Hicri 4

Reci seferi ve Bi'r-i Mauna olayı yaşandı.
İçki haram kılındı.

Hz Hüseyin (ra) doğdu


Katan Seferi

H.4 Muharrem (625)

Tuleyha b Hüveylid Medine'ye baskın yapmak istemiş Peygamberimiz (sav) onların üzerine 150 kişilik seriyye göndermiştir Kumandan olarak Ebu Seleme el Mahzumi (ra) yi tayin etmiştir.
Katan dağını kuşatan birliklerimiz Esedoğullarının kaçışıyla geri dönmüştür


Ne zaman kimlerle ?

Ebu Seleme (ra) Tuleyha b. Huveylid'e karşı Hicretin 35. Muharrem ayı (H.4) Hz. Peygamber’in Esedoğulları’na karşı gönderdiği seriye

Sebebi

Uhud Gazvesi’nde müslümanların müşrikler karşısında başarısız olması, putperest Arap kabilelerini önceden çekindikleri müslümanlara karşı  cesaretlendirmiş, yağma ve baskın arzularını kabartmıştı.
Bazı kabileler bu durumdan istifade ederek Medine’ye baskın düzenlemek için harekete geçtiler.
Esedoğulları reislerinden Tuleyha b. Huveylid ve kardeşi Seleme, Uhud Gazvesi’nin üzerinden iki ay bile geçmeden Medine’ye baskın için asker toplamaya başlamışlardı.
Tay kabilesinden bir kişi Esedoğulları’nın bu hazırlıklarını duymuş, müslümanlardan biriyle evlenmiş olan yeğenini ziyaret için Medine’ye geldiğinde bunu yeğeninin kocasına anlatmıştı.
Bu sahâbî hemen Resûl-i Ekrem’e giderek durumu haber verdi.

Komutan ve sayımız

Hz. Peygamber de 150 kişilik bir seriyye hazırladı.
Kumandan olarak aynı zamanda sütkardeşi olan ilk müslümanlardan Ebû Seleme el-Mahzûmî’yi tayin etti ve Esedoğulları harekete geçmeden önce onların yurtlarına ulaşmasını ve âni bir baskın yapmasını emretti.

Katan

4. yılın ilk ayında (625) yola çıkan seriyye, dört günlük bir yürüyüşten sonra Esedoğulları’nın yurdu Necid’in Feyd bölgesindeki Katan dağına ulaştı.

Esedoğulları dağıldı

Ebû Seleme, Esedoğulları’nın su kaynağının yanında otlamakta olan sürülerini ele geçirdi, karşı koymak isteyen üç çobanı esir aldı.
Kaçmayı başaran diğer çobanlar kabilelerine giderek müslümanların çok kalabalık bir kuvvetle geldiğini haber verdiler.
Bunun üzerine korkuya kapılan Esedoğulları çatışmayı göze alamayıp dağıldılar.

Hareketine devam eden Ebû Seleme sabaha karşı onların yurdunu kuşattı.
Bu sırada iki taraf arasında çıkan çatışma çok kısa sürdü; bir müşrik öldürüldü, bir sahâbî de şehid oldu.
Müslümanlara karşı dayanamayacaklarını anlayan Esedoğulları geri çekildiler.

Ebû Seleme düşmanı bir süre takip ettikten sonra Katan suyu civarında karargâh kurdu.
Askerlerini üç gruba ayırarak her birini değişik istikametlere gönderdi.

Bir mukavemetle karşılaşmayan birlikler bir süre sonra geri geldiler.
Ardından Ebû Seleme Medine’ye dönmek üzere yola çıktı.
Bu sefer on günden fazla sürmüştür.

Bu seferde Mes'ud b. Urve şehit oldu.
Allah ondan razı olsun!

Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi

H.4 Muharrem

Abdullah b.Üneys derki: "Resûlullah Aleyhisselam beni çağırdı da: 'Bana erişen habere göre; Halid b. Süfyan benimle çarpışmak için halkı başı­na toplamakta ve kendisi de şimdi Nahle'de veya Urene'de bulunmaktadır. Git de, öldür onu! buyurdu


 Abdullah b. Üneys der ki: "Resûlullah Aleyhisselam beni çağırdı da: 'Bana erişen habere göre; Halid b. Süfyan b. Nübeyhü'l-Hüzelî benimle çarpışmak için halkı başı­na toplamakta ve kendisi de şimdi Nahle'de veya Urene'de bulunmaktadır.
Git de, öldür onu! buyurdu.
Yâ Rasûlallah!
Ben onu tanımıyorum.
Onu bana tarif et de, tanıyayım' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Sen onu gördüğün zaman, sana şeytanı hatırlatacak; vücudunda bir titreme ve ürperme de bula­cak, ondan korkacaksın!' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Ben adamlardan, hiçbir şeyden korkmam' dedim.
Resûlullah Aleyhisselamdan, gerektiğinde, aleyhinde birşeyler söylememe izin vermesini istedim.
Dilediğimi söylememe izin verilince, kılıcımı kuşandım, Huzâalara doğru yola çıktım, Kudeyd'e ulaştım.
Orada, Huzâalardan birçok kimseler buldum.
Onlar bana binit ve arkadaşlar vermek istedilerse de, kabul etmedim.
Şerife ve nihayet Ureney'e ulaştım.
Orada Halid b. Süfyan'ın kadın çobanına rastladım.
Ona: 'Sen kimin çobanısın?' diye sordum.
'Süfyan'ın oğlunun!' dedi.
'O nerededir?' diye sordum.'
Şimdi gelir!' dedi.
Çok geçmeden, Halid b. Süfyan, elindeki asasına dayanarak, arkasında da her çeşit halk bulunduğu halde geldi.
Kendisini görür görmez tanıdım, titredim, tüylerim ürperdi!
Kendi kendime: 'Allah ve Resûlü doğru söyler' dedim.
Yanına vardığım zaman, benim için: 'Bu adam da kim?!' dedi.
'Ben Araplardan, Huzâalardan bir adamım!
Seni ve senin o adamla [Peygamberimiz Aleyhisselam kastediliyor] çarpışmak üzere adamlar topladığını işittim.
Bunun için, yanına geldim.
Sana yardım edeyim, senin yanında olayım diye geldim!' dedim.
Bana: 'Evet! Öyledir!
Ben bu işin üzerindeyim!
Onun için adamlar toplamaktayım dedi.
Kendisiyle konuşmaya ve çadırına varıncaya kadar birlikte yürümeye devam ettim.
Çevresinde dönüp dolaşan adamları yakınındaki konak yerlerine dağıldıkları, halk uykuya daldığı ve onu öldürmek fırsatı hasıl olduğu zaman kılıçla vurup öldürdüm!
Hemen dağa çıktım, bir mağaraya girip gizlendim.
Atlılar ve yayalar beni her tarafta aramaya koyuldularsa da, bulamadılar.
Geceleri yürümek, gündüzleri gizlenmek suretiyle, Medine'ye gelip kavuştum.
Resûlullah Aleyhisselamı Mescidde buldum.
Resûlullah Aleyhisselam, beni görünce: 'Muradına erdin!' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Onu öldürdüm!' dedim.
'Doğru söyledin!' buyurdu.
Sonra, evine götürüp bana bir asa verdi ve: 'Ey Abdullah b. Üneys! Bu asayı yanında tut!' buyurdu.
Halkın yanına asa ile varınca, bana: 'Nedir bu asa?' diye sordular.
'Bunu bana Resûlullah Aleyhisselam verdi ve yanımda tutmamı emir buyurdu!' dedim.
'Resûlullah Aleyhisselamın yanına dön de, bunu sana ne için verdiğini kendisine sor!' dediler.
Ben de Resûlullah Aleyhisselamın yanına döndüm ve: 'Yâ Rasûlallah! Bu asayı bana ne için verdin? diye sordum.
Resûlullah Aleyhisselam: 'O aramızda Kıyamet gününde bir alâmet olsun diye verdim.
O zaman, asalara dayanan insanlar pek azdır!' buyurdu."

Abdullah b. Üneys'in Halid b. Süfyan'ı öldürmeye gidişi ve öldürüp dönüşü 18 gece sürdü.

Muharrem ayının çıkmasına yedi gün kala, Cumartesi günü Medine'ye geldi.
Abdullah b. Üneys; Peygamberimiz Aleyhisselamın verdiği asayı, kılıcı ile birleştirdi. Ölünceye kadar, o asa kendisinin yanında kaldı. Sonra, onu kefeninin içine konulsun diye vasiyet etti. Öldüğü zaman, ikisi birlikte defnedildiler.
Allah ondan razı olsun!

Abdullah bin Üneys (r.a.)

Suffe Medresesi’nin talebelerinden bir kısmı evlendikten sonra da bu nur mekte­bine devam ediyordu.
Bunlardan biri de Abdullah bin Üneys el-Cühenî’ydi.
Re­sû­lul­lah’a canını feda edercesine bağlıydı.
Bedir ve Uhud Muharebeleri’nde İslam düşmanlarına göz açtırmayan Abdullah bin Üneys, Medine’ye biraz uzakta, çölde yaşayan bir bedeviydi.
Sıkıntılara aldırmadan Suffe Medresesi’ne gelir, ilim tahsil eder, ibadet ve taatle meşgul olurdu.
O, Benî Seleme kabilesi arasında İslamiyet’i yayıyordu.
Benî Seleme putlarını kıranlar arasında o da vardı.

Reci Seferi

H.4 Safer

Abdullah b. Üneys (ra)'ın İslam düşmanı Halid b.Süfyan'ı öldürmesi üzerine Adal ve Kare kabileleri intikam almak üzere Peygamberimizden (sav) güya islamiyeti öğrenmek üzere öğretmen istediler.
Peygamberimiz (sav)
bunun üzerine
1- Mersed b. Ebi Mersed
2- Asım b. Sabit
3- Halid b. Bükeyr
4- Hubeyb b. Adiyy
5- Zeyd b. Desinne
6- Abdullah b. Târık
7- Muattib b. Ubeyd'i
onlara islamı öğretmek için gönderdi Mekke ile Usfan arasında bulunan ve Hüzeyl'lere ait olan su başına (reci) vardıkları zaman,Adal ve Kare temsilcilerinin gadr ve hıyanetine uğradılar. Adal ve Kare kabilelerine, Lihyan oğulları (Hüzeyl kabilesi) destek verdiler. 7 sahabemizi şehit ettiler .. Hubeyb b. Adiyy, Zeyd b. Desinne'yide Mekke'de satılığa çıkarttılar ve işkence ile şehit ettiler

Hicri 4 Safer (M. 626) Reci seferi

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye hicretinin 4. yılında, Safer ayının ortalarında idi.

Reci ; Hicaz'da Hüzeyl kabilesine ait bir su olup, Hed'et'in yukarısındadır.
Mekke ile Usfan arasındadır.

Uhud Harbinden sonra, Müslümanların harbteki mağlûbiyetleriyle zaafa uğradıkları zannına kapılan etraftaki bazı Arap kabilelerinde, İslâm'ın merkezi Medine'ye karşı bazı kıpırdanma ve hareketlenmeler görüldü.
Harekete hazırlananlardan biri de, Huzeyl Kabilesinden Hâlid b. Süfyan idi.
Medine üzerine yürümek için hazırlıklarını tamamlamıştı ki, Peygamber Efendimiz durumu haber almıştı.
Ashabı Suffa'dan Abdullah b. Üneys'i, haberin doğruluğunu tahkik için göndermişti.
Yayılan haberin doğru olduğunu, bizzat hareketi plânlayan Hâlid b. Süfyan'dan öğrenen Abdullah b. Üneys, bir fırsatını kollayıp, kılıcıyla onu öldürmüştü.
Bu hâdise, civar kabilelerin bir müddet sessiz sedasız durmalarını sağlamıştı, ama Müslümanlara karşı intikam ve taarruz hırslarını da bilemiş oluyordu.
Sinsi düşman, açıktan açığa Müslümanlara karşı çıkamayacağını anlayınca, bu intikam duygusunu tatmin için başka yollar aradı.

1- Hun b. Hüzeyme b. Müdrike soyundan, Adal ve Kare kabilesinden birtakım kişiler, Medine'ye gel­erek: "Yâ Rasûlallah! İslâmiyet kabilemiz içinde yer almaya başladı.
Ashabından bazı kimseleri bizimle birlikte gönder de, onlar bize dinî bilgileri öğretsinler, Kur'ân okusun ve okutsunlar!
Bize İslâm şeriatını öğretsinler!" dediler.

2- Kureyş müşriklerinin lideri Ebu Süfyan b. Harb; Hamrâü'l-Esed'den ayrılıp Mekke'ye giderken, Abdulkays oğullarından rastladığı bir kafile ile, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Biz, onun ve ashabının üzerine yürümeye ve köklerini kazımaya karar verdik"! diyerek haber gön­dermiş bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kureyş müşriklerinin Müslümanlara karşı askerî bir hareket hazırlığı içinde bulunup bulunmadıklarından vaktinde haberdar olmak için ashabından bazılarını Mekke taraflarına gözcü olarak göndermek niyetinde idi.
Bunun için, Adal ve Kare kabilesinden gelip Müslüman olduklarını söyleyen kişilerin kabilelerine din öğretmeni gönderilmesi hakkındaki dileklerini, Peygamberimiz Aleyhisselam müsait karşıladı.

Gözcü ve Din Öğretmeni Olarak Gönderilenlerin Sayısı

Adal ve Kare kabileleri temsilcilerinin istekleri üzerine gönderilen sahabilerin sayısı yedi ya da on idi.
İçlerinden Asım b. Sabit kumandan tayin edilmişti. (ya da Mersed b Ebi Mersed)

Gözcü ve Din Öğretmeni Olarak Gönderilen Sahabiler

1- Mersed b. Ebi Mersed,
2- Asım b. Sabit,
3- Halid b. Bükeyr,
4- Hubeyb b. Adiyy,
5- Zeyd b. Desinne,
6- Abdullah b. Târık,
7- Muattib b. Ubeyd... olup, bunlar Mekke ile Usfan arasında bulunan ve Hüzeyllere ait olan su başına, Hed'et'in yakınına vardıkları zaman, Adal ve Kare temsilcilerinin gadr ve hıyanetine uğradılar.
Adal ve Kare kabileleri, Lihyan oğulları diye anılan Hüzeyl kabilesine haber salıp, onlardan, Müslümanlara karşı kendilerine yardım etmelerini istediler.
Gelen yüze yakın Hüzeyl okçuları, İslâm gözcü ve irşad birliğini izlemeye ve aramaya başladılar.
Onların indikleri ve Medine hurmasını yiyip çekirdeklerini attıkları yeri buldular.
"İşte, Yesrib (Medine) hurması çekirdekleri!" diyerek bağrışıp, Müslüman gözcü ve irşad birliğinin izlerini sürmeye başladılar.
En sonunda, Asım b. Sabitle arkadaşlarına sığındıkları dağın tepesinde kavuştular ve çevrelerini sardılar.
Onlara: "Eğer yanımıza inerseniz, sizlerden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize kesin söz veriyoruz!
Vallahi, biz sizi öldürmek istemiyoruz!
Biz sizi ancak Mekkelilere teslim edip onlardan birşeyler almak istiyoruz.
Sizi öldürmemek üzere, Allah'a söz veriyoruz!" dediler.
Asım b. Sabit, Mersed b. Ebi Mersed ve Halid b. Bükeyr: "Vallahi, biz müşrikten hiçbir zaman ahd ve akd kabul etmeyiz!" dediler.
Asım b. Sabit: "Allah'ım! Günün başında ben senin dinini korudum!
Günün sonunda da, sen benim etimi, tenimi koru!
Allah'ım! Halimizden, Peygamberini haberdar et!" diyerek dua etti ve: "Vallahi, ben kâfirin himayesine girmem ve aşağı inmem!" dedi.
Müşrikler onları oka tuttular.
İçlerinde Asım b. Sabit'in de bulunduğu yedi sahabiyi şehit ettiler.
Yüce Allah bu şehitleri ilahî rahmet ve rızasına mazhar kılsın!

Sülâfe'nin Asım b. Sabit Hakkındaki Adağı

Asım b. Sabit, Uhud savaşında müşrik kadınlarından Sülâfe'nin iki oğlunu okla vurup öldürmüş, Sülâfe de Asım b. Sabit'in başını ele geçirecek olursa kafatası ile şarap içmeyi adamış ve onun başını kendisine getirecek olana da yüz deve vermeyi vaad etmişti.
Bunu bütün Araplar ve Lihyan oğulları bilmekte idiler.
Asım b. Sabit ise, kendisine hiçbir müşrikin dokunmaması, kendisinin de hiçbir müşrike el sürmemesi hakkında Allah'a söz vermiş bulunuyordu.
Hüzeyller Asım b. Sabit'in başını alıp Sülâfe'ye satmak için cesedine doğru vardıkları zaman, aralarına giren arılardan, cesede yaklaşamadılar.
"Bırakın onu! Akşam olup arılar başından dağılınca alırız!" dediler.
Fakat, Yüce Allah'ın gökte bulut yokken gönderdiği sel Asım'ın cesedini hiç bulunamayacak biryere alıp götürdü!

Hubeyb b. Adiyy İle Zeyd b. Desinne'nin Başlarına Gelenler

Hubeyb b. Adiyy ile Zeyd b. Desinne ve Abdullah b. Târik müşriklerin sözlerine kanarak bulunduk­ları yerden yanlarına inip teslim oldukları zaman, müşrikler onların ellerini yay telleriyle sımsıkı bağladılar.
Mekkelilere satmak için, Mekke'ye doğru götürdüler.
Mekke yakınındaki Zahran'a vardıkları zaman, Abdullah b. Tarık, bağladıkları ipten elini çıkarıp kılıcına yapıştı.
Hüzeylîler geri çekildiler, onu taşa tuttular ve taşla şehit ettiler.
Kendisinin kabri Zahran'da bulunmaktadır.
Yüce Allah ondan razı olsun!

Hüzeylîler, Hubeyb b. Adiyy ile Zeyd b. Desinne'yi Mekke'ye götürüp satılığa çıkardılar.

Hubeyb'i Huceyr b. Ebi İhab, öldürülmüş olan babasının karşılığı olarak öldürmek üzere, satın aldı.
Zeyd b. Desinne'yi de, babası Ümeyye b. Halefin karşılığı olarak öldürmek üzere, Safvan b. Ümeyye satın aldı.
Hubeyb b. Adiyy, Maviye adlı kadının evindeki bir hücrecikte; Zeyd b. Desinne de Safvan b. Ümeyye'nin kölesi Nıstas'ın evinde hapsedildi.
Huceyr b. Ebi İhab'ın (sonradan Müslüman olan) kölesi Maviye Hatun der ki: "Hubeyb, benim yanımda, evimde hapsolunmuştu.
Bir gün, Hubeyb'in yanına varınca gördüm ki, elinde adam başı gibi büyük bir üzüm salkımı bulunuyor ve o ondan yiyordu!
O zaman, Mekke'de, hatta Allah'ın bütün yeryüzünde üzümün tanesi bile var mıydı, bilmiyo­rum !
Kendisi zincirle bağlı olduğu halde, bunu ona rızık olarak ancak Allah veriyordu!
Ben Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim!
Hubeyb Kur'ân okur, teheccüd namazı kılardı.
Onun okuduğu Kur'ân'ı dinleyen kadınlar rikkate gelir, ağlarlardı.
Hubeyb'e: 'Ey Hubeyb! Senin herhangi bir ihtiyacın var mı?' diye sormuştum.
'Hayır! Senin bana tatlı su içirimenden, putlar adına kesilen hayvanların etlerini tattırmamandan, bir de, öldürülmek istenildiğim zamanı bana haber vermenden başka birşeye ihtiyacım yok!' dedi.
Haram olan aylar çıkıp kendisini öldürmeye karar verdiklerini bildirdiğim zaman, vallahi, onun bun­dan hiçbir korku ve kaygı duyduğunu görmedim.
Müşrikler; öldürmek üzere kararlaştırdıkları gün gelince, Hubeyb ile Zeyd'in zincirlerini çözdüler ve kendilerini Mekke Haremi dışında bulunan, Mekke'ye iki fersah uzaklıkta olan Ten'im'e götürdüler.
Kadın, çocuk, köle..
Mekke halkının hemen hepsi, seyretmek için birlikte gittiler.
Hubeyb ile Zeyd Ten'im'e götürülürlerken, başlarına gelene karşı sabırlı olmayı, katlanmayı birbir­lerine tavsiye ettiler.
Müşrikler Ten'im'de bir çukur kazdılar, kuru ve uzun bir ağaç gövdesini o çukura diktiler.
Hubeyb'i onun yanına götürdüler.
Hubeyb: "İki rekat namaz kılmak için bana müsaade ediniz!" dedi.
Kendisini, namaz kılmak için, bıraktılar.
Hubeyb, hafifçe iki rekat namaz kıldıktan sonra: "Vallahi, eğer hakkımda ölümden korktu da namazı bunun için uzatıyor diye zannetmeyecek olsay­dınız, namazımı uzatırdım!" dedi ve: "Bunların hepsini helak et, birer birer canlarını al!
Hiçbirini sağ bırakma!
İlâhî!
Ben şuracıkta düşman yüzünden başka yüz göremiyorum !
İlâhî! Şuracıkta, Resûlüne elçi olarak gönderilecek bir kimse bulamıyorum!
Resûlüne selâmımı sen tebliğ et!
İlâhî! Biz Senin Resûlünün elçiliğini tebliğ ettik.
Sen de bize yapılanı sabahleyin Resûlüne tebliğ et!" diyerek dua etti.
Cebrail Aleyhisselam, gelip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.
Hubeyb'i darağacına kaldırıp sıkıca bağladılar.
Urve b. Zübeyr ve Musa b. Ukbe'den rivayet edildiğine göre; Bedir'de öldürülen müşriklerin oğulları darağacında bağlı olan Hubeyb'i silahlarıyla yarmaya, yırtmaya giriştiler.
Teklif ettikleri küfür ve irtidadı kabul etmektense, ölümün kendisine daha kolay olduğunu, Her ne kadar bir ara gözleri yaşla dolar gibi olmuşsa da yaş akmadığını ve er geç öleceği cihetle, kendisinin ölümden çekincesi olmayıp ancak Cehennem ateşinin hararetinden korktuğunu, hiçbir suretle düşmanlara boyun eğmeyeceğini, Sabırsızlık göstermeyeceğini, Dönüş yerinin huzûru ilahî olacağını... dile getirdi.
Beyitlerinin sonunda da: "Ben Müslüman olarak öldürülmüş olduktan sonra, ölümüm ne suretle olursa olsun, aldırış etmem!
Çünkü, onların hepsi Allah yolundadır!
O, dilerse, bu tarumar olan vücuduma feyiz ve bereket ihsan eder!" dedi.
Huvaytıb b. Abduluzzâ, yapılan duayı işitmekten korkarak parmaklarını kulaklarına tıkamış, oradan kaçmıştır!
Cübeyr b. Mut'im, o zaman, Hubeyb'in bedduasından korkup, adamların arasına karışmıştır.
Saîd b. Amir'e, arada sırada baygınlık gelirdi.

Hubeyb'in Darağacında Can Verişi

Müşrikler, Bedir savaşında öldürülmüş bulunanların oğullarından kırk çocuk bulup, her birine birer mızrak verdiler ve: "Sizin babalarınızı bu öldürdü! Onu hafif hafif mızraklayınız!" dediler.
Ukbe b. Haris, darağacında bağlı bulunan Hubeyb'e doğru vardı, onu mızrakladı.
Hubeyb'in göğsünden saplanan mızrağın ucu, sırtından dışarı çıktı!
Hubeyb: "Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh=Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur! Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed (Aleyhisselam) O'nun kulu ve resûlüdür!" diyerek şehadet getirdikten sonra, ruhunu Yüce Allah'a teslim etti Peygamberimiz Aleyhisselam: "O benim Cennette refîkimdir!" buyurmuştur.
Yüce Allah, onu rahmet ve rızasına mazhar kılsın!

Zeyd b. Desinne'nin Tutukluluk Hayatı ve Şehit Edilişi

Zeyd b. Desinne'yi, Safvan b. Ümeyye, babası Ümeyye'nin karşılığında öldürmek üzere satın almıştı.
Zincirle bağlı ve tutuklu olarak bulunduruyordu.
Zeyd b. Desinne, geceleri teheccüd namazı kılar, gündüzleri oruç tutardı.
Kendisine getirilen et yemeklerini yememesi, Safvan b. Ümeyye'nin ağırına gitti. Safvan b. Ümeyye, ona et yemeğini ne için yemediğini sordu.
Zeyd b. Desinne: "Ben Allahtan başkasının adına kesilen hayvanın etini yemem. Fakat, sütü içerim" dedi.
Bunun üzerine, Safvan, ona her gün büyükçe bir kapla süt götürülmesini emretti.
Zeyd b. Desinne sütle oruç tutar, orucunu da onunla açardı.
Zeyd b. Desinne'nin şehit edileceği zaman, Safvan b. Ümeyye onu kölesi Nıstas'la Harem dışında­ki Ten'im'e gönderdi.
Orada, müşriklerden birçok kimse toplanmıştı.
Ten'im'e aynı günde götürülen Zeyd b. Desinne ile Hubeyb b. Adiyy, karşılaştıkları ibtilâ hakkında birbirlerine sabır tavsiye ettiler.
Ten'im'de kendisi için darağacı dikildiği zaman, Zeyd b. Desinne de: "İki rekat namaz kılayım!" dedi, kıldıktan sonra, kendisini darağacına kaldırıp bağladılar.
Müşrikler, Zeyd b. Desinne'ye: "Gel, şu sonradan ortaya çıkarılan dininden dönüp bizim dinimize bağlan da, seni serbest bırakalım" dediler.
Zeyd b. Desinne: "Hayır! Vallahi, ben hiçbir zaman dinimden ayrılmam!" dedi.
Ebu Süfyan: "Sana Allah adına and veriyor ve soruyorum: Şimdi yanımızda, senin yerine Muhammed bulunup da onun boynunu vurmamızı, senin ise ailenin içinde sağ salim yaşamanı arzu etmez misin?" dedi.
Zeyd b. Desinne: "Vallahi, ben ailem içinde sağ salim oturup da Muhammed (Aleyhisselam)'ın değil sizin yanınızda, hatta şimdi bulunduğu yende bile ayağına bir dikenin batmasına, batıp incitmesine razı olamam!" dedi.
Ebu Süfyan: "Ben, insanlar içinde, ashabının Muhammed'i sevdiği gibi, hiçbir kimsenin hiçbir kimseyi sevdiğini görmemişimdir!" demekten kendini alamadı.
Müşrikler, Zeyd b. Desinne'yi, dininden için oka tuttular.
Fakat, bu da onun imanını ve İslâmiyete bağlılığını arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
Zeyd b. Desinne'yi Safvan'ın kölesi Nıstas şehit etti.
Reci' haberi Medine'de yayılınca, münafıklardan bazı adamlar: "Yazık oldu şu işkenceye uğratılan ve öldürülenlere!
Onlar ne çoluk çocuklarının içinde sağ salim oturdular, ne de adamlarının elçiliğini yerine getirebildiler!" diyerek bozgunculuğa ve yaygaraya başladılar

Bi'r-i Mauna olayı

H.4 Safer

Amiroğulları yurdu ile Süleymoğulları yurdu arasında bulunan Maune kuyusunun yakınında ashabdan yetmiş eğitici ve tebliğcinin şehit edildiği olay.
Hicret'in dördüncü yılında Uhud savaşından dört ay sonra Necid Reisi Ebû Berâ' Medine'ye geldi. Hz. Peygamber (s.a.s.)'den kendi kavmini irşad etmeleri için mürşidler istedi.
Hz. Peygamber (s.a.s.) durumdan şüphelendi: "Göndereceğim kişiler hakkında Necid halkından endişe ederim" buyurdu.
Ebû Berâ': "Onları ben himayeme aldıktan sonra Necid halkından hiç biri dokunamaz" diye teminat verdi.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) Ebû Berâ'nın yeğeni Âmir b. Tufeyl'e bir mektup yazdı.
Amir, amcası adına kavmini idare ediyordu.
Daha sonra Resulullah (s.a.s.) Münzir b. Amr başkanlığında ashabından yetmiş kişilik bir heyet gönderdi.
Bunlar ashab-ı suffeden olup kurra idiler.
Heyet, Bi'r-i Mâune'ye varınca korkunç bir ihanete uğradı


Geniş anlatım ....

Uhud savaşından dört ay sonra, Hicretin dördüncü yılı Safer ayında, Ebu Berâ Amir b. Malik, Medine'ye gelerek, Peygamberimiz Aleyhisselamı ziyaret etmişti.
Kendisi Âmir b. Sa'saa oğulları kabilesinin seyyidi, lideri idi.
Ebu Berâ, getirdiği iki atla iki deveyi hediye etmek istedi ise de, Peygamberimiz Aleyhisselam onun hediyesini kabul etmedi ve: "Ey Ebu Berâ'! Ben müşrikten hediye kabul edemem Eğer hediyeni kabul etmemi istiyorsan, Müslüman ol!" buyurdu ve İslâmiyette neler olduğunu, Allah'ın mü'min kullarına vereceğini va'dettiği sevap ve mükâfatları haber verdi ve Kur'ân-ı Kerîm okudu.
Ebu Berâ ne Müslüman oldu, ne de ondan uzak kaldı.
"Ey Muhammedi Ben senin işini pek güzel ve pek şerefli görüyorum!
Kavmim benim arkamdadır, ne dersem yaparlar.
Ashabından, Necid halkına birtakım adamlar göndersen ve onlar da onları senin işine davet etseler, umarım ki onlar senin davetine icabet ederler, işine tâbi olurlar.
Tâbi olunca da, artık davet ettiğin işin öyle parlar ve güçlenirsin ki, diyecek yok!
Sen istediğin kişileri Necid halkına gönder!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben göndereceğim kişilere Necidlilerin fenalık etmelerinden korkarım!" buyurdu.
Ebu Berâ: "Ben onları himayeme alır, korurum. Korkma!
Necid halkından hiç kimse onlara engel olamaz, dokunamaz! göndereceğin kişileri gönder!
Halkı senin işine davet etsinler!" dedi.
Rı'l, Zekvan, Usayya ve Lihyan oğullarından da bazı kimseler, gelip Müslüman olduklarını söylemişler; "Bize Kur'ân ve sünneti öğretecek;" aynı zamanda kavimlerinden muhalefet edenlere karşı kendilerine yardım edecek adamlar göndermesini Peygamberimiz Aleyhisselamdan istemişlerdi.
Ebu Berâ, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Ben kavmimin yanına döner, göndereceğin kişileri görür gözetirim!" diyerek, Medine'den ayrılıp Necid bölgesine doğru gitti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabını himayeye aldığını bildirerek, onlara dokunmamalarını Necidlilere sıkı sıkı tenbih etti.
Necidliler de: "Ebu Berâ'ın himaye taahhüdü bozulmayacak, onun taahhüdüne aykırı davranışlarda bulunulmay­acaktır" dediler.
Fakat, Ebu Berâ'ın yeğeni Âmir b. Tufeyl amcasının isteklerini yerine getirmeye yanaşmadı, ona aykırı davrandı.

İslâm İrşad Birliğinin Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Ebu Berâ'ın gönderilecek irşad birliğini koruyacağı hakkında verdiği kesin söz üzerine, Sâide oğullarının kardeşi Münzir b. Amr'ın kumandası altında kırk kişilik irşad birliğini o taraflara yolladı.
İrşad birliğine katılan ashabın dördü Muhacirlerden, diğerleri Ensardandı.
İrşad birliği; Süleym oğullarından Muttalib'in kılavuzluğu ile Maûne Kuyusuna doğru yollarına devam edip, bir sabah Bi'r-i Maûne'nin başına indiler.

Bi'r-i Maûne; Âmir oğulları yurdu ile Süleym oğulları yurdu arasında olup, her ikisinin bölgesine yakındır.
Bi'r-i Maûne, Süleym oğullarına ait sulardandır.
Mekke ile Usfan arasındaki bölgededir.

İslâm irşad birliği Bi'r-i Maûne'nin başına indikleri zaman, binek develerini otlatmak üzere, Amr b. Ümeyye ile Münzir b. Muhammed'i mer'aya gönderdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Necid halkı ve Âmir oğulları liderlerine verilmek üzere, bir mektup da göndermişti.
İslâm irşad birliği, Bi'r-i Maûne'nin üst tarafında bulunan bir mağarada oturup dinlendikten sonra, birbirlerine: "Hanginiz şu su çevresi halkına Resûlullah Aleyhisselamın elçiliğini yapar?" diye sordular.
Haram b. Milhan: "Ben yaparım!" dedi.
Biri Benî Ümeyye'den,iki arkadaşını yanına alıp gitti.
Benî Âmirlerin kardeşi Âmir b. Malikle karşılaştı.
İzin verilince, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubunu onlara okudu.
Haram b. Milhan; Âmir b. Tufeyl'in topluluğuna yaklaşınca,arkadaşlarına: "Ben size gelinceye kadar, siz yerinizde durunuz.
Ben onların yakınına varıncaya kadar, benden uzak durmayınız.
Eğer onlar bana Resûlullah Aleyhisselamdan aldığımız emri kendilerine tebliğ edinceye kadar eman ve imkân verirlerse ne âlâ! Yok eman vermezler, beni öldürürlerse, siz zaten benden uzakta değilsiniz, hemen gider, durumu arkadaşlara haber verirsiniz!" dedi.
Haram b. Milhan; Âmir b. Tufeyl'in topluluğuna: "Resûlullah Aleyhisselamın elçiliğini tebliğ için bana eman ve izin verir misiniz, yanınıza gelip sizin­le konuşayım?" dedi. "Olur!" dediler.
Bunun üzerine, Haram b. Milhan yanlarına vardı ve onlara: "Ey Maûne Kuyusunun çevresi halkı! Ben size Resûlullah Aleyhisselamın gönderdiği elçisiyim!
Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur! Muhammed Aleyhisselam da Allah'ın kulu ve resûlüdür!
O halde, siz de Allah'a ve Resûlüne iman ediniz!" dedi.
Âmir b. Tufeyl, Haram b. Milhan'ın sunduğu, Peygamberimiz Aleyhisselamın mektubuna hiç bak­madı bile!
Hemen üzerine saldırıp Haram b. Milhan'ı şehit etti.
Mızrak vücuduna saplanır saplanmaz, Haram b. Milhan: "Allahuekber! Kabe'nin Rabbine andolsun ki kazandım gitti!" dedi ve fışkıran kanından avuçlayıp, onu yüzüne ve başına sürdü!
Âmir b. Tufeyl: "Andolsun ki, bu tek başına gelmemiştir!" dedi
Haram b. Milhan'ın gerisinde bulunan Müslüman topluluğunu da kuşatıp imha etmek için Âmir oğulları kabilesini yardıma çağırdı.
Âmir oğulları, Âmir b. Tufeyl'in davetine icabet etmekten çekindiler: "Biz, Ebu Berâ'ın ahdini asla bozmayız!
Ebu Berâ'ın onlar için bir ahdi ve kendilerini koruyacağı hakkında bir taahhüdü var!" dediler.
Bunun üzerine, Âmir b. Tufeyl, Süleym oğullarından Usayya, Ri'l, Zekvan,Kare kabilelerine başvurup kendisine fiilî yardımda bulunmalarını istedi.
Onlar Âmir b. Tufeyl'in davetine icabet ederek toplanıp, Müslümanları kuşattılar.
İslâm irşad birliği: "Vallahi, bizim sizinle hiçbir işimiz yok!
Biz ancak Peygamber Aleyhisselamın bir işi için yolumuza gidiyoruz.
Biz Resûlullahın elçileriyiz!" dedilerse de, müşriklere dinletemediler.

Urve b. Esmâ'nın Müşrikler Tarafından Verilen Emanı Reddedişi

Urve b. Esmâ'nın mensup bulunduğu Süleym oğulları kabilesiyle Amir b. Tufeyl arasında dostluk vardı.
Bunun için, İslâm irşad birliğini çepeçevre kuşatan müşrikler, Urve'ye eman vererek kendisini kur­tarmak istediler.
Fakat, Urve: "Ben ne onların emanını kabul ederim, ne de şu arkadaşlarımın vurulup düşecekleri yerden kendi­mi ayırmak, kayırmak isterim!" diyerek, onların emanlarını reddetti.

Âmir b. Füheyre'nin Şehit Edilişi ve Göğe Çekilişi

Cebbar b. Sülma der ki: "Müslümanlardan, beni İslâmiyete davet eden bir adama, iki dalı arasından, mızrağımı sapladım!
Mızrağımın demirinin onun göğsünden çıktığını gördüm!
Kendisinin: 'Vallahi, kazandım gitti! dediğini işittim.
Kendi kendime: 'Neyi kazandı ki?!
Ben adamı öldürmüş değil miyim?!' dedim.
Müslümanlığı benimsememe de, ondan görmüş olduğum şey, cesedinin göğe yükseltilişini görmem sebep oldu."

İslâm İrşad Birliğinin Son Kelam ve Selamları

Bi'r-i Maûne'de müşrikler tarafından çepeçevre kuşatılan İslâm irşad birliği, şehit olacaklarını anlayınca: "Ey Allah! Şuracıkta, Resûlüne bizim selamımızı tebliğ edecek, Senden başkasını bulamıyoruz.
Ona bizden selam söyle!" dediler.
Cebrail Aleyhisselam gelip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama tebliğ edince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ın selamı, onlara da olsun!" buyurdu.
İslâm irşad birliği, Bi'r-i Maûne'de çevrelerini saran müşriklere karşı kendilerini savunmak için kılıçlarını sıyırdılar, son nefeslerine kadar çarpışa çarpışa şehit oldular.
İçlerinden, yalnız Ka'b b. Zeyd, can verir bir halde bırakıldığı için sağ kaldı.
Hendek savaşında o da şehit oldu.
Yüce Allah onlardan razı olsun!

Münzir b. Amr'ın Müşrikler Tarafından Verilen Emanı Reddedişi

İslâm İrşad Birliğinin Toptan Şehit Edildiklerinin Peygamberimiz Aleyhisselama Haber Verilişi

Cebrail Aleyhisselam gelip İslâm irşad birliğinin şehit olarak Rablerine kavuştuklarını, Rablerinin onlardan razı olduğunu ve kendilerini de razı kıldığını haber verince; Peygamberimiz Aleyhisselam, Allah'a hamdü sena ettikten sonra: "Kardeşleriniz, müşriklerle karşılaşıp, kendilerinden bir kimse kalmaksızın şehit oldular! '
Ey Rabbimiz!
Bizim Senden razı olduğumuzu, Senin de bizden razı olduğunu kavmimize tebliğ et! dediler.
Ben onların Allah'tan razı olduklarını, Allah'ın da onlardan razı olduğunu haber vermek için size elçiyim!"
buyurdu. Peygamberimiz Aleyhisselam, Bi'r-i Maûne haberini aldığı zaman: "Bu Ebu Berâ'ın işidir!
Bu işi Ebu Berâ' getirdi başımıza!
Ben zaten onları ancak Ebu Berâ'ın ısrarı üzerine, istemeye istemeye,korka korka göndermiştim!" buyurdu.
Ebu Berâ', vermiş olduğu himaye taahhüdünün yeğeni Âmir b. Tufeyl tarafından bozulmuş olması­na son derecede üzüldü.
Çünkü, Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabının başlarına gelene, kendisinin himaye taahhüdü sebep olmuş bulunuyordu
Enes b. Malik der ki: "Resûlullah Aleyhisselamın Bi'r-i Maûne'de şehit olan ashaba yanıp üzüldüğü kadar, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!"
Bi'r-i Maûne şehitlerinin hemen hepsi Ashab-ı Suffa'dan olup, Kur'ân ve sünnet öğrencileri ve öğreti­cileri idiler.

Bi'r-i Maûne Katliamından Kurtulanlar

Bi'r-i Maûne'de müşrikler tarafından kuşatılan İslâm irşad birliğinde Ka'b b.Zeyd'i müşrikler şehitler arasında can çekişir bir halde, ölür diye bırakmışlardı.
Amr b. Ümeyye ile Münzir b. Muhammed ise, arkadaşlarının başlarına gelenlerden habersiz olarak uzaklarda develeri otlatmaktalar iken, arkadaşlarının bulundukları yerin havasında yırtıcı bir kuşun dönüp dolaştığını görünce: "Vallahi, bu kuşun oralarda dönüp dolaşmasında bir iş var!" dediler.
Yüksekçe bir yerden o tarafa bakınca, arkadaşlarının kanlar içinde yerlere serilmiş olduklarını gördüler!
Münzir b. Muhammed, Amr b. Ümeyye'ye: "Şimdi ne yapalım dersin?" diye sordu.
Amr b. Ümeyye: "Hemen dönüp başa gelen bu işi Resûlullah Aleyhisselama haber vermemizi uygun görürüm!" dedi.
Münzir b. Muhammed: "Fakat, ben ne Münzir b. Amr in şehit olduğu yerden kendimi ayırmayı, ne de sağ kalıp soranlara şehitlerin acı haberlerini haber vermeyi arzu ederim" dedi.
Şehit oluncaya kadar, müşriklerle çarpıştı.
Müşrikler Amr b. Ümeyye'yi yakaladılar, kendisinin Mudarlardan olduğunu anlayınca, Âmir b. Tufeyl anasının bir köle azad etme adağını yerine getirmek üzere, alnının perçemini kesip azad etti ve: "Sahibine dön de, başınıza gelenleri kendisine anlat!" dedi.

Âmir b. Tufeyl'in Amr b. Ümeyye'den Şehitler Hakkında Bilgi Alması


Amir b. Tufeyl, Amr b. Ümeyye'ye: "Sen bütün arkadaşlarını tanır mısın?" diye sordu.
Amr b. Ümeyye: "Evet! Tanırım!" dedi.
Âmir b. Tufeyl, şehitler arasında dolaşarak Amr b. Ümeyyeye her birinin isimlerini ve neseplerini sorduktan sonra: "Arkadaşlarından, burada cesedini görmediğin kimse var mı?" diye sordu.
Amr b. Ümeyye: "Ebu Bekir'in azadlısını göremedim!" dedi.
Âmir b. Tufeyl: "Onun aranızda mevkii nasıldır?" diye sordu.
Amr b. Ümeyye: "O, bizim üstün ve hayırlı olanlarımızdan ve Peygamberimizin ilk ashabındandı!" dedi.
Âmir b. Tufeyl: "Ben onun işini, sana haber vereyim mi?" dedi ve bir adama (Cebbar b. Sülmaya) işaret ederek: "Şu adam ona mızrağını sapladı ve çekip çıkardıktan sonra, adam göklere yükseldi!
Yükseldi ve kay­boldu! Vallahi onu bir daha göremedim!" dedi.
Amr b. Ümeyye: "İşte o, Âmir b. Füheyre'dir!" dedi.

Ebu Bera'ın Oğlu Rebia'nın Âmir b. Tufeyl'i Öldürmeye Teşebbüs Edişi

Ebu Berâ'ın oğlu Rebia, Amir b. Tufeyl'e rastlayıp onu mızraklayarak atından yere düşürdü ise de, öldüremedi.
Âmir b. Tufeyl: "Bu, amcam Ebu Berâ'ın işidir!
Ölürsem, kanım amcama helâl olsun!
Onun peşine düşmesinler.
Yaşarsam, başıma gelen şey hakkında ne yapacağımı kendim düşünür, icabına bakarım!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Allah'a ve Resûlüne Asi Olan Kabileler Aleyhinde Dua Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; kendisine Bi'r-i Maûne faciasının haberi eriştiği gece, sabah namazında, birinci rekattan sonra, ikinci rekatın rükûundan doğrulunca; Allah'a ve Allah'ın Resûlüne asi olan Rı'l, Zekvan, Usayya ve Lihyan... kabileleri aleyhinde dua etti ve bu duasına bir ay devam etti.
Cemaat da, "Âmin!" dediler.
Bu asi kabileler, yanlarına gelecek İslâm irşad birliğine dokunmayacakları, bilakis onları koruya­cakları hakkındaki taahhüdlerine rağmen, Bi'r-i Maûne'de onları kuşatarak son neferlerine kadar şehit etmişlerdir.

Ebu Süfyan Tarafından Peygamberimiz Aleyhisselam İçin Bir Katil Kiralanıp Medine'ye Gönderilişi

Bedevî Peygamberimiz Aleyhisselama doğru yönelip giderken, Useyd b. Hudayr onu izarının eteğinden tutup hızla çekince, elbisesinin içinde gizlediği hançer göründü.
Bedevînin elleri yanlarına düştü!
Useyd b. Hudayr, hemen onun boğazını şiddetle sıktı.
Bedevî: "Yâ Muhammmed! Kanımı! Kanımı! Bana bağışla!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen bana doğruyu söyle! Buraya ne için geldin?
Eğer sen bana doğruyu söylersen, doğruluk sana fayda verir.
Yalan söylersen, bu, senin için iyilik getirmez!
Senin yapmaya kalkıştığın işten, zaten haberim vardır!" buyurdu.
Bedevî: "Ben eman verilmiş bulunuyor muyum?
Emniyette miyim?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen emniyettesin!" buyurunca, bedevî Medine'ye ne için geldiğini, Ebu Süfyan'ın yaptıklarını birer birer haber verdi
Peygamberimiz Aleyhisselam, Useyd b. Hudayr'a, bedevîyi yanında tutmasını emretti.
Ertesi günü, sabahleyin, onu çağırttı ve: "Ben sana eman vermiştim.
Haydi, nereye gitmek istersen git!
Yahut, istersen, senin için daha hayırlı olanı tercih et!" buyurdu.
Bedevî: "Nedir o daha hayırlı olan?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah'ın Resûlü olduğuma şehadet etmendir!" buyur­du.
Bunun üzerine, bedevî: "Şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur! Sen de, muhakkak, Allah'ın Resûlüsün! Vallahi yâ Muhammedi Ben senin yanındaki adamlardan korkmamışımdır!
Fakat, ben seni görünce aklım başımdan gitti ve zaafa düştüm!
Sonra, sen benim yapmak istediğim şeyi de anladın!
Halbuki, bundan hiç kimsenin haberi olmamış, Medine'ye gelirken hiçbir atlı da beni geçmemişti.
Anladım ki, sen Allah tarafından korunmaktasın ve hiç şüphesiz hak üzeresin! Ebu Süfyan'ın cemaatı ise, şeytan cemaatıdır!" dedi ve Müslüman oldu.
Medine'de bir müddet oturduktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin alarak Medine'den ayrıldınnnn

Amr b. Ümeyye Seriyyesi

H.4 Safer

Amrb.Ümeyye'nin Reci'de şehit edilen Hubeyb b Adi'nin naaşını Kureyşli müşriklerden kurtarma girşimi gerçekleşti.
Şehit dar ağacından indirilip toprağa indiği anda toprak onu adeta yutmuştur

Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü

H.4 Rebiülevvel 

Kureyş müşriklerinin baskısı ile Beni nadir yahudileri Peygamberimize (sav) suikast düzenlemek istediler.
Elebaşı : Huyey b Ahtab 
Suikastçı : Amr b. Cahhaş

Cebrail (as) suikastı Peygamberimize (sav) haber verdi.
Bundan sonra, Peygamberimiz (sav) , Beni nadir yahudilerine Medine'yi terketmelerini Muhammed b Mesleme 'yi (ra) elçi göndererek bildirdi.
Baş Münafık, Abdullah b.Übeyy b.Selül ,Beni Nadir yahudilerini direnmeye davet etti,akıllarına girdi.
Yahudi Selam b. Mişkem ,Huyey yahudisini uyarmasına rağmen onlar savaşı tercih etti, kalelerine sığınıp,silahlandılar.
Mücahidler kalelerini kuşatıp onalara nefes aldırmadılar..
En sonunda teslim olup Medine'yi terk ettiler

Benî Nadîr Yahudilerinin Medine'den Sürülme Sebepleri

1- Kureyş müşrikleri, Medine'deki Benî Nadîr Yahudilerine, Bedir savaşından sonra bir yazı gön­dererek, onda: "Sizler silah ve kale sahibi bir toplumsunuz.
Siz bizim adamımızı yanınızda barındırmış, korumuş bulunuyorsunuz!
Andolsun ki; siz ya onunla çarpışırsınız, ya da biz size şöyle şöyle yaparız da, bizim ile kadın­larınızın ayak bilezikleri arasına birşey giremez!" dediler.
Benî Nadîr Yahudileri, bu yazıyı alınca,Peygamberimiz Aleyhisselama suikast düzenlemeye karar vererek: "Sahabilerinden otuz kişi çıksın,bizim bilginlerimizden de otuz kişi çıksın!
Seninle bizim aramızda­ki filan yerde buluşulsun!
Bilginlerimiz seni dinlesinler.
Eğer onlar seni doğrular, sana iman ederlerse, hepimiz sana iman ederiz!" diye haber gönderdiler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam otuz sahabisiyle birlikte istenilen yere gitti.
Benî Nadîr Yahudileri de, otuz bilginleri ile oraya geldiler.
Peygamberimizi Aleyhisselamı, önünde ölmeyi göze almış, ölmeyi özleyen otuz sahabisinin içinde görür görmez, menfur emellerini gerçekleştiremeyeceklerini anladılar ve: "İki taraftan, otuzardan altmış kişi!
Aramızda nasıl söz birliği olabilecek?!
En iyisi; sen ashabından üç kişi çıkar, biz de bilginlerimizden üç kişi çıkaralım.
Bilginlerimiz seni din­lesinler.
Eğer onlar sana iman ederlerse, hepimiz sana iman ederiz!
Seni doğrularız!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam üç sahabisiyle birlikte Benî Nadîr Yahudilerinin yur­duna doğru hareket etti.
Benî Nadîr Yahudilerinin temsilcileri, Peygamberimiz Aleyhisselamı öldürmek için yanlarına hançer almışlardı!
Fakat, Benî Nadîr Yahudilerinden iyi halli, bir kadın, Müslüman olan kardeşinin oğluna gidip, Benî Nadîr Yahudilerinin bu menfur emellerini haber verdi.
O da, Benî Nadîr Yahudilerinin yurduna varmadan Peygamberimiz Aleyhisselama yetişip bunu haber verince, Peygamberimiz Aleyhisselam oradan geri döndü. Amr b. Ümeyye Bi'r-i Maûne'de İslâm irşad birliğini Âmir oğullarının şehit ettiklerini sanarak onlar­ dan öç almak  maksadıyla Âmirîlerden iki kişiyi öldürmüştü ki, onların diyetlerinin ödenmesi gerekiyordu.
Çünkü, onlar Medine'ye gelerek Peygamberimiz Aleyhisselamla görüşmüşler, Peygamberimiz Aleyhisselam da onlara
eman ve dokunulmazlık taahhüdünde bulunmuştu. Benî Nadîr Yahudileri, Benî Âmirlerin de müttefiki idiler.
Medine'de yapılan umumî muahedeye göre de, bütün Medineli Yahudiler diyet ödeme halinde Peygamberimiz Aleyhisselama yardım etmekle mükellef bulunuyorlardı .
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam; Medine'ye hicretinin otuzyedinci ayının başında, Rebiülevvel ayında, Cumartesi günü, yanında Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali., Zübeyr b. Avvam, Talha, Sa'd b. Muaz, Useyd b. Hudayr ve Sa'd b. Ubâde olduğu halde Kuba mescidine gidip orada namaz kıldıktan sonra, Benî Nadîr Yahudilerinin yurduna gitti.
Onları toplantı yerlerinde buldu, yanlarına oturdu.
Benî Nadîr Yahudileri: "Olur ey Ebu'l-Kasım!
İstediğin yardımı yaparız!
Sen hele bir otur bakalım.
Biz sana yemek yedirelim.
Senin için bir derlenip toparlanalım" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Nadîr Yahudilerinin evlerinden bir evin duvarının dibine otur­du.
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz Aleyhisselamın sağına, Hz. Ömer soluna, Hz. Ali de önüne oturdu.
O sırada, Benî Nadîr Yahudileri bir tenhaya çekilip Peygamberimiz Aleyhisselamı öldürmeyi aralarında konuştular ve: "Siz onu şu bulunduğu halden daha elverişli bir halde asla bulamazsınız!
Hemen şu evin damına çıkarak onun üzerine bir kaya atıp ondan bizi kurtaracak, rahata kavuştu­racak kim var?" dediler.
Huyey b. Ahtab da: "Ey Yahudi topluluğu!
Muhammed, ashabından on kişiyi bile bulmayan kimselerle yanınıza gelmiş bulunuyor.
Şimdi şu evin dibinde bulunduğu sırada damdan bir kaya parçasını bırakın, kendisini öldürün!
O öldürülünce, Kureyşlilerden, onun yanına gelip katılmış olan yakın sahabileri dağılır giderler!
Evs ve Hazrec'den, şurada müttefikleriniz olan kişiler kalır, bir gün gelir, onlara da istediğinizi yaparsınız!" dedi.
Benî Nadîr Yahudilerinden biri olan Amr b. Cahhaş b. Ka'b: "Bu iş için ben varım Ben hemen evin damına çıkar, onun üzerine kaya parçasını atar, bırakırım!" dedi. Sellâm b. Mişkem'in Benî Nadîr
Yahudilerini Uyarışı

Yahudi bilginlerinden Sellâm b. Mişketm: "Ey kavmim!
Gelin, bu sefer bana itaat edip sözümü dinleyin de, tek, bütün devir boyunca bana karşı gelin!
Vallahi siz böyle bir işe kalkışacak olursanız, bu ona vahiyle bildirilir!
Biz bununla ancak kendimize yazık etmiş oluruz.
Hem bu, onlarla bizim aramızdaki muahedeyi de bozar.
Sakın böyle birşey yapmayın!
Vallahi, eğer böyle birşey yapmaya kalkışacak olursanız, Yahudilerin köklerinin kazınmasını ve Müslümanların dini olan İslâmiyetin de yükselip Kıyamete kadar ayakta durmasını istemiş olursunuz!" dedi.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine atılmak üzere, büyük bir kaya parçası hazır­landı.
Amr b. Cahhaş; içlerinde Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali'nin de bulunduğu bir topluluk arasın­da bulunduğu sırada Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine bu kaya parçasını atmak için evin damına çıktı.
Cebrail Aleyhisselam Benî Nadîr Yahudilerinin yapmayı tasarladıkları suikast haberini getirince, Peygamberimiz Aleyhisselam oturduğu yerden  acele bir haceti için davranır gibi kalkıverip, sezdirme­den Medine'nin yolunu tuttu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, oradan ayrılırken de, ashabına: "Ben gelinceye kadar yerinizden ayrılmayın!" buyurdu.
Ashab; Peygamberimiz Aleyhisselamın ihtiyacını gidermek için kalktığını sanarak bir müddet konuştular, durdular.
Fakat, Peygamberimiz Aleyhisselamın dönüşü gecikince, kendisini aramaya kalktılar.
Medine'den gelen bir adama rastlayıp sordular.
Adam Peygamberimiz Aleyhisselamı Medine'nin içinde gördüğünü söyleyince, oradan ayrılıp hemen Medine'ye geldiler.
Mescidde oturduğu sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamla buluştular.
Hz. Ebu Bekir: "Yâ Rasûlallah! Sen hemen kalkıp gittin, sebebini anlayamadık?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yahudiler beni öldürmeyi tasarladılar!
Allah bana bunu haber verince, kalktım!" buyurdu.
Yahudilerin kendisine ne yapmak istediklerini haber verdi ve Benî Nadîr Yahudileriyle çarpışmak için hazırlanmalarını emir buyurdu. Kinane b. Suriya'nın Benî Nadîr
Yahudilerini Uyarışı ve Öğütleyişi

Kinane b. Suriya, Yahudilere: "Muhammed'in ne için kalkıp gittiğini biliyor musunuz?" diye sordu.
Yahudiler "Hayır! Vallahi biz bilmiyoruz!
Sen biliyor musun?" dediler.
Kinane: "Evet, biliyorum.
Tevrat'a andolsun ki; ben, sizin tasarladığınız suikastın Muhammed'e haber ver­ildiğini biliyorum!
Siz kendinizi boşuna aldatmayın.
Vallahi, o Resûlullahtır!
O ancak sizin tasarladığınız suikast kendisine haber verilince kalkıp gitti!
Hiç şüphesiz, o peygam­berlerin sonuncusudur.
Siz onun Harun oğulları soyundan gelmesini umuyordunuz.
Allah ise, dilediğinden seçip gönderdi.
Biz Tevrat dersimizde en son gelecek olan 'O Peygamberin doğum yeri Mekke'dir.
Hicret yurdu Yesrib (Medine)'dir' diye hiç değiştirmeden yazmışızdır.
O gelecek peygamberin sıfatı da, buna tamamıyla uymaktadır.
Kitabımızdakine bir harf bile aykırılığı yoktur.
Ondan önce sizinle çarpışan kimse olmayacaktır.
Ben sizin eşyalarınızı develere yükleyip göç ettiğinizi, çocuklarınızın feryatlarını, mallarınızı, evlerinizi barklarınızı arkanızda bırakarak gittiğinizi görür gibi oluyorum!
Halbuki, sizin şeref ve itibarınız ancak bırakıp gideceğiniz şeylerledir!
Gelin! Siz iki hususta bana itaat edip sözümü dinleyin!
Üçüncüsünde hayır yoktur!" dedi.
Benî Nadîr Yahudileri: "Nedir o hususlar?" diye sordular.
Kinane: "Müslüman olmanız, Muhammed'in ashabı arasına girmenizdir.
Bu suretle mallarınızı ve evlatlarınızı emniyet ve selamete kavuşturmuş olur, Peygamberin sahabilerinin yükseklerinden olmuş bulunursunuz!
Mallarınız, servetiniz ellerinizde kalır, yurdunuzdan, yuvanızdan da sürülüp çıkarılmazsınız!" dedi.
Benî Nadîr Yahudileri: "Biz Tevrat'tan ve Musa'nın ahdinden asla ayrılmayız!" dediler
Kinane: "O size Yurdumdan çıkıp gidiniz! diye de haber gönderecektir!" dedi.
Benî Nadîr Yahudileri: "Evet!" dediler.
Kinane: "O zaman, size orada ne kan dökmek, ne de mala sahip olmak helâl olmaz.
Elinizde kalan mal­larınızı ise, isterseniz satarsınız, isterseniz elinizde tutarsınız!" dedi.
Benî Nadîr Yahudileri: "İşte, bu ne güzeldir!" dediler.
Kinane: "Fakat, vallahi, bana bundan başkası hayırlıdır.
Vallahi, ben sizin en çok kınanacak, yerilecek kişiniz olmasaydım, Müslüman olurdum!" dedi.
Sellâm b. Mişkem de, onlara: "Siz bu işe teşebbüs ettiğiniz zaman, ben hoşlanmamıştım.

Benî Nadîr Yahudilerine Medine'yi
Terketmelerinin Emredilişi


Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Nadîr Yahudilerinin yurdundan Medine'ye dönünce: "Muhammed b. Mesleme'yi bana çağırınız!" buyurdu.
Muhammed b. Mesleme gelince: "Sen Benî Nadîr Yahudilerine git!
Onlara: 'Resûlullah Aleyhisselam, beni size 'Beldemden çıkıp gidiniz!
Artık burada benimle birlikte otur­mayınız!
Siz, bana suikast için, düşünülmeyecek şeyi düşündünüz, tasarlanmayacak şeyi tasarladınız!
Size on gün mühlet veriyorum!
Bu müddetten sonra buralarda sizlerden kim görülürse, onun boynunu vururum! diyeyim diye gönderdi de!" buyurdu. Muhammed b. Mesleme, Benî Nadîr Yahudilerinin yanına vardı ve: "Resûlullah Aleyhisselam beni size birelçilikle gönderdi.
Fakat, ben sizin bildiğiniz birşeyi size hatırlatmadıkça bu elçiliği size anmayacağım!
Mûsâ Aleyhisselama Tevrat'ı indirmiş olan Allah aşkına doğru söyleyin!
Muhammed Aleyhisselam peygamber gönderilmeden önce, Tevrat önünüzde iken, size geldiğim ve şu meclisinizde bana Yahudilik teklif ettiğiniz zaman 'Vallahi ben Yahudi olmam!' dediğimde, siz de bana: 'Dinimize girmekten seni men eden nedir? Yahudi dininden başka din yoktur!
Senin aradığın, iste­diğin, duyduğun, işittiğin hanif dininin tıpkısıdır o!
Ebu Âmir Rahib de hanif din üzere değildir!
Size gelecek peygamber, hem şeriat sahibidir,hem savaşçıdır!
Onun gözlerinde biraz kırmızılık vardır.
Kendisi Yemen tarafından gelecek, deveye binecek,ihrama bürünecek, az etli kemiğe bile kanaat edecek, kılıcı boynunda asılı bulunacak,kendisinde başka nişan ve alâmet bulunmayacak;konuştuğu zaman, hikmetli, yerli yerince konuşacak; vallahi, şu yurdunuzda çarpışmalar, ölenlerin elbiselerini soy­malar, burunlarını, kulaklarını kesmeler... olacaktır!' demediniz miydi?" dedi.
Benî Nadîr Yahudileri: "Allah hakkı için, evet!
Biz sana bunları söylemiştik, ama geleceğini sana haber vermiş olduğumuz peygamber bu değildir!" dediler.
Muhammed b. Mesleme, söyleyeceğini söyleyip bitirdikten sonra, onlara: "Resûlullah Aleyhisselam beni size gönderdi ve: 'Siz, aranızdaki ahdi, anlaşmayı bozdunuz ve beni öldürmeye teşebbüs ettiniz!' diyor" dedi. Bu hususta aralarında neler konuştuklarını ve en sonunda Amr b. Cahhaş'ın kayayı Resûlullah Aleyhisselamın üzerine bırakmak için evin damına çıktığını haber verince, sustular, tek kelime bile konuşamadılar. Muhammed b. Mesleme, sözlerine devamla: "Resûlullah Aleyhisselam, size: 'Artık yurdumdan çıkıp gidiniz!
Size on gün mühlet veriyorum.!
Bundan sonra buralarda kim görülürse, boynunu vururum!' buyuruyor" dedi.
Benî Nadîr Yahudileri: "Ey Muhammed b. Mesleme!
Bize Evs kabilesinden bir kimsenin böyle çetin bir haber getireceğini hiç ummuyor, sanmıyorduk!" dediler.
Muhammed b. Mesleme: "Kalbler değişti.
İslâmiyet eski ahidleri ortadan kaldırdı, yok etti" dedi.
Benî Nadîr Yahudileri: "Biz de, göçü yükleriz!" dediler.

Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün Benî Nadîr Yahudilerini Direnmeye
Teşvik Edişi


Benî Nadîr Yahudileri, birkaç gün içinde yol hazırlığına başladılar. Zülcedr melasında bulunan binek develerini getirtmek için adam gönderdiler.
Eşca kabilesi halkından da, develer kiraladılar.
Onların böyle hazırlanmakta oldukları sırada, münafıkların başı Abdullah b. Übeyy b. Selûl, onlara, adamlarından Süveyd ile Dâis'i gönderdi.
Bunlar, Nadîr oğulları Yahudilerine gidip: "Abdullah b. Übeyy, size: 'Sakın yurdunuzu ve mallarınızı bırakıp gitmeyiniz!
Kalenizde oturunuz! Benim yanımda bulunan kavmimden ve başka Araplardan iki bin kişi sizinle birlikte kalenize gire­cekler, hepsi ölmeyi göze alacaklardır!
Kurayza oğulları Yahudileri de size yardım ederler, sizi bırakmazlar! Gatafan'dan olan müttefikleriniz de size yardım ederler! diyor" dediler.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Benî Nadîr Yahudileriyle Peygamberimiz Aleyhisselam arasında çarpış­ma olmasını çok istiyor, Huyey b. Ahtab'a haber gönderip onu çarpışmaya teşvik etmekten geri durmuyordu.
Huyey b. Ahtab da, onun sözüne aldanarak: "'Bizim yurdumuzu ve mallarımızı bırakıp gitmeyeceğimizi bilsin, elinden geleni geri koymasın, yap­sın!' diye Muhammed'e haber gönderirim.
Kalelerimizi onarır, içlerine gireriz.
Büyük kapı ve sokakları tutarız.
Kalelerimize taş taşırız.
Yanımızda bir yıl yetecek kadar yiyeceğimiz de var!
Kalelerimizdeki suyumuzun da kesilmesinden korkumuz yok! Muhammed bizi bir yıl muhasara etmeyi göze alabilir mi?
Bunu göze alamaz!" dedi .
Kardeşi Cüdeyy b. Ahtab'ı Peygamberimiz Aleyhisselama gönderdi ve: "Biz yurdumuzdan çıkıp gitmeyeceğiz, elinden geleni yap, geri bırakma!" dedirtti.

Sellâm b. Mişkem'in Huyey'e Tehditte ve Uyarıda Bulunuşu

Benî Nadîr Yahudilerinin bilginlerinden Sellâm b. Mişkem:
"Ey Huyey! Vallahi, hiç şüphesiz, nefsin seni boş şeylerle aldatıyor, gurura ve kuruntuya düşürüyor!
Eğer sen değersiz görüşünde ısrar edecek olursan, bana uyanlarla birlikte senden ayrılırım!
Yapma ey Huyey!
Vallahi, hiç şüphesiz, sen de bilirsin, seninle birlikte olanlar da bilirler ve hepimiz biliriz ki; Muhammed, Resûlullahtır!
Onun vasıfları da, yanımızdaki kitablarda mevcuttur!
Ona tâbi olmayışımız, onu kıskandığımızdan, son peygamberin Harun oğulları arasından çıkmasını ummamızdandır!
Gel, bize verilen emanı kabul edelim ve yurdundan çıkıp gidelim! Sen, benim suikast hususundaki karşı görüşüme muhalefet ettiğini de biliyorsun.
Emanı kabul edip gidersen, mahsul zamanı geliriz veya bizden bazı kimseler gelir, mahsulü satar veya dilediği gibi hareket eder, sonra yanımıza döner.
Sanki yurdumuzdan hiç çıkmamış gibi oluruz.
Mülklerimiz, ellerimizde kalmış olur.
Bence, kavmimizin şeref ve itibarı, mallarımız ve üzüm bağlarımızladır.
Mallarımız ellerimizden çıkıp gitti mi, başka Yahudiler gibi, biz de zillet ve idama mahkûm oluruz!
Muhammed üzerimize yürürse, bizi bir günde şu kalelerimizde kuşatır!" dedi.
Huyey b. Ahtab: "Muhammed kat'iyyen bizi kuşatamaz!
Bize mağlup olur, bizi yenmeye fırsat bulamayarak döner, gider!
Bana Abdullah b. Übeyy b. Selûl, hiç göremeyeceğin, düşünemeyeceğin şeyler va'detti!" dedi.
Sellam b. Mişkem: "Übeyy'in oğlunun sözü birşey değildir.
Übeyy'in oğlu, seni ancak helak uçurumuna sürüklemek, bizi Muhammed'le harbe tutuşturmak ister!
O, seni harbe tutuşturduktan sonra, evine çekilip oturur, seni kendi haline bırakır!
Ka'b b. Esed'den yardım elde etme isteğine Ka'b yanaşmadı ve: 'Ben sağken, Kurayza oğullarından hiç kimse aradaki muahedeyi bozamaz! dedi ve somurttu.
Übeyy'in oğlu, müttefiklerinden Kaynuka oğullarına da, sana yaptığı vaad gibi vaadlerde bulunmuştu.
Onlar Muhammed'le aralarındaki muahedeyi bozup savaşa kalkışınca, kalelerinde kuşatıldılar.
Übeyy'in oğlundan yardım bekleyip durdular.
O ise, evine çekilip oturdu! Muhammed de, Kaynuka oğullarının üzerine yürüdü.
Onları kalelerinden indirinceye kadar kuşattı.
Übeyy'in oğlu bu müttefiklerine bir yardımda bulunamadı.
O kadar halktan hiçbir kimse de, onları Muhammed'e karşı koruyamadı.
Übeyy'in oğlu ne Yahudi dininde bulunan bir Yahudidir, ne Muhammed'in, hatta ne de kendi kavminin dinindedir!
Onun söylediği söz, nasıl kabul edilebilir?!" dedi.
Huyey b. Ahtab: "Nefsim, Muhammed'e düşmanlıktan ve onunla çarpışmaktan başkasına yanaşmıyor!" dedi.
Sellâm: "Vallahi, bu tutum, yurdumuzdan sürülmemize, mallarımızın elimizden gitmesine, şerefimizin kay­bolmasına, nesil ve
zürriyetlerimizin öldürülmesine ve esir edilmesine sebep olur!" dedi. Huyey b. Ahtab, Peygamberimiz Aleyhisselamla savaşmaktan başkasına yanaşmadı.
Ebu'l-Hukayk'ın kıt akıllı oğlu Sarük (Sazük): "Ey Huyey! Sen uğursuz bir adamsın!
Nadir oğullarını helak edeceksin!" dedi.
Huyey, kızdı ve: "Biz yurdumuzdan ve mallarımızdan ayrılmayacağız!
Sen ne yapabilirsen yap!" demek üzere, kardeşi Cüdeyy b. Ahtab'ı Peygamberimiz Aleyhisselama gönderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ashabıyla otururken Cüdeyy b. Ahtab gelip söyleyeceğini söyleyince, Peygamberimiz Aleyhisselam tekbir getirdi.
Müslümanlar da, Peygamberimiz Aleyhisselamın tekbirine uyarak, tekbir getirdiler.
Cüdeyy b. Ahtab, hemen oradan ayrılıp, durumu haber vermek üzere, evinde müttefiklerinden bazı kimselerle oturduğu sırada Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün yanına varmıştı ki, Peygamberimiz Aleyhisselamın münâdisi Benî Nadîr Yahudilerinin üzerine yürüneceğinin İslâm mücahidlerine emir buyurulduğunu seslenerek duyurmaya başlamıştı.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün oğlu Abdullah, hemen sırtına zırh gömleğini giyinip kılıcını eline alarak dışarı çıktı.
Cüdeyy b. Ahtab; Abdullah b. Übeyy'in böyle evinin bir köşesinde rahatça oturduğunu ve oğlunun Benî Nadîrilerle savaşmak üzere silahlandığını görünce, onun kendilerine yardım edeceğinden umudunu kesti, Huyey b. Ahtab'ın yanına döndü.
Huyey b. Ahtab, ona: "Arkadan da ne haber var?" diye sordu.
Cüdeyy: "Şer var!
Ben senin kendisine söylememi istediğin şeyi haber verince, Muhammed tekbir getirdi, bizimle harb edeceğini söyledi" dedi ve Abdullah b. Übeyy b. Selûl'de bir hayır görmediğini, onun "Ben sizinle birlikte kalelerinize girmeleri için müttefiklerime haber salarım" demekle yetindiğini haber verdi.

Benî Nadîr Yahudilerinin Kalelerinde Kuşatılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; hemen hazırlanmalarını İslâm mücahidlerine emretti.
Hicretin dördüncü yılında,  Rebiülevvel ayında Rebiülevvel'in onikisinde, Salı günü, Medine'de yerine İbn Ümmi Mektum'u vekil bırakarak  Benî Nadîr Yahudilerini Medine'nin ağaçlık bir nahiyesinde, Hatma oğulları makberesi yakınında bulunan yurtlarında,  kendileri evlerine ve kalelerine sığınmış oldukları halde, kuşattı.
Peygamberimiz Aleyhisselam ikindi namazını Benî Nadîr Yahudilerinin bağ ve hurmalıkları arasın­daki meydanda kıldı.
Benî Nadîr Yahudileri, yanlarında oklar ve taşlar bulunduğu halde, kalelerinin duvarları üzerine dikildiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Siz, benimle yeni bir muahede yapmadıkça, benim katımda güvenilir ve güvencede değilsiniz!" buyurdu.
Benî Nadîr Yahudileri, Peygamberimiz Aleyhisselamla muahede yapmaya yanaşmadılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, o gün, onlarla savaştı.
Ertesi günü sabahleyin, Benî Nadîr Yahudilerini kuşatmayı bırakıp Benî Kurayza Yahudilerinin üzer­ine yürüdü ve kendilerini muahedeye davet etti.
Benî Kurayza Yahudileri muahede yaptıkları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, onları bırakıp, Benî Nadîr Yahudilerini tekrar kuşattı 

Benî Nadîr Yahudilerine Yapılan Son Teklif

Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Nadir Yahudilerine: "Medine'den çıkıp gidiniz!" buyurdu.
Benî Nadîr Yahudileri buna yanaşmadılar ve: "Ölüm, bize, senin teklif ettiğin şeyden daha kolaydır!" dediler ve çarpışmaya giriştiler. Yahudilerden bir hayli insan öldürüldü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Nadîr Yahudileriyle çarpışırken, onların kapı üzerine, ev üzer­ine çıkıp savaştıklarını, yenilince de bunların arkasına sindiklerini görünce, çarpışma meydanını genişletmek için, duvarları yıktırdı.
Yüce Allah, Resûlünün işini korudu; ona doğru olanı gösterdi.
O da, en yakınından başlayarak Yahudi evlerinin birer birer yıkılmasını, hurma ağaçlarının da kesilmesini ve yakılmasını emretti.
Bunun üzerine, Yahudiler, yıkılan evlerinin arkasından çıkıp Müslümanlara mani olma kudret ve cesaretini gösteremediler.
Yüce Allah, Yahudilerin de, onlara yardım vaadinde bulunan münafıkların da kalblerine korku düşürdü.
Benî Nadîr Yahudileri, son evleri yıkılıncaya kadar, münafıklardan ve başkalarından hep yardım bekleyip durdularsa da, Allah onlara yardım vaadinde bulunanların da kalblerine korku düşürdü.
Onlar da, vaad ettikleri yardımı yapamadılar.
Hurma ağaçları kesilir ve yakılırken, Yahudiler: "Ey Muhammedi Sen fesattan nehyetmekte ve onu işleyenleri ayıplamakta ve kınamakta idin.
Şimdi onları kesmek ve yakmak nasıl olur?!"diyerek bağırdılar.
Yahudilerin bu sözleri, hurma ağaçlarını kesmek ve yakmak hususunda Müslümanlardan bazılarını tereddüde ve endişeye düşürmüştü.
Benî Nadîr Yahudilerinin mevzilendikleri kalelerinden indirilmeleri istenilip hurma ağaçları kesilmeye başlanınca, Müslümanlar: "Biz hurma ağaçlarından bir kısmını kestik, bir kısmını da bıraktık.
Kestiklerimizden dolayı bize ahirette bir ecir, veya kesmeyip bıraktıklarımızdan dolayı bir vebal var mıdır; Resûlullah Aleyhisselamdan soracağız!" dediler.
Abdullah b. Ömer de, bu hususta şöyle der "Resûlullah Aleyhisselam Benî Nadîrlerin yaş hurma ağaçlarını (harp gereği olarak) yaktırdı ve kesilmesini emretti ki, bu yakılan ve kesilen ağaçlar Benî Nadîrlerin hurmalığı olan Büveyre'de idi."
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyette: "Siz hangi hurma ağacını kestinizse veya kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa, bu, hep Allah'ın izniyledir ve fâsıkları perişan etmek içindir" buyurdu.
Mü'minlerin duydukları endişeler, böylece giderilmiş oldu.

Benî Nadîr Yahudilerinin Yurtlarını Bırakıp Gitmeleri İçin Eman Dilemeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Nadîr Yahudilerini onbeş gün,
hatta yirmiüç gün, onlara ulaşabildikleri her yerde ulaşıncasına sıkı bir kuşatma altında tuttu, onlarla çarpıştı.
Benî Nadîr Yahudileri; münafıklardan da, başkalarından da bekledikleri yardımlardan ümitlerini kestikieri ve birçok hurma ağaçlarının kesilmeye ve yakılmaya başlandığını gördükleri zaman,
kork­tular.
Keza, onlara yardım vaad edenler de korktular.
Benî Nadîr Yahudileri: "Biz, artık yurdundan çıkıp gideceğiz!" dediler.
Yanlarında altın, gümüş ve silah götürmemek, ev eşyalarını develere yükleyerek yurtlarından çıkıp gitmek şartıyla sulh istediler.
İbn Haldun'a göre; Benî Nadîr Yahudilerinin kanlarının dökülmesinden vazgeçilip develere yükleyebilecekleri mallarıyla sürülmelerini, Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Peygamberimiz Aleyhisselamdan dilemiş ve sağlamıştı.
Teklif ve kabul edilen sulh şartlarına göre; Benî Nadîr Yahudil erinden her üç kişiye bir deve verilecek.
Verilecek develere, her çeşit harp silahlan, zırh ve miğfer gibi harp eşyası hariç olmak üzere istedikleri ev eşyası ile yiyecek içecek gibi şeyleri, develerin kaldırabilecekleri kadar meta ve malı yük­leyip götürebileceklerdi.
Benî Nadîr Yahudileri, Medine'den ayrılacakları zaman, Müslümanların harp gereği olarak yıkmış oldukları evleri dışında kalan evlerini de, kendi elleriyle yıktılar.
Müslümanlar oturmasınlar, yararlan­masınlar diye evlerinin direklerini devirdiler, tavanlarını çöktürdüler.
Evlerinin kapılarını, tahtalarını, hatta kapılarının üzerindeki süslü şeyleri bile söküp develere yüklediler.
Ebu'l-Hukayk oğullarının yanlarında pek çok gümüş kaplar götürdükleri görüldü.
Sellâm b. Ebu'l-Hukayk, zinet eşyasını bir deve derisine doldurmuştu.
"Biz, bunu, dünyayı alçaltmak ve yükseltmek için hazırladık!
Burada hurma bahçelerimizi bıraktıksa, Hayber'deki hurma bahçelerimize varacağız!" diyerek bağırdı.

Benî Nadîr Yahudilerinin Medine'den Çıkış Gösterileri

Sürüldüklerine üzülmediklerini göstermek için, kadınlar atlas, ipek, deniz koyunu yününden dokun­muş, yeşil, kırmızı kadifeden elbiselerini giyinmişler, altın ve gümüş zinetlerini takınmışlardı.
Kadınlar ve çocuklar, develere bindirilmişlerdi.
Yanlarında davullar, zumalar, oynayan oyuncu kadınlar vardı.
Benî Nadîr Yahudileri altıyüz develik bir kafile teşkil ediyorlardı.
Develer birbiri ardınca dizilmişler­di.
Beni Nadîr Yahudileri, defler, düdükler çalarak, Medine çarşısından büyük bir gösteri ile geçip gittil­er.

Benî Nadîr Yahudilerine Mahşer'e Gitmelerinin Emredilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Nadîr Yahudileri ne: "Medine'den çıkıp gidiniz!" buyurduğu zaman, onlar: "Ey Muhammedi Nereye gidelim?" diye sormuşlar, Peygamberimiz Aleyhisselam da: "Haşr'e, Mahşere (yani sürülecek yeriniz olan Şam'a) gidiniz!" buyurmuştu.
Benî Nadîr Yahudilerinden bir kısmı Hayber'e, bir kısmı da Şam'a doğru gittiler.
Hayber'e gidenler içinde Benî Nadîr Yahudilerinin eşrafından Sellâm b. Ebu'l-Hukayk, Kinane b. Rebi b. Ebu'l-Hukayk ve Huyey b. Ahtab vardı.
Bunlar, Hayber halkından hısımlarının evlerine indiler.
Şam'a doğru gidenler, Şam'a, Ezriat'a, Eriha'ya kadar gittiler.
Benî Nadîr Yahudileri, Benî İsrail torunlarındandı.
Bunların Şam'a sürülmeleri, Yüce Allah'ın İsrail oğullarına yolsuzlukları yüzünden yazdığı ve o güne kadar uğramadıkları sürgün cezasının ilki idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlan sürgün etmemiş olsaydı, dünyada, Benî Kurayza Yahudileri gibi öldürülmek ve esir edilmek cezasıyla cezalandırılacaklardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam,Benî Nadîr Yahudilerinin mallarını yalnız ilk Muhacirlere bölüştürdü.
Biraz da, Ensardan, muhtaç olan iki zâta;Sehl b. Huneyf ile Ebu Dücâne'ye verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Nadîr Yahudilerinin Muhacirlere bölüştürdüğü mallar arasından kendisine ayrılan hurma bahçelerindeki hurma ağaçlarının altlarına ve tarlalara, arazilere çokça ekin ektirirdi.

Münafıklar ile Benî Nadîr Yahudilerinin Tutum ve Davranışlarının Kur'ân-ı Kerîm'de Açıklanışı

Medineli münafıklarla Benî Nadîr Yahudilerinin tutum ve davranışları ve akıbetleri hakkında inen âyetlerde şöyle duyurulur "Ehl-i Kitabdan o küfreden kardeşlerine: 'Andolsun, eğer siz yurdunuzdan sürülür, çıkarılırsanız, biz de muhakkak sizinle çıkar, gideriz!
Sizin aleyhinizde, hiçbir kimseye hiçbir zaman itaat etmeyiz!
Eğer sizinle harp edilirse, muhakkak ve muhakkak, biz size yardım ederiz! demekte olan o münafık­ları görmedin mi?!
Halbuki, Allah şehadet eder ki, onlar muhakkak yalancıdırlar!
Andolsun ki; onlar yurtlarından çıkarılacak olurlarsa, bu münafıklar onlarla birlikte çıkıp gitmezler!
Eğer onlar muharebeye tutuşurlarsa, yardım da etmezler!
Şayet yardım etseler bile, andolsun ki, mü'minler karşısında dayanamayarak arkalarına dönüp kaçarlar!
Sonra da, kendileri hiçbir yerde yardım göremezler!
Muhakkak ki, onların yüreklerinde, Allah'tan ziyade, sizin korkunuz var!
Bu da, onların anlamaz bir kavim olmalarıdır.
O münafıklar ve Yahudiler, müstahkem kasabalarda yahut duvarlar arkasında, surlar, hisarlar içinde siperlenmeden, sizinle toplu bir halde çarpışamazlar.
Onların kendi aralarında çarpışmaları şiddetlidir.
Sen onları derli toplu sanırsın.
Halbuki, onların kalbleri darmadağınıktır.
Bu da, onların akıllarını kullanmaz bir kavim olmalarındandır.
O Nadîr oğullarının hali, kendilerinden az öncekilerin (Kaynuka oğullarının) hali gibidir ki, onlar yaptıklarının kötü akıbetini dünyada tatmışlardır.
Onlar için, ahirette de çetin bir azap vardır.
Nadîr oğullarını muharebeye teşvik eden münafıkların hali de, şeytanın hali gibidir: Çünkü, şeytan insana 'Küfret!' der de, o küfredince: 'Ben gerçekten senden uzağım!
Çünkü, ben Âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım! der.
Nihayet, ikisinin de akıbeti, gerçekten, temelli ateşin içinde kalmaları olmuştur!
İşte, zalimlerin cezası budur!
"Nadîr oğulları Yahudilerinin sürgün edilmeleri üzerine inen âyetlerde de, şöyle buyurulmustur: "Ehl-i Kitabdan küfredenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur, Allah'tır!
Siz onların çıkıp gideceklerini sanmamıştınız.
Onlar da, kalelerinin Allah'ın azabına gerçekten mani olacağını sanmışlardı.
İşte, onlara hesaba katmadıkları cihetten Allah'ın azabı geliverdi!
O, bunların yüreklerine korku düşürdü.
Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem mü'minlerin elleriyle harap ediyorlardı!
İşte ey akıl sahipleri!
Siz bundan ibret alın!
Eğer Allah onlara bu sürgünü yazmamış olsaydı bile, hiç şüphesiz, dünyada kendilerini yine şidde­tle azapl andıracaktı.
Çünkü, onlar gerçekten Allah'a ve Peygamberine aykırı hareket ettiler.
Kim Allah'a aykırı hareket ederse, şüphe yok ki, Allah çetin azaplıdır."
Benî Nadîr savaşı münasebetiyle inen âyetlerde mü'minlere de şöyle uyarı ve açıklama yapılmıştır: "Siz herhangi bir hurma ağacını kestiniz yahut kökleri üzerinde bıraktınız ise, hep Allah'ın izniyledir.
Bu izin de fâsıkları rüsvay edeceği için (verilmiş)'dir.
Allah'ın onların mallarından Peygamberine verdiği fey'e (zahmetsiz ganimete) gelince, siz bunun için ne ata, ne deveye binip koşmadınız!
Fakat, Allah, peygamberlerini dileyeceği kimselere galip kılar.
Allah herşeye hakkıyla kadirdir.
Allah'ın fethedilen memleketler ahalisinden peygamberine verdiği fey (ganimet): Allah'a, Peygamberine, Hısımlara, Yetimlere, Yoksullara, Yolda kalmış olanlara aittir; tâ ki, bu mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın!
Peygamber size ne verdi ise, onu alınız!
Size neyi yasak etti ise, ondan da sakınınız! Allah'tan korkunuz!
Çünkü, Allah'ın azabı çetindir.
Özellikle, fey; hicret eden fakiri ere aittir ki, onlar Allah'tan birfazl ve inayet ve hoşnutluk ararlar ve Allah'a ve Peygamberine (canlarıyla, mallarıyla) yardım ederler.
Onlar, Allah'a ve Peygamberine yardım ederlerken, yurtlarından ve mallarından mahrum edilerek çıkarılmışlardır.
İşte bunlar, sadıkların ta kendisidirler!"

Amr b. Su'da ile İbn Heyyeban'ın
Benî Kurayza Yahudileri Hakkındaki Öğüt ve Uyarıları


Benî Nadîr Yahudileri Medine'den sürülüp çıkarıldıktan sonra, Beni Kurayza Yahudilerinden Amr b. Su'da, Nadîr oğulları Yahudilerinin yurtlarına gitti.
Oralarda bir müddet gezip dolaştı.
Nadîr oğullarının evlerinin birer harabe haline geldiklerini görünce, düşünceye daldı.
Sonra, oradan ayrılıp Benî Kurayza Yahudilerinin yanına döndü.
Onları, mabedlerinde buldu.
Davet borusu çalınınca, Kurayza oğulları orada toplandılar.
Zebir b. Bata, Amr. B. Su'da'ya: "Ey Ebu Saîd! Sen şimdiye kadar nerelerde idin?
Kiliseden hiç ayrılmazdın?" diye sordu.
Gerçekten de, Amr b. Su'da kiliseden hiç ayrılmaz, Yahudilik ibadetiyle meşgul olur dururdu.
Amr b. Su'da, Zebir b. Bataya: "Bugün ben hepimize ders olacak bir ibret gördüm: İzzet, cesaret, üstün şeref, üstün akıl sahibi olan kardeşlerimizin yurtlarını boşaltarak; mallarını, mülklerini başkalarına bırakarak nasıl zilletle çıkıp gittik­lerini düşündüm.
Tevrat'a andolsun ki; Allah o kavme hiçbir zaman böyle bir musibet vermemişti!
Bundan önce, Eşrefin oğlu evinde emin bir halde yatarken öldürüldü ki, onların izzet ve şeref sahibi adamı idi.
İbn Süneyne öldürüldü ki, onların seyyidi ve lideri idi.
Kaynuka oğulları öldürüldüler, yurtlarından sürüldüler ki, onlar Yahudilerin cedleri, ataları idi. 

Üç Gencin Benî Kurayza Yahudilerini
Uyarmaları ve Müslüman Olmaları


Resûlullah Aleyhisselam peygamber olarak gönderildiği ve Kurayza oğullarını yurtlarında kuşattığı zaman, pek genç olan Salebe b. Sa'ye, Useyd (Esid) b. Saye ile Esed b. Ubeyd: 'Ey Kurayza oğulları! Vallahi, bu zât, muhakkak, İbn Heyyeban'ın size bahsetmiş olduğu ve kendi­sine uymanızı emir ve tavsiye etmiş olduğu peygamberdir!' dediler.
Kurayza oğulları ise; 'Bu, İbn Heyyeban'ın geleceğini haber verdiği peygamber değildir! dediler.
Gençler 'Hayır! Vallahi, gelecek peygamberin Kitabda yazılı sıfatları onda tamamıyla mevcuttur!' dediler.
Kaleden indiler, Müslüman oldular.
Kanlarını, mallarını ve çoluk çocuklarını korudular."

İçki Haram Kılındı

H.4 Rebiülevvel

Hicretin dördüncü yılında Benî Nadîr Yahudilerinin Medine'den sürülüp çıkarıldıkları zamanda haram kılındı. ''Allah, İçkiye, Onu sızdırana, Onun sızdırıldığı yere, Onu içene, Onu içirene, Onu taşıyana, Onu satana, Onu satın alana, Onun bedelini, kazancını yiyene lanet etmiştir!" Hadis-i şerif.

İçki Ne Zaman ve Nasıl Haram Kılındı ?
Hicretin dördüncü yılında Benî Nadîr Yahudilerinin Medine'den sürülüp çıkarıldıkları zamanda haram kılındı. O zaman içki, genellikle üzümden, hurmadan, buğdaydan, arpadan, baldan yapılırdı.

İçkinin Üç Safhada Haram Kılınışı

İçki, tedricen ve üç safrıada haram kılınmıştır

1- Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye hicret buyurdukları zaman, Müslümanlar içki içer, kumardan elde ettikleri paraları da yerlerdi. Peygamberimiz Aleyhisselamdan, bunların hükmünü sordular.
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyette şöyle buyurdu:
"Sana şarabı ve kumarı sorarlar.
De ki: 'Onlarda, hem büyük günah, hem insanlar için faydalar vardır.
Günahları ise, faydalarından daha büyüktür...'" Bakara : 219

Halk: "Bu âyete göre, içki ve kumar bize haram kılınmış değildir.
Ancak, bunlarda büyük günah olmakla birlikte, halkın menfaatinin de bulunduğu bildirilmiştir.
Bu gelen âyette bir müsaade ve ruhsat var gibidir.
Kumarın kazancını yiyelim, içkiyi de içelim.
Bunlardan dolayı da, Allahtan yarlıganmak dileye­lim !

Yâ Rasûlallah! Bırak da, Yüce Allah'ın buyurduğu gibi, bundan faydalanalım? " dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlara cevap vermedi, sustu. Müslümanlardan bir kısmı içmeye davet ettiler, bir kısmı da bıraktılar.

2- Muhacirlerden veya Ensardan bir zât, akşam namazını kıldırırken, kıraati, yanlış mânâ çıkacak derecede karıştırdı.
Bunun üzerine: "Ey iman edenler! Siz, sarhoş iken, ne söyleyeceğinizi bilinceye; ve cünüb iken de, yolcu olmanız müstesna, gusledinceye kadar, namaza yaklaşmayınız!" (Nisa: 43) mealli âyet nazil oldu.

Müslümanlar "Yâ Rasûlallah! Biz namaz vakti yaklaşınca içmeyiz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine, onlara cevap vermedi, sustu. Müslümanlardan içki içenler azaldı. Namaz kılınacağı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamın nida edicisi: "Hiçbir sarhoş namaza yaklaşmasın!" diyerek seslenirdi.

3- Hz. Ömer: "Allah'ım! İçki hakkında bize açık ve kesin bir beyanda bulun!" diyerek Allah'a dua etti. Bunun üzerine: "Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları, şeytanın murdar ve kötü işinden başka birşey değildir!
Bunun için, onlardan kaçınız ki, korktuklarınızdan kurtulup umduklarınıza erebilesiniz!
Şeytan; içkide ve kumarda, ancak, aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister!
Artık vazgeçtiniz, değil mi?" (Mâide: 90-91)
mealindeki âyetler nazil oldu.

Hz. Ömer çağırılıp, ona bu mealdeki âyetler okundu.
Âyetteki "Artık vazgeçtiniz, değil mi?" sorusuna, Hz. Ömer: "Vazgeçtik! Vazgeçtik yâ Rab!" dedi.
Yalnız Hz. Ömer değil, bütün Müslümanlar da: "Artık içkiden, kumardan vazgeçtik Rabbimiz!" dediler.

İçkiyi haram kılan âyetler nazil olunca, Peygamberimiz Aleyhisselamin emriyle, münâdi: "Haberiniz olsun ki, içki haram kılınmıştır!" diyerek Medine sokaklarında seslendi.
Tulumlarından delinip boşaltılan ve küplerinden dökülen içkiler, Medine sokaklarında su gibi aktı.

Abdullah b. Ömer der ki: "Resûlullah Aleyhisselamla birlikte Mescidde bulunuyordum.
'Kimin yanında şu içkiden varsa, onu bana haber versin, getirsin buyurdu.

Halk, yanlarındaki içkileri getirmeye başladılar.
Kimi: 'Benim yanımda büyük bir kırba içki var!' Başka biri: 'Benim yanımda büyük bir kırba içki var!'
Daha başka biri de: 'Benim yanımda bir tulum yahut Allah'ın olmasını dilediği kadar içki var!' diyordu.

Resûlullah Aleyhisselam: 'Onları Bakiyy'e şöyle şöyle biraraya toplayınız!
Sonra, bana haber veriniz!' buyurdu. Öyle yaptılar. Biraraya getirdikten sonra, Resûlullah Aleyhisselama haberverdiler.
Resûlullah Aleyhisselam, kalkıp yürüdü.
Ben de kalktım, sağ tarafında yürüdüm.
Kendisi, yürürken, bana dayanıyordu. Ebu Bekir arkamızdan gelip bize yetişince, ben Resûlullah Aleyhisselamın yanından geriledim, sol­una geçtim.
Ebu Bekir benim yerimi aldı. Sonra, Ömer b. Hattab gelip bize kavuştu. Ben yine geriledim, Resûlullah Aleyhisselamın sol yanına o geçti. Resûlullah Aleyhisselam, ikisi arasında, içkilerin toplanmış olduğu yere kadar yürüyüp durdu.

Orada bulunan halka içkiyi göstererek: 'Bunu biliyor musunuz?' diye sordu. 'Evet yâ Rasûlallah! İçkidir bu! dediler.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Doğru söylediniz!' buyurdu.

Sonra da: 'Muhakkak ki, Allah, İçkiye, Onu sızdırana, Onun sızdırıldığı yere, Onu içene, Onu içirene, Onu taşıyana, Onu satana, Onu satın alana, Onun bedelini, kazancını yiyene lanet etmiştir!" buyurdu.

İçkinin Her Kötülüğün Başı ve Kaynağı Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam içki hakkındaki hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır

"İçki her kötülüğün anahtarıdır."

" İçki her kötülüğün başıdır."

" İçki ümmü'l-habâistir; murdarlıkların, kötülüklerin anasıdır."

"Her sarhoşluk veren şey, içkidir.
Her sarhoşluk veren içki de, haramdır."

"Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır."

"İçki içen, onu mü'min olarak içemez."

"İçki içenin kırk sabah namazı kabul olunmaz.
Eğer tevbe ederse, Allah onun tevbesini ve namazını kabul eder."

Allah'a ve ahiret gününe inanan kişi, üzerinde içki içilen sofraya oturmaz."

"Allah'a ve ahiret gününe inanan kişinin, üzerinde içki içilen sofraya oturması helâl olmaz."

"İlmin ref'olunması, cehlin kökleşmesi, şarabın içilmesi, zinanın çoğalması, Kıyamet alametlerindendir.

"Ümmetimden birtakım kimseler, içkinin adını başka bir adla değiştirerek onu helâlleştirmek isteyecekler ve içecekler!"

Yahudilerin, Müslümanları İçki Hususunda Üzüntüye Düşürmeleri

İçkiyi haram kılan âyetler inince, Yahudiler: "İçki içip dururken ölmüş olanlar sizin kardeşleriniz değiller miydi?!" diyerek, Müslümanların zihin­lerini kanştırmak, huzurlarını kaçırmak istediler.
Müslümanlar da: "Yâ Rasûlallah! Bizden bazıları içki içer, kumar parası yiyip dururken Allah yolunda öldürüldüler yahut döşeklerinde öldüler.
Allah ise, içkiyi, kuman, şeytanın işlerinden birer murdar kötülük olarak tavsif etti ve saydı.
Hal böyle olunca, öldürülen veya ölenlerin hali ne olacak?
Birtakım kimseler savaşlarda öldürüldüler ki, yasaklanan içki onların karınlarında bulunuyordu!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eğer onlara da bunlar haram kılınmış olsaydı, sizin bıraktığınız gibi, onlarda bunları derhal bırakır­lardı!" buyurdu.
Yüce Allah da, Müslümanları düşürüldükleri bu şüphe ve üzüntülerden kurtarmak için, indirdiği âyette şöyle buyurdu:

"İman edip de güzel amel ve hareketlerde bulunanlar, (bundan sonra haram olan şeylerden de) sakındıkları, iman(larında sebat ile) iyi işlere devam ettikleri, sonra (haram edilen şeylerden daima) sakınıp (haram olduklarına) iyice inandıkları şeylerden yine sakınmakta devam ve ısrar ile güzel işler(i arayıp onlar)la iştigal ettikleri takdirde, haram kılınmazdan önce tattıklarında, uhdelerine hiçbir beis, vebal yoktur.
Allah iyi hareket edenleri sever" (Mâide: 93).

Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun  vefat etti

Peygamberimiz (sav) onun için '' bugün annem vefat etti '' demiştir
Hz. Ali'nin annesi Fâtıma Hatun, Hâşim oğulları kadınlarından olup, Peygamberimiz Aleyhisselamin amcası Ebu Talib'in zevcesi idi.
Kendisinin gerek Ebu Talib'le ve gerek Peygamberimiz Aleyhisselamla soyu Hâşim'de birleşir Fâtıma Hatun; Hâşim oğulları kadınları içinde, Hâşimî erkek sulbünden ilk erkek çocuğu dünyaya getiren hatundu.
Hâşim oğulları kadınlarından, halife annesi olanların da ilki idi.
Ondan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Fatma gelir ki, Hz. Hasan'ı dünyaya getirmiştir.
Fâtıma Hatun; Peygamberimiz Aleyhisselama dedesi Abdulmuttalib'in ölümü üzerine sekiz yaşın­dan itibaren mürebbilik, annelik yapmıştı Kendi çocukları aç dururken Peygamberimiz Aleyhisselamın karnını doyurur, kendi çocuklarının üstleri başları tozlu topraklı dururken, o önce Peygamberimiz Aleyhisselamın saçını başını tarar, gülyağlarıyla yağlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu sık sık ziyaret ederdi.
Fâtıma Hatun, faziletli, salih amelli bir İslâm hatunu idi.

Kendisi, Hicretin dördüncü yılında, Medine'de vefat etti.
Allah ondan razı olsun!

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bugün annem vefat etti!" buyurdu. Kendi gömleğini ona kefen olarak sardırdı. Cenaze namazını kıldırdı. Kabrinin içine indi.
Sanki genişletir gibi, kabrin köşelerine eliyle işaret etti ve kabrin içine uzandıktan sonra kabirden çıktı.
Gözleri yaşarmış, gözyaşı kabre damlamıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın sahabileri: "Senin buna yaptığını gördüğümüz şeyi hiç kimseye yaptığını görmemiştik!?" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ebu Talib'den sonra, bunun kadar bana iyiliği dokunan bir kimse olmamıştır!
Kendisine Cennet elbiselerinden giydirilsin diye, gömleğimi kefen olarak giydirdim!
Kabir hayatı kendisine mülayim ve kolay gelsin diye de, kabirde yanına uzandım!" buyurdu.

 Hz. Zeyneb'in Vefatı  

 H.4 Rebiülâhir 

Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Zeyneb binti Huzeyme, Hicretin dördüncü yılında ayının sonunda vefat etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, cenaze namazını kıldırdıktan sonra, onu Bakiyy kabristanına defnetti. Peygamberimiz Aleyhisselamın hayatında, Hz. Hatice ile Hz. Zeyneb'den başka zevcesi vefat etmemiştir. Hz. Zeyneb, Cahiliye devrinde, yoksullara çok sadaka verdiği için, "Miskinler Annesi" diye anılırdı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı

H.4 Cemaziyelevvel

Peygamberimiz Aleyhisselamin kızı ve Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Rukayye'den bir erkek çocuk
doğ­muş, ona Abdullah adı konulmuştu.
Abdullah, altı yaşında bulunduğu sırada, bir horoz onun yüzünü ve gözünü gagalamış, şişirmişti.
Bunun üzerine tutulduğu hastalıktan kurtulamayarak, Hicretin dördüncü yılında Cumâdelûlâ ayında vefat etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam onun cenaze namazını kıldırdı.
Hz. Osman da onu kabrine indirdi.

Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti

H.4 Cemaziyelahir

Hz Hüseyin Doğdu

H.4 Şaban (M.626) 

H.Peygamberimizin (sav) torunu Hz Fatıma'nın oğlu Hicri: 5 Şâban 4 yılında (10 Ocak 626) Medine’de doğdu. “Şehîd” lakabıyla meşhurdur.

Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan Hicretin üçüncü yılında Ramazan'ın ortasında doğduktan elli gece sonra, Hz. Fâtıma Hz. Hüseyin'e hamile kaldı.
Hicretin dördüncü yılında, Şaban ayından beş gece geçince de, Hz. Fâtıma'dan Hz. Hüseyin doğdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın amcası Hz. Abbas'ın zevcesi Ümmü'l-Fadl Hatun, hem Hz. Hasan'ı, hem de Hz. Hüseyin'i, oğlu Kusem'le birlikte bir müddet emzirdi.
Hz. Hüseyin'e Akika Kurbanı Kesildi Peygamberimiz Aleyhisselam, Onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır?' buyurdu.

" 5 Şâban 4 yılında (10 Ocak 626) Medine’de doğdu.
“Şehîd” lakabıyla meşhurdur.
Mübarek nesli devam ettirecek olan ikinci torun da dünyamızı teşrif buyurdu.
Peygamberimiz, doğum müjdesini alır almaz sevgili kızının evine koştu.
Torununu kucakladı, İsmini de “Hüseyin” koydu.
Onun için de koç kurban edildi.
Saçının ağırlığınca gümüş, sadaka olarak dağıtıldı.
Ayrıca sünnet ettirildi.
Bundan sonra Hz. Fâtıma validemizin evi Peygamberimizin gözünde daha başka bir değer kazandı.
Artık daha sık gidiyor, nur topu çocuklarını kucaklı­yor, öpüyor, seviyordu.
“Hasan ve Hüseyin benim dünyada kokladığım iki reyhanımdır.” buyurarak onları kokluyordu.
Peygamberimiz sevgili torunlarının herhangi bir sebeple ağlamasına razı ol­mazdı.
Onların ağlatılmasını hoş karşılamazdı.
Re­sû­lul­lah (a.s.m.) her iki torununu da çok seviyordu.
Aralarında bir ayırım gözetmiyordu.
Dedeleri­ni çok seviyorlar, her an onu görmek istiyorlardı.
Bir gün Peygamberimiz hanımı Ümmü Seleme’nin (r.a.) yanında iken Hz. Fâtıma çocuklarının ellerinden tutup dedesinin yanına getirdi.
Hz. Ali de oraday­dı.
Hep birlikte yemek yediler.
Bu sırada, “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden kiri, gü­nahı gidermek ve tertemiz yapmak ister.” Mealindeki, Ahzab Sûresi’nin 35. âyet-i kerimesi nazil oldu.
Peygamberimiz kızı Fâtıma’yı, Hz. Ali’yi, Hz. Hasan ve Hüseyin’i (r.a.) elbisesinin altına aldı.
Sonra da “Yâ Rab, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir, bunlardan günah kirini gider ve onları tertemiz yap!” diye duada
bu­lundu.
Peygamberimizin vefatından sonra, Hz. Ali gibi bir zatın terbiyesi altında bü­yüyen Hz. Hüseyin’in bütün hayatı bir sadelik içerisinde geçti.
Bütün insanlığa örnek olabilecek bir hayat yaşadı.
Hz. Hüseyin, duası Allah indinde kabul edilen bir kuldu.
Kerbelâ Hadisesi’nde de Yezîd’in adamlarından biri, “Hüseyin aranızda mı­dır?” diye sordu.
Sonra da Peygamberimizin, “Cennet gençlerinin efendisidir.” buyurduğu Hz. Hüseyin için, “Onu cehennemle müjdeliyorum!” diyerek edep­sizlik etti.
Hz. Hüseyin, ellerini dergâh-ı İlahiyeye kaldırdı ve “Allah’ım, onu cehenneme gönder!” diye beddua etti.
Duası biter bitmez adamın atı ürktü, ken­disi de yere yuvarlandı.
Ayağı ise üzengide asılı kaldı. Paramparça olarak ce­hennemi boyladı…

Hz. Muâviye’nin vefatından sonra oğlu Yezîd’in halifeliğini kabul etmedi.
Çünkü Yezîd zalim ve fasık birisiydi.
Allah’ın emirlerine uygun hareket etmi­yordu.
Hz. Hüseyin’in böyle birine biat etmesi ise düşünülemezdi.

Onun Yezîd’e biat etmediğini gören Kûfeliler, Hz. Hüseyin’i davet ederek kendisine biat edeceklerini söylediler.
Yezîd’in yaşayışından onlar da memnun değillerdi.
Bu davet üzerine Hz. Hüseyin, Kûfe’ye gitmeye karar verdi.
Sahabiler gitmemesini istedilerse de o ısrarlıydı.
Yanına yakınlarını ve çocuklarını alarak Kûfe’ye ha­reket etti.
Yezîd, Hz. Hüseyin’in bu hareketine çok kızdı.
Kûfe Valisi Ubeydullah bin Ziyad’a emir verdi.
Ondan, bir ordu hazırlamasını ve Hz. Hüseyin’e mâni olma­sını istedi.
İbni Ziyad da, Hürr bin Yezîd komutasında bir birlik hazırladı ve Hz. Hüseyin’in üzerine gönderdi.
Hz. Hüseyin’i susuz, taşsız ve ağaçsız bir yerde konaklamak mecburiyetinde bırakmasını emretti.
Hürr, emri yerine getirdi.
Hz. Hüseyin’i Kerbelâ’da konaklamak mecburiyetinde bıraktı. Hz. Hüseyin istese yanındaki mücahitlerle Hürr bin Yezîd ve mahiyetindekileri haklayabilirdi; fakat o, boş yere Müslüman kanı dökülmesini istemiyordu.
Anlaşma yolunu arı­yordu, fakat anlaşma temin edilemedi.
Üstelik bir gün sonra Ömer bin Sa’d ku­mandasında 4 bin kişilik takviye kuvveti geldi.
Bunlar Hz. Hüseyin ve mahiyetindekileri kuşatma altına aldılar.
Suyun başını tuttular.
Hava bir hayli sıcaktı.
Hz. Hüseyin ve beraberindekiler bir hayli susamışlardı.
Su talebinde bulundularsa da bu istekleri reddedildi.
Hz. Hüseyin bunların kendisini öldürmeye iyice kararlı olduklarını anlamış­tı.
Yanındakilerin ölmelerini istemiyordu.
Onlara şu mealde bir konuşma yap­tı: “Arkadaşlar, görüyorsunuz, dünya değişmiş.
İyisi gitmiş, kötüsü kalmış.
Ha­yatın bir tadı kalmamış.
Ömrümüzün kalan kısmı, kabın dibinde kalan su artı­ğından, havası ağır ve sıkıcı bir otlak hayatından başka bir şey değildir.
Artık hak ile amel edilmediğini, batıldan vazgeçilmediğini görmüyor musunuz?
Böyle bir durumda kalan kişinin ölümü hayata tercih etmesi gerekir.
Ben şahsen ölümü mutluluk, zalimlerin idaresinde yaşamayı ise alçaklık olarak görüyo­rum…”
Hz. Hüseyin bunları söyledikten sonra, yanındakilere, gece karanlığından is­tifade ederek etrafa dağılmaları ricasında bulundu.
Fakat onlar bunu kabul et­mediler.
“Allah bizi senden sonraya bırakmasın.
Vallahi biz senden ayrılma­yız!” diyerek büyük bir sadakat örneği gösterdiler.
Hz. Hüseyin onların bu davranışından müteessir oldu.
Biraz sonra her iki taraf da savaş düzeni aldı.
Birbirlerine iyice yaklaştılar.
Hz. Hüseyin büyük bir faciaya engel olma ümidiyle son olarak çok dokunaklı bir konuşma yaptı.
Kûfelilere şöyle hitap etti: “Ey insanlar, Re­sû­lul­lah (a.s.m.) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: ‘Kim insanlara zulümle muamele eden, Allah’ın haram kıldıklarını pervasızca işle­yen, Re­sû­lul­lah’ın yolundan gitmeyen ve Allah’ın kulları arasında zulüm ve haksızlıkla iş gören bir idareciyi görür de ona göz yumar, eliyle veya diliyle karşı çıkmazsa, Cenâb-ı Hakk’ın o kimseyi müstahak olduğu yere göndermesi hak olur.’
Bu adamlar [Yezîd ile Ubey­dul­lah bin Ziyad] devamlı şeytana uymakta­dırlar.
Allah’a ibadet etmeyi bırakıp devamlı bozgunculuk ve fesat çıkarmakta­dırlar.
Allah’ın kanunlarını işlenemez hâle getirmiş bulunmakta, devletin hazi­nesini kendi aralarında paylaşmaktadırlar.
Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını ise haram kılmaktadırlar.
Bunu kabul etmeyip karşı çıkmak ise herkes­ten önce benim vazifemdir. “Bunun böyle olduğu hususunda bana birçok mektup gönderdiniz.
Bana biat edeceğinize ve yalnız bırakmayacağınıza dair haberciler yolladınız.
Eğer bu sö­zünüzü tutar da bana biat ederseniz doğru bir harekette bulunmuş olursunuz; şayet bu sözünüzden vazgeçtiyseniz, gelişimden hoşlanmadıysanız bırakın ge­ri gideyim.
“Biraz düşününüz: Beni öldürmeniz size bir iyilik getirir mi?
Benim kanım si­ze helal olur mu?
Ben sizin Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim?
Ben si­zin Peygamberinizin amcasının oğlu Ali’nin oğlu değil miyim?
Hamza, Abbas, Câfer benim amcalarım değil midir?
Re­sû­lul­lah (a.s.m.) benim ve kardeşim hakkında ‘Bunlar cennetlik gençlerin efendisidir.’ buyurmamış mıdır?...”
Fakat gözü dönmüş güruh mutlaka Hz. Hüseyin’i şehit etmek istiyordu.
Hiç­bir şey anlayacak hâlde değillerdi.
Biraz sonra hep birlikte saldırıya geçtiler. Çok kalabalıktılar. Hz. Hüseyin’in yanındakiler, şehit oluncaya kadar Re­sû­lul­lah’ın sevgili toru­nunu koruyacaklarına söz vermişlerdi. Kahramanca karşı durdular. Hz. Hüse­yin’in etrafında âdeta etten bir duvar oluşturdular. Biraz sonra da hepsi teker te­ker şehadet mertebesini kazandı. Hz. Hüseyin’in etrafında sadece birkaç kişi kalmıştı. Onlar da birçok yerin­den yaralanmışlardı. Hz. Hüseyin de çeşitli yerlerden yara almıştı. Bir ara ya­nında bulunan son sudan birkaç yudum içmek için su kabını ağzına götürdü. Tam bu sırada gelen bir ok, mübarek ağzına isabet etti. Kab elinden düştü. Eliy­le ağzının kanını sildi. Bu arada bir ok da böğrüne saplandı. Derken çapulcular güruhu o mübarek insanın üzerine çullandılar. Elini kestiler. Çok geçmeden de Peygamberimizin “Reyhanım.” diye koklayıp sevdiği sevgili torununu şehit et­tiler. Bununla da yetinmeyerek mübarek başını kestiler ve Yezîd’e gönderdiler.

Tarih Hicret’in 61. yılını gösteriyordu...
Bu feci hadiseden bir gün sonra Kerbelâ yakınlarındaki Gadiriye köyü halkı, katliam mahalline geldiler ve şehitleri def­nettiler.

Hz. Hüseyin’in kabrini kaybetmek istedilerse de, Peygamberimizin to­runundan yayılan hoş koku onun kabrini belirledi.

Kerbelâ katliamından sadece Hz. Hüseyin’in küçük oğlu Ömer ile hasta oğlu Aliy­yü’l-Asgar, kızı Zeyneb ve bazı kadınlar kurtuldu.
Bu hadiseyle Peygamberimizin bir mucizesi daha ortaya çıktı. Çünkü Re­sû­lul­lah (a.s.m.) yıllar öncesinden Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edileceğini haber vermişti. Haber verdiği gibi çıktı. Bu haber verme hadisesi şöyle olmuştu: Bir gün Cebrâil (a.s.), Peygamberimizin yanına geldi. Peygamberimiz o sırada Ümmü Seleme validemizin yanında bulunuyordu. Ümmü Seleme’ye (r.anha), “Kapıyı üzerimizden kapa, içeriye kimseyi alma.” buyurdu. Onlar içerdeyken Hz. Hüseyin geldi, içeriye girmek istedi. Hz. Ümmü Seleme onu içeriye koy­mak istemediyse de Hüseyin (r.a.) bir fırsatını bulup içeriye daldı ve Re­sû­lul­lah’ın kucağına oturdu. Peygamberimiz sevgili torununu öptü, sevdi. Cebrâil (a.s.), “Onu çok mu seviyorsun?” diye sordu. Peygamberimiz, “Evet, çok sevi­yorum!” buyurdu. Hz. Cebrâil, “İyi, ama ümmetin onu şehit edecek!” dedi. Peygamberimiz, “Demek onu müminler öldürecek?!” diye hayretini belirtti. Cebrâil (a.s.) “Evet.” dedi, “İstersen onun şehit edileceği yeri de sana haber vereyim.” Peygamberimiz bildirmesini isteyince Cebrâil (a.s.) kısa bir müddet için yanın­dan ayrıldı. Kerbelâ’dan getirdiği bir avuç kırmızı ve ıslak toprakla döndü.

Bu­nun üzerine Peygamberimizin mübarek gözlerinden yaşlar aktı. Cebrâil’in ge­tirdiği toprağı da saklaması için Ümmü Seleme’ye (r.anha) verdi.

Hz. Hüseyin’in şehit edildiği gün güneş tutuldu, gökyüzü kıpkırmızı kesildi.
Halk kıyametin kopacağını zannetti.
Diğer taraftan, onun şehadetine sadece in­sanlar değil, cinler de gözyaşı döktüler.

Ümmü Seleme validemiz haber veri­yor: “Re­sû­lul­lah’ın vefatından sonra cinlerin ağladığını hiç duymamıştım.
Bir gün yine onların ağlamasını duydum.
Oğlum Hüseyin’in şehit edildiğini hissettim!

Hizmetçimi göndererek, haber getirmesini istedim.
Hizmetçi biraz sonra, Hz. Hüseyin’in şehit edildiği haberiyle geldi…”
Bütün ömrünü İslamiyet’e hizmet yolunda geçiren Hz. Hüseyin, Peygamberi­mizden birkaç tane hadis rivayet etmiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi

H.4 Şevval 

Bedru'l Mev'id Gazvesi

H.4  Şevval - Zikade

Bedru'l-Mev'id Gazvesi Ebu Süfyan Uhud'dan ayrılırken '' seneye savaş için Bedir'de buluşaşılım'' dedi..Vakit gelmişti.Bu gazvede Nuaym b Mesud (daha sonra müslüman olmuştur) Ebu süfyan tarafından Medine'ye gönderildi.Amacı Müslümanlara göz dağı vermekti.. (başarısız oldu) Sancak : Hz Ali'de (ra) Ebu süfyan Medine'ye yola çıkmış ama daha sonra korkup geri dönmüştür

Bedru'l-mev'id gazvesine Bedru'l-âhire'de denir.
Ebu Süfyan ile yanındakiler, Uhud'dan ayrılacakları sırada: "Gelecek yıl buluşma, çarpışma yerimiz Bedir'dir!" diyerek seslenmişler, Peygamberimiz Aleyhisselam da Hz. Ömer'e: "'Olur! İnşaallah gelecek yıl Bedir bizimle sizin buluşma ve çarpışma yerimiz olsun! de" buyurmustu .
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Süfyan'a vermiş olduğu sözü yerine getirmek üzere, Hicretin dördüncü yılında İslâm mücahidlerini Bedir'e çıkarmaya hazırlandı ve çıkardı.
Kureyş müşriklerinin lideri Ebu Süfyan da, verdiği söze uyarak Bedir'e gitmek üzere hazırlandı.
Fakat, Mekke'den hareket edeceği gün yaklaşınca, kararını değiştirdi.
Gitmekten vazgeçmek istedi.
O sırada, henüz Müslümanlığı kabul etmemiş bulunan Nuaym b. Mes'ud el-Eşcâî, umre yapmak üzere Medine'den Mekke'ye gitmiş bulunuyordu.
Kureyş müşrikleri ona: "Ey Nuaym! Ne taraftan geliyorsun?" diye sordular.
Nuaym: "Yesrib'den (Medine'den)!" dedi.
Müşrikler: "Muhammed'in hareketleri hakkında bir görgün, bilgin var mı?" diye sordular.
Nuaym: "Onu sizinle çarpışmak için hazırlıklara girişmiş olarak geride bıraktım!" dedi.
Ebu Süfyan: "Ben Muhammed'in ashabına 'Bedir'de buluşalım, vuruşalım' diye söz vermiştim.
Bu vakit gelmiş, çatmış bulunuyor.
Halbuki, bu yıl, kuraklık, kıtlık biryıldır.
Bizim için sert, kurak yıl değil, belki yumuşak, otlu, sulu, bol­luk yıl daha iyi ve elverişlidir.
Çünkü, böyle olan yılda, develere yayılacakları ot, bize de içeceğimiz su bulunur.
Ben bu yıl Muhammed'le karşılaşmak istemiyorum.
Fakat, karşılaşmadığım takdirde, o bize karşı cesaretlenecektir.

Sen hemen Medine'ye yetiş!
Şimdi benim yanımda kendilerinin dayanamayacakları kadar kuvvet toplamış olduğumu bildirerek, Muhammed'in ashabını Bedir'de bizimle çarpışmaktan vazgeçir caymanın onlardan gelmesi, bizim tarafımızdan gelmesinden, bence daha iyidir.
Bu işi başarmana karşılık, sana yetişkin yirmi deve verelim.
Süheyl b. Amr da, bunu sana ödemeye kefil olsun!" dedi.
O sırada, Süheyl b. Amr, yanlarına çıkageldi.
Nuaym: "Ey Ebu Yezid! Muhammed'e gidip onu vazgeçirmeme karşılık bu develerin bana verilmesine sen kefil olur musun?" diye sordu.
Süheyl b. Amr "Evet!" dedi.

Nuaym'ın Yaptığı Propagandalarla Müslümanları Tereddüde ve Korkuya Düşürüşü

Nuaym, devesine atlayıp, son süratle Medine'ye geldi.
Müslümanları savaş hazırlığı içinde buldu.
Onlara: "Siz nereye gitmek, ne yapmak istiyorsunuz?" diye sordu.
Müslümanlar "Bedru's-safra'da bu mevsimde buluşmak, çarpışmak için Ebu Süfyan'a söz verdik!" dediler.
Nuaym: "Ne kötü görüş, ne kötü karar!
Bana bakın!
Siz evlerinize gidip oturun!
Eğer Bedir"e gitmeye kalkarsanız, sizden, dağılıp kaça­bilenlerden başkası kurtulmaz!" dedi.
Ebu Süfyan'ın yanında bol sayıda kuvvet topladığını haber verdi.
Müslümanların arasında dolaştı durdu.
En sonunda, onların kalblerine korku düşürmeye muvaffak oldu.
"Sizin Kureyş'le tekrar çarpışmaya kalkışmanız hakkındaki bu tutum ve davranışınız yerinde değildir.
Muhammed'in kendisi bile yaralanmadı mı?
Birçok ashabı öldürülmedi mi?" dedi.
Müslümanları, Kureyş müşrikleri ile çarpışmaktan vazgeçirecek dereceye getirdi .

Münafıkların Müslümanları Seferden Alıkoymaya Çalışmaları

Müslümanlar arasında bulunan münafıklar da, Müslümanları oyalamaya, seferden alıkoymaya çalışmaktan geri durmadılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam durumu öğrenince: "Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; yanımda hiç kimse gitmese de ben tek başıma Bedir'e gideceğim!" buyurdu.
Yüce Allah Müslümanlara yardım etti, onlardan korkuyu kaldırdı.
Kalb gözlerini açtı, onları Nuaym'ın tuzağından kurtardı.

Mücahidlerin Ticaret Mallarını da Yanlarına Alarak Bedir'e Hareket Etmeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de yerine Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün oğlu Abdullah'ı vekil bırakarak,onu atlı olmak üzere 1500 kişilik bir kuvvetle Medine'den Bedir'e doğru hareket etti.

Atlı olanlar: Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Ebu Katâde, Saîd b. Zeyd, Mikdad b. Amr, Habbab, Zübeyr b. Avvam, Abbâd b. Bişr ve bir başka sahabi daha idi.

Cihad birliğinin sancaktarı Hz. Ali idi. Müslümanlar, kendilerine ait ticaret mallarını da yanlarında götürdüler. "Ebu Süfyan'ı bulursak onunla çarpışırız, bulamazsak Bedir pazarında alışveriş yaparız!" dediler.

Müslümanların Bedir'e gelişleri

Bedir panayırı zamanına rastladığı için, yanlarında getirmiş olduk­ları ticaret mallarını orada sattılar. Bir dirheme bir dirhem kazanç sağladılar. Bir dirheme iki dirhem kazanç sağladıkları da rivayet edilir. Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Süfyan'a vermiş olduğu sözde durarak, Bedir'de onu bekledi.

O sırada Mahşiy b. Amr ed-Damrî, Bedir'e geldi. Peygamberimiz Aleyhisselam, onunla, Veddan gazvesi sırasında Damre oğulları adına antlaşma yapmış bulunuyordu.

Mahşiy: "Ey Muhammedi Sen Kureyş ile karşılaşmak, vuruşmak için mi şu su üzerine geldin?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Ey Damre oğullarının kardeşi! Eğer sen de böyle birşey istiyorsan, aramızda bulunan antlaşmayı sana reddeder, sonra da, Yüce Allah aramızda hükmünü verinceye kadar seninle de çarpışırız!" buyurdu.

Mahşiy: "Hayır, vallahi yâ Muhammedi Sana karşı böyle birşey yapmak bize düşmez, gerekmez!" dedi. Ma'bed b. Ebu Ma'bed, Mekke'ye varınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın iki bin kişilik ashabı ile gelerek Kureyşlileri beklemek suretiyle vermiş olduğu sözü yerine getirdiğini, her taraftan gelip toplan­mış bulunan halkın Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabının çokluğunu gördüklerini ve Mahşiy'e söylediği şeyleri, işittiklerini müşriklere ilk duyuran kişi olmuştu.

Ebu Süfyan'ın Ordusu ile Birlikte Yola Çıkışı ve Yolda Korkuya Düşüp Mekke'ye Dönüşü

Sefer için bütün hazırlıkları yapmış bulunan Ebu Süfyan, Kureyş müşriklerinden, 50'si atlı olmak üzere, 2.000 kişilik bir kuvvetle Mekke'den yola çıktı.
Merru'z-zahran nahiyelerinden Mecenne'ye kadar ilerledi. Hatta, bazılarına göre, Usfan'a erişti.

Yüce Allah, Ebu Süfyan'ın kalbine korku düşürdü. Oradan geri dönmek aklına uygun geldi. Ebu Süfyan ve adamları, biraraya gelip konuştular. Ebu Süfyan: "Ey Kureyş topluluğu! Biz, Nuaym b. Mes'ud'u, Muhammed'in ashabını Bedir'e çıkarmaktan vazgeçirmesi için göndermiştik.
O, bunu başarıcı kişidir.
Fakat, biz yola çıkmış bulunuyoruz. Bir-iki gece gittikten sonra döneceğiz demektir.
Ey Kureyş topluluğu! Sizin sefere çıkacağınız yılın, içinde hayvanlarınızı ağaçlardan yaymaya, ken­dinizin de içeceğiniz sütü bulmaya elverişli bolluk bir yıl olması gerekir. Sizin şu yılınız ise, kuraklık ve kıtlık bir yıldır. Ben buradan geri dönüyorum, siz de dönün!" dedi.
Dönüşün gerekçesi olarak, yılın kuraklık ve kıtlık yılı oluşunu ileri sürdü.
Safvan b. Ümeyye ise, Ebu Süfyan'a: "Ben seni Müslümanlara karşı hazırlanıp çıkmaktan men etmiştim.
Sen benim sözümü dinlemedin.
Şimdi onlar verdiğimiz sözden caydığımızı görünce bize karşı cesaretlenecekler ve yiğitleşecekler!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidlerle Birlikte Medine'ye Dönüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlerle birlikte Bedir'de sekiz gün veya gece Ebu Süfyan'ın gelmesini bekledikten sonra, hiçbir yaramazlıkla karşılaşmadan, elde edilen ticaret kazancı ile Medine'ye döndü.
Bedru'l-mev'id seferi onaltı gece sürdü.




HİCRİ 4 DİĞER

Zeyd b. Sabit'in
Yahudi Yazısını Öğrenişi 

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hicretin dördüncü yılında, Zeyd b. Sabit'e Yahudilerin yazısını öğren­mesini emredip:  "Ben, yazılarımı onların değiştirmeyeceklerinden emin değilim!" buyurdu.  
Zeyd b. Sabit der ki: "Resûlullah Aleyhisselam, bana: 'Ey Zeyd! Sen benim için Yahudi yazısını öğren Çünkü, vallahi, ben, yazacağım şeyler hakkın­da Yahudilere itimad edemem, güvenemem! buyurdu.
Bunun üzerine, ben de, yarım ay geçmemişti ki, onu öğrenmiş, hatta onda maharet kazanmıştım.
Peygamber Aleyhisselam Yahudilere birşey yazacağı zaman onu ben yazar; kendisine Yahudilerden gelen yazıları da ben okurdum .
" Yine Zeyd b. Sabit der ki: "Resûlullah Aleyhisselam, bana: 'Süryanice'yi güzelce okuyup yazabilir misin?
Çünkü, bana Süryanice yazılar geliyor! buyurdu.
Ben: 'Hayır! İyi okuyup yazamam!'dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Sen onu iyice öğren!' buyurdu.
Onyedi günde öğrendim .
" Allah ondan razı olsun!

 Peygamberimiz Aleyhisselamın  Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi 

Ebu Seleme b. Abdulesed Hicretin dördüncü yılında Cumâdelâhir'in sonuna doğru vefat edince, zevcesi Ümmü Seleme Hind dul kalmıştı.
Kendisinin Ebu Seleme'den Zeyneb, Seleme, Ömer, Rukayye isimlerinde dört çocuğu vardı.

Hz. Ümmü Seleme, okuma bilir, yazı yazmayı bilmezdi. Kadın sahabilerin fıkhı en iyi bilenlerindendi.
Peygamberimiz Aleyhisselamdan 378 hadis rivayet etmiştir.
Hz. Ümmü Seleme der ki: "Ebu Seleme bir gün Resûlullah Aleyhisselamın yanından yanıma geldi de: 'Resûlullah Aleyhisselamdan bir söz işittim, ona sevindim: Müslümanlardan, musibete uğrayan bir kimse, musibete uğradığı zaman 'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn = Biz Allah'ınız (Allah'ın kullarıyız) ve muhakkak O'na dönücüleriz!
[Bakara: 156]  der ve 'Musibetimin arkasından bana daha hayırlısını ihsan buyur! diye dua ederse, muhakkak, Allah bunun gereğini yapar, buyurdu dedi.
Ebu Seleme'den, bunu ezberledim."

Hz. Ümmü Seleme'nin Kocası Ebu Seleme ile Ahidleşmek İstemesi

Hz. Ümmü Seleme, bir gün, kocası Ebu Selemeye: "Bana erişen habere göre; Cennetlik kocası ölen Cennetlik bir kadın, sonradan başka birisi ile evlenmezse, muhakkak Allah onu Cennette kocası ile biraraya getirecekmiş!
Yine bunun gibi, Cennetlik zevcesi ölen Cennetlik bir erkek de, sonradan başka bir kadınla evlen­mezse, Allah muhakkak onu da Cennette kocası ile biraraya getirecekmiş!
Öyleyse, gel, seninle ahidleşelim: Ne sen benden sonra evlen, ne de ben senden sonra evleney­im!" demişti.
Ebu Seleme, ona: "Sen bana itaat eder, sözümü dinler misin?" diye sordu.
Hz. Ümmü Seleme: "Ben sana ancak itaat etmek, söylediğini dinlemek için danışırım" dedi.
Bunun üzerine, Ebu Seleme: "Ben öldüğüm zaman sen evlen!" dedikten sonra: "Allah'ım! Benden daha hayırlı, onu hor görmeyecek, incitmeyecek bir koca nasip et!" diyerek dua etti.

Hz. Ümmü Seleme der ki: "Ebu Seleme vefat ettiği zaman, Peygamber Aleyhisselama gidip: 'Yâ Rasûlallah! Ebu Seleme vefat etti.
Ne diyeyim, nasıl dua edeyim? diye sordum.
Resûlullah Aleyhisselam: "Allah'ım! Beni de, onu da yarlığa!
Bana, onun ardından, ondan daha hayırlı, daha güzel bir bedel ihsan et!' de' buyurdu.

Kendi kendime: 'Benim için, Resûlullah Aleyhisselamın sahabisi Ebu Seleme'den daha hayırlı kim olabilir?
Müslümanların hangisi Ebu Seleme'den daha hayırlıdır?
O; aiIesiyle birlikte Resûlullah Aleyhisselama hicret eden ilk hanedir dedim.
Sonra, Allah bana bir azim verdi de, Resûlullah Aleyhisselamın tavsiye buyurduğu duayı okumaya devam ettim."

Hz. Ümmü Seleme'nin iddeti; dört ay on günlük bekleme, evlenmeme müddeti (Bakara: 234) dol­unca, ona Hz. Ebu Bekir talip oldu.
Hz. Ümmü Seleme onu reddetti.
Sonra, Hz. Ömer talip oldu.
Hz. Ümmü Seleme onu da reddetti.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, kendisi için dünürlük yapmak üzere, Hâtıb b. Ebi Belteayı Hz. Ümmü Selemeye gönderdi.
Hz. Ümmü Seleme: "Resûlullah Aleyhisselama ve elçisine merhaba!
Tarafımdan Resûlullah Aleyhisselama haber ver ki; ben kıskanç bir kadınım!
Aynı zamanda çoluklu çocukluyum.
Şahit olarak da, yanımda velilerimden bir kimse yok!" dedi.
Aradan kısa bir müddet geçmiş yahut geçmemişti ki, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ümmü Seleme'ye gidip kapısına dikildi.
Ümmü Seleme Hatuna talip olduğunu, velisi bulunan kardeşinin oğluna veya onun kendi oğluna açtı.
Hz. Ümmü Seleme, velisine: "Çoluklu çocuklu olduğumu ileri sür, Resûlullah Aleyhisselama olumsuz cevap ver!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam, ertesi günü sabahleyin gelip dileğini tekrarlayınca, Hz. Ümmü Seleme, önceki gibi söyledikten sonra, velisine: "Eğer Resûlullah Aleyhisselam tekrar gelirse, beni kendisine nikâhla!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam geri geldi.
Hz. Ümmü Seleme der ki: "Resûlullah Aleyhisselam, yanıma girmek üzere izin istedi.
O sırada, ben içeride deri tabaklıyordum.
Ellerimi karaze yaprağı ile yıkadım, kendisine 'Buyur!' dedim.
Yüzü deri, içi hurma lifi dolu yüzyastığını yere koydum.
Yastığın üzerine oturdu.
Aramızda perde olduğu halde benimle konuştu ve evlenme teklifinde bulundu.

Sözlerini bitirdiği zaman: 'Yâ Rasûlallah! Benim için, sende rağbet edilmeyecek birşey yoktur.
Fakat ben çok kıskanç bir kadınım.
Korkarım ki, benden uygunsuz bir hareket görürsün de, Allah beni ondan dolayı azaba uğratır.
Aynı zamanda, ben yaşlıyım ve çoluk çocukluyum da!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Kıskançlıktan bahsettin.
Senin çoluk çocuğun, benim de çocuğumdur!' buyurdu."
Diğer rivayete göre: "Resûlullah Aleyhisselam: 'Sen dedin ki: 'Ben yaşlı bir kadınım.'
Kendisinden daha yaşlı erkekle evlenmesi, kadına ayıp değildir.
Sen dedin ki: 'Ben yetimler annesiyim!'
Onların geçimleri Allah'a ve Resûlüne aittir.
Sen dedin ki: 'Ben çok kıskancım!'
Ben onu senden gidermesi için Allah'a dua ederim.
Sen, 'Yanımda velilerimden kimse yok!' dedin.
Onlardan, hâzır veya gaib, bulunan veya bulun­mayandan, bana razı olmayacak bir kimse yoktur!' buyurdu."
Bunun üzerine, Hz. Ümmü Seleme, oğluna: "Kalk! Beni Resûlullah Aleyhisselama nikâhla!" dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Zevcem filanca kardeşine mehir olarak verdiğim şeylerden, sana eksik vermeyeceğim!
Yanımızda, kendisine kışın elbise, yazın da mefruşat olmak üzere bir miktar kadife kumaş, Yüzü deri, içi hurma lifi dolu bir yastık, Hububat öğütmek için iki adet el değirmeni, Topraktan yapılmış bir su testisi, Bir adet un çömleği, İçinde hamur yoğurulacak ve tirit yapılacak büyük bir çanak var!" buyurdu.

Hz. Ümmü Seleme: "Kabul ettim!" dedi.

Hz. Ümmü Seleme derki: "'Ey Allah'ım! Beni ve Ebu Selemeyi yarlığa!
Bana, onun ardından, ondan daha hayırlı, daha güzel bir bedel ihsan et!' diyerek dua etmeye devam edince, Allah, bana ondan daha hayırlı olan Muhammed Resûlullah Aleyhisselamı ihsan etti!"
Hz. Ümmü Seleme'nin iddeti Şevval ayının sonuna on gün kala tamamlanınca, Şevval'in son gecelerinde Peygamberimiz Aleyhisselamla evlendi.

Kendisine, vefat eden "Yoksullar Anası" Hz. Zeyneb'in odası verildi.

Hz. Ümmü Seleme'nin 
Cebrail Aleyhisselamı Görmesi 


Üsâme b. Zeyd'den rivayet edildiğine göre; bir gün Cebrail Aleyhisselam Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelmişti.
O sırada, Hz. Ümmü Seleme Peygamberimiz Aleyhisselamla konuştuktan sonra kalkıp gitti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ümmü Seleme'ye: "Kimdir bu?" diye veya benzeri kelimelerle, kim olduğunu sordu.
Hz. Ümmü Seleme: "Dıhye'dir bu!" dedi.
Hz. Ümmü Seleme: "Allah'a yemin ederim ki; Peygamber Aleyhisselamın Cebrail Aleyhisselamdan aldığı vahyi ashaba haber vermek üzere irad buyurduğu hutbesini dinleyinceye kadar, Cebrail Aleyhisselamı Dıhye sanmıştim!" demiştir.

Hz. Ümmü Seleme'nin Odasını Kerpiç Duvarla Ördürmesi Üzerine Uyarılışı

Abdullah b. Zeyd der ki: "Ümmü Seleme'nin kerpiçten evini, odasını görmüştüm.
Ümmü Seleme'nin oğluna sordum.
Bana dedi ki: 'Resûlullah Aleyhisselam Dûmetü'l-Cendel gazasında iken, Ümmü Seleme odasını kerpiçten yap­tırdı.
Resûlullah Aleyhisselam, Medine'ye dönünce, Ümmü Seleme'nin yanına vardı.
Kerpiçten örülen duvarlara baktı da: 'Nedir bu bina?' diye sordu.
Ümmü Seleme: 'Yâ Rasûlallah! Halkın gözlerinden gizlenmeyi, korunmayı arzu ettim ve kerpiçten duvar ördürdüm!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Ey Ümmü Seleme! Hiç şüphesiz, Müslümanların mallarının içinde şer bulunanı ve hayırsız olanı, yapıya giden, bağlanandır!' buyurdu.


"







 Zeyd b. Hârise'nin Hz. Zeyneb'le 
 Evlenişi ve Ondan Ayrılışı 

Hz. Zeyneb, Peygamberimiz Aleyhisselamın halası Ümeyme binti Abdulmuttalib'in kızı idi. 

Hz. Zeyneb'in itaati

Peygamberimiz Aleyhisselam Zeyd b. Harise için dünürlük ettiği halde, Hz. Zeyneb Peygamberimiz Aleyhisselamın kendisi için dünürlük ettiğini sanarak razı olmuştu.
Fakat, Zeyd b. Harise için istenildiğini anlayınca: "Yâ Rasûlallah! Ben nefsime danışıyorum; soy sopça ondan daha hayırlıyım.
Yâ Rasûlallah! Ben ona varmaya razı olmam! Ben Kureyş'ten bir bakireyim!" diyerek nikâhlanmaktan kaçındı.
Peygamberimiz Aleyhisselam ise: "Fakat, ben onu senin için kabul ettim!" buyurdu.

"Allah ve Allah'ın Peygamberi bir işe hükmettiği zaman, mü'min erkekle mü'min kadın için, işlerinde kendilerine muhayyerlik yoktur.
Kim Allah'a ve Allah Resûlüne isyan ederse, muhakkak ki, o apaçık bir sapkınlıkla yolunu saptırmıştır"
 
Ahzap 36 âyeti nazil olunca, 
Zeyneb Hatun: "Yâ Rasûlallah! Sen benim onunla evlenmemi istiyor musun?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet!" buyurdu.
Zeyneb Hatun: "Resûlullaha asi olmadığımı bildir, onunla evleneyim" dedi. 
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Zeyd'i Zeyneb Hatuna Kitabullahı ve Resûlullahın sünnetini öğretsin diye nikahladı.

Ne kadar evli kaldı ?

Zeyneb Hatun; Zeyd b. Hârise'nin yanında bir yıla yakın veya bir yıldan biraz fazla bir süre kaldı.

Zeyd b. Hârise'nin isteği

Zeyd b. Harise, bir gün, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip: "Yâ Rasûlallah! Ben ailemden ayrılmak istiyorum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen ondan niçin ayrılacaksın?
Yoksa, kendisinden, şüpheleneceğin birşey mi gördün?" diye sordu.
Zeyd b. Harise: "Hayır, vallahi yâ Rasûlallah! Ben ondan şüphelenebileceğim hiçbir şey görmüş değilim.
Ondan, hayırdan başka birşey görmedim!
Fakat, o kendisini şerefçe üstün görüyor, bana karşı hep büyükleniyor ve dili ile beni üzüp duruyor!
Kendisi, dayanılamayacak kadar hırçın huylu!" diyerek, boşamak istediğini söyledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd'e: "Tut onu, boşama! Allah'tan kork!" buyurdu.

Halbuki, Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd'e bunu söylediği zaman, onun Zeyneb Hatunu muhakkak boşayacağını ve iddeti dolduktan sonra da onun kendisine zevce olacağını biliyor, Allah tarafından kendisine böyle haber verilmiş bulunuyor, fakat münafık halkın: "Muhammed, evlatlığın boşadığı karısı ile evlendi!?" diyerek yaygara koparmalarından çekinerek, bunu kalbinde gizli tutuyordu.

Cahiliye devri geleneğine göre; bir kimse birisini evlat edinirse, halk evlatlığı onun adı ile anar; evlatlık, öz oğul gibi, o kimsenin mirasından da yararlanırdı.
Bu gelenek: "Allah, evlatlıklarınızı, öz oğullarınız gibi tanımadı.
Bu, sizin ağızlarınızdaki lafınızdır. Allah hakkı söyler ve O doğru yolu gösterir.
Siz onları öz babalarına nisbetle çağırınız.
Bu, Allah katında daha doğrudur. Eğer onların babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, o halde, onlar, dinde kardeşleriniz olmakla beraber, dostlarınızdır da.
Hata ettiklerinizde ise, size bir vebal yoktur. Allah çokyarlıgayandır, çok esirgeyicidir" (Ahzâb: 4-5) mealindeki âyetler indirilinceye kadar devam etti.

Bu âyetler inince, azadlı köleler ve evlatlıklar, öz babaları adına iade edildiler. Öz babaları bilin­meyenler de, eski efendilerine dinde dost ve kardeş oldular.

Fakat, münafıklar, Cahiliye devri geleneğine göre evlatlığın boşadığı karısını almayı haram sayıp, bunu Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde bir propaganda vesilesi yaptılar. 

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Zeyneb'i zevceliğe kabul ettiği zaman: "Muhammed, evladın boşadığı karısı ile evlenmeyi haram kıldı.
Kendisi ise, evlatlığı Zeyd'in boşadığı karısı ile evlendi!?" diyerek yaygaraya başladılar.

Peygamberimiz Aleyhisselamın 
Hz. Zeyneb'le Evlenişinin Vahiyle Gerçekleşmesi ve Bu Yoldaki  yersiz Geleneğin Ortadan Kaldırılışı


Hz. Zeyneb Peygamberimiz Aleyhisselama, böyle, Allah tarafından nikahlanmış olunca, kendisine,öteki zevceler gibi bir mehir de verilmemiştir.

Hz. Zeyneb, Peygamberimiz Aleyhisselamla Hz. Ümmü Seleme'den sonra evlenmiştir.

Kendisi, o zaman, 35 yaşında idi. 


Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
23 ziyaretçi (30 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol