Hicri 6



Eşca' Kabilesinin Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları

H.6   Muharrem

Benî Eşca'lar, Adnan'ın soyundan gelen Kahtan kabilelerindendir. Medine çevresinde otururlardı.
Hendek yılında Eşca kabilesinden 400 kişilik bir savaş birliği, Mes'ud b. Ruhayle'nin kumandası altında gelip Peygamberimiz Aleyhisselama karşı Ebu Süfyan'ın ordusuna katılmıştı.
Daha sonraları Peygamberimiz Aleyhisselam onların yanlarına gitti.
Eşca'lar: "Ey Muhammedi Kavmimiz olan Araplar içinde yurtları sana bizden daha yakın, kimseler bulunduğunu bilmiyoruz.
Biz, seninle çarpışmaktan, sıkılıyoruz!
Seninle anlaşma yapmaya geldik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlarla anlaşma yaptı.
Benî Eşca'lar, muahede yaptıktan sonra, Müslüman oldular.

Allah onlardan razı olsun!

Kurata Seferi

H.6 Muharrem

Peygamber Efendimiz ashaptan Muhammed b. Mesleme (ra) kumandasındaki otuz kişilik bir süvari birliğini Necid diyarında bulunan Bekir b. Kilâboğulları üzerine gönderdi.
Kureyt oğulları, Abdullah b. Ebu Bekir b. Kilâb oğulları kabilesinden idiler.


Zamanı

Kurata seferine, Hicretin altıncı yılında Muharrem'in onuncu günü çıktıktan sonra çıkılmıştır.

Sebebi

Kırk kişilik İslâm irşad birliğini Bi'r-i Maûne'de kuşatarak şehit eden Âmir b. Tufeyl, Benî Kilâbların Cafer b. Kilâb oğulları kolundandı .
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan Muhammed b. Mesleme'nin kumandası altında, içlerinde Abbâd b. Bişr, Seleme b. Selâme b. Vakş ve Haris b. Hazeme'nin de bulunduğu 30 kişilik askerî bir bir­liği, Bekr b. Kilâb oğulları üzerine gönderdi.

Strateji

Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlere, gündüzleri gizlenip geceleri ilerlemelerini ve düşmana birdenbire ve her yandan baskın yapmalarını emir ve tavsiye buyurdu.
Muhammed b. Mesleme ile arkadaşları, gündüzleri gizlenerek, geceleri ilerleyerek Şerebbe'ye ulaştılar.

Muharib'lere baskın

Mücahidler Şerebbeye, Darıyye'ye eriştikleri sırada idi ki, üzerlerinde çoluk çocuk taşınan hevdeçli develere rastladılar.
Muhammed b. Mesleme, göç sahiplerinin kimler olduklarını sorup öğrenmek üzere arkadaşlarından birisini onların yanına gönderdi.
Elçi gidip geri döndü ve: "Onlar Muharib kabilesinden bir cemaat imiş!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 4. yılında Gatafan kabilelerinden Muharib ve Salebe oğullarının Müslümanlarla çarpışmak üzere yığınak yaptıklarını haber alınca üzerlerine yürümüş, fakat onlar çarpışmaktan korkarak dağ başlarına kaçmışlardı.
Muharibler, bu sefer, Müslümanların yakınlarında konakladılar.
İslâm mücahidleri, onlara birdenbire baskın yaptılar.
Muhariblerden bazıları öldürüldü, sağ kalanları da kaçtılar.
Kaçanlar takip edilmedi.
Mücahidler, Muhariblerin çoluk çocuklarına dokunmadılar.
Ancak, deve ve davarlarını sürüp götürdüler.

Mücahidler, Benî Bekrlerin yurtlarına doğru ilerlediler.

Onların gözle görülebilecekleri bir mevkie ulaştıkları zaman, Muhammed b. Mesleme, onların tutum ve davranışlarını öğrenmek üzere Abbâd b. Bişr'i ileri gönderdi.
Abbâd b. Bişr, Benî Bekrlerin bulundukları yere kadar sokuldu.
O sırada Benî Bekrler hayvanlarını dinlendirmekte, sağmakta, develerini sulayıp ıhdırmakta idiler.
Abbâd b. Bişr, geri dönüp, gördüklerini Muhammed b. Mesleme'ye bildirdi.
Muhammed b. Mesleme ile arkadaşları hemen hareket ettiler, Benî Bekrlere birden ve her yandan baskın yaptılar.
Benî Bekrlerden on kişi öldürdüler.

Ganimet

İğtinam edilen davar ve develer Medine'ye doğru sürüldüler.
Muhariblerle Benî Sekilerden iğtinam edilen mallar; 150 deve ile 3000 davardı.
Muhammed b. Mesleme, bunların beşte birini Peygamberimiz Aleyhisselam için ayırıp, kalanlarını (beşte dördünü) arkadaşlarına bölüştürdü.

Kurata seferi 19 gün sürdü. Muharrem'in son gecesinde Medine'ye dönüldü

Beni Lihyan Seferi

H.6 Rebiülevvel

Recî’de Sahabelerimizi katleden Benî Lihyân ve Benî Hüzeyl kabilelerinin yaptıkları bu zulmün yerde kalmaması için Allah Resûlü, ashâbından iki yüz kişiyle birlikte Usfân tarafına sefer düzenleyecekti.


Zaman

Benî Lihyan seferi, Hicretin 6. yılında Rebiülevvel ayının başında vuku bulmuştur.
Lihyan b. Hüzeyl b. Müdrike oğulları, Usfan nahiyesinde otururlardı.

Sebebi

Hicretin 4. yılında, Benî Lihyan, Rı'l, Zekvan ve Usayya kabileleri, Peygamberimiz Aleyhisselamdan, kendileri için din adamları ve yardımcıları istemişler; gönderilince de, onları Bi'r-i Maûne'de şehit etmişlerdi.
Benî Lihyan kabilesi, ayrıca, Adal ve Kare kabilelerine yaşlı develer verip; buna karşılık, onlardan, Peygamberimiz Aleyhisselamla görüşmelerini ve kendilerini İslâmiyete davet etmek üzere ashabından bazılarını göndermesini sağlamalarını istemişlerdi.
Onlar, bu suretle ashabdan ele geçirdiklerinden bir kısmını, öldürülmüş olan adamları Süfyan b. Halid el-Hüzelîye karşılık öldürecekler, geri kalanlarını da Mekke'ye götürüp Kureyş müşriklerine sata­caklardı.
Çünkü, Kureyş müşriklerinin ashabdan bazılarını ele geçirip Bedir'de öldürülen adamlarına karşılık işkencelerle öldürmeleri kadar, özledikleri birşey yoktu.
Hicretin 4. yılında Adal ve Kare kabilelerinden yedi kişi gelip Müslüman olduklarını söylemişler ve: "Aramızda İslâmiyet yayılmaya başladı.
Ashabından bazılarını bizimle birlikte gönder de, onlar bize dini iyice anlatsınlar, Kur'ân okutsunlar ve İslâm şeriatını öğretsinler!" demişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, zaten, Kureyş müşriklerinin askerî bir hazırlıkta bulunup bulun­madıklarından haberdar olmak ve ona göre tedbir almak üzere ashabından bazılarını görevlendirip Mekke'ye göndermeye hazırlanmış bulunuyordu.
Bunun için, Adal ve Kare davetçilerinin isteğini müsait karşılamış, Asım b. Sabit ve Mersed b. Ebi Mersed'in kumandası altında yedi veya on kişilik bir birliği onlarla birlikte yollamıştı.
Reci' mevkiinde Benî Lihyan kabilesinden elleri kılıçlı 100 okçu tarafından bu İslâm irşad birliği kuşatılarak birçokları şehit edilmiş; birkaçı da esir edilip Kureyş müşriklerine satılmış, bir müddet sonra onlar da şehit edilmişlerdi.
Bi'r-i Maûne faciası haberinin Peygamberimiz Aleyhisselama geldiği gece, Reci' faciası haberi de gelmişti.
Asım b. Sabitle arkadaşlarının başlarına gelenler, Peygamberimiz Aleyhisselamı son derecede üzmekte idi.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, ansızın bir baskın yapmayı tasarladı.
Hemen sefere hazırlanmalarını ashabına emretti.
Benî Lihyan seferi, aynı zamanda Kureyş müşriklerini korkutacak askerî bir gösteri idi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın İslâm Mücahidleriyle Birlikte Yola Çıkışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de yerine İbn Ümmi Mektum'u vekil bırakarak, 200 kişilik bir kuvvetle yola çıktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Lihyanlara gafil iken baskın yapmak için, Medine'den çıkışını,Şam'a doğru gitmek istiyormuş gibi gösterdi Nihayet Guran'a vardı ve orada konakladı ki; Guran, Benî Lihyan'ların menzillerinden olup, Emec'le Usfan arasında bulunan ve Saye diye anılan beldeye kadar uzanan bir vadidir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Reci' Şehitlerini Rahmet ve Mağfiretle Anışı

Asım b. Sabitle arkadaşları Guran vadisinde şehit edilmişlerdi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onları rahmetle andı. Kendilerinin yarlıganmaları için dua ve şehitliklerini tebrik etti.
Benî Lihyanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın geldiğini işitince, korktular, dağ başlarına kaçtılar ve orada korundular.

Peygamberimiz Aleyhisselam, orada birkaç gün oturup her tarafa birlikler gönderdi ise de, Benî Lihyanlardan hiç kimse ele geçirilemedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eğer Usfan'a inseydik, Mekke halkı bizim Mekke'ye geldiğimizi sanırdı" buyurup, ashabından 200 binekli kişi ile Usfan'a indikten sonra, iki atlı kişiyi Kurâu'l-gamîm'e gönderdi. Onlar oraya gidip geri döndüler. Peygamberimiz Aleyhisselamın Usfan'a kadar gidişi, Kureyş müşriklerini korkutmak içindi. Peygamberimiz Aleyhisselam, İslâm mücahidleriyle birlikte Medine'ye döndü ve dönerken de: "Biz, Allah'a dönücüleriz! İnşaallah, tevbe edicileriz. Rabbimize ibadet ve hamd edicileriz. Seferin meşakkatlerinden, dönüşün üzüntüsünden, mal ve ev halkı hakkında da kötü görüntüden Allah'a sığınırım " diyerek Allah'a dua etti.

Benî Lihyan seferi ondört gece sürdü.

Gâbe (Zû Kared) Gazası

H. 6 Rebiülahir

Ebû Zerr (r.a.), Medine-i Münevvereye üç saat mesade Gâbe Mer'asında oğlu ile birlikte Peygamber Efendimizin yirmi kadar devesini güderken, Uyeyne bin Hısne'l-Fezarî, kırk atlı ile gelip Ebû Zerr'in oğlunu şehid etmiş, develeri de alıp götürmüştü.


Zaman

Gâbe (Zû Kared) gazası, Hicretin 6. yılında, Rebiülâhir ayının dördünde vuku bulmuştur.
Bu gazaya Gâbe gazası da, Zû Kared gazası da denir.

Mevkii

Gâbe; Şam yolu üzerinde, Medine yakınında, Medine'ye bir beridlik, yani oniki millik, Sel dağı­na sekiz millik uzaklıktadır.
Zû Kared de; Medine ile Hayber arasında, Medine'ye iki günlük uzaklıkta bir sudur.
Talha b. Ubeydullah, bu suyu satın alıp, yoldan gelip geçenlerin içmeleri için vakfetmiştir.

Gâbe (Zû Kared) Gazası Niçin ve Nasıl Yapıldı?

Peygamberimiz Aleyhisselamın sağmal 20 devesi vardı.
Bunlar, beşte bir ganimet mallarındandı.
Beyzâ'da ve Beyzâ yakınında yayılıyorlardı.
O sırada Medine çevresinde kuraklık olduğundan, bu develer Gâbe ormanlığına kadar ilerlemişler, oralarda ılgın ve dikenli ağaçlarla, ekşili, acılı otlardan yayılmakta idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu develeri otlağa uşağı Rebah ile göndermişti.
Sağılan sütler her gece iki büyük kırba ile Medine'ye getir­ilir, Peygamberimiz Aleyhisselamın ev halkı onunla geçinirdi.
Ebu Zerri'l-Gıfârî, bu develerin yanına gitmek için, Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben o taraflarda senin ansızın bir baskına uğramandan korkarım.
Uyeyne b. Hısn ve adamlarına hiç güvenemeyiz.
Orası, onun semtlerinden bir semttir" buyurdu.
Ebu Zerri'l-Gıfârî: "Yâ Rasûlallah! Bana izin ver, oraya gideyim?" diyerek ısrar edince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben senin muhakkak oğlunun öldürüleceğini, kadınının yakalanıp götürüleceğini, senin de değneğine dayanarak yanıma dönüp geleceğini görür gibi oluyorum!" buyurdu.
Ebu Zerri'l-Gıfârî; kendisine yapılan bu kadar açık uyarmaya rağmen, kadınını, oğlunu, gelinini yanına alarak, develerin yayıldığı Gâbe'ye gitmişti.
Ebu Zerri'l-Gıfârî der ki: "Resûlullah Aleyhisselam 'Oraya gidersen, başına şöyle şöyle işler geleceğini görür gibi oluyorum!' diyerek uyardığı halde benim 'İlle oraya gideyim!' diye direnişim, doğrusu, şaşılacak şeydi!
Nihayet, vallahi, Resûlullah Aleyhisselamın dediği oldu!
Haber verdiği şey, başıma geldi!
Vallahi, biz yerlerimizde bulunuyorduk.
Uyeyne b. Hısn, kırk atlı ile gelip bizi kuşattı,başuçlarımızı dikilip bize seslendi.
Oğlum onların yanına varınca, onu öldürdüler.
Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin şehit edilen oğlu Zerr olup, develeri gütmekte idi.
Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin baskıncılar tarafından yakalanıp götürülen kadınının ismi ise, Leylâ Hatundu.
Ebu Zerri'l-Gıfârî ile gelini (şehit edilen Zerr'in zevcesi) kurtulanlar arasında idi.

Seleme b. Ekvâ'nın Baskını Medine Halkına Duyuruşu

Seleme b. Ekvâ der ki: "Sabahleyin, Resûlullah Aleyhisselamin develerinin sütlerini Resûlullah Aleyhisselama getirmek üzere, Gâbe'ye doğru yola çıkmıştım.
Gâbe dağının yokuşuna vardığım zaman, Abdurrahman b. Avf'ın uşağı bana kavuştu.
Çok heye­canlı idi.
Ona: 'Allah iyiliğini versin, ne oldu sana? dedim.
'Peygamber Aleyhisselamın sağmal develeri tutulup götürüldü!' dedi.
Ona: Kim tutup götürdü? diye sordum. 'Gatafan ve Fezâreler! dedi."
Seleme b. Ekvâ, Abdurrahman b. Uyeyne b. Hısn ile yanındaki süvarilerin çobanı şehit ederek Peygamberimiz Aleyhisselamın develerini sürüp götürdüklerini haber alınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın uşağına: "Ey Rebah! Şu atı al! Hemen Talha b. Ubeydullah'a ulaştır!
Resûlullah Aleyhisselama da, otlaktaki develerinin baskına uğrayarak sürülüp götürülmüş olduklarını haber ver!" dedi.
Sonra da, Seniyyetü'l-vedâ'nın tepesine çıktı.
Baskıncı müşriklerin atlılarına bakıp, bazılarını gördü.
Medine'ye yönelerek, üç kere:
"Yâ Sabâhâh!
Baskına uğradık!
Yetişiniz!
Baskın var!
Savaş var!"diyerek bağırdı.

Seleme b. Ekvâ'nın Baskıncıları Tedirgin Edişi ve Develerden Bazısını Kurtarışı

Seleme b. Ekvâ'nın kılıcı ve yayı yanında bulunuyordu.
Baskıncı müşriklerin arkasından can alıcı, yırtıcı gibi koştu; onlara yetişti.
Hemen yayına ok yer­leştirip onlara ok yağdırmaya başladı .
Okları atarken de: "Al bunu benden! Ben Ekvâ'nın oğluyum!
Bugün, yaramazların öleceği gündür!" diyordu.
Dağ yolu darlaşıp müşrikler boğazın dar, ok yetişmez yerine girdikleri zaman, ben de dağın üzerine çıktım ve onlara taş atmaya başladım!
Allah'ın yarattığı mahluklardan olup Resûlullah Aleyhisselama ait bulunan sağ develeri ellerinden kurtarıp gerime alıncaya kadar, onları oka ve taşa tutmaktan geri durmadım, arkalarını bırakmadım.
Baskıncı müşrikler hafifleyip kaçabilmek için otuzdan fazla mızraklarını ve otuzdan fazla kaftanlarını bırakmak zorunda kalmışlardı.
Bıraktıkları her bir şeyi yol üzerinde toplayıp, Resûlullah Aleyhisselam ve ashabı tanısınlar diye üzerlerine taşlardan işaretler koymakta idim.

Uyeyne b. Hısn'ın Baskıncı Müşriklere İmdada Gelişi

Uyeyne b. Hısn baskıncı müşriklere yardıma geldi.
Oturup, kuşluk yemeklerini yemeye başladılar.
Ben de, onların üst taraflarındaki küçük bir dağın tepesine çıkıp oturdum.
Uyeyne: 'Sizde görmüş olduğum şu hal perişanlığı nedir? diye sordu.
Onlar: 'Şu adam canımıza tak dedirtti.
Uyeyne: İçinizden birkaç kişi kalkıp ona doğru varsın!' dedi.
Onlardan dört kişi, kalkıp bana yaklaşmak için dağa tırmandılar.
Onlara: 'Ben Seleme b. Ekvâyım! Muhammed'in zâtını peygamberlikle şereflendiren Allah'a yemin ederim ki; ben sizden yakalamak istediğim kimseye muhakkak yetişirim!
Sizden, beni yakalamak isteyen kimse ise, bana asla yetişemez!' dedim.
Dönüp geri gittiler.

Mücahidlerin Peygamberimiz Aleyhisselamın Yanında Toplanmaları

Seleme b. Ekvâ'nın "Yâ Sabâhâh!" diyerek bağırdığı Peygamberimiz Aleyhisselama haber verilince: "Yetişiniz! Yetişiniz!
Ey Allah'ın süvarileri! Atlarınıza atlayınız!" denilerek seslenildi.
İslâm süvarileri, birbirleriyle yarışırcasına, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelmeye başladılar.
Mikdad b. Amr'in üzerinde zırh gömlek, başında da miğfer vardı, kılıcını sıyırmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mızrağına bir sancak bağlayarak, onun eline verdi.

Baskıncı Müşrikleri Yakalamak İçin Harekete Geçen Öncü Süvari Bölüğü

Baskıncı müşrikleri yakalamak için harekete geçen öncü süvari bölüğünde; Muhacirlerden: Mikdad b. Amr (Esved), Muhriz b. Nadle, Ükkâşe b. Mıhsan. Ensardan: Sa'd b.Zeyd, Ebu Ayyaş Ubeyd b. Zeydü'z-Zürakî, Abbâd b. Bişr, Useyd b. Hudayr, Ebu Katâde Haris b. Rib'î bulunuyordu.
Süvariler gelip toplandıkları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam Sa'd b. Zeyd'i onlara kumandan tayin etti ve ona: "Ben sana halk ile birlikte gelip kavuşuncaya kadar baskıncı müşriklerin arkalarından git!" buyurdu.

Muhriz b. Nadle Züllimme İsimli At Üzerinde Savaşa Çıkışı

Muhriz b. Nadle, hiç durup dinlenmeksizin atı sürdü, baskıncı müşriklere yetişti, onların önlerini kesti ve: "Durunuz ey yaramazların, kötülerin dölleri!"diyerek bağırdı.
Baskıncı müşriklere yetişen süvarilerin ilki, Muhriz b. Nadle idi.
Baskıncı müşrikleri tek başına oklar ve taşlarla takip eden Seleme b. Ekvâ der ki: "Resûlullah Aleyhisselamın imdada gelen süvarilerini görünceye kadar, bulunduğum yerden ayrıl­madım.
Süvariler, ağaçların arasına girmeye başladılar.
Onların ilki, Ahrem (Muhriz) idi.
Onun arkasında, Resûlullah Aleyhisselamın süvarisi Ebu Katâde, Ebu Katâde'nin arkasında da Mikdad b. Esved vardı.
Baskıncı müşrikler, süvarileri görünce, dönüp kaçtılar.
Ahrem baskıncı müşriklere yetişince, Abdurrahman b. Uyeyne b. Hısn, döndü
Birbirlerine mızraklarla saldırdılar.
Ahrem onu mızraklayıp yaraladı. Abdurrahman b. Uyeyne de, onu mızraklayarak şehit etti.
Muhriz b. Nadle şehit olunca, Ebu Katâde Abdurrahman b. Uyeyne b. Hısn ile karşılaştı.Birbirlerine mızraklarla saldırdılar. Abdurrahman, Ebu Katâde'yi yaraladı.
Ebu Katâde de, onu mızraklayıp öldürdü. Abdurrahman'ın öldürülmesinde, Ebu Katâde'ye Mikdad b. Esved, yardımcı oldu. Baskıncı müşrikler, son derece yorup yürüyemez hale getirdikleri iki atı tepe üzerinde, arkalarında bırakarak gittiler."

Mikdad b. Esved'in Mes'ade İle Çarpışması

Mikdad b. Esved'in anlattığına göre; kendisi, Yüce Allah'tan şehitlik dileyerek yola çıkmıştı. Heyfâ mevkiinde, düşmanın hayvanları yorulup en arkada kalanlarına, sonra da Mes'adetü'l-Fezâr'ye yetişti, onu ucunda bayrak bağlı mızrağıyla mızrakladı, mızrak kaydı. Mes'ade de dönüp Mikdad'ı mızrakladı, pazusundan yaraladı, kaçti. Mikdad'ı kendisine yetişmek­ten âciz bıraktı. Mikdad b. Esved, bayrağını, sancağını arkadaşları görsün diye oraya dikti. O sırada, Ebu Katâde de gelip kavuştu. Ebu Katâde, kendi atının üzerinde idi. Tanınmak için, başına san bir sarık sarmıştı. Bir müddet, birlikte ilerlediler. İkisi de, Mes'ade'nin arkasından bakıyorlardı Mikdad, Mes'ade'nin Muhriz b. Nadleyi şehit ettiğini Ebu Katâdeye haber verdi. Ebu Katâde, Mikdad b. Esved'e: "Ey Ebu Ma'bed! Ben ya öleceğim, ya da Muhriz'i öldüreni öldüreceğim!" diyerek Mikdad'ı geçti. Öldürdü. Kendi kaftanını çıkarıp üzerine örttü, atına bindi ,ilerledi. Mikdad b. Esved de, Faraka b. Malik b. Huzafe'yi öldürdü.

İslâm Süvarilerinin Baskıncı Müşrikleri Bozguna Uğratmaları

İslâm süvarileri, baskıncı müşriklere yetişerek onlarla en şiddetli şekilde çarpıştılar ve onları Allah'ın yardımıyla bozguna uğrattılar.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'den Hareket Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de yerine İbn Ümmi Mektum'u vekil bıraktı. Sa'd b. Ubâde'yi de, Hazrecîlerden 300 kişilik bir kuvvetle, Medine'yi beklemek üzere görevlendir­di. Çarşamba günü, zırhını sırtına giydi, miğferini başına geçirdi, silahlandı. 700 kişilik bir kuvvetle yola çıktı. Müslümanlar, yolda Ebu Katâde'nin öldürdüğü Mes'ade'nin üzerine örttüğü kaftanını görünce, tanıdılar. "Ebu Katâde öldürülmüş! İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır! Ebu Katâde öldürülmemiştir. Fakat, o ölü, onun öldürmüş olduğu bir müşriktir! Hz. Ömer ,örtüyü açıp Mes'ade'nin yüzü mey­dana çıkınca: "Allahuekber! Allah ve Allah'ın Resûlü doğru söyler!" dedi

Peygamberimiz Aleyhisselamın Zû Kared'de Tepe Üzerinde Karargâhını Kuruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zû Kared'e gelip, tepe üzerinde karargâhını kurdu. Savaş davetini işitir işitmez, Amr b. Avf oğullarının atlıları hemen yola çıktılar. Onların arkasından da, yayaları yollandılar. Bir cemaat de, develer, merkepler üzerinde gelip, Zû Kared'de Peygamberimiz Aleyhisselamin ordusuna katıldılar. Zû Kared'de Müslümanların parolaları "Emit! Emit!" idi.

Sa'd b. Ubâde'nin Peygamberimiz Aleyhisselamın Duasına ve İltifatına Nail Oluşu

Sa'd b. Ubâde, İslâm mücahidlerine erzak olmak üzere, Peygamberimiz Aleyhisselama on deve yükü hurma göndermişti. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Sa'd'ı ve Sa'd hanedanını rahmetinle esirge!" diyerek dua ettikten sonra: "Sa'd b. Ubâde ne iyi adamdır!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Seleme ve Ebu Katâde Hakkındaki Takdir ve İltifatları

Seleme b. Ekvâ der ki: "Baskıncı müşriklerin, yorup tepede bıraktıkları iki atı önüme katıp Resûlullah Aleyhisselama getirirken, amcam Âmir de, bir tulum sulandırılmış süt ve birtulum da su ile bana yetişti. Su ile abdest aldım, sütten de içtim. Sonra, Resûlullah Aleyhisselamın yanına geldim. Kendisi, baskıncı müşrikleri su içmekten men ettiğim suyun başında, Zû Kared'de idi. Yanında da 500 kişilik bir cemaat bulunuyordu. Baskıncı müşriklerin elinden kurtarıp gerimde bıraktığım develer ile müşriklere bıraktırdığım herşeyi; bütün mızrakları, okları, kaftanları.. Resûlullah Aleyhisselamın almış olduğunu, Bilal'in de benim düşmandan kurtardığım develerden bir dişi deveyi boğazlayıp, onun ciğerinden, hörgücünden, Resûlullah Aleyhisselamın yemesi için kızartmakta olduğunu gördüm. 'Yâ Rasûlallah! Yanıma yüz kişi versen de, onları sıkboğaz edip senin sağmal develerinden onların ellerinde kalanları da kurtarsaydım! O sırada, Gatafan'dan bir adam gelerek: 'Onlar için filan kişi bir deve boğazladı, amma derisini açtıkları, yüzdükleri zaman, uzaktan bir toz görüp; 'Müslüman cemaati sizi takip ederek geliyor!' dediler, hemen oradan kaçıp gittiler!' dedi. Sabaha çıktığımız zaman, Resûlullah Aleyhisselam: 'Bugün süvarilerimizin hayırlısı Ebu Katâde idi, yayalarımızın hayırlısı da Seleme olmuştur!' buyur­duktan sonra, bana biri süvari, birisi de yaya hissesi olmak üzere iki hisse verdi ve ikisini benim için bir­leştirdi."

Talha b. Ubeydullah'ın Na'man Kuyusunu Satın Alıp Vakfetmesi

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam; "Ey Talha! Sen Talhatü'l-Feyyaz'sın!" buyurdu. Bundan sonra, o, Talhatü'l-Feyyaz diye anıldı.

Gabe (Zû Kared) seferi 5 gece sürmüş, Pazartesi gecesi Medine'ye gelinmiştir.

Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin Zevcesinin Baskıncıların Yurdundan Kaçıp Kurtuluşu ve Bindiği Deveyi Kurban Etmeyi Adayışı

Gamr (Gamre) seferi

H.6    Rebiülâhir

Peygamberimiz Aleyhisselam, 40 kişilik askerî bir birliği Ükkâşe b. Mıhsan'ın kumandası altında Gamr'e yolladı.
Sefer Esed oğullarına karşı yapıldı


Gamr, Necd yolu üzerindedir.
Feyd'den Medine'ye giden ilk yol üzerinde, iki gecelik uzaklıkta, Esed oğullarına ait bir sudur.
Gamr (Gamre) seferi, Hicretin 6. yılında Rebiülâhir ayında vuku bulmuştur.
Esed oğulları, Uyeyne b. Hısn'ın mensup olduğu Gatafanlarla müttefik idiler. Gatafanlar, Hicretin 5. yılında Hendek savaşından önceki günlerde Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya hazırlanmaları için Esed oğullarına yazı yazmışlardı.
Kureyş müşriklerinin ordusu Merru'z-zahran'a gelip konduğu sırada, Esed oğulları da Tulayha b. Huveylid' in kumandası altında gelip Kureyş ordusuna katılmışlardı.
Esed oğulları, böylece, Müslümanlar ve Müslümanlık için bir ölüm kalım savaşı olan Hendek (Ahzab) savaşında müşrikler ve Benî Kurayza Yahudileriyle işbirliği yapmış bulunuyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, 40 kişilik askerî bir birliği Ükkâşe b. Mıhsan'ın kumandası altında Gamr'e yolladı Esed oğulları, İslâm mücahidlerinin kendilerine doğru gelmekte olduklarını haber alınca, sularının başından kaçıp dağıldılar, yurtlarının yüksek kısımlarına, yaylalarına çekildiler.
İslâm mücahidleri, Esed oğullarının sularının başına geldikleri zaman, yurtlarını bomboş buldular.
Ükkâşe b. Mıhsan, Esed oğullarını araştırmak, soruşturmak veya onlar hakkında bir ize rastlamak maksadıyla, etrafa gözcüler saldı.
Etrafa salınanlardan Şüca b. Vehb, izi sıra geri dönüp yakınlarında deve izleri gördüğünü haber verdi.
Hemen kalkıp oraya doğru gittiler.
Mücahidler, Esed oğullarının geceleri ses dinlemekle görevlendirdikleri casusunu, uyurken yakaladılar.
Kendisine: "Halk nerededir?" diye sordular.
Casus: "Onlar şimdi yurtlarının yüksek yerlerine, yaylalarına erişmiş bulunuyorlar" dedi.
Ona: "Esed oğullarının develeri nerededir?" diye sordular.
Casus: "Yanlarındadır" dedi.
Mücahidlerden birisi elindeki kırbaçla dövmeye kalkınca, casus: "Kanımı bağışla!
Bana eman ver de, sana onların amca oğullarına ait develeri göstereyim?" dedi.
Mücahidler: "Olur!"dediler. Casus tarafından gösterileceği bildirilen develer, Esed oğullarına aitti.
Mücahidler, Esed oğullarının casusu ile bir hayli gittiler. Adam araştırmayı uzatınca, casus tarafından tuzağa düşürüleceklerinden korkmaya başladılar.
Casusun yanına yaklaşarak: "Vallahi, ya bize doğruyu söyleyeceksin, ya da boynunu vuracağız!" dediler.
Casus: "Onları şu tepenin üzerinde göreceksiniz!" dedi.
Tepeye varınca, develerin orada yayılmakta olduklarını gördüler.
Mücahidler birden baskın yaptılar.
Bedevî müşrikler bozulup etrafa kaçışmaya başladılar.
Ükkâşe b. Mıhsan, kaçanlan takip ettirmedi.
Esed oğullarının eman verilen casusu serbest bırakıldı.
Esed oğulları yurdunda ele geçirilen 200 deve, sürülüp Medine'ye getirildi.

Zülkassa Seferi

H.6    Rebiülahir

Muhammed b. Mesleme on arkadaşıyla birlikte Salebe ve Uval oğullarının oturdukları Zülkassa'ya gitti


Muhammed b. Mesleme on arkadaşıyla birlikte Salebe ve Uval oğullarının oturdukları Zülkassa'ya gittiği için, bu sefere Zülkassa seferi denilmiştir.
Zülkassa, Rebezeyolu üzerinde olup, Medine'ye 24 mil uzaklıktadır.
Zülkassa seferi, Hicretin 6. yılında Rebiülâhir ayında yapılmıştır.
Salebe ve Enmar oğullarının yurtlarında kuraklık hüküm sürüyor, Meraz'dan Tâlemeyn'e kadar uzanan bölgeye ise yağmur düşmüş bulunuyordu.
Benî Muharib b. Hasafa, Benî Sa'd b. Sa'd ve Benî Enmar b. Bagîz kabileleri, Meraz'dan Tâlemeyn'e kadar uzanan bölgeye gelmişler,orada toplanmışlardı.
Bunlar, Medinelilerin yaylım hayvanlarını yağmalamak hususunda söz birliği etmişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan Muhammed b. Mesleme'yi, yanına on kişi katarak, Zülkassa'da oturan Benî Sa'lebeler ile aynı kabileden Benî Uvallere saldı.
Bu keşif birliği, geceleyin onların üzerlerine vardılar.
Salebe ve Uval oğulları, İslâm keşif birliğinin yurtlarına geldiklerinin farkına vararak gizlendiler.
Muhammed b. Mesleme ile arkadaşlarını, uykuya daldıkları sırada, yüz kişi ile kuşattılar ve oka tut­tular.
Muhammed b. Mesleme sıçrayıp kalktı, yayı üzerinde idi.
Arkadaşlarına: "Silah başına!" diyerek bağırdı.
Onlar da sıçrayıp kalktılar.
Geceleyin, bir müddet birbirlerine ok yağdırdılar.
Bundan sonra, Sa'lebe ve Uval oğulları, İslâm keşif birliğinin üzerine mızraklarla saldırdılar.
Üç kişiyi şehit ettiler.
Müslümanlarda, onlardan bir adam öldürdüler.
Salebe ve Uval oğulları, tekrar mızraklarla saldırarak, geri kalanlan da şehit ettiler.
Muhammed b. Mesleme de ağır şekilde yaralanarak yere baygın düştü.
Şehit olanlar arasında Müzeynelerden iki, Gatafanlardan da bir kişi vardı.
Salebe ve Uval oğulları, Muhammed b. Mesleme'nin topuğuna vurup, kımıldamadığını görünce, ölmüş sanarak elbisesini soydular, çekilip gittiler.
Müslümanlardan bir zât oradan geçerken, şehitlere rastladı. "İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn = Bizler Allah içiniz ve O'na dönücüleriz" dedi.
O sırada ayılan Muhammed b. Mesleme, bunu işitince, onun Müslüman olduğunu anladı ve ken­disinin sağ olduğunu ona anlatmak için kımıldadı.
O da, gelip Muhammed b. Meslemeye yemek ve su ikram etti.
Sonra da, bindirip onu Medine'ye getirdi.

Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın Zülkassa'ya Gönderilişi Hicretin 6. yılında, Rebiülâhir ayında, akşam namazı kılındıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı Müslümanlardan 40 kişilik bir kuvvetle Zülkassa'ya yolladı.
Maksat hem Medinelilerin Heyka (Heyfa)'da yayılan hayvanlarına yapılması muhtemel bir baskını önlemek, hem de Muhammed b. Mesleme'ye ve arkadaşlarına yaptıklarından dolayı Zülkassa topluluklarını cezalandırmaktı.
Ebu Ubeyde ve arkadaşları, bütün gece yürüyüşe devam ederek, sabaha karşı Zülkassa'ya ulaştılar ve orada toplanmış bulunan müşrik Bedevilere birden baskın yaptılar.
Bedeviler dağılıp dağ başlarına kaçtılar.
Muharib, Salebe ve Enmar kabilelerinin kaçarlarken geride bıraktıkları develerle elbise ve ev eşyaları iğtinam edildi.
Zülkassa'da yakalanarak Medine'ye getirilen adam ise, Müslüman olunca, Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından serbest bırakıldı.

Cemum seferi

H.6   Rebiülâhir

Peygamberimiz Aleyhisselam Zeyd b. Hâriseyi, askerî bir birliğin başında Süleym oğullarına saldı.


Cemuh; Süleym oğullarının yurdu olup. Nahl ovası ile Nakre arasındadır.
Cemum seferi, Hicretin 6. yılında, Rebiülâhir ayında vuku bulmuştur.
Âmir b. Tufeyl'in davetine icabetle, kendi su başları olan Bi'r-i Maûne'de ashabdan 40 kişilik İslâm irşad heyetinin canlarına kıyan Usayya, Rı'l ve Zekvanlar, Süleym oğulları kabilesine mensup idiler.
Müslümanlığı ve Müslümanları ortadan kaldırmak için Mekke'ye giden Yahudi propaganda heyetine, Süleym oğulları,Kureyşîler harekete geçtiği zaman onlarla birlikte hareket edecekleri hakkın­da söz vermişlerdi.
Kureyş ordusunun Merru'z-zahran'a geldiği sırada, Süleym oğulları da Ebu Âverü's-Sülemî'nin babası Süfyan b. Abduşşems'in kumandası altında 700 kişilik bir kuvvetle gelip Kureyş ordusuna katılmışlar ve Medine'yi onlarla birlikte kuşatmışlardı.
Bunun için, Süleym oğullarına da bir darbe indirilmesi gerekmiş bulunuyordu.

Zeyd b. Hârise'nin Cemum'a Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd b. Hâriseyi, askerî bir birliğin başında Süleym oğullarına saldı.
Zeyd b. Harise Cemum'a vardığı zaman, orada Müzeynelerden Halime adında bir kadını bulup yakaladılar.
Halime, İslâm mücahidlerine, Süleym oğullarının konak yerlerinden birisini gösterdi.
İslâm mücahidleri de, oraya birden baskın yapıp bir hayli deve, davar ve esir alarak Medine'ye döndüler.
Yakalanan Halime'nin kocası da, esir edilen müşrikler arasında bulunuyordu.
Zeyd b. Harise, Medine'ye dönünce, her ikisini Peygamberimiz Aleyhisselama teslim etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam da onlan serbest bıraktı.

lys seferi

H.6   Cumâdelûlâ

Peygamberimiz Aleyhisselam, Şam'dan gelmekte olan Kureyş ticaret kervanına el koymak üzere, Zeyd b. Hârise'nin kumandası altında 170 kişilik bir süvari birliğini yola çıkardı.


Süleym oğulları yurdunda bir yerdir.
lys seferi, Hicretin 6. yılında Cumâdelûlâ ayında vuku bulmuştur.
Şam'dan Kureyş müşriklerinin bir ticaret kervanının gelmekte olduğu öğrenilmişti.
Kureyş müşrikleri, daha önce de, Ebu Süfyan'ın idaresindeki büyük ticaret kervanının bağışlanan kazancıyla güçlenerek Uhud'a kadar gelip Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmış bulunuyorlardı.
Kureyş müşrikleri iktisaden güçlü durumda bulundukça, Hendek savaşında olduğu gibi, kabileleri yan­larına alarak, Medine'ye saldırmaktan; bilakis, Sümame b. Üsal'in Yemâme'den Mekke'ye hububat yüklenmesinde veya Ebu Basîr'in Şam ticaret yollarını kesmesinde olduğu gibi, başları dara geldikçe de, Peygamberimiz Aleyhisselama yalvarmaktan geri durmuyorlardı.
O halde, Kureyş müşriklerinden selamette kalabilmek için, zaman zaman onları iktisaden zayıflat­mak, güç duruma düşürmek gerekiyordu.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, Şam'dan gelmekte olan Kureyş ticaret kervanına elkoymak üzere, Zeyd b. Hârise'nin kumandası altında 170 kişilik bir süvari birliğini yola çıkardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Zeyneb'in kocası Ebu'l-Âs b. Rebi' de ticaret için Şam'a git­mişti.
Kendisi, henüz Müslüman olmamakla beraber, güvenilir bir kişi idi.
Ebu'l-Âs'ın yanında Kureyş müşriklerine ait pek çok mal bulunuyor ve kendisi de kafile ile Şam'dan dönüyordu.
İslâm mücahidleri Kureyş ticaret kervanını yakaladılar, kervanda bulunan malları, bilhassa Safvan b. Ümeyye'ye ait pek çok gümüşleri ele geçirdiler.
Kervanda bulunan kimseleri de esir ettiler.
Ebu'l-Âs b. Rebi' de esir edilenler arasında idi.

Ebu'l-Âs'ın Himayeye Alınışı

Ebu'l-As, seher vakti, Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Zeyneb'e: "Babandan, benim için eman al!" diye haber gönderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanlara sabah namazını kıldırdığı sırada, Hz. Zeyneb başını hücresinin kapısından çıkararak: "Ey insanlar! Ben Resûlullah'ın kızı Zeyneb'im! Ben Ebu'l-Âs'ı himayeme aldım!" diyerek seslen­di.

Peygamberimiz Aleyhisselam, "Ey insanlar! Benim işittiğimi siz de işittiniz, değil mi?" diye sordu.
Cemaat: "Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; sizin şimdi işitmiş olduğunuz şeyi ben de şimdi işitinceye kadar, bu hususta hiçbir şey bilmiyordum.
Mü'minler, birbirlerine karşı tek kişi, tek el hükmündedirler.
Bunun için, onlara, yakınlarını himaye etmeleri yaraşır.
Müslümanlara, yakınlarını himaye etmeleri düşer!" buyurdu. Peygamberimiz Aleyhisselam, Mescidden dönünce, kızı Hz. Zeyneb'in yanına vardı ve: "Senin himayeye almış olduğun kişiyi biz de himayemize aldık!" buyurdu.
Hz. Zeyneb, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Ebu'l-Âs akrabadır, amca oğludur.
Hem de, çocuğumun babasıdır.
Bunun için, onu himayeme aldım!" dedi.
Hz. Zeyneb'in, Ebu'l-Âstan, Ali ve Ümame isimlerinde iki çocuğu vardı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Zeyneb'e Emri ve Ebu'l-Âs'a Mallarının Geri Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Zeyneb'e: "Ey kızcağızım! Makamını şerefli tut, gözet! Ebu'l-Âs sana yaklaşmaya yol bulmasın!
Çünkü, sen ona helâl değilsin; o müşriklikte devam ettiği müddetçe!" buyurdu.

Hz. Zeyneb, Ebu'l-Âs'ın iğtinam edilmiş olan malını istemeye geldiğini söyledi ve onların kendi­sine geri verilmesini diledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlere haber saldı.
Gelip yanında toplandıkları zaman, onlara: "Şu adamın (Ebu'l-Âs'ın) bizden olduğunu biliyorsunuzdur.
Siz onun ve ondan başkalarının mallarını iğtinam etmiş bulunuyorsunuz.
O mallar size Allah'ın müşriklerden nasip ettiği ganimetlerdendir.
Eğer ona malını geri vermenizi uygun görürseniz, geri veriniz!
Geri vermekten kaçınırsanız, zaten onlar sizin hakkınızdır!" buyurdu.
Mücahidler: "Hayır yâ Rasûlallah!
Biz o malları ona geri vereceğiz!" dediler.

Ebu'l-Âs'ın Kureyş Müşriklerine Ait Malları Teslim Ettikten Sonra Müslüman Olup Medine'ye Dönüşü

Ebu'l-As, aldığı mallarla Mekke'ye döndü.
Her hak sahibine hakkını, mallarını teslim edip işini bitirdikten sonra: "Ey Kureyş cemaati! Herhangi birinize, yanımdaki mallarından, vermediğim birşey kaldı mı?" diye sordu.

"Hayır! Vallahi kalmadı!" dediler.
Ebu'l-Âs: "Size olan ahdimi yerine getirdim mi?" diye sordu.
Evet! Vallahi yerine getirdin!
Allah seni hayırla mükâfatlandırsın!
Biz seni şerefli ve vefalı bul­duk!" dediler.
Ebu'l-Âs: "Vallahi, sizin yanınıza gelmeden önce Müslüman olmamı engelleyen şey; mallarınızı götürmek istediğim için Müslüman olduğumu sanmanız korkusundan başka birşey değildir!
Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki; Muhammed Allah'ın kulu ve resûlüdür!" dedi.
Ebu'l-Âs Mekke'den Medine'ye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona Hz. Zeyneb'i eski nikâhı ile veya yeni bir nikâhla ve yeni bir mehirle verdi.

Tarf seferi

H.6   Cumâdelâhir

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd b. Hârise'yi, onbir kişilik bir kuvvetle Tarf'a, Benî Sa'lebelere saldı.


Medine'ye 36 mil uzaklıkta, Mahacca üzerindeki Bakara yolunda bir sudur. Tarf seferi, Hicretin 6. yılında, Cumâdelâhir ayında vuku bulmuştur. Salebe oğullarının Hicretin 4. yılında Enmar kabileleriyle birleşerek Müslümanlarla çarpışmaya hazırlandıkları haber alınıp Zâtü'r-rikâ'ya kadar gidilmişti. Medine yaylımındaki hayvanları yağmalamaya hazırlanan ve Muhammed b. Mesleme kuman­dasındaki on kişilik keşif birliğini Zülkassa'da kuşatarak şehit eden Sa'lebe ve Uval oğullarına, Ebu Ubeyde b. Cerrah, 40 kişilik bir kuvvetle Zülkassa'da ilk darbeyi indirmişti. Sa'lebe oğullarına ikinci darbeyi de, Tarf'ta Zeyd b. Harise indirecekti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd b. Hârise'yi, onbir kişilik bir kuvvetle Tarfa, Benî Sa'lebelere saldı.
Sa'lebe oğulları Zeyd b. Hârise'nin birliğini Tarf'ta görünce, Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerler­ine yürüdüğünü sanarak korkup kaçtılar.
Salebe oğulları, Zeyd b. Hârise'nin öncü birliği olmadığını ve kendilerine başkaca kuvvet gelmediği­ni, gelmeyeceğini anlayınca, Zeyd b. Hârise'yi ve birliğini takibe koyuldularsa da, onlara yetişemediler.
Tarf'ta Sa'lebe oğullarıyla bir çarpışma olmamıştır.
Tarf seferi dört gece sürmüştür.


Zeyd b. Hârise'nin ve Arkadaşlarının Başlarına Gelenler

H.6 Recep

Hicretin 6. yılında, Recep ayında, Zeyd b. Harise, ashabdan bazılarının ticaret mallarını Şam'a götürüp satmak için yola çıkmıştı.
Zeyd b. Harise ve arkadaşları atlı idiler. Zeyd b. Harise ve arkadaşları, ticaret mallarıyla Vâdi'l-kurâ'ya yaklaştıkları sırada, Fezâre ve Bedr kabilesinden birtakım adamlar bunların önlerini kestiler, Zeyd b. Harise ile arkadaşlarını kılıçtan geçirdil­er.
Hepsinin öldüklerine kanaat getirerek, yanlarındaki bütün mallan gasbedip gittiler.
Zeyd b. Harise ağır yaralı olarak baygın bir halde yere düştü, ölme derecesine geldi.
Bir müddet sonra ayılıp, şehit arkadaşları arasından kalkarak yavaş yavaş Medine'ye geldi.
Başlarına gelenleri Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.
Zeyd b. Harise, Benî Fezârelerle çarpışmadıkça yıkanmayacağına, koku sürünmeyeceğine yemin etti.

Abdurrahman b. Avf'ın Dûmetü'l-Cendel'e Gönderilişi

H.6   Şaban

Peygamberimiz Aleyhisselam, Dûmetü'l-Cendel'e hareket ve ora halkını İslâmiyete davet etmesini Abdurrahman b. Avf'a emretti. Dûmetü'l-Cendel'e gidecek mücahidlerin sayısı 700 idi


Abdurrahman b. Avf'ın Dûmetü'l-Cendel'e Gönderilişi Dûmetü'l-Cendel seferi, Hicretin 6. yılında, Şaban ayında vuku bulmuştur.
Seferin sebebi, İslâmiyeti yaymaktı. Abdullah b. Ömer der ki: "Resûlullah Aleyhisselam Abdurrahman b. Avf'ı yanına çağırdı ve ona: 'Hazırlan!
Ben seni inşaallah bugün veya yarın sabah askerî bir birliğin başında göndereceğim!' buyurdu.
Ben bunu işitince, kendi kendime: 'Mescide gireceğim.
Sabah namazını Peygamber Aleyhisselamla kılacağım.
Peygamber Aleyhisselamın Abdurrahman b. Avf a tavsiyelerini dinleyeceğim!' dedim.
Mescidde sabahladım, sabah namazını Mescidde kıldım.
Mescidde, Resûlullah Aleyhisselamın ashabından şu on kişilik cemaatinin: 1. Ebu Bekir, 2. Ömer, 3. Osman, 4. Ali, 5. Abdurrahman b. Avf, 6. Abdullah b. Mes'ud, 7. Muaz b. Cebel, 8. Huzeyfe b. Yeman, 9. Ebu Saîd el-Hudrî, 10. Benim Resûlullah Aleyhisselamla birarada bulunduğumuz sırada, Ensardan bir zât gelip Resûlullah Aleyhisselama selam verdikten sonra, oturdu ve: 'Yâ Rasûlallah! Allah'ın salât ve selamı senin üzerine olsun!
Mü'minlerin en üstünü hangisidir?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Onların, ahlâkı en güzel olanıdır!' buyurdu.
Ensarî: 'Mü'minlerin en zekisi, en akıllısı hangisidir?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Onların, ölümü en çok hatırlayanı, ölüm gelmeden önce ona en iyi, en çok hazırlananıdır!
İşte, asıl akıllı kimseler onlardır!' buyurdu.
Sonra da, bize yönelerek: 'Ey Muhacirler cemaati!
Beş şey vardır ki; siz onlarla imtihan edilirseniz, onlar başınıza gelirse, haliniz yaman olur!
Ben sizin onlara erişmenizden Allah'a sığınırım!

1. Bir kavimde fuhuş (zina) zuhur eder ve bu açıktan işlenecek derecede yayılırsa, muhakkak o kav­imde veba, geçmişlerinde olmayan birtakım hastalıklar zuhur eder ve yaygınlaşır!

2. Bir kavim ölçüyü ve tartıyı eksik yaparsa, o kavim muhakkak kıtlığa, şiddetli geçim sıkıntısına ve hâkim zulmüne uğrar!

3. Bir kavim mallarının zekâtını vermekten kaçınırsa, o kavim muhakkak yağmurdan men edilir (kuraklığa uğrar). Hayvanları olmasa, onlara hiç yağmur da yağdırılmaz!

4. Bir kavim Allah'a ve Allah'ın Resûlüne verdikleri sözü bozarsa, Allah o kavme muhakkak kendilerinden olmayan düşmanı musallat kılar!
Düşman da, onların ellerindekinden bir kısmını çeker, alır!

5. İmamları Allah'ın Kitabıyla hükmetmez, Allah'ın indirdiklerine karşı kibirlenirse, Allah onları aralarında (çıkacak fitne ve fesatlarla) azaba uğratır!' buyurdu."

Peygamberimiz Aleyhisselam, Dûmetü'l-Cendel'e hareket ve ora halkını İslâmiyete davet etmesini Abdurrahman b. Avf'a emretti.
Dûmetü'l-Cendel'e gidecek mücahidlerin sayısı 700 idi
Bunlar, seher vakti Medine dışında Cürüf'teki karargâhlarında toplandılar. Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdurrahman b. Avf'ın onlardan geri kaldığını görünce, ona: "Sen arkadaşlarından ne için geri kaldın?" diye sordu. Abdurrahman b. Avf: "Yâ Rasûlallah!

En son görüşmemin, konuşmamın seninle olmasını arzu ettim.
Yolculuk elbisem üzerimdedir!" dedi. Abdurrahman b. Avf, sabahleyin başına siyah pamuklu bezden, gelişigüzel bir sarık sarmış bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu önüne oturttu.
Abdurrahman b. Avf'ın sarığını çözüp tekrar sardı.
Sarığın bir ucunu, onun omuzunun arasından, dört parmak veya dört parmak kadar sarkıttı. Sonra da: "Ey İbn Avf! Sarığı işte böyle sar!
Çünkü, sarıgın böyle sarılışı daha güzel, daha uygundur!" buyurdu.
Abdurrahman b. Avf'a verilmek üzere bir sancak getirilmesini Bilal-i Habeş?ye emretti.
Yüce Allah'a hamdü senada ve kendisine de salât ü selamda bulunduktan sonra, Alsancağı ona uzatıp: "Al bunu ey İbn Avf! inkâr edenlerle çarpışınız!
Ganimet mallarına hıyanet etmeyiniz! Öldürdüklerinizin burun kulak gibi uzuvlarını kesmeyiniz!
Küçük çocukları öldürmeyiniz! Bunlar, size Allah'ın ahdi ve Peygamberinin sünnetidir!" buyurdu. "Eğer Allah sana fetih ve zafer ihsan eder, onlar senin davetini kabul edip Müslüman olurlarsa onların krallarının, liderlerinin kızı ile evlen!" buyurdu.
Abdurrahman b. Avf, askerlerinin başında Medine'den hareket etti. Dûmetü'l-Cendel'e varınca, orada üç gün kaldı.
Ora halkını İslâmiyete davet etti. Dûmetü'l-Cendel halkı: "Biz kılıçtan başka birşey vermeyiz!" dediler.
İslâmiyeti kabulden kaçındılar.
Abdurrahman b. Avf'a ilk önce böyle kılıç gösterdiler.
Üçüncü gün olunca, Asbağ b. Amr el-Kelbî Müslüman oldu.
Kendisi Hıristiyandı ve Dûmetü'l-Cendel halkının kralı idi.
Asbağ Müslüman olunca, kavminden birçok kimse de Müslüman oldu.
Abdurrahman b. Avf, durumu ve Dûmetü'l-Cendel'de evlenmek istediğini, Peygamberimiz Aleyhisselama bir yazı ile arzetti.
Yazıyı, Cüheynelerden Râfi' b. Mekis isminde birisiyle Medine'ye gönderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdurrahman b. Avf'a gönderdiği cevabî yazısında, Asbağ'ın kızı Tümazırla evlenmesini bildirdi.
Bunun üzerine, Abdurrahman b. Avf, Dumetülcendel'de Tümazır'la evlendi.
Dumetülcendel halkından Müslüman olmayıp kendi dinlerinde kalmak isteyenler ise, heryıl seksen bin dirhemin sekizde birinin dörtte birini vergi olarak ödemek üzere, Abdurrahman b. Avf'la anlaşma yaptılar.
Abdurrahman b. Avf, yeni hanımını yanına alarak, İslâm mücahidleriyle birlikte, Dûmetü'l-Cendel'den Medine'ye döndü.

Fedek seferi,

H.6   Şaban

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'yi 11 kişilik askerî bir birliğin başına geçirerek Fedek'te toplanan Benî Sa'd b. Bekrlere saldı. 


Fedek seferi, Hicretin 6. yılında Şaban ayında vuku bulmuştur.
Fedek; Hicaz'da bir kariyyedir.
Medine'ye iki-üç günlüktür.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Bekr oğulları kabilesinin Hayber Yahudilerine yardım etmek üzere Fedekte toplandıklarını haber almıştı.
Sa'd b. Bekr oğulları kabilesi, bu yolda yapacakları yardıma karşılık, kendilerine Hayber"in hurma mahsulünü vermelerini Hayber Yahudilerinden istemişlerdi.
Sa'd b. Bekir oğullarının yardıma gelmeleri boşuna değildi.
Hayber Yahudileri bir yıldan beri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışma hazırlığı içinde idiler.
Benî Kurayza Yahudileri cezalandırıldığı zaman, Hayber Yahudileri, toplanıp yapılacak işi aralarında konuşmuş; Teymâ, Fedek ve Vadi'l-kurâ Yahudilerini yanlarına alarak Medine üzerine yürümeye, eski yeni bütün hınçlarıyla çarpışmaya karar vermiş bulunuyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'yi 11 kişilik askerî bir birliğin başına geçirerek Fedek'te toplanan Benî Sa'd b. Bekrlere saldı.
Mücahidler geceleri gittiler, gündüzleri gizlendiler, Benî Sa'dların casusunu yakaladılar.
Ona: "Sen nesin?
Arkandaki Benî Sa'dların toplantılarından malumatın var mı?" diye sordular.
Adam: "Bende bu hususta bilgi yok!" dedi.
Mücahidler onun üzerine yürüyünce, kendisinin Benî Sa'dların casusu olduğunu, Hayber Yahudilerine yardım karşılığında Hayber hurma mahsulünün Benî Sa'd'lara tahsisini istemek üzere ken­disini göndermiş olduklarını ona söylettiler.
Kendisine: "Benî Sa'dlar neredeler?" diye sordular.
Casus: "Bana eman verirseniz, onların yerlerini size haber veririm" dedi.
Eman verdiler.
Casus: "Onlardan 200 kişilik bir cemaati geride bırakmıştım.
Onların liderleri de Veber b. Uleym'dir!" dedi.
Mücahidler: "Önümüze düş, onların yerini bize göster!" dediler.
Casus, göstermeye razı oldu.
Önlerine düşüp mücahidleri götürdü durdu.
Öyle ki, casustan şüphe­lenecek, kendisinin bir kötülük düşündüğünü, tuzağa düşürmek istediğini sanacak kadar götürdü!
Dümdüz ve büyük çöllere, yüksek yüksek yerlere eriştirdi.
Sonra bir ovaya indirdi ki, orada pek çok develer, davarlar vardı.
"İşte, Benî Sa'dların develeri ve davarları bunlar!" dedi.
Mücahidler birden baskın yapıp develeri ve davarları ele geçirdiler.
Casus: "Bırakınız beni artık!" dedi.
Mücahidler: "Hayır! Onların arkamızdan gelmeyeceklerinden emin oluncaya kadar seni bırakmayacağız!" dedil­er.
Develerin ve davarların çobanı ise, kaçarak, soluğu Benî Sa'dların toplandıkları yerde almış; Sa'd b. Bekr oğullarını uyarmış, korkutmuştu.
Sa'd b. Bekr oğulları kaçıp etrafa dağıldılar.
Casus: "Siz beni daha ne diye tutuyorsunuz?
İşte, Bedevî Araplar darmadağın oldular!
Çobanları onları uyardılar ve korkuttular" dedi.
Hz. Ali: "Biz onların karargâhlarına daha ulaşmadık!" dedi
Casus, mücahidleri oraya kadar da götürdü.
Fakat, orada hiçbir kimse göremediler.
Bunun üzerine, casusu serbest bıraktılar.

Zeyd b. Hârise'nin Vâdi'l-kurâ'ya Benî Fezarelere Gönderilişi

H.6 Ramazan

Peygamberimiz Aleyhisselamın Gâbe yaylımında yayılmakta bulunan yirmi devesini Uyeyne b. Hısn el-Fezârî, Gatafan ve Fezârelerden 40 atlı salarak baskın yaptırıp sürdürmüş, Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin oğlunu da şehit ettirmişti. Cezası verilmeli idi


Vâdi'l-kurâ nahiyesi olup Medine'ye yedi geceliktir.
Sefer, Hicretin 6. yılında, Ramazan ayında yapılmıştır.

Seferin Sebepleri

Peygamberimiz Aleyhisselamın Gâbe yaylımında yayılmakta bulunan yirmi devesini Uyeyne b. Hısn el-Fezârî, Gatafan ve Fezârelerden 40 atlı salarak baskın yaptırıp sürdürmüş, Ebu Zerri'l-Gıfârî'nin oğlunu da şehit ettirmişti.
Zeyd b. Harise ve arkadaşları Şam'a ticaret mallarıyla giderlerken, Vâdi'l-kurâ yakınlarında Fezârelerden bir cemaat tarafından kılıçtan geçirilmişler ve ticaret malları da yağmalanmıştı.
Zeyd b. Harise şehitler arasında bir müddet baygın kaldıktan sonra kalkıp Medine'ye gelmiş, Benî Fezârelerle çarpışmadıkça yıkanmamaya, başına yağ ve koku sürünmemeye and içmiş, ken­disini Benî Fezâreler üzerine göndermesini Peygamberimiz Aleyhisselamdan dilemişti.
Zeyd b. Hârise'nin yaraları iyileşince, Peygamberimiz Aleyhisselam, onu askerî bir birlikle Benî Fezârelere gönderdi.
Gönderilen birlik, büyükçe bir süvari birliği idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gönderirken, onlara: "Gündüzleri gizleniniz, geceleri gidiniz!" buyurdu.
Kılavuz, Zeyd b. Harise ve arkadaşlarının önüne düşüp Benî Fezârelere doğru yollandı.
Bedir oğulları ise, kendilerine bir gözcü tayin etmişlerdi.
Her gün, sabaha çıktıkları zaman, gözcü kendilerine ait bir dağın tepesine çıkıp, yoldan kendilerine doğru gelenlere bakar, gelenleri bir günlük uzaklıktan haber verir ve: "Rahatça uyuyunuz!
Bu gecenizde size gelebilecek bir tehlike, bir zarar yok!" derdi.
Zeyd b. Harise ve arkadaşları bir gece kadar gittikten sonra, kılavuz yanıldı, başka bir yola saptı.
Benî Fezâreler, İslâm mücahidlerinin geldiklerini haber aldılar.
Zeyd b. Harise ve arkadaşları, Benî Fezâreleri geceleyin gafil iken basmayı bekleyerek sabahladılar Sabaha çıktıkları zaman, Benî Fezâreleri yurtlarından dağılıp gitmiş buldular.
O sırada, Benî Fezârelerden, dağılmamış küçük bir topluluğa rastladılar ve onları kuşattılar.
Zeyd b. Harise tekbir getirdi, arkadaşları da tekbir getirdiler.
Şiddetle çarpıştılar. Benî Fezâreler bozguna uğradılar.
Zeyd b. Harise, Benî Fezâreleri araştırmak için ileri gitmekten, arkadaşlarını men etti.
Benî Fezârelerin belli başlı adamlarından Abdullah b. Mes'ade ile Kays b. Numan b. Mes'ade öldürüldü.
Seleme b. Ekvâ da, Benî Fezârelerden birinin ardına düşüp onu öldürdükten sonra, araştırmaya devam ederek, Ümmü Kırfe Fâtıma binti Rebia'nın kızı Cariye binti Malik b. Huzeyfe b. Bedr'i, Fezâre oğullarının çadırlarından birisinde yakaladı.

Ükl ve Uranîler,

Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı ve çobanı olan Yasar'ı ellerini, ayaklarını kesmek, gözlerine ve diline diken batırmak suretiyle şehit etmişlerdi., Bunlar, hem hırsızlık yapmışlar, hem adam öldürmüşler, hem de İslâm olduklarını söyledikten sonra kâfirlik yoluna sapmışlar,,irtidad etmişler,, Allah'a ve Resûlüne karşı harp açmışlardı.


Hicretin 6. yılında, Şevval ayında idi. Peygamberimiz Aleyhisselamın Zû Kared'den dönüşünden sonra olduğu da rivayet edilir.
Benî Muharib ve Sa'lebelerie yapılan savaşta alınan esirlerden, Peygamberimiz Aleyhisselama Yesar adında bir köle düşmüştü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun gizlice namaz kılmakta olduğunu görünce, kendisini kölelikten azad etmişti.
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam Yesar'ı Cemmâ nahiyesi yaylımındaki develerini görüp gözetmekle görevlendirmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Cemmâ yaylımında yayılan develeri 15 kadardı.
Orada, yayılan zekat develeri de vardı.
Müslüman halkın develeri de Cemmâ'da yayılmakta idi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına, Becîle kabilesinden, Uraynelerden 8 kişi gelmişti.
Bunların dördü Uranîlerden, üçü Ükllerden, birisi de Süleym oğullarındandı.
Uranîler, Kahtan; Ükller ise, Adnan soyundan idiler.
Medine'ye gelen bu adamlar, açlıktan son derecede zayıflamışlar, arıklamışlar, neredeyse ölecek hale gelmişlerdi.
Çok hastalıklı ve sıtmalı idiler, karınları da şişmişti.
Sararmış, solmuşlardı.
Bunlar, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Sana İslâmiyet üzerine bey'at edeceğiz!" dediler, bey'at ederek Müslüman oldular, kelime-i tevhidi söylediler.
Halbuki, onlar yalancı idiler.
Müslüman olmayı özlerinden istiyor değillerdi.
Medine'nin havasını kaldıramadılar, daha çok hastalandılar.
Vebaya, tutuldular.
Onlar, Medine'den çıkıp gitmeyi istemeye başladılar: Medine'nin yemekleri; abdest, gusül, cihad... kendilerinin hoşlarına gitmedi, işlerine gelmedi.
Yâ Rasûlallah! Bizi barındır, yedir, geçindir!
Yâ Rasûlallah! Bize süt bul!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Siz Resûlullahın develerinin yanına gitmedikçe, size burada içirecek süt bulamam!" buyurdu
"Yâ Rasûlallah! Şu ağrılar başımıza gelmiş bulunuyor.
İzin versen de, biz develerin yanına gitsek?
Yâ Rasûlallah! Bizler hayvan sahipleriyiz.
Ekin ve arazi sahipleri değiliz Medine'nin havası bize ağır geldi!" dediler.
Hallerinden şikâyetlendiler.
Medine'nin dışında bir yana gönderilip orada bakılmalarını istediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "İsterseniz, siz zekat develerinin bulundukları yere kadar gidip onların sütlerinden ve sidiklerinden içebilirsiniz!" buyurdu
Üç ay kadar, develerin yanında kaldılar.
Develerin sütlerinden ve sidiklerinden içerek sıhhat buldular.
Benizleri yerine geldi.
Hastalıklarından kurtulup sıhhat buldukları zaman, çok semizlediler ve hatta, semizlemekten, karın­larında büklümler bile meydana geldi.
O sırada, Medine'de mum, yâni birsam denilen bir çeşit akıl bozukluğu hastalığı da zuhur etmişti.
Mum; bir samla birlikte gelen humma hastalığı olup, bunun yüzde ve bedende çiçek sivilcelerinden daha küçük sivilceler çıkan bir hastalık olduğu da söylenmiştir.
İyileşip Medine'ye gelen bu adamlar: "Yâ Rasûlallah! Medine'de şu mum hastalığı zuhur etmiş bulunmaktadır.
Bize izin verilse de, develerin yanına dönsek?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Olur! Gidiniz, orada bulununuz!" buyurdu.
Gittiler.
Bu nankör adamlar, Harre nahiyesinde bulundukları sırada, kâfirlik yoluna saptılar.
Sabahleyin, Peygamberimiz Aleyhisselamın develerinin yanına vardılar, onları sürüp götürdüler. Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Yesar, yanına birkaç kişi alıp, onlara yetişti.
Gaddar adamlar çobanların üzerlerine yürüdüler, Yesar'ı yakaladılar, boğazladılar.
Ellerini, ayaklarını kestiler.
Son nefesini verinceye kadar onun diline ve gözlerine diken batırdılar, çekip gittiler.
Amr b. Avf oğulları kadınlarından bir kadın, merkebinin üzerinde oradan geçerken, bir ağacın altın­da Yesar'ın cesedini gördü.
Kavminin yanına dönünce, gördüğünü, onlara haber verdi.
Onlar da, Yesar'ın ölüsünün bulunduğu yere doğru gittiler, ölüsünü Kuba'ya getirdiler.
Kuba'da gömdüler.
Facianın habercisi "İmdad!" diye seslenerek Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve: "Çobanı öldürdüler, develeri sürüp götürdüler!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Allah'ın süvarileri! Hayvanlarınıza bininiz!" denilerek İslâm mücahidlerine seslenilmesini emret­ti.
Süvariler hemen atlandılar.
Haber Peygamberimiz Aleyhisselama gündüzün başında erişmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, canileri yakalamak üzere, arkalarından acele 20 süvari saldı.
Süvari birliğine Kürz b. Cabir"i kumandan tayin etti.
Canilerin izlerini sürmek üzene, süvarilerin yanlarına bir iz sürücü de katıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, süvari birliğini gönderirken, Ükl ve Uranîler aleyhinde: "Ey Allah'ım! Onlara, yollarını kör et!
Yollarını, tek deve yolundan daha dar ve çıkmaz et!" diyerek dua etti.
Süvariler, Ükl ve Uranîlere, Münakka'nın üst tarafında yetiştiler.
Münakka; Medine'nin doğusunda, Irak yolunda biryerdir.
Ükl ve Uranîler, Harre'de yattılar Sabaha çıkınca, yemeklerini yediler İslâm süvarileri, onların ne tarafa savuşup gittiklerini bilemediler O sırada, deve küreği, kolu taşıyan bin kadına rastladılar, onu tuttular
Kendisine: "Yanında taşıdığın nedir?" diye sordular.
Kadın: "Bir cemaate rastlamıştım.
Onlar bir deve kesmişlerdi, bunu bana onlar verdiler" dedi.
İslâm süvarileri: "Şimdi onlar nerededir?" diye sordular.
Kadın: "Onlar şuradaki çölün kana taşlığındadırlar Oraya doğnu gittiğinizde, kendilerinin ateşlerinin tüttüğünü gürünsünüz!" dedi.
İslâm süvarileri hemen oraya doğru gittiler.
Ükl ve Unanîlenin yemekten kalktıkları sırada onları kuşattılar, teslim olmalarını istediler.
Hiçbirini kaçırmadan, hepsini esir ettiler, bağladılar, terkilerine alıp Medine'ye getirdilerO sınada Zegabe'de bulunan Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vandılar.

Ükl ve Uranîlerin Suçları

Ükl ve Uranîler, Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı ve çobanı olan Yasar'ı ellerini, ayaklarını kesmek, gözlerine ve diline diken batırmak suretiyle şehit etmişlerdi.
Bunlar, hem hırsızlık yapmışlar, hem adam öldürmüşler, hem de İslâm olduklarını söyledikten sonra kâfirlik yoluna sapmışlar,irtidad etmişler,, Allah'a ve Resûlüne karşı harp açmışlardı.

Ükl ve Uranîlere Uygulanan Ceza

Ükl ve Uranîlerin, ceza hukukunca, yaptıklarının aynı kendilerine yapılmak suretiyle cezalandırıl­maları gerekiyordu.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, İslâm süvarilerine emretti: Ükl ve Uranîlerin elleri ve ayakları kesildi, gözlerine de mil çekildi.
Enes b. Malik der ki: "Onlar çobanın gözlerine diken batırdıkları için, Peygamber Aleyhisselam da, buna karşılık, onların gözlerine mil çektirmişti.
Mil çekilmeden önce, milleri kızdırdılar, onları canilerin gözlerine sürdüler.
El ve ayaklarının kesilen yerlerini de, kanlarının dinmesi için, dağlamadılar.
Sonra da, teşhir için, asıldılar.
Öylece Harre'de bırakıldılar, ölüp gittiler.

Ükl ve Uranîlerin Kısas Suretiyle Cezalandırılmalarının Sebebi ve Hikmeti

Ükl ve Uranîlerin böyle cezalandırılmaları, İslâm çobanını aynı şekilde öldürmüş olmalarından ileri gelmiş, kendileri de aynı şekilde cezalandırılmışlardı.
Bu, bir kısas idi.
Kısasta ise hayat vardı.
Kötüleri, zalimleri yaptıklarının, yapacaklarının aynı ile cezalandırılacaklarını gözlerinin önüne sererek korkutmak; kendilerini bu kötü tutum ve davranışların­dan alıkoymak; ve özellikle, Müslümanların hayatını korumayı sağlamak vardı.
Kur'ân-ı Kerîm'in bu husustaki hükmü de şöyledir: "Allah'a ve Allah'ın Resûlüne harp açanların, yeryüzünde yol kesmek suretiyle fesatçılığa koşan­ların cezası, ancak, öldürülmeleri, yahut asılmaları, ya da sağ elleri ile sol ayaklarının çaprazvari kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürülmeleridir.
Bu, onların dünyada rüsvaylığıdır.
Âhirette ise, onlara pek büyük bir azap da vardır."

HUDEYBİYE BARIŞI

(Zilkade 6 H. /Mart 628 M.)

"Ey Muhammed, Biz sana apaçık
bir zafer sağladık."
(Fetih Sûresi, 1)

Ayrıntı

 Zeyd b. Hârise'nin Cüzamları Te'dib İçin Hısma'ya Gönderilişi

Hicretin 7. yılı başlarında vuku bulmuştur.
Hısmâ; Şam toprağında bir kırdır.
Vâdi'l-kurâ'ya iki gecelik uzaklıktadır.
Cüzamların konak yeridir.
Peygamberimiz Aleyhisselamın elçisi Dıhye b. Halife Kayser Herakliyus'un yanından Medine'ye dönerken, Hısma'ya geldiği sırada, Cüzamlardan Huneyd ve Huneyd'in oğlu ile daha bazı adamlar, önünü keserek Kayser'in vermiş olduğu birçok kıymetli hediyeleri soymuşlar, Medine'ye ancak üzerinde­ki eski elbise ile gelebilmişti.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd b. Hârise'yi, 500 kişilik askerî bir te'dib birliğinin başında Cüzamlara yolladı.
Dıhye b. Halifeyi de Zeyd b. Hârise'nin yanına kattı.
Benî Uzrelerden bir adam da, kılavuz olarak yanlarına katıldı.
Zeyd b. Harise ve askerleri, kılavuzlarıyla birlikte, geceleri yürüyorlar, gündüzleri gizleniyorlardı.
İslâm mücahidlerinin Cüzamların yurtlarına geldikleri sırada, Cüzamların ileri gelenlerinden Rifâa b. Zeyd Müslüman olup Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubu ile kavminin yanına dönmüş, Cüzamlardan bütün Gatafanlar ve Vâiller ile Selaman ve Sa'd-ı Hüzeymlerden ve Behralardan birçok kişilerde,Harretü'r-Reclâ'ya gelip konmuşlardı.
Rifâa b.Zeyd de, Benî Dubayblardan bazı kişilerle birlikte Kurâ-i Rebbe'de, öteki Benî Dubayblar ise Harre nahiyesinin Medan vadisinde bulunuyorlardı.
Zeyd b. Hârise'nin gelip saldıracağından hiçbirinin haberi yoktu.
Kılavuz, İslâm mücahidlerini Harre'nin Evlac tarafından getirmişti.
İslâm mücahidleri, sabahleyin, Huneyd ve oğlunun konak yerine ve onların yanında bulunanlara ansızın baskın yaptılar.
Huneyd ile oğlu öldürüldü
Benî Ahnef veya Ecneflerden de iki kişi öldü.
1000 deve ile 5000 davar iğtinam edildi.
Rifâa b. Zeyd'in cemaatinden, Benî Dubayblardan yeni Müslüman olmuş bulunan bazı kişiler,Huneyd ile oğlunun Dıhye b. Halifeyi soyduklarını haber alır almaz toplanmış, onların üzerlerine yürüyüp çarpışmış, yağmaladıkları şeyleri Dıhye'ye teslim etmek üzere ellerinden kurtarmış bulunuyor­lardı.

Dubayb Oğulları Temsilcisinin Zeyd b. Hârise ile Konuşması

Dubayb oğulları, İslâm mücahidlerinin Medan çölünde bulunduklarını öğrenince, onlardan Hassan b. Melle Süveyd b. Zeyd'in atına, Üneyf b. Melle ise Melle'nin atına, Ebu Zeyd b. Amr da kendi atına binip gittiler.
Bunlar İslâm mücahidlerine yaklaşınca, Ebu Zeyd'le Hassan, Üneyf b. Melleye: "Sen bizden ayrıl, dönüp git!
Çünkü, biz senin dilinden korkuyoruz!" dediler, onun üzerine dikildiler ve atının üzerinden ayrılmadıkça, yanından uzaklaşmadılar.
Üneyf ise: "Ben de, iki atlının yaya yürüyücüsü olurum!" diyerek arkalarından koştu ve yetişti.
Ona: "Sen bizimle gel, ama şimdiye kadar yapageldiğin şeyleri bugün sakın yapma!
Biz konuşurken, sen dilini tut!
Bugün bize bir uğursuzluk getirme!" dediler.
İçlerinden, yalnız Hassan b. Melle'nin konuşmasını kararlaştırdılar.
Bunlar, Cahiliye çağında aralarında bazı kelimelerle (parolalarla) birbirlerini tanırlardı.
Temsilciler İslâm mücahidlerinin yanlarına doğru varırlarken, onlar da bunlara doğru gelmeye başladılar.
Hassan, İslâm mücahidlerine: "Biz, Müslüman bir cemaatiz!" dedi.
Bir at üzerinde Müslümanların yanına varan ilk kişi o oldu.
Zeyd b. Hârise'nin yanına kadar varıp durdu.
Zeyd b. Harise: "Öyleyse, Ümmü'l-Kitâbı [Fatiha sûresini] okuyunuz bakayım?" dedi.
Hassan Fatiha sûresini okuyunca, Zeyd b. Harise: "Askerlere sesleniniz ki; Yüce Allah, şu kavmin içinden çıkıp geldikleri yeri bize haram ve dokunul­maz kılmıştır.
Ahdini bozan, bundan müstesnadır!" dedi.
Zeyd b. Harise, onlardan yalnız birisini Fatiha sûresinden imtihan etti, başka birşey yapmadı.
Zeyd b. Harise esirleri Dubayb oğullarına iade etmek istediği zaman, arkadaşlarından bazıları, onların işlerinde karışıklık bulunduğunu haber verdiler.
Bunun üzerine, Zeyd b. Harise iade işini bir müddet için geri bıraktı ve: "Onlar hakkında, Allah hüküm verecektir!" dedi.
Hassan b. Melle'nin kızkardeşi de esirler arasında idi.
Zeyd b. Harise, Hassan b. Melle'ye: "Al, götür onu!" dedi.
Ümmü'l-Fezer ed-Dulaiye, Hassan b. Melle'ye: "Kızlarınızı götürüyorsunuz da, analarınızı mı bırakıyorsunuz?!" dedi.
Hasib oğullarından birisi de: "Onlar Dubayb oğullarındandır.
Her zaman, onların dilleri büyülüdür!" diye mırıldandı.
Mücahidlerden bazısı bunu işitip Zeyd b. Hâriseye haber verdiler.
Bunun üzerine, Zeyd b. Harise emretti, Hassân'ın kızkardeşinin elindeki bağ çözüldü.
Zeyd, Hassân'a: "Yüce Allah şu amcanın kızları hakkında hükmünü verinceye kadar, sen de onlarla birlikte burada otur!" dedi.
Elçiler dönmek istediler.
İslâm askerleri, onların gelmiş oldukları vadilerine inip gitmelerine engel oldular.
Onlar da ev halklarının yanında akşamladılar.
Dubayb oğulları temsilcileri, Zeyd b. Harise ile arkadaşlarını gözetlemeye başladılar; ve onların uyuduklarını anlayınca, gecenin bir kısmını geçirdikten sonra, hayvanlarına binip Rifâa b. Zeyd'in yanına vardılar.
Sabahleyin, Hassan b. Melle, Rifâa b. Zeyd'e: Cüzam kadınları , baskın yapılıp esir edilmiş bulunuyorlar!?
Halbuki, senin elinde, Peygamberden getirmiş olduğun mektup da var!" dedi.
Başlarına geleni ona haber verdi.
Rifâa b. Zeyd, devesinin getirilmesini istedi, sıçrayıp onun üzerine bindi.
Baskın sırasında Hasiblerden öldürülmüş olanın kardeşi Ümeyye b. Zafere de yanlarında olduğu halde, üç gecede Medineye yetiştiler.
Rifâa b. Zeyd'le arkadaşları Mescide kadar vardılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onları görünce:"Halkın arka tarafına geliniz!"diye eliyle işaret buyurdu.
Temsilciler, Zeyd b. Hârise'nin yaptığını, Peygamberimiz Aleyhisselama anlattılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ya öldürülmüş olanları ne yaparım?" buyurdu ve bunu üç kere tekrarladı..
Rifâa b. Zeyd: "Yâ Rasûlallah! Sen daha iyi bilirsin: Sen kendine helâl olanı haram kılma!
Kendine haram olanı da helâl kılma!
Sen bizim için de, helâl olanı haram kılma!
Haram olanı da bize helâl kılma!" dedi. Temsilcilerden Ebu Zeyd b. Amr: "Yâ Rasûlallah! Sen, bizden sağ olanları salıver!
Öldürülmüş olanlara gelince; onlar şuracıkta ayak­larımın altında kalıversin gitsin!
Onlardan dolayı hiçbir hak istenilmesin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ebu Zeyd doğru söyledi!" buyurdu.
Temsilciler: "Yâ Rasûlallah! Zeyd b. Hâriseye bizimle birlikte bir adam gönder de, o, ailelerimizin ve mal­larımızın arasından çekilsin!" dediler.

Hz. Ali'nin Zeyd b. Hârise'ye Gönderilişi

Cüzam temsilcilerinin istekleri üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'ye: "Haydi, yâ Ali!
Bin de, onlarla birlikte git!" buyurdu.
Hz. Ali: "Yâ Rasûlallah! Zeyd bana boyun eğmez!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Al şu kılıcımı!" buyurdu ve kılıcını Hz. Ali'ye verdi.
Hz. Ali: "Yâ Rasûlallah! Benim üzerine bineceğim bir hayvanım da yok!" dedi.
Temsilciler: "İşte sana deve!" dediler.
Hz. Ali, temsilcilerden birisinin devesine bindi ve birlikte yola koyuldular.
Zeyd b. Harise ile askerlerine kavuştular.
Hz. Ali, Zeyd b. Hârise'ye: "Resûlullah Aleyhisselam, şu kavme, elinde bulunan esirlerin ve malların hepsini iade etmeni sana emrediyor!" dedi.
Zeyd b. Harise: "Resûlullah Aleyhisselam tarafından geldiğine bir alâmet, bir işaret var mıdır?" diye sordu.
Hz. Ali: "Bu kılıcıdır!" dedi.
Zeyd b. Harise, Peygamberimiz Aleyhisselamın kılıcını görünce, tanıdı.
Hemen hayvanından inip askerlere seslendi: Askerler kendisinin yanında toplanınca, onlara: "Kimin elinde esirlerden veya maldan ne varsa, onu hemen Resûlullah Aleyhisselamın şu elçisine iade etsin!" dedi.
Herkes, Cüzamlardan almış oldukları herşeyi geri verdiler.


Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
21 ziyaretçi (27 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol