Abbasiler Devri

ABBÂSÎLER DEVLETİ

Emevi devleti yıklıyor

Kureyş Kabilesinden Abdülmenafın çocuklarından amca çocukları olan; ÜMEYYE ve HAŞİM soyundan gelen amcazadelerden, Ümeyye oğulları İslam hilafetini kendi hanedanına devşirip Emevi Devletini kurdular.
Hâşim torunları 25 Ocak 750 tarihinde Zap ırmağı yakınlarındaki Zap Savaşı ile Amca çocuklarının egemenliğinde Emevi Devletini yıkıp, yerine kendi egemenliklerindeki Abbasi devletini kurdular.
(Ebu Müslim’in Emevi Devleti’ni yıkarak Kûfe de Ebul Abbas'ı halife ilan etmesiyle Abbasi Devleti kuruldu)

İlk halife Ebu'l Abbas

İlk Abbasi halifesi Ebu’l Abbas Abdullah, Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın soyundandır.
Bu nedenle devletin adı Abbasi Devleti oldu.
Ebu’l Abbas Abdullah Emevi sülalesinden olan muhaliflerini etkisiz hâle getirerek otoriteyi sağladı.

Halife Mansur

Daha sonra halife olan Ebu Cafer Mansur, devletin başkentini Kûfe’den Bağdat’a taşıdı.

En parlak dönem Harun Reşid dönemi

Abbasilerin en parlak dönemi Harun Reşid dönemidir (786-809)
Harun Reşid’den sonra yerine sırasıyla oğulları Emin, Memun ve Mutasım halife oldular.

Türkler Müslüman oluyor (Talas savaşı)

Emeviler zamanında sürekli olarak Araplarla savaşan Türkler, Abbasiler zamanında İslamiyeti benimsemeye başladılar.
Çünkü Abbasiler, Emeviler gibi Arap milliyetçiliği yapmadılar.
Türklere ve Arap olmayan Müslümanlara karşı iyi davrandılar.
Onların bu siyasetleri sonucu Talas Savaşı’ndan sonra Türkler arasında İslamiyet hızla yayıldı.
Özellikle Mutasım zamanında Türkler, önemli devlet makamlarına ve ordu komutanlıklarına getirildiler.

Samarra (Türk şehri)

Mutasım, Türklerin Araplarla karışıp savaşçı özelliklerini yitirmemelerini sağlamak amacıylaTürklerin yerleşmesi için Samarra şehrini inşa ettirdi.
Samarra, Abbasi Devleti zamanında Irak’ta Bağdat’ın yetmiş mil uzağında ve Dicle kenarında kurulmuştu.
Bu şehri, Halife Mutasım’a ve ücretli Türk ordusuna yeni bir yerleşim merkezi sağlamak gayesiyle ünlü Abbasi kumandanı Türk asıllı Eşnas 836 senesinde, kurmuştu.
Samarra kuruluşundan 892 senesine kadar 56 sene, Abbasi Devleti'ne başşehir oldu.
892 senesinde ise Halife Mutedid Bağdat’ı tekrar başşehir yaptı.
Türklerin bir kısmı da Anadolu’nun güneyinde Maraş, Diyarbakır, Malatya, Adana, Tarsus gibi şehirlerde Doğu Romalılara karşı kurulan Avasım hattına yerleştirildi.

Bizans'a karşı İslamiyeti savunan Türkler

Şehirlere yerleşen Türkler, Doğu Romalılara karşı İslamiyeti savunmak için savaştılar ve çıkan isyanların bastırılmasında Abbasilere yardımcı oldular.
Mutasım zamanında Doğu Roma’ya karşı düzenlenen seferler devam etti.
Afşin idaresindeki İslam ordusu, Doğu Roma’yı yenilgiye uğratmıştı.
Bu zaferden sonra da Eskişehir’e kadar seferler düzenlendi.
Abbasi Halifesi Mutasım’dan sonra devlet içerisindeki Türklerin etkisi giderek artmıştı.
Abbasi Devleti’nin siyasi birliği IX. yüzyılın ortalarından sonra çözülmeye başlamıştı.

Abbasi devletinde parçalanma başladı

847 tarihinden itibaren halifelerin otoritelerinin zayıflaması, Abbasi Devleti’nin parçalanmasına sebep oldu.
Abbasi sınırları içinde kısa ömürlü olan yeni devletler kuruldu.
Bu devletler; Mısır’da Tolunoğulları ve Ihşidiler, Kuzey Afrika’da Aglebiler, Horasan’da Tahiriler, Maveraünnehir’de Samanoğulları, Irak ve Iran’da Büveyhoğulları’dır.

Türkler yeniden kurtarıcı ...

Bu devletlerden Büveyhoğulları 945 yılında Bağdat’ı işgal ederek halifeyi baskı altına aldı.
Gazneli hükümdarı Mahmut, Abbasi halifesini bu baskıdan kurtararak halifeden “sultan” unvanını aldı.
Büveyhoğulları bir süre sonra halifeyi yeniden baskı altına alınca, 1055 yılında Bağdat’a giren Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey, halifeyi bu durumdan kurtardı.
Bu olaydan sonra Abbasiler,Bağdat’taki varlıklarını yaklaşık 250 yıl daha sürdürdü.
Ancak bu dönemde, siyasi ve askerî güç olarak etkili olamadılar.
Halifeliği ellerinde bulundurdukları ve Arap olmayan diğer Müslümanlara da eşit davrandıkları için bütün İslam dünyasında saygı ve ilgi gördüler.
Abbasiler bütün Müslümanlara yeniden değer vererek onlara eşit davrandılar.
Böylece mevâlî kavramı ortadan kalktı.
Bu dönemde İranlılar ve Türkler önemli devlet görevlerine getirildiler.

Abbasiler gelişime çok önem verdiler

Abbasiler, şehirleri imar ederek Bağdat gibi yeni yerleşim birimleri kurdular.
Şehir halkı askerler, memurlar, din adamları, esnaflar, zanaatkârlar, tüccarlardan oluşurdu.
Köylüler tarım, bedeviler ise hayvancılıkla geçimlerini sağlardı.
Abbasilerde halifeler devlet işlerinin yürütülebilmesi için vezirlik makamını kurdular.
Vezirlere geniş yetkiler verdiler.
Vezirlerin yanı sıra Hz. Ömer Döneminde kurulan divanı geliştirdiler.
Divanı devlet yönetiminde en etkili kurum hâline getirdiler.
Devlet ve memleket sorunlarını, önce divanda görüşerek divanın önerdiği çözümleri uyguladılar.
Bu divanların bazıları ve görevleri şunlardır: Divan-ı İnşa: Devletin yazı işlerini yürütmüştür.
Divan-ı Mezalim: Adalet işlerine bakmıştır.
Divanü’l Ceyş: Askerlik işleriyle ilgilenmiştir.
Divan-ı Beytü’l Mâl: Devletin gelir ve giderleri ile ilgilenmiştir.
Abbasiler Döneminden itibaren Müslümanlar, Hint ve Çin uygarlıklarından da yararlandı.
Hintlilerden matematikte onlu sistemi alarak Hint rakamlarını yeniden düzenleyip kullandılar ve astronomi cetvellerinin hazırlanmasını öğrendiler. Ayrıca coğrafya, tıp,eczacılık alanlarında da önemli bilgiler edindiler.
Çinlilerden öğrendikleri kâğıt yapımını Semerkant’ta kurdukları kâğıt atölyelerinde geliştirdiler.
Daha sonra, başta Bağdat olmak üzere diğer kentlerde de kâğıt üretimini başlattılar.
Mısır, Suriye, Filistin ve Güney Anadolu’nun fetihleri sırasında Müslümanlar, Yunan kültürüyle karşılaştı.
Önemli bilim merkezleri olan Urfa, Antakya, İskenderiye’de Eski Yunan medeniyetine ait yazma eserler buldular.
Eflatun, Aristo gibi filozofların, Öklid gibi matematikçilerin, Ptolemaios (Ptolemyos) gibi tıp bilginlerinin eserleri, Yunancadan Süryaniceye çevrildi; daha sonra da Müslümanlar tarafından Süryaniceden Arapçaya çevrilerek İslam dünyasında bilimsel çalışmalar geliştirildi.
Bu çalışmalar, özellikle Harun Reşid, Memun ve Mutasım zamanında en ileri boyutlara ulaştı.
Harun Reşid Döneminde zengin bir kütüphaneye sahip Beytü’l-Hikme adıyla ilim merkezi kuruldu.

Abbasi Devleti'de tarihe karışıyor

1258 yılında Ilhanlı Hükümdarı Hülâgu Han, ordusu ile Bağdat’ı ele geçirerek Abbasi Devleti’ne son verdi.
İlhanlılar Bağdat’ta bulunan kütüphaneleri tahrip ettiler.
Kütüphanelerdeki on binlerce kitabın bir kısmını yakarken büyük bir kısmını da Fırat Nehrine attılar.
Bağdat’ı yakıp yıkarak büyük katliamlar yaptılar.
Abbasi ailesinden kurtulabilenler Mısır’a gitti.

Memluk'lular ve daha sonra Osmanlı'lar İslam dünyasının yeni lideri

Mısır’daki Memluk sultanı Baybars, Abbasi ailesinden Mustansır’ı Mısır’da halife ilan etti.
Memluklu himayesindeki Abbasi halifeliği, Osmanlıların Mısır’ı fethine kadar (1517) Mısır’da devam etti.


ABBASÎ HALİFELERİ (IRAK)
(750-1258)

  • 1- 750-754 Abdullâh Seffah

  • 2- 754-775 Abdullâh Mansûr

  • 3- 775-785 Muhammed Mehdî

  • 4- 785-786 Mûsâ Hâdi

  • 5- 786-809 Hârûn Reşîd

  • 6- 809-813 Muhammed Emîn

  • 7- 813-833 Abdullâh Memûn

  • 8- 833-842 Abbâs Mutasım

  • 9- 842-847 Hârûn 'Vâsık

  • 10- 847-861 Câfer Mûtevekkil

  • 11- 861-862 Muhammed Muntasır

  • 12- 862-866 Ahmed Mûstain

  • 13- 866-869 Muhammed Mutazz

  • 14- 869-870 Muhammed Muhtedî

  • 15- 870-892 Ahmed Mutemid

  • 16- 892-902 Ahmed Mûtedîd

  • 17- 902-908 Alî Mûktefî

  • 18- 908-932 Câfer Muktedir

  • 19- 932-934 Muhammed Kâhir

  • 20- 934–940 Muhammed Râdî

  • 21- 940–944 İbrâhîm Mûttakî

  • 22- 944–946 Abdullâh Mûstekfî

  • 23- 946–974 Fadıl Mutî

  • 24- 974 – 991 Abdülkerîm Tâi

  • 25- 991–1031 Ahmed 'Kâdir

  • 26- 1031–1075 Abdullah Kâim

  • 27- 1075–1094 Abdullâh Muktadî

  • 28- 1094–1118 Ahmed Mûstazhir

  • 29- 1118–1135 Fadıl Mûstarşid

  • 30- 1135–1136 Mansûr Râşid

  • 31- 1136–1160 Muhammed Muktafî

  • 32- 1160–1170 Yûsuf "Mûstencid

  • 33- 1170–1180 Hasan Mûstadhî

  • 34- 1180–1225 Ahmed Nâsır

  • 35- 1225–1226 Muhammed Zâhir

  • 36- 1226–1242 Mansûr Mûstensir

  • 37- 1242–1258 Abdullâh Mûstasım Bilâh


ABDULLAH (EBU'L-ABBAS es-SEFFAH)
749-754
(H.132-137)

Ebü’l-Abbâs Abdullāh b. Muhammed b. Alî b. Abdillâh b. el-Abbâs b. Abdilmuttalib (D.100 - Ö.136/754)

İlk Abbâsî halifesi (750-754)

Humeyme’de (Ürdün) doğdu.
İmam Muhammed b. Ali’nin oğlu.
Ağabeyi İmam İbrâhim, Emevî Halifesi II. Mervân tarafından tutuklanarak Harran’a götürülürken ailesi mensuplarına kardeşi Ebü’l-Abbas’ı veliaht tayin ettiğini söyledi ve ona biat etmelerini istedi.
Ebü’l-Abbas, ihtilâl ordusunun Kûfe’ye girmesinden bir ay sonra Safer 132’de (Ekim 749) ailesiyle birlikte Kûfe’ye geldi.
İhtilâlin hazırlanmasında ve başarıya ulaşmasında hiçbir rolü olmayan Ebü’l-Abbas, 12 Rebîülâhir 132 (28 Kasım 749) Cuma günü Kûfe Camii’nde ilk Abbâsî halifesi olarak biat aldı.
Minbere çıkarak hutbe okudu ve hâkimiyetin Abbâsîler’in hakkı olduğunu söyledi.
Hutbesinde özellikle Abbâsîler ile Iraklılar arasındaki menfaat birliğini dile getirdi.
Ebü’l-Abbas halife olarak biat almasına rağmen Emevî hilâfeti hâlâ ayaktaydı ve ülkenin büyük bir kısmı Emevîler’in kontrolünde bulunuyordu.
Irak’ta da durum henüz belirsizdi.
Irak’ın merkezi Vâsıt’ta Emevî Valisi İbn Hübeyre teslim olmamakta direniyordu.
Abbâsîler’e karşı açıkça Hz. Ali evlâdını desteklediğini söyleyen Ebû Seleme ,Ebû Müslim’in desteğiyle bertaraf edildi (132/750).

750 - Zap Savaşı ile Emevi Hanedanlığı yıkıldı yerine Abbasi Hanedanlığı kuruldu.

Zap Savaşı (Abbasi zaferi)

Ebü’l-Abbas’ın amcası Abdullah kumandasında Suriye’ye doğru ilerleyen Abbâsî ordusunu Emevî Halifesi II. Mervân Dicle’nin kollarından Büyük Zap suyu sahilinde karşıladı (2 Cemâziyelâhir 132/16 Ocak 750).
On gün devam eden savaşta II. Mervân yenildi.
Böylece Abbâsîler’e artık Suriye’nin kapıları açılmış oluyordu.
14 Ramazan 132’de (26 Nisan 750) Emevîler’in başşehri Dımaşk Abbâsî kuvvetlerinin eline geçti.
Mervân Mısır’a kaçarken Yukarı Mısır’da Bûsîr’de yakalanarak öldürüldü (Ağustos 750).
Böylece Emevîler tarih sahnesinden silindi ve Abbâsîler kesin olarak iktidara geldi.

Vasıt valisi direniyor ama ...

Ancak İslâm dünyasında henüz tam anlamıyla hâkimiyet kurulamamıştı.
Teslim olmamakta direnen Vâsıt Valisi İbn Hübeyre, Hasan b. Kahtabe tarafından kuşatıldı.
Hasan’ın bir sonuç alamaması üzerine Halife Ebü’l-Abbas kardeşi Ebû Ca‘fer’i yardıma gönderdi.
Buna rağmen kuşatma on bir ay devam etti.
Nihayet Mervân’ın ölüm haberinin gelmesi üzerine 750 yılı sonlarında İbn Hübeyre görüşmeye razı oldu.
Yapılan görüşmeler sonunda teslim antlaşması imzalandı.
Ancak şehir teslim olduktan sonra antlaşma şartlarına uyulmayıp başta İbn Hübeyre olmak üzere birçok kişi idam edildi.

İsyanlar

Emevî hânedanı mensuplarının zalimane bir şekilde imha edilmesi Suriye ve el-Cezîre şehirlerinde bazı isyanların çıkmasına sebep oldu.
Kays Aylân kabilesi, Züfer b. Hâris’in torunu Ebü’l-Verd b. Kevser’in idaresinde Kınnesrîn’de isyan etti.
Tedmür ve Humus şehirleri de bu isyana katıldılar.
Başlarına da Muâviye’nin soyundan olan Ebû Muhammed es-Süfyânî’yi geçirdiler.
Âsiler Kınnesrîn yakınında Temmuz 751’de Abdullah b. Ali tarafından mağlûp edildiler.
Ebü’l-Verd ve isyanın elebaşıları savaş meydanında hayatlarını kaybettiler.
Ebû Muhammed önce Tedmür’e ve oradan da Hicaz’a kaçtı, ancak yakalanarak idam edildi.
Yine aynı yıl içinde İshak b. Müslim el-Ukaylî kumandasındaki el-Cezîre Arapları Harran’ı kuşattılar.
İsyanı bastırmakla görevlendirilen Ebû Ca‘fer Harran önlerine gelince Harran Valisi Mûsâ çıkış hareketi yaparak ona iltihak edince şehir âsilerin eline geçti.
Âsiler bir süre sonra Samsat’a (Sümeysât) çekildiler.
Halifenin kardeşi Ebû Ca‘fer ile amcası Abdullah b. Ali Samsat’ı kuşattılarsa da şehri ele geçiremediler.
Yedi ay süren kuşatma, isyancı İshak b. Müslim’in II. Mervân’ın öldüğüne ikna edilmesiyle sona erdi.
Bu olaydan sonra Ebû Ca‘fer el-Cezîre ve Azerbaycan valiliğine tayin edildi.

Ne Araplar ne İran'lılar memnun değil

Abbâsîler’in iktidara gelmesi ne Araplar’ı ne de İranlılar’ı memnun etti.
Ülkenin doğu eyaletlerinde de isyanlar ortaya çıktı.
133 (750-51) yılında Buhara’da Şerîk b. Şeyh el-Mehrî’nin Hz. Ali evlâdı lehine başlattığı çok tehlikeli bir isyan, Ebû Müslim’in gönderdiği Ziyâd b. Sâlih tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı.
Hz. Ali evlâdını destekleyen Ebû Seleme bertaraf edilmişti.
Ancak ihtilâlin gerçek lideri olan Horasan Valisi Ebû Müslim’in varlığı, başta Ebû Ca‘fer olmak üzere Abbâsî ailesi mensuplarını tedirgin ediyordu ama onlardan da bir şekilde kurtuldu.
Diğer isyanlar da kolaylıkla bastırıldı.

Halife Ebü’l-Abbas devrinin tarihî bakımdan en önemli olayı, Çin ordusu ile yapılan ve Çinliler’in mağlûbiyetiyle sonuçlanan Talas Savaşı’dır
(Temmuz 751).

Bu savaşla Çin’in Batı Türkistan üzerindeki siyasî emelleri ebediyen sona ermiştir
Ebü’l-Abbas, iç karışıklıklara büyük ölçüde son vererek müslümanların siyasî birliğini sağlamış, Endülüs ve Kuzey Afrika’nın batı kısımları dışında bütün İslâm dünyasında halife olarak tanınmıştır.

Kan dökücü

Kûfe’de okuduğu ilk hutbede kendisini “Seffâh” (kan dökücü) unvanıyla takdim eden Ebü’l-Abbas’ın Emevî ailesi mensuplarına ve taraftarlarına karşı işlediği korkunç cinayetler unvanının kişiliğine uygun olduğunu göstermektedir.
Onun devrinde ilim, fikir ve imar faaliyetlerinden bahsetmek mümkün değildir.
Ebü’l-Abbas kaynaklarda mert, cömert, vakur ve edip bir kişi olarak tanıtılır.
Hilâfet merkezini Kûfe’den Hâşimiye’ye, oradan da Enbâr’a nakleden Ebü’l-Abbas, beş yıl halifelik yaptıktan sonra yakalandığı çiçek (veya humma) hastalığından kurtulamayarak 13 Zilhicce 136 (9 Haziran 754) tarihinde Enbâr’da vefat etti.
Kendisinden sonra kardeşi Ebû Ca‘fer el-Mansûr halife oldu.

  • Seffah kardeşi Ebu Cafer‟i Cezire ve Azeybaycan valiliğine atadı

  • Amcası Davud‟u Hicaz, Yemen ve Yemame valiliğine atadı.

  • Amcası Abdullah‟a Suriye valiliğini verdi.
    Amcası Süleyman‟a Basra, Bahreyn, Umman valiliği,
    Ebu Avn‟e Mısır ,
    Ebu Müslim‟e, Horasan ve Irak valiliklerini verdi.

  • Kuzey Afrika ve Endülüs hariç bütün Emevi toprakları Seffah‟a biat etti.

  • Seffah kardeşi Yahya‟yı Musul‟a gönderdi. 12000 kişiyle, Musul‟un çoğu öldürüldü.

  • Horasanlı süvarilerin kumandanı Bessam da isyan etti, bastırıldı.

751 Talas Savaşı Abbasiler ile Çinliler arasında oldu.
Karluk Türkleri Abbasiler ile müttefik oldu.
Türkler arasında İslamiyet hızla yayıldı

Talas Savaşı
Kuteybe b. Müslim‟ın Maveraünnehir‟de Buhara, Semerkant ve Şaş‟ı almaları üzerine ilerleyen Arap orduları karşısında Türkistan‟daki Türk Beylerini Araplara karşı Çinlilerden yardım istemeye sevk etti.
Çinliler Koçayı, Doğu Türkistan‟ı işgal ettikleri Tokmak şehrini ele geçirdiler, çiftçi ve askerleri esir aldılar.
Araplar ve Çinliler karşı karşıya kaldılar.
Tudun‟un oğlu Araplara giderek yardım istedi.
Ziyad b. Salih kumandasındaki İslam Kuvvetleri ile Türkler 751‟de Çinlilerle Talas nehri yakınlarında karşılaştılar.
Çin ordusu imha edildi.
İç karışıklığa düştü ve uzun süre Türk topraklarına saldıramadı.
Bu zafer Türklerin ve Müslümanların ortak zaferi oldu.
754‟ te Ebu Müslim ve Ebu Cafer önce Seffah‟a geldiler sonra hacca gittiler.
Ebu Müslim bir hükümdar gibi davrandığı için Mansur endişelenmiş, öldürülmesi gerektiğini düşünmüştür.
Dönemi Abbasilerin kuruluş ve intikam devri olmuştur.
Her şeye rağmen bu dönem için şöyle bir yorum yapılmıştır: “Emeviler Sıffin‟de öldürülen Müslümanların kanı üzerine devlet kurmuşlar, aynı şekilde kanlı olarak ortadan kaldırıldılar”.


Vâsıt Valisi ; İbn Hübeyre (Emevilerden) : Teslim olmamakta direndi daha sonra teslim oldu (Vasıt / Irak)
Hasan b. Kahtabe : İbni Hübeyre üzerine giden Vasıt'ı kuşatan asker

Asiler Kınnesrîn (Suriye) yakınında 751’de Abdullah b. Ali tarafından mağlûp edildiler.
133 (750-51) yılında Buhara’da Şerîk b. Şeyh el-Mehrî’nin Hz. Ali evlâdı lehine başlattığı çok tehlikeli bir isyan, Ebû Müslim’in gönderdiği Ziyâd b. Sâlih tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı.

Dönemin önemli şahsiyetleri

*Ebû Müslim Horasânî
D.718 Belh, Horasan /Ölüm. 755 Irak
İranlı bir Müslüman siyasetçidir.
Emevi Devleti'nin yıkılışı ve Abbasi Devleti'nin kurulması aşamalarında önemli roller üstlenmiştir.
Horasan'da bulunduğu sıralarda Emevîler'e karşı faaliyetler yürütmüş ve isyan hazırlıklarını organize etmiştir.
Abbasi Devleti'nin kuruluşundan sonra nüfuzunun giderek artması, devlet yönetiminde etkisinin güçlü hale gelmesi yönetimi rahatsız etmiş ve ortadan kaldırılmasına karar verilerek, bir görüşme sırasında Ebu Cafer Mansur, emri ile öldürülmüştür.
Ebu Müslim Horasani, Emeviler ve Abbasiler döneminin halk kahramanıdır.
Bölge halklarından Türkler, Farslar, Araplar hepsi onu severdi

* Abdullah Bin Ali Bin Abdullah
Halife Seffâh ile Mansur’un amcası, kumandan ve devlet adamı.
Abdullah daha çok Abbasiler’in Emeviler’e karşı giriştikleri mücadelede kendini gösterdi ve son Emevi Halifesi I. Mervân’ı Büyük Zap Suyu Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğrattı (25 Ocak 750)
Ebû Cafer Mansur ve Ebû Müslim’e rağmen, çok tehlikeli bir iş olan Mervân’ı bertaraf etme görevi ona verilmiştir.
Abdullah Bin Ali, Abbasi Devleti’nin kurulması üzerine Suriye valiliğine tayin edildi.
Aşırı ihtirasının sonucu olarak buradaki faaliyetleriyle devletin emniyetini tehdit eder hâle geldikten başka Ebü’l-Abbas Es-Seffah’ın ölümü üzerine halifelik iddiasında bulundu.
Halife Ebü Cafer El-Mansur’un biat isteğini reddederek ordusuyla Harran’a gitti.
Bunun üzerine halife, Ebû Müslim’i onu itaat altına almakla görevlendirdi.
Abdullah Bin Ali de Suriye, El-Cezire ve Horasanlı askerlerden meydana gelen ordusuyla savaşa hazırlandı.
Ebü Müslim’e karşı savaşmayacaklarını tahmin ettiği 17.000 Horasanlı askerini öldürttü.
Humeyd Bin Kahtabe çok sayıda askeriyle Ebû Müslim’in saflarına katıldı.
Nusaybin yakınlarında Ebû Müslim ile giriştiği savaşta mağlup oldu ve savaş meydanını terk ederek Basra valisi olan kardeşi Süleyman’ın yanına kaçtı (11 Aralık 754).
Halife Mansur,Abdullah Bin Ali’yi hapsettirdi.
Yaklaşık yedi yıl hapishanede kalan Abdullah orada vefat etti.
Abdullah, cesur, yiğit ve heybetli bir kumandan olup Kureyş’in dâhilerinden biri kabul edilmektedir.
Abbasi ihtilalinin başarıya ulaşmasında ve devletin sınırlarının genişlemesinde büyük rolü olmuştur.

* Ebu Seleme Hafs
Abbasilerin ilk veziri. (Hz Ali'ye yakınlığı farkedilerek Ebu Müslim tarafından öldürüldü)




MANSUR
754 - 775

Ebu Cafer Mansur (21 yıl)
(136-156 / 754-775)

754 - Abdullah el Seffâh öldü.
Seffah kardeşi Ebu Cafer Mansur‟u veliaht tayin etti
* Seffah öldüğünde Mansur hacda idi, biatı İsa b. Musa aldı.

754 - Mansûr, halifeliğinin ilk yılında Abbâsîler’in kuruluşunda önemli rol oynayan amcası Abdullah b. Ali b. Abdullah ile uğraşmak zorunda kaldı. Abdullah, Mansûr’a biat etmeyi reddederek büyük bir orduyla Harran’a gitti.
Mansûr onu püskürtmek görevini Ebû Müslim’e verdi Cereyan eden savaşta Abdullah mağlûp oldu.
Abdullah kaçıp kardeşine sığındı.
Kendisi için eman alındı ve hapsedildi. 

755 - Ebu Müslim Abbasilerin kuruluşunda büyük emeği olan efsanevi bir şahıstır.
Mansur Müslim‟in gücünden korktuğu için bir suikast düzenleyerek Ebû Müslim’i öldürttü (137/755).
İran Mecusileri Ebu Müslim‟in uluhiyetine inanırken Babekiler, Hürremiler, Batınıler kendi itikadlarının menşei görürler onu.
Bu olay üzerine Horasan’da birçok isyan ve karışıklık çıktı. Bastırıldı

755 - Emevi Hanedanının mensubu Abdurrahman kaçtığı İspanya’da Endülüs Emevi Devleti’ni kurdu.

756 - Ermeni asıllı Bizans ordusu kumandanı Kusan’ın Erzurum’u yağmalaması üzerine Mansûr bir ordu gönderip şehri kurtardı (139/756).

756-57 Malatya yeniden imar edildi.
Bizans‟la esir değişimi yapıldı.
Manisa alındı.

* Horasan ahalisinden olup, Ebu Müslim taraftarı ve tenasühe inanan bir grup Ravendiye taifesi ortaya çıktı.
Haşimiye‟den kovuldular.

758 - Hazarın Güneyi Abbasilere katıldı.

762 - Bağdad şehri kuruldu.
Mansur kendi devletine ait müstakil bir merkez ararken, Bağdad‟ın yerini buldu.
Şehrin inşasına başladı. 4 yıl sürdü.

Ortaçağ‟ın İslam Dünyasının incisi olarak adlandırıldı.

762 - Muhammed b. Abdullah el-Mehdî Medine’de halifeliğini ilân ederek halktan biat aldı
Hz. Hasan ailesinden Abdullah b. Hasan ve Hasan‟ın oğulları Muhammed ve İbrahim‟in isyanlarından Mansur hep korkmakta idi.
Medine valisine bunları sürekli baskı altında tutması emrini verdi.
Baskı karşısında Muhammed ve kardeşi kaçtılar ve saklandılar.
Aden, Sind ve Kufe‟ye kadar gittiler.
Bulunmaları için akrabalarına işkence edildi ve isyan çıktı. 

Mansûr, Îsâ b. Mûsâ kumandasındaki orduyu onların üzerine gönderdi. Muhammed b. Abdullah öldürüldü

763 - Endülüs Emevi Devleti bağımsızlığını ilan etti.

767 - İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’nin vefatı.

771 - Kuzey Afrika’da Berberîlerin isyanı

Diğer taraftan Mansûr, V. Konstantinos’un tahta geçmesiyle başlayan Bizans saldırılarına karşı asker sayısını arttırdı; Kafkaslar’da İslâm topraklarına giren Hazarlar’a karşı tedbir alıp müstahkem kaleler yaptırdı.

772  Kuzey Afrika’da Hâricîler isyan edip karışıklıklar çıkarınca, Yezîd b. Hâtim el-Mühellebî isyanları bastırıp Abbâsî hâkimiyetini tesis etti.

775 - Seffah, Mansur‟u veliaht tayin ederken, İsa b. Musa‟yı (yeğen) da Mansur‟a veliaht tayin etmişti.
Mansur oğlu Muhammed Mehdi‟yi veliaht tayin etti.
İsa‟yı vazgeçirdi.

Vefatı

140 (758), 147 (765), 148 (766) ve 152 (769) yıllarında hacca giden Halife Mansûr 158’de (775) tekrar hacca giderken yolda rahatsızlandı ve Bi’ri meymûn denilen yerde vefat etti (6 Zilhicce 158 / 7 Ekim 775).

* Mansur, şiddet, güç ve kuvvet, ihtiyat, azim, uyanıklık, sulh severlik halkın menfaatine önem vermek sarayında ciddiyet ve çalışkanlık bakımından Abbasi halifelerinin en büyüğü addedilir
İslam Tarihçileri tarafından.

Üç şey hariç hükümdarlar her şeye katlanabilir: Sırrın ifşası, aileye taarruz, mülke tecavüz‟ sözü meşhurdur.





 MEHDİ
775 - 785

Muhammed Mehdi ( 10 yıl )
( 158-169/775-785)

Babası dolu bir hazine, kendilerine mahsus bir payitaht ve huzuru büyük ölçüde sağlanmış, bir memleket bırakmıştır.

El Mukanna'nın isyanı

Orta Asya'da Amu Derya'nın doğusunda kendini kutsal bir peygamber olarak iddia eden yeni bir mehdi ortaya çıktı.
Bu sahte peygamber yüzünü bir peçe gibi bir maske ile kapattığı için Hasım El Mukanna (Peçeli Hâsim) olarak anılmaya başlandı.
Fakat sonunda etrafında bulunanlar El-Mukanna'dan ayrıldılar.
Hâlife Mehdi’nin sevk ettiği kuvvetler El-Mukkanan ve 2,000 yakin müridini "Kış" kalesinde kuşattılar.
Kalede mahsur kalan El-Mukkanna ve müridleri teslim olmayı ret ettiler ve birlikte intihar ettiler.

778 - Bizans‟la muharebeler devam etti. Maraş üzerinde oldu.
Oğlu Harun‟u Anadolu içlerine gönderdi, Ceyhan‟a kadar gelindi.
*İstanbul‟a gelindi, Bizans tahtındaki İrene ile anlaşma yapıldı.

Hicaz'da camiler ve diğer dinsel binalar yaptırmıştır.
Mehdi'nin halifelik döneminde müzik, şiir, edebiyat ve felsefe konularında ülkede gelişmeler olmuştur.
Mehdi Hicaz'da Mekke ve Medine'de bulunan camileri büyültmüş ve daha güzelleştirilmeleri için büyük fonlar sağlamıştır.
Mekke'deki Kabe için halifelerin her yıl çok kıymetli ve ağır kumaşlardan örtüler yaptırmaları adet olmuştu.
Mehdi'ye kadar ve Mehdi dahil Abbasi halifeleri için başkent Bağdad'da halife muhafızları 500 "Ensar"'dan, yani Medine şehrinde yerleşik kişilerden, oluşmaktaydı.
Mehdi'den sonraki Abbası halifeleri döneminde bu Ensar muhafızları birliği kurulması yöntemi ortadan kaybolmuş ve merkezi halife muhafızları Türk asıllı askerlerden oluşmaya başlamıştır.
Türk Yakup daha önceki halife olan Mansur döneminde Ali'ye bağlı bir Şii olduğu ihbar edilmiş ve bu nedenle halife Mansur tarafından hapse atılmıştı.
Mehdi halife olunca Yakup'u affedip hapisden çıkartmıştı.
Halife Mehdi yanında çalışmaya başlayan Yakup çok geçmeden kendini Mehdi'ye sevdirmiştir.

784 - 85 Halifeliğinin son yıllarında İran Mani dinine inanan "zındık"larla uğraştı
Ebu Müslim Horasani‟nin öldürülmesinden sonra Horasan‟daki Mecusiler çeşitli adlar altında isyan etmişlerdi.
Mani görüşü ile Mazdek Kominist inancını birleştirdiler.
Mehdi bunların üzerine kuvvetler sevkedip ortadan kaldırmaya uğraşmıştır.

* Merhameti ile tanınırdı.
* Yumuşak biri olduğu için halife olunca babasının şiddet izlerini silmeye çalıştı.
* Hasan‟ın torununa hapisten çıkarıp maaş bağlanmıştır.
* Mansur‟un peygamber ailesinden aldığı evrakı geri vermiştir.
* Hacca gidince Hicaz fakirlerini 30 milyon dirhem para ve 150 bin elbise ihsan ettiği rivayet edilir.
* Mescid-i Nebevi‟yi tamir ettirdi.

Vefatı

Öldüğünde yaşı daha 43 idi ve 10 yıl kadar halifelik tahtında kalmıştı.
Ülkede bulunan Emevilerin ölmüş olan Abbasi halifelerinin belirlenmiş mezarda gömülmüş cesetlerini çıkartıp cenazelerine hakaret etmelerinden korkulduğu için ilk Abbasi halifelerinin nereye gömüldükleri ve mezarlarının yerleri açıkça bilinmemekte ve saklı tutulmakta idi.
Mehdi 785'de öldüğü zaman küçük oğlu Harun Reşid Bağdad'da bulunmaktaydı ve büyük oğlu Hadi ise Tabaristan'da isyan eden eyalet valisinin birliklerini kovalamakla meşguldu. .
Böylece askeri ayaklanma sona erip Hadi dördüncü Abbası halifesi olarak tahta çıktı.





HADİ
785 - 786 

Musa el-Hadi ( 169-170/785-786 )

Halife olduğunda 24 yaşında idi.
Mehdi 785'de öldüğü zaman Harun Reşid Bağdad'da bulunmaktaydı ve Hadi ise Tabaristan'da isyan eden eyalet valisinin birliklerini kovalamakla meşguldu.
Halife olduktan hemen sonra Hadi hemen isyanlarla uğraşmaya başladı.

* Hasan soyundan Hüseyin Medine‟de isyan etti.
Ordular yendi.
Aile dağıldı çeşitli yerlerde devletçikler kurdular.
* Zındıklara karşı mücadele etti sürekli
* Kardeşi Harun‟u bertaraf edip oğlu Cafer‟i küçük yaşta veliaht yapmak istemişti.
Kendisini destekleyenler olduğu gibi Harun‟u da destekleyenler olmuştur.
* Harun bir süre Bağdat‟tan uzaklaşıp sonra geri dönmüştür.

Uyanık, gayretli, cömert, büyük işler yapmaya kabiliyetli, cesur, duygulu, tedbirli, atılgan olduğu rivayet edilir.
Huyuna giden kimselere ihsanlarda bulunmuştur

Vefatı

Rahatsızlığı sebebiyle ölmüştür.




HARUN REŞİD
786-809 

Harun er-Reşid ( 23 yıl )
(170-193 / 786-809)

786 -  Hadi‟nin vefatı üzerine babasının vasiyeti üzerine 22 yaşında Harun halife oldu.
Yahya b. Bermek‟i vezirliğe getirdi.
Mührünü kendisine teslim etti.

Bermekiler

Bermekiler Belh dolaylarında inançlı bir ailedir
Abdülmelik b. Mervan döneminde Müslüman olmuşlardır.
Abbasilerin kuruluşuna hizmet etmişlerdir.
Harun‟un hilafetinin başarı sebeplerinden biri Bermekilerin faaliyetleridir.
Harun Reşid‟e 17 yıl sadakatle hizmet etmişlerdir.
Devletin bütün kademelerine el atmaları kıskançlıklara sebep olmuştur.
Hükümdarların hiç birisi kendi ailelerine rakip tanımayacakları için Bermekiler de haddi aşmış ve Harun tarafından ortadan kaldırılmışlardır.

Kuzey Afrika

Abbasiler döneminde sürekli karışıktı.
İbrahim b. Ağleb Harun‟a başvurmuş, Kuzey Afrika‟nın idaresini babadan oğula geçecek şekilde kendisine verirse sulh ve asayişi sağladıktan sonra yılda 40 bin dinar ödeyeceğini söylemiştir.
Harun da bu teklifi kabul etti.

787 - Harun Reşid Tarsus’u imar etti

Bizans

Bizans‟la mücadeleler devam etti.
- İrene ile yapılan anlaşmayı Bizanslılar bozdu.
İslam memleketlerine saldırdılar.
Zayiat verdiler.
Ankara ve Niğde Abbasilere geçti.
790 - Harun Reşid, Antalya’da Bizans donanmasını bozguna uğrattı.
- Kıbrıs ve Girit ele geçirildi.
- Bizans yeniden anlaşma istedi, imzaladı ve esirler değiştirildi.
- İrene tahttan düşürülüp I. Nikoforos hükümdar oldu.
Anlaşmayı bozdu.
803 - İki ordu Orta Anadolu‟da savaştı, Bizans feci şekilde mağlup oldu ve Nikoforos sulh istedi.
Haraç vermesi şartıyla anlaşma imzalandı.
- Nikoforos yeniden anlaşmayı bozdu.
Yine savaşıldı, yine anlaşma yapıldı.
- Ereğli, Misis, Konya, Efes, Ankara alındı.

Hazarlar

Güney Doğu Anadolu‟da başlayan Hazar kıpırdanmaları Halid b Bermek tarafından bastırıldı.
Arap idarecileri arasındaki anlaşmazlıklar Hazarlara karşı karşıya getirdi.
Hazar Hakanı demir kapıyı geçip İslam memleketlerine saldırdı.
Harun Yezid b. Mazyed‟i Azerbaycan‟a gönderdi.
Hazarları mağlup edip oradan gönderdi.

Şarlman

Harun Avrupa‟da Şarlman‟a kıymetli hediyeler göndermiştir.
(Karşılıklı menfaat üzerine kurulu diplomatik bir ilişki söz konusudur.)

Veliahtları

Üç oğlunu birbirine veliaht tayin etmiştir. Muhammed el Emin, Abdullah el-Memun, Kasım el-Mu‟temid

Vefatı

Rahatsız olarak Doğu seferine çıktı. Tus‟da rahatsızlığı arttı.
809‟da vefat etti.

* Harun malik olduğu sonsuz iktidar sayesinde nefsine karşı ne kadar kanaatkarsa, millete karşı o derece faydalı ve fedakar bir şahsiyet olarak anıldı.
* Onun dönemi Asya‟da Arap saltanatının en parlak devridir.
Arabistan geceleri 1001 gece masallarına konu olmuştur.
* Büyük halife, dindar, müşfik ve haşmetli olarak anılmıştır.
* Asker olması dolayısıyla muharebelere bizzat katılmıştır.
* Tebaasını bizzat dolaşarak kontrol ederdi. (Hz. Ömer gibi)

795 İmam Mâlik’in vefatı.

804 Anadolu Seferleri başladı.




 EMİN
809 - 813 

(D.787 - Ö. 813) 6. Abbasi halifesidir.
Muhammed el-Emin ( 4.5 yıl)
(193-198 / 809-813)

* Halife Harun öldüğünde oğulları Emin Bağdat‟ta, Memun Merv‟de, Kasım Kınnesrin‟de idi.
* Halifelik alametleri asa, yüzük ve kılıç Bağdat‟a Emin‟e getirildi.
Emin‟e biat edildi.
* Me‟mun değerli hediyelerle kardeşini tebrik etti.
* Emin‟in annesi Zübeyde hilafet sarayına yerleşti.
Saraya kadın hakimiyeti
* Emin ile Me‟mun arasında kısa süre sonra anlaşmazlık ortaya çıktı.
* İki kardeşin tabiatları farklıydı.
Harun iki oğlunu da zamanın en iyi alileri ve hocaları nezaretinde yetiştirmeye çalışmıştır.
* Harun vefatından önce Horasan‟da bulunan ordu ve hazineyi Me‟mun‟a bırakmıştır.
( Emin‟e halifelik bırakıldı. Bu arada Me‟mun da Horasan‟ı idare edecekti.)
* Harun öldüğünde vezir Fazl b. Rebi‟ Horasan‟daki ordu ve hazineyi alıp Bağdat‟a döndü ve yeniden vezir oldu.
* Me‟mun yanında bulunan sadık adamlarının gayretiyle hazinesizlik ve askerliğin ortaya çıkardığı boşluğu gidermeye çalıştı.
İşleri yoluna koydu.
*Me‟mun yanında bulunan sadık adamlarının gayretiyle hazinesizlik ve askerliğin ortaya çıkardığı boşluğu gidermeye çalıştı.
İşleri yoluna koydu.
* Vezir Fazl b. Rebi‟ Emin‟i kendinden sonra oğlunu veliaht yapması konusunda kışkırttı.
* Emin‟in kardeşi Me‟mun‟un veliahtlığını iptal ederek kendi oğlunu bu makama atamak istemesi üzerine, Araplar ile çoğunluğunu İranlılar ve Türklerin oluşturduğu Horasanlılar arasında iktidar mücadelesi yaşandı.
* Araplar Me‟mun‟un başa gelmesiyle Horasanlıların nüfuzunun artacağından endişe ediyorlardı.
* Yaklaşık 4 yıl süren iktidar mücadelesi ve iç savaşın sonunda Me‟mun halifelik makamına geçmiştir.
Bu geçiş büyük savaşlar sonunda olmuştur.
* Me‟mun son savaşın sonucundan sonra kendisi adına hutbe okunmasını ve kendisine Emirü‟l-mü‟minin ünvanının verilmesini istedi.
* Emin‟in ordularının üst üste yenilmesi üzerine Me‟mun‟un ordu komutanı Tahir‟i bol vaadlerle kendi safına çekmeye çalışmıştır.
Bunun etkisi olmamıştır.
Bağdat yağmalanmıştır.
*Emin hazineyi taraftarlara dağıtmış hatta değerli eşyaları da dökümle para olarak yine dağıtmıştır.
Ancak faydası olmamıştır.
*Emin‟in bazı kumandanları da eman ile Tahir tarafına geçtiler.
*Şehre ambargo konuldu ve sıkıntı baş gösterdi.
*Emin hal edildi ve annesi, cariyeleri ve çocukları ile Medinetü‟l-Mansur sarayına sığındı.
Kaçmak istedi ancak yakalandı.
Hapsedildi, daha sonra da öldürüldü.
*Şahsiyet olarak kuvvetli, yakışıklı, kahraman, güzel ve tesirli konuşan, belagat, edeb ve fazilet sahibi ancak tedbir olmakta kabiliyetsiz ve ileri görüşlülüğü yoktur.
*Fazl b. Rebi‟ gibi kişilerin etkisinde çok kalmıştır.
*İş başına geçtikten sonra memleketin her tarafından getirttiği rakkase ve şarkıcılarla bir rakkase topluluğu oluşturdu.
*Dicle nehri üzerinde arslan, fil, kartal, yılan şeklinde çok süslü beş tekne yaptırmış bunları nehirde yüzdürüp zevkü safa ile vakit geçirmiştir.
 

811 - Orduyu Mart 811'de Bağdad'dan "Ali Bin İsa Bin Musa" komutasında İran'a kardeşi Memun üzerine gönderdi.

813 - Kardeşi Memun ile bir iç savaştan sonra idam edildi 

Rey ve Bağdat kuşatması oldu.




MEMUN
813 - 833 
(H.198-218) 

816 Babek İsyanı

820 İmam Şâfii’nin vefatı.

827 Girit’in fethi ve Sicilya’ya giriş

(D. 786, Bağdat - ö. 833 )
813-833 arasında Abbasi halifesi.
Mezhep çatışmalarını sona erdirmek için çaba göstermiş, sanat ve bilim çalışmalarını destekleyerek İslamı boş inançlardan arındırmaya çalışmıştır.
Emin, kardeşi Memun’u ortadan kaldırmak için, ordusunu üzerine gönderdi.
Ancak Tahir, Tahran yakınlarında Emin'in ordusunu bozguna uğrattı; böylece Memun'un birlikleri İran'ın batı kesimini ele geçirdi.
Emin teslim olmak istemesine karşın öldürüldü
Gelenekçi bir kişi olan Emin Arap kültürüne önem verirken, yeni düşünce hareketlerine ve dış etkilere açık Memun, İran ve doğu eyaletlerinin değer yargılarını benimsiyordu.
Halifeliği İslam dünyasındaki Sünni-Şii ayrımına son verme kararı herkesi şaşırttığı gibi kendi konumunun da sarsılmasına yol açtı.
Abbasilerin geleneksel siyah bayrağı yerine Şiilerin yeşil bayrağını benimsedi.
Ama iki tarafı uzlaştırmaya yönelik bu gösterişli çabalar umulan sonucu vermedi.
Mutezile öğretisini benimsetme çabası Memun, daha Merv'deyken, İslam felsefesinde usçuluğu benimseyen Mutezile öğretisinin savunucularına ilgi göstermeye başlamıştı.
Mutezile öğretisini de halkına benimsetmeye çalıştı.
Memun 5 yıl doğuda Merv'de bağımsız olarak ve 20 yıl tek Abbası halifesi olarak hüküm sürdükten sonra 833 de Tarsus'da 48 yaşındayken 9 Ağustos 833'te öldü.



 MUTASIM 
833 - 842 
(H.218-227)

834 Zut İsyanı ve Babek İsyanları

4 Ocak 838 tarihinde Samarra şehrine getirilen "Babek", burada Hâlife Mû'tasım’ın huzurunda kol ve bacakları kesilmek suretiyle işkence ile idam edildi.
Akabinde Hürremiler harekatı da zayıflayarak dağıldı.
İsyan tam olarak sonuca ulaşmasa da, Abbasiler Halifeliği'nin parçalanmasını hızlandırdı

836 Samarra’nın başkent oluşu

Samarra Irak'ta Bağdat'ın yetmiş mil uzağında ve Dicle kenarında kurulan tarihi bir şehir.
Bu şehri, Halife Mu'tasım'a ve ücretli Türk ordusuna yeni bir yerleşim merkezi sağlamak gayesiyle Ünlü Abbasi kumandanı Türk asıllı Eşnas 836
(H.222) senesinde, kurdu.

Samarra Kuruluşundan 892 (H.279) senesine kadar 57 sene müddetle, Abbasi Devletine başşehir oldu.
Halife Mu'tasım'dan halife Mu'tedid'e kadar sekiz Abbasi halifesi Samarra'yı payitaht olarak kullandı.

892 (H.279) senesinde Halife Mu'tedid Bağdat'ı tekrar başşehir yaptı.


VASIK
 
842 - 847 
(H.227-232)

Mu‘tasım-Billâh’ın Rum asıllı câriyesinden 20 Şâban 196’da (6 Mayıs 812) Bağdat’ta doğdu.

836İlk görevi, başşehrin Sâmerrâ’ya naklinden itibaren üstlendiği Bağdat valiliği

838 - Ammûriye (Amorion) seferi sırasında Mu‘tasım’ın yerine halifeliğe vekâletidir

842 - Babası Mu‘tasım’ın yerine onun vasiyeti gereği hilâfet makamına geçti.

Babasından zengin bir hazine devralan Vâsik-Billâh Mekke, Medine ve Bağdat başta olmak üzere bütün şehirlerde halka ihsanlarda bulundu.
Hilâfetinin ilk günlerinde Kays Aylân kabileleri isyan edip Dımaşk valisinin sarayını kuşattı.
Recâ b. Eyyûb el-Hidârî, Kayslılar’ın kendi aralarındaki anlaşmazlıktan faydalanıp isyanı bastırdı ve şehirde emniyeti sağladı.

842 Vâsik, Recâ b. Eyyûb’u, Mu‘tasım’ın vefatından önce Filistin bölgesinde ayaklanan Ebû Harb el-Müberka‘ üzerine gönderdi.
İsyanı bastıran Recâ, Müberka‘ı esir alıp Sâmerrâ’ya döndü

Daha sonra çoğunluğu bedevî Arap kabilelerinin yağma ve çapulculuk hareketlerinden ibaret olan bir dizi isyan vuku buldu.

Bu devirde idarede etkin olan, Eşnâs ve İnak gibi Türk kumandanlarıdır. Türk kumandanlara büyük yetkiler tanıyan Vâsik, Eşnâs’a hil‘at giydirip sultanlık unvanı verdi.

842 - Bizans İmparatoru Theophilos ölmüş, yerine geçirilen oğlu III. Mikhail küçük yaşta olduğundan annesi Theodora idareyi eline almıştı.
Bizans sarayında güçlü bir hükümdarın bulunmadığı için Vâsiḳ döneminde Abbâsî-Bizans ilişkileri nisbeten sakin geçti.

842/847 Güney İtalya’ya seferler
Vâsik-Billâh devrinde Ağlebîler’in yürüttüğü faaliyetler çerçevesinde Fazl b. Ca‘fer ve İbn Berber (Abbas b. Fazl) kumandasındaki müslüman orduları Sicilya’da Messina, Napoli, Meskân, Şerrâ ve Lentini şehirlerini ele geçirdi.

847 - Vâsiḳ-Billâh 23 Zilhicce, Sâmerrâ’da vefat etti 

847 Abbasi Devleti’nde gerileme dönemi başladı.




 MÜTEVEKKİL
 
847 - 861 
(H.232-247)

D.822 – Ö. 861 (10. Abbasi Halifesi)

822 - Bağdat yakınlarındaki Femüssılh’ta doğdu.
Babası Halife Mu‘tasım-Billâh, annesi Türk asıllı bir hanım olan Şücâ‘dır.
Halife Vâsiḳ-Billâh veliaht tayin etmeden vefat edince Abbâsî tarihinde ilk defa devlet erkânı yeni halifeyi seçmek için toplandı.
Mütevekkil, daha sonra Halife Me’mûn’un başlatıp Mu‘tasım ve Vâsiḳ-Billâh’ın devam ettirdiği siyasî, dinî ve fikrî politikalarda değişikliklere yöneldi.
Mu‘tezilî siyasete karşı çıkarak devletin ve toplumun gündemindeki halku’l-Kur’ân’la ilgili dinî tartışmaları ve Mu‘tezile’nin görüşünü benimsemeyenler üzerinde uygulanan baskıyı sona erdirdi Kur’an’ın mahlûk olduğu konusundaki tartışmalar yasaklandı.

851- Mütevekkil ,muhafazakâr Sünnî âlimlerinin hâmisi oldu.
Sünnîliğin yaygınlaştırılmasına çalıştı.
Hanefî âlimlerini önemli görevlere getirdi. Türk kumandanlarının nüfuzundan rahatsızlık duyan halifenin bu husustaki ilk icraatı İnâk et-Türkî’yi bertaraf etmek oldu.

849 - İnak hac dönüşü Bağdat’ta düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü
Öte yandan diğer Abbâsî halifeleri gibi Mütevekkil de Hz. Ali evlâdına karşı şiddet ve baskı politikası uyguladı.
Fedek arazisini Ali evlâdından geri alarak yakınlarından birine iktâ etti.

850 - Hz. Hüseyin’in türbesinin ve etrafındaki yapıların yıkılmasını, kabrin bulunduğu arazinin bahçe haline getirilmesini ve halkın burayı ziyaret etmesine engel oldu

853 - Mütevekkil Bizans’a karşı seferleri sürdürdü. Sınır bölgelerindeki İslâm kara ordusunun gücünü anlayan Bizans, özellikle Girit’e yapılan yardımları kesmek amacıyla büyük bir deniz filosuyla âni olarak Mısır sahillerinde Dimyat’a saldırdı.
Bu saldırıdan sonra Mütevekkil sahillerdeki önemli merkezlere kaleler inşa edilmesini emretti.

855 - İmam Hanbeli’nin vefatı.

858 - Türk kumandanlarının nüfuzunu kırmak için Mütevekkil, başşehrini Arap unsurun ağırlıklı olarak bulunduğu Dımaşk’a nakletmeyi kararlaştırdı.
Bu maksatla veziri Ubeydullah b. Yahyâ, başmüşaviri Feth b. Hâkān el-Fârisî ve diğer görevlilerin bulunduğu kalabalık bir heyetle Sâmerrâ’dan ayrılıp Dımaşk’a geldi.
Başşehrin Dımaşk’a nakli ordudaki Türk birlikleri arasında huzursuzluğa yol açtı.
Türk askerleri Irak’a dönmek için gösteri yapmaya başladılar.
Diğer taraftan Mütevekkil Dımaşk’ın iklimine uyum sağlayamadı, ordunun da yoğun baskısı üzerine aynı yıl Sâmerrâ’ya dönmek zorunda kaldı.

Arap, Fars ve diğer unsurlardan oluşan yeni askerî birlikler kurdu.
Mütevekkil’in Türkler’e yönelik politikası ve veliaht tayin ettiği oğullarına karşı hissî ve yanlış tutumu onun öldürülmesinin başlıca sebebi oldu.

Gençliğinde önemli siyasal ya da askeri görevler üstlenmemekle birlikte, dinsel tartışmalara büyük ilgi göstermiştir.
Bağdat'taki sinagoglar ve kiliseler yerle bir edildi. 
Hıristiyanlara ve Yahudilere yönelik özel giysi zorunluluğunu yeniden yürürlüğe koydu.
 




861 - 862 MUNTASIR  

838 - Sâmerrâ’da doğdu.

861 - Halifeliğinin son zamanlarında,Boğa es-Sagīr, Vasîf b. Süvâr Tegin et-Türkî ve Otamış gibi Türk kumandanları ile iş birliği yaparak babasını ve Feth b. Hâkān’ı ortadan kaldırdı

862 - Sâmerrâ’da vefat etti.

Müntasır-Billâh babası Mütevekkil’in aksine Ali evlâdına çok iyi davranmış, Fedek’i ve Ehl-i beyt’e ait diğer yerleri kendilerine iade etmiştir.

5 Ay Halife oldu


862 - 866 MÜSTAİN BİLLAH

D. 832 - Ö. 866 

862 - Öteden beri Türk askerlerinin iktidarı ellerinde tutmalarından rahatsız olan Bağdat halkı ilk defa Türkler’e karşı başlatılan bir eylemin içinde yer aldı Türk askerlerinin nüfuzunun kırılmasını isteyen Bağdat halkı Abbâsî kuvvetlerinin Bizans karşısında yenilmesini bahane ederek halifeye isyan etti.
Boğa es-Sagīr ile Vasîf’in kendisine karşı bir eylem gerçekleştireceğini haber alan Bâgir et-Türkî adamlarıyla görüşerek halifenin ve bu iki kumandanın katledilmesini kararlaştırdı.
Bunu duyan Halife Müstaîn-Billâh, Boğa es-Sagīr ve Vasîf ile anlaşıp Bâgir et-Türkî’yi hapsetti.
Bu sırada Bâgir’in askerleri ve mevâlî ayaklanıp el-Cevsaku’l-Hâkānî’yi bastı.
Tehlikenin giderek büyümesi üzerine Bâgir hapishanede öldürüldü,
Bu gelişmelerden rahatsız olan Türk askerleri, Ferganalılar ve diğer mevâlî Müstaîn-Billâh’a elçi gönderip hatalarını itiraf ettiler, geri dönmesini istediler ve kendisine bundan sonra sadakatle hizmet edeceklerini bildirdiler.
Fakat halife onların tekliflerini kabul etmedi.

865 - Bunun üzerine Türk askerleri, siyasî otoritelerinin sarsılmasından endişe edip Müstaîn-Billâh’ın yerine Mu‘tez-Billâh’ı halife yapmaya karar verdiler ve onu el-Cevsaku’l-Hâkānî’deki hapishaneden çıkarıp halife ilân ettiler
Vilâyetlere mektup göndererek Müstaîn-Billâh’ın hal‘edildiğini ve yerine Mu‘tez-Billâh’ın geçtiğini bildirdiler.
Böylece aynı anda biri Bağdat’ta, diğeri Sâmerrâ’da olmak üzere iki Abbâsî halifesi ortaya çıkmış oldu.
Müstaîn-Billâh’ın halifelik dönemi karışıklıklar içinde geçmesine rağmen Bizans’a karşı yaz seferleri sürdürüldü.


866 - 869 MUTEZ BİLLAH

233’te (847) doğdu.
Babası Halife Mütevekkil-Alellah, annesi Kabîha adlı bir câriyedir.
Büyüdükçe babasının Mu‘tezz’e duyduğu yakınlık artmaya başladı ve iktidarının sonlarına doğru onu, Türkler’e karşı bir denge unsuru olarak Araplar’dan ve diğer milletlerden oluşturduğu Megāribe denilen bir askerî birliğin başına getirdi.
Müntasır, babasının Mu‘tez lehine dönmesi üzerine Türkler’le iş birliği yapmaya ve hilâfeti zorla ele geçirmeye karar verdi.
Nihayet başlarında Boğa es-Sagīr ve Bâgir et-Türkî’nin bulunduğu bazı emîrler Halife Mütevekkil’i geceleyin sarayında öldürerek tahta Müntasır’ı çıkardılar (247/861).
Ancak altı ay sonra Müntasır da şüpheli bir şekilde ölünce bu defa Mütevekkil’in çocuklarından birini halife yapmak istemeyen emîrler Müntasır’ın yeğeni Ahmed’i Müstaîn-Billâh lakabıyla halife ilân ettiler (248/862).
Müstaîn, Boğa es-Sagīr ve onun gibi güçlü bir Türk kumandanı olan Vasîf ile iş birliği yaparak Bâgir et-Türkî’yi tutuklatınca Bâgir’in adamları sarayı kuşattılar, ancak Bâgir’in katlini önleyemediler.
Olaylar gittikçe çığırından çıktı ve Halife Müstaîn, Vasîf ve Boğa ile birlikte Sâmerrâ’dan gizlice ayrılarak Bağdat’a gitti (5 Muharrem 251 / 6 Şubat 865).
Türkler ise kendileri için kurulmuş olan Sâmerrâ şehrinin terkedilmesini istemiyorlardı.

866 - Bu sebeple Bağdat’a giden Müstaîn’e karşı yine aileden birini hilâfete getirmeye karar verdiler ve o sırada göz hapsinde tutulan Mu‘tezz’i halife ilân ettiler.
Mu‘tez halifeliği Türkler’in yardımıyla ele geçirmiş olmasına rağmen onlara ve özellikle kendisi için tehlike gördüğü Vasîf ve Boğa es-Sagīr’e güvenmiyordu.
Nihayet 253’te (867) Vasîf’i, 254’te de (868) Boğa es-Sagīr’i katlettirmek suretiyle bu iki önemli gaileden kurtuldu.
Ancak onların katledilmesi halife üzerindeki Türk baskısını azaltmaya yetmediği gibi Türkler arasında onun aleyhine genel bir hoşnutsuzluk meydana getirdi.
Nitekim bir süre sonra maaşlarını zamanında alamayan Türk askerleri Megāribe ile de anlaşarak isyan ettiler ve ele geçirdikleri Mu‘tezz’e işkence yaparak onu halifelikten çekilmek zorunda bıraktılar (869) ardından da zindana attılar.
Mu‘tez altı gün sonra öldü




869 - 870 MÜHTEDİ BİLLAH

Yaklaşık bir yıl hilâfet makamında kalan Mühtedî-Billâh, Ömer b. Abdülazîz’i kendisine örnek almış, sade bir hayat tarzıyla kudret ve nüfuzu telif etmeye çalışmış, Türk kumandanlarının nüfuzunu kırmak, halifeliğe siyasî ve dinî itibar kazandırmak için gayret göstermiş, ancak başarılı olamamıştır.
Mühtedî’nin dinî politikası Hanefîliği desteklemekten yana idi.
Şiîliğe bakışı hakkında ise kesin bir şey söylemek oldukça zordur.
Ali evlâdına düşmanca tavır takındığını iddia ederek onu eleştiren Şiîler olduğu gibi ondan övgüyle söz eden müellifler de vardır.
Muahhar tarihçilerden bazıları Mühtedî’nin Mu‘tezilî olduğunu kaydeder

870 Buhâri’nin ölümü


870 - 892 MUTEMİD ALÂLLAH

229 (843) - Sâmerrâ’da doğdu

869 - Mu‘temid döneminin en önemli olayı, Halife Mühtedî-Billâh zamanında Basra taraflarındaki tarla ve tuzlalarda kötü şartlar altında çalışan Zencî köleleri zenginlik ve hürriyet vaadiyle çevresinde toplamayı başaran Ali b. Muhammed ez-Zencî adlı bir maceraperestin ayaklanmasıdır
Ali b. Muhammed, aslında Hâricîler’e yakın olmasına rağmen Hz. Ali soyuna sempatisi bulunanların desteğini kazanabilmek için kendisinin Ali evlâdından olduğunu söylüyordu.

870 - Mühtedî-Billâh’ın Türkler tarafından tahttan indirilip işkenceyle öldürülmesinin ardından göz hapsinde tutulduğu el-Cevsaku’l-Hâkānî’den alınarak halife ilân edildi

871 - Kısa zamanda bir güç haline gelen isyancılar önce Übülle, Abadan ve Ahvaz’ı ele geçirerek yağma ve katliamlarda bulundular; ardından halifenin üzerlerine gönderdiği kuvvetleri yenilgiye uğratıp Basra’ya hâkim oldular 

872 - Olayların giderek büyümesi üzerine Mu‘temid kardeşi Muvaffak’ı Basra’daki Zencî hâkimiyetine son vermekle görevlendirdi.
Ancak Muvaffak ciddi bir başarı elde edemeden Sâmerrâ’ya döndü
Onun ardından gönderilen Mûsâ b. Boğa da başarısız oldu.
On beş yıla yakın bir zaman devleti uğraştıran Ali b. Muhammed ez-Zencî öldürülerek isyan bastırıldı.

871 - Bu devirdeki diğer bir önemli mesele, Abbâsî sınırları içerisinde müstakil devletler kurulmasına yol açan Saffârîler olayıdır.

892 - Halifenin, Türkler için kurulmuş olan Samerra'dan ayrılıp hilâfet merkezini yeniden Bağdat’a taşıması,siyasî alandaki Türk nüfuzunun ortadan kalkma sürecine girdiğini göstermektedir.


892 - 902 MUTEZİD BİLLAH

856 - Sâmerrâ’da doğdu

892 - Bağdat’ın tekrar başkent olması

893 - Mu‘tazıd-Billâh, ilk iş olarak, Âmid Emîri Ahmed b. Îsâ’nın üzerine yürüyüp Şeybânîler’i itaat altına aldı.
Uzun süren savaştan yorulan Mısır’daki Tolunoğulları Hükümdarı Humâreveyh gönderdiği hediyelerle Mu‘tazıd’ın gönlünü kazandı.
Mu‘tazıd da ona çeşitli hil‘atler ve bir kılıç yolladı ve Fırat ile Berka arasındaki bölgeyi kendisine bıraktı.

897 - Mu‘tazıd,cuma günleri minberlerde Muâviye b. Ebû Süfyân başta olmak üzere Ümeyyeoğulları’na lânet okunmasını emreden bir mektup yazdırdı.
Vezir Ubeydullah, bu uygulamanın yeni bir fitneye yol açabileceğini söylediyse de halifeyi ikna edemedi.
Bu defa Kadı Yûsuf, Emevîler’in Ehl-i beyt’e yaptığı kötülüklerin bu mektup vasıtasıyla yayılması halinde halkın tamamen Ali evlâdına meyledeceğini belirtince Mu‘tazıd bu kararı uygulamaktan vazgeçti.

899 - Hamdânîler’den Hamdân b. Hamdûn’u Mardin Kalesi’nde kuşattı, ancak başarılı olamadı.
Daha sonra Türk kumandanlarıyla beraber şehri ikinci defa kuşatınca Hamdan şehri terketmek zorunda kaldı.

899 - Merkezî idarenin duyarsızlığı, mahallî menfaatler ve kırsal bölgelerdeki memnuniyetsizlik yeni bir Şiî ayaklanması için elverişli zemin hazırlamıştı.
Halifenin Cennâbî’ye karşı gönderdiği 2000 kişilik ordu mağlûp oldu.

900 - Karmatîler, Abbas b. Amr el-Ganevî kumandasındaki Abbâsî ordusunu da yenerek Bahreyn’in merkezi Hecer’i ele geçirdiler.
Abbâsî ordusunda görev yapan Türkler’in nüfuzunu kırmaya çalışmış ve bunu büyük ölçüde başarmıştır. 




902 - 908 MÜKTEFİ BİLLAH

Receb 264’te (Mart 878) doğdu.
Halife Mu‘tazıd-Billâh’ın oğludur.
3 Ramazan 281’de (6 Kasım 894) Rey valiliğine tayin edildi.
Beş yıl süren bu valiliği döneminde Cibâl ve İsfahan’da hüküm süren Dülefîler’i ortadan kaldırarak bölgede yeniden Abbâsî hâkimiyetini tesis etti.
286’da (899) Cezîre valiliğine getirildi.

902 - Babasının vefatı üzerine Vezir Kāsım b. Ubeydullah o sırada Rakka’da bulunan veliaht Müktefî-Billâh için Bağdat’ta biat aldı.
Bağdat’a ulaşan Müktefî, babasının yaptırdığı yer altı zindanlarını yıkmakla işe başladı.
Bu durum halk tarafından olumlu karşılandı.

903 - Karmatîler Dımaşk’ı muhasara ettiler.
Mısır’dan Bedr el-Hammâmî adlı bir kumandanın idaresinde bir ordu Dımaşk’a gönderildi ve Karmatî lideri Şeyh Yahyâ b. Zikreveyh katledildi
Tolunoğulları’nın kumandanlarından Bedr Karmatîler’i bozguna uğrattı.
Müktefî-Billâh, Karmatî meselesini hallettikten sonra Mısır ve Suriye’de hüküm süren Türk hânedanı Tolunoğulları’nı ortadan kaldırmaya karar verdi.
Tolunoğulları Devleti’nin ortadan kaldırılmasıyla Mısır ve Suriye yeniden Abbâsîler’in hâkimiyetine geçti.
Bizans ile mücadeleye Müktefî-Billâh döneminde de devam edilmiş ve karşılıklı olarak seferler düzenlenmiştir.




908 - 932 MUKTEDİR BİLLAH

Muktedir-Billâh döneminde Deylem ve Taberistan Ali evlâdının faaliyetlerine sahne oldu.
Zeydîler’den Hasan el-Utrûş bölgede hükümdarlığını ilân edip halktan biat aldı (Cemâziyelâhir 301 / Ocak 914).

922 - Ünlü mutasavvıf Hallâc-ı Mansûr  Vezir Hâmid b. Abbas’ın ısrarıyla yargılanıp idam edildi.

911 - 928 Bizans İmparatorluğu ile mücadele Muktedir-Billâh devrinde de sürdürüldü.
Bizans kuvvetleri 298’de (911) Lazkiye’yi işgal ederek çok sayıda müslümanı esir aldı.
305’te (917-18) Bizanslılar barış talebinde bulundu.
İki yıl sonra taraflar arasında barış imzalandıysa da bu durum uzun sürmedi.
Bizans ordusu 314’te (926) Malatya’yı yağmaladı.
Ertesi yıl İrmîniye’deki bazı İslâm şehirleri işgal edildi (315/927).
Aynı yıl Tarsus Valisi Sümel kumandasındaki Abbâsî orduları Bizans topraklarına saldırdı.
Yapılan savaşta galip gelen Bizanslılar esir aldıkları 400 müslümanı katlettiler.
Ardından Debîl şehrine saldırıp müslümanlarla savaşa tutuştular.
Bu savaşta müslümanlar Bizanslılar’ı yenerek çok sayıda esir aldılar.
Sümel, Tarsus’a dönerken Bizans ordusuyla bir defa daha savaşa girdi ve onları bozguna uğratıp sayısız ganimet ele geçirdi.
316’da (928) Kuzey Mezopotamya’yı istilâ eden Bizanslılar ertesi yıldan itibaren zaptettikleri şehirlerden çekilmek zorunda kaldılar.

* Muktedir-Billâh’ın çeşitli faaliyetleri arasında Diyarbekir surlarını yeniden inşa ettirmesi vrdır.......

923 Taberî’nin vefatı.

925 Râzî’nin vefatı




932 - 934 KAHİR BİLLAH

İdarecilerin halifelere karşı cüretkâr tavırlarının yaygınlaştığı bu dönemde Abbâsî Devleti, başta Horasan ve Fars bölgesi olmak üzere bazı eyaletlerde hâkimiyetini yitirmiş, Büveyhîler gibi mahallî hânedanlar muhtariyet kazanmıştı.
Ayrıca Bağdat’ta Şiîler ile Hanbelîler arasında zaman zaman çatışmalar oluyordu.
Kāhir-Billâh sert politikalarla bunları sindirme yolunu tuttu.
Mûnis el-Muzaffer’den kurtulması ve kendi sarayından başlayan tasarruf tedbirleriyle hazineyi düzeltmeye çalışması önemli faaliyetlerindendir.
Kāhir-Billâh merhametsizliğiyle tanınır.




934 - 940 RÂZİ BİLLAH

Babası Muktedir-Billâh, annesi Rum asıllı bir câriyedir.
Henüz dört yaşında iken Mısır ve Mağrib’in idaresi kendisine tevdi edildi ve hil‘at giydirilip nâibi Türk asıllı kumandan Mûnis el-Muzaffer ile birlikte Mısır’a gönderildi.
Halife Muktedir-Billâh 315 (927) yılında Mûnis’i Bizans ile mücadeleye memur edince halife ile Mûnis’in arası açıldı.

938 - Bizans İmparatorluğu ve Büveyhîler’in saldırılarıyla uğraşmak zorunda kalan Râzî-Billâh vefat etti.

935 - Eş’ârî’nin vefatı.




940 - 944 MÜTTEKÎ BİLLAH

Aşırı Şiîler (Râfizîler) karşısında geleneksel Abbâsî politikasını sürdüren Müttakī-Lillâh döneminde mutedil Şiîler için bazı olumlu gelişmelerin meydana geldiği görülmektedir.
Şiîler’e karşı düşmanlıklarıyla tanınan bir kısım aşırı Hanbelîler’in hareketleri sınırlandırılmıştır
Diğer taraftan Büveyhîler zamanında ayrı bir kurum halinde gelişecek olan Alevî nakibliğinin Abbâsî nakibliğinden ayrılması yolunda ilk adımlar Müttakī-Lillâh zamanında atılmıştır.




944 - 946 MÜSTEKFÎ BİLLAH

944 Maturîdi’nin vefatı.

945 (Şii) Büveyhiler Bağdat’ı ele geçirdi.
Büveyhiler Fatimilere; halife de Büveyhilere bağlıydı.
Müstekfî-Billâh’ın halifeliğinin ilk yılında meydana gelen karışıklıklar sebebiyle Bağdat’ta ekonomik sıkıntı baş gösterdi ve halk şehri terketmeye başladı.
Bağdat’ı tehdit etmekte olan Büveyhîler ilk fırsatta şehri işgal etmeye hazırlanıyorlardı.

946 - Halifeyi Muizzüddevle’nin evine götürüp tutuklayan Deylemli askerler halka onun kendi isteğiyle halifelikten çekildiğini bildirip yerine Fazl b. Ca‘fer’i Mutî‘-Lillâh lakabıyla halife ilân ettiler 

Müstekfî’nin Şiîler’e sempati duyduğu kaydedilmektedir. 




946 - 974 MUTİ LİLLAH

Babası Halife Muktedir-Billâh, annesi Slav asıllı bir câriyedir.

969 - Fatimiler Mısır’ı ele geçirdi.
Fâtımîler’in Mısır’ı ele geçirmesi üzerine Abbâsî hilâfeti için büyük bir tehlike baş gösterdi.
Mutî‘-Lillâh onların Bağdat’a ve Suriye’ye yayılmasını engellemek için Büveyhîler, Hamdânîler ve Karmatîler’le iş birliği yaptı.
Bu ittifak bir ölçüde başarılı oldu;

Büveyhîler ve Hamdânîler’in de yardımıyla Karmatîler, 363 (973-74) yılına kadar Fâtımîler’in Suriye’ye ilerlemesini önlediler ve bu bölgede Mutî‘-Lillâh adına hutbe okuttular.

970 - Mısır’da El- Ezher’in kuruluşu

Onun döneminde Bizanslılar’la mücadele âdeta Halep Hamdânîleri’ne bırakılmıştı.
Bizanslılar’ın saldırı, yağma ve katliamları İslâm dünyasında büyük tepkilere yol açtığı gibi Mutî‘in konumunu da olumsuz yönde etkiliyordu.
Özellikle 361’de (971-72) Urfa’nın ele geçirilmesinden sonra Nusaybin ve Diyarbekir’in tahrip edilerek katliamlarda bulunulması Mutî‘i çok zor duruma düşürdü.
Katliamlardan kurtulabilen insanlar Bağdat’a gelerek tedbir alınmasını istediler; fakat halifenin ne askerî ne de malî gücü vardı.
Büveyhî emîrleri, Mutî‘in zamanında Abbâsî hilâfetinin İslâm dünyasındaki hukukî-mânevî otoritesini her fırsatta kendi hânedanları yararına kullanmaya çalıştılar.
Mutî‘ devrinde Şiîler birtakım dinî-içtimaî faaliyetlerle kendilerini belli ettiler ve 352 (963) yılından itibaren âşûrâ matemiyle Gadîr-i Hum bayramını törenlerle kutladılar.
Bu da Sünnîler’le Şiîler arasındaki gerilimi arttırdı ve Bağdat’ta bu iki grup arasında sürüp giden çatışmalara sebep oldu.
 




974 - 991 TÂİ LİLLAH

Babası Halife Mutî‘-Lillâh, annesi Rum asıllı bir câriyedir.

Tâi‘-Lillâh halife ilân edilmeden dört gün önce Büveyhî Hükümdarı İzzüddevle Bahtiyâr Bağdat’a tekrar hâkim olmuştu. Sebük Tegin Büveyhîler’i Bağdat’tan uzaklaştırdı.
Bu sırada Türkler ve Sünnîler Sebük Tegin’i, Şiîler Büveyhîler’i desteklediler.
Şerefüddevle’nin Bağdat’a hâkim olduğu dönemde Türkler’le Büveyhîler arasında gerginlikler ve çatışmalar ortaya çıktı.
Tâi‘-Lillâh döneminde Abbâsîler’in nüfuz alanı çok daraldı.
Suriye ve Hicaz’da hutbe Fâtımîler adına okundu.
Musul ve Suriye’de Hamdânîler’in gücü azalırken Büveyhîler güçlenmeye başladı.
Adudüddevle’nin Irak hâkimiyeti döneminde Hamdânîler, Musul’u ona terketmek zorunda kaldılar.ll




991 - 1031 KADİR BİLLAH

Kādir-Billâh devri, Abbâsî iktidarının güç kaybettiği ve başşehir Bağdat’ta bile hâkimiyetin zaman zaman aksadığı bir dönem oldu.
Bağdat’ın Şiî mahallelerinde hutbe Fâtımî Halifesi Hâkim-Biemrillâh adına okundu.
Kaynaklarda iç karışıklıklara ve buna bağlı olarak yağma ve hırsızlık olaylarına sık sık atıflar vardır.
Kādir-Billâh hilâfete geldiği zaman Mekke’de hutbe Fâtımîler adına okunuyordu.
Kādir-Billâh, Karahanlılar tarafından tanınan ve sikkeleri üzerine ismi yazılan ilk Abbâsî halifesidir.
Büveyhîler’e karşı çıkıp Abbâsî Devleti’ne itibarını yeniden kazandıran halife olarak bilinen Kādir-Billâh, Bahâüddevle’nin Sünnî başkadı yerine Şiî başkadı tayin etme isteğine muhalefet etmiş, bunun üzerine Şiîler’e nakib unvanı taşıyan dinî bir reis tayin edilmiştir
Sünnîliği hâkim kılmaya çaba göstermiştir.
Kur’an’ın mahlûk olduğuna inananların ve Mu‘tezilî görüşü benimseyenlerin fikirlerinin yanlışlığı ispat edilmeye çalışılmıştır.




1031 - 1075 KAİM BİEMRİLLAH

1055 yılının 17 Ocak günü Halife kaim gizlice Selçuklulardan yardım istedi.
Bunun üzerine Tuğrul Bey Bağdat’a girip Büveyhioğullarının tehlikelerine son verdi.
Halife de Tuğrul Bey’e Doğunun ve Batının Hükümdarı ünvanını verdi.
Böylece İslam dünyasının siyasi hâkimiyetini Türkler temsil etmeye başladı.




1075 - 1094 MUKTEDÎ BİEMRİLLAH

Veliahtlığı sırasında dedesi tarafından Alparslan’ın kızıyla evlendirilen Muktedî, 474 (1081-82) yılında veziri Fahrüddevle İbn Cehîr’i İsfahan’a yollayarak Melikşah’ın kızı Mâh-Melek’e tâlip oldu.
Nihayet dört yıl sonra beklenen cevap geldi ve Mâh-Melek ile Muktedî’nin evliliğine izin verildi.
Suriye seferini takip eden günlerde Bağdat’a gelen Melikşah büyük törenlerle karşılandı (4 Zilhicce 479 / 12 Mart 1087), ardından kendisine “Doğu’nun ve Batı’nın hükümdarı” unvanı verilip bunun alâmeti olarak iki kılıç kuşatıldı
Muktedî-Biemrillâh, Melikşah’ın Bağdat’ı ilk ziyaretinden itibaren sadece İslâm ümmetinin mânevî liderliğiyle yetinmek durumunda kalmıştı.
Muktedî-Biemrillâh, son bir iki yılı hariç kendinden önceki halifelere nazaran huzur ve sükûn içinde hüküm sürmüştür.
Bunda, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın bütün mahallî hânedanları itaat altına almasının büyük rolü vardır.
Muktedî döneminde Abbâsî halifeliğinin Fâtımî halifeliği karşısındaki nüfuzu artmış ve el-Cezîre, Suriye, Filistin, Hicaz ve Yemen’de hutbeler Abbâsîler adına okunmuştur.
Bağdat’ta Şiîler’le Sünnîler, zaman zaman da Sünnîler arasında çıkan mezhep çatışmaları Selçuklu Sultanı Melikşah ile veziri Nizâmülmülk’ün müdahaleleriyle önlenmiştir.




1094 - 1118 MUSTAZHİR BİLLAH

Babası Halife Muktedî-Biemrillâh, annesi Türk asıllı Altun adlı bir câriyedir.
Halife Muktedî-Biemrillâh’ın son dönemlerinde Büyük Selçuklu Veziri Nizâmülmülk ve Sultan Melikşah’ın bir ay içerisinde ölmelerinin (485/1092) ardından Büyük Selçuklu Devleti taht kavgaları yüzünden sarsılmaya başladı.
Selçuklu hânedanı mensuplarının taht kavgalarıyla meşgul olmasını ve İslâm dünyasının güçlü bir siyasî iradeden mahrum bulunmasını fırsat bilen Haçlı orduları bu dönemde Ortadoğu’yu istilâ ederek Urfa (1098), Antakya (1098) ve Kudüs’te (1099) birer Haçlı devleti kurdular.
Haçlılar’ın müslüman topraklarını ele geçirip Kudüs’e doğru ilerlediklerini haber alan Müstazhir-Billâh, 491 (1098) yılında Sultan Berkyaruk’a elçi göndererek Haçlı ordularına karşı yardım istedi.
Sultan Berkyaruk bütün emîrlerin Bağdat’ta toplanıp Haçlılar’a karşı Vezir İbn Cehîr ile birlikte sefere çıkmalarını emretti.
Aralarında Hille Emîri Seyfüddevle Sadaka ve Sa‘düddevle Gevherâyin gibi ünlü şahsiyetlerin de bulunduğu kumandanlar Bağdat’ta toplandı.
Ancak daha sonra azimleri kırıldı ve sefere çıkmadan dağıldılar Trablusşam Emîri Fahrülmülk İbn Ammâr 501’de (1108) Bağdat’a gelip halifeden Haçlılar’a karşı yardım istediyse de bu yardım gerçekleşmedi.
Üç yıl sonra Suriye’nin çeşitli şehirlerinden gelen bir heyet ağlayıp feryat ederek cuma namazının kılınmasına engel oldu ve Haçlılar’a karşı âcil yardım istedi.
Halife Müstazhir bu olaya çok öfkelendi ve olaya katılanların şiddetle cezalandırılmasını istedi.
Ancak Sultan Muhammed Tapar halifeyi bundan vazgeçirdi.
Musul Valisi Mevdûd b. Altuntegin, Muhammed Tapar’ın emriyle Haçlılar’a karşı sefere çıktı. Dımaşk Atabegi Tuğtegin de Receb 509’da (Kasım-Aralık 1115) Bağdat’a giderek Muhammed Tapar ve Halife Müstazhir ile görüşüp Haçlılar’ın Dımaşk’ı istilâ tehdidlerine karşı yardım talep etti.
Bâtınîler’le mücadele Müstazhir-Billâh döneminin önemli olaylarından biridir.
Selçuklu sultanları Bâtınîler’le siyasî ve askerî sahada mücadele ederken Halife Müstazhir halkı bu konuda aydınlatmak amacıyla Gazzâlî’den Bâtınî gruplarının görüşlerine reddiye mahiyetinde bir eser yazmasını istemiş, Gazzâlî de bu amaçla Feḍâʾiḥu’l-Bâṭıniyye ve feżâʾilü’l-Müstaẓhiriyye adlı kitabını kaleme almıştır.
Müstazhir-Billâh döneminde Selçuklu sultanları Bâtınîler’in faaliyetlerini ciddiyetle takip etmiş, Bâtınîlik’le ilgisi olduğu söylenen şahısları şiddetle cezalandırmıştır.
Büyük Selçuklu hânedanıyla siyasî ilişkileri güçlendirmek isteyen Müstazhir-Billâh, Sultan Melikşah’ın kızı ve Sultan Muhammed Tapar’ın kız kardeşi Seyyide Hatun ile evlenmiştir (10 Ramazan 504 / 22 Mart 1111). Halife Müstazhir-Billâh, Fâtımîler’e muhalefet amacıyla 494 Ramazanından (Temmuz 1101) itibaren namazda besmelenin Hanbelîler’e uyularak açıktan okunmasını istemiş, yine aynı amaçla Kunut dualarının da Şâfiî mezhebine göre okunmasını emretmiştir 




1118 - 1135 MÜSTERŞİD BİLLAH

Babası Abbasi halifesi olan Mustazhir 6 Ağustos 1118'de öldüğünden sonra onun yerine Bağdat'ta Abbâsî halifesi oldu.
Abbasi halifelerinin 1055'ten itibaren de facto bağımlı oldukları Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı Sultan II. Mahmut iç karışıklıklar ve doğuda savaşlar ile uğraşması gerektiği için Mustarşid daha önceki Abbasi halifelerine karşıt olarak çok daha bağımsız hareket etme imkânı buldu.
Çok yetenekli bir hatip olduğu için Bağdad halkına verdiği konuşmalarla bu şehir halkının halifelik idaresi lehine hareket etmesini sağlamıştır.




1135 - 1136 RÂŞİD BİLLAH

Babası halife Mustarşid'in Irak Selçuklu Devleti Sultanı Giyaseddin Mesudile yaptığı savaşı kaybedip hemen sonra bir Haşhaşı fedaisi tarafından öldürülmesi ile Râşid Bağdat'ta Abbâsî halifesi oldu.
Babası gibi, halifeliği Selçuklu'lara bağlılıktan kurtarmak için çabalara girişti.
Raşid, babası bir Haşhaşî tarafından öldürülmesine rağmen, onun ölümüne Sultan Giyaseddin Mesud'un neden olduğunu inanmaktaydı ve babası Mustarşid'in ölümünün öcünü almak da istemekteydi.
Bu arada sadece Įrak Selçuklu Sultanı olmakla beraber Abbasi Halifelerini bağımlı olduğu Selçuklu Sultanı olduğu kabul edilen Sultan Giyaseddin Mesud Bağdat'a elçisini göndermiş ve 1050'den itibaren Abbasi Halifesini korumak için Selçuklu sultanına verilmesi görenek haline gelmiş olan yıllık yüksek tazminatın verilmesini de istemek üzere Halife Raşid huzuruna çıkmıştı.
Halife Raşid gelen bu Selçuklu elçisini ona hakaret ederek huzurundan kovdu.
Sonra da halk kitlelerini kışkırtarak Selçuklu elçilerinin kaldığı konağa halkı hücum ettirip konaktaki malları talan etmelerine sebep oldu.
Zengiler hükümdarı olan I. İmadeddin Zengi'in de, Sultan Giyaseddin Mesud'un Dubeys'ı öldürüp yerine bir diğer emir ataması nedeni ile Sultan Giyaseddin Mesud'la arası iyi değildi.
Halife Raşid bu nedenle Zengiler tarafından desteklenmekte idi.
Fakat Įrak Selçuklu Sultani Giyaseddin Mesud Halife Raşid'in hareketlerini çok ciddiye almış ve ordusu ile Bağdat'ta yönelmişti.
Sultan Giyaseddin Mesud Bağdad'i kuşatmaya aldı.
Bağdad nehir ve derin kanalları ile ve yüksek bakımlı surları ile bu kuşatmaya hazırlıklı idi ve karşı koymaya başladı. Ama bir müddet geçtikten sonra halife bu kuşatmadan kurtulamayacağından korkmaya başladı.
Bu nedenle Raşid Bagdad'dan gizlice Musul'a Zengilerin idaresine kaçtı.
Halifenin kaçmasında sonra Bağdad şehri Sultan Giyaseddin Mesud'a teslim oldu.
Selçuklu Sultanlarının 1055'den beridir Bağdad halifeleri üzerindeki üst idareci hükümdar statüsü gene geri getirildi. Şehrin ve ülkenin ileri gelenlerinden bir danışma meclisi toplandı.
Sultan Mesud'un isteklerine uyan bu mecliste Raşid'i halifelikten uzaklaştırıldı.
Bu meclis kaçan Raşid yerine Bağdad Abbâsî halifesi olarak amcası (yani eski halife Mûstazhir'nın oğlu) Muktafî'yi yeni halife seçti.
Sabık halife Raşid İsfahan'a kaçtı.
Fakat orada 1138'de bir Haşhaşiler fedaisi tarafından öldürüldü.




1136 - 1160
MUKTEFÎ LİEMRİLLAH

31.HALİFE

1159 yılında Mısır’da yönetimi Selahaddin Eyyubi ele geçirmiştir.




1160 - 1170 MUSTENCİD BİLLAH

32.HALİFE

Fatimiler dönemi sona ermiştir




1170 - 1180 MUSTAZÎ BİEMRİLLAH

33.HALİFE




1180 - 1225 NASIR LİDİNİLLAH

34.HALİFE

Babası Halife Müstazî-Biemrillâh, annesi Türk asıllı bir câriye olan Zümrüt (Zümürrüd) Hatun’dur.
Nâsır-Lidînillâh önce Büveyhîler’in, daha sonra Selçuklular’ın yüzyıllar boyunca süren hâkimiyeti karşısında dünyevî gücünü büyük ölçüde kaybetmiş olan Abbâsî hilâfetinin hâkimiyetini yeniden tesis etmek için siyasî, askerî, içtimaî, idarî ve fikrî alanlarda çalışmalar başlattı

583 - Hilâfet merkezi Bağdat’taki eski Selçuklu sarayını yabancı bir idarenin vesâyetinin sembolü olduğu gerekçesiyle yıktırdı

585-587 - Haçlılar’ın muhasarası altında iken şehri savunan Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin yardımına gitmek yerine sınırlarını kuzeye doğru genişletti ve Selâhaddin’in doğum yeri olan Tikrît’i ele geçirdi
Fırat kıyısındaki yerleşim merkezlerini hâkimiyeti altına aldı
Halifenin Selâhaddin’e karşı bu olumsuz tavrının sebebi muhtemelen, 583’te (1187) Kudüs’ü Haçlılar’dan geri almasından sonra Selâhaddin’in kendi topraklarına da saldırabileceği endişesiydi.

590 - En çekindiği rakibi Irak Selçuklu Sultanı II. Tuğrul’un, müttefiki Hârizmşah Alâeddin Tekiş’le yaptığı savaşta öldürülmesiyle birlikte Irak Selçukluları’nın tarihe karışması halifeyi rahatlattı.

Selâhaddin’in ölümünün ardından Abbâsîler’le Eyyûbîler’in Haçlılar’a karşı birlikte hareket etmeleri fikri gittikçe zayıfladı.

615 - Haçlılar (1218) Dimyat’a saldırdıkları sırada Eyyûbîler halifeden yardım istedi.
Nâsır bu isteği reddetti.
Ertesi yıl bu defa halifenin emîrleri el-Melikü’l-Kâmil’den yardım istemek zorunda kaldılar.

618 - (1221) Halife, Horasan tarafından yaklaşmakta olan Moğollar’a karşı Eyyûbîler’den el-Melikü’l-Âdil’in oğlu el-Melikü’l-Eşref’i yardıma çağırdı.
Ancak Eyyûbîler sessiz kalmayı tercih ettiler.

622 - Kırk beş yıl hilâfet makamında kalarak en uzun süre halifelik yapan Abbâsî halifesi unvanını alan Nâsır-Lidînillâh vefat etti




1225 - 1226 ZAHİR BİEMRİLLAH

35.HALİFE

Dindar bir kişiliğe sahip olan Zâhir-Biemrillâh iki Ömer’in (Hz. Ömer ile Emevî Halifesi Ömer b. Abdülazîz) yolunu izlemiş ve onların yönetimini ihya etmeye çalışmıştır.
Ancak siyasî bakımdan tahta çıkışından önce olduğu gibi halifeliği zamanında da çok silik kalmış ve Abbâsî halifeliğinin gelişmesiyle ilgili kayda değer bir faaliyeti görülmemiştir.




1226 - 1242 MUSTANSIR BİLLAH

36.HALİFE

Mustansır Ebû Câfer el-Mûstensir bi’l-Lâh el-Mansûr bin Muhammed ez-Zâhir )
(d. 1226 - ö. 5 Aralık 1242, Bağdad),

Moğollar, kendilerine karşı savaşı göze alabilen tek müslüman hükümdar olan Celâleddin Hârizmşah’ı mağlûp ederek Azerbaycan’ı ele geçirdiler ve Hârizmşahlar Devleti’ni ortadan kaldırdılar

628 - Böylece Irak sınırına kadar İran topraklarının tamamını ele geçirmiş oldular.
Abbâsî halifeliğine ait merkezlere saldırılar düzenleyen Moğollar 628’de (1231) Erbil, Âmid, Mardin ve Nusaybin gibi şehirlerde büyük yağma ve katliam yaptılar.

633 -  Moğollar Musul istikametinde ilerlediler.
İyice yaklaşan bu tehlike karşısında Müstansır-Billâh seferberlik ilân ederek bütün halk kesimlerinden asker toplamaya çalıştı.
Toplanan gönüllülere silâh ve para dağıttı, hazırladığı orduyu Moğollar üzerine gönderdi.
Ancak yolda Moğol ordusunun bölgeyi terkedip Azerbaycan’daki karargâhına çekildiği öğrenilince ordu Bağdat’a geri döndü.
Müstansır nizamî askerin mevcudunu 100.000’e kadar çıkardı.

634 - Tekrar saldırıya geçen Moğollar Erbil’i aldılar ve şehirde büyük katliam yaptılar.
Müstansır’ın gönderdiği hilâfet ordusunun yaklaştığını duyunca yine geri çekildiler.
Doğu İslâm dünyasının Moğol tehdidine mâruz kaldığı bir dönemde halifelik yapan Müstansır kendisine tâbi müslüman hükümdarlarla iyi ilişkiler kurdu.
Birbirine düşen Mısır ve Suriye Eyyûbî meliklerini barıştırmaya çalıştı.

640 - Müstansır 1242 tarihinde öldü

Müstansır babası Zâhir gibi cömert, âdil, mütevazi, dindar ve halka yakın bir halife idi.
Fakirlere, dul ve yetimlere yardımcı olmak için gayret gösterirdi.
İlim adamlarına iltifat ederdi.
Ali ve Hüseyin’in mezarlarını ziyaret eder, Ali evlâdına büyük değer verirdi.
İmar faaliyetlerine de büyük önem veren Müstansır Bağdat’ta camiler, medreseler, ribâtlar, hanlar ve köprüler inşa ettirdi.




1242 - 1258 MUSTASIM BİLLAH

Billah Ebû Ahmed el-Mûsta`sım bi’l-Lâh Abd’Allâh bin Mansûr el-Mûstensir,)
d. 1221, Bağdat - ö. 1258,

Abbasi Devleti'nin son hükümdarı ve Irak Abbasileri'nin 37. ve son halifesi.

Tahta oturduğu sırada Moğollar Horasan'a kadar olan bölgeleri işgal etmişti.
Mustasım Billah, liderlik vasfından yoksun, çocuk ruhlu biriydi.
 Zamanının çoğunu kuş avlamak ve güvercin beslemekle geçirirdi
Moğol Hükümdarı Cengiz Han’ın torunu Hulagu’nun yönetimindeki İlhanlılar 1258’de Bağdat’ı yakıp yıktılar, Halife Mustasım’ı ve yakaladıkları hanedan üyelerini öldürdüler.
Böylece 508 yıllık Abbâsî Devleti son buldu.
İlhanlı hükümdarı Hulagu Han Bağdat’ta içlerinde on binlerce yazma kitap olan kütüphaneleri yakıp yıktırmıştır.
Geri kalan kitapları da Dicle Nehrine attırmıştır.




ABBASİ DEVLETİ’NİN, GENEL ÖZELLİKLERİ (IRAK)

Abbasiler Arap olmayan uluslara hoşgörüyle yaklaşmış ve İslâmiyet’in daha fazla yayılmasını sağlamışlardır.
Bu dönemde Emevilere göre bilim kültür alanında daha çok gelişme gözlenmiştir.
Türkler ilk kez bu dönemde İslâmiyet’i kitleler halinde benimsemişlerdir.
Abbasilerin denizciliğe önem vermemeleri ticari ve askeri alanda gelişmelerini engellemiştir.

ABBASİ DEVLETİ'NİN YIKILMA NEDENLERİ

Abbasi Devleti, Mu'tasım'ın ölümü ile zayıfladı ve Moğollar'ın Bağdat'ı istilası ile yıkıldı.
Selçukluların yıkılması ile koruyucuları ortadan kalktı.
Şiilerin ve Emevilerin olumsuz çalışmalarından zarar gördü.
Zayıflama döneminde fetihlerin durgun geçmesi nedeniyle ekonomi zayıfladı.
Moğol Hükümdarı Hülagu'nun Bağdat'ı istilası ile Abbasi Devleti ortadan kalktı.

 

ABBASİLER

İsmini Hz. Muhammed’in (s.a.v.) amcası Abbas b. Abdülmuttalib b. Hâşim’den alan bu hânedana ilk atalarına nisbetle “Hâşimîler” de denilmektedir.
İslâm dünyasında Emevîler’in yerine Abbâsîler’in yönetimi ele geçirmesiyle idarî, askerî, siyasî ve ilmî sahalarda çok büyük değişiklikler olmuş, Abbâsîler’in iktidara geldikleri 750 yılı, İslâm tarihinin en önemli dönüm noktalarından birini teşkil etmiştir.
Abbâsî ihtilâlinin başarıya ulaşması ile birlikte Araplar ve özellikle Suriyeliler için hâkimiyet devri sona ermiş oluyordu.

Abbasiler'in iktidara yürüyüşü

Abbâsîler (Emevi'lerden) hilâfet makamını ele geçirmek için bütün bu şartları kendi lehlerine ustaca kullanmasını bilmişler, yavaş ve emin adımlarla hedeflerine doğru ilerlemişlerdir.

Hz. Abbas ve oğlu Hz. Abdullah

Hz. Peygamber’in amcası Abbas ve oğlu Abdullah siyasî olaylara katılmamış, ilimle meşgul olmuşlardır.

Ali b. Abdullah

Abdullah b. Abbas’ın en küçük oğludur.
Hz. Ali’nin şehid edildiği gün (17 Ramazan 40 / 24 Ocak 661) dünyaya geldiği için babası tarafından kendisine Ali adı ve Ebü’l-Hasan künyesi verildi.
Sikāye ve rifâde vazifelerini babasından sonra o yürüttü.
Harre Savaşı’nda Yezîd’in halifeliğini kabul etmeyerek Abdullah b. Hanzale’ye biat eden Medine halkı ile Emevîler’e karşı savaştı.
Emevî Halifesi Abdülmelik devrinde Dımaşk’a gitti ve halife tarafından iyi karşılandı.
Ancak Halife Velîd onu 95 (713-14) yılında Dımaşk’tan uzaklaştırdı.
Ali b. Abdullah Suriye hac yolu üzerindeki Humeyme’ye yerleşti ve orada öldü.
Ali b. Abdullah babası gibi çok dindardı.
Faziletli ve kültürlü bir kimse idi.
Babası Abdullah b. Abbas’tan başka Ebû Hüreyre, Ebû Saîd el-Hudrî, Abdullah b. Ömer gibi sahâbîlerden hadis rivayet etmiştir.

Şii lider Ebû Hâşim

Abbâsîler daha harekete geçmeden önce Horasan’da kuvvetli bir güç olan Şiîler faaliyet halinde idiler.
Şiîler Hz. Muhammed’in ailesinden birinin halife olmasını istiyorlardı.
Bu devirde Şiîler’in büyük bir kısmı Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. Hanefiyye’nin oğlu Ebû Hâşim’in etrafında toplanmıştı.
Ebû Hâşim ikametgâhını Humeyme’ye nakletti ve Abbâsîler ile temasa geçti.
Hatta bir rivayete göre, 98 (716-17) yılında vefatı sırasında imâmeti Muhammed b. Ali b. Abdullah’a vasiyet etmişti.
Böylece Abbâsîler daha başlangıçta Şiîler’in desteğini sağlamış oldular.

Kûfe teşkilatı

718 - Abbâsî propagandası ve yer altı faaliyetlerinin merkezi Kûfe olup bu faaliyetleri yürüten teşkilât kuruldu.
İlk zamanlar Abbâsî taraftarları ağır darbeler yemişler, fakat faaliyetlerinden vazgeçmemişlerdir.
Abbâsî hareketini on iki nakîb ve bunlara bağlı yetmiş dâî büyük bir gizlilik içinde yürütüyordu.

Hidaş

Horasan’da ilk başarılı adımları atan, Hidaş adlı bir propagandacıdır.
Aşırı fikirlere sahip olan Hidaş, etrafına kısa sürede kalabalık bir grup topladı.
Merv’deki Şiîler de ona katıldılar.
736 - Hidaş başlangıçta bazı başarılar kazanmasına rağmen yakalanarak idam edildi.

Muhammed b. Ali b. Abdullah

Hidaş’ın isyanından önce Abbâsî ailesinden Ali b. Abdullah b. Abbas ölmüş, yerine oğlu Muhammed b. Ali geçmişti.
Muhammed, Abbâsî hareketinin kuvvetlenmesinde babasından çok daha fazla gayret sarfetti.

743 - İmam Muhammed b. Ali b. Abdullah vefat edince, yerine vasiyeti üzerine oğlu İbrâhim geçti.

745 - Horasan’da gelişmekte olan ihtilâl faaliyetinin dizginlerini eline alan İbrâhim Ebû Müslim’i, mukaddes ailenin vekili sıfatıyla Horasan’a gönderdi.

Ebû Müslim

Ebû Müslim’in milliyeti kesin olarak bilinmemekle beraber Arap olmadığı muhakkaktır.
O, Abbâsî ailesine intisap etmeden önce Kûfe’de köle veya mevlâ olarak yaşıyordu.
Genç yaşta olmasına rağmen Abbâsî hareketini yönetenlerin dikkatini çekti ve İmam İbrâhim b. Muhammed’e onu kazanması tavsiye edildi.
İbrâhim Ebû Müslim’i yanına alarak kendi fikirleri istikametinde yetiştirdi ve kendi vekili olarak Horasan’a gönderdi.
Ebû Müslim’in Horasan’a giderek hareketin idaresini ele alması, ihtilâl faaliyetinin bir dönüm noktası olmuştur.
Bu sırada Horasan’daki Arap kabileleri arasındaki mücadele had safhaya varmıştı.
Kısa sürede ihtilâl faaliyetlerinin geliştiği Horasan şehirlerini dolaşan ve Şiîler’in baş dâîsi Süleyman b. Kesîr el-Huzâî’nin yerine liderliğe geçen Ebû Müslim, İmam İbrâhim ile devamlı temas halinde idi.

747 - Nihayet, Süleyman b. Kesîr’in taraftarlarının toplu halde bulundukları Sifezenç’te İmam İbrâhim’in gönderdiği siyah bayrak açıldı.
Bir müddet Sifezenç’te kalan Ebû Müslim Merv’i işgal etti.
Bu sırada İbrâhim’in yanından dönen ve onun tarafından başkumandanlığa tayin edilen Kahtabe b. Şebîb, Tûs yakınlarında Nasr b. Seyyâr’ı mağlûp etti.
Artık Horasan’daki Emevî kuvvetleri çökmüştü.

748 - Nasr Nîşâbur’u terketti ve Ebû Müslim merkezini oraya nakletti.

749 - İsfahan civarında yapılan savaşı kaybeden Nasr’ın artık tutunabileceği yer kalmamış, Kahtabe’ye Irak yolu açılmıştı.
Kahtabe, oğlu Hasan’ı önden göndererek kendisi de onu takip ediyordu.
Hasan Celûlâ’da karargâh kurmuş olan İbn Hübeyre’den sıyrılarak Dicle’yi geçti ve Kûfe’ye doğru ilerlemeye başladı.
(İbn Hübeyre,Kûfe ve Basra şehirlerini birlikte idare eden son genel validir)

749 - Kahtabe ise İbn Hübeyre’nin karargâhına âni bir baskın yaparak onu mağlûp etti; İbn Hübeyre müstahkem şehir Vâsıt’a çekildi.
Bu gece savaşları arasında, Abbâsîler’e ilk askerî başarıları kazandırmış olan Kahtabe öldürüldü; kumandayı oğlu Hasan aldı ve 2 Eylül’de Kûfe’yi zaptetmeye muvaffak oldu.
Artık Abbâsîler’in Kûfe’deki gizli idaresi ortaya çıkabilirdi.
Peygamber ailesinin veziri unvanını taşıyan Ebû Seleme el-Hallâl, gizlendiği yerden çıkarak idareyi ele aldı.

(Ebu Seleme İslâm tarihinde vezir unvanını alan ilk kişidir. Zengin olan Ebû Seleme servetini ihtilâl hareketini desteklemek için harcamıştır)
Abbâsîler de artık ön plana geçme zamanının geldiğine karar verdiler.
Horasan’da ihtilâl hareketi hızla geliştiği sırada Halife Mervân, İbrâhim’i Harran’a götürerek hapsetti.
İbrâhim, kendi yerine kardeşi, Ebü’l-Abbâs’ın (Abdullāh b. Muhammed b. Alî b. Abdillâh b. el-Abbâs b. Abdilmuttalib) geçmesini vasiyet etmişti.
Abbâsî ailesi Kûfe’nin zaptından sonra oraya gitti, fakat pek iyi karşılanmadı.
Ebû Seleme, Ali evlâdını tuttuğu için onları oyalamaya çalışıyordu.
Bunu farkeden Horasanlılar bir emrivâki ile Ebü’l-Abbas’a biat ettiler.

749 / 754 - Ebü’l-Abbâs (ilk halife)

Ebü’l-Abbas halife olarak biat almasına rağmen Emevî hilâfeti hâlâ ayaktaydı ve ülkenin büyük bir kısmı Emevîler’in kontrolünde bulunuyordu.
Irak’ta da durum henüz belirsizdi.
Irak’ın merkezi Vâsıt’ta Emevî Valisi İbn Hübeyre teslim olmamakta direniyordu.

749 - Cuma günü Kûfe Camii’nde Ebü’l-Abbas’a biat edildi.
Ebü’l-Abbas, halife olarak okuduğu ilk hutbede hâkimiyet hakkının Abbâsîler’e ait olduğunu çeşitli deliller ileri sürerek ispat etmeye çalıştı.
Abbâsîler, ihtilâl hazırlıklarının başladığı ilk anlardan itibaren Şiîler’le birlikte hareket ediyormuş gibi görünüyorlar ve gerçek niyetlerini açığa vurmuyorlardı.

Ancak iktidarı ellerine geçirince onlara sırt çevirdiler.
Ebü’l-Abbas karargâhını, Şiîler’in çoğunlukta bulunduğu Kûfe’den Hammâm-A‘yen’e nakletti ve Ebû Müslim’in yardımıyla Ebû Seleme ile Süleyman b. Kesîr’i ortadan kaldırdı.
Kahtabe ve oğlu Hasan güneyden Kûfe üzerine yürürlerken, ikinci bir ordu Ebü’l-Abbas’ın amcası Abdullah b. Ali kumandasında kuzeyden Suriye istikametinde ilerliyordu.
Halife II. Mervân, Suriye ve el-Cezîre Arapları’ndan topladığı bir ordu ile Büyük Zap kenarında Abdullah’ı karşıladı.

750 - Zap Savaşı (Abbasi zaferi)

Ebü’l-Abbas’ın amcası Abdullah kumandasında Suriye’ye doğru ilerleyen Abbâsî ordusunu Emevî Halifesi II. Mervân Dicle’nin kollarından Büyük Zap suyu sahilinde karşıladı
On gün devam eden savaşta II. Mervân yenildi.
Böylece Abbâsîler’e artık Suriye’nin kapıları açılmış oluyordu.

Emevîler’in başşehri Dımaşk Abbâsî kuvvetlerinin eline geçti.
Mervân Mısır’a kaçarken Yukarı Mısır’da Bûsîr’de yakalanarak öldürüldü
Böylece Emevîler tarih sahnesinden silindi ve Abbâsîler kesin olarak iktidara geldi.

Vasıt valisi direniyor ama ...

Ancak İslâm dünyasında henüz tam anlamıyla hâkimiyet kurulamamıştı.
Teslim olmamakta direnen Vâsıt Valisi İbn Hübeyre, Hasan b. Kahtabe tarafından kuşatıldı.
Hasan’ın bir sonuç alamaması üzerine Halife Ebü’l-Abbas kardeşi Ebû Ca‘fer’i yardıma gönderdi.
Buna rağmen kuşatma on bir ay devam etti.
Nihayet Mervân’ın ölüm haberinin gelmesi üzerine 750 yılı sonlarında İbn Hübeyre görüşmeye razı oldu.
Yapılan görüşmeler sonunda teslim antlaşması imzalandı.
Ancak şehir teslim olduktan sonra antlaşma şartlarına uyulmayıp başta İbn Hübeyre olmak üzere birçok kişi idam edildi.

İhtilâlin başarıya ulaşmasından ve Abbâsîler’in iktidara gelmesinden sonra Emevîler’e mensup olanlar her tarafta hunharca katledildi. Muâviye ve Ömer b. Abdülazîz’in mezarları hariç, diğer halifelerin mezarları açılarak kemiklerinden bile öç alma yoluna gidildi.
Emevîler’e karşı girişilen cinayetlerin en büyüğü, Abdullah b. Ali’nin bulunduğu Suriye’de meydana geldi.
Abdullah, Ebûfutrus’ta Emevî ailesi mensuplarını bir ziyafete davet etti.
Yemek sırasında okunan bir mısradan âniden hiddetlenerek Emevîler’den seksen kişiyi öldürttü.
Abbâsîler, hilâfet merkezi olarak Suriye yerine Irak’ı tercih ettiler.
Kısa bir müddet sonra da merkez Enbâr’a nakledildi.

* Abbâsîler devrinde siyasî, iktisadî ve dinî sebeplere dayanan isyanlara sık sık rastlanmaktadır.

750 / 51 - Abbâsîler’in iktidara gelmesi ne Araplar’ı ne de İranlılar’ı memnun etti.
Ülkenin doğu eyaletlerinde de isyanlar ortaya çıktı.
Buhara’da Şerîk b. Şeyh el-Mehrî’nin Hz. Ali evlâdı lehine başlattığı çok tehlikeli bir isyan, Ebû Müslim’in gönderdiği Ziyâd b. Sâlih tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı

751 - Halife Ebü’l-Abbas devrinin tarihî bakımdan en önemli olayı, Çin ordusu ile yapılan ve Çinliler’in mağlûbiyetiyle sonuçlanan Talas Savaşı’dır
Bu savaşla Çin’in Batı Türkistan üzerindeki siyasî emelleri ebediyen sona ermiştir
Ziyâd b. Sâlih, Çin ordusunu mağlûp etti.
Bu savaşta, Karluk Türkleri Abbasiler ile müttefik oldu.
Türkler arasında İslamiyet hızla yayıldı

751 - Ebû Müslim’in Belh valiliğine tayin ettiği Ebû Dâvûd Hâlid b. İbrâhim, Huttel ve Kiş’e karşı başarılı akınlar yaptı.
Bu başarıları sebebiyle Abbâsî ailesi mensupları Ebû Müslim’den çekinmeye başladılar.
Hatta halifenin gizli tahrikleri sonunda Ebû Müslim’in kumandanlarından Ziyâd b. Sâlih ile Sibâ‘ b. Nu‘mân 135 (752-53) yılında isyan ettiler.
Ancak Ebû Müslim bu isyanları kolaylıkla bastırdı.

752 - Suriye’de Emevî hânedanının haklarına sahip çıkmak isteyen bir isyan oldu.
İsyan çabuk bastırıldı; ancak Emevî taraftarları, Emevîler’in bir gün yeniden dönerek adaleti tesis edeceklerine inanıyor, pek tehlikeli boyutlara varmamakla birlikte Suriye’de zaman zaman ayaklanıyorlardı.

* Kûfe’de okuduğu ilk hutbede kendisini “Seffâh” (kan dökücü) unvanıyla takdim eden Ebü’l-Abbas’ın Emevî ailesi mensuplarına ve taraftarlarına karşı işlediği korkunç cinayetler unvanının kişiliğine uygun olduğunu göstermektedir.

754 - Ebü’l-Abbas, beş yıl halifelik yaptıktan sonra yakalandığı çiçek (veya humma) hastalığından kurtulamayarak Enbâr’da vefat etti
Kendisinden sonra kardeşi Ebû Ca‘fer el-Mansûr halife oldu.
Abbâsîler’in gerçek kurucusu sayılır

754 / 775 - Abbâsî halifesi, Ebû Ca‘fer el-Mansûr

754 - Ebû Ca‘fer hilâfete geçince Suriye valisi olan amcası Abdullah b. Ali b. Abdullah, halifeliğin kendi hakkı olduğunu ileri sürerek isyan etti.
Âsi üzerine Ebû Müslim gönderildi.
İki ordu arasında Nusaybin yakınında meydana gelen şiddetli savaşta galip gelen Ebû Müslim, Ebû Ca‘fer el-Mansûr’u büyük bir gaileden kurtardı
Abdullah b. Ali isyanının bastırılması Halife Mansûr’a rahat nefes aldırdıysa da Ebû Müslim’in nüfuzunun daha da kuvvetlenmesi onu endişelendiriyordu.

755 - Halifenin, Ebû Müslim ile konuştuğu bir sırada daha önce saraya yerleştirilen adamları saklandıkları yerden çıkarak Ebû Müslim’i öldürdüler
Ebû Ca‘fer, Ebû Müslim’in cesedinin Dicle’ye atılmasını emretti.
Onun kumandanlarını teskin etmek için de kendilerine rüşvet verdi.
Ayrıca bir hutbe irad ederek Ebû Müslim’i itaatsizliği yüzünden öldürttüğünü söyledi.

755 - Halife Mansûr’un, Ebû Müslim’i öldürtmesi bahane edilerek İran’da bir seri isyan başladı
İkinci Abbâsî halifesi ve birçok bakımdan hânedanın gerçek kurucusu olan 2. Halife Ebû Ca‘fer el-Mansûr, Dicle kıyısında, Sâsânî İmparatorluğu’nun eski başşehri Medâin harâbeleri yakınında bulunan ve Abbâsîler’in sürekli başşehri olacak yeni bir şehir kurdu.
Resmî adı Medînetüsselâm olmasına rağmen burası, aynı yerde bulunan eski bir İran köyünün adıyla Diyârıbağdâd olarak tanınmıştır.
Hilâfet merkezinin değişmesinin önemli sonuçları olmuştur.
Bu değişiklikle idarenin ağırlık merkezi, bir Akdeniz ülkesi olan Suriye’den, sulanabilen zengin bir vadi ve birçok ticaret yollarının kavşağı olan Irak’a geçmiş, böylece Bizans yerine İran’ın tesiri yoğunluk kazanmıştır.
Bu isyanların temelinde belirli bir noktaya kadar milliyetçi fikirler bulunuyordu.
İsyan hareketinin altında yatan dinî ideoloji ise İran menşeli idi.

Mecûsî olan Sünbâz ile İshak et-Türkî isyan etti.

Ebû Müslim’in ölüm haberi Horasan’a ulaşınca, muhtemelen onun yakın adamlarından Sunbaz adında bir kumandan Rey’i ele geçirerek Hemedan üzerine yürüdü.
Rey ile Hemedan arasında halife kuvvetleriyle yaptığı savaşı kaybeden Sunbaz, Taberistan’a kaçtıysa da yakalanarak idam edildi.
Yine aynı tarihlerde Ebû Müslim’in adamlarından İshak et-Türkî, Mâverâünnehir’de isyan etti ve iki yıl halife kuvvetlerini uğraştırdı.

756 - Abbâsî katliamından kurtulabilen Halife Hişâm’ın torunu Abdurrahman b. Muâviye, Mısır ve Kuzey Afrika yoluyla Endülüs’e gitmeye muvaffak oldu.
Abdurrahman, Endülüs’ün içinde bulunduğu karışık durumdan faydalanarak yılında bağımsız bir hükümdar gibi hareket etmeye başladı.
Halife Mansûr, Abdurrahman üzerine kuvvetler sevkettiyse de bir sonuç alamadı ve Endülüs böylece imparatorluktan resmen kopmuş oldu.
Endülüs’ün istiklâlini kazanmasından sonra yavaş yavaş bütün Kuzey Afrika’da bağımsız ve yarı bağımsız devletler ortaya çıkmaya başladı.

757 - Peygamberlik iddiasında bulunan Üstâzsîs adlı birisi Herat, Bâdgīs ve Sîstan taraflarında ayaklandı; bir yıl kadar süren mücadeleden sonra isyan bastırıldı ve Üstâzsîs esir edildi ve Horasan’da devlet otoritesi tesis edildi

758 - Halifeyi tanrı, Ebû Müslim’i de peygamber olarak kabul eden Râvendîler’in başlattığı isyan da bastırılarak bu topluluğun tamamı kılıçtan geçirildi

758 - Merkez Sicilmâse olmak üzere resmen Abbâsîler’e bağlı olan Hâricî Midrârîler, isyan etti 

762 - Şiîler, başarıya ulaşmasında büyük ölçüde yardımcı oldukları ihtilâlden sonra Abbâsî ailesinin hilâfete geçmesini hazmedemiyorlar ve hilâfetin kendi hakları olduğunu açıkça ilân ediyorlardı.
Nitekim Hz. Ali’nin oğlu Hasan’ın soyundan gelen Muhammed en-Nefsüzzekiyye ve kardeşi İbrâhim, halifelik iddiasıyla harekete geçtiler.
Uzun müddet gizli çalışan ve halifenin takibinden kurtulmak için devamlı yer değiştiren bu iki kardeş, nihayet ailelerine yapılan baskıya dayanamayarak ortaya çıktılar ve Mansûr’a karşı harekete geçtiler.
Muhammed ve ertesi yıl da İbrâhim yakalanarak idam edildi.
Şiîler’in isyanları bununla bitmedi.
Fırsat buldukça ortaya çıktılar; fakat bir sonuç elde edemediler.

762 - Bağdad şehri kuruldu.
Mansur kendi devletine ait müstakil bir merkez ararken, Bağdad‟ın yerini buldu.
Şehrin inşasına başladı. 4 yıl sürdü.
Ortaçağ‟ın İslam Dünyasının incisi olarak adlandırıldı.

771 - Kuzey Afrika’da Berberîlerin isyanı

771 - Diğer taraftan Mansûr, V. Konstantinos’un tahta geçmesiyle başlayan Bizans saldırılarına karşı asker sayısını arttırdı; Kafkaslar’da İslâm topraklarına giren Hazarlar’a karşı tedbir alıp müstahkem kaleler yaptırdı.

772 - Kuzey Afrika’da Hâricîler isyan edip karışıklıklar çıkarınca Yezîd b. Hâtim el-Mühellebî isyanları bastırıp Abbâsî hâkimiyetini tesis etti.

775 / 785 - Abbâsî halifesi, Muhammed Mehdî

776 - Mehdî-Billâh zındıklara karşı mücadeleye önem verdi.
Zındık olarak bilinen birçok kimseyi sorgulayarak cezalandırdı.
Çeşitli şekillerde zındıklıkla suçlananları hapse attı veya ortadan kaldırdı, bazılarını da tövbe ettikleri için affetti.
Zındıkların faaliyetlerine engel olmak ve isyanları bastırmak amacıyla Dîvânü’z-Zenâdıka’yı kurdu

El Mukanna'nın isyanı

Orta Asya'da Amu Derya'nın doğusunda kendini kutsal bir peygamber olarak iddia eden yeni bir mehdi ortaya çıktı.
Tenâsüh inancına sahip olup ulûhiyyet iddia eden Mukanna‘ Horasan bölgesinde çok sayıda taraftar buldu ve ayaklandı.
Bu sahte peygamber yüzünü bir peçe gibi bir maske ile kapattığı için Hasım El Mukanna (Peçeli Hâsim) olarak anılmaya başlandı
Fakat sonunda etrafında bulunanlar El-Mukanna'dan ayrıldılar.
Hâlife Mehdi’nin sevk ettiği kuvvetler El-Mukkana ve 2,000 yakin müridini "Kış" kalesinde kuşattılar.
Kalede mahsur kalan El-Mukkanna ve müridleri teslim olmayı ret ettiler ve birlikte intihar ettiler.

777 - Batı Cezayir’de Rüstemîler, isyan etti

782 - Halife Mansûr zamanında Anadolu’ya küçük çapta akınlar yapılıyordu.
Üçüncü Abbâsî Halifesi Mehdî, İslâm devletindeki iç karışıklıklardan faydalanmak isteyen Bizans İmparatorluğu’na bir ders vermek maksadıyla İstanbul’a büyük bir sefer düzenledi.
Oğlu Hârûn kumandasındaki İslâm ordusu Üsküdar’a kadar gitti ve Kraliçe İrene’yi yıllık vergi ödemek şartıyla barış yapmaya mecbur ederek geri döndü.

784 - 85 - Halifeliğinin son yıllarında İran Mani dinine inanan "zındık"larla uğraştı Ebu Müslim Horasani‟nin öldürülmesinden sonra Horasan‟daki Mecusiler çeşitli adlar altında isyan etmişlerdi. Mani görüşü ile Mazdek Kominist inancını birleştirdiler.
Mehdi bunların üzerine kuvvetler sevkedip ortadan kaldırmaya uğraşmıştır.

785 / 786 - Abbâsî halifesi, Hâdî

786 - Hâdî döneminin en önemli olaylarından biri, Ali evlâdından Hüseyin b. Ali’nin Medine’de başlattığı isyan hareketidir.
Hz. Hasan’ın torunlarından olan Hüseyin b. Ali, Abbâsîler’in Medine âmili Ömer b. Abdülazîz b. Abdullah ile Ali evlâdından bazıları arasında çıkan ihtilâftan sorumlu tutularak cezalandırılmak istenince buna karşı çıktı ve Mescid-i Nebevî’de toplanan halktan biat aldı.
Daha sonra hac münasebetiyle gelen toplulukları da kendi saflarına katmak amacıyla Mekke’ye hareket etti.
Bunun üzerine Hâdî-İlelhak, hac için Mekke’de bulunan Abbâsî ileri gelenlerine bütün kuvvetlerini toplayarak onların üzerine yürümelerini emretti.
Mekke yakınlarındaki Fah vadisinde cereyan eden savaşta Hüseyin yenildi ve çok sayıda taraftarıyla birlikte hayatını kaybetti (8 Zilhicce 169).
Bu savaştan sağ kurtulan Hüseyin’in dayısı İdrîs b. Abdullah Mağrib’e kaçmış ve orada İdrîsîler hânedanını kurmuştur.
Şiîler bu hadiseyi Kerbelâ Vak‘ası’ndan sonra en acıklı olay ve bir matem günü olarak kabul ederler.
Hareketin bastırılmasından sonra Ali evlâdına karşı yapılan zulüm ve baskılar arttırıldı.
Gizlenip saklananların evleri yakılıp yıkıldı, malları müsadere edildi.
Kûfe’deki Ali evlâdı ve taraftarları da kontrol altında tutulmaya başlandı.

786 - Hadi, Îsâbâd’da vefat etti ve orada defnedildi

786 / 809 - Abbâsî halifesi, Hârûn er-Reşîd

Hârûnürreşîd, İslâm devletiyle Bizans İmparatorluğu arasında müstahkem kalelerle takviye edilmiş bir sınır bölgesi oluşturmak istedi.
Bu amaçla Mansûr devrinden itibaren çok büyüyen Cündikınnesrîn’i, merkezi Menbic olmak üzere Cündilavâsım veya kısaca Avâsım adıyla müstakil bir bölge haline getirdi.

Böylece Arap ve mevâlî arasındaki fark ortadan kalkmış, hatta mevâlî Araplar’a karşı üstünlük bile kazanmıştı.

789 - Fas’ta İdrîsîler, isyan etti

789 - Horasan’daki isyanların en tehlikelisi, Mukanna‘ (Peçeli) isyanıdır.
Fikirleri bugünkü komünizme benzeyen Mukanna‘ın isyanı, ancak (789) bastırılabildi.

Halife Mehdî zamanında eski İran dinlerini ihya etmek için daha birçok ayaklanma olmuştur.
Bütün bu olaylar üzerine, isyanları bastırmakla görevli Dîvânü’z-zenâdıka adı verilen bir müessese de kurulmuştur.

800 - İslâm coğrafyacılarının İfrîkıye adını verdiği Tunus’ta Ağlebîler istiklâllerini kazandılar
Kuzey Afrika Abbasiler döneminde sürekli karışıktı.
İbrahim b. Ağleb Harun‟a başvurmuş, Kuzey Afrika‟nın idaresini babadan oğula geçecek şekilde kendisine verirse sulh ve asayişi sağladıktan sonra yılda 40 bin dinar ödeyeceğini söylemiştir.
Harun da bu teklifi kabul etti.

800 - Abbâsî Halifesi Hârûnürreşîd ile Frank Kralı Büyük Karl (Charlemagne) arasında IX. yüzyılın başlarında kurulan dostane münasebetler her iki tarafın da karşılıklı menfaatlerinden kaynaklanıyordu.
Büyük Karl, Hârûnürreşîd’i kendi düşmanı Bizans’a karşı muhtemel bir müttefik olarak düşünüyor, Hârûnürreşîd de onu İspanya’da kudretli ve müreffeh bir devlet kurmaya muvaffak olan rakibi Endülüs Emevîleri’ne karşı kullanmak istiyordu.

803 - Hârûnürreşîd bir bahane ile Bermekî ailesini bertaraf etti.
Bermekiler Bermekiler Belh dolaylarında inançlı bir ailedir
Abdülmelik b. Mervan döneminde Müslüman olmuşlardır.
Abbasilerin kuruluşuna hizmet etmişlerdir.
Harun‟un hilafetinin başarı sebeplerinden biri Bermekilerin faaliyetleridir.
Harun Reşid‟e 17 yıl sadakatle hizmet etmişlerdir.
Devletin bütün kademelerine el atmaları kıskançlıklara sebep olmuştur.
Hükümdarların hiç birisi kendi ailelerine rakip tanımayacakları için Bermekiler de haddi aşmış ve Harun tarafından ortadan kaldırılmışlardır.

Harun Reşid'in vefatı - 809

Rahatsız olarak Doğu seferine çıktı.
Tus‟da rahatsızlığı arttı,vefat etti.

* Onun dönemi Asya‟da Arap saltanatının en parlak devridir. Arabistan geceleri 1001 gece masallarına konu olmuştur.
* Büyük halife, dindar, müşfik ve haşmetli olarak anılmıştır.
* Asker olması dolayısıyla muharebelere bizzat katılmıştır.
* Tebaasını bizzat dolaşarak kontrol ederdi. (Hz. Ömer gibi)

Hârûnürreşîd’in ölümünden sonra, oğulları Emîn ve Me’mûn arasındaki hilâfet mücadelesi, aynı zamanda Arap ve İranlı unsurun iktidar mücadelesi idi.
Anne ve baba tarafından Abbâsî ailesine mensup olan Emîn’i Araplar, annesi İranlı bir câriye olan Me’mûn’u da İranlılar destekliyordu.
Neticede Me’mûn’un galip gelmesi, Araplar’ı devlet idaresinden tamamen uzaklaştırdı.

809 / 813 - 6. Abbasi halifesi, Muhammed el-Emin

* Halife Harun öldüğünde oğulları Emin Bağdat‟ta, Memun Merv‟de, Kasım Kınnesrin‟de idi.
* Halifelik alametleri asa, yüzük ve kılıç Bağdat‟a Emin‟e getirildi.
Emin‟e biat edildi.
* Me‟mun değerli hediyelerle kardeşini tebrik etti.
* Emin‟in annesi Zübeyde hilafet sarayına yerleşti.
Saraya kadın hakimiyeti
* Emin ile Me‟mun arasında kısa süre sonra anlaşmazlık ortaya çıktı.
* Emin‟in kardeşi Me‟mun‟un veliahtlığını iptal ederek kendi oğlunu bu makama atamak istemesi üzerine, Araplar ile çoğunluğunu İranlılar ve Türklerin oluşturduğu Horasanlılar arasında iktidar mücadelesi yaşandı.
* Araplar Me‟mun‟un başa gelmesiyle Horasanlıların nüfuzunun artacağından endişe ediyorlardı.

811 - Emin, Orduyu Mart 811'de Bağdad'dan "Ali Bin İsa Bin Musa" komutasında İran'a kardeşi Memun üzerine gönderdi.
* Yaklaşık 4 yıl süren iktidar mücadelesi ve iç savaşın sonunda Me‟mun halifelik makamına geçmiştir.
Bu geçiş büyük savaşlar sonunda olmuştur.
* Me‟mun son savaşın sonucundan sonra kendisi adına hutbe okunmasını ve kendisine Emirü‟l-mü‟minin ünvanının verilmesini istedi.
* Emin hal edildi, hapsedildi, daha sonra da öldürüldü.

*İş başına geçtikten sonra memleketin her tarafından getirttiği rakkase ve şarkıcılarla bir rakkase topluluğu oluşturdu.
*Dicle nehri üzerinde arslan, fil, kartal, yılan şeklinde çok süslü beş tekne yaptırmış bunları nehirde yüzdürüp zevkü safa ile vakit geçirmiştir.

813 / 833 - 7.Halife, Me’mûn

Me’mûn, halifeliğinin ilk yıllarında Merv’de bulunduğu sürece İranlı unsurun tesirinde kalarak kendisi için de zararlı bazı icraatta bulundu.
Ancak hadiselerin hızla aleyhine gelişmesi Me’mûn’u uyandırmış ve siyasetini değiştirmek zorunda bırakmıştır.
İlk önce Merv’den Bağdat’a gelerek idareyi bizzat yürütmeye başladı.
Merv’de bulunduğu sırada cereyan eden hadiseler Arap ve İranlılar’a karşı güvenini sarsmıştı.
Bu durumda güvenebileceği bir kuvvete ve kadroya ihtiyacı vardı.
Horasan’da bulunduğu sırada yakından tanıma fırsatını bulduğu Türkler, Abbâsî İmparatorluğu’nda Arap ve İranlılar’ın nüfuzuna karşı çıkabilecek yegâne kuvvetti; siyasî tecrübe ve askerî kabiliyet bakımından da imparatorluk içinde bir denge unsuru olabilirlerdi.
Me’mûn’un, halifeliğinin son yıllarında Türkler’i askerî birlikleri arasına almaya başladığı ve bunu bir devlet politikası haline getirdiği görülmektedir
Kaynaklar, Me’mûn’un son yıllarında halife ordusu içinde Türkler’in sayısının 8000-10.000 civarında olduğunu ve kumanda heyetinin Türkler’den meydana geldiğini belirtmektedir.

816 - Babek İsyanı
Abbâsîler devrinde ortaya çıkan isyanların en önemlisi, geniş bir alana yayılması, devamlılığı, teşkilâtlanması ve bütünlük arzetmesi bakımından, Bâbek el-Hürremî’nin isyanıdır.
Siyasî ve askerî sahada dikkate değer kabiliyetlere sahip olan Bâbek’in taraftarlarının çoğunu köylüler teşkil ediyordu.
O, büyük arazilerin taksim edileceğini vaad ediyor ve sözünü de tutuyordu.
Azerbaycan’da isyan bayrağını açan Bâbek, uzun müddet isyanını devam ettirmiş, üzerine gönderilen kuvvetleri mağlûp ederek nüfuz alanını genişletmiştir, (837 de isyan bastırıldı)

819 yılından itibaren Horasan ve Mâverâünnehir’de Sâmânîler,
821 yılında Horasan’da Tâhirîler ismen halifeye bağlı olmakla beraber iç ve dış işlerinde tamamen bağımsız hareket ediyorlardı

827 Girit’in fethi ve Sicilya’ya giriş

830-833 - Halife Me’mûn, hilâfetinin son yıllarında Bizans’a karşı arasında bizzat kendisinin de katıldığı üç sefer düzenledi.
Orta Anadolu’da Tyana (Tuana) zaptedilerek şehre müslüman nüfus iskân edildi.
Bu hareketinden, onun Anadolu’yu fethetmek niyetinde olduğu anlaşılmaktadır.

833 Vefatı

Memun 5 yıl doğuda Merv'de bağımsız olarak ve 20 yıl tek Abbası halifesi olarak hüküm sürdükten sonra Tarsus'da 48 yaşındayken öldü.

Halifeliği İslam dünyasındaki Sünni-Şii ayrımına son verme kararı herkesi şaşırttığı gibi kendi konumunun da sarsılmasına yol açtı. Abbasilerin geleneksel siyah bayrağı yerine Şiilerin yeşil bayrağını benimsedi. Ama iki tarafı uzlaştırmaya yönelik bu gösterişli çabalar umulan sonucu vermedi. Mutezile öğretisini halkına benimsetmeye çalıştı.

833 - 842 8. Halife Mû'tasım

833 - Halife Me’mûn’un ölümünden sonra kardeşi Mu‘tasım Türkler’in desteği sayesinde hilâfet makamına geçti
O da ağabeyi gibi çeşitli Türk ülkelerinden birlikler getirmeye devam ederek kısa zamanda ordunun büyük kısmını Türkler’den meydana getirdi.

834 - Zut İsyanı ve Babek İsyanları

836 - Samarra’nın başkent oluşu Samarra Irak'ta Bağdat'ın yetmiş mil uzağında ve Dicle kenarında kurulan tarihi bir şehir. Bu şehri, Halife Mu'tasım'a ve ücretli Türk ordusuna yeni bir yerleşim merkezi sağlamak gayesiyle Ünlü Abbasi kumandanı Türk asıllı Eşnas

836 (H.222) senesinde, kurdu.
Samarra Kuruluşundan 892 (H.279) senesine kadar 57 sene müddetle, Abbasi Devletine başşehir oldu.
Halife Mu'tasım'dan halife Mu'tedid'e kadar sekiz Abbasi halifesi Samarra'yı payitaht olarak kullandı.

892 (H.279) senesinde Halife Mu'tedid Bağdat'ı tekrar başşehir yaptı.
Türk kumandanları yavaş yavaş idarî kadrolara da hâkim olarak devletin yönetiminde büyük ölçüde söz sahibi oldular.
Halife Mütevekkil’den itibaren istediklerini halife yapıyor, istemediklerini bu makamdan uzaklaştırıyorlardı.
Diğer taraftan halifeler de Türkler’in baskısından kurtulmak için gayret sarfediyor ve fırsat buldukça Türk kumandanlarını öldürüyorlardı.

838 - Nihayet Bâbek, Halife Mu‘tasım’ın Türk asıllı kumandanlarından Afşin tarafından yakalandı.
Samarra şehrine getirilen "Babek", burada Hâlife Mû'tasım’ın huzurunda idam edildi.
Akabinde Hürremiler harekatı da zayıflayarak dağıldı.
İsyan tam olarak sonuca ulaşmasa da, Abbasiler Halifeliği'nin parçalanmasını hızlandırdı

838 - Abbâsîler devrinde Bizans’a karşı düzenlenen seferlerin en büyüğü Mu‘tasım tarafından yapılmıştır
Büyük bir ordu ile Anadolu’ya giren Mu‘tasım, Ankara üzerinden yürüyüp bugünkü Afyon yakınlarında bulunan ve o zaman Anadolu’nun en büyük şehirlerinden biri olan Ammûriye’yi (Amorion) muhasara ederek zaptetti.
Halife Mu‘tasım’dan sonra Bizans cephesindeki askerî harekâtın hızını kaybettiği görülmektedir.
Diğer taraftan IX. yüzyılın ortalarından itibaren Abbâsî hilâfetinin zayıflaması, Suriye ve el-Cezîre’de yeni devletlerin ortaya çıkması üzerine, mücadeleler bu devletlerle Bizans arasında cereyan etmeye başlamıştır.
Bilhassa Hamdânîler’den Seyfüddevle’nin gazâları büyük bir önem taşımaktadır.
Bu sırada Türkistan ve Hazar cephesinde birkaç sınırlı harekât dışında, tam mânasıyla bir sükûnet hüküm sürüyordu.
Abbâsîler, hilâfet merkezinin çok uzakta olması sebebiyle Akdeniz’e daha az ilgi gösteriyorlardı.
Fakat Mısır ve Kuzey Afrika’da kurulan devletler, birkaç asır boyunca Akdeniz’de hâkimiyetlerini devam ettirdiler.
Meselâ Ağlebîler, 825-878 yılları arasında Sicilya’nın fethini tamamlayarak burada parlak bir fikir hayatının gelişmesine zemin hazırladılar.

842 - 847 9. Halife Vâsik

842 - Babasından zengin bir hazine devralan Vâsik-Billâh Mekke, Medine ve Bağdat başta olmak üzere bütün şehirlerde halka ihsanlarda bulundu.
Hilâfetinin ilk günlerinde Kays Aylân kabileleri isyan edip Dımaşk valisinin sarayını kuşattı.
Recâ b. Eyyûb el-Hidârî, Kayslılar’ın kendi aralarındaki anlaşmazlıktan faydalanıp isyanı bastırdı ve şehirde emniyeti sağladı.

842 - Vâsik, Recâ b. Eyyûb’u, Mu‘tasım’ın vefatından önce Filistin bölgesinde ayaklanan Ebû Harb el-Müberka‘ üzerine gönderdi.
İsyanı bastıran Recâ, Müberka‘ı esir alıp Sâmerrâ’ya döndü
Daha sonra çoğunluğu bedevî Arap kabilelerinin yağma ve çapulculuk hareketlerinden ibaret olan bir dizi isyan vuku buldu.
Bu devirde idarede etkin olan, Eşnâs ve İnak gibi Türk kumandanlarıdır.
Türk kumandanlara büyük yetkiler tanıyan Vâsik, Eşnâs’a hil‘at giydirip sultanlık unvanı verdi.

842 - Bizans İmparatoru Theophilos ölmüş, yerine geçirilen oğlu III. Mikhail küçük yaşta olduğundan annesi Theodora idareyi eline almıştı.
Bizans sarayında güçlü bir hükümdarın bulunmadığı için Vâsiḳ döneminde Abbâsî-Bizans ilişkileri nisbeten sakin geçti.

842/847 - Güney İtalya’ya seferler
Vâsik-Billâh devrinde Ağlebîler’in yürüttüğü faaliyetler çerçevesinde Fazl b. Ca‘fer ve İbn Berber (Abbas b. Fazl) kumandasındaki müslüman orduları Sicilya’da Messina, Napoli, Meskân, Şerrâ ve Lentini şehirlerini ele geçirdi.

847 - Vâsiḳ-Billâh 23 Zilhicce, Sâmerrâ’da vefat etti

847 Abbasi Devleti’nde gerileme dönemi başladı.

847 / 861 - 10. Abbasi Halifesi Mütevekkil

Mu‘tezilî siyasete karşı çıkarak devletin ve toplumun gündemindeki halku’l-Kur’ân’la ilgili dinî tartışmaları ve Mu‘tezile’nin görüşünü benimsemeyenler üzerinde uygulanan baskıyı sona erdirdi
Kur’an’ın mahlûk olduğu konusundaki tartışmalar yasaklandı.

851- Mütevekkil ,muhafazakâr Sünnî âlimlerinin hâmisi oldu.
Sünnîliğin yaygınlaştırılmasına çalıştı.
Hanefî âlimlerini önemli görevlere getirdi.
Türk kumandanlarının nüfuzundan rahatsızlık duyan halifenin bu husustaki ilk icraatı İnâk et-Türkî’yi bertaraf etmek oldu.

849 - İnak hac dönüşü Bağdat’ta düzenlenen bir suikast sonucu öldürüldü
Öte yandan diğer Abbâsî halifeleri gibi Mütevekkil de Hz. Ali evlâdına karşı şiddet ve baskı politikası uyguladı.
Fedek arazisini Ali evlâdından geri alarak yakınlarından birine iktâ etti.

850 - Hz. Hüseyin’in türbesinin ve etrafındaki yapıların yıkılmasını, kabrin bulunduğu arazinin bahçe haline getirilmesini ve halkın burayı ziyaret etmesine engel oldu

853 - Mütevekkil Bizans’a karşı seferleri sürdürdü.
Sınır bölgelerindeki İslâm kara ordusunun gücünü anlayan Bizans, özellikle Girit’e yapılan yardımları kesmek amacıyla büyük bir deniz filosuyla âni olarak Mısır sahillerinde Dimyat’a saldırdı.
Bu saldırıdan sonra Mütevekkil sahillerdeki önemli merkezlere kaleler inşa edilmesini emretti.

855 - İmam Hanbeli’nin vefatı.

858 - Türk kumandanlarının nüfuzunu kırmak için Mütevekkil, başşehrini Arap unsurun ağırlıklı olarak bulunduğu Dımaşk’a nakletmeyi kararlaştırdı.
Bu maksatla veziri Ubeydullah b. Yahyâ, başmüşaviri Feth b. Hâkān el-Fârisî ve diğer görevlilerin bulunduğu kalabalık bir heyetle Sâmerrâ’dan ayrılıp Dımaşk’a geldi.
Başşehrin Dımaşk’a nakli ordudaki Türk birlikleri arasında huzursuzluğa yol açtı.
Türk askerleri Irak’a dönmek için gösteri yapmaya başladılar.
Diğer taraftan Mütevekkil Dımaşk’ın iklimine uyum sağlayamadı, ordunun da yoğun baskısı üzerine aynı yıl Sâmerrâ’ya dönmek zorunda kaldı.
Arap, Fars ve diğer unsurlardan oluşan yeni askerî birlikler kurdu.
Mütevekkil’in Türkler’e yönelik politikası ve veliaht tayin ettiği oğullarına karşı hissî ve yanlış tutumu onun öldürülmesinin başlıca sebebi oldu.
Gençliğinde önemli siyasal ya da askeri görevler üstlenmemekle birlikte, dinsel tartışmalara büyük ilgi göstermiştir.
Bağdat'taki sinagoglar ve kiliseler yerle bir edildi.
Hıristiyanlara ve Yahudilere yönelik özel giysi zorunluluğunu yeniden yürürlüğe koydu.

861 / 862 - 11. Abbasi Halifesi Müntasır

861 - Halifeliğinin son zamanlarında,Boğa es-Sagīr, Vasîf b. Süvâr Tegin et-Türkî ve Otamış gibi Türk kumandanları ile iş birliği yaparak babasını ve Feth b. Hâkān’ı ortadan kaldırdı 862 - Sâmerrâ’da vefat etti.
Müntasır-Billâh babası Mütevekkil’in aksine Ali evlâdına çok iyi davranmış, Fedek’i ve Ehl-i beyt’e ait diğer yerleri kendilerine iade etmiştir. 5 Ay Halife oldu

862 / 866 - 12. Abbasi Halifesi Müstaîn

862 - Öteden beri Türk askerlerinin iktidarı ellerinde tutmalarından rahatsız olan Bağdat halkı ilk defa Türkler’e karşı başlatılan bir eylemin içinde yer aldı Türk askerlerinin nüfuzunun kırılmasını isteyen Bağdat halkı Abbâsî kuvvetlerinin Bizans karşısında yenilmesini bahane ederek halifeye isyan etti.
Boğa es-Sagīr ile Vasîf’in kendisine karşı bir eylem gerçekleştireceğini haber alan Bâgir et-Türkî adamlarıyla görüşerek halifenin ve bu iki kumandanın katledilmesini kararlaştırdı.

Bunu duyan Halife Müstaîn-Billâh, Boğa es-Sagīr ve Vasîf ile anlaşıp Bâgir et-Türkî’yi hapsetti.
Bu sırada Bâgir’in askerleri ve mevâlî ayaklanıp el-Cevsaku’l-Hâkānî’yi bastı.
Tehlikenin giderek büyümesi üzerine Bâgir hapishanede öldürüldü,
Bu gelişmelerden rahatsız olan Türk askerleri, Ferganalılar ve diğer mevâlî Müstaîn-Billâh’a elçi gönderip hatalarını itiraf ettiler, geri dönmesini istediler ve kendisine bundan sonra sadakatle hizmet edeceklerini bildirdiler.
Fakat halife onların tekliflerini kabul etmedi.

865 - Bunun üzerine Türk askerleri, siyasî otoritelerinin sarsılmasından endişe edip Müstaîn-Billâh’ın yerine Mu‘tez-Billâh’ı halife yapmaya karar verdiler ve onu el-Cevsaku’l-Hâkānî’deki hapishaneden çıkarıp halife ilân ettiler
Vilâyetlere mektup göndererek Müstaîn-Billâh’ın hal‘edildiğini ve yerine Mu‘tez-Billâh’ın geçtiğini bildirdiler.
Böylece aynı anda biri Bağdat’ta, diğeri Sâmerrâ’da olmak üzere iki Abbâsî halifesi ortaya çıkmış oldu.
Müstaîn-Billâh’ın halifelik dönemi karışıklıklar içinde geçmesine rağmen Bizans’a karşı yaz seferleri sürdürüldü.

866 - 869 13. Abbasi Halifesi Mu‘tezz

866 - Mu‘tez halifeliği Türkler’in yardımıyla ele geçirmiş olmasına rağmen onlara ve özellikle kendisi için tehlike gördüğü Vasîf ve Boğa es-Sagīr’e güvenmiyordu.
Nihayet 253’te (867) Vasîf’i, 254’te de (868) Boğa es-Sagīr’i katlettirmek suretiyle bu iki önemli gaileden kurtuldu.
Ancak onların katledilmesi halife üzerindeki Türk baskısını azaltmaya yetmediği gibi Türkler arasında onun aleyhine genel bir hoşnutsuzluk meydana getirdi.

867 - Sîstan bölgesinde ortaya çıkan Saffârîler, Bağdat halifesi ile uzun ve çetin mücadelelere giriştiler.
Suriye ve el-Cezîre’de Hamdânîler 905 tarihinden itibaren bağımsızlıklarını kazanmışlardı.

869 - Maaşlarını zamanında alamayan Türk askerleri Megāribe ile de anlaşarak isyan ettiler ve ele geçirdikleri Mu‘tezz’e işkence yaparak onu halifelikten çekilmek zorunda bıraktılar ardından da zindana attılar.
Mu‘tez altı gün sonra öldü

869 - 870 14. Abbasi Halifesi Mühtedî-Billâh

Yaklaşık bir yıl hilâfet makamında kalan Mühtedî-Billâh, Ömer b. Abdülazîz’i kendisine örnek almış, sade bir hayat tarzıyla kudret ve nüfuzu telif etmeye çalışmış, Türk kumandanlarının nüfuzunu kırmak, halifeliğe siyasî ve dinî itibar kazandırmak için gayret göstermiş, ancak başarılı olamamıştır.
Mühtedî’nin dinî politikası Hanefîliği desteklemekten yana idi.
Şiîliğe bakışı hakkında ise kesin bir şey söylemek oldukça zordur.
Ali evlâdına düşmanca tavır takındığını iddia ederek onu eleştiren Şiîler olduğu gibi ondan övgüyle söz eden müellifler de vardır.
Muahhar tarihçilerden bazıları Mühtedî’nin Mu‘tezilî olduğunu kaydeder

870 Buhâri’nin ölümü

870 - 892 15. Abbasi Halifesi Mu‘temid

870 - Mu‘temid döneminin en önemli olayı, Halife Mühtedî-Billâh zamanında Basra taraflarındaki tarla ve tuzlalarda kötü şartlar altında çalışan Zencî köleleri zenginlik ve hürriyet vaadiyle çevresinde toplamayı başaran Ali b. Muhammed ez-Zencî adlı bir maceraperestin ayaklanmasıdır Ali b. Muhammed, aslında Hâricîler’e yakın olmasına rağmen Hz. Ali soyuna sempatisi bulunanların desteğini kazanabilmek için kendisinin Ali evlâdından olduğunu söylüyordu.

872 - Olayların giderek büyümesi üzerine Mu‘temid kardeşi Muvaffak’ı Basra’daki Zencî hâkimiyetine son vermekle görevlendirdi.
Ancak Muvaffak ciddi bir başarı elde edemeden Sâmerrâ’ya döndü
Onun ardından gönderilen Mûsâ b. Boğa da başarısız oldu.
On beş yıla yakın bir zaman devleti uğraştıran Ali b. Muhammed ez-Zencî öldürülerek isyan bastırıldı.

871 - Bu devirdeki diğer bir önemli mesele, Abbâsî sınırları içerisinde müstakil devletler kurulmasına yol açan Saffârîler olayıdır.

892 - Halifenin, Türkler için kurulmuş olan Samerra'dan ayrılıp hilâfet merkezini yeniden Bağdat’a taşıması,siyasî alandaki Türk nüfuzunun ortadan kalkma sürecine girdiğini göstermektedir.

892 - 902 16. Abbasi Halifesi Mu‘tazıd-Billâh

892 - Bağdat’ın tekrar başkent olması

893 - Mu‘tazıd-Billâh, ilk iş olarak, Âmid Emîri Ahmed b. Îsâ’nın üzerine yürüyüp Şeybânîler’i itaat altına aldı.
Uzun süren savaştan yorulan Mısır’daki Tolunoğulları Hükümdarı Humâreveyh gönderdiği hediyelerle Mu‘tazıd’ın gönlünü kazandı.
Mu‘tazıd da ona çeşitli hil‘atler ve bir kılıç yolladı ve Fırat ile Berka arasındaki bölgeyi kendisine bıraktı.

897 - Mu‘tazıd,cuma günleri minberlerde Muâviye b. Ebû Süfyân başta olmak üzere Ümeyyeoğulları’na lânet okunmasını emreden bir mektup yazdırdı.
Vezir Ubeydullah, bu uygulamanın yeni bir fitneye yol açabileceğini söylediyse de halifeyi ikna edemedi.
Bu defa Kadı Yûsuf, Emevîler’in Ehl-i beyt’e yaptığı kötülüklerin bu mektup vasıtasıyla yayılması halinde halkın tamamen Ali evlâdına meyledeceğini belirtince Mu‘tazıd bu kararı uygulamaktan vazgeçti.

899 - Hamdânîler’den Hamdân b. Hamdûn’u Mardin Kalesi’nde kuşattı, ancak başarılı olamadı.
Daha sonra Türk kumandanlarıyla beraber şehri ikinci defa kuşatınca Hamdan şehri terketmek zorunda kaldı.

899 - Merkezî idarenin duyarsızlığı, mahallî menfaatler ve kırsal bölgelerdeki memnuniyetsizlik yeni bir Şiî ayaklanması için elverişli zemin hazırlamıştı.
Halifenin Cennâbî’ye karşı gönderdiği 2000 kişilik ordu mağlûp oldu.

900 - Karmatîler, Abbas b. Amr el-Ganevî kumandasındaki Abbâsî ordusunu da yenerek Bahreyn’in merkezi Hecer’i ele geçirdiler.
Abbâsî ordusunda görev yapan Türkler’in nüfuzunu kırmaya çalışmış ve bunu büyük ölçüde başarmıştır.

902 - 908 17. Abbasi Halifesi Müktefî-Billâh

903 - Karmatîler Dımaşk’ı muhasara ettiler.
Mısır’dan Bedr el-Hammâmî adlı bir kumandanın idaresinde bir ordu Dımaşk’a gönderildi ve Karmatî lideri Şeyh Yahyâ b. Zikreveyh katledildi
Tolunoğulları’nın kumandanlarından Bedr Karmatîler’i bozguna uğrattı.
Müktefî-Billâh, Karmatî meselesini hallettikten sonra Mısır ve Suriye’de hüküm süren Türk hânedanı Tolunoğulları’nı ortadan kaldırmaya karar verdi.
Tolunoğulları Devleti’nin ortadan kaldırılmasıyla Mısır ve Suriye yeniden Abbâsîler’in hâkimiyetine geçti.
Bizans ile mücadeleye Müktefî-Billâh döneminde de devam edilmiş ve karşılıklı olarak seferler düzenlenmiştir.

908 - 932 18. Abbasi Halifesi Muktedir-Billâh

Muktedir-Billâh döneminde Deylem ve Taberistan Ali evlâdının faaliyetlerine sahne oldu.
Zeydîler’den Hasan el-Utrûş bölgede hükümdarlığını ilân edip halktan biat aldı (Cemâziyelâhir 301 / Ocak 914).

922 - Ünlü mutasavvıf Hallâc-ı Mansûr Vezir Hâmid b. Abbas’ın ısrarıyla yargılanıp idam edildi.

911 - 928 Bizans İmparatorluğu ile mücadele Muktedir-Billâh devrinde de sürdürüldü.
Bizans kuvvetleri 298’de (911) Lazkiye’yi işgal ederek çok sayıda müslümanı esir aldı.
305’te (917-18) Bizanslılar barış talebinde bulundu.
İki yıl sonra taraflar arasında barış imzalandıysa da bu durum uzun sürmedi.
Bizans ordusu 314’te (926) Malatya’yı yağmaladı.
Ertesi yıl İrmîniye’deki bazı İslâm şehirleri işgal edildi (315/927).
Aynı yıl Tarsus Valisi Sümel kumandasındaki Abbâsî orduları Bizans topraklarına saldırdı.
Yapılan savaşta galip gelen Bizanslılar esir aldıkları 400 müslümanı katlettiler.
Ardından Debîl şehrine saldırıp müslümanlarla savaşa tutuştular.
Bu savaşta müslümanlar Bizanslılar’ı yenerek çok sayıda esir aldılar.
Sümel, Tarsus’a dönerken Bizans ordusuyla bir defa daha savaşa girdi ve onları bozguna uğratıp sayısız ganimet ele geçirdi.
316’da (928) Kuzey Mezopotamya’yı istilâ eden Bizanslılar ertesi yıldan itibaren zaptettikleri şehirlerden çekilmek zorunda kaldılar.

* Muktedir-Billâh’ın çeşitli faaliyetleri arasında Diyarbekir surlarını yeniden inşa ettirmesi vardır.......

923 Taberî’nin vefatı.

925 Râzî’nin vefatı

932 - 934 19. Abbasi Halifesi Kāhir-Billâh

İdarecilerin halifelere karşı cüretkâr tavırlarının yaygınlaştığı bu dönemde Abbâsî Devleti, başta Horasan ve Fars bölgesi olmak üzere bazı eyaletlerde hâkimiyetini yitirmiş, Büveyhîler gibi mahallî hânedanlar muhtariyet kazanmıştı.
Ayrıca Bağdat’ta Şiîler ile Hanbelîler arasında zaman zaman çatışmalar oluyordu.
Kāhir-Billâh sert politikalarla bunları sindirme yolunu tuttu.
Mûnis el-Muzaffer’den kurtulması ve kendi sarayından başlayan tasarruf tedbirleriyle hazineyi düzeltmeye çalışması önemli faaliyetlerindendir.
Kāhir-Billâh merhametsizliğiyle tanınır.

934 - 940 20. Abbasi Halifesi Râzî-Billâh

938 - Bizans İmparatorluğu ve Büveyhîler’in saldırılarıyla uğraştı

935 - Eş’ârî’nin vefatı.

940 - 944 21. Abbasi Halifesi Müttakī-Lillâh

Aşırı Şiîler (Râfizîler) karşısında geleneksel Abbâsî politikasını sürdüren Müttakī-Lillâh döneminde mutedil Şiîler için bazı olumlu gelişmelerin meydana geldiği görülmektedir.
Şiîler’e karşı düşmanlıklarıyla tanınan bir kısım aşırı Hanbelîler’in hareketleri sınırlandırılmıştır
Diğer taraftan Büveyhîler zamanında ayrı bir kurum halinde gelişecek olan Alevî nakibliğinin Abbâsî nakibliğinden ayrılması yolunda ilk adımlar Müttakī-Lillâh zamanında atılmıştır.

944 - Maturîdi’nin vefatı.

944 - 946 22. Abbasi Halifesi Müstekfî-Billâh’

945 - (Şii) Büveyhiler Bağdat’ı ele geçirdi.
Büveyhiler Fatimilere; halife de Büveyhilere bağlıydı.
Müstekfî-Billâh’ın halifeliğinin ilk yılında meydana gelen karışıklıklar sebebiyle Bağdat’ta ekonomik sıkıntı baş gösterdi ve halk şehri terketmeye başladı.
Bağdat’ı tehdit etmekte olan Büveyhîler ilk fırsatta şehri işgal etmeye hazırlanıyorlardı.

946 - Halifeyi Muizzüddevle’nin evine götürüp tutuklayan Deylemli askerler halka onun kendi isteğiyle halifelikten çekildiğini bildirip yerine Fazl b. Ca‘fer’i Mutî‘-Lillâh lakabıyla halife ilân ettiler
Müstekfî’nin Şiîler’e sempati duyduğu kaydedilmektedir.

946 - 974 23. Abbasi Halifesi Mutî‘-Lillâh

969 - Fatimiler Mısır’ı ele geçirdi. Fâtımîler’in Mısır’ı ele geçirmesi üzerine Abbâsî hilâfeti için büyük bir tehlike baş gösterdi.
Mutî‘-Lillâh onların Bağdat’a ve Suriye’ye yayılmasını engellemek için Büveyhîler, Hamdânîler ve Karmatîler’le iş birliği yaptı.
Bu ittifak bir ölçüde başarılı oldu; Büveyhîler ve Hamdânîler’in de yardımıyla Karmatîler, 363 (973-74) yılına kadar Fâtımîler’in Suriye’ye ilerlemesini önlediler ve bu bölgede Mutî‘-Lillâh adına hutbe okuttular.

970 - Mısır’da El- Ezher’in kuruluşu

Onun döneminde Bizanslılar’la mücadele âdeta Halep Hamdânîleri’ne bırakılmıştı. Bizanslılar’ın saldırı, yağma ve katliamları İslâm dünyasında büyük tepkilere yol açtığı gibi Mutî‘in konumunu da olumsuz yönde etkiliyordu.
Özellikle 361’de (971-72) Urfa’nın ele geçirilmesinden sonra Nusaybin ve Diyarbekir’in tahrip edilerek katliamlarda bulunulması Mutî‘i çok zor duruma düşürdü.

Katliamlardan kurtulabilen insanlar Bağdat’a gelerek tedbir alınmasını istediler; fakat halifenin ne askerî ne de malî gücü vardı. Büveyhî emîrleri, Mutî‘in zamanında Abbâsî hilâfetinin İslâm dünyasındaki hukukî-mânevî otoritesini her fırsatta kendi hânedanları yararına kullanmaya çalıştılar.
Mutî‘ devrinde Şiîler birtakım dinî-içtimaî faaliyetlerle kendilerini belli ettiler ve 352 (963) yılından itibaren âşûrâ matemiyle Gadîr-i Hum bayramını törenlerle kutladılar
Bu da Sünnîler’le Şiîler arasındaki gerilimi arttırdı ve Bağdat’ta bu iki grup arasında sürüp giden çatışmalara sebep oldu.

974 / 991 - 24. Abbasi Halifesi Tâi‘-Lillâh

974 - Tâi‘-Lillâh halife ilân edilmeden dört gün önce Büveyhî Hükümdarı İzzüddevle Bahtiyâr Bağdat’a tekrar hâkim olmuştu.
Sebük Tegin Büveyhîler’i Bağdat’tan uzaklaştırdı.
Bu sırada Türkler ve Sünnîler Sebük Tegin’i, Şiîler Büveyhîler’i desteklediler.
Şerefüddevle’nin Bağdat’a hâkim olduğu dönemde Türkler’le Büveyhîler arasında gerginlikler ve çatışmalar ortaya çıktı.
Tâi‘-Lillâh döneminde Abbâsîler’in nüfuz alanı çok daraldı.
Suriye ve Hicaz’da hutbe Fâtımîler adına okundu.
Musul ve Suriye’de Hamdânîler’in gücü azalırken Büveyhîler güçlenmeye başladı.
Adudüddevle’nin Irak hâkimiyeti döneminde Hamdânîler, Musul’u ona terketmek zorunda kaldılar.

991 / 1031 - 25. Abbasi Halifesi Kādir-Billâh

Kādir-Billâh devri, Abbâsî iktidarının güç kaybettiği ve başşehir Bağdat’ta bile hâkimiyetin zaman zaman aksadığı bir dönem oldu.
Bağdat’ın Şiî mahallelerinde hutbe Fâtımî Halifesi Hâkim-Biemrillâh adına okundu.
Kādir-Billâh hilâfete geldiği zaman Mekke’de hutbe Fâtımîler adına okunuyordu.
Kādir-Billâh, Karahanlılar tarafından tanınan ve sikkeleri üzerine ismi yazılan ilk Abbâsî halifesidir.
Büveyhîler’e karşı çıkıp Abbâsî Devleti’ne itibarını yeniden kazandıran halife olarak bilinen Kādir-Billâh, Bahâüddevle’nin Sünnî başkadı yerine Şiî başkadı tayin etme isteğine muhalefet etmiş, bunun üzerine Şiîler’e nakib unvanı taşıyan dinî bir reis tayin edilmiştir
Sünnîliği hâkim kılmaya çaba göstermiştir.
Kur’an’ın mahlûk olduğuna inananların ve Mu‘tezilî görüşü benimseyenlerin fikirlerinin yanlışlığı ispat edilmeye çalışılmıştır.

1031 / 1075 - 26. Abbasi Halifesi Kâim

1055 - Halife kaim gizlice Selçuklulardan yardım istedi.
Bunun üzerine Tuğrul Bey Bağdat’a girip Büveyhioğullarının tehlikelerine son verdi.
Halife de Tuğrul Bey’e Doğunun ve Batının Hükümdarı ünvanını verdi.
Böylece İslam dünyasının siyasi hâkimiyetini Türkler temsil etmeye başladı.

1075 / 1094 - 27. Abbasi Halifesi Muktedî-Biemrillâh

Veliahtlığı sırasında dedesi tarafından Alparslan’ın kızıyla evlendirilen Muktedî, 474 (1081-82) yılında veziri Fahrüddevle İbn Cehîr’i İsfahan’a yollayarak Melikşah’ın kızı Mâh-Melek’e tâlip oldu.
Nihayet dört yıl sonra beklenen cevap geldi ve Mâh-Melek ile Muktedî’nin evliliğine izin verildi.
Suriye seferini takip eden günlerde Bağdat’a gelen Melikşah büyük törenlerle karşılandı (4 Zilhicce 479 / 12 Mart 1087), ardından kendisine “Doğu’nun ve Batı’nın hükümdarı” unvanı verilip bunun alâmeti olarak iki kılıç kuşatıldı
Muktedî-Biemrillâh, Melikşah’ın Bağdat’ı ilk ziyaretinden itibaren sadece İslâm ümmetinin mânevî liderliğiyle yetinmek durumunda kalmıştı.
Muktedî-Biemrillâh, son bir iki yılı hariç kendinden önceki halifelere nazaran huzur ve sükûn içinde hüküm sürmüştür.
Bunda, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın bütün mahallî hânedanları itaat altına almasının büyük rolü vardır.
Muktedî döneminde Abbâsî halifeliğinin Fâtımî halifeliği karşısındaki nüfuzu artmış ve el-Cezîre, Suriye, Filistin, Hicaz ve Yemen’de hutbeler Abbâsîler adına okunmuştur.
Bağdat’ta Şiîler’le Sünnîler, zaman zaman da Sünnîler arasında çıkan mezhep çatışmaları Selçuklu Sultanı Melikşah ile veziri Nizâmülmülk’ün müdahaleleriyle önlenmiştir.

1094 / 1118 - 28. Abbasi Halifesi Müstazhir

Halife Muktedî-Biemrillâh’ın son dönemlerinde Büyük Selçuklu Veziri Nizâmülmülk ve Sultan Melikşah’ın bir ay içerisinde ölmelerinin (485/1092) ardından Büyük Selçuklu Devleti taht kavgaları yüzünden sarsılmaya başladı.
Selçuklu hânedanı mensuplarının taht kavgalarıyla meşgul olmasını ve İslâm dünyasının güçlü bir siyasî iradeden mahrum bulunmasını fırsat bilen Haçlı orduları bu dönemde Ortadoğu’yu istilâ ederek Urfa (1098), Antakya (1098) ve Kudüs’te (1099) birer Haçlı devleti kurdular.

1098 - Haçlılar’ın müslüman topraklarını ele geçirip Kudüs’e doğru ilerlediklerini haber alan Müstazhir-Billâh, Sultan Berkyaruk’a elçi göndererek Haçlı ordularına karşı yardım istedi.
Sultan Berkyaruk bütün emîrlerin Bağdat’ta toplanıp Haçlılar’a karşı Vezir İbn Cehîr ile birlikte sefere çıkmalarını emretti.
Aralarında Hille Emîri Seyfüddevle Sadaka ve Sa‘düddevle Gevherâyin gibi ünlü şahsiyetlerin de bulunduğu kumandanlar Bağdat’ta toplandı.
Ancak daha sonra azimleri kırıldı ve sefere çıkmadan dağıldılar 

1108 - Trablusşam Emîri Fahrülmülk İbn Ammâr, Bağdat’a gelip halifeden Haçlılar’a karşı yardım istediyse de bu yardım gerçekleşmedi.
Üç yıl sonra Suriye’nin çeşitli şehirlerinden gelen bir heyet ağlayıp feryat ederek cuma namazının kılınmasına engel oldu ve Haçlılar’a karşı âcil yardım istedi.
Halife Müstazhir bu olaya çok öfkelendi ve olaya katılanların şiddetle cezalandırılmasını istedi.
Ancak Sultan Muhammed Tapar halifeyi bundan vazgeçirdi.
Musul Valisi Mevdûd b. Altuntegin, Muhammed Tapar’ın emriyle Haçlılar’a karşı sefere çıktı.
Dımaşk Atabegi Tuğtegin de Receb 509’da (Kasım-Aralık 1115) Bağdat’a giderek Muhammed Tapar ve Halife Müstazhir ile görüşüp Haçlılar’ın Dımaşk’ı istilâ tehdidlerine karşı yardım talep etti.
Bâtınîler’le mücadele Müstazhir-Billâh döneminin önemli olaylarından biridir.
Selçuklu sultanları Bâtınîler’le siyasî ve askerî sahada mücadele ederken Halife Müstazhir halkı bu konuda aydınlatmak amacıyla Gazzâlî’den Bâtınî gruplarının görüşlerine reddiye mahiyetinde bir eser yazmasını istemiş, Gazzâlî de bu amaçla Feḍâʾiḥu’l-Bâṭıniyye ve feżâʾilü’l-Müstaẓhiriyye adlı kitabını kaleme almıştır.
Müstazhir-Billâh döneminde Selçuklu sultanları Bâtınîler’in faaliyetlerini ciddiyetle takip etmiş, Bâtınîlik’le ilgisi olduğu söylenen şahısları şiddetle cezalandırmıştır.

1111 - Büyük Selçuklu hânedanıyla siyasî ilişkileri güçlendirmek isteyen Müstazhir-Billâh, Sultan Melikşah’ın kızı ve Sultan Muhammed Tapar’ın kız kardeşi Seyyide Hatun ile evlenmiştir 

1101 - Halife Müstazhir-Billâh, Fâtımîler’e muhalefet amacıyla 494 Ramazanından itibaren namazda besmelenin Hanbelîler’e uyularak açıktan okunmasını istemiş, yine aynı amaçla Kunut dualarının da Şâfiî mezhebine göre okunmasını emretmiştir

1118 / 1135 - 29. Abbasi Halifesi Mustarşid

Abbasi halifelerinin 1055'ten itibaren de facto bağımlı oldukları Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı Sultan II. Mahmut iç karışıklıklar ve doğuda savaşlar ile uğraşması gerektiği için Mustarşid daha önceki Abbasi halifelerine karşıt olarak çok daha bağımsız hareket etme imkânı buldu.
Çok yetenekli bir hatip olduğu için Bağdad halkına verdiği konuşmalarla bu şehir halkının halifelik idaresi lehine hareket etmesini sağlamıştır.

1135 / 1136 - 30. Abbasi Halifesi Râşid

Babası halife Mustarşid'in Irak Selçuklu Devleti Sultanı Giyaseddin Mesudile yaptığı savaşı kaybedip hemen sonra bir Haşhaşı fedaisi tarafından öldürülmesi ile Râşid Bağdat'ta Abbâsî halifesi oldu. Babası gibi, halifeliği Selçuklu'lara bağlılıktan kurtarmak için çabalara girişti.
Raşid, babası bir Haşhaşî tarafından öldürülmesine rağmen, onun ölümüne Sultan Giyaseddin Mesud'un neden olduğunu inanmaktaydı ve babası Mustarşid'in ölümünün öcünü almak da istemekteydi
Bu arada sadece Įrak Selçuklu Sultanı olmakla beraber Abbasi Halifelerini bağımlı olduğu Selçuklu Sultanı olduğu kabul edilen Sultan Giyaseddin Mesud Bağdat'a elçisini göndermiş ve 1050'den itibaren Abbasi Halifesini korumak için Selçuklu sultanına verilmesi görenek haline gelmiş olan yıllık yüksek tazminatın verilmesini de istemek üzere Halife Raşid huzuruna çıkmıştı.
Halife Raşid gelen bu Selçuklu elçisini ona hakaret ederek huzurundan kovdu.
Sonra da halk kitlelerini kışkırtarak Selçuklu elçilerinin kaldığı konağa halkı hücum ettirip konaktaki malları talan etmelerine sebep oldu.
Zengiler hükümdarı olan I. İmadeddin Zengi'in de, Sultan Giyaseddin Mesud'un Dubeys'ı öldürüp yerine bir diğer emir ataması nedeni ile Sultan Giyaseddin Mesud'la arası iyi değildi.
Halife Raşid bu nedenle Zengiler tarafından desteklenmekte idi.
Fakat Įrak Selçuklu Sultani Giyaseddin Mesud Halife Raşid'in hareketlerini çok ciddiye almış ve ordusu ile Bağdat'ta yönelmişti.
Sultan Giyaseddin Mesud Bağdad'i kuşatmaya aldı.
Bağdad nehir ve derin kanalları ile ve yüksek bakımlı surları ile bu kuşatmaya hazırlıklı idi ve karşı koymaya başladı.
Ama bir müddet geçtikten sonra halife bu kuşatmadan kurtulamayacağından korkmaya başladı.
Bu nedenle Raşid Bagdad'dan gizlice Musul'a Zengilerin idaresine kaçtı.
Halifenin kaçmasında sonra Bağdad şehri Sultan Giyaseddin Mesud'a teslim oldu.
Selçuklu Sultanlarının 1055'den beridir Bağdad halifeleri üzerindeki üst idareci hükümdar statüsü gene geri getirildi.
Şehrin ve ülkenin ileri gelenlerinden bir danışma meclisi toplandı.
Sultan Mesud'un isteklerine uyan bu mecliste Raşid'i halifelikten uzaklaştırıldı.
Bu meclis kaçan Raşid yerine Bağdad Abbâsî halifesi olarak amcası (yani eski halife Mûstazhir'nın oğlu) Muktafî'yi yeni halife seçti.
Sabık halife Raşid İsfahan'a kaçtı.
Fakat orada 1138'de bir Haşhaşiler fedaisi tarafından öldürüldü.

1136 / 1160 - 31. Abbasi Halifesi Muktafî

1159 Mısır’da yönetimi Selahaddin Eyyubi ele geçirmiştir.

1160 / 1170 - 32. Abbasi Halifesi Mûstencid

Fatimiler dönemi sona ermiştir

1170 / 1180 - 33. Abbasi Halifesi Mûstadhî

1180 / 1225 - 34. Abbasi Halifesi Nâsır-Lidînillâh

Nâsır-Lidînillâh önce Büveyhîler’in, daha sonra Selçuklular’ın yüzyıllar boyunca süren hâkimiyeti karşısında dünyevî gücünü büyük ölçüde kaybetmiş olan Abbâsî hilâfetinin hâkimiyetini yeniden tesis etmek için siyasî, askerî, içtimaî, idarî ve fikrî alanlarda çalışmalar başlattı

1187 - Hilâfet merkezi Bağdat’taki eski Selçuklu sarayını yabancı bir idarenin vesâyetinin sembolü olduğu gerekçesiyle yıktırdı

1189 - 1190 - Haçlılar’ın muhasarası altında iken şehri savunan Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin yardımına gitmek yerine sınırlarını kuzeye doğru genişletti ve Selâhaddin’in doğum yeri olan Tikrît’i ele geçirdi
Fırat kıyısındaki yerleşim merkezlerini hâkimiyeti altına aldı
Halifenin Selâhaddin’e karşı bu olumsuz tavrının sebebi muhtemelen, 583’te (1187) Kudüs’ü Haçlılar’dan geri almasından sonra Selâhaddin’in kendi topraklarına da saldırabileceği endişesiydi.

1194 - En çekindiği rakibi Irak Selçuklu Sultanı II. Tuğrul’un, müttefiki Hârizmşah Alâeddin Tekiş’le yaptığı savaşta öldürülmesiyle birlikte Irak Selçukluları’nın tarihe karışması halifeyi rahatlattı.
Selâhaddin’in ölümünün ardından Abbâsîler’le Eyyûbîler’in Haçlılar’a karşı birlikte hareket etmeleri fikri gittikçe zayıfladı.

1218 - Haçlılar, Dimyat’a saldırdıkları sırada Eyyûbîler halifeden yardım istedi.
Nâsır bu isteği reddetti.
Ertesi yıl bu defa halifenin emîrleri el-Melikü’l-Kâmil’den yardım istemek zorunda kaldılar.

1221 - Halife, Horasan tarafından yaklaşmakta olan Moğollar’a karşı Eyyûbîler’den el-Melikü’l-Âdil’in oğlu el-Melikü’l-Eşref’i yardıma çağırdı.
Ancak Eyyûbîler sessiz kalmayı tercih ettiler.

1225 - Kırk beş yıl hilâfet makamında kalarak en uzun süre halifelik yapan Abbâsî halifesi unvanını alan Nâsır-Lidînillâh vefat etti

1225 / 1226 - 35. Abbasi Halifesi Zâhir-Biemrillâh

Dindar bir kişiliğe sahip olan Zâhir-Biemrillâh iki Ömer’in (Hz. Ömer ile Emevî Halifesi Ömer b. Abdülazîz) yolunu izlemiş ve onların yönetimini ihya etmeye çalışmıştır.
Ancak siyasî bakımdan tahta çıkışından önce olduğu gibi halifeliği zamanında da çok silik kalmış ve Abbâsî halifeliğinin gelişmesiyle ilgili kayda değer bir faaliyeti görülmemiştir.

1226 / 1242 - 36. Abbasi Halifesi Müstansır

Moğollar, kendilerine karşı savaşı göze alabilen tek müslüman hükümdar olan Celâleddin Hârizmşah’ı mağlûp ederek Azerbaycan’ı ele geçirdiler ve Hârizmşahlar Devleti’ni ortadan kaldırdılar

1231 - Böylece Irak sınırına kadar İran topraklarının tamamını ele geçirmiş oldular.
Abbâsî halifeliğine ait merkezlere saldırılar düzenleyen Moğollar 628’de (1231) Erbil, Âmid, Mardin ve Nusaybin gibi şehirlerde büyük yağma ve katliam yaptılar.

1236 - Moğollar Musul istikametinde ilerlediler.
İyice yaklaşan bu tehlike karşısında Müstansır-Billâh seferberlik ilân ederek bütün halk kesimlerinden asker toplamaya çalıştı.
Toplanan gönüllülere silâh ve para dağıttı, hazırladığı orduyu Moğollar üzerine gönderdi.
Ancak yolda Moğol ordusunun bölgeyi terkedip Azerbaycan’daki karargâhına çekildiği öğrenilince ordu Bağdat’a geri döndü. Müstansır nizamî askerin mevcudunu 100.000’e kadar çıkardı.

1237 - Tekrar saldırıya geçen Moğollar Erbil’i aldılar ve şehirde büyük katliam yaptılar.
Müstansır’ın gönderdiği hilâfet ordusunun yaklaştığını duyunca yine geri çekildiler.
Doğu İslâm dünyasının Moğol tehdidine mâruz kaldığı bir dönemde halifelik yapan Müstansır kendisine tâbi müslüman hükümdarlarla iyi ilişkiler kurdu.
Birbirine düşen Mısır ve Suriye Eyyûbî meliklerini barıştırmaya çalıştı.

1242 - Müstansır  öldü
Müstansır babası Zâhir gibi cömert, âdil, mütevazi, dindar ve halka yakın bir halife idi.
Fakirlere, dul ve yetimlere yardımcı olmak için gayret gösterirdi.
İlim adamlarına iltifat ederdi.
Ali ve Hüseyin’in mezarlarını ziyaret eder, Ali evlâdına büyük değer verirdi.
İmar faaliyetlerine de büyük önem veren Müstansır Bağdat’ta camiler, medreseler, ribâtlar, hanlar ve köprüler inşa ettirdi.

1242 / 1258 - 37. Abbasi Halifesi Mûsta`sım Billah

Abbasi Devleti'nin son hükümdarı ve Irak Abbasileri'nin 37. ve son halifesi.
Tahta oturduğu sırada Moğollar Horasan'a kadar olan bölgeleri işgal etmişti.
Mustasım Billah, liderlik vasfından yoksun, çocuk ruhlu biriydi.
Zamanının çoğunu kuş avlamak ve güvercin beslemekle geçirirdi

1258 - Moğol Hükümdarı Cengiz Han’ın torunu Hulagu’nun yönetimindeki İlhanlılar, Bağdat’ı yakıp yıktılar, Halife Mustasım’ı ve yakaladıkları hanedan üyelerini öldürdüler.

Böylece 508 yıllık Abbâsî Devleti son buldu.

 

MISIR ABBASÎ HALİFELERİ DÖNEMİ
(1261-1517)
Memluk Devleti

Abbâsî Halifeleri,Kahire'de Memlukler koruması altındadır

Memlük Devleti de denilen bu dönemde, siyasi otorite ile dini otorite aynı anda birbirinden bağımsız olarak varlığını sürdürmüştür.
Aynı tarihlerde bir halife bir de sultan bulunmaktadır.
Tarihçiler Memlûk egemenliğini, biri 1250-1382 öteki 1382-1517 arasını kapsayan iki döneme ayırırlar.
İslam tarihçileri, etnik kökenlerde farklılığa ve bu farklılığın devletin gelişimine yansımasına dikkat çekmek için bu dönemlere “Türk” ve “Çerkes” adını verirler.

  • 1261-1261 II. MUNTANSIR BİLLAH

  • 1261-1302 I. HÂKİM BİEMRİLLAH
    Hilafetin bu dönemi aynı zamanda Memluk Sultanı Baybars 1260-1277 dönemidir)

  • 1302-1340  I. MÜSTEKFÎ BİLLAH

  • 1340 -1340 I. VÂSIK BİLLAH

  • 1340 -1352 II. HÂKİM BİEMRİLLAH

  • 1352 -1362 I. MUTAZID BİLLAH

  • 1362 -1377 I. MÜTEVEKKİL ALÂLLAH

  • 1377 -1377 MUTASIM BİLLAH

  • 1377 -1383 I. MÜTEVEKKİL ALÂLLAH (2.Kez)

1382 yılında Çerkes kökenli Berkük’un, devrin sultanını öldürerek iktidarı ele geçirmesiyle Türk asıllı Bahri Memlukların devri de kapanmış oldu.
Bu tarihten itibaren Çerkes asıllı sultanlar Burci Hanedanı adı ile ülkeyi yönetmiştir.

  • 1383 - 1386 II. VÂSIK BİLLAH

  • 1386 - 1389 MUTASIM BİLLAH (2.Kez)

  • 1389 - 1406 I. MÜTEVEKKİL ALÂLLAH (3.Kez)

  • 1406 - 1414 MÜSTAİN BİLLAH

  • 1414 - 1441 II. MUTAZID BİLLAH

  • 1441 - 1451 II. MÜSTEKFÎ BİLLAH

  • 1451 - 1455 KAAİTN BİEMRİLLAH

  • 1455 - 1479 MÜSTENCİD BİLLAH

  • 1479 - 1497 II. MÜTEVEKKİL ALÂLLAH

  • 1497 - 1509 MÜSTEMSIK BİLLAH

  • 1509 - 1517 III. MÜTEVEKKİL ALÂLLAH

(Bu Halife döneminde 1501–1516 Kansu Gavrive 1516-1517 Tomanbay Memluk Sultanıdır.)




MISIR ABBASILER

Moğol felaketi 1260 yılında Aynicalüt'- ta Memlüklü kumandanı Baybars tarafından durduruldu.
Baybars aynı yıl Memlüklü Sultanı Kutuz'u öldürerek kendisi tahta geçti.
Sultan Baybars, Abbasiler'den Halife Zahir'in oğlu olup Moğollar'ın Bağdatı tahribi sırasında canını kurtararak Dımaşk'a gitmiş bulunan Ahmed'i Kahire'ye getirerek parlak bir merasimle halifeliğini ilan ve ona biat etti (9 Receb 659/ 9 Haziran 1261).
Böylece beş asırdan beri İslam aleminin manevi liderliğini yapmış olan Abbasi hilafeti üç yıllık bir aradan sonra yeniden kurulmuş oldu.
Halife olduktan sonra "el -Müstansır" lakabını alan Ahmed, Sultan Baybars ile birlikte Bağdat'ı kurtarmak için aynı yıl Dımaşk'a gitti; fakat Baybars'ın aniden geri dönmesi üzerine tek başına kalan Müstansır Moğol valisi ile yaptığı savaşta öldürüldü.
Bu olaydan bir müddet sonra yine Abbasi ailesinden Ahmed adlı başka birisini "el-Hakim" lakabıyla halife ilan eden Baybars, bu hareketiyle siyasi iktidarı için manevi bir destek kazanmış oluyordu.
Mısır'daki Abbasi halifeleri Hakim'in soyundan gelmişlerdir.
Yetkileri olmayan bu halifelerin isimleri sikke ve hutbelerde Memlüklü
sultanları­nın isimleriyle birlikte zikrediliyordu.

Halifeler sadece dini maksatlarla vakfedilmiş mal ve mülkleri idare ediyor, yeni bir hükümdar tahta geçtiği zaman belli merasimleri icra ediyorlardı.
Kahire'deki Abbasi halifeleri bazı müslüman hükümdarlara hükümdarlık menşuru gönderiyorlar, pek az da olsa fırsat buldukları takdirde siyasi hadiselere de karışıyorlardı.
Nitekim 1412 yılında Sultan Nasır'ın ölümü üzerine Halife Adil, kendisini sultan ilan etti, ancak sultanlığı üç gün sürdü.
Sultan Müeyyed Şah tarafından makamından indirilerek öldürüldü.
Bu arada bazı halifeler, sultanlara cephe almaları sebebiyle hal'ediliyorlardı.
Nihayet 1517 yı­lında Osmanlı Hükümdarı Yavuz Sultan Selim Mısır'ı zaptedince, son halife Mütevekkil'i beraberinde İstanbul'a getirdi; böylece Mısır' daki Abbasi hilafeti de sona ermiş oldu.

Memluk Devleti

1250 / 1382 - Bahri Hanedanı

Bahri Hanedanı veya Bahriyye Memlûkluları, Kahire, Mısır merkez olarak Mısır, Suriye ve Hicazda genellikle hükümet süren genellikle Kıpçak Türk asıllı memluklu kölemenler ve bunların neslinden oluşan sultanlar hanedanidır.
Hanedana verilen Bahri isminin Kıpçak Türk asıllı kölelerden oluşan askerlerin Eyyubi Sultanı Salih Eyyubi tarafından Nil üzerinde bulunan El-Rovdah adasında, yani (Bahr-el-Nil)de, konuklaması için yaptırılan kışlada yaşamalarındandır
Bahri hanedanından olan 24 sultandan Kalavun'a kadar olanları kölemen olarak yetişmiş ve üstün yetenekleri ile en üst hükumdarlık mevkiine çıkmışlardır
Fakat Kalavun'dan sonra sultanlar soydan gelir olmaya başlamışlardır.
El-Eşref Halil ve Nasır Muhammed bin Kalavun Kalavun'un oğlu; Seyfüddin Ebu Bekir, Alaaddin Küçük, Şihabüddin Ahmed, İmadeddin İsmail, Seyfeddin Şaban, Seyfeddin Hacı, Ebu Maali Hasan ve Seyfeddin Hacı Kalavun'un torunu ve Nasir Muhammed'un oğulları; Selahaddin Muhammed ile Zeyneddin Şaban Kalavun'un torunu ve son Bahri Hanedani mensubu sultanlar Alaeddin Ali ile Zeyneddin Hacı ise Kalavun'un büyük torunlarıdır.
Bundan dolayı sultanlar devlet iktidar gücünü kaybetip kısa müddet saltanat yapıp güçlü Memluklu emirlerin kuklaları olmuşlardır.
Bahri Hanedanı'ndan Memluklu Sultanları Kahire'de Mukadam Tepesinde bulunan Kahire Kalesi içinde kurulmus olan hem Sultanın resmi evi hem de devletin yüksek bürokrasisinin çalıştığı yer olan Sultanlık Sarayı'nda yaşamışlardır.
1382de Sultan Berkuk'tan başlayarak bu hanedan yerine genellikle Çerkes asıllı memluklu kölemenlerden oluşan Burci Hanedanı gelmiştir.


Şecer-üd-Dürr (1250)

Mısır Eyyûbî Sultanı el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un Türk asıllı câriyesi Şecerüddür (Şeceretüddür)

1249 - Fransa Kralı IX. Saint Louis kumandasındaki Haçlılar’ın Dimyat’ı işgal etmesi üzerine ağır hasta olmasına rağmen ordunun başında Mansûre’ye gelen el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb ordugâhında vefat ettiğinde yanında bulunan Şecerüddür idareyi eline alarak kocasının ölümünü askerlerden gizledi.
Ancak tüm tedbirlere rağmen sultanın ölüm haberi asker arasında yayıldı ve bunu bir saldırı fırsatı sayan Haçlılar tarafından duyuldu.

1250 - Haçlılar’ın saldırıya geçmesiyle iki taraf arasında şiddetli çatışmalar başladı; çatışmalar devam ederken Mansûre’ye gelen Turan Şah (sultanın oğlu) sultanlık makamına oturdu (1 Şubat ) 7 Nisan’a kadar devam eden savaşta Haçlılar kesin yenilgiye uğratıldı ve Kral IX. Saint Louis maiyetiyle birlikte esir alındı.
Turan Şah, Haçlılar’a karşı kazanılan zaferin sarhoşluğuyla üvey annesine (Şecerüddürr’e) ve babasının memlüklerine kötü davrandı.
Şecerüddür, durumu Turan Şah’ın hakaretlerine mâruz kalan Bahrî Memlük emîrlerine de duyurdu.
Şecerüddür ile aynı soydan gelen Bahrî Memlük emîrleri, Turan Şah’a karşı bir hareket başlattı.
Baybars el-Bundukdârî liderliğindeki Bahrî Memlük emîrleri Turan Şah’ı öldürdüler ve Şecerüddürr’ü sultan seçtiler.
Memlük emîrlerinden İzzeddin Aybeg’i de ona atabeg tayin ettiler
Bu olay Mısır’da Eyyûbîler devrinin sonu ve Memlükler devrinin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Tahta çıktıktan sonra ilk iş olarak Haçlı meselesiyle ilgilenen Şecerüddür esir alınan Fransa Kralı IX. Louis ile, serbest bırakılması karşılığında Haçlı işgali altındaki Dimyat’ı tahliye etmesi, bir miktar para ödemesi ve İslâm ülkelerine saldırmamaya yemin etmesi şartıyla bir antlaşma yaptı ve onu serbest bıraktı.
Ardından Haçlılar Dimyat’ı tahliye ettiler
Suriye bölgesindeki Eyyûbî melikleri, Mısır Eyyûbî yönetiminin Türk Memlükleri’nin desteklediği Şecerüddürr’ün eline geçmesine karşı çıktılar.
Ayrıca bir kadının tahta geçmesi büyük tepkilere sebep oldu.
Bu arada Şecerüddürr’ün Dımaşk nâibi sıfatıyla görevlendirdiği emîr orada idareyi teslim alamadı
Suriye ve Ürdün Şecerüddürr’ün elinden çıktı
Şecerüddür, Mısır’daki emîrlere pek çok ihsanda bulunmasına rağmen Kahire’de de ona karşı ayaklanmalar başladı.
Suriye ve Mısır’da çıkan isyanlar yüzünden Bahrî Memlükleri, Bağdat Abbâsî halifelerinin sonuncusu olan Müsta‘sım-Billâh’tan Şecerüddürr’ün sultanlığını teyit için menşur istediler.
Fakat bir kadının sultan olmasını onaylamayan Müsta‘sım-Billâh emîrlerin isteğini reddetti.

Aybeg (1250 - 1257)

Şecerüddürr’ün sultanlığında ısrar ettikleri takdirde Mısır’da iktidarlarını sürdüremeyeceklerini anlayan emîrler, Şecerüddürr’e Atabeg İzzeddin Aybeg et-Türkmânî ile evlenip sultanlığı ona devretmesini teklif ettiler.
Bu teklifi kabul eden Şecerüddür yaklaşık iki aylık sultanlıktan sonra İzzeddin Aybeg ile evlendi ve sultanlığı, Memlük tarihçilerinin çoğunun Memlük Devleti’nin ilk sultanı olarak kabul ettiği yeni kocasına bıraktı
Bununla birlikte Şecerüddür devlet işlerinden elini çekmedi ve kendi adına ferman çıkartmaya devam etti.
Sultan Aybeg Memlûklu Devleti'nin ve Mısır'ın tek hükümdarı oldu.
O zaman Mısır ve Eyyubiler geleneksel idaresine göre Suriye'ye dahil olan güney Filistin ve güney Suriye de idaresi altında bulunmaktaydı.

1257 - Sultan Aybeg'ın karısı Şecer-üd-Dürr ile arası açılmıştı.
'Sultan Aybeg, karısı Şecer-üd-Dürr tarafından öldürüldü
Aybeg'e komployu yapan eşi Şecer-üd-Dürr komplodan 3 gün sonra Seyfeddin Kutuz'un tavsiyesi ve gayretleri ile tutuklandı; sorgulandı ve öldürüldü.

Ali (1257 - 1259)

Mansur Ali Mısır ve Suriye'de, Kıpçak Türk asıllı Bahri hanedanından Memluk Sultanı Babası Aybeg'in eşi Şecer-üd-Dürr'ün komplosu sonucu öldürülmesi üzerine 13 yaşındayken tahta çıkmış ve naip atabeği olan Seyfeddin Kutuz tarafından tahttan indirilmiştir.
Şecerüddürr’ün yerine el-Melikü’l-Muiz unvanıyla tahta çıkarılmasından sonra saltanat nâibliği makamına getirilmişti.
Eyyubiler hanedanından Melik el-Migith'in tekrar Eyübbi devletini geri getirmek için Mısır'a hücumlara başladı.
Ayrıca Moğol istilasından sonra Mezepotaya'dan kaçan Sahrzuriye Kürt'leri de Melik el-Migith'in hücumlarını desteklemekteydi.
Sahrzuriye Kürt'lerinin taraf değiştirmeleri dolayısıyla Seyfeddin Kutuz komutasındaki Memluklüler ordusu bu hücumları durdurmayı başardı.

1256 - Hülagu Han komutasındaki Moğol ordusu Bağdat'ı kuşattı; şehri aldıktan sonra yakıp yıkıp talan etti.
Moğollar Abbası Halifesi Mustasım Billah'ı da öldürdüler.
Moğol ordusu sonra Suriye üzerine doğru yürümeye başladı.
Suriye'de hükümette bulunan Eyyubiler Sultanı Nasır Yusuf "Hülagu Han"'dan çok tehdit edici bir mesaj aldı.
Nasır Yusef hemen Mısır'a mektup yazarak Mısır'dan acil destek istedi.
Memluklüler devletinin gerçek idarecileri olan Atabek Kutuz ve memluklüleri alarma geçtiler.
Kutuz bütün Memluklu emirlerini acil bir toplantıya çağırdı.
15 yaşında olan Sultan Mansur Ali'nin sarayında yapılan bu toplantıda Seyfeddin Kutuz durumun çok ciddi olduğunu ve Mısır'ın Moğollara karşı direnebilecek yetenekli ve güçlü bir Sultan'ın hükümdarlığı altında olması gereğine işaret etti.
12 Kasım 1259 günü bu toplantıda Sultan Mansur Ali'nin tahtan indirilmesi ve yerine Seyfeddin Kutuz'un Memluklu Sultanı olmasına karar verildi.
Seyfeddin Kutuz, Moğolları mağlup edildikten sonra emirlerin diğer bir kişiyi de Memluklu Sultanı seçebileceklerini kabul etti

Kutuz (1259 - 1260)

Hârizmşahlar hânedanına mensuptur
Türk-İslâm tarihinin çok kritik bir safhasında tahta oturan Kutuz hemen Moğollar’la savaş hazırlığına başladı ve Hülâgû’nun tehditlerine aldırmayıp onun Kahire’ye gelen elçilerini öldürttü.
Ardından kumandanlarından Baybars el-Bundukdârî’yi (I. Baybars) öncü birliklerinin başında Gazze üzerine gönderdi; kısa bir süre sonra da asıl ordunun başında kendisi yola çıktı
Kutuz 25 Ramazan 658 (3 Eylül 1260) günü, Filistin’de Nablus ile Beysân arasında yer alan Aynicâlût mevkiinde Ketboğa kumandasındaki Moğol kuvvetlerini büyük bir hezimete uğrattı
(Aynicalut savaşı)

Böylece tarihin akışını değiştiren kesin neticeli savaşlarından biri olan bu zaferle İslâm dünyasını, hatta Moğollar’ın Mısır’ı aldıktan sonra Kuzey Afrika’yı ve İspanya üzerinden bütün Avrupa’yı ele geçirecekleri hesap edilirse Batı dünyasını da korkunç bir tehditten kurtarmış oldu.
Aynicâlût Savaşı ile Mısır Memlük Devleti’nin temellerini sağlamlaştıran ve Kerek hariç Fırat ile Mısır arasındaki bütün toprakları hâkimiyeti altına alan Kutuz aynı zamanda Moğol-Haçlı iş birliğine de büyük bir darbe vurmuştu.
Kutuz, kazandığı zaferin ardından görkemli bir merasimle Moğollar’ın terkettiği Dımaşk’a girdi ve bir süre orada kaldı.
Bu süre içerisinde yeni ele geçirdiği yerlere idareciler tayin etti.
Ardından Kahire’ye dönmek üzere oradan ayrıldı
Ancak kendisini karşılamak üzere süslenmiş olan başşehrine ulaşamadı.
Aynicâlût Savaşı’nda büyük rol oynayan Baybars el-Bundukdârî bu başarısı sebebiyle Kutuz’dan Halep nâibliğini istemiş, fakat bu isteği reddedilmişti.
Aynicâlût Savaşı’nın asıl galibi olarak kabul edilmesinin kazandırdığı kendine güven duygusu onu tahtı ele geçirmeye sevketti.
Neticede dönüş yolculuğu sırasında Sâlihiye’de arkadaşlarıyla birlikte bir av partisi düzenleyerek Kutuz’u öldürdü (1260)
Kutuz’u karşılamak için hazırlanan Kahireliler de onun yerine sultan olarak el-Melikü’z-Zâhir Baybars’ı karşıladılar.

I. Baybars (1260 - 1277)

Kısa zamanda kendini göstererek Bahriyye Memlükleri’nin önde gelen liderleri arasına girdi.
Fransa Kralı IX. Louis’nin yenilgiye uğrayıp esir düşmesinde önemli rol oynadı (1250).
Turan Şah’a karşı suikast düzenleyenlerin elebaşılarından idi
Baybars’ın tahta çıkışı ile Memlük tarihinde yeni bir dönem başladı.
On yedi yıl kadar süren saltanatı sırasında Mısır ve Suriye’deki Memlük Devleti’nin gerçek mânada kurucusu oldu.
Başa geçer geçmez dışarıda Moğol ve Haçlı tehlikesine karşı koyarak nüfuzunu Nûbe ve Arap yarımadasına yayacak bir siyaset takip etti.
İçeride ise ayaklanmaları bastırarak emniyet ve asayişi sağladı.
Ayrıca Mısır ve Suriye’de kendisinden sonra da uzun müddet devam edecek olan idarî düzenlemelerde bulundu.
Baybars icraatını yapabilmek için İlhanlılar’a karşı Altın Orda Hanlığı, Suriye’deki Haçlılar’a karşı da Bizanslılar’la anlaşmaktan çekinmemiş, ayrıca Mısır ve Suriye’deki Memlük hâkimiyetini kuvvetlendirmek için Bağdat Abbâsî hilâfetini Mısır’da yeniden kurmuştur.

1265 - Aynicâlût yenilgisinden sonra İlhanlılar’ın Fırat üzerindeki Birecik Kalesi’ne hücumları Baybars’ı bizzat sefere çıkmaya mecbur bıraktı.
Onun bu hareketi üzerine İlhanlılar kuşatmayı kaldırarak geri çekildiler.

1269 - Abaka ile uğraştı.

1277 - Selçuklular’dan gelen istekler üzerine harekete geçerek Nisan Elbistan’da İlhanlılar’ı ağır bir bozguna uğrattı.
Baybars Moğollar karşısında gösterdiği başarıları Haçlılar karşısında da gösterdi.
Samimi bir müslüman olan Baybars aynı zamanda Cengiz yasasını ve töresini de uygulardı.
Türk adı verdiğine göre millî şuura sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Baybars bir asker ve kumandan olarak Ortaçağ İslâm-Türk tarihinin büyük simalarındandır.

Barakah (1277 - 1279)

Baybars oğlunun (Barakah) konumunu güçlendirmek için kendisini zamanının güçlü beylerinden gene Türk kökenli olan Kalavun'un kızı Gaziye Hatun ile evlendirdi.

1277 - Berke Memlûk tahtına geçti.
Sultanlığı iki yıl sürdü.
Babasının zamanının en güçlü emirleri olan Kalavun ile Baysari'yi 
1279'da emirlerine 10.000 kişilik ordu vererek Kiliya'da Ermeniler üzerine sefer için gönderdi.
Bunun hedefinin açıkça onları savaşla uğraştırıp iktidar merkezi olan Kahire'den uzaklaştırma olduğu herkese aşikârdı.
Berke Han'ın plânı bu iki emir savaştan dönünce onları tutuklatıp yok etmekti.
Fakat Kuvenduk adlı diğer bir Memlûk emir Kalavun ve Baysari'ye bu plânı açıkladı.
Onlar savaştan dönünce 18 Ağustos 1279'da Berke Han'ı tahttan feragate zorladılar
Yerine yedi yaşında olan küçük kardeşi Sülemiş'i Memlûk Sultanı ilan ettiler.
Fakat ülkede gerçek iktidar gücü Sülemiş'e atabeylik yapan Kalavun'un elinde idi.

Sülemiş (1279)

100 gün kadar hüküm sürdü
Bir Kıpçak Türkü olan Memluk sultanı Baybars'ın oğullarından biridir.
Ağabeyi olan Berke Han'ın tahttan indirilmesinden sonra 7 yaşında Kalavun'un teklifi üzerine sultan ilan edildi.
100 gün süren sultanlığından sonra tahttan indirildi ve yerine Kalavun Memluk sultanı oldu.

Kalavun (1279 - 1290)

Kalavun, saltanata el koymak için gerekli hazırlıkları yaptı.
Sülemiş’in yaşının küçüklüğünü dile getirdi ve ülkeyi ancak olgun bir sultanın yönetebileceğini söyledi,halife tarafından tasdik edildi
Bölgedeki Haçlılar’ın desteğiyle harekete geçen Moğollar Suriye’nin kuzeyine saldırdılar.
Oğlu Ali’yi veliaht tayin ederek yerine vekil bırakan Kalavun Moğollar’la savaşmak için Kahire’den ayrıldı.
Onun ordusuyla Gazze’ye vardığını duyan Moğollar savaşı göze alamayıp geri çekildiler.
İlhanlılar’ın Suriye üzerine hücuma geçmesini fırsat bilen Merkab Kalesi’ndeki İsbitâriyye (Saint Jean) şövalyeleri civardaki müslüman şehirlerine saldırdılar.
Kalavun, Moğol-Haçlı ittifakını bozdu

1281 - İlhanlılar Suriye üzerine birkaç koldan büyük bir saldırı başlattılar.
Abaka Han’ın, kardeşi Mengü Timur kumandasında gönderdiği bir Moğol ordusuyla Kalavun’un emrindeki Memlük kuvvetleri Humus’ta karşı karşıya geldiler.
II. Humus Savaşı olarak bilinen bu savaşta Moğol ordusu ağır bir yenilgiye uğradı
Abaka’nın yerine geçen kardeşi Ahmed Teküder’in İslâmiyet’i kabul etmesiyle iki taraf arasında bir dostluk başlamıştı.

1284 - Teküder’in öldürülmesi üzerine iyi ilişkiler sona erdi ve Argun Han zamanında ilişkiler tekrar bozuldu.
Mûsevîler’i ve hıristiyanları himaye eden Argun ülkesindeki müslümanlara ağır baskılar uygulamaya başladı.
Memlükler’e karşı bazı Avrupa hükümdarları ve papa ile iş birliği yapma çabası içine girdi.
Kalavun, onun bu politikasına karşılık bir taraftan Altın Orda ve Tunus Hafsî Sultanlığı ile ittifakını güçlendirmeye çalıştı; bir taraftan da Bizans imparatoru, Fransa kralı, Almanya Habsburg imparatoru, Cenova ve Venedik yöneticileriyle siyasî, askerî ve ticarî ilişkiler kurarak antlaşmalar yaptı.

1283 - Ermeni Krallığı üzerine sefer düzenleyen Kalavun, Ermeniler’le yıllık vergi ödemeleri ve müslüman esirleri serbest bırakmaları şartıyla on yıl süreli bir antlaşma imzalayarak geri döndü.

1285 - Merkab İsbitâriyye şövalyelerinin İlhanlılar’la iş birliği yaptığını duyunca bölgedeki Haçlılar’ın en kuvvetli kalelerinden biri olan Merkab üzerine yürüyerek kaleyi ele geçirdi ve bu kontluğa son verdi

1289 - Trablusşam Kontluğu üzerine sefere çıktı ve şehri ele geçirdi.
Ardından Haçlılar’a ait diğer bazı merkezleri aldı.
Artık bölgede Haçlılar’ın elinde sadece Akkâ, Sayda, Sur ve Aslis şehirleri kalmıştı ve Akkâ’da müslümanlar katliama uğramıştı.
Kalavun’un amacı bu şehri de ele geçirerek bölgeyi Haçlılar’dan tamamıyla temizlemekti

1290 - Kahire’den ayrıldı; ancak şehrin dışına çıktığı sırada hastalandı ve kısa bir süre sonra orada vefat etti
Memlükler’in en büyük sultanlarındandır
Kalavun’un icraatlarından biri de memlükleri arasından seçip Kal‘atülcebel’deki kale burçlarına Burciyye denilen askerî birlikleri yerleştirmesidir.
Sultanın özel bir önem verdiği bu birlik Burcî Memlükleri’nin esasını teşkil etmiş ve Kalavun’un hânedan kurmasında büyük rol oynamıştır.

Halil (1290 - 1293)

El-Eşref Halil Memlük Sultanı, Seyfeddin Kalavun’un oğludur.
İlkbaharda Akkâ seferine çıkmaya karar vererek muhasara için gerekli malzeme ile ordusunu donattı.
Akkâ’daki Haçlı, Halîl’in seferi ilkbahara bırakmasını fırsat bilerek Kahire’ye Akkâ eşrafından Philippe Mainboeuf başkanlığında bir elçilik heyeti gönderdi.
Ancak sultan onları huzuruna kabul etmeyip zindana attırdı.

1291 - Kahire’den yola çıkan Memlük ordusu 5 Nisan’da Akkâ önüne ulaştı.
İslâm ordusu Akkâ’yı Haçlı ordusundan her bakımdan üstün bir kuvvetle kuşattı.
Müslümanlar şehri zaptedip çok sayıda kişiyi esir aldılar.
Akkâ’nın tamamı müslümanların eline geçti.
Akkâ’nın fethi İslâm ve hıristiyan dünyasında büyük yankılara sebep oldu.
Müslümanlar bu zaferi coşkun sevinç gösterileriyle kutladılar.
Memlük kuvvetleri Akkâ’dan sonra Sûr, Sayda, Tartûs (Antartus), Beyrut, Aslîs, Hayfa ve Cübeyl’i ele geçirerek bütün Suriye sahillerini Haçlılar’dan temizlediler.

1293 - Ermeniler’le mücadeleye devam eden Sultan Halîl Besni üzerine bir sefer düzenledi.
Ermeni Kralı Besni, Maraş ve Tel Hamdûn’u teslim edeceğini bildirerek barış istedi.
Akkâ’nın fethinden sonra ticaretin gelişmesi için Akdeniz’deki hıristiyan güçlerle münasebetlerini geliştiren Sultan Halîl onlarla ticarî anlaşmalar imzaladı.

Nasir (1293 - 1294)

Nasır Muhammed bin Kalavun İlk kez
Memlük sultanı (1293-1294, 1299-1309, 1310-1341). 3 kez

Halîl b. Kalavun’un, öldürülmesi üzerine Zeynüddin Ketboğa el-Mansûrî’nin liderliğindeki kumandanların desteğiyle sekiz yaşında tahta çıkarıldı ve devlet yönetiminde yeni görev dağılımı yapıldı.
Ketboğa’nın nüfuzu altına girdi.
Ardından Ketboğa, el-Melikü’l-Eşref Halîl’i katleden kumandanlardan biri olan Hüsâmeddin Lâçin’in teşvikiyle, kumandanlar ve devlet adamlarından ülkeyi idare etmekten âciz olan bir çocuğun yerine kendisini sultan ilân etmelerini istedi.
Teklifi kabul edilen Ketboğa halife ve el-Melikü’l-Âdil unvanıyla hükümdar ilân edildi

1294 - Hüsâmeddin kumandanların desteğiyle Ketboğa’yı bertaraf etmeye karar verdi.
Durumu öğrendiğinde Filistin’de bulunan Ketboğa Dımaşk’a kaçtı.
Hüsâmeddin Lâçin, el-Melikü’l-Mansûr unvanıyla sultan ilân edildi
(1296).
Hüsâmeddin Lâçin ve Mengü Timur öldürüldü (1299)
Emîrler, o sırada Kerek’te bulunan Muhammed b. Kalavun’u ikinci defa tahta çıkarmaya karar verdiler ve kendisini Kahire’ye çağırıp sultan ilân ettiler (1299).
Muhammed b. Kalavun’un ikinci hükümdarlığı döneminde,Moğollar’ın üzerine sefere çıkılması kararlaştırıldı.
Moğol kuvvetleriyle karşılaştı ve meydana gelen bu savaşta yenildi (1299).
Muhammed b. Kalavun, Mısır’da Gāzân Han’a karşı yeni bir sefer için hazırlıklarını tamamlayarak Suriye’ye hareket etti. Gāzân Han’ın Suriye’de bıraktığı Kıpçak ile haberleşip onu kendi saflarına katılmaya çağırdı.
Kıpçak’ın Memlük saflarına geçmesiyle Dımaşk’ta hutbe 100 günlük bir aradan sonra yeniden Muhammed b. Kalavun adına okunmaya başlandı.
Baybars, Muhammed b. Kalavun’a bir elçi göndererek saltanatı kendisine bıraktığını bildirdi.
Böylece üçüncü defa tahta çıkan Muhammed b. Kalavun Moğollar’ın Suriye’ye yeni bir sefer düzenlemesi üzerine

1313 - Kahire’den yola çıktı.
Saltanatının son yıllarında Muhammed b. Kalavun ile Halife Müstekfî-Billâh’ın arası açıldı.

1336 - Halife tutuklandı; halkla ve devlet adamlarıyla görüşmesi yasaklandı
Ardından Kūs’a sürgüne gönderildi (737/1337).

Sultan Muhammed, Müstekfî-Billâh’ın ölümü üzerine veliahdı Ahmed’i değil aynı aileden İbrâhim’i Vâsiḳ-Billâh lakabıyla halife ilân etti.
Ancak ölümünden kısa bir süre önce Ahmed’in Hâkim-Biemrillâh lakabıyla halife ilân edilmesine izin verdi.

Kitbuga (1294 - 1296)

Adil Kitbuga Sultan Kitbuğa'nın hükümdarlığı döneminde, 1296 da ortaya çıkan çok önemli bir olay büyük bir "Uyrat" adı verilen bir göçmen grubunun Memluklu arazilerine gelmeleri idi.
Atları ve sığır sürüleri ile 10.000 kişilik bu Uyrat göçmenleri Hülağu Han'ın damadı Turgay'ın idaresi altında idi.
Sultan Kitbuğa zamanında 1296da gelen "Uyrat" adlı Tatar grubu o zamana kadar gelen Tatarlerin en büyük grubu idi.
Zaten Sultan Kitbuğa Tatar asıllı olduğu için bu "Uyrat"lar grubuna yeni imtiyazlar verildi.
Uyratlar Mısır'a geldikleri zaman Müslüman değillerdi.
Ama zaman geçtikçe diğer Mısırlılrala evlenip Müslüman dinini kabul edip Mısır sosyetesi içine kaynaştılar.

Laçin (1296 - 1299)

Moğol asıllı olan Ketboğa’nın, Gāzân Han’ın İslâmiyet’i kabul etmesi dolayısıyla kaçıp kendisine sığınan 10.000’den fazla putperest Moğol’u (Oyratlar) himaye etmesi, onlara zengin iktâlar vermesi emîrleri ve halkı rahatsız etti.
Artan huzursuzluktan dolayı muhalif emîrler ve Lâçin, Sultan Ketboğa’nın tahttan indirilmesine karar verdiler.
Emîrler, Ketboğa’nın saltanatına son verip Lâçin’i tahta çıkarmayı kararlaştırdılar.
Lâçin büyük törenlerle Mısır’a girdi ve tahta oturdu.
Saltanatı Mısır’daki Abbâsî Halifesi Hâkim-Biemrillâh tarafından kabul edildi ve hutbelerde adı okundu.
Ketboğa’nın kayırdığı Oyratlar’ın ileri gelenlerini hapsetti, diğerlerini Mısır ve Suriye’de çeşitli bölgelere dağıttı.
Mengü Timur’un uygulamaları sivil ve askerler arasında ülke genelinde büyük bir rahatsızlığa yol açtı.
Emîrler bu gidişe son vermek için sultanın ve Mengü Timur’un öldürülmesini kararlaştırdılar.
Lâçin’in saltanata gelmesinde yardımcı olan Gürcü el-Eşrefî bu defa onun katledilmesini planlayanların başında yer aldı.
Baskında öldürüldü ve cesedi Karâfetüssuğrâ’ya defnedildi.
Ardından da Mengü Timur katledildi.
Lâçin’in yerine Muhammed b. Kalavun ikinci defa tahta çıkarıldı.

Nasir (1299 - 1309)
Nasır Muhammed bin Kalavun İkinci kez II.

Baybars (1309 - 1310)

Sultan Lâçin’in katlinden (1299) sonra, Mısır Memlük tahtına ikinci defa geçirilen Muhammed tarafından üstâdüddârlığa getirildi (9 Şubat 1299).
Baybars’ın sultan olur olmaz halletmek zorunda kaldığı ilk mesele, büyük itibarı olan eski sultan Muhammed idi.
Saltanatı çok kısa süren Baybars, Burciyye Memlükleri’ne mensup ilk Çerkez sultanı kabul edilmektedir.

Nasir (1310 - 1341) Nasır Muhammed bin Kalavun Üçüncü kez

Ebu Bekir (1341)
İki ay Memlûklu sultanlığı yaptiktan sonra tahttan indirilmiş ve yerine 7 yaşında olan küçük kardeşi Alâaddin Küçük tahta geçirilmiştir.

Kiçik (1341 - 1342) Alâaddin Küçük

Ahmed (1342) Şihabüddin Ahmed

İsmail (1342 - 1345) İmadeddin İsmail

I. Şaban (1345 - 1346)

Seyfeddin Şaban Hacci (1346 - 1347)
Seyfeddin Hacı Zamanında Mısır'da ahaliyi açlık kırıp geçirmekteydi.
Fakat kölemenlerinin desteğiyle Seyfeddin Hacı Memluk Devleti hazinesini şahsi harcama ve servet yapmak için boşaltmaktan geri kalmamıştır.
Fakat çok kısa bir dönem saltanattan sonra 1347’de bir suikastle öldürülmüştür.

Hasan (1347 - 1351)
Ebu Maali Hasan İlk kez

Salih (1351 - 1354)
Salih Selahaddin saltanatı sırasında en dikkati çeken olaylar Hristiyanlara gösterilen bir karşı reaksiyon olmuştur.
Hristiyanlıktan dönme ve büyükce bir servet edinmiş olan bir vezir gizlice Hristiyan adetlerine uymakla itham edildi; görevinden alındı; işkenceden sonra suçunu itiraf edip tövbe etti; serveti müsadere edilip sürgüne gönderildi.
Buna bir reaksiyon olarak halkın bazı kiliselere hücum ettikleri, kilise ve içindekilere zararlar verdikleri bildirilir.

Hasan (1354 - 1361) Ebu Maali Hasan İkinci kez

Muhammed (1361 - 1363)  Selahaddin Muhammed

II. Şaban (1636 - 1377) Zeyneddin Şaban
Haçlıların İskenderiye'yi işgali ve talanı

Ali (1377 - 1381) Alaeddîn Ali

II. Hacci (1381 - 1382) Zeyneddin Hacı

Barkuk (1382 - 1389)
Burji Hanedanı`nın kurcusu
Berkuk'un 1382'de Memluklu Sultanı olmasıyla birlikte Memluk Devleti sultanlık hanedanının da değiştiği kabul edilmektedir.

II. Hacci (1389 - 1390)
Zeyneddin Hacı En son hüküm süren Türk kökenli Bahri Hanedanı'ndan Memluk Devleti hükümdarıdır ve kendinden sonra gelen Sultan Berkuk'le Çerkes kökenli Burci Hanedanı başlamıştır.



1382-1517 Burci Hanedanı

Mısır'da hüküm süren Memlûk Devleti'nde bu dönemde hüküm süren Memluk sultanlarına verilen isimdir.
Bu isim "burç" sözcüğünden yani "kale surlarının üstü" anlamına gelmekte ve bu hanedana mensup olan çoğu Çerkes asıllı olan Memluklu kölelerden oluşan askerlerin Kahire kalesi içinde bulunan kışlalarından mulhem olmaktadır.
Bu askerler arasinde yükselip emir rütbesi alan ve sonra da Sultanlığa yükselenler Kafkasya'da Çerkeslerin bulunduğu bölgelerden getirilen kölelerden oluşmaktaydı.
Bu hanedan daha önceki genellikle Kıpçak Türk asıllı ve hatta Rumi Türklerden oluşan Memluklu askerlerin ikamett ettiği Nil Nehri üzerindeki bir adada kışlaları olan askerlerden ortaya çıkan "Bahri Hanedanı"'ndan sonra gelmiştir.
Bu hanedan çok istikrarsız olmuş ve hanedana mensup Memluklu Sultanlarının hükümdarlık süreleri genellikle gayet kısa sürmüştür.
Sultanlığa atanma ve bunun için rekabet, Memluklu emirler arasındaki iktidar çatışmalarına çok bağlı olmuştur.
Bu hanedan mensuplarının tahta geçme çatışmaları Memlukluların ellerinde bulunan Kıbrıs adasının Timur'a bağlı güçler tarafından işgal edilmesine ve sonra da bu adanın Hristiyanlar'ın idaresine geçmesine neden olmuştur.
Sultanlığa geçme için devam eden çekişmeler en sonunda Memluklerin Osmanlılar tarafından yenilip Mısır'ın Osmanlılar eline geçip Memluk Sultanlığı'nın ortadan kaldırılmasına da neden olduğu iddia edillmektedir.

Hanedanın doğuşu

1250'den itibaren Mısır Kıpçak Türkü asıllı kölemenlere Bahri Hanedanı'na mensup Memluklu Sultanları tarafından idare edilmekteydi.
1377'de Suriye'de çıkan bir isyanla bu devletin idaresi Çerkes kölemenler tarafından ele geçirilmişti ve 1382'de Çerkes asıllı Zahir Sayfeddin Berkuk'un Memluklu Sultanı olarak tahta geçmiştir.
1389'da Bahri Hanedanı'ndan olan Kıpçak kölemenlerinden olan son Memluk Sultanı Salih Zeyneddin Hacı tekrar iktidarı ele aldıysa da 1390'da Çerkes kökenli Berkuk tekrar tahtını ele geçirdi ve yeni Memluk Sultanlığı kurdu:
Çerkes kökenli Sultan Berkuk tarafından Kıpçak Hanedanlığı kaldırılıp onun yerine hanedanlık olmayan yeni sistemli Memluk Sultanığı kuruldu; kendi Memluk Sultanı'ndan sonra gelen en yetkili komutan, yani ehil olan komutan yeni Memluk Sultanı oluyordu, bu şekilde en yetkili komutana iktidarı devretme sistem-değişikliği 'Çerkesler Dönemi Memluk Sultanlığı'nın sonuna kadar sürdü.

Barkuk (1382 - 1389) İlk kez

II. Hacci (1389 - 1390)

Barkuk (1390 - 1399) İkinci kez

Farac (1399 - 1405)
İlk kez Sultan Farac tahta geçtiğinde Memluk Devleti dışişlerinde de büyük iki ciddi tehlike ile karşı karşıya bulunmaktaydı.
Bir tarafta Osmanlı Devleti güney-doğu Anadolu'da korunur bir sınır peşindeydi.
1399'da bir Anadolu Seferi düzenleyen Yıldırım Beyazid Memluklüler devleti elinde bulunan güney ve güneydoğu Anadolu yörelerine yürüdü.
Bu askeri sefer Memluklarla yıllar süren barışı sağlayan karşılıklı anlaşmaları ihlal etmekteydi.
Mısır'ın sınır kaleleri olan Malatya, Darende ve Divriği kaleleri Osmanlılar eline geçti ve Osmanlı ordusu Dülkadiroğulları topraklarına girdi.
Sultan Farac için Osmanlı tehlikesi ancak 1402'de Ankara Savaşı ile Osmanlı Sultan'inin Timur'a yenilip ülkenin Fetret Devrine girişi ile sona erdi.
İkinci tehlike doğudan Timur'dan gelmekteydi.

1394 - Timur tehlikesi Sultan Berkuk daha hayatta iken başlamıştı.

1398 - Kuzey Hindistan'a yürüyüp; Delhi Sultanlığı'nı yenip Delhi'yi talan eden Timur Memluklu'lara bir kısa nefes aldırdı.

1400 - Timur Memlûkluler idaresi altında olan Suriye'ye girdi.
Önce Halep'i sonra da Şam'ı ele geçirip talan edip yakıp harabeye çevirdi.
Sultan Nasır Farac Suriye'ye bir Memlûklu ordusu ile gitti.

1401 - Fakat tam Şam önünde bir çarpışmaya girişmekte iken Kahire'de bir komplo hazırlandığı haberini alınca ordusunu mağlubiyete terkedip geri döndü.

1401 - Timur harabe halindeki Şam'dan ayrılınca o şehir yine Memlûklular eline geçti.

Farac (1405 - 1412) İkinci kez
Müsteyn (1412) Abbasilerden
Muavyed Şeyh (1412 - 1421)
Ahmed (1421) Tatar (1421)
Muhammed (1421)
Barsbay (1422 - 1438)
Yusuf (1438)

Çakmak (1438)
Sultan Çakmak Anadolu'da Osmanlı Devleti ve diğer Anadolu beylikleri ile iyi ilişkileri devam ettirdi.
Sultan Zahir Çakmak döneminde Memluklulara bağlı olan Ramazanoğulları beyi Eylük Bey Memlûklu desteğine rağmen Varsaklara karşı yenildi ve kendi içine çekildi.
Memluklu'lar ve Osmanlı Devleti arasında bir tampon devlet olan Dulkadirogulları beyi Süleyman Bey ise her iki devletle dostane ilişkileri devam etmek için bir kızını da Memlûk Sultanı Zahir Çakmak'a, diğer kızını II. Mehmed'e verdi.

Osman (1453)
İnal   (1453 - 1461)
Ahmed   (1461)
Kuşkadam (1461)
Bilbay    (1467)
Timurbuga (1468)

Kaitbay (1468 - 1496)
Osmanlı-Memluk savaşı (1485-1491)

Muhammed (1496 - 1498)
Kansuh (1498 - 1500)
Canbulat (1500)
Adil Tumanbay (1501)
Kansuh el Gavri (1501 - 1516)

Eşref Tumanbay (1516 - 1517)
Mısır Memlukluları'nın son hükümdarı (1516-1517).
Sultan Kansu Gavri'nin yeğeni.
1516-1517 Osmanlı-Memlük Savaşı başlayınca Osmanlılar'la çarpışmak için ordusunun başında Suriye'ye giden amcasının yerine Kahire'de saltanat vekili olarak kaldı.
Kansu Gavri'nin Mercidabık Muharebesi'nda ölmesi (1516) üzerine Malik ül-eşref unvanıyla Memluk hükümdarı ilan edildi.
Mısır'ı savunmak için gerekli önlemleri almaya başlayan Tomanbay, 10.000 kişilik bir kuvveti Canberdi Gazali komutasında Gazze üzerine gönderdi.
Ancak, Memluk ordusunu Han Yunus'ta karşılayan Osmanlı Vezir-i azamı Hadım Sinan Paşa Memlüklüleri büyük bir bozguna uğrattı
(1517).
Daha sonra Sina Çölü'nü geçen Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Ordusu'nun üzerine giden Tomanbay, yapılan Ridaniye Muharebesi'ni kaybetti ve kaçtı (22 Ocak 1517).

Ancak bir süre sonra çevresine topladığı 10.000 kişiyle Osmanlı egemenliğine giren Kahire'yi bir gece baskını sonucu ele geçirmeyi başardıysa da bunun üzerine yapılan şiddetli sokak savaşlarıyla kent yeniden Osmanlı tarafından geri alındı.
Kaçan Tomanbay yakalandı ve 15 Nisan 1517'de Kahire kale kapısında asılarak idam edildi.
Böylece 267 yıllık Memlük Sultanlığı yıkıldı.
Suriye ve Mısır topraklarına Osmanlılar egemen oldu

Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
30 ziyaretçi (39 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol