavmi, bizden de düzgündü.
Muhammed, onlardan, kendisine tâbi olanlardan tek kişi bile bırakmadı, hepsini sürgün etti.
İbn Hıraş'ın yanınıza geldiği zaman size söylediği şeyler hatırınızda değil midir?
O: 'Ben Şam gibi her türlü yiyeceği, içeceği getir diye istenilebilen bolluk bir yeri bırakıp su kırbasın­dan, hurma ve arpadan başka birşeyi bulunmayan bir yere geldim! demişti.
Kendisine 'Bununla ne demek istiyorsun?' diye sorulunca, o: 'Şu kariyyeden (Mekke'den) bir peygamber çıkacaktır!
Eğer ben sağ iken çıkarsa, ona tâbi olur, yardım ederim.
Eğer benden sonra çıkarsa, siz ona karşı hile ve aldatma yoluna gitmekten sakınınız!
Ona tâbi olunuz!
Onun yardımcıları ve dostları olunuz!
Böylece, her iki Kitaba, hem önceki, hem sonraki Kelamlara iman etmiş olursunuz!' dememiş mi idi?
Gelin, ona tâbi olalım.
Getirip tebliğ ettiği şeyleri doğrulayalım da, kanlarımızı, çocuklarımızı, kadın­larımızı ve mallarımızı güvenliğe ve selâmete çıkaralım.
Onun yanında, sahabileri mevkiinde bulunalım" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri: "Biz, bizden başkasına tâbi olmayız!
Biz, Kitab ve peygamber sahibi bir topluluğuz.
Biz, bizden başkasına tâbi olmayız!
Biz hiçbir zaman ne Tevrat'ın hükmünden ayrılırız, ne de onu başka bir kitabla değiştiririz!" dediler.
Ka'b b. Esed: "Madem benim bu önerimi kabul etmiyorsunuz, geliniz, çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürelim, arkamızda bir ağırlık bırakmayalım, sonra da kılıçlarımızı sıyırıp Muhammed ile ashabının üzerine yürüyelim.
Allah aramızda hükmünü verinceye kadar Muhammed'le çarpışalım!
Ölürsek, arkamızda korkacağımız bir nesil bırakmamış olarak ölmüş oluruz.
Eğer galip olursak, vallahi, yeniden kadınlar edinebilir, evlatlar yetiştirebiliriz" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri: "Şu zavallıları ellerimizle öldüreceğiz ha?!
Onları öldürdükten sonra, bizim için, yaşamanın ne hayrı, ne kıymeti kalır?" dediler.
Huyey b. Ahtab, Ka'b b. Esed'in bu husustaki teklifine güldü ve: "Şu zavallıların günahı nedir (ki öldürülecekler)!?" dedi.
Ka'b b. Esed: "Eğer bu öneriyi de kabul etmiyorsanız, bu gece Cumartesi gecesidir!
Bu gecede, Muhammed ile ashabı herhangi bir harekette bulunmayacağımızdan emin ve gafil, hazırlıksız bulundukları bir sırada, ansızın kaleden aşağı inerek Muhammed ile ashabı hakkındaki matlubumuza nail olabiliriz!" dedi. Benî Kurayza Yahudileri: "Biz demek bu gece birşeyler yapacağız, Cumartesi çalışma yasağımızı bozacağız ha?!
Sen de bilirsin ki: Bizden önce kim böyle birşey yaptıysa, muhakkak mesh [hayvana çevrilme] felâketine uğramıştır!" dediler.
Huyey b. Ahtab: "Ben seni buna, Kureyşîler ve Gatafanlarla birlikte çarpışmada bulunmak üzere davet etmiştim de, Cumartesi gününün yasaklığını bozmuş olmayı ileri sürerek yanaşmamıştın!?
Eğer sen benim sözümü dinleseydin, Yahudiler de dinlerler ve bu işi yaparlardı" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri: "Biz Sebt gününün yasaklığını bozamayız!" diyerek bağırıştılar.
Nebbaş b. Kays: "Onları ansızın nasıl baskın yapıp öldürürüz?
Sen onların her gün işlerinin şiddetlendiğini görmüy­or musun?
Onlar önceleri ancak çarpışmak için gündüzleri bizi kuşatıyor, geceleri dönüp karargâhlarına gidiyorlardı.
O zaman, sen, 'Onlar bizi geceleri de kuşatacak olurlarsa, halimiz nice olur?!' diye bir söz söylemiştin.
İşte, şimdi onlar gece ve gündüz bizden ayrılmıyorlar!
Nasıl ve ne gibi bir baskınla onları öldürebileceğiz?!
Bu, doğrusu, büyük ve çetin bir öldürülme hadisesidir!
Bir belâ ve ibtilâdır ki, bize takdir ve hükmedilmiştir!" dedi.
Birbirlerine ileri geri sözler söylemeye başladılar.
Elleri yanlarına düştü.
Yaptıklarına son derecede pişman oldular

Amr b. Su'dâ'nın Benî Kurayzaları Kınadıktan ve Öğütledikten Sonra Kaleden Ayrılışı

Amr b. Su'dâ, Benî Kurayza Yahudilerine: "Ey Yahudi cemaati! Muhammed'in size vermiş olduğu söze karşı, siz de, onun düşmanlarından hiçbir kimseye yardım etmemek, kendisini ansızın gelip bastıracak ve kuşatacak olanlara karşı ona yardımda bulunmak üzere söz vermiştiniz!
Siz aranızdaki bu muahedeyi bozdunuz!
Ben sizin bu hainliğinize girmedim ve katılmadım.
Eğer onun dinine girmekten kaçınıyorsanız, Yahudilikte kalınız, ona cizye, haraç veriniz.
Fakat, o bunu kabul eder mi, yoksa etmez mi, orasını pek bilemem!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri: "Biz Araplara haraç verme zilletini yüklenmeyiz, kabul etmeyiz.
Ölmek, bize bundan daha hayır­lıdır!" dediler.
Amr b. Su'dâ: "Ben sizden, sizin tutum ve davranışınızdan uzağım!" dedi ve o gece Saye oğulları ile birlikte kaleden indi.
Kaleden indiği zaman, Muhammed b. Mesleme'nin kumandası altındaki devriye koluna rastladı.
Muhammed b. Mesleme, onun karaltısını görünce: "Kim o?" diye sordu.
Amr b. Su'dâ: "Ben Amrb. Su'dâyım!" dedi.
Muhammed b. Mesleme: "Ey Allah'ım! Beni kerîm olan kişilerin hatalarını gidermekten mahrum bırakma!" diyerek onun yol­unu açtı, kendisini istediği yere gitmekte serbest bıraktı.
Amr b. Su'dâ da, o gece Medine'ye doğru yönelip gitti.
Resûlullah Aleyhisselamın Mescidinin kapısı­na kadar geldi.
Geceyi Mescidde geçirdi.
Sabaha çıkınca kendisinin yeryüzünden nereye yönelip gittiği, bugüne kadar bilinemedi.
Amr b. Su'dâ'nın hali Peygamberimiz Aleyhisselama anlatılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ahde vefakârlığından dolayı Allah'ın kurtardığı bir adamdır o!" buyurdu.

Benî Kurayza Yahudilerinin Konuşmak ve İşlerini Danışmak Üzere Ebu Lübâbe'yi İstemeleri

Kuşatma, son derecede şiddetlendirilmişti.
Benî Kurayza Yahudileri: "İşimizi konuşmak ve danışmak üzere, Amrb. Avf'ın kardeşi Ebu Lübâbe b. Abdulmünzir'i bize gön­der!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselama haber saldılar.
Ebu Lübâbe'nin malları, ailesi ve çocukları, Benî Kurayzaların yurdunda bulunuyordu.
Ebu Lübâbe der ki: "Resûlullah Aleyhisselam beni çağırdı.
'Müttefiklerinin yanına git!
Onlar, Evsîler arasında seni istediler buyurdu .
Kuşatma şiddetlendirildi ği sırada, onların yanlarına vardım.
Benî Kurayzanın erkekleri, beni görünce, kalkıp karşıladılar.
Kadınlar ve çocuklar, ağlayarak ben­den yardım umdular.
'Ebu Lübâbe! Biz, bütün halka karşı senin müttefikin bulunuyoruz!' dediler.
Ka'b b. Esed: 'Ebu Beşîr! Hadâik ve Buas günlerinde senden ve kavminden dolayı bize neler yapıldığını biliyorsun.
Siz her çarpışmada orada idiniz.
Kuşatma bize şiddetlendirildikçe şiddetlendirildi, mahvolduk!
Biz kendisinin hüküm ve emrine uyarak teslim olmadıkça, Muhammed kalemizden ayrılmamıza yanaşmayacaktır!
Ne olur, üzerimizden ayrılsa da, Şam'a veya Hayber'e çıkıp gitsek, yahut kendisinin toprağında bulunmasak ve kendisine karşı hiçbir zaman toplantı ve yığınak yapmasak olmaz mı? dedi.
Huyey b. Ahtab'a işaret ederek: 'Bu sizin yanınızda bulundukça, helâket ve felâket sizi bırakmayacaktır!' dedim. Ka'b b. Esed: 'Vallahi, o bana getireceğini getirdi, sonra da onu benden geri çevirmedi' dedi.
Huyey b. Ahtab: 'Ben ne yaptım?
Nihayet, seni bu işe karışmaya isteklendirdim.
Seni kendim yanılttığım ve üzüntüye soktuğum için de, senin başına gelecek felâket benim başıma da gelecektir!' dedi."
Benî Kurayza Yahudileri: "Ey Ebu Lübâbe! Senin görüşün nedir?
Sen ne yapmamızı emredersin?
Bizde çarpışmaya takat ve güç yok!
Ey Ebu Lübâbe! Muhammed'in emrine, hükmüne boyun eğerek teslim olmamızı sen uygun görür müsün?" dediler.
Ebu Lübâbe: "Evet!" dedi ve eliyle de boğazına işaret etti ve "Bu, boğazlanmaktır!" dedi.
"Muhammed Aleyhisselamın hükmüne göre teslim olursanız, sizi boğazlar!" demek istedi.
Ebu Lübâbe der ki: "Vallahi, onların yurdundan daha ayrılmamıştım ki, bu hareketimle Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı hainlik etmiş olduğumu anladım!
Çok nadim ve pişman oldum. 'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!' dedim.
Ka'b b. Esed, bana: 'Ey Ebu Lübâbe! Sana ne oldu?' dedi.
'Allah'a ve Allah'ın Resûlüne hainlik ettim!' dedim.
Gözlerimden akan yaşlar sakalımı ıslattı.
Kaleden aşağı indim.
Halk benim dönüşümü bekliyorlardı.
Ben kalenin arkasından başka bir yol tutup, Mescide kadar gittim.
Mesciddeki direğe kendimi bağlattım!
'Allah kalbimi biliyor!' dedim.
'Allah bana nasuh bir tevbe ihsan edinceye kadar, vallahi ben Resûlullah Aleyhisselamın yüzüne de bakamam!
Allah işlediğim günahtan tevbemi kabul etmedikçe, bu yerimden ayrılmayacağım!
Artık ben bir daha ne Benî Kurayzalara yaklaşırım, ne de içinde Allah'a ve Allah'ın Resûlüne hain­lik ettiğim bir memleketi görmek isterim!' dedim."
Yüce Allah, bu hususta indirdiği âyette şöyle buyurdu:"Ey iman edenler! Allah'a ve Allah'ın Resûlüne hainlik etmeyiniz! Siz kendi emanetlerinize bile bile hainlik edermisiniz?!" ENFAL : 27
Ebu Lübâbe'nin kendisini bağlattığı direk, Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Ümmü Seleme'nin kapısının önünde idi.
Hava çok sıcaktı.
Ebu Lübâbe, geceli gündüzlü bir hafta,üzüntüsünden hiçbir şey yemedi ve içmedi.
Nihayet, kendisinin kulakları işitmez oldu.
Benî Kurayza Yahudilerinin kalesinden karargâha dönmesi gecikince, Ebu Lübâbe'nin işini Peygamberimiz Aleyhisselama anlattılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eğer o doğruca benim yanıma gelmiş olsaydı, kendisinin yarlıganmasını Allahtan dilerdim.
Madem ki o yapacağını yapmış, kendisini bağlatmış bulunmaktadır.
Artık, Allah tevbesini kabul edinceye kadar, ben onu bulunduğu yerden salıveremem!" buyurdu.
Ebu Lübâbe, altı gece, Mescidin hurma gövdesinden dikilmiş direğinde bağlı kaldı.
Her namaz vaktinde, zevcesi gelerek namaz için onun bağını çözer, namaz kıldıktan sonra da onu tekrar direğe bağlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme'nin evinde bulunduğu sırada, Ebu Lübâbe'nin tevbesinin kabul olunduğu hakkında âyet indi.
İnen âyette şöyle buyuruldu:"Onlardan diğer bir kısmı da, günahlarını itiraf ettiler.
Onlar iyi bir ameli başka bir kötü ile karıştırmışlardır.
Ola ki, Allah onların tevbelerini kabul eder.
Çünkü, Allah çokyarlıgayıcıdır, çok esirgeyicidir." Tevbe : 102
Halk, Ebu Lübâbe'yi bağlı bulunduğu direkten çözüp salıvermek için, ona doğru koşuştular.
Ebu Lübâbe: "Hayır! Vallahi, beni Resûlullah Aleyhisselam salıvermedikçe, bağlandığım direkten ayrılmam!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, sabah namazına giderken, yanına uğrayıp onu salıverdi.

Hz. Ali'nin Benî Kurayza Yahudilerinin Kalelerini Fetih İçin Yemin Edişi

Hz. Ali, bir gün: "Ey imanlılar ordusu!" diyerek Müslümanlara seslendikten sonra, Zübeyr b. Avvam'la birlikte ileri atıldı: "Vallahi, ya ağzıma bir tane tadacak şey koyup tatmayacağım, ya da onların kalelerini fethede­ceğim!" diye yemin etti.
Bunun üzerine, Benî Kurayza Yahudileri, teslim olmaktan başka çare kalmadığını anladılar.
Kendileri hakkında hüküm vermek ve onun vereceği hükme göre teslim olmak üzere, bir hakem tayinini istediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ashabımdan, istediğiniz kimseyi hakem seçiniz!" buyurdu.
Benî Kurayza Yahudileri, Sa'd b. Muaz'ı hakem seçtiler ve: "Yâ Muhammedi Biz, Sa'd b. Muaz'ın hükmüne göre ineceğiz ve teslim olacağız!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Peki! Onun hükmüne göre ininiz, teslim olunuz" buyurdu.
Kendisine ait bir yetkiyi, Sa'd b. Muaz'a bıraktı.

Benî Kurayza Yahudilerinin, Bağışlanmaları için Evsîlerin Yardımını Dilemeleri

Benî Kurayza Yahudileri, Evsîlere: "Hazrecîlerin müttefik kardeşleri olan Kaynuka oğullarını tutup kurtardıkları gibi, siz de, müttefik kardeşleriniz olan bizleri tutmaz, kurtarmaz mısınız?" diyerek haber saldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselamın bir tarafa çekilip oturduğu sırada, Evsîler Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler ve Benî Kurayza Yahudileri hakkında: "Yâ Rasûlallah! Bunlar, Hazrecîlerin değil, bizim müttefiklerimizdir.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün müttefiki olan Benî Kaynuka Yahudileri hakkında bir akşam yaptığın muameleyi biliyorsun: Onların 400 zırhlı, 300 de silahsız savaş erlerini, Abdullah b. Übeyy'e bağışlamıştın
Bu müttefiklerimiz, muahedelerini bozmak suretiyle yapmış oldukları şeylere pişman olmuşlardır.
Onları bize bağışlayıver!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam susuyor, konuşmuyordu.
Evsîler bu husustaki isteklerini ısrar derecesine vardırdılar ve hepsi birden konuşmaya başladılar.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Evs topluluğu! İçinizden birisinin onlar hakkında hakem olup hüküm vermesine razı mısınız?" diye sordu.
Evsîler: "Evet! Razıyız!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu iş, Benî Kurayzaların istekleri üzerine, Sa'd b. Muaz'a havale edilmiş bulunmaktadır" buyur­du.

Sa'd b. Muaz'ın Benî Kurayza Yahudileri Hakkında Hüküm Vermek Üzere Getirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslüman kadınlarından Rüfeyde Hatun için Mescidde bir çadır kurdurmuştu.
Bu faziletli hatun, Yüce Allah'ın rızasını kazanmak için, orada, kimsesiz, yaralı Müslümanların bakım ve tedavileri ile uğraşmakta idi.
Sa'd b. Muaz da Hendekte yaralandığı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'ın kavmine: "Onu Rüfeyde'nin çadırında bulundurunuz ki, yakından, sık sık ziyaret edebileyim" buyurmuştu.
Sa'd b. Muaz Benî Kurayza Yahudileri hakkında hüküm vermek üzere seçilince, kavmi onun yanı­na vardılar. Peygamberimiz Aleyhisselamın karargâhına doğru yollandılar.
Evsîler, yolda Sa'd b. Muaz'a: "Ey Ebu Amr! Müttefiklerin hakkında iyi davran!
Zaten, Resûlullah Aleyhisselam da seni bu işe onlar hakkında iyi davranasın diye memur etmiştir!
Abdullah b. Übeyy'in müttefiklerine nasıl iyilik ettiğini gördün!" diyorlardı.
Dahhâk b. Halife: "Ey Ebu Amr! Onlar senin müttefiklerindir.
Onlar seni her yerde korumuşlardır.
Onlar seni hakem­likte başkalarına tercih etmekle sana sığınmışlar, senin affını ummuşlardır.
Onlarda senin için hazırlanmış [rüşvet] develer vardır!
Sen onları arzulamalısın, onların sağ kalmalarını ummalısın!
Onlarda senin için hazırlanmış [rüşvet] develer var!" diyor ve sözlerini tekrarlamaktan ve: "Sen bana bu hususta bir cevap vermeyecek misin?" diyerek sıkıştırmaktan geri durmuyordu.
Seleme b. Selâme b. Vakş da: "Ey Ebu Amr! Müttefiklerine ve dostlarına karşı iyi davran!
Şüphe yok ki, Resûlullah Aleyhisselam, temelli kalacak olan hayrı ve iyiliği sever.
Onlar sana Buas ve Hadâik günlerinde ve daha birçok yerlerde yardım etmişlerdir.
Kötülük yönünden, İbn Übeyy gibi olma!" diyordu.
Sa'd b. Muaz, kavminin baskılarını arttırdığı zaman, kendi kendine: "Vallahi, Sa'd'ın Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeyeceği an gelmiştir!" dedi.
Dahhâk b. Halife: "Vâh o kavmin başına geleceklere!" dedi ve Evsîlerin yanına dönüp, onlara Benî Kurayza Yahudilerinin ölüm haberlerini verdi.
Muattib b. Kuşeyr: "Fena bir felâket haberi verdi!" dedi.
Hâtıb b. Ümeyyetü'z-Zaferî de: "Kavmim, temelli gitti!" dedi.
Sa'd b. Muaz Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabının yanına gelirken: "Kalkınız, büyüğünüzü karşılayınız İndiriniz onu!" buyurdu
Sa'd b. Muaz gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Şunlar (Benî Kurayza Yahudileri) senin hükmüne göre teslim olmayı kabul ettiler.
Haydi, onlar hakkındaki hükmünü açıkla!" buyurdu.
Sa'd b. Muaz: "Ben iyi biliyorum ki; Allah sana onlar hakkında bir emir vermiştir.
Sen Allah'ın emrettiğini işle!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Öyledir! Fakat, sen de onlar hakkındaki hükmünü bana açıkla!" buyurdu.
Sa'd b. Muaz: "Hüküm vermeye Allah ve Allah'ın Resûlü daha layıktır!
Yâ Rasûlallah! Onlar hakkında, Allah'ın hükmüne uygun hüküm verememekten korkuyorum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen onlar hakkında hükmünü ver!" buyurdu.
Bunun üzerine, Sa'd b. Muaz, Evsîlere: "Onlar (Benî Kurayza Yahudileri) hakkında bir hüküm verdiğimde onu kabul edeceğinize dair, bu yolda Allah'ın ahd ve mîsakıyla bana söz veriyor musunuz?
Benî Kurayza Yahudileri hakkında vereceğim hükme razı mısınız?" diye sordu.
Evsîler: "Evet! Razıyız.
Zaten, sen burada yok iken, senin hükmüne razı olduk.
Senden başkasının Benî Kaynukadan olan müttefiklerine yaptığı gibi iyilik yapacağın umularak aramızdan sen seçildin!
Sen yapacağın ikramı bize yapacaksın!
Biz sana bugün muhtaç olduğumuz kadar muhtaç olmadık!" dediler.
Sa'd b. Muaz: "Siz, zahmet ve meşakkat vermekte acele etmeyiniz!" dedi
Evsîler, Sa'd b. Muaz'a: "Sen bu sözünle ne demek istiyorsun?" diye sordular.
Sa'd b. Muaz: "Onlar (Benî Kurayza Yahudileri) hakkında bir hüküm verdiğimde, o hükmü kabul edeceğiniz hakkında bana Allah'ın ahd ve mîsakıyla söz veriyor musunuz?" diye tekrar sordu.
Evsîler: "Evet! Söz veriyoruz!" dediler.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, oraya yakın bir yerde, bazı sahabileriyle birlikte oturuyor­du.
Sa'd b. Muaz, Peygamberimiz Aleyhisselama olan derin saygısından dolayı, yüzünü başka tarafa çevirerek: "Şurada bulunan zât da, bu yolda vereceğim hükmü kabul buyuracağına dair, bana Allah'ın ahd ve mîsakıyla, sizin gibi, söz veriyor mu?" diye gaib sîgasıyla sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, yanındakilerle birlikte: "Evet!" buyurdu.
Sa'd b. Muaz vereceği hükme razı olacakları hakkında her iki taraftan da böylece kesin söz aldık­tan sonra, Benî Kurayza Yahudilerinin kalelerinden inip teslim olmalarını ve silahlarını bırakmalarını emretti.
Benî Kurayza Yahudileri emri yerine getirdiler.

Benî Kurayza Yahudileri Hakkında Sa'd b. Muaz Tarafından Verilen Hüküm

Sa'd b. Muaz: "Ben, onlar (Benî Kurayza Yahudileri) hakkında: (Ustura tutunan, ergenlik çağına enen) erkekler öldürülsün!
Malları (Müslümanlar arasında) bölüştürülsün!
Çocuklar ile kadınlar esir edilsinler, diye hükmettim!" dedi.
Sa'd b. Muaz Benî Kurayla Yahudileri hakkında bu hükmü verince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen Yüce Allah'ın yedi kat gökler üstündeki (Levh-i Mahfuzdaki) hükmüne uygun hüküm verdin!
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; onlar hakkında bana açıkladığın hükmü, Allah bana emretmişti.
Sen onlar hakkında Yüce Allah'ın ve Resûlünün hükmüne göre hüküm verdin!" buyurdu.
Sa'd b. Muaz'ın Benî Kurayza Yahudileri hakkında verdiği hüküm, Musa Aleyhisselamın şeriatında yer alan hükme uygun bulunuyordu.
Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevratta böyle azgınlık eden bir kavim hakkında uygulanacak ceza şöyle açıklanmaktadır: "Bir şehre cenk içün yaklaştığında, anı, sulha davet edesün ve eğer sana sulh cevabını verüb sana kapularını açar ise, içinde bulunan kavmin kâffesi sana haracbgüzar olup hizmet etsünler.
Lâkin, eğer, senün ile musaleha etmeyüp cenk eder ise, anı, muhasara edesün.
Ve Allah'ın Rab, anı, senün elüne teslim ettikte, erkeklerinin cümlesini kılıçtan geçüresün! Amma nisvan ile çocukları ve hayvanları ve bütün ganimetü, yani ol şehirde bulunanun kâffesünü yağma edüp Allah'ın Rabbın sana verdüğü düşmanların ganimetünü yiyesün.
Bu taifelerin şehirlerinden olmayıp senden pek uzak olan şehirlerin cümlesüne böyle yapasın!
Amma Allah'ın Rabbın sana mîras olmak üzere verdüğü bu kavmların şehirlerinden hiçbir can sağ bırakmayasın!"
Tevrat'tan, Tevrat'ın hükmünden hiçbir zaman ayrılmayacaklarını söyleyen Benî Kurayza Yahudileri, Sa'd b. Muaz'ın haklarında vermiş olduğu hükme itiraz edemediler.
Bu ceza ve akıbetin onlar için mukadder bulunduğunu söylemelerinde de, onu hakettiklerini zımnen itiraf vardı.

Benî Kurayza Yahudileri ve Malları Hakkında Yapılan İşlemler

1. Kalelerinden indirilen Benî Kurayza Yahudilerinin erkekleri, elleri boyunlarına bağlanarak, götürülecekleri yere götürüldüler.
2. Kadınlarla çocuklar, aynı bir yerde toplandılar.
3. Kalelerde 1500 kılıç, 300 zırh gömlek, 2000 mızrak, 1500 kalkan bulundu.
4. Ayrıca, pek çok ev eşyası, kap kaçak,
5. Erzak,
6. Mal, koyun, sığır ve saka develeri de bulunup biraraya toplandı.
Küplerde, kaplarda bulunan bütün içkiler döküldü ve kapları kırıldı.
Alınan ganimet malları Remle binti Hâris'in evine taşındı.
Deve ve davarlar da, orada yayılmaya bırakıldı.

Tutuklanan Erkeklerin Sayısı

Benî Kurayra Yahudilerinden elleri boyunlarına bağlananların sayısı Cabir b. Abdullah'ın bildirdiğine göre, 400 kişi idiler.

Benî Kurayza Erkekleriyle Kadın ve Çocuklarının Kaldıkları Yerler ve Kendilerine Yiyecek Dağıtılışı

Benî Kurayza Yahudilerinin erkekleri Üsâme b. Zeyd'in konağına, kadınları ve çocukları da Remle binti Hâris'in konağına gütürüldüler.
Peygamberimiz Aleyhisselamin emriyle yemeleri için de kendilerine yüklerle hurma dağıtıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, öldürülecek olanlara bile iyi ve güzel muamele edilmesini; kendiler­ine öğle vaktinde süt içirilmesini, su içirilmesini, emir buyurdu.
Öğle vaktinde onlara süt içirtti, su içirtti ve yemek yedirtti.

Huyey b. Ahtab'ın Boynu Vurulmak Üzere Getirilişi

Huyey b. Ahtab, elleri boynuna bağlı olarak, boynu vurulmaya getirildi. Kendisinin üzerinde, kırmızı erişli, süslü bir elbise vardı.
Fakat, soykası hiç kimsenin işine yaramasın diye, onu her yanından didik didik etmişti.
Huyey b. Ahtab, orada bulunan Peygamberimiz Aleyhisselama baktı.
Huyey b. Ahtab'ın oğlu da birlikte getirilmişti.
Huyey b. Ahtab, evvelce Peygamberimiz Aleyhisselamla yapmış olduğu muahedede Peygamberimiz Aleyhisselamın düşmanlarından hiçbirine yardım etmemeyi taahhüt etmiş ve bu sözüne Allah'ı da şahit tutmuş bulunuyordu.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Senin kefil ve şahit tuttuğun Allah, ahdini yerine getirdin
Ey Allah düşmanı! Nasıl, Allah bana seni yenmek, ele geçirmek imkân ve fırsatını vermez mi imiş?!" buyurdu.
Huyey b. Ahtab: "Evet, verdi
Vallahi, sana karşı duyduğum düşmanlıkta kendimi asla kınamıyor, kusurlu bul­muyorum!
Ben kendisinde kuvvet ve kudret bulunduğunu sandığım, umduğum her yere başvurdum.
Her yeri dolaşıp, her hareket edebilecek olanı hareket ettirdim ve ayaklandırdım!
Fakat Allah kabul etmedi.
Beni yenmek ve ele geçirmek imkân ve fırsatını ancak sana verdi!
Allah'ın düşürdüğü, muhakkak düşer!" dedikten sonra, oradaki halka yönelerek.
"Ey insanlar! Allah'ın emrinde mahzur ve zarar yoktur!
Bu, bir yazgıdır, kaderdir.
Büyük ve çetin bir öldürülme hadisesidir ki, Allah onu İsrail oğullarına yazmıştır!" dedi.
Oturunca, kendisinin boynu vuruldu.
Huyey b. Ahtab'dan sonra, oğlunun da boynu vuruldu.

Zebir b. Bata ile Aile Efradının Bağışlanışı

Ensardan Sabit b. Kays'a, Cahiliye devrinde, Buas günü, Zebir b. Bata'nın iyiliği dokunmuştu.
O zaman, Sabit b. Kays, yakalanıp alnının saçı kesildikten sonra serbest bırakılmıştı.
Zebir b. Bata, elleri boynuna bağlanan Benî Kurayza Yahudileri arasında bulunuyordu.
Kendisi çok yaşlı idi.
Hem de kördü.
Sabit b. Kays, yanına vararak, ona: "Ey Ebu Abdurrahman! Beni tanıdın mı?" diye sordu.
Zebir b. Bata: "Benim gibi bir adam senin gibi bir adamı tanımaz olur mu?
Sen Sabit'sin!" dedi.
Sabit b. Kays: "Ben senin vaktiyle bana uzatmış olduğun yardım eline şimdi mukabele etmek istiyorum" dedi.
Zebir b. Bata: "Hiç şüphesiz, iyiler iyilere iyilikle mukabele ederler.
Ben bugün sendeki o iyiliğe son derecede muhtaç bulunuyorum" dedi.
Bunun üzerine, Sabit b. Kays Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve: "Yâ Rasûlallah! Zebir b. Bata'nın bana iyiliği dokunmuştur.
Buas günü esir olunca, alnımın saçını kesip beni salıvermişti.
O, bana, 'Senin üzerindeki bu iyiliği hatırla!' diyerek bunu bana hatırlattı.
Ben onun minneti altında bulunduğum iyiliğine bugün mukabele etmek istiyorum.
Onun kanını bana bağışlayıver?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O, sana bağışlanmıştır!" buyurdu.
Sabit b. Kays, Zebir b. Bata'nın yanına geldi ve: "Resûlullah Aleyhisselam, 'O, sana bağışlanmıştır! buyurarak senin kanını bana bağışladı!" dedi.
Zebir b. Bata: "Çok yaşlanmış bir ihtiyar, ailesiz, evlatsız, Yesrib (Medine)'de yaşayıp da ne yapacak?!" dedi.
Sabit b. Kays, dönüp Peygamberimiz Aleyhisselama geldi ve: "Babam, anam sana fieda olsun yâ Rasûlallah! Bana onun karısını ve oğlunu da bağışlayıver?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onlar da sana bağışlanmıştır" buyurdu.
Sabit b. Kays, Zebir b. Bata'nın yanına geldi ve: "Resûlullah Aleyhisselam 'Onlar da sana bağışlanmıştır!' buyurarak aileni, oğlunu da sana bağışladı" dedi.
Zebir b. Bata: "Malsız mülksüz bir ev halkı Hicaz'da bu hali ile kalabilir, yaşayabilir mi?" dedi.
Sabit b. Kays, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına tekrar geldi ve: "Yâ Rasûlallah! Onun malını da, benim için, bağışlayıver?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O da senin için bağışlanmıştır!" buyurdu.
Sabit b. Kays, Zebir b. Bata'nın yanına vardı ve: "Resûlullah Aleyhisselam 'O da senin için bağışlanmıştır buyurarak, malını da sana bağışladı!" dedi.
Zebir b. Bata: "Ey Sabit! Çin aynasını andıran parlak yüzüne bakan kızların yüzünde kendilerini gördükleri Ka'b b. Esed'e ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays: "O, öldürüldü!" dedi.
Zebir b. Bata: "Şehirliler ve kırlılar ulusu, her iki kabilenin [Benî Nadîr ile Benî Kurayzanın] ulusu, harpte onları hücuma kaldıran, kıtlıklarda doyuranı Huyey b. Ahtab'a ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays: "O da öldürüldü!" dedi.
Zebir b. Bata: "Hücuma geçişimiz zamanında öncümüz, kaçış zamanımızda ardamız ve koruyucu olan Gazzal b. Semev'el'e ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays: "O da öldürüldü!" dedi.
Zebir b. Bata: "Önüne düşmediği cemaatler dağılan, onsuz bağlanan düğümler çözülen yönetici, evirip çevirici Nebbaş b. Kays'a ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays: "O da öldürüldü!" dedi.
Zebir b. Bata: "Harplerde Yahudilerin sancaktarı Vehb b. Zeyd'e ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays: "O da öldürüldü!" dedi.
Zebir b. Bata: "Tevrat okumaktan geri durmayan Amfi ara ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays: "Onlar da öldürüldüler!" dedi.
Zebir b. Bata: "Çifte Meclislere [Ka'b b. Kurayza ve Amr b. Kurayza oğullarına] ne yapıldı?" diye sordu.
Sabit b. Kays: "Onlar da gittiler, öldürüldüler!" dedi.
Zebir b. Bata Benî Kurayza kavminin ileri gelenlerini vasıflarıyla anarak "Filana ne yapıldı? diye sor­maya, Sabit b. Kays da "Öldürüldü!" diye cevap vermeye devam etti.
Zebir b. Bata: "Ey Sabit! Bunlardan sonra, yaşamakta hayır yoktur!
Ben onların içinde yaşamış oldukları yurda onlardan sonra kalmak üzere mi döneceğim?!
Böyle olmak bana gerekmez!
Ey Sabit! Senin üzerinde bulunan iyiliğim hakkı için, beni o kavme hemen kavuşturmanı dilerim!
Vallahi, onlardan sonra, yaşamakta hayır yoktur!
Allah'a yemin ederim ki; sevdiklerime kavuşuncaya kadar, kuyuya kova salınıp su çıkarılmasını bek­lemeye bile benim sabrım yoktur!
And vererek senden dilerim: Benî Kurayza esirlerini öldüren şu öldürücüler arasından, yanıma doğru gel!
Sonra da, beni kavmimin boyunlarının vurulduğu yere götür!
Benim keskin kılıcımı bulup eline al!
Onunla hızlı bir darbe indirip beni öldür!
Ey Sabit! Artık, ben sevdiklerime kavuşuncaya kadar, kuyuya salınan kovanın suyunu boşaltmasını beklemeye bile sabredemeyeceğim!" dedi.
Hz. Ebu Bekir, Zebir b. Bata'nın: "Sevdiklerime kavuşuncaya kadar..." sözünü işitince: "Vallahi, onlar Cehennem ateşine atılmışlardır ve orada temelli kalıcıdırlar.
Yazıklar olsun sana ey Bata'nın oğlu!
O, kovanın su boşaltması değildir.
Fakat, temelli azabdır!" dedi.
Zebir b. Bata: "Ey Sabit! Tez yanıma gel, öldür beni!" dedi.
Sabit b. Kays: "Ben seni öldürmeyeceğim!" dedi.
Zebir b. Bata: "Beni sen öldürmeyeceksin de, ya kim öldürecek?
Fakat ey Sabit! Karımı ve çocuğumu sen gör, gözet!
Onlar ölümden korkuyorlar.
Arkadaşından [Peygamber Aleyhisselamdan demek istiyor] onları azadlamasını, mallarının mülk­lerinin başına çevirmesini dile!" dedi.
Bunun üzerine, Sabit b. Kays Zebir b. Bata'yı Zübeyrb. Avvam'ın yanına götürdü.
Zübeyr b. Avvam da, onun boynunu vurdu.
Sabit b. Kays, Zebir b. Bata'nın karısını, malını ve oğlunu Peygamberimiz Aleyhisselamdan istedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onun karısını ve oğlunu esirler arasından çıkardı.
Onlara, silahlar hariç olmak üzere, hurmalıklarını, deve, davar ve sığır gibi hayvanlarıyla bütün eşya ve emtialarını geri verdi.
Zebir b. Bata ailesi, Sabit b. Kays hanedanıyla birlikte bulundular.

Benî Kurayza Yahudileri Kadınlarından Nübâte'nin Boynunun Vuruluşu

Hz. Aişe der ki: "Benî Kurayza kadınlarından ancak bir tek kadın öldürülmüştür.
Resûlullah Aleyhisselam çarşıda onların erkeklerinin boyunlarını vurdururken, vallahi, o kadın [Nübâte] yanımda bulunuyor, benimle konuşuyor, dışından ve içinden gülüp duruyor,
'Benî Kurayza esirleri öldürülüyor! diyordu.
Bir çağırıcı: 'Ey Nübâte! Filanca kadın nerede?' diyerek seslenince, kadın: 'Vallahi, ben çağrılıyorum!' dedi.
Ona: 'Yazıklar olsun sana!
Senin neyin var?
Seni ne için çağırıyorlar?' diye sordum.
Kadın: 'Öldürülmek için!
Kocam beni öldürdü!' dedi.
Kadın tatlı dilli bir kadındı.
Kendisine: 'Kocan seni nasıl öldürdü?' diye sordum.
Kadın: 'Zebir b. Bata'nın hisarında idim.
Kocam bana emretti, ben de Muhammed'in ashabının üzerine değirmen taşını bıraktım.
Onlardan birisinin başı parçalandı ve kendisi hemen öldü!
Ben onun için öldürüleceğim!' dedi, kalkıp gitti.
Hallad b. Süveyd'e karşı, kadının boynu vuruldu.
Vallahi, öldürüleceğini bildiği halde onda gördüğüm kaygısızlığa, bol bol gülüşe, hâlâ şaşmakta ve onu unutamamaktayım!"

Benî Kurayza Yahudilerinden Alınan Ganimetlerin Bölüştürülüşü ve Ganimetten, Savaşacak Müslümanlar İçin Silahlar ve Atlar Satın Alınışı

Benî Kurayza savaşına katılan Müslümanların sayısı 3000 idi.
36 da at vardı.
Ganimet mallarının ilk önce beşte biri Allah yolundaki harcamalar için çıkarıldıktan sonra; kalan beşte dördü, 3072 hisseye bölünüp, atlıya ikişer, yayaya birer hisse verilmek suretiyle, Müslümanlara bölüştürüldü.
Ganimetten, savaşacak erler için silahlar ve atlarda satın alındı.

Reyhâne Hatunun Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevceliğine Nâil Oluşu

Reyhâne Hatun der ki: "Esir kadın ve çocuklar Müslümanlara bölüştürüldükten sonra, Resûlullah Aleyhisselam yanıma geldi.
Kendisinden utandım.
Beni çağırıp önüne oturttu ve: 'Eğer sen Allah'ı ve Resûlünü tercih edersen, Resûlullah seni kendisine zevce olarak alacaktır! buyurdu.
Kendisine: 'Ben Allah'ı ve Resûlünü tercih ediyorum! dedim.
Müslüman olduğum zaman, Resûlullah Aleyhisselam beni azad edip zevceliğe kabul buyurdu ve, öteki kadınlarında olduğu gibi, bana da 12 ukıyye 1 neşş mehir verdi.
Ümmü'l-Münzir'in evinde benimle evlendi.
Öteki zevcelerinde olduğu gibi, bana da, yanıma gelme günü ayrıldı.
Ben de perde arkasına alındım."

Benî Kurayza Yahudilerinin Başlarına Gelenlerin Medine'yi Kuşatan Müşriklere Yardımda Bulunmalarından İleri Geldiğinin Kur'ân-ı Kerîm'de Açıklanışı ve Mü'minlere Yeni Bir Fethin de Müjdelenişi

Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyurur: "Allah, kendilerine Kitab verilmiş olanlardan (Benî Kurayza Yahudilerinden) onlara (Medine'yi kuşatan müşriklere) yardımda bulunanları da, yüreklerine korku düşürerek kalelerinden indirdi.
Siz onlardan bir kısmını (çarpışan erkeklerini) öldürüyordunuz, bir kısmını da (kadın ve çocuklarını da) esir ediyordunuz.
Onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız başka bir yere (Hayber'e) de sizi vâris kıldı.
Allah herşeye hakkıyla kâdirdir." AHZAP 26-27

Sa'd b. Muaz'ın Yarası Birdenbire Deşilip Vefat Edişi

Sa'd b. Muaz Benî Kurayza Yahudileri hakkındaki hükmünü verdikten kısa bir müddet sonra, Hendekte aldığı yara deşiliverdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu haber alınca, hemen onun yanına vardı, başını tutup dizinin üzerine koydu.
Üzerine beyaz bir örtü örttürdü, ayakları açıkta kaldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: 'Ey Allah'ım! Sa'd, Senin Resûlünü tasdik ve Senin yolunda cihad etti, bu yolda vazifesini yaptı.
Ruhlarını kolayca alıp manevî huzuruna kabul buyurduğun kulların arasında, onun da ruhunu kolay­ca al ve huzuruna kabul buyur! diyerek dua etti.
Sa'd b. Muaz, Peygamberimiz Aleyhisselamın sözlerini işitince, gözlerini açti ve: 'Selam sana yâ Rasûlallah! Ben senin Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum!' deyip gözlerini kapadı!"
Sa'd b. Muaz'ın ev halkı, Peygamberimiz Aleyhisselamın böyle Sa'd b. Muaz'ın başını dizine aldığını ve onun konuştuğunu görünce, korktular.
Sa'd b. Muaz geceleyin ruhunu teslim ettiği zaman, Cebrail Aleyhisselam başına ak atlastan bir sarık sarmış olduğu halde Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek: "Yâ Muhammedi Kimdir bu ölü ki, kendisi için gök kapıları açıldı ve Allanın Arş'ı titredi!" dedi.
"Arş-ı Rahman'ın titremesi, Sa'd b. Muaz'ın vefatına sevincinden ve ona kavuşmaktan ileri geliyor­du" denilmiştir.
Annesi hakkında; Ölü üzerine ağlayan her kadın, olmadık iyilikler sayarak yalan söyler!
Fakat, Sa'd b. Muaz'ın annesi bundan müstesnadır ki, o onun hakkında ne söylerse yalan söylemiş olmaz!' buyurdu.
Sa'd b. Muaz yıkanırken, Peygamberimiz Aleyhisselam onun yanında bulunuyor, Haris b. Evs b. Muaz ile Useyd b. Hudayr ve Seleme b. Selâme su döküyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa’d b. Muaz’ın cenazesinde bulunmak üzere yeryüzüne yetmiş bin meleğin inmiş olduğunu haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'ın cenaze namazını kıldırdı.
Ebu Saîd el-Hudrî der ki: "Bakiyy kabristanında Sa'd b. Muaz'ın kabrini kazanlar arasında ben de bulunuyordum.
Kabri kazdığımız müddetçe, toprağın her damlasından, üzerimize misk püskürülüyordu!
Bakiyy kabristanı teşbih sesleriyle sarsıldı.
Bundan sonra, Resûlullah Aleyhisselam üç kere tekbir getirdi.
Ashab da üç kere tekbir getirdiler.
Bakiyy kabristanı, getirilen tekbirlerle sarsıldı.
Hz. Âişe: "Resûlullah Aleyhisselam ile iki arkadaşından [Ebu Bekir ile Ömer'den] sonra, vefatı Müslümanlara Sa'd b. Muaz'ınkinden daha ağır gelen bir kimse yoktur!
Ebu Bekir ile Ömer'in ona ağladıklarını odamdan işittim!" demiştir.
Yüce Allah ondan razı olsun!

Yahudilerinin Telaşlanmaları ve Peygamberimiz Aleyhisselamla Çarpışmak İçin Hazırlanmaları

Benî Kurayza Yahudilerinin erkekleri öldürüldükleri zaman, Huseyl b. Nüveyretü'l-Eşcâî, iki günde Hayber'e varmıştı.
Benî Nadîr Yahudilerinden Sellâm b. Mişkem ve Kinane b. Rebi b. Ebi'l-Hukayk ile Hayber Yahudileri toplanıp oturmuşlar, Benî Kurayza Yahudileri hakkında bir haber almak istiyorlardı.
Çünkü, Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Kurayza Yahudilerini kalelerinde kuşattığını haber almışlardı, fakat sonucunun ne olduğunu bilmiyorlardı.
Huseyl'i görünce, ona: "Arkanda bıraktıklarından ne haber getirdin?" diye sordular.
Huseyl: "Şer getirdim.
Benî Kurayzaların çarpışan bütün askerleri, esir edildikten sonra, kılıçla öldürüldüler!" dedi.
Kinane b. Rebi: "Huyey'e ne oldu?" diye sordu.
Huseyl: "Esir edildikten sonra,boynu vuruldu!"dedi ve esir edilenlerden: o Ka'b b. Esed'in, o Gazzal b. Semev'el'in, o Nebbaş b. Kays'ın ve sairlerinin getirilip Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde öldürüldüklerini haber verdi.
Sellâm b. Mişkem: "Bunların hepsi Huyey b. Ahtab'ın işidir ve onun yüzündendir!
Onun bize ilk uğursuzluğu, görüşümüze aykırı davranışlarıyla başladı, bizi mallarımızdan ve şere­fimizden mahrum etti.
Demek kardeşlerimiz öldürüldüler ha!
Çoluk çocukların esir edilmeleri ise, öldürülmekten de ağır ve çetindir!
Artık Yahudilik Hicaz'da hiçbir zaman tutunamaz!
Yahudilerin ne işe yarar azimleri, ne de görüşleri vardır!" dedi.
Hayber kadınları, Benî Kurayzaların haberini alınca, çığlıklar kopardılar, yakalarını yırttılar, saçlarını yoldular, yaslar tuttular.
Müşrik Arap kadınları da, haber sormak ve teselli vermek için onlara geldiler gittiler.
Hayber Yahudileri korktular.
Sellâm b. Mişkem'e gidip, ona: "Ey Ebu Amr! Ey Ebu'l-Hakem! Sen ne düşünüyorsun?
Senin bu yoldaki görüşün nedir?" diye sor­dular.
Sellâm b. Mişkem: "Siz ne görüşü tamamıyla yerine getirirsiniz, ne de ondan bir harf alırsınız" dedi.
Kinane b. Rebi: "Şimdi, azarlama, kınama zamanı değildir!
Başa gelip çatan iş hakkındaki görüşün ne ise, sen onu söyle!" dedi.
Sellâm b. Mişkem: "Muhammed, Yesrib (Medine) Yahudilerinden boşalınca, sizin üzerinize yürüyüp meydanınıza konacak, Benî Kurayzalara yaptığını size de yapacaktır!" dedi.
Hayber Yahudileri, ona: "Pekâlâ! Sen bu yolda ne yapmamızı uygun görüyorsun?" diye sordular.
Sellâm b. Mişkem: "O bizim üzerimize yürümeden, biz Hayber Yahudileriyle birlikte onun üzerine yürüyelim!
Onlar her ne kadar sayıca bizden çok iseler de, biz de Teymâ, Fedek ve Vâdi'l-kurâ Yahudilerini çekip yanımıza alalım, Araplardan hiç kimsenin yardımını istemeyelim.
Çünkü, Arapların size neler yaptıklarını; Hendek savaşında Hayber'in hurma mahsulünü almayı şart koştuktan sonra,bu yoldaki ahidlerini nasıl bozup sizi bıraktıklarını görmüş bulunuyorsunuz!
Onlar, ahidlerinden dönmek için, Evsî ve Hazrecîlerin bir kısım hurma mahsulünü de Muhammed'den istediler.
Bununla beraber, Nuaym b. Mes'ud da, hepsince belli bir kimse olduğu halde, Muhammed hesabı­na, onların hepsine hile etmiştir.
Biz, Muhammed'in üzerine yürüyüp, yurdunun ortasında, onunla eski yeni bütün hıncımızla çarpışalım!" dedi.
Hayber Yahudileri: "İşte, yerinde görüş budur!" dediler.
Kinane b. Rebi: "Benim haber aldığıma göre; Araplar da ona son derecede kızgın ve hınçlı imişler!
Orada (Medine) bizim bu kalelerimiz gibi kaleler yoktur.
Muhammed bizi ve kalelerimizi iyice bilmediği için, hiçbir zaman üzerimize yürüyemez!" dedi.
Sellâm b. Mişkem: "O, kendisine boyun eğilmedikçe, bilinemeyen bir adamdır!" dedi.

 

Hz. Âişe'nin Yiten Gerdanlığını Ararken Orduyu Kaçırıp Tek Başına Geride Kalışı

Hz. Aişe der ki: "Resûlullah Aleyhisselam, bir sefere çıkmak istediği zaman, zevceleri arasında kur'a çekerdi.
Onlardan hangisinin kur'ası çıkarsa, Resûlullah Aleyhisselam'la yola o çıkardı.
Benî Mustalık gazasına çıkmak istenildiğinde de, öteden beri olduğu gibi, Resûlullah Aleyhisselam zevceleri arasında kur'a çekti de, benim ismim çıkınca, sefere Resûlullah Aleyhisselam ile ben çıktım.

Hedvec

Bu sefer, hicab âyeti inzal buyurulduktan sonra idi.
Bunun için, ben hevdeç içinde taşınıyor, konak yerinde hevdeç içinde indiriliyordum.
Nihayet, Resûlullah Aleyhisselam gazasını bitirip geri döndüğü ve Medine'ye yak­laştığımız bir sırada (bir konak yerine inip gecenin bir kısmını orada geçirdikten sonra) göç edilmesini bildirdi.
Hareket emri verildiği zaman, ben hemen kalktım, yürüdüm.
Kazâ-yı hacet için, ordugâhtan ayrıldım.
Kazâ-yı hacetten sonra, hevdecimin yanına gelip de göğsümü yoklayınca, gördüm ki, Yemen bon­cuğundan dizilmiş gerdanlığım kopmuş!
Hemen geri dönüp gerdanlığımı aramaya başladım.
Onu aramak beni alıkoydu.
Benim bindiğim deveye, beni hevdecin içinde sanarak, boş hevdeci yüklemişler, devenin başını çekip gitmişler!
Hevdecin içinde kimse bulunmadığının, boş olduğunun farkına varmamışlar.
Gerdanlığımı bulup bulunduğum yere döndüğüm zaman, orada ne bir çağıran var, ne de cevap veren var!
Herkes çekilmiş, gitmişti!
Benim hevdeçte bulunmadığımı anlayınca,döner, beni aramaya gelirler, sanıyordum.
Otururken, gözlerimi uyku bürüdü.
Olduğum yerde uyuyakalmışım.

Safvan b. Muattal

Safvan b. Muattal  ordunun arkasında kalıp, gecenin sonunda benim bulunduğum yerde uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma gelmiş ve beni görünce tanımış.
Çünkü, o, hicab âyeti inmeden önce, beni görürdü.
'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn = Biz Allah'ınız (Allah'ın yaratıklarıyız) ve muhakkak dönüp O'na varıcılarız!  dediği zaman, onun sesine uyandım, hemen yüzümü elbisemle örttüm.
Vallahi, o ne benimle bir tek kelime konuştu, ne de ben ondan istircadan başka bir kelime işittim.
Safvan, binmem için, devesini bana yaklaştırdı.
Ön ayağına basıp, deveyi çöktürdü.
Kendisi benden geriye çekildi  ve: 'Bin! dedi.
Ben de, deveye bindim.
Safvan, bindiğim devenin başını (yularını) yederek yola koyuldu.
Nihayet, orduya, öğle sıcağı basıp konakladıklar sırada yetişebildik."

Medine'ye Geliş

Hz. Âişe Aleyhinde İftira Yaygarası Koparılışı

Ordu ardcısı  Safvan b. Muattal; Hz. Âişeyi deve üzerinde getirirken, kabilesinden bir topluluk içinde bulunduğu sırada, baş münafık Abdullah b. Übeyy'e rastlamışlardı.
Abdullah b. Übeyy: "Kimdir bu?" diye sordu.
"Âişe'dir!" dediler.
Abdullah b. Übeyy: "Ne Âişe o adamdan dolayı kurtulur, ne de o adam Âişe'den dolayı kurtulur.
Demek peygamberinizin ailesi bir adamla gecelemiş, sabaha kadar kalmış!
Sonra da, adam devesinin yularından tutup onunla yanınıza gelmiş hâ? " diyerek ilk yaygarayı koparmıştı .

Hz. Âişe der ki:

"İşte, iftiracılar, aleyhimde söyleyeceklerini söylemişler, ordugâh çalkalanmış.
Vallahi, benim bun­ların hiçbirinden haberim yoktu.
Aleyhimde iftira ederek helak olanlar helak olmuş!
İftiranın en büyüğüne ve en çoğuna girişen de, Abdullah b. Übeyy imiş!

Medine'ye gelince, hastalandım  
Meğer, bu sırada, iftiracıların uydurdukları iftiralar halkın dillerinde dolaşır olmuş.
Bu hususta bana hiçbir haber erişmemişti.
Halbuki, annem ve babam bundan haberdar olmuşlardı.
Fakat, onlar bana bundan ne az, ne de çok, hiçbir söz etmiyorlardı.
Hastalığıma annem gelip bakıyordu.
Resûlullah Aleyhisselam yanıma gelir, selam verir,'Nasılsın?' derdi.
Aradan yirmi şu kadar gece geçtikten sonra idi ki, hastalığımı atlatmış, nekahet devresine girmiş­tim.
Nihayet ,Mıstah, (Avf) b. Üsâse'nin, annesinden iftiracıların söylediklerini öğrendim.
Hastalığımın üzerine bir hastalık daha katlandı!" 
Anneme: 'Allah seni yarlıgasın!
Halk benim aleyhimde neler söyleyip duruyormuş da, siz bana onlardan hiçbir şey sızdırmadınız?!
Anneciğim!
Halkın benim aleyhimdeki söylentileri nelerniş?' dedim.
Annem: 'Ey kızcağızım! Rahat ol! Üzülme!
Vallahi, bir kadın senin gibi güzel ve zevcinin yanında sevgili olsun ve birçok ortakları bulunsun da, onu kıskanmasınlar, onun aleyhinde birtakım laflar etmesinler, pek azdır  dedi.
'Sübhânallah!
Demek, halk benim aleyhimde böyle birtakım kötü şeyler söylüyorlar, konuşuyorlar­mış ha?!' dedim.
Anneme: 'Babamın bundan haberi var mı?' diye sordum.
Annem: 'Evet! Var!'dedi.
'Resûlullah Aleyhisselamın da haberi var mı?' diye sordum.
Annem: 'Evet! Var!'dedi.
Gözlerim yaşla doldu, ağladım.
Babam Ebu Bekir damda Kur"ân okuyordu.
Sesimi işitince, anneme: 'Nedir bunun hali?' diye sordu.
Annem: 'Kendisi hakkındaki söylentilerden haberi olmuş!' dedi. Evime döndüm.
O gece, sabaha kadar hep ağladım durdum.
Ne gözümün yaşı diniyordu, ne de gözüme uyku girdirebiliyordum.
Ağlaya ağlaya sabaha çıktım.
Babamla annem yanımdan ayrılmadılar.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Durum Hakkında Erkek, Kadın Bazı Kişilerle Konuşması

Hz. Aişe der ki:

"İşim hakkında vahyin gelmesi gecikince, Resûlullah Aleyhisselam, durumu ashabına danıştı.
Ali b. Ebu Talib: 'Yâ Rasûlallah!
Allah sana dünyayı daraltmamıştır.
Ondan başka kadın çoktur .
Bununla beraber, sen, bir de onun hizmetçisi olan kadına sor!
O sana doğrusunu söyler!" dedi.

Hizmetçi Behre

Resûlullah Aleyhisselam Behre'yi çağırttı, ona: 'Ey Behre!
Âişe'de seni şüphelendirecek birşey gördün mü?' diye sordu.
Behre: 'Hayır!
Seni hak ve gerçek (din ve Kitabla) peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki; benim onda kusur olarak görebileceğim şey ancak şudur: Kendisi çok genç yaşta bir kadın olduğu için, ev halkının hamurunu yoğururken uyuyakalırdı da, evde beslenilen koyun gelir, hamuru yerdi!' dedi.
Resûlullahın ashabından birisi de, Behre'yi azarladı da: 'Resûlullah Aleyhisselama doğruyu söyle!' dedi.
Behre: 'Sübhânallah! dedi.

Safvan b. Muattal

Bu mesele, hakkında dedikodu edilen zâtın (Safvan b. Muattal'ın) kulağına varınca: 'Sübhânallah! Vallahi, ben hiçbir zaman hiçbir dişinin eteğini açmamışımdır dedi.

Üsâme b. Zeyd

Resûlullah Aleyhisselam Üsâme b. Zeyd'i de yanına çağırdı ve ondan bu husustaki görüşünü sordu.
Üsâme b. Zeyd: 'Yâ Rasûlallah! Onlar, senin ailelerindir.
Biz onlar hakkında hayırdan başka birşey bilmiyoruz!
Onun aleyhinde söylenenler, ancak, yalan ve boş laflardan ibarettir! dedi.

Ümmü Eymen

Resûlullah Aleyhisselam, beni (kendisinin dadısı) Ümmü Eymen'e sordu.
O da: 'Ben işitmediğim birşeyi işittim demekten kulağımı; görmediğim şeyi gördüm demekten gözümü sakınırım!
Ben, onun hakkında hayırdan başka birşey olabileceğini bilmiyor ve sanmıyorum!' dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mesciddeki Hitabesi

Yine Hz. Aişe der ki:

"Resûlullah Aleyhisselam, Mescidde minberde ayakta dikilerek halka bir hutbe irad edip, hutbesinde şehadet getirdikten ve Allah'a layık olduğu şekilde hamd ve senada bulunduktan sonra: 'Aileme töhmet isnad eden birtakım kimseler hakkında yapılması gereken iş hususundaki görüş­lerinizi bana açıklayınız!
Allah'a yemin ederim ki; ben ailem hakkında hiçbir kötülük bilmiyorum!
Onların zevcemi itham ettik­leri kişi hakkında da, vallahi, hiçbir kötülük bilmiyorum.
O, benim evime, ben yanında olmaksızın hiç girmemiştir.
Ne zaman bir sefere çıktımsa, o da ben­imle birlikte çıkmıştır' buyurduktan ve iftiracı Abdullah b. Übeyy hakkında konuşacağı
için mazur görülmesini istedikten sonra: 'Ey Müslümanlar cemaatı! Ailem hakkındaki iftirasıyla beni üzüntüye düşüren bir adama
karşı bana kim yardım eder?

Halbuki, vallahi, ben ailem hakkında hayırdan başka birşey biliyor değilim.
Onlar öyle bir adamın da adını ortaya attılar ki, ben onun hakkında da hayırdan başka birşey bilmiy­orum.
O, ailemin yanına, evlerimden bir eve de hiçbir zaman yalnız girmezdi; ancak benimle birlikte girerdi' buyurdu.

Bunun üzerine, Abduleşhel oğullarının kardeşi Sa'd b. Muaz, ayağa kalkıp: 'Yâ Rasûlallah! Bana izin ver! Onun boynunu vuralım!
Eğer o Evs'ten ise, onun hemen boynunu vururuz!
Eğer Hazrec kardeşimizden ise, bize emredersen,onun hakkındaki emrini de yerine getiririz!' dedi.
Bunun üzerine, Sa'd b. Ubâde ayağa kalktıki, kendisi Hazrec kabilesinin seyyidi, ulu kişisi idi; bun­dan önce, iyi halli idi.
Fakat, kabile taassup ve gayretine kapılarak: 'Allah'ın beka ve ebediyetine yemin ederim ki; sen yanılıyorsun!
Sen onu öldüremezsin, öldürmeye güç yetiremezsin!
Eğer iftiracılar Evs kabilesinden olmuş olsalardı, onların boyunlarını vurmak istemezdin ve böyle konuşmazdın!
Sen bize Cahiliye devrindeki davayı tutturmak, güttürmek, onu aramıza yeniden sokmak mı istiyor­sun?!
Halbuki Allah onu yok etmiştir! dedi.
Bunun üzerine, Useyd b. Hudayr ayağa kalktı ve Sa'd b. Ubâde'ye: 'Allah'ın beka ve ebediyetine yemin ederim ki; sen yanılıyorsun!
Vallahi, biz muhakkak onu öldürürüz!
Sen muhakkak münafıksın ki, münafıklar hesabına bizimle mücadele ediyorsun! dedi.
Nihayet, iki kabile ayaklandılar, hatta birbirleriyle çarpışmaya niyetlendiler!
Resûlullah Aleyhisselam, minberde ayakta durarak, onları yatıştırmaya çalıştı.
Nihayet, onlar sustular.
Resûlullah Aleyhisselam da sustu."

Sa'd b. Muaz'la Sa'd b. Ubâde ArasındakinGerginliğin Giderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubâde arasındaki kırgınlığı gidermek için Sa'd b. Muaz'ın elini tutarak bazı Evsîlerle birlikte Sa'd b. Ubâde'nin evine gitti.
Orada, görüşüp konuş­tular.
Sa'd b. Ubâde yemek çıkardı, hep birlikte yediler ve dağıldılar.
Aradan bir müddet geçtikten sonra, Sa'd b. Ubâde'nin elini tutarak bazı Hazrecîlerle birlikte Sa'd b. Muaz'ın evine gitti.
Oturup konuştular.
Sa'd b. Muaz yemek çıkardı, hep birlikte yediler ve dağıldılar.
İftiracılar "İftiracılar, başta Abdullah b. Übeyy b. Selûl ve
Hazrecilerden yanında bulunanlar olmak üzere, Hassan b. Sabit, Mıstah b. Üsâse ve Hamne binti Cahş ile halktan birtakım kimselerdi.
Mıstah, Hamne ve Hassan, bu iftirayı dillerinden düşürmeyenlerdendi.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl'e gelince, o, bu iftirayı kurcalayan, ortaya çıkaran, açıklayan, yayan ve derleyip toparlayan kimse idi.,
Günahın en büyüğünü yüklenen de, onunla Hamne idi.
Hamne binti Cahş, aklınca, kızkardeşi Zeyneb binti Cahş'a rekabetimi kırmak için, bu yolda yayıl­mayacak şeyler yayıyordu.
Resûlullah Aleyhisselamın Mescidde halka hitapta bulunduğu o günümü bütün ağlamakla geçirdim.
Ne gözümün yaşı diniyordu, ne de gözüme uyku giriyordu.
Ben böylece iki gece, bir gündüz ağladım.
O kadar gözyaşı döktüm ki, annemle babam, ağlamaktan ciğerlerim parçalanacak sandılar.
Annem ve babam yanımda oturdukları ve ben de ağlayıp durduğum sırada, Ensardan bir kadın benimle birlikte ağlamak için benden izin istemiş, ben de kendisine izin vermiştim.
O da, oturup benim­le birlikte ağlıyordu.
Biz bu durumda iken, Resûlullah Aleyhisselam, ansızın içeri girdi.
Selam verdikten sonra, oturdu.
Halbuki, Resûlullah Aleyhisselam, bundan önce, aleyhimde dedikodular başladığı günden beri, yanımda hiç oturmamıştı.
Bir ay beklediği halde, benim hakkımda kendisine birşey de vahyolunmamıştı.
Resûlullah Aleyhisselam, oturunca, şehadet getirdikten sonra: 'Ey Âişe! diyerek söze başladı ve: 'Senin aleyhinde bana şöyle şöyle sözler erişti!
Eğer sen bu isnadlardan berî, uzak isen, yakında Allah senin onlardan benliğini, uzaklığını açık­layacaktır.
Şayet böyle bir günaha yaklaştınsa, Allah'tan yarlıganmak dile ve ona tevbe et!
Çünkü, kul günahını itiraf ve arkasından da tevbe ettiği zaman,
Allah onun tevbesini kabul buyurur' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam sözlerini bitirince, gözümün yaşı kesiliverdi.
Öyle kesiliverdi ki, ağlamak için ondan bir damla bile bulamıyordum.
Hemen, babama dönüp: 'Resûlullah Aleyhisselama benim tarafımdan cevap ver!' dedim.
Babam: 'Vallahi, Resûlullah Aleyhisselama ne diyeceğimi bilmiyorum!' dedi.
Anneme: 'Resûlullah Aleyhisselama bu hususta benim tarafımdan cevap ver!' dedim.
Annem de: 'Vallahi, Resûlullah Aleyhisselama ne diyeceğimi bilmiyorum!' dedi.
Vallahi, o günlerde Ebu Bekir ailesinin başına gelen şeyin hiçbir ailenin başına geldiğini bilmiyorum.
Babam ve annem hakkımda konuşamadıkları zaman, ağladım.
'Vallahi,' dedim, 'ben senin andığın, olmayan birşeyden dolayı hiçbir zaman Allah'a tevbe etmeyeceğim!'
Ancak, Yûsuf'un babasının dediği gibi ki, o, 'Bana düşen artık güzelce sabredip katlanmaktır.
Sizin anlatmakta olduğunuz şeye karşı yardımına sığınılacak, ancak Allahtır' (Yûsuf: 18) demişti,' dedim.
Dönüp döşeğime yattım."

Hz. Âişe'nin Yapılan İftiralardan Vahyolunan Âyetlerle Tebrie ve Tenzih Edilişi

"Vallahi, o zaman, ben yapılan iftiradan berî olduğumu, Allah'ın muhakkak beni ondan beraat ettire­ceğini biliyordum.
Fakat, vallahi, Yüce Allah'ın hakkımda Kur'ân'da tilavet edilir bir vahiy indireceğini sanmıyor, ummuyor; şahsımı ilgilendiren bir iş için Kur'ân'da Allah tarafından dile getirilmekten kendimi uzak ve aşağı görüyordum.
Ancak, Resûlullah Aleyhisselamın uykuda göreceği bir rüya ile Allah'ın beni iftiralardan beraat ettireceğini, aklayacağını umuyordum.
Vallahi, daha Resûlullah Aleyhisselam yerinden kalkmamış ve ev halkından hiçbiri de dışarı çık­mamış idi ki, vahiy geldi, kendisini vahyin ağırlık ve şiddetinden terlemek gibi vahiy alâmetleri bürüdü.
Nitekim, vahiy sırasında, kış gününde bile kendisinden inci taneleri gibi ter dökülürdü.
Resûlullah Aleyhisselam, Allahtan gelen emirle, kendisinden geçti.
Elbisesiyle örtüldü.
Başının altı­na da, yüzü deriden bir yastık konuldu.
Vallahi, ben, bunları gördüğüm zaman, hiç korkmuyor, telaşlanmıyor, aldırış etmiyordum.
Bilakis, seviniyordum.
Çünkü, atılan iftiralardan berî, uzak olduğumu biliyordum.
Ben böyle olduğum halde, elbette, Yüce Allah bana zulmedecek değildi.
Fakat, anne ve babama gelince, Âişe'nin varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; Resûlullah Aleyhisselam
o vahiy halinden çıkmadan Allah olayı doğrulayacaktır diye korkularından, neredeyse öleceklerdi!
Kendisini bürüyen o uyku hali geçince, Resûlullah Aleyhisselam oturdu.
Alnından inci taneleri gibi dökülen ter damlalarını eliyle silerken gülüyordu ve kendisinin bana ilk söylediği söz: 'Müjde yâ Âişe! Allah seni beraat ettirdi!' sözü oldu.
Annem ve babam, bana: 'Kalk, yanına varda, Resûlullah Aleyhisselama teşekkür et!' dediler.
'Vallahi, ben ne kalkıp onun yanına varırım, ne ona, ne de sizlere teşekkür ederim.
Fakat, ben ancak sizlerin işitip inkâr etmediğiniz ve gayrete gelemediğiniz o kötü şeylerden beni berî ve uzak tutan âyetler indirmiş bulunan Allah'a hamd ve şükür ederim!' dedim.

Yüce Allah Hz. Âişe hakkında indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu:

"O uydurma haberi getirenler, içinizden bir zümredir.
Onu siz kendiniz için bir şer sanmayınız!
Bilakis, o sizin için bir hayırdır.
Onlardan, herkesin, kazandığı günah vardır.
Onlardan, günahın büyüğünü üzerine alan, yüklenen kimseye de büyük bir azab vardır.
Ne olurdu, onu işittiğiniz zaman, erkek ve kadın mü'minler, kendi nefislerine kıyas ederek hüsnüzan etselerdi de, 'Bu açık bir iftiradır!' deselerdi ya!
O iftiracılar buna dört şahit getirselerdi ya!
Şahitleri getiremeyince, onlar, Allah katında, muhakkak yalancıdırlar.
Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın fazlı ve rahmeti üzerinizde bulunmasaydı,içine daldığınız o ifti­radan dolayı, sizi muhakkak
büyük bir azab çarpardı.
Ortaya atıldığı zaman, siz o iftirayı dillerinizle birbirinize yetiştiriyordunuz.
Hiç bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylüyor ve bunu kolay sanıyordunuz.
Halbuki, bu, Allah katında büyük bir vebaldir.
Ne olurdu, onu işittiğiniz zaman, 'Bunu söylemek bize yakışmaz!
Hâşâ! Bu, büyük bir bühtandır!' deseydiniz ya!
Eğer siz gerçekten iman eden kimseler iseniz, hiçbir zaman, bir daha bunun gibi birşeye dönmeyesiniz diye, Allah size öğüt veriyor ve sizin için Allah âyetlerini açıkça bildiriyor.
Allah herşeyi hakkıyla Bilendir.
Tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.
Mü'minler içinde fena sözlerin yayılıp duyulmasını arzu edenler yok mu?
Onlar için, dünyada ve ahirette çok elem verici bir azab vardır. Onların kimler olduğunu Allah biliyor, sizler bilmiyorsunuz.
Ya üzerinizde Allah'ın fazi ve rahmeti olmasaydı; haliniz nice olurdu? Gerçekten, Allah, sizin için çok re'fetli ve merhametli bulunuyor!"
Nûr Suresi 11-20

Hz. Âişe der ki:

"Yüce Allah beraatim hakkındaki bu âyetleri indirince, babam Ebu Bekir, akrabalığından ve fakir­liğinden dolayı nafaka (geçimlik) vermekte bulunduğu Mıstah b. Üsâse için: 'Âişe'ye bu iftirayı söyledikten sonra, vallahi, ben de Mıstah'a hiçbir zaman birşey vermem diye yemin etmişti.
Bunun üzerine, Yüce Allah: 'Sizden, fazilet ve servet sahibi olanlar, akrabasına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere ver­melerinde kusur etmesin, onları affetsin!
Onların yaptıklarına bakmasın!
Siz, Allah'ın sizi yarlıgamasını istemez misiniz?
Allah, çok yarlıgayıcı ve çok merhamet edicidir
Nûr: 22  âyetini indirdi.
Bunun üzerine, Ebu Bekir 'Vallahi, ben, Allah'ın beni yarlıgamasını elbette arzu ederim' dedi, Mıstah'a veregeldiği nafakayı, geçimliği vermeye başladı ve: 'Vallahi, ben artık bunu ondan hiçbir zaman kesmem!' dedi."

İftiracıların Cezalandırılışı


"Resûlullah Aleyhisselam, beraatım hakkında Allah'tan telakki eylediği âyetleri halka okuduktan sonra, iftirayı dilleriyle yaymakta en ileri gidenlerden iki erkekle bir kadına hadd vurulmasını emir
buyur­du.
Mıstah b. Üsâse ile Hassan b. Sabite ve Hamne binti Cahş'a hadleri vuruldu.
Hadd vurulanlar arasında Abdullah b. Übeyy b. Selûl de vardı."

Münafıklar Hakkında Sûre İnişi

Baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl ve onunla birlikte olan münafıklar hakkında Münâfikûn sûresi indi.
İnen sûrede onların tutum ve davranışları şöyle açıklandı: "Münafıklar, sana geldikleri zaman: 'Şehadet ederiz ki; sen muhakkak Allah'ın peygamberisin! dediler.
Allah da bilir ki; sen elbette O'nun peygamberisin.
Fakat, Allah, o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduğunuda bilir.
Onlar, yeminlerini bir kalkan edindiler de, Allah'ın yolundan saptılar.
Hakikaten, onların yapmakta oldukları şeyler ne kötüdür!
Bu da, onların zahiren mü'min, kalben kâfir olmaları yüzündendir.
Onların kalblerinin üstüne küfür mührü basıldığından, imanın hakikatini anlayamazlar.
Onları gördüğün zaman, belki gösterişleri, kalıp ve kılıkları hoşuna gider.
Söz söylemeye başlar­larsa, sözlerini dinlersin.
Halbuki, onlar giydirilmiş kocaman kütükler gibidirler.
Her gürültüyü kendi aleyhlerinde sanırlar.
Asıl düşman onlardır.
O halde, sen onlardan sakın.
Allah gebertsin onları!
Onlar nasıl da haktan döndürülüyorlar?!
Onlara: 'Geliniz! Allah'ın Peygamberi sizin için istiğfar ediversin
(affedilmenizi Allah'tan dilesin)!' denildiği zaman, başlarını çevirdiler.
Gördün ki, onlar, özür dilemeyi bile kibirlerine ye diremeyerek hâlâ yüz döndürüyorlar!
Sen onlar için ha istiğfar etmişsin, ha etmemişsin, birdir!
Allah onları kat'iyyen yarlıgamaz!
Şüphe yok ki, Allah kâfirler güruhunu doğru yola iletmez!
Onlar öyle kimselerdir ki, Allah'ın Peygamberinin yanında bulunan kimseleri beslemeyiniz de, dağılıp gitsinler!' diyorlardı.
Halbuki, göklerin ve yerin bütün hazineleri Allah'ındır!
Fakat, o münafıklar anlamazlar!
Onlar: 'Eğer Medine'ye dönersek, andolsun ki, en şerefli ve güçlü olan, en hakîr ve zayıf olanı oradan muhakkak çıkaracaktır! diyorlardı.
Halbuki, şeref ve güç Allah'ındır, Allah'ın Peygamberinin ve mü'minlerindir.
Fakat, münafıklar bunu bilmezler."
Münâfikûn Suresi 1-8. Ayet

Bu âyetler nazil olduğu zaman, baş münafık Abdullah b. Übeyy'e: "Ebu Hubab! Senin hakkında pek şiddetli âyetler nazil oldu!
Resûlullah Aleyhisselama git de, senin için Allah'tan mağfiret dilesin!" denilmişti.
Fakat, o, başını çevirip: "Benim ona iman etmemi emrettiniz, iman ettim!
Malımın zekatını vermemi emrettiniz, verdim!
Muhammed'e secde etmemden başka birşey kalmadı!" dedi.
Abdullah b. Übeyy bir hadise çıkardıkça, herkesten önce, onu kendi kavmi ayıplamakta,kınamak­ta idiler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'e: "Ey Ömer! İş nasıl oldu, nereye vardı, gördün ya?
Vallahi, sen bana 'Onu öldür!' dediğin zaman eğer onu öldürseydim, onun için yer yerinden oynardı!
Fakat, bugün öldürülmesini emretsem, o muhakkak öldürülür!" buyurdu.
Hz. Ömer, kendi kendine: "Vallahi, şimdi bildim, anladım ki; Resûlullah Aleyhisselamın işinde, benim işimden daha büyük bereket ve hayır vardır!" demiştir.

Allah Yolunda Görevini Kulağı ile Yerine Getiren Genç

Münâfıkûn sûresi nazil olunca, Peygamberimiz Aleyhisselam Zeyd b. Erkam'ın kulağını tuttu.
Sonra da: "İşte bu, Allah yolunda kulağı ile vazifesini yerine getirmiş olan gençtir.
Ey Zeyd! Yüce Allah seni doğruladı!" buyurdu.

Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
16 ziyaretçi (19 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol