Hicri 11

Benî Naha' Heyetinin Medine'ye Gelişi

Amr b. Zürâre de, Benî Sa'd b. Maliklerdendir.
Benî Naha heyeti, Hicretin 11. yılında, Muharrem ayının ortasında Yemen'den ikiyüz kişi olarak Medine'ye geldiler.
Konuklar evi olan Remle binti Hâris'in konağına indiler.
Benî Naha' heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip Müslüman olduklarını söylediler.
Onlar, Yemen'de Muaz b. Cebel'e bey'at etmişlerdi.
Naha' heyeti, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelen heyetlerin sonuncusu idi.
Heyet içinde Zürâre b. Amr da bulunuyordu.


Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi   

Hicretin 11. yılında Safer ayının çıkmasına dört gece kala, Pazartesi günü, Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanlara Rumlarla çarpışmak üzere acele hazırlanmalarını emretti.
Müslümanlar, cihad özlemiyle Peygamberimiz
Aleyhisselamın yanından dağıldılar.

Usame'ye öğüt

Peygamberimiz Aleyhisselam, ertesi gün sabahleyin, Safer ayının çıkmasına üç gün kala, Salı günü, Üsâme b. Zeyd'i çağırttı ve ona: "Ey Üsâme! Şam'a, Belka sınırına, Filistin'deki Dârum'a, babanın öldürüldüğü yere kadar Allah'ın ismi ve bereketiyle git!
Seni bu orduya başkumandan yaptım!
Übnâ halkının üzerine ansızın var!
Üzerlerine şimşek gibi saldır!
Giderken de hızlı git!
Haberin önüne geç!
(Varacağın yere haber ulaşmadan var!)
Yanına kılavuzlar al, casus ve gözcüleri önünden ilerlet!
Allah seni muzaffer kılarsa, onların içinde az kal!" buyurdu.
Safer ayının çıkmasına iki gece kala, Çarşamba günü olunca, Peygamberimiz Aleyhisselamda
şid­detli bir başağrısı, humma ve ateş başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Safer ayının çıkmasına bir gece kala Perşembe günü sabahleyin biraz iyileşip Üsâme için kendi eliyle sancak bağladı ve: "Ey Üsâme! Allah yolunda, Allah'ın ismiyle savaşa çık!
Allah'ı inkâr edenlerle çarpış!
Savaşın!
Fakat ahde vefasızlık etmeyin!
Küçük çocukları ve kadınları öldürmeyin! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin!
Çünkü siz bilemezsiniz, belki onlar yüzünden ibtilâ ve musibete uğrayabilirsiniz!
Fakat, 'Ey Allah'ım! Bizim imdadımıza yetiş!
Onların hakkından gel!
Onları bize zarar vermekten vazgeçir! deyin!
Onlar size kavuşurlarsa gürültü çıkaracaklar ve bağıracaklardır!
O zaman siz sükûnet ve vakarınızı muhafaza edin ve susun!
Birbirinizle çekişmeyin!
Sonra korku ile zafa düşersiniz, rüzgârınız kesilip gider! [Enfal: 46]
'Ey Allah'ım! Biz Senin kullarınız!
Onlar da Senin kullarındır!
Bizim perçemlerimiz de, onların perçemleri de Senin elindedir!
Onları ancak Sen yenersin! deyin!
İyi bilin ki, Cennet kılıçların parıltısı altındadır!" buyurdu.
Üsâmeye askerlerin Cürüfte karargâh kurmalarını emretti ve: "Haydi, Allah'ın ismiyle hareket et!" buyurdu.

Savaş hazırlığı

Üsâme, bağlanmış sancağı götürüp Büreyde b. Husayb'a verdi.
Karargâh Cürüfte, Süleyman Sikâyesi diye anılan yerde kuruldu.
İşinden boşalan, hemen karargâha koştu.
İlk Muhacirlerden ve Ensardan, savaşa katılmaya hazırlanmayan kimse kalmadı.
Hepsi savaşa katılmaya hazırlandı.
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Ebu Ubeyde b. Cerrah, Sa'd b. Ebi Vakkas, Saîd b. Zeyd, Katâde b. Numan, Seleme b. Eslem b. Haris, gibi birçok zâtlar bu orduya katılmış bulunuyorlardı.
Muhacirlerden bazı kişiler, söylenmeye başladılar.
Bu hususta en ağır sözü söyleyen de, Ayyaş b. Ebi Rebia idi ve: "İlk Muhacirlerin üzerine şu genç kumandan tayin olunuyor hâ?!" demişti.
Üsâme b. Zeyd o zaman onsekiz, yaşında idi.
Bu hususta laf çoğalmaya başladı.
Hz. Ömer de, işittiği sözleri gelip Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam son derecede kızdı, başına bir sarık sarmış ve üzerinde saçaklı bir elbise olduğu halde Rebiülevvel'in 10'unda Cumartesi günü minbere çıktı.
Allah'a hamd ü senada bulun­duktan sonra:
"İmdi ey insanlar! Üsâme'yi kumandan yapışım hakkında bazınızdan bana erişen sözler ne oluyor?!
Vallahi, siz şimdi Üsâme'nin kumandanlığına nasıl itiraz ediyorsanız, daha önce onun babasının kumandanlığına da öyle itiraz etmiştiniz!?
Vallahi, o kumandanlığa nasıl lâyık ve benim katımda insanların nasıl en sevgilisi idiyse, ondan sonra bu oğlu da kumandanlığa öyle lâyıktır!
Vallahi, ondan sonra bu da benim katımda insanların en sevgililerindendir!
İkisi de her iyiliğe lâyıktır!
Size bunu tavsiye ediyorum, çünkü o sizin hayırlı olanlarınızdan, bu işe elverişli bulunanlarınızdandır!" buyurdu, minberden inip evine girdi.
Üsâme ile gidecek olan Müslümanlar, gelip Peygamberimiz Aleyhisselamla vedalaştılar.
Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı ağırlaşmıştı.
Fakat, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Üsâmeyi yollama işini yerine getiriniz!" buyuruyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın dadısı ve Üsâme'nin annesi Ümmü Eymen içeri girip: "Yâ Rasûlallah! Üsâmeyi bir müddet karargâhta bıraksan olmaz mı?
Çünkü Üsâme bu haliyle giderse kendisine pek yararlı olmaz!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Üsâmeyi yollama işini yerine getiriniz!" buyurdu.
Halk karargâha gitti.
Pazar gecesi orada yattılar.
Pazar günü, Üsâme karargâhtan geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı çok ağırlaşmıştı.
Üsâme ağlayarak yanına girdi.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamın ağzına ilaç veriliyordu.
Hz. Abbas Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında ve kadınlar da çevresinde bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam izin verince, Hz. Ebu Bekir kalkıp Medine'nin Avâlî semtindeki (Sünuh)'a gitti.
Üsâme, yola çıkacakların hemen karargâhta toplanmaları için halka seslendi.

Orduya Efendimiz'in (sav) vefat heberi geliyor

Cürüfte orduya hareket emri verdiği ve kendisi hayvanına binmek istediği sırada, annesi Ümmü Eymen'in gönderdiği elçisi gelip Resûlullah Aleyhisselamın vefat ettiğini haber verdi.
Bunun üzerine Üsâme, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah ile Medine'ye geldiler.



PEYGAMBERİMİZ ALEYHİSSELAMIN VEFATI

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ecelinin Yaklaşması ve Ahiret Yolculuğuna Hazırlanması

Peygamberimiz Aleyhisselam, Nasr sûresinin inişinden beri, ecelinin yaklaştığını öğrenmiş ve:"Ey Allah'ım! Seni tesbih eder (eksik sıfatlardan uzak tutar) ve Sana hamd ü sena ederim!
Ey Allah'ım!
Beni yarlığa!
Şüphe yok ki, tevbeleri en çok kabul eden ve merhametli olan Sensin Sen!" diyerek Allah'a hamd, tesbih ve istiğfara koyulmuş bulunuyordu

Hz. Âişe der ki:

"Resûlullah Aleyhisselam son zamanlarında: 'Sübhanallah ve bihamdihi, estağfirullahe ve etûbü ileyhi = Allah'ı her türlü noksanlardan uzak tutar, O'na Kendi hamdi ile hamd ederim.
Allah'tan yarlıganmamı diler ve O'na tevbe ederim
 sözünü çoğaltın­ca: 'Yâ Rasûlallah! Ben ne diye 'Sübhanallah ve bihamdihi' sözünü çoğalttığını görüyorum?
Sen bundan önce hiç böyle yapmazdın?' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: ' Yüce Rabbim bana ümmetimde bir alâmet göreceğimi haber vermişti ki, o alâmeti gördüğüm zaman,kendisine çok çok tesbih ve hamdiyle istiğfarda bulunacaktım.
İşte o alâmeti gördüm: 'Allah'ın yardımı ve fetih gelince, sen de insanların fevc fevc Allah'ın dinine gireceklerini görünce, hemen
Rabbini hamdiyle teşbih et, O'nun yarlıgamasını dile!
Şüphe yok ki, O, tevbeleri çok kabul edendir!' (Nasr: 1-3) buyurdu."

İbn Abbas der ki:

"Ömer b. Hattab beni meclisine Bedir savaşına katılmış yaşlı sahabilerle birlikte alırdı.
Bazısı buna içerlemiş olacak ki, kendisine: 'Bunu niçin bizimle birlikte alıyorsun?!
Bizim onun kadar oğullarımız var!' demiş.
Ömer de: 'O, bildiğiniz kimselerden değil!' cevabını vermiş.
Yine bir gün, beni çağırıp onlarla birlikte meclise almıştı.
Sonradan anladım ki; o gün beni onlara göstermek için çağırmıştı.
'Yüce Allah'ın 'İzâ câe nasrullâhi vel feth...' kelâmı hakkında ne dersiniz?' diye sordu.
Bazıları: 'Bize yardım ve fetih ihsan edildiğinde Allah'ı hamd ve istiğfar etmemiz emrolunmustur' dediler
Bazısı da sustu, birşey söylemedi.
Bana: 'Sen de mi böyle söylüyorsun ey İbn Abbas? diye sorunca, ben: 'Hayır!' dedim.
'Ya ne diyorsun?  diye sordu.
'Bu, Resûlullah Aleyhisselamın ecelidir.
Ona bunu bildiriyor.
'Allah'ın yardımı ve fetih geldiği vakit, o, senin ecelinin alâmetidir.
Artık Rabbini hamd ile tesbit et, O'nun yarlıgamasını dile!
Şüphe yok ki, O, tevbeleri çok kabul edendir!' buyuruyor' dedim.
Ömer 'Benim bildiğim de, ancak senin söylediğindir' dedi.
Nasr sûresi Allah tarafından bir davetçi idi, Resûlullahın dünyaya vedası idi."

"Bugün size dininizi ikmâl..." (Mâide: 3) mealli âyet nazil olduğu zaman Hz. Ömer ağlamış, "Ne için ağlıyorsun!"diye sorulunca: "Bu, kemâlden sonra noksan ifade eder!
Bu, Peygamber Aleyhisselamın vefat edeceğini anlatıyor gibidir!" demişti.

İki mukabele

Peygamberimiz Aleyhisselam bir gün Hz. Fâtıma'ya gizlice: "Cebrail her yıl Kur'ân'ı benimle bir kere mukabele ederdi.
Bu yıl ise, iki kere mukabele etti.
Öyle sanıyorum ki, ecelim yaklaşmıştır!" buyurdu.

Cebrail Aleyhisselamın Kur'ân-ı Kerîm'i Peygamberimiz Aleyhisselamla mukabele edişi, Ramazan aylarında idi.
Cebrail Aleyhisselam Ramazan ayında her gece iner, Kur'ân-ı Kerîm'i Peygamberimiz Aleyhisselamla başından sonuna kadar mukabele ederdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatından önceki yılın Ramazan'ında ise, bu mukabele iki kere yapılmıştı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Veda Haccında Müslümanlarla vedalaştı.
Veda Haccından dönerken, Gadîr-i Humm'daki hutbesinde de: "Ey insanlar! Haberiniz olsun ki; ben de ancak bir insanım!
Çok sürmez, Yüce Rabbimin elçisi bana gelecek, ben de onun davetine icabet edeceğim!" buyurmuştu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bakiyy Kabristanında Gömülü Mü'minler ve Uhud Şehitleri İçin Dua Edişi

Yüce Allah tarafından, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Git de, Bakiyy kabristanı halkı için dua et!" buyuruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam dua edip dönünce: "Git de, Bakiyy kabristanı halkı için tekrar dua et!" buyuruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam gitti, onlar için: "Ey Allah'ım! Bakiyy kabristanı halkını yarlığa!" diye dua etti.
Bakiyy kabristanından dönünce: "Uhud şehitleri için de dua et!" buyuruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Uhud'a gidip, Uhud şehitleri için de dua etti.

Hz. Âişe'nin bildirdiğine göre;

Peygamberimiz Aleyhisselam bir gece kapıyı açıp dışarı çıktı, yavaşça uzaklaştı.
Peygamberimiz Aleyhisselamı takip etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bir müddet ayakta durduktan sonra, ellerini kaldırdı: "Selam olsun size ey mü'minler diyarı!
Sizler, bizden önce gitmiş bulunuyorsunuz!
İnşaallah, biz de size katılacağız!
Ey Allah'ım! Onların ecirlerinden bizi mahrum etme!
Onlardan sonra bizleri fitnelere uğratma!" diyerek dua etti.

Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Ebu Nüveyhibe der ki:

"Resûlullah Aleyhisselama Bakiyy kabristanında gömülü Müslümanlar için Allah'tan mağfiret dilemesi emrolununca, üç kere geceleyin gidip mağfiret diledi.
Resûlullah Aleyhisselam, onların arasında durup: 'Esselâmü aleyküm ey kabirler halkı !
İnsanların içinde sabahladığı şeylerden, sizin içinde sabahladığınız şey, sizin için daha mutludur!
Allah'ın sizleri ondan kurtarmış olduğunu bir bilseydiniz!
Birbiri ardınca kıt'alar gibi karanlık geceler geliyor!
Onların sonradan gelenleri, öncekilerinden de kötü ve baskındır!' buyurdu.
Sonra bana dönüp: 'Ey Ebu Nüveyhibe!
Bana dünya hazinelerinin anahtarları ve dünyada temelli kalmak, sonra da Cennet verildi!
Ben bununla Rabbime kavuşmak ve Cennet arasında muhayyer kılındım.
Bunlardan birisini tercih etmekte serbest bırakıldım.
Ben de, Rabbime kavuşmayı ve Cenneti tercih ettim!' buyurdu.
Bakiyy kabristanında gömülü Müslümanlar için Allah'ın mağfiretini diledikten sonra, döndü."

Bakiyyü'l-Garkad'da gömülü Müslümanlar için dua ettiği gibi, Uhud şehitleri için de dua ve istiğ­far etmesi,Peygamberimiz Aleyhisselama Allah tarafından emredilmişti.

Ölülere ve dirilere veda eder gibi, buyurdu ki: "Ben, sizin Kevser havuzuna ilk erişeniniz, karşılayanınız olacağım !
Kevser havuzunun genişliği Eyle ile Cuhfe arasındaki mesafe gibidir.
Sizinle buluşma yerimiz, Havuzdur!
Ben sizin hakkınızda şehadet edeceğim!
Ben şu anda havuzumu görüyorum!
Şu anda bana yerin hazineleri, yerin anahtarları verildi!
Vallahi, ben sizin için, benden sonra müşriklere dönersiniz diye korkmam!
Fakat, ben sizin için dünyaya kapılır ve onun üzerinde birbirinizi kıskanırsınız, birbirinizi öldürürsünüz ve sizden öncekilerin yok olup gittikleri gibi siz de yok olup gidersiniz diye korkanım!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hastalığını Hz. Âişe'nin Evinde Geçirmesine Muvâfakat Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Meymûne'nin evinde yedi gün oturdu.
Bir gün, bütün zevcelerini yanına çağırdı.
Hastalığını Hz. Aişe'nin evinde geçirmesi için kendi­lerinden muvafakat istedi.
Onlara: "Ben yarın neredeyim?" diye sordu.
Nerede olacağını haber verdiler.
Bazıları da: "Resûlullah Aleyhisselam ancak Ebu Bekir'in kızının gününü ister!"dediler ve muvafakat ettiler ve: "Yâ Rasûlallah! Sana helâldir, bizler ancak kızkardeşleriz! (Bu hususta kıskançlık etmeyiz!)" dedil­er.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Sizler, böyle yapmamı (hastalığımı Âişe'nin evinde geçirmemi) bana helâl ediyor musunuz?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Hz. Âişe der ki: "Peygamber Aleyhisselamın hastalığı ağırlaşıp da ağrısı şiddetlendiği zaman, benim evimde bakıl­mak üzere zevcelerinden izin istedi, onlar da izin verdiler.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hastalığının Ne Zaman Başlayıp Ne Kadar Sürdüğü, Hastalığının Ne Gibi Hastalıklar Olduğu

Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı Safer ayının son gecesinde, Çarşamba günü, Bakiyyu'l-Garkad kabristanına gidip evine döndükten sonra başağrısı ile başlamıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı onüç gün sürmüştür.

Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalıkları:

Zehirlenme Humma (şiddetli sıtma),
Buhha (nefes borusunun tıkanıp sesin kalınlaşması ve boğuklaşması) idi.

Hz. Âişe, Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı sırasında kendisine: "Ey Âişe! Hayber'de tatmış olduğum zehirli etin acısını zaman zaman duyuyorum.
Şu anda kalbimin damarının koptuğunu duymaktayım!" dediğini haber vermiştir.

Ümmü Bişr b. Berâ' da der ki:

'Yâ Rasûlallah!
Ben seni hiç kimsenin tutulmadığı hummaya tutulmuş görüyorum!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Bize verilecek ecir ve mükâfat kat kat olduğu gibi, ibtilâlalar da bize böyle kat kat olur!' buyurdu ve: 'Halk
benim hastalığıma ne diyor? diye sordu.
'Halk, Resûlullahtaki hastalık zâtülcenaptir, diyorlar dedim.
Resûlullah: 'Allah bana o hastalığı musallat kılmış değildir.
Bu, ancak halka şeytanın bir telkin ve vesvesesidir' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Sen bu hastalığın neden ileri geldiğini sanıyorsun?
Ben oğlumun ölümünün ancak Hayber'de seninle birlikte yemiş
olduğu zehirli koyun kebabından ileri geldiğini sanıyorum' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Ey Ümmü Bişr! Ben de bu hastalığımın
ancak ondan ileri geldiğini sanıyorum!
Hayber'de oğlunla tatmış olduğum zehirli etin acısından şu anda kalb damarımın koptuğunu duy­maktayım.
Zaman zaman onun ağrısını, sızısını duyuyorum dur!' buyurdu."
Resûlullah Aleyhisselam: İnsanların en ağır ibtilâya uğrayanları peygamberlerdir.
Sonra, derecelerine göre, onlardan sonra gelenlerdir' buyurdu."

Resûlullah Aleyhisselam: 'Evet, öyledir, hastalığa tutulan hiçbir Müslüman yoktur ki, Allah onun kusur ve günahlarını ağacın yapraklarının döküldüğü gibi dökmesin!' buyurdu" demiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bir Yazı Yazdırmak İçin Kalem ve Kağıt Getirilmesini İstemesi

Resûlullah Aleyhisselam, hastalandığı ve evinde de Ömerb. Hattab gibi bazı zâtlar bulunduğu sırada: 'Bana kalem ve kağıt getiriniz de, size bir yazı yazayım ki, bundan sonra hiçbir zaman dalâlete düşmeyesiniz, doğru yoldan sapmayasınız!' buyurmuştu.
Ömer b. Hattab: 'Resûlullah Aleyhisselama hastalığı baskın gelmiştir.
Yanınızda Kur"ân var!
Allah'ın Kitabı bize yeter!' dedi.
Bunun üzerine ev halkı anlaşmazlığa düştüler ve tartışmaya başladılar.
Kadınlardan birisi: 'Resûlullah Aleyhisselama istediğini getiriniz!' dedi.
Ömer b. Hattab: 'Sus! Siz onun sahibelerisiniz!
O hastalandığı zaman gözlerinizi sıkar, yaş çıkarırsınız!
Sıhhatli olduğu zaman da boynundan tutarsınız (boğazını sıkarsınız)!' dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Zeyneb de: 'Size bir ahid yazdırmak isteyen Peygamber Aleyhisselamı ne diye dinlemiyorsunuz? dedi.
Kimisi: 'Resûlullah Aleyhisselam sizin için yazacağını yazsın!
Kalem ve kâğıdı kendisine yaklaştırınız!
Sizin için bir yazı yazsın da, hiçbir zaman yolunuzu şaşırmayasınız!
diyor, kimisi de: 'Ömer'in dediği yerindedir!' diyordu.
Resûlullah Aleyhisselamın yanında anlaşmazlığı çoğaltıp sözleri birbirlerine karıştırdıkları ve Resûlullah Aleyhisselama baygınlık getirdikleri zaman, Resûlullah Aleyhisselam: 'Yanımdan kalkınız!
Benim yanımda niza olmaz!
Beni kendi halime bırakınız!
Benim şu içinde bulunduğum hal, sizin beni davet ve meşgul ettiğiniz şeylerden hayırlıdır!' buyur­du
Ne büyük musibettir o musibet ki; anlaşmazlıklara düşmek ve sözler birbirine karıştırılmak yüzün­den Resûlullah Aleyhisselamla onlar için yazacağı yazı arasına girilmiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ali'ye Yazdırmak İstediği Şeyler

Hz. Ali der ki: "Resûlullah Aleyhisselam, ağırlaştığı zaman: 'Ey Ali! Bana bir kürek kemiği getir de, benden sonra ümmetimi doğru yoldan saptırmayacak şeyi onun içine yazayım' buyurdu.
Resûlullah Aleyhisselam; Namaz kılmaya, zekat vermeye devam etmenizi, ellerinizdeki kölelerin haklarını gözetmenizi tavsiye ederim!' buyurdu.
'Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh' diyerek bulunmayı da emretti.
'Bu iki gerçeğe şehadette bulunana, Cehennem ateşi haram olur' buyurdu."

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Osman'la Gizli Konuşması

Peygamberimiz Aleyhisselam, ziyaretine gelen Hz. Osman'ı görünce, ona: "Yakınıma gel!" buyurdu.
Hz. Osman, yaklaşıp Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine eğildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona gizlice birşey söyledi.
Hz. Osman başını kaldırınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sana söylediğim şeyi anladın mı?" diye sordu.
Hz. Osman: "Evet!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona tekrar "Yakınıma gel!" buyurdu.
Hz. Osman, Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine tekrar eğildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam yine ona gizlice birşey söyledi.
Hz. Osman başını kaldırınca, Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"Sana söylediğim şeyi anladın mı?" diye sorunca, o da: "Evet, onu kulağım işitti, kalbim de ezberledi!"diye cevap verdi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam ona: "Haydi git!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ebu Bekir Hakkında Yazı Yazdırmak İstemesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, rahatsızlığı ağırlaştığı sırada, Abdurrahman b. Ebu Bekir'e: "Bana kalem kağıt getir de, Ebu Bekir için bir yazı yazayım (yazdırayım) ki, onun üzerinde anlaş­mazlığa düşülmesin!" buyurdu.
Abdurrahman b. Ebu Bekir kalem kağıt getirmek için kalkınca: "Otur! Ebu Bekir üzerinde anlaşmazlığa düşülmesine Allah da, Müslümanlar da razı olmaz!" buyur­du.
Sonra, Hz. Âişe'ye: "Bana baban Ebu Bekir'i ve senin kardeşini çağır, bir yazı yazayım, yazdırayım.
Çünkü, ben bir heveslinin heveslenip: 'Ben bu işe herkesten önce gelirim!' demesinden korkuyorum!
Oysa ki, Allah da, mü'minler de Ebu Bekir'den başkasına razı olmaz!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam "Bana Ebu Bekir'i çağırınız" buyurduğu zaman, Hz. Ömer'i çağır­mışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ayılınca tekrar: "Bana Ebu Bekir'i çağırınız!" buyurdu.
Yine Hz. Ömer'i çağırdılar.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bir Uyarısı

Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı sırasında yanında konuşulurken, Hz. Ümmü Seleme ile Hz. Ümmü Habibe, Habeş ülkesinde içinde suretler bulunan bir kilise gördüklerini anlattılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Gerçekten de onlar içlerinde iyi bir kimse bulunur da ölürse, onun kabri üzerine bir mescid yaparlar,
o suretleri bu mescide asarlardı.
Onlar, Kıyamet gününde Allah katında yaratıkların en kötüleri olacaklardır!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, vefatından beş gün önce, 8 Rebiülevvel Perşembe günü de: "Dikkat ediniz! Sizden önceki kimseler, peygamberlerinin ve salih kişilerinin kabirlerini mescidler haline getirirlerdi.
Sizler sakın kabirleri mescid haline getirmeyiniz!
Ben sizi böyle şeyden men ederim!
Allah'ın laneti Yahudilerle Hıristiyanlara olsun ki, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler. 
Allah peygamberlerinin kabirlerini mescidler edinen kavmi kahretsin!
Arap yarımadasında,  Arap toprağında iki din bırakılmayacaktır!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Müslümanlara Son Hitap ve Tavsiyeleri

Ensardan Numan b. Beşir'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı ağırlaştığı zaman, halk: "Ondan sonra bu işi kim yönetecek?" diye konuşmaya başladılar.
Kimisi: "Ebu Bekir yönetir!"
Kimisi de: "Übeyy b. Ka'b yönetir!" dediler.
Numan b. Beşir, Übeyy b. Ka'b'ın yanına varıp, ona: "Ey Übeyy! Halk Ebu Bekir'i Resûlullah Aleyhisselamın yerine halife yapmak istiyorlar!?
Hemen gidip bu işin ne olacağına bakalım!" dedi.
Übeyy b. Ka'b: "Benim bu hususta Ensar hakkında birşey işitmişliğim yoktur!
Allah onu vefat ettirinceye kadarda ben bunu kendisine anıcı değilim!" dedikten sonra, Numan b. Beşir'le birlikte gittiler.
Sabah namazından sonra ,Peygamberimiz Aleyhisselamın
yanına girdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, çorbasını içmekten boşalınca, Übeyy'e dönüp: "Bu sana ne söylemişti?" diye sordu.
Übeyy b. Ka'b: "Bizi (Muhacirlere) tavsiye buyur!" dedi.
Hz. Ebu Bekir'le Hz. Abbas, Ensar meclislerinden bir meclise uğramışlardı.
Ensarın ağladıklarını görünce, onlara: "Niçin ağlıyorsunuz?" diye sordular.
Onlar da: "Resûlullah Aleyhisselamın huzurunda bulunduğumuz
günleri hatırladık!" dediler.
Hz. Ebu Bekir'le Hz. Abbas gelip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdiler.
"Ensarın kadınları erkekleri Mescidde ağlıyorlar!" denildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onlar niçin ağlıyorlar?" diye sordu.
"Sen öleceksin diye korkuyor­lar!" dediler.
O sırada, Fadl b. Abbas Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Ey Fadl! Şu sarığı başıma sar!" buyurdu.
Fadl b. Abbas sarığı sarınca,  ona: "Tut elimden!" buyurdu.
O da, Peygamberimiz Aleyhisselamın elinden tuttu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, büyük bir ridayı sarınıp bürünmüş ve başını da boz bir sank ile bağlamış olduğu halde minbere oturdu;
ki bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın minbere son otu­ruşu idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam bu günden sonra bir daha minbere çıkmadı.
Minbere çıkınca, Fadl b. Abbas'a: "Halka seslen!" buyurdu.
Fadl b. Abbas seslenince, Müslümanlar Mescidde toplandılar.
Mescid Müslümanlarla doldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kelime-i şehadet getirdikten sonra: "Ey insanlar!
Ben size olan nimetinden dolayı O Allah'a hamd ederim ki, Kendisinden başka hiçbir ilah yoktur!" diyerek Allah'a hamd ü seneda bulundu.
Her zaman yaptığı gibi, Uhud günü şehit düşen Müslümanlar için de Allah'tan mağfiret diledi.
Sonra: "Ey insanlar!
Yakınıma geliniz!" buyurdu.
Müslümanlar Peygamberimize doğru geldiler.
"Ey insanlar!
Bana haber verildiğine göre sizler, Peygamberinizin vefat edeceğinden korkuyormuşsunuz!
Benden önce gönderilip ümmeti içinde temelli kalmış bir peygamber var mıdır ki, ben de içinizde temelli kalayım?!
İyi biliniz ki; ben Rabbime kavuşacağım!
O'na siz de kavuşacaksınız!
İlk Muhacirlere karşı hayırlı olmanızı, onların da aralarında birbirlerine karşı hayırlı olmalarını tavsiye ederim!
Yüce Allah: 'Asra andolsun ki, muhakkak insan kesin bir ziyandadır!
Ancak iman edenlerle güzel ve yararlı amellerde bulunanlar, bir de, birbirlerine hakkı tavsiye, sabrı tavsiye edenler böyle değildir' [Asr: 1-3] buyurmuştur.
Muhakkak ki, bütün işler Yüce Allah'ın izniyle cereyan eder.
Geç olacak şeyleri acele istemeniz birşey sağlamaz!
Çünkü, Yüce Allah hiç kimsenin acele etmesiyle acele etmez!
Allah, Kendisini yenmeye kalkanı yener, mahveder!
Aldatmaya kalkanı da zararlı çıkarır!
'Demek, idareyi ve hâkimiyeti ele alırsanız hemen yeryüzünde fesat çıkaracak, akrabalık münase­betlerini bile keseceksiniz, öyle mi?!'
[Muhammed: 22]
Hiçbir peygamber, arkasında bir cemaat bırakmadıkça vefat etmemiştir.
Ben de, sizin içinizde Ensarı bıraktım.
Allah'tan sakınmanızı ve onlara karşı iyi davranmanızı tavsiye ederim.
Bilirsiniz ki, onlar mallarını sizinle bölüştüler!
Size darlıkta da, bollukta da iyilik ve yardım ettiler!
Onların hakkını tanıyınız!
Çünkü, onlar sizden önce Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş ve siz Muhacirlere iyilik etmiş olan kimselerdir.
Onlar, meyve ve mahsullerini sizinle bölüşmediler mi?
Onlar size yurtlarında yer vermediler mi?
Kendileri muhtaç oldukları halde, sizi kendilerine tercih etmediler mi?
Ey Muhacirler cemaati!
Siz çoğalmış olduğunuz halde sabaha çıktınız!
Ensar ise çoğalmamış olarak sabaha çıktılar.
Ey Muhacirler cemaatin İyi biliniz ki, Ensar cemaati gitgide azalacaklar, hatta yemek içindeki tuz gibi olacaklar!
Sizler ise çoğalacaksınız!
Başka insanlar da çoğalacaklar!
Ensara karşı iyi davranmanızı size tavsiye ederim
Çünkü onlar benim sırdaşlarım,sığı­nağım ve barınağım oldular.
Onlar, üzerlerine aldıkları yardım vazifesini tamamıyla yerine getirmişlerdir.
Kendilerine ancak mükâfat verilmesi kalmıştır.
Sizden,Muhammed ümmetinden herkim bir iş başına geçer de bir kimseye zarar veya yarar vermeye gücü yetecek hale gelirse, Ensardan iyilik edenlerin iyiliğini kabul, kötülük edenlerin de kötülüğünü affetsin!
Onların iyilerine iyilik ediniz!
Kötülüklerinden de geçiniz 
İyi biliniz ki, ben siz­den önce gidecek, sizi bekleyeceğim!
Siz de gelip bana kavuşacaksınız!
Dikkat ediniz!
Sizinle buluşma yerimiz Havuz başıdır!
Yarın benimle buluşmak isteyen, elini ve dilini günahtan çeksin!
Ey insanlar!
Günah, nimetlerin değiştirilmesine sebeb olur.
Halk iyi olduğu zaman, yöneticileri de iyi olur.
Halk kötü olduğu zaman, yöneticileri de kötü olur.
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, ben şu saatte Havuzumun üzerinde duruyor, şu bulunduğum yerden Havuzuma bakıyorumdur!
Sânı yüce olan  Allah, bir kulunu dünya ile, dünya zineti ile, istediği dünya nimetleri­ni kendisine vermekle Kendi katındaki nimetler
arasında muhayyer kıldı.
Bunlardan birisini seçmek­te serbest bıraktı.
O kul da  ahireti,  Allah katında olanı tercih etti, seçti"buyurdu.
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselamın kendisinden bahsettiğini anladı.
Cemaat içinde Hz. Ebu Bekir'den başka hiç kimse Peygamberimiz Aleyhisselamın maksadını anlayamadı.
Hz. Ebu Bekir ağlamaya başladı.
Gözleri yaşla doldu.
Ağlayarak:  "Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!
Sana babalarımızı, analarımızı, canlarımızı, mallarımızı, evlatlarımızı feda eder­iz!" dedi.
Mescidde bulunan Müslümanlar, Hz. Ebu Bekir'in ağladığını görünce: "Resûlullah Aleyhisselam dünya hayatıyla Rabbine kavuşma arasında Rabbi tarafından muhayyer kılınan ve Yüce Rabbine kavuşmayı tercih eden salih bir kişiden bahsederken,
şu şeyhin ağlama haline şaşmaz mısınız?!" dediler.
Meğer, muhayyer kılınan kul Resûlullah Aleyhisselammış!
Bunu, Ebu Bekir bizden daha iyi biliyormuş!
Peygamberimiz Aleyhisselam,Ebu Bekir'e bakıp:"Ey Ebu Bekir! Ağlama  Ey insanlar!  İnsanlardan; canında, malında, arkadaşlığında bana karşı Ebu Bekir b. Ebu Kuhâfe'den daha fedakâr ve cömert davranan bir kimse yoktur.
Eğer, Rabbimden başka,insanlardan dost tutmuş olsaydım, muhakkak ki Ebu Bekir'i dost tutardım!
Fakat, İslâm kardeşliği daha üstündür!
Haberiniz olsun ki,  sahibiniz, Yüce Allah'ın dostudur!
(Evlerinizden) şu Mescide açılan kapıları kapatınız!
Yalnız Ebu Bekir'in kapısı açık kalsın!
Ben Ebu Bekir'in kapısının üzerinde bir ışık, başka kapıların üzerinde ise karanlık görüyo­rum !
Nihayet, ben de bir insanım!
Aranızdan bazı kimselerin hakları bana geçmiş olabilir!
Ben kimin malından ne almışsam, işte malım, o da gelsin alsın!
İyi biliniz ki; benim katımda sizin en önde geleniniz, en sevgili olanınız, varsa hakkını benden alan veya hakkını bana helâl eden kişidir ki, Rabbime onun sayesinde helâlleşmiş olarak, gönül hoşluğu ve rahatlığı ile kavuşacağımdır!
Hiç kimse 'Resûlullahın kin ve düşmanlık beslemesinden korkarım!' diyemez!
İyi biliniz ki; kin ve düşmanlık beslemek asla benim huyumdan ve halimden değildir!
Ben aranızda durup bu sözümü tekrarlamaktan kendimi müstağni göremiyorum!" buyurduktan sonra, sözlerini tekrarladı.
Bunun üzerine, bir adam ayağa kalktı: "Senden bir isteyici istekte bulununca, sen ona üç dirhem vermemi emretmiştin,ben de vermiştim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Doğru söylüyorsun dur!
Ey Fadl b. Abbas!
Buna üç dirhem ver!" buyurdu.
"Ey Allah'ım!
Ben ancak bir insanım!
Müslümanlardan hangi kişiye ağır bir söz söylemiş, veya bir kamçı vurmuş, veya lanet etmişsem, Sen bunu onun hakkında temizliğe, ecre ve rahmete ermesine vesile kıl!
Allah'ım!
Ben hangi mü'mine ağır bir söz söylemişsem,Sen o sözümü Kıyamet gününde o mü'min için Sana yakınlığa vesile kıl!" diye dua etti.
Sonra da: "Ey insanlar!
Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa, o, onu hemen ödesin, dünyada rüsvay olurum demesin!
İyi biliniz ki; dünya rusvaylığı ahiret rusvaylığmdan hafiftir" buyurdu.
Bunun üzerine, bir adam ayağa kalktı ve: 'Yâ Rasûlallah! Ben Allah yolunda savaş ganimetine hıyanet etmiş, üzerime üç dirhem geçirmiştim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen bu hıyaneti ne için yaptın?" diye sordu.
Adam: "Ona ihtiyacım vardı" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam "Ey Fadl b. Abbas!
Bu kişiden Beytü'l-mâl (hazine) hesabına üç dirhem teslim al!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey insanlar!
Nefsinden korkan varsa, ayağa kalksın da, kendisi için dua edeyim!" buyurdu.
Bunun üzerine, bir adam ayağa kalktı: "Yâ Rasûlallah!
Ben çok pintiyim,korkağım, çok da uykucuyum!
Allah'a dua et de, benden pintiliği, korkaklığı ve uykuculuğu girersin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona dua etti.
Sonra, bir adam ayağa kalktı ve: "Yâ Rasûlallah!
Ben çok yalancıyım!
Çirkin sözlü, çirkin işliyim!
Hem de uykucuyum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Allah'ım!
Ona doğru sözlülük ve iman olgunluğu nasip et!
Uyumak istedikçe, kendisinden uykuyu gider!"diye dua etti.
Daha sonra, bir adam ayağa kalktı ve: "Vallahi yâ Rasûlallah! Ben de çok yalancıyım!
Hem de münafıkım!
Benim işlemediğim hiçbir kötülük yoktur!" dedi.
Hz. Ömer, ona: "Be adam!
Kendini rezil ve rüsvay ettin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey İbn Hattab!
Dünya rusvaylığı ahiret rusvaylığmdan hafiftir!"buyurdu ve adam için de: "Ey Allah'ım! Ona doğru sözlülük ve iman olgunluğu nasip et!
Kendisinin kötü işlerini hayra çevir!" diyerek dua etti.
Sonra, bir kadın ayağa kalkıp: "Bende şöyle şöyle haller var!
Allah'a dua et de, benden bu halleri gidersin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen Âişe'nin evine git!" buyurdu.
Sonra, minberden indi.
Hz. Âişe'nin evine dönünce, kadının başına asasını koyduktan sonra, ona dua etti.
Hz. Âişe, kadın daha yanından ayrılmadan Peygamberimiz Aleyhisselamın duasının tesirini gördüğünü söyler.

Mescide Açılan Kapılardan Hz. Ebu Bekir'in Kapısının Bırakılıp Başkalarının Kapatılışı

Mescidin çevresindeki evlerin kapılarından Hz. Ebu Bekir'in kapısından başkaları kapatıldı.
Hz. Ömer: "Yâ Rasûlallah! Benim kapımı bırak, kapattırma da, onu açıp senin namaza çıktığına bakayım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır!" buyurdu.
Hz. Abbas: "Yâ Rasûlallah! Adamların kapılarını mescide ne için kapadın?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Abbas!
Ben ne kendiliğimden açtım, ne de kendiliğimden kapattım!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Evinde Kıldırdığı En Son Namaz

Peygamberimiz Aleyhisselamin hastalığı sırasında kıldırdığı en son namaz, akşamı namazı idi.
Hz. Abbas'ın zevcesi Ümmü'l Fadl binti Haris: "Resûlullah Aleyhisselam, elbisesini giyinmiş olduğu halde Ve'l-Mürselât suresini okuyarak evinde akşam namazı kıldırdı.
Bundan sonra, ahiret âlemine alınıncaya kadar bir daha namaz kıldırmadı
Resûlullah Aleyhisselamdan akşam namazında okurken dinlediğim, Ve'l-Mürselât suresi idi" demiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bazı Sahabilerini Yanına Çağırışı

Hz. Aişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam hastalığı sırasında: "Bana Ali'yi çağırınız!" buyurdu.
Hz. Âişe: "Sana Ebu Bekir'i de çağıralım mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu da çağırınız!" buyurdu.
Hz. Hafsâ: "Yâ Rasûlallah! Ömer'i de çağıralım mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu da çağırınız!" buyurdu.
Çağırılanlar toplandıkları zaman,Peygamberimiz Aleyhisselam başını kaldırıp baktı.
Hz. Ali'yi göre­meyince, sustu.
Hz. Ömer: "Resûlullah Aleyhisselamın başından kalkınız, dağılınız!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ebu Bekir'i Namaz Kıldırmaya
Memur Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatıyla sonuçlanan hastalığı sırasında namaz vakti gelmiş, ezan da okunmuş bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu.
"Hayır yâ Rasûlallah! Seni bekliyorlar!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, tekrar: "Öyleyse, benim için leğene su koyunuz!" buyurdu
Leğene su koydular, gusledip yıkandı.
Ayağa kalkmaya davranırken bayıldı.
Sonra ayıldı ve yine: "İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu.
"Hayır yâ Rasûlallah! Seni bekliyorlar!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine: "Benim için leğene su koyunuz!" buyurdu.
Oturup gusletti.
Sonra ayağa kalkmaya davranınca yine bayıldı.
Sonra ayıldı.
Yine: "İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu.
"Hayır yâ Rasûlallah! Seni bekliyorlar!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Benim için leğene su koyunuz!" buyurdu, tekrar oturup guslettikten sonra kalkmaya davrandı, yine bayıldı, sonra ayıldı.
Ayılınca: "İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu.
"Hayır yâ Rasûlallah! Seni bekliyorlar!" dediler.
O sırada Müslümanlar Mescidde Peygamberimiz Aleyhisselamı yatsı namazına bekleyip duruyor­lardı .
Peygamberimiz Aleyhisselam, namaz kıldırmaya kendisinde takat bulamayınca: "Ebu Bekir'e söyleyiniz de, insanlara namazı kıldırsın!" buyurdu.
Hz. Âişe: "Yâ Rasûlallah! Ebu Bekir yufka yürekli, zayıf, ince sesli, Kur'ân okurken çok ağlayan bir zât­tır!
Ağlamaktan, sesini işittiremez!
Senin makamına durup da insanlara namaz kıldırmaya dayanamaz!
Ömer'e emret de, insanlara namazı o kıldırsın!" buyurdu.
Hz. Âişe, Hz. Hafsâ'ya: "Sen de Resûlullaha: 'Ebu Bekir senin makamında durursa, ağlamaktan, kıraatim insanlara işittiremez!
Ömer'e emret de, insanlara namazı o kıldırsın!' de!" dedi.
Hz. Hafsâ da Peygamberimiz Aleyhisselama böyle söyleyince,
Peygamberimiz Aleyhisselam ona: "Sus! Muhakkak ki, sizler de
Yusuf (Aleyhisselam)ın sahibeleri takımından kadınlar gibisinizdir.
Ebu Bekir'e söyleyiniz diyorum!
Namazı insanlara o kıldırsın!" buyurdu.
Hz. Hafsâ'nın Hz. Âişe'ye canı sıkıldı ve: "Zaten senden bana hayır
gelecek değildi ya!" dedi.
Hastalığın baygınlığı geçince, Peygamberimiz Aleyhisselam
Hz. Âişe'ye: "İnsanlara namazı kıldırması için Ebu Bekir'e söyledin mi?" diye sordu.
Hz. Âişe: "Yâ Rasûlallah! Ebu Bekir hem yufka yürekli, hem de insanlara sesini işittiremeyecek derecede ince, zayıf sesli bir adamdır! Ömer'e emir buyursaydınız ya!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Muhakkak ki, sizler de Yusuf (Aleyhisselam)ın sahibeleri takımından kadınlar gibisinizdir!
Ebu Bekir'e söyleyiniz, insanlara namazı o kıldırsın!" buyurdu.
Hz. Âişe: "Vallahi, ben böyle söylemekle bu işin babam Ebu Bekir'e verilmesinden vazgeçirmek istemiştim!

Çünkü kendi kendime diyordum ki, 'Resûlullah Aleyhisselamın makamında duracak kimseyi halk hiçbir zaman sevemeyecek!
Çünkü, vuku bulacak her hadisede onu uğursuz sayacaklardır!'
Bunun için, bu işin babama verilmesinden vazgeçirmek istemiştim!" demiş; Hz. Ebu Bekir'in imam olmaması için Peygamberimiz Aleyhisselama iki-üç kere müracaat edişinin böyle düşünmesinden
ve sanmasından ileri geldiğini açıklamıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselam, namazı kıldırması için Hz. Ebu Bekir'e adam gönderdi.
Adam: "Resûlullah Aleyhisselam insanlara namazı kıldırmanı sana emretti!" dedi.
Hz. Ebu Bekir: "Ey Ömer! İnsanlara namazı sen kıldır!" dedi.
Hz. Ömer: "Buna sen daha lâyıksın!" dedi.
Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz Aleyhisselamın mihrabına geçti.
Geçince, kendisini ağlama tuttu.
Ağlaya ağlaya mihrabdan ayrıldı.
Arkasındaki cemaat de Peygamberimiz Aleyhisselamı önlerinde bulamadıkları için ağlaştılar.
Hz. Ebu Bekir'in durumunu Peygamberimiz Aleyhisselama haber vermek ve cemaate namazı kimin kıldıracağını öğrenmek
üzere müezzini gönderdiler.
O sırada Peygamberimiz Aleyhisselam baygın bir halde bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Hafsâ: "Resûlullah Aleyhisselam ayılıncaya kadar Ömer'e söyleyiniz de, namazı kıldırsın!" dedi.
Abdullah b. Zem'a gidip cemaat arasında Hz. Ebu Bekir'i göremeyince, Hz. Ömer'e: "Kalk ey Ömer!
İnsanlara namazı kıldır!" dedi.
Hz. Ömer cemaate namazı kıldırmaya durdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ayılıp Hz. Ömer'in namaz tekbirlerini işitince: "Tekbirinin sesini işittiğim kimdir?
Ömer'in sesi değil mi bu?" diye sordu.
 Peygamberimiz Aleyhisselamın zevceleri: "Evet yâ Rasûlallah!  Ömer b. Hattab'ın sesidir!
Müezzin gelip Ebu Bekir'in ağlamak yüzünden mihrabdan ayrıldığını ve cemaate namazı kıldırması için Peygamber Aleyhisselamın
birisine emir buyurmasını istediklerini söylediler.
Hafsâ da, 'Ömer'e söyleyiniz de insanlara namazı kıldırsın!' dedi," dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Muhakkak ki, sizler de Yusuf Aleyhisselamın sahibeleri takımından kadınlar gibisinizdir!
Ebu Bekir nerede?
İşin böyle olmasına ne Allah, ne de Müslümanlar razı olur!
İşin böyle olmasına ne Allah, ne de Müslümanlar razı olur!
Hayır! Hayır! Hayır!
İbn Ebi Kuhâfe nerede?
İbn Ebi Kuhâfe nerede?
İnsanlara namazı İbn Ebi Kuhâfe kıldıracaktır!
Ebu Bekir'e söyleyiniz! İnsanlara namazı kıldırsın!
Peygamberin vekil bırakmadığına insanlar itaat eder mi hiç?!" buyurdu.

Hz. Hafsâ: "Yâ Rasûlallah! Hasta olunca mihraba ne için Ebu Bekir'i geçirdin?" diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu mihraba ben geçirmiş değilim, fakat Allah geçirmiştir!" buyurdu.

Hz. Ömer'in Abdullah b. Zem'a'ya Sitemlenişi

Abdullah b. Zem'a der ki: "Resûlullah Aleyhisselamın ağrıları şiddetlendiği zaman, ben de Müslümanlardan bazılarıyla birlik­te yanlarında bulunuyordum.

Bilal, Resûlullah Aleyhisselamı namaza çağırınca, Resûlullah Aleyhisselam: 'İnsanlara namaz kıldırması için birisine söyleyiniz! buyurdu.
Ben gidip baktığımda halkın içinde Ömer'i gördüm.
Ebu Bekir oralarda yoktu.
'Ey Ömer! Kalk! İnsanlara namazı kıldır! dedim.
O da kalktı, tekbir getirip namazı kıldırdı.
Ömer gür sesli bir kimse idi.
Resûlullah Aleyhisselam, onun sesini işitince: 'Bu, Ömer'in sesi değil mi?' diye sordu.

'Evet yâ Rasûlallah! Onun sesidir!' dediler.
'Ebu Bekir nerededir?
Buna ne Allah razı olur, ne de Müslümanlar!
Buna ne Allah razı olur, ne de Müslümanlar!' buyurdu.
Haber salındı, Ebu Bekir gelip Ömer'in kıldırdığı namazdan sonra halka namaz kıldırdı.
Ömer bana: "Yazıklar olsun sana ey Zem'a'nın oğlu!
Ne yaptın bana! Vallahi bana namaz kıldırmayı emrettiğin zaman, bunu ancak Resûlullah Aleyhisselamın emrettiği­ni sanmıştım!
Böyle olmasaydı, insanlara namazı ben kıldırmazdım!' dedi.
Ona: 'Vallahi Resûlullah Aleyhisselam bana bunu senin kıldırmanı emretmedi.
Fakat, Ebu Bekir'i göremeyince, hazır bulunanların içinde halka namaz kıldırmaya en lâyık seni gör­müştüm!' dedim.
Hz. Ömer: Keşke insanlara bu namazı ben kıldırmamış olsaydım!' dedi."

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidde Namaz Kılan Cemaati Son Defa Seyredişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Pazartesi günü sabah namazında
Hz. Aişe'nin kapısının perdesini açıp Mesciddeki cemaate baktı.
Cemaat, Hz. Ebu Bekir'in arkasında saf olmuşlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanların saflarını görünce, gülümsedi.
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselamın cemaate namaz kıldırmak istediğini sanarak, ökçesinin üzerinde geriledi.
Cemaat de, Peygamberimiz Aleyhisselama sevinmelerinden dolayı, az kalsın namazdan çıkacak­lardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Olduğunuz yerde durunuz!
Namazınızı tamamlayınız!" diye eliyle işaret buyurdu.

"Ey insanlar! Muhakkak ki, Müslümanın göreceği veya ona gösterilecek salih, sadık rüyadan başka, peygamberliğin gönüllere sevinç verecek müjdecilerinden hiçbir şey kalmamıştır!
Haberiniz olsun ki; ben rükû ve secde halinde Kur'ân okumaktan nehyolundum.
Rükûda Yüce Rabbi tazim ediniz!
Secdede ise dua etmeye çalışınız!
Çünkü, secde halinde duanızını kabul olunması umulur!" buyurdu.
Perdeyi indirdi.  
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzünü bir daha göremediler.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Fakirlere Dağıtılmasını İstediği Birkaç Dinar Dağıtılmadıkça Uyuyamayışı ve Kızı ile Halasına Yaptığı  Bir Uyarısı

Peygamberimiz Aleyhisselamın vefat ettiği günde, Hz. Aişe'nin yanında altı  dinar (altın lira) bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam onları fakirlere dağıtmasını Hz. Âişe'ye emretmişti.
Hz. Âişe ise, Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığıyla oyalandığı için, onları daha fakirlere dağıtamamıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Âişe'ye: "Altı yedi dinarı ne yaptın?
Fakirlere dağıttın mı?" diye sordu.
Hz. Âişe: "Hayır! Vallahi, senin hastalığın beni meşgul etti, oyaladı!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onları isteyip getirtti, avucuna aldı ve: "Allah'ın Peygamberi Muhammed, bunları fakirlere dağıtmadığı, yanında bulundurduğu halde Rabbine kavuşacağını sanır değildir!" buyurdu.
Onların hepsini Ensar fakirlerinden beş ev halkına bölüştürdükten sonra: "İşte şimdi rahatladım!" buyurdu ve uyudu.

Hz. Abbas'ın Peygamberimiz Aleyhisselam Hakkındaki Bir Teşhisi ve
Hz. Ali'ye Bir Tavsiyesi

Hz. Ali Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından çıkınca, halk: "Ey Ebu'l-Hasan! Resûlullah Aleyhisselam bu gece nasıl sabahladı?" diye sordular.
Hz. Ali: "Allah'a hamd olsun!
Hastalığından iyileşti!" dedi.
Hz. Abbas, Hz. Ali'nin elinden tuttu ve: "Ey Ali! Vallahi, sen üç gün sonra abdü'l-asâ (= emirkulu, başkasına tâbi) olacaksın.
Allah'a yemin ederim ki; ben Abdulmuttalib oğullarının yüzlerinde ölümü görüp anladığım gibi, Resûlullah Aleyhisselamın yüzünde de ölümü gördüm, anladım!
Gel de, Resûlullah Aleyhisselama gidelim.
Eğer bu iş bizde ise, onu öğrenmiş oluruz!
Eğer bizden başkasında olacaksa,bizi insanlara tavsiye etmesini kendisinden isteyelim!" dedi.
Hz. Ali: "Vallahi, ben bunu  yapmam !
Vallahi, Resûlullah Aleyhisselam bizi bundan men edecek olursa, artık Resûlullah Aleyhisselamdan sonra hiç kimse bunu bize vermez!
Vallahi, ben bunu Resûlullah Aleyhisselama hiçbir zaman sormam!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hastalığının Şiddetlenişi

Hz. Aişe der ki: "Ağrının, hiç kimseye Resûlullah Aleyhisselama olduğu kadar ağır olduğunu görmedim!
Ölümün Resûlullah Aleyhisselama olan şiddetinden sonra, ölümü şiddetli bulunan mü'mine imren­mekten de geri kalmadım.
Hiçbir zaman hiçbir kimse için de şiddetli ölümü sevimsiz bulmadım!"
Resûlullah Aleyhisselamın yanında kadeh içinde su bulunduruluyor, Resûlullah Aleyhisselam suyun içine elini sokup suyu yüzüne sürüyor, sonra da: "Ey Allah'ım! Ölümün akılları gideren acı ve sıkıntılarına karşı bana yardım et!" diyerek dua ediyor,  "Yanıma yaklaşsana ey Cebrail!" buyuruyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı bir ara büsbütün şiddetlenince, zevcesi Hz. Ümmü Seleme feryad etmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sus!
Kâfirden başkası feryad etmez!" buyurdu.

Yine Hz. Âişe derki: "Resûlullah Aleyhisselam, hastalandığı zaman, Muavvizeteyn (Felak ve Nâs) sûrelerini okuyup bedenine üfler ve vücudunu eliyle mesheder, sığardı.
Resûlullah Aleyhisselamın hastalığı şiddetlendiği zaman ben de ona
Muavvizeteyn sûrelerini oku­maya ve elinin bereketini umarak kendi eliyle kendisine meshetmeye başladım.
Cebrail'in Resûlullah Aleyhisselama hastalığında okumuş olduğu istiâze duasını da: 'Ey insanların Rabbi! Şu hastalığı gider!
Şifa ancak Senin elindedir!
Senden başka şifa verici yoktur!
Sen öyle bir şifa ver ki, hiçbir hastalık bırakmasın!' diyerek okudum.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Üzerimden elini kaldır!
Bu okuman bana yarar vermez!
Ben müddetimi bekliyorum!' buyurdu.
Peygamber Aleyhisselam, bundan önce ne zaman hastalansa, Allahtan sıhhat ve afiyet dilerdi.
Fakat, vefatıyla neticelenen hastalığa tutulduğu zaman şifa için hiç dua etmedi ve: 'Ey nefs! Sana ne oldu ki, her sığınılacak yere sığınıyor, herşeyden medet umuyorsun?! diyerek nefsini kınadı."

Yine Hz. Âişe derki: "Resûlullah Aleyhisselamın yanında oturuyordum.
Resûlullah Aleyhisselam Fâtıma'yı çağırttı .
Fâtıma yürüyerek geldi.
Onun yürüyüşü Resûlullah Aleyhisselamın yürüyüşünü andırdı.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Merhaba = Hoşgeldin kızım!' buyurduktan ve onu sağına veya soluna oturttuktan sonra, kendisine gizlice birşey söyledi.
Fâtıma ağladı.
Sonra ona gizlice birşey daha söyledi.
Bu defa Fâtıma güldü.
Ben, bu günkü gibi, gülmenin ağlamaya, sevinmenin üzülmeye bu derece yakın olduğunu görmemiştim !
Fâtıma'ya, bu ağlamasının ve gülmesinin sebebini sordum.
'Tutulduğu hastalığı neticesinde vefat edeceğini haber verdi.
Buna ağladım.
Sonra, ev halkının ken­disine ilk kavuşup katılanının ben olacağımı haber verince de güldüm!' dedi."

Hz. Ali ile İki Oğlunun Peygamberimiz Aleyhisselamı Ziyaretleri

Abdullah b. Abbas der ki: "Abbas, Peygamber Aleyhisselamı hastalığından ziyarete gelmişti.
Peygamber Aleyhisselamı kaldırıp şeririnin üstüne oturttu.
Peygamber Aleyhisselam, ona: 'Ey amca! Allah da seni yükseltsin!
diyerek dua etti.
Abbas: 'Ali içeri girmek için izin istiyor!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Girsin!' buyurdu.
Hz Ali, Hz Hasan ve Hz Hüseyin'le birlikte girdiler
Abbas: 'Yâ Rasûlallah!
Bunlar senin evlatlarındır!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Ey amca! Onlar senin de evlatlarındır!' buyurdu.
Abbas: 'Ben onları severim!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Senin onları sevdiğin gibi, Allah (cc) da seni sevsin!' buyurdu."

Peygamberimiz Aleyhisselamın Son Defa Misvak Kullanışı

Hz. Aişe der ki: "Allah'ın bana ihsan ettiği nimetlerden birisi, Resûlullah Aleyhisselamın benim evimde, benim günümde ve başı benim göğsümde olduğu halde vefat etmesidir!
Resûlullah Aleyhisselamın başını göğsüme yasladığım sırada kardeşim Abdurrahman elinde bir misvakla eve girmişti.
Resûlullah Aleyhisselam ona ve elindekine baktı .
Misvakı istediğini anladım.
'Yâ Rasûlallah! Bu misvakı senin için alıp  sana vermemi arzu eder misin? diye sordum.
Başıyla 'Evet!' diye işaret buyurdu.
Ben de misvakı yumuşatıp kendisine verdim.
Resûlullah Aleyhisselamın hiçbir zaman misvakla dişlerini bu derece şiddetli, bu kadar güzel oğuşturduğunu görmemiş gibiyim.
Sonra misvakı bıraktı, misvak elinden düştü."

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ümmetine Son Tavsiyeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, ayıldıkça:"Aman! Aman! Ellerinizdeki kölelerinize iyi davranınız!
Onların sırtlarına elbise giydiriniz!
Karınlarını doyurunuz!
Onlara yumuşak söz söyleyiniz!
Namaza, namaza devam ediniz!
Ellerinizdeki köleleriniz hakkında da Allah'tan korkunuz!" buyurmuştur.
Son nefesinde bile: "Namaza! Namaza!
Ellerinizdeki kölelerinize..." diye tavsiyede bulunmaktan geri durmamakta idi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın En Son Uyarısı

Peygamberimiz Aleyhisselamın en son uyarısı: "Kadınlarınız ve ellerinizdeki köleleriniz hakkında Allahtan korkunuz!" buyruğu idi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Son Dakikaları ve Dilekleri

Rebiülevvel ayının onikinci Pazartesi günü, kaba kuşluk vakti, güneş zevale (batıya kaymaya) doğru yaklaşıyorken Peygamberimiz Aleyhisselam son dakikalarını yaşıyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın başı Hz. Âişe'nin göğsüne yaslı bulunuyor ve Hz. Âişe: "Ey insanların Rabbi!
Hastalığı gider, kaldır!
Gerçek tabib Sensin!
Gerçek şifa verici Sensin!" diyerek şifa diliyor.
Peygamberimiz Aleyhisselam ise: "Hayır! Ben Allahtan Refik-i A'lâ zümresine katılmayı;  Cebrail, Mikâil ve İsrafil ile birlikte olmayı dilerim!
Ey Allah'ım!
Beni yarlığa!
Beni Refik-i A'lâ zümresine kavuştur!
Ey Allah'ım!
Beni yarlığa!
Bana rahmetini ihsan et!
Beni Refik-i A'lâ zümresine kavuştur!" diyerek duaya devam ediyordu.

Hz. Âişe derki: "Resûlullah Aleyhisselamdan, sıhhatte iken, birçok defalar 'Hiçbir peygamber yoktur ki, ruhu, Cennetteki durağını görmedikçe alınmaz!
Sonra, durağına gitmesi arzusuna bırakılır! buyurmuştu.
Kendisi, hastalanıp ruhu alınmak zamanı gelince, başı benim dizimde bulunduğu halde, üzerine bir baygınlık geldi.
Ayılınca, gözü açılıp evin tavanına doğru dikildi ve: 'Allah'ım! Refik-i A'lâ zümresine kat!' dedi.
Ben o zaman: 'Resûlullah bizi tercih etmiyor!' dedim.
Anladım ki; Resûlullahın bu temennisi, vaktiyle sıhhatli zamanında bize söyleyip durduğu bir haberin kendisinde gerçekleşmesidir!"

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Fâtıma'ya Tavsiyesi

Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı ağırlaşınca Hz. Fâtıma, Peygamberimiz Aleyhisselamı bağrına basıp: "Vay babamın çektiği ıztıraba!" diyerek ağlamaya başlamıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Bugünden sonra, babanın üzerinde hiç ızbrap kalmayacak
Ey kızım!
Sakın ağlama!
Ben öldüğüm zaman İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn! de!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Baygınlıktan Ayıldığı Zaman Okuduğu Âyet

Peygamberimiz Aleyhisselam, tutulduğu hastalığın baygınlığından ayıldığı zaman, Al-i İmran suresinin: "Muhammed bir resûlden
başka birşey değildir.
Ondan önce de resûller gelip geçmiştir.
Şimdi o ölür veya öldürülürse ökçenizin üzerinden gerisin geriye mi döneceksiniz?
Kim böyle iki ökçesinin üzerinde ardına dönerse, elbette ki Allah'a hiçbir şeyle zarar vermiş olmaz!
Allah, şükür ve sebat edenlere mükâfat verecektir!" mealli 144. âyetini okudu.

Cebrail Aleyhisselamın Peygamberimiz Aleyhisselamı Ziyareti

Cebrail Aleyhisselam, Peygamberimiz Aleyhisselamın eceline üç gün kaldığı ilk günde gelip: "Ey Ahmed! Yüce Allah sana ikram olarak
beni gönderdi.
Sana soracağı şeyi senden daha iyi bildiği halde, sana 'Kendini nasıl buluyorsun? diye soruyor" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Cebrail! Kendimi baygın birhalde buluyorum!
Ey Cebrail! Kendimi sıkıntılı bir halde buluyorum!" buyurdu.
İkinci gün, Cebrail Aleyhisselam tekrar inip: "EyAhmed! Yüce Allah sana ikram olarak beni gönderdi.

Sana soracağı şeyi senden daha iyi bildiği halde, sana 'Kendini nasıl buluyorsun?' diye soruyor" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Cebrail! Kendimi baygın bir halde buluyorum!
Ey Cebrail! Kendimi sıkıntılı bir halde buluyorum!" buyurdu.
Üçüncü gün (Pazartesi günü) olunca, Cebrail Aleyhisselam indi
Cebrail Aleyhisselamın yanında ölüm meleği (Azrail) de inmişti.
Cebrail Aleyhisselam: "Ey Ahmed!
Yüce Allah sana ikram olarak beni gönderdi.
Sana soracağı şeyi senden daha iyi bildiği halde, sana 'Kendini nasıl buluyorsun?' diye soruyor" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Cebrail!
Kendimi baygın birhalde buluyorum!
Ey Cebrail! Kendimi sıkıntılı bir halde buluyorum!" buyurdu.
Bundan sonra ölüm meleği (Azrail) içeri girmek üzere izin istedi.
Cebrail Aleyhisselam: "EyAhmed!
Bu ölüm meleği senin yanına girmek için izin istiyor!
Halbuki, o, senden önce hiçbir Âdem oğlunun yanına girmek için izin istememiştir!
Senden sonra da hiçbir Âdem oğlunun yanına girmek için izin istemeyecektir!
Kendisine izin ver!" dedi.
Ölüm meleği içeri girip Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde durdu ve: "Yâ Rasûlallah! Yâ Ahmed!
Yüce Allah beni sana gönderdi ve senin her emrine itaat etmemi de bana emretti!
Sen istersen ruhunu alacağım!
İstersen, ruhunu sana bırakacağım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey ölüm meleği!
Sen böyle yapacak mısın?" diye sordu.
Ölüm meleği: "Ben bu hususta emredeceğin herşeyde sana itaatle emrolundum!" dedi.
Cebrail Aleyhisselam: "Ey Ahmed!
Yüce Allah seni özlüyor!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah katında olan, daha hayırlı
ve daha devamlıdır!
Ey ölüm meleği!
Haydi, emrolunduğun şeyi yerine getir!
Ruhumu, canımı al!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yanındaki su kabına iki elini batırıp ıslak ellerini yüzüne sürdü ve: "Lâ ilahe illallah!
Ölümün de, akılları başlardan gideren ıztırap ve şiddetleri var!" buyurduktan sonra, elini kaldırdı, gözlerini evin tavanına dikti ve: "Ey Allah'ım!  Refik-i A'lâya!"   diye diye mübarek ruhunu teslim etti.

Allâhümme salli alâ nebiyyinâ ve seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihi ve sellim!

Cebrail Aleyhisselam: "Selam olsun sana ey Allah'ın Resûlü!
Bu, senin için yeryüzüne ayak basışlarımın sonuncusudur!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine bir örtü örttüler, çevresine oturup ağlaştılar.
Peygamberimiz Aleyhisselamın ev halkı, o sırada hiçbir şahıs görmedikleri ve sezmedikleri halde: "Selam ve Allah'ın rahmet ve
bereketleri üzerinize olsun!" diyerek kendilerine selam verildiğini
ve taziyede bulunulduğunu işittiler.
Ehl-i Beyt de, selama aynı şekilde karşılık verdiler.
Nereden geldiği bilinemeyen ses şöyle konuştu: "Her can ölümü tadacaktır. Kıyamet günü size ecirleriniz tamamen verilecektir. 
(Âl-i İmran: 185)
"Kim ateşten uzaklaştırılıp Cennete sokuldu ise, artık o muhakkak muradına ermiştir." 
(Âl-i İmran: 185)
"İyi biliniz ki; her musibetin Allah katında bir tesellîsi, her ölenin bir halefi, yerine geçeni, her vefat edenin de bedeli vardır.
Allah'a sarılınız ve umacağınızı O'ndan umunuz!
Asıl musibete uğrayan, sevaptan mahrum kalandır!
Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!"

Abdullah b. Ömer: "Bu sözleri Ehl-i Beytin hepsi, Mescidde bulunanlar ve yoldakiler de işittiler!" demiştir.

Hz. Ali: "Bu seslenenin kim olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu.
"Hayır, bilmiyoruz!" dediler.
Hz. Ali: "Bu, Hızır'dır.
Peygamberinizden dolayı sizi taziye ediyor!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Yaşı

Peygamberimiz Aleyhisselam Hicretin 11. yılında Rebiülevvel ayının onikinci Pazartesi günü vefat ettiği zaman, altmışüç yaşında idi.

Hz. Fâtıma'nın Peygamberimiz Aleyhisselama Ağıtı

Peygamberimiz Aleyhisselam vefat edince,Hz. Fatma: "Ey Rabbine kendisinden daha yakını bulunmayan babam !
Ey makamı Findevs cennetinde olan babam!
Ey Rabbin davetine icabet eden babam!
Ey vefatı bize Cebrail'ce haber verilen babam!" diyerek ağladı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Dadısı Ümmü Eymen Hatunun Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer'i Ağlatması

Enes b. Malik'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatından sonra, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e: "Haydi Ümmü Eymen'e gidelim de, Resûlullah Aleyhisselam onu nasıl ziyaret ediyor idiyse biz de ziyaret edelim!" demiş, gitmişler; Ümmü Eymen ağlayınca, ona: "Sen ne diye ağlıyorsun? Allah katındaki makamı Resûlullah Aleyhisselam için daha hayırlıdır!" demişler; Ümmü Eymen'in: "Ben Resûlullah Aleyhisselam için Allah katındaki mertebesinin daha hayırlı olduğunu bilmiyorum diye ağlamıyorum!
Fakat, onun ölümüyle semadan vahiy kesildi de, ona ağlıyorum!" demesi Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer'i son derecede rikkate getirmiş, onlar da kendisiyle birlikte ağlamaya başlamışlardır.


Medine'nin En Aydınlık ve En Karanlık Günleri

Enes b. Malik: "Ben hiçbir zaman Resûlullah Aleyhisselamla Ebu Bekir'in Medine'ye gelip girdikleri günden daha ziyalı ve daha güzel olan bir gün görmedim!
Resûlullah Aleyhisselamın vefatı gününü de gördüm!
Kendisinin içinde vefat ettiği günden daha karanlık, daha hayırsız, daha sevimsiz bir gün de görmedim Resûlullah Aleyhisselamın Medine'ye gelip girdiği gün Medine'nin herşeyi aydınlanmış, vefat ettiği gün de Medine'nin herşeyi kapkaranlık olmuştur!"diyerek, Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatından duyulan derin acıyı dile getirmiştir.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Vefatı Üzerinde Müslümanların Tereddüde ve Anlaşmazlığa Düşmeleri

Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın vefat ettiğini işitince, Hz. Aişe'nin evinde toplandılar ve: "Peygamberinize bir bakınız!
Kendisi, bu durumu ile göğe urûc ettirilmiş olabilir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın karnına varıncaya kadar baktılar ve: "Nasıl ölmüş olabilir ki?!
O, bizim üzerimize şahit dikilecek, biz de insanların üzerine şahit olacağız!
O, ölürse, halk üzerine nasıl galebe çalar?
Hayır!
Vallahi o ölmemiştir!
Fakat, İsa b. Meryem gibi semaya kaldırılmıştır, geri dönecektir!" dediler ve: "Ölmüştür!" diyenleri tehdit ettiler.
Hz. Âişe'nin evinin içinde ve kapısının önünde: "Onu gömmeyiniz!Çünkü Resûlullah Aleyhisselam ölmemiştir!" diyerek seslendiler.
Hz. Osman da: "Resûlullah Aleyhisselam ölmemiştir!
Fakat İsa b. Meryem Aleyhisselam gibi semaya ref'olunmuş, kaldırılmıştır!" diyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam hakkında kimi "Vefat etti," kimisi de "Vefat etmedi" diyerek anlaşma­zlığa düşünce; Esma binti Umeys, elini Peygamberimiz Aleyhisselamın iki küreği arasına koyup: "Resûlullah Aleyhisselam vefat etmiştir!
Çünkü onun iki küreği arasındaki peygamberlik hâtemi kaldırılmıştır!" dedi.

Müslümanların Mescidde Ağlaşmaları ve Hz. Ömer'in Konuşması

Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı üzerine Müslümanlar Mescidde ağlamaya başladılar.
Hz. Ömer'le Muğîre b. Şube izin alıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yattığı odaya girdiler.
Hz. Ömer: "Yâ Rasûlallah!" diyerek seslendi.
Hz. Âişe: "Bir saatten beri bayılmış bir haldedir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzünü açtılar.
Hz. Ömer: "Vah! Bayılmış!
Resûlullah Aleyhisselamın baygınlığı ne kadarda ağır!" dedi.
Sonra yüzünü örttü.
Muğîre b. Şube ise hiç konuşmadı.
Kalktılar.
Kapının eşiğine gelince, Muğîre b. Şube, Hz. Ömer'e: "Ey Ömer! Vallahi, Resûlullah Aleyhisselam vefat etmiştir!" dedi.
Hz. Ömer: "Yalan söylüyorsun!
Resûlullah Aleyhisselam vefat etmemiştir!
Münafıklar yok olmadıkça Resûlullah Aleyhisselam vefat etmez!
Zaten sen fitneden ürperen, ürken bir adamsın!" dedi
Münafıklar ise: "Eğer Muhammed gerçekten peygamber olsaydı, ölmezdi!" diyorlardı.
Hz. Ömer: "Hiç kimseden 'Muhammed Aleyhisselam öldü!' dediğini işitmeyeyim!
Yoksa kılıcımı onun boynuna vururum!
Resûlullah Aleyhisselam, Musa Aleyhisselamın bayıldığı gibi bayılmıştır!
Musa'nın ruhunun urûc ettiği gibi, Resûlullah Aleyhisselamın ruhu da urûc etmiştir!
Münafıklardan birtakım adamlar Resûlullah Aleyhisselamın öldüğünü iddia ediyorlar.
Vallahi Resûlullah Aleyhisselam ölmemiştir!
Fakat, Musa b. İmran'ın kırk gece kavminden ayrılıp Rabbine gittiği gibi, o da Rabbine gitmiştir!
Vallahi Resûlullah Aleyhisselam da Musa gibi dönecek, öldüğünü iddia edenlerin elleri kesilecek­tir.
Vallahi ben Allah'ın Resûlullah Aleyhisselamı 'Öldü' diyen münafık adamların dillerini kestirinceye kadar yaşatacağını umuyorum !" diyerek konuşmaya devam etti.. 


Hz. Abbas'ın Konuşması

Hz. Abbas kalkıp: "Ey insanlar!
Resûlullah Aleyhisselamın vefat etmeyeceği hakkında, sizden herhangi birinizde bize söylenecek bir ahdi, sözü var mıdır?" diye sordu.
"Yoktur!" dediler.
Hz. Abbas: "Ey Ömer!
Bu hususta sende de bir bilgi var mıdır?" diye sordu.
Hz. Ömer: "Yoktur!" dedi.
Bunun üzerine, Hz. Abbas: "Şahit olunuz ki; yalancıdan başka hiç kimse, Peygamber Aleyhisselamın vefat etmeyeceği hakkın­da kendisine söylediği bir sözü bulunduğuna, vefatından sonra şehadet edemeyecektir!
Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki; Resûlullah Aleyhisselam ölümü tat­mış bulunmaktadır!
Bunu, aranızda bulunduğu zaman Allah ona: 'Sen de muhakkak öleceksin, onlar da öleceklerdir!
Sonra, hiç şüphesiz, hepiniz Rabbinizin huzurunda muhakemeye duruşacaksınız! [Zümer. 30-31] buyurup haber vermiştir.
Ey kavim !
Biliniz ki, Resûlullah Aleyhisselam vefat etmiştir!
Sizin her biriniz bir kez ölürken, o iki kere mi ölsün?!
O, Allah katında böyle olmaktan üstün ve uzaktır!
Vallahi,  o, doğru ve apaçık bir yol, kesin deliller bırakmadıkça; helâli helâl, haramı haram kılmadıkça; evlenme, boşanma, savaş ve barış hükümlerini bildirmedikçe vefat etmemiştir!
Ey kavim ! Sahibinizi bekletmeden gömünüz!
Çünkü Resûlullah Aleyhisselamın na'şı da herkesin na'şı gibi bozulabilir!
Sahibimizle bizim aramızdan çekiliniz!
(Onu gömmemize engel olmayınız!)
Eğer İbn Hattab'ın dediği,sizin dediğiniz doğru çıkarsa, Allah onun kabrinin üzerindeki toprağını giderip kendisini yanımıza çıkarmaktan âciz değildir.
Resûlullah Aleyhisselam vefat etmiştir!
Çünkü o da nihayet bir beşerdir, insandır" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselamın vefat ettiğine kanaat ettiler ve Ehl-i Beytin Peygamberimiz Aleyhisselamı yıkamalarına ve kefenlemelerine engel olmaktan vazgeçtiler.


Hz. Ebu Bekir'in Peygamberimiz Aleyhisselamın Vefatını Haber Alıp Medine'ye Gelişi

Peygamberimiz Aleyhisselamın vefat ettiği günde Hz. Ebu Bekir Medine'nin doğusundaki Sünuh'ta, Ensar bahçelerinden birinde bulunan zevcesi Binti Hârice'nin yanında idi.
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselamın rahatlaştığını görünce, kendisinden izin alıp oraya gitmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselamda gördüğü iyileşmenin ölüm rahatlığı olduğunu anlayamamıştı.
Sabahleyin halkın birşeyler konuştuklarını görünce, konuşulanları dinleyip haberini kendisine getirmesi için bir uşak gönderdi.
Uşak, döndüğü zaman: "Onlardan işittim ki, Muhammed vefat etti!" der demez, Hz. Ebu Bekir beyninden vurulmuşa döndü.

Salim b. Ubeyd de Sünuh'a gidip Peygamberimiz Aleyhisselamın vefat ettiğini Hz. Ebu Bekir'e haber verdi.
Hz. Ebu Bekir hemen atına binip Medine'ye geldi. 
Mescide girdi.
O sırada, Hz. Ömer halka hitab ediyordu.
Hz. Ebu Bekir orada durmayıp Peygamberimiz Aleyhisselamın vefat ettiği eve, Hz. Âişe'nin evine vardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girmek için izin istedi.
"Bugünden sonra Resûlullah Aleyhisselamın yanına girmeye izin yok!" dediler.
Hz. Ebu Bekir: "Doğru söylediniz!" dedi, hemen içeri girdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine çizgili bir kumaş örtülmüştü.
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzünü açıp baktı, ağlayarak alnından öptü ve: "Vallahi, Resûlullah vefat etmiş!
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn = Bizler Allah'ınız!
Allah'ın kullarıyız!
Ve bizler O'na dönücüleriz!
Babam, anam sana feda olsun!
Varlığım Kudret Elinde bulunan
Allah'a yemin ederim ki; Allah sana hiçbir zaman iki kere ölüm acısı tattırmayacak!
Vallahi, Allah senin üzerinde iki ölümü birleştirmeyecektir!
Sen bir kere ölmüş ve mukadder olan ölüm geçidini geçmiş bulunuyorsun!
Bundan sonra senin için bir daha ölmek yoktur!

Vâh benim peygamberim!" dedi, eğilip
Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzünü öptü.
Başını kaldırdıktan sonra: "Vâh benim dostum!" dedi,
alnından öptü.

Hz. Ömer, hâlâ, Peygamberimiz Aleyhisselamın vefat etmediği hakkındaki konuşmasını sürdürüy­ordu.
Hz. Ebu Bekir, ona: "Otur artık ey Ömer!" dedi.
Hz. Ömer oturmaya yanaşmadı.
Hz. Ebu Bekir, sözünü iki üç kere tekrarladı, cemaate de seslendi; oturdular ve sustular.
Hz. Ebu Bekir kalkıp şehadet getirmeye başlayınca, cemaat Hz. Ömer'in konuşmasını bırakarak Hz. Ebu Bekir'e yöneldiler.
Hz. Ebu Bekir şöyle konuştu: "Yüce Allah, Peygamberine daha aranızda iken ölüm haberini vermişti.
Sizlerin de (eceliniz gelince) öleceğinizi haber vermiştir.
Resûlullah Aleyhisselam ölmüştür!
Sizlerden de -Yüce Allahtan başka hiçbir
kimse sağ kalmayacaktır.
Nitekim, Yüce Allah, '...Allah'ın Zâtından başka herşey helak ve yok olacaktır.
Hüküm O'nundur ve sizler ancak O'na döndürülüp götürüleceksiniz!
[Kasas: 8]

'Herşey fânidir, ancak ululuk ve ikram sahibi olan Rabbinin Zâtı bakidir!'
[Rahman: 26-27]

'Her can ölümü tadıcıdır.
Yaptıklarınızın karşılığı, Kıyamet günü size muhakkak verilecektir!'
[Âl-i İmran: 185]  buyuruyor.

Ey insanlar!  
Dikkat ediniz!
Sizlerden kim Muhammed'e tapıyor ise, bilsin ki Muhammed (Aleyhisselam) ölmüştür!
Sizlerden kim de Allah'a ibadet ediyorsa,hiç şüphesiz Allah Hayydır, ölümsüzdür!

Yüce Allah: 'Ey Resûlüm!
Elbette sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir!
[Zümer 30]

'Muhammed bir resûlden başka birşey değildir.
Ondan önce de nice resûller gelmiş geçmiştir.
Şimdi o ölür yahut öldürülürse ökçenizin üzerinde
gerisin geriye mi döneceksiniz?!
[Âl-i İmran: 144]

'Kim böyle iki ökçesi üzerinde ardına dönerse, elbette ki Allah'a hiçbir şeyle zarar vermiş olmaz!
Allah şükür ve sebat edenlere mükâfat verecektir 
[Âl-i İmran: 144] buyurmuştur."

Cemaat, Hz. Ebu Bekir'den dinledikleri âyetlerden sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın vefat ettiğine artık iyice kanaat getirdiler.
Bu âyetler okununcaya kadar, Müslümanlardan birçokları onların
nazil olduğunu bilmiyor gibiydiler.
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e: "Ey Ömer!
Yoksa dininde kuşkun mu var?!
Yüce Allah'ın 'Ey Resûlüm!
Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir! ' buyurduğunu işitmedin mi?" dediği zaman, Hz. Ömer "Vallahi o günümden önce
o âyetleri sanki hiç işitmemiş gibiydim!
Onları Ebu Bekir'den dinler dinlemez, dizlerimin bağı çözüldü, yere çöktüm.
Artık iyice kanaat getirdim ki, Peygamber Aleyhisselam vefat etmiştir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine eğilip alnından öptü ve ağladı.
Hz. Ebu Bekir konuşmasını şöyle sürdürdü: "Yüce Allah, Muhammed Aleyhisselamı, Allah'ın dinini ayakta durduracak, Allah'ın emrini açıklayıp hâkim kılacak, tebliğ vazifesini yerine getirecek ve Allah yolunda savaşacak kadar ömür verip yaşattık­tan sonra vefat ettirmiştir!
Resûlullah Aleyhisselam sizi açık delilden sonra şekavet üzerine helak olanlardan başkası helak olmayacak bir yol üzerinde bırakmıştır.
Ey insanlar! Allah'tan korkunuz!
Dininize sımsıkı sarılınız!
Rabbinize mütevekkil olunuz!
Allah'ın dini (İslâmiyet) yaşayacaktır!
Allah'ın Kelimesi tamamlanmıştır!
Allah, dinine yardım edenlerin ve dinini üstün tutanların yardımcısıdır!
Aramızda Allah'ın Kitabı bulunmaktadır!
O bir nurdur ve şifadır!
Allah Muhammed Aleyhisselamı doğru yola onunla iletmiştir!
Allah'ın helâl ve haram kıldığı şeyler onun içindedir!
Vallahi, Allah'ın yaratıkları içinden bize sataşacak olanlarından kaygılanmayız!
Bundan sonra, Allah'ın sıyrılmış kılıçlarını ellerimizden bırakmayacak; Resûlullah Aleyhisselamın yanında savaştığımız gibi,
bize aykırı davrananlarla savaşacağız!
İsyan eden, başkaldıranlar, ancak kendilerine yazık ederier!"

Hz. Ömer'in Peygamberimiz Aleyhisselama Ağıtı

Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'in konuşmasından sonra Peygamberimiz Aleyhisselama şöyle hitap ederek ağladı: "Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!
Üzerine dayandığın hurma kütüğü, çoğalan halka hutbeni işittirmek için minber edindiğin zaman, senin ayrılığına dayanamayarak inlemeye başlamış; elini onun üzerine koyunca susmuştu.
Oysa ki, ümmetin senin ayrılığına ağlayıp sızlamaya ondan daha lâyıktırlar!
Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!
Senin Rabbin sana itaati Kendisine itaat saymak; 'Resûlullaha itaat eden Allah'a itaat etmiş olur buyurmakla, Rabbinin katındaki üstünlüğünü son dereceye ulaştırmıştır!
Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!
Allah, seni peygamberlerin sonuncusu olarak gönderdiği halde, sana iman ve yardım etmeleri hakkında önceki peygamberlerden ahd ve mîsak aldığını anmakla, senin Allah katındaki faziletini son dereceye ulaştırmıştır!
Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!
Cehennem halkının azab edilirlerken 'Eyvah! Keşke Allah'a itaat etseydik, Resûlullaha itaat etsey­dik!' [Ahzâb: 66] diyerek sana itaati özlemeleri, senin Allah katındaki faziletini son dereceye ulaştır­mıştır!"


Halifelik Hususunda Müslümanlar Arasındaki Anlaşmazlıklar ve Girişimler

Peygamberimiz Aleyhisselamdan sonra kimin halife olacağı meselesi bütün ağırlığıyla ortaya çıktı.
En başta Hâşimîler bu işi benimsemekte idiler. Nitekim, daha Peygamberimiz Aleyhisselam hayatta iken, Hz. Abbas Hz. Ali'yi bu işi Peygamberimiz Aleyhisselamdan sorup öğrenmeye teşvik etmiş, fakat Hz. Ali menfi bir cevap alınması takdirinde bu kapının kendilerine temelli kapanmasına sebebiyet verilmiş olacağını ileri sürerek buna yanaşmamıştı .

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ebu Bekir'i mihraba geçirmek hususundaki ısrarı, mescide açılan kapıların kapatılarak ancak Hz. Ebu Bekir'in kapısının açık bulundurulması ,Hz. Ebu Bekir için bir yazı yazdırmak istemesi gibi vakıalar ise, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu husustaki temayülünü gösteriyordu.

Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
29 ziyaretçi (38 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol