Hendek Savaşı

Tarih ve Sebeb  Kabe örtüsü altında şer ittifakı
yahudi ve arap kabile ittifakları Hendek kazma işlemi 
 Müşrikler geliyor islam ordusu düzeni ve sancaktarlar 
 Beni Kureyza yahudisi hainliği islam elçileri ve heyeti görevde 
 Müminler ve Münafıkların durumu  savaş kızışıyor
Nuaym b. Mesud'un başarısı    Ebu Süfyan'ın ültimatomuna cevap
 sona doğru  Kuran-ı Kerimde Hendek savaşı

 Tarih ve sebeb

Hendek (Ahzab) savaşı, Hicretin 5.yılında  
Şevval ile Zilkade arasında vuku buldu.
Benî Nadîr Yahudileri yurtlarından sürülüp çıkarıldıkları zaman, onlardan bir kısmı Şam'a, bir kısmı da Hayber'e gelip yerleşmişlerdi.
Sellâm b. Ebi'l-Hukayk ile Kinane b. Rebi b. Ebi'l-Hukayk ve Huyey b.Ahtab Hayber'deki akra­balarının yanına inmişlerdi.
Hayber'de hazırlıklı, cesaretli, çok sayıda
Yahudi cemaati bulunuyordu.

İçlerinde Sellâm b. Ebi'l-Hukayk en-Nadrî ile Huyey b. Ahtab en-Nadrî, 
Kinane b. Rebi' b. Ebi'l-Hukayk en-N adrî
ve Hevze b. Kays el-Vâilî ve Ebu Ammarel-Vâilî 
ve Benî Nadîr ve Benî Vâillerden bazı kimseler,Vahvah b. Amr ve onun kabilesinden bazıları,Dubay'a oğullarından Ebu Âmir (Fâsık) Abdi Amr b. Sayfî'nin de bulunduğu 19 kişilik bir heyet; Mekke'ye giderek Kureyş müşriklerini ve onlara bağlı bulunan kabileleri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiler

"Onun işini bitirinceye kadar, biz de sizin yanınızda bulunacak, sizinle el ve iş birliği yapacağız!" dediler.
Ebu Süfyan, onlara: "Siz bu işte azimli ve kararlı mısınız?" diye sordu.
Heyet: "Evet!
Muhammed'e düşmanlık ve onunla çarpışmak hususunda sizinle antlaşma yapalım diye geldik!" dediler.

Ebu Süfyan: "Öyle ise, hoşgeldiniz, safa geldiniz!
Muhammed'e düşmanlıkta yardımcı olanlar, bizim katımızda insanların en sevgilisi ve makbulüdür!" dedi.

  

Kâbe Örtüsü Arasında Antlaşma Yapılışı ve Müşrikliğin İslâmiyetten Üstün Gösterilmek İstenilişi

Heyetten bazıları, Ebu Süfyan'a: "Kureyş'in her kabilesinden 50 kişi getir ve sen de içlerinde bulun!
Siz ve biz, Kabe örtüsünün arasına girip göğüslerimizi Kabe'ye yapıştırarak; birbirimizden ayrılma­mak, birbirimizi bırakmamak üzere, hepimiz birden Allah'a ant içelim
Bizlerden tek adam kalmayıncaya kadar, şu adam [Peygamberimiz Aleyhisselam kastediliyor] hakkında sözbirliği yapalım!" dediler.
Öyle yaptılar ve antlaştılar.

Kureyş müşrikleri, birbirlerine: "Medine'nin reisleri, bilgi ve ilk kitab sahipleri, ayağınıza kadar gelmiş bulunuyorlar.
'Biz mi, yoksa Muhammed mi; hangimiz daha doğru yolda?' Onlardan bir sorun bakalım?" dediler.
"İyi olur!" diyerek bu tavsiyeyi benimsediler.
Bunun üzerine, Ebu Süfyan, onlara: "Ey Yahudi cemaati!
Sizler, kendilerine ilk semavî kitab inmiş, ilim sahibi bir kavimsiniz!
Muhammed'le anlaşamadığımız meselede bizi aydınlatın: Bizim dinimiz mi, yoksa, onun dini mi daha hayırlı?
Biz, Beytullah'ı imar ve ona develer kurban ederiz.
Hacca gelenlerin su ihtiyaçlarını karşılarız!
Putlara taparız!
Buna göre, biz mi daha doğru yoldayız, 
yoksa Muhammed mi daha doğru yolda?" diye sordu.

Heyet: "Allah için söylenecekse, siz hakka ondan daha yakınsınız: Çünkü, siz şu Beytullah'a hürmet ve tazimde bulunuyorsunuz.
Hacıların su ihtiyaçlarını karşılıyorsunuz. 
Develerden kurbanlar kesiyorsunuz.
Atalarınızın tapageldikleri putlara tapıyorsunuz.
Evet!
Sizin dininiz onun dininden daha hayırlıdır ve siz hakka ondan daha yakınsınız!" dediler.

Yahudi heyetinin bu sözleri Kureyş müşriklerini çok sevindirdi.
Yahudi heyeti Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiği zaman, Kureyş müşrikleri bunu sevinerek benimsediler; bu yolda hemen derlenip toparlandılar ve hazırlıklara giriştiler.

Kureyş müşriklerinin sorularına Yahudi heyetinin verdiği cevaplar üzerine inen âyetlerde şöyle buyuruldu:

"Görmedin mi şu kendilerine Kitab'dan biraz nasip verilmiş olanları?!
Kendileri haça, şeytana inanıyorlar, diğer kâfirler için de 'Bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır!' diyorlar.
Bunlar, Allah'ın kendilerine lanet ettiği kimselerdir!
Allah kime lanet ederse, artık ona gerçek hiçbir yardımcı bulamazsın!
Yoksa onların yeryüzünün mülk ve saltanatından bir hissesi mi var?!
Fakat, öyle olsaydı, insanlara çekirdeğin arkasındaki minicik bir tomurcuğu bile vermezlerdi. 
Yoksa onlar Allah'ın fazlu kereminden insanlara verdiği şeylere, nimetlere karşı haset mi ediyorlar?
Biz gerçekten İbrahim hanedanına da kitab ve hikmet vermişizdir.
Onlara başkaca büyük bir mülk ve saltanat da bahşetmişizdir.
İşte, onlardan kimi ona (Muhammed Aleyhisselama) iman etti, kimi de ondan yüz çevirdi!
Çılgın bir ateş olarak Cehennem yeter bunlara (bu yüz çevirenlere)!" 
NİSA : 51-55


 Yahudi Propaganda Heyetinin Arap Kabilelerini Dolaşarak Peygamberimiz Aleyhisselamla Çarpışmaya Davet ve Teşvik Etmeleri 

Yahudi propaganda heyetinden bazı kimseler Kays b. Aylanlardan Gatafanlara giderek, onları  Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiler.
Çarpışmaya kalktıkları zaman kendilerinin yanlarında bulunacaklarını ve Kureyşîlerin de bu yolda kendilerine tâbi olacaklarını bildirdiler.Bu yolda kendilerine yardımcı oldukları ve
Kureyşliler Muhammed Aleyhisselamın 
üzerine yürüdük­leri zaman onlarla birlikte
hareket ettikleri takdirde, Hayberin bir yıllık hurma mahsulünü onlara bırakacaklarını va'd edince,Gatafanlarla anlaştılar.

Yahudilerin bu davetine Uyeyne b. Hısn'dan daha çabuk icabet eden olmadı.
Esed oğulları ile Gatafanlar, müttefik idiler.
Gatafanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak için, Esed oğullarına yazı yazdılar.
Yahudi heyeti, Gatafanlardan sonra, 
Süleym b. Mansur oğullarına başvurdular, 
kararlarını bildirdil­er ve bu yolda onların da yardımlarını istediler.
Süleym oğulları, Kureyşliler harekete geçtiği zaman onlarla birlikte hareket edecekleri hakkında,Yahudi heyetine söz verdiler.
Yahudi heyeti, çevredeki bütün Arap kabilelerine uğradılar ve hepsini ayaklandırdılar.
Benî Sa'dlardan, müttefikleri olanlara da, 
Kureyş müşriklerinin yardımına 
gelmeleri için yazı yazdılar.

Kureyş Müşriklerinin Arap Kabilelerini 
Peygamberimiz Aleyhisselamla Çarpışmak Üzere Kendilerine Yardıma Çağırmaları 


Kureyş müşrikleri de, aralarında akrabalık bulunan Süleym oğullarının ileri gelenlerine yazı yazarak, Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere kendilerine yardım etmelerini istediler.

Hatta, bütün Arap kabilelerine başvurarak, onları bu hususta kendilerine yardımcı olmaya çağırdılar.
Ehâbiş ile bunlara bağlı bulunan kabileler, 
Kureyş müşriklerinin davetine hemen icabet ettiler.
Kureyş müşrikleri, Arap kabilelerinden
bazılarını da, ücretle kiraladılar.

Kureyş Müşrikleri ile Yardımcılarının 
Hazırlanıp Yola Çıkmaları 


Kureyş müşrikleri, hazırlıklarını tamamladılar.
Ehâbiş ile onlara bağlı kabileler biraraya toplanmış, 4000 kişilik bir ordu meydana gelmişti. 
Kureyş ordusu için Dârü'n-Nedve'de
sancak bağlandı.
Sancaktar, Osman b. Talha b. Ebi Talha idi.
Kureyş ordusunda 300 at, 1500 deve bulunuyordu.

Ordu, Ebu Süfyan b. Harb'in kumandası altında yola çıktı.

Yolda Gelip Kureyş Ordusuyla Birleşen Arap Birlikleri ve Sayıları 

Kureyş ordusunun Merru'z-zahran'da bulunduğu sırada, Süleym oğulları gelip onlara kavuştularki, 700 kişi idiler.
Süleym oğullarına, Süfyan b. Abduşşems
kumanda ediyordu.

Bunlarla birlikte, Esed oğulları kabilesi de, Tulayha b. Huveylid el-Esed'nin
kumandası altında gelip kavuştular.
Fezâre oğulları kabilesi, 1000 kişi idiler. 
Kendilerine Uyeyne b. Hısn kumanda etmekte idi.
Eşca kabilesi 400 kişilik cenkçi, savaşçı ile yola çıktılar.
Bunların kumandanları, Mes'ud b. Ruhayla idi.
Mürre oğulları da, Haris b. Avf'ın kumandası altında 400 savaşçı ile yola çıktılar.
Kinanelerden, Sakîflerden ve daha başka kabilelerden birçok cenk, savaş birlikleri de, başlarında kumandanları, liderleri olduğu halde, Ebu Süfyan'ın ordusuna gelip katıldılar.
Çeşitli kabilelerden toplanan ve sayıları 
10.000'i aşan bu orduların başlıca üç ordugâhı vardı;üçü de, Ebu Süfyan'ın emrine bağlı bulunuyordu.

 
 

 Müşrik Ordularının Hareketleri
 Hakkında Alınan Haber Üzerine Alınacak 
 Tedbirlerin Konuşulması

Kureyş müşriklerinin Medine'ye yürüme hazırlıklarına giriştikleri sırada, Huzâa kabilesinden bir süvari dört gecede Medine'ye yetişip Kureyş müşriklerinin Mekke'den Medine üzerine yürüme hazırlık­ları içinde bulunduklarını Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanları acele toplayıp, düşmanlarının kararlarını onlara bildir­di.
Müşriklerle nasıl savaşılacağını Müslümanlarla konuştu.
Allah'ın emirlerine aykırı davranışlardan sakındıkları, güçlüklere katlandıkları takdirde, kendilerine Allah'ın yardımının erişeceğini vaad etti.
Allah'ın ve Resûlünün emirlerine boyun 
eğmelerini emir ve tavsiye buyurdu.

Yapılacak işi onlara danıştı.
Çünkü, savaş konusunda ashabına danışmak, onların görüşlerini almak,
Peygamberimiz Aleyhisselamın âdeti idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam bu sefer de onlara:"Medine dışında çarpışalım mı, yoksa Medine'de kalarak kazacağımız hendeklerin arkasına mı çek­ilelim?
Yahut düşmanların yakınına varıp arkamızı şu dağa vererek müdafaa savaşı mı yapalım?" diye sordu.
Ashab, birbirine aykırı görüşler ileri sürdüler.

Müdafaa Hendekleri Kazılmasının 
Kararlaştırılması 

Yüce Allah, hendek kazılması hususunu 
Peygamberimiz Aleyhisselama ilham etti.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, müdafaa hendekleri kazılmasını Müslümanlara emir ve tavsiye buyurdu.
Selman-ı Fârisî de: "Yâ Rasûlallah!
Biz de Fars toprağında düşman süvarilerinin baskınlarından korktuğumuz zaman etrafımızı hendekle çevirip savunurduk.
Yâ Rasûlallah! Hendek arkasına çekilip savunmamızı emretme işi sana ait değil midir?" dedi.
Selman-ı Fârisî'nin Medine'nin hendekle savunulması hakkında Peygamberimiz Aleyhisselamin tavsiyesini destekleyen bu görüşü, Müslümanların hoşuna gitti.

Uhud günü, Peygamberimiz Aleyhisselamın, Medine dışına çıkmayıp Medine'de savunmada kalmaya kendilerini davet etmiş olduğunu da hatırladılar.
Bunun için, kendileri de, Medine dışına çıkmak istemediler ve Medine'de 
müdafaada kalmayı ben­imsediler.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendek ve Karargâh Keşfine Çıkışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, hemen atına bindi.
Muhacir ve Ensarın ileri gelenlerinden bazılarını yanına aldı.
Medine'nin savunulması için hendek kazılması gereken yerleri tayin ve tesbit etmek üzere keşifte bulundu.
Medine, yalnız bir tarafından açık ve tehlikeli idi.
Medine'nin diğer tarafları ise, birbirine girmiş binalarla, kale gibi çevrili idi.
Ayrıca, sık hurma ağaçları ile de,geçit vermez bir halde idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hendek kazılmak üzere, düşmana açık olan tarafı seçti.
Peygamberimiz Aleyhisselam ordugâh için de elverişli biryer aradı.
Buna en uygun, en elverişli yer, Sel' dağının eteği idi
Peygamberimiz Aleyhisselam, karargâhını oraya kurmayı ve arkalarını ona dayamayı uygun gördü

Hendek Kazılacak Yer Belirlendi ve 
Her Cemaate Kazacakları Yer Gösterildi 

Benî Kurayza Yahudilerinden Emaneten Araç ve Gereçler Alınışı 

Peygamberimiz Aleyhisselam, hendek kazma işinde kullanılmak üzere, Benî Kurayza Yahudilerinden emaneten balta, zenbil, keser, ip, kürek gibi birçok araçlar aldı.
O zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamla Benî Kurayza Yahudileri arasında barışıklık vardı.
Bunlar, Kureyş müşriklerinin Medine'ye gelmesini istemiyorlardı.

Hendek kazma işine, Muhacirler, Ensar, 
genç ihtiyar., bütün Müslümanlar katıldılar.

Müslümanlardan, hendek kazmayan 
veya toprak taşımayan bir kimse yoktu.

Bizzat Peygamberimiz Aleyhisselam da, zenbille toprak taşımakta ve yer kazmakta idi.
Soğuk bir günün sabahında Ensar ve Muhacirler hendek kazmaya devam ettikleri sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Gerçek hayır, ahiret hayrıdır!
Ensar ile Muhacirleri mağfiret eyle!" diyerek dua etmişti.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendekte Parçaladığı Kaya Münasebetiyle Verdiği Fütuhat Müjdesi

Selman: 'Yâ Rasûlallah!
Babalarımız, analarımız sana feda olsun!
Hendeğin kamından, karşımıza ak bir kaya çıktı.
Onunla uğraşırken, bütün demir araçlarımız kırıldı, kazmaktan aciz kaldık!
Çizmiş olduğun çizgiden sapılacak olan yer yakın olduğuna göre, o kayanın yanından biraz sapıverelim mi, yoksa bu hususta bize vereceğin bir emir var mı?
Biz senin çizdiğin çizgiyi aşmak istemiyoruz?' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Ver bana balyozu ey Selman!' buyurdu.
Selman'ın balyozunu aldıktan sonra, hendeğin içine, yanımıza indi.
Biz, dokuz kişi, hendeğin bir tarafına çekildik.
Resûlullah Aleyhisselam kayaya elindeki balyozla öyle bir darbe indirdi ki, kaya yarılıverdi!
Ondan bir şimşek çıkıp Medine'nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlattı!
Resûlullah Aleyhisselam Allahuekber!' diyerek fetih ve zafer tekbiri getirdi.
Biz de tekbir getirdik.
Sonra, kayaya balyozla ikinci bir darbe daha indirdi.
Yine, ondan karanlık bir evdeki kandil gibi Medine'nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlatan bir şimşek çaktı.
Resûlullah Aleyhisselam Allahuekber!' diyerek fetih tekbiri getirdi. 
Biz de tekbir getirdik. 
Resûlullah Aleyhisselam balyozla üçüncü 
darbeyi indirince, kayayı parçaladı.
Darbeyi indirdiği zaman, yine, ondan 
Medine'nin iki kayalığı (dağı) arasını aydınlatan bir şimşek çaktı. 
Resûlullah Aleyhisselam, yine Allahuekber! 
diyerek fetih tekbiri getirdi. 
Biz de tekbir getirdik. 
Selman, elinden tutarak, Resûlullah Aleyhisselamı hendekten yukarı çıkardı. 
Selman: 'Babam, anam sana
feda olsun yâ Rasûlallah! 
Ben şimdiye kadar hiç görmediğim 
şeyi gördüm!' dedi. 
Resûlullah Aleyhisselam, yanındakilere: 
'Selman'ın gördüğünü siz de gördünüz mü? diye sordu. 
'Evet! Babalarımız, analarımız sana feda olsun yâ Rasûlallah!
Sen vurduğun zaman kayadan dalga gibi şimşek çaktığını biz de gördük!
Sen tekbir getirdin, biz de tekbir getirdik. Biz bu ışık parıltısından başka birşey görmedik!' dediler.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Doğru söylediniz!

Ben kayaya ilk darbeyi indirdiğim zaman 
çıkan, sizin de gördüğünüz şimşek, 
bana Hîre şehrinin köşklerini ve 
Kisrâ'nın Medâin'ini aydınlattı,
Kayaya ikinci darbeyi indirdiğim zaman çıkan, sizin görmüş olduğunuz şimşek, bana Rum ülkesinin kızıl köşklerini, saraylarını aydınlattı ,Sonra, kayaya üçüncü darbeyi indirdiğim zaman, sizin de görmüş olduğunuz şimşek, bana San'a diyarının köşklerini, saraylarını aydınlattı da, onlar bana köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi gözüktüler!


Resûlullah Aleyhisselam: 'Birinci parlamada, Allah bana Yemen'i fethetti, açtı! İkinci parlamada, Allah bana Şam ve Mağrib'i fethedip açtı! Üçüncü parlamada, Allah bana Maşrık'ı fethedip açtı! buyurdu."

Münafıkların Fetih Müjdeleriyle
Sevinen Mü'minlerin Maneviyatını 
Bozmaya Çalışmaları

Peygamberimiz Aleyhisselamin fetih tebşirlerine karşı, münafıklar: "O size Yesrib (Medine)'den Hîne'nin köşklerini ve Kisrâ'nın Medâin'ini gördüğünü ve oraları fethedeceğinizi haber veriyor, sizler ise düşmanlarınıza karşı ortaya çıkmaya güç yetiremiyor, hendek kazmaya çalışıyorsunuz!?" diye söyleniyorlardı.

"Allah ve Allah'ın Resûlü, bize bir aldatıştan başka birşey va'd etmemiştir!" diyenler, ancak bu gibi münafıklar ile kalblerinde hastalık bulunan kimselerdi.

 Kazılan Hendeğin Vasıfları 

Hendek kazma işi, altı gün sürdü.
Selman-ı Fârisî'nin günde 5 arşın derinliğinde ve 5 arşın uzunluğunda yer kazdığı bildirildiğine göre;hendek, boydan boya beş arşın derinliğinde kazılmıştı.


En ünlü süvarilerin bile kolay kolay atlayıp 
geçemeyecekleri, şaşırıp kalacakları 
kadarda geniş tutulmuştu.

Yalnız, hendeğin bir tek yeri, aceleye geldiğinden, derin ve geniş kazılamamış, dar kalmıştı. Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Müşriklerin buradan başka bir yerden geçip gelebileceklerinden korkmuyorum" buyurarak endişesini açıklar ve o gediği de, nöbet tutturup bekletirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hendeğin münasip yerlerine giriş çıkış kapıları da koymuş,kapılara her kabileden bekçiler dikmiş, onların üzerine Zübeyr b. Avvam'ı kumandan tayin etmiş, bir çarpışma yapıldığını görür görmez çarpışmaya katılmasını da kendisine emir buyurmuştu.


Müşrikler konuşlandı

Peygamberimiz Aleyhisselam hendek kazma işini tamamlamak üzere bulunduğu sırada, Kureyş müşrikleri, Ehâbiş ile Kinane ve Tihâmehalkından kendilerine bağlı bulunan 10.000 kişilik ordularla gelip Rûme kuyusu mevkiindeki sellerin, suların toplandığı, Cüruf ve Zegabe arasındaki yere, Akik vadisine kondular.
Gatafanlar da, Necd halkından kendilerine bağlı bulunanlarla birlikte gelip Nakmâ'nın ucundan, Zegabe'den Uhud tarafına doğru uzanan mevkide ordugâhlarını kurdular.
Müşrikler Medine'ye geldikleri sırada, 
Medine'de kıtlık hüküm sürüyordu.

 

İslâm Ordusunun Hendekte Toplanıp 
Savaş Düzenine Konuluşu veTedbirler Alınışı 

Müşrikler gelip karargâhlarını kurunca, Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'de yerine Ümmi Mektum'u vekil bırakarak, sayıları 3.000'i bulan İslâm mücahidleriyle birlikte acele hendeğe hareket etti. Arkaları Sel dağına gelmek üzere, karargâhını Sel dağının eteğinde kurdu.
Kazılmış bulunan hen­dek önlerinde bulunuyor,düşmanla aralarını ayırıyordu.
Muhacirlerin sancağını Zeyd b. Harise, 
Ensarın sancağını da Sa'd b. Ubâde taşıyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam onbeş yaşına basmamış çocukları evlerine geri çevirdi.
Medine'de, Harise oğullarının kale ve hisarlarından daha sağlam ve emniyetli bir kale ve hisar bulunmadığından, Peygamberimiz Aleyhisselam kadın ve çocukları oraya gönderdi. 

 

Benî Kurayza Yahudilerinin  Peygamberimiz Aleyhisselamla Olan 
Muahedelerini Bozup Müşriklerle İşbirliği Yapmaları

Benî Nadîr Yahudilerinin başkanı Huyey b. Ahtab, Medine'ye doğru gelmekte oldukları sırada, Ebu Süfyan ile diğer Kureyş müşriklerine: "Benim kavmim olan Benî Kurayza Yahudileri sizinle birlikte bulunacaklardır!
Onların pek çok zırhlıları ve 750 savaş erleri vardır" demişti.
Ebu Süfyan, Medine'ye yaklaştığı zaman, ona: "Kavminin yanına git!
Muhammed ile aralarındaki muahedeyi bozsunlar!" dedi.

Ka'b b. Esed, Benî Kurayza Yahudilerinin
muahede yapmaya yetkili adamı ve başkanı idi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onun kavmi olan Benî Kurayza ile de, onunla da 
muahede ve mukavele yapmış bulunuyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, daha önce, 
Medine'ye geldiği zaman da, 
Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar 
arasında umumî bir muahede ve mukavele yapmıştı.

Bu muahede hükümleri arasında: "Yahudilerin Müslümanlarla bir topluluk teşkil ettikleri kabul olunmakta, Peygamberimiz Aleyhisselamın izni ve müsaadesi olmadıkça kendilerinin herhangi bir askerî harekatta bulunamayacakları, ne Kureyşîleri, ne de onlara yardım edenleri hiçbir suretle korumayacakları, Medine'ye bir taar­ruz vukuunda elbirliği ile Medine'nin savunulacağı hükmü yer almakta idi.
Huyey b. Ahtab müşriklerden Zü'l-huleyfe 
mevkiinde ayrılıp Usbe yolunu tuttu, 
geceleyin Ka'b b. Esed'in yurduna vardı.

Muhammed b. Ka'b el-Kurazî der ki: 
"Huyey b. Ahtab, uğursuz bir adamdı.

Kendi kavmi olan Benî Nadîr Yahudilerinin başlarına, yurtlarından sürdürmek gibi bir uğursuzluk getirmişti.
Onun uğursuzluğu Benî Kurayza Yahudilerine de sıçramış, onların öldürülmelerine sebep olmuştu.
Huyey b. Ahtab, Benî Kurayza Yahudilerinin başına geçmeyi, onlar yanında itibarlı olmayı özlerdi.
Kendisinin durum ve tutumu, Kureyş müşrikleri içinde Ebu Cehil b. Hişam'a benzerdi.
Huyey b. Ahtab Benî Kurayza Yahudilerinin yurduna gittiği zaman, Benî Kurayza Yahudileri onu evlerine sokmak istemediler.
Huyey b. Ahtab'ın ilk buluştuğu kimse, 
Gazzal b. Semev'el idi.
Huyey b. Ahtab, ona: 'Artık seni Muhammed'den rahata kavuşturacak şeyi getirdim sana!
İşte, Kureyş Akik vadisine, Gatafanlar da Zegabe'ye gelmiş, ordugâhlarını kurmuş bulunuyorlar!' dedi.

Gazzal: 'Vallahi, sen bize zamanın horluğunu, hakîrlik ve zelilliğini getirmişsindir!' dedi.
Huyey b. Ahtab: 'Böyle söyleme!' dedikten sonra, Ka'b b. Esed'in kapısına doğru yöneldi ve kapıyı çaldı.
Ka'b b. Esed, Huyey b. Ahtab'ın kendisiyle konuşmaya geldiğini işitince, kapısını kapatmıştı
Huyey b. Ahtab içeri girmek için izin istedi. 
Fakat Ka'b kapıyı ona açmaktan kaçındı 
ve kendi kendine: 'Huyey b. Ahtab'ı 
yanıma sokmayacağım!

Uğursuz adam, kavminin başına uğursuzluk getirmişti.
Şimdi o beni de Muhammed'le aramızdaki muahedeyi bozmaya davet edecektir' diyerek söylendi.

O sırada, Huyey b. Ahtab kapıyı çaldı ve: 
'Ey Ka'b! Yazıklar olsun sana! Kapıyı aç bana!' diyerek seslendi. 
Ka'b: 'Ey Huyey! Sana da yazıklar olsun! 
Sen uğursuz bir adamsın!
Kavmine uğursuzluk getirdin. 
Onları mahvettin! 
Sen bizden geri dönüp git!
Sen ancak benim ve kavmimin başına 
felâket getirmek istiyorsun!' dedi. 
Huyey b. Ahtab, geri dönüp gitmeye yanaşmadı. 
Ka'b: 'Ey Huyey! Ben Muhammed'le muahede yapmış bulunuyorum! 
Aramızdaki bu muahedeyi bozucu değilim! 
Çünkü, ben onda vefakârlıktan ve
doğruluktan başka birşey görmedim!
Vallahi, onun bize karşı ne bir ahid zimmetini bozmuşluğu, ne de bir perdemizi yırtmışlığı vardır!
O bize en iyi komşuluk yapmış bulunuyor! dedi.
Huyey b. Ahtab: 'Yazıklar olsun sana ey Ka'b! Ben sana uğursuzluk değil, zamanın bütün kuvvet ve şerefini, deni­zler gibi dalgalanan orduları getirdim!' dedi.
Ka'b b. Esed: 'Nedir bu?' diye sordu.
Huyey b. Ahtab: 'Ben sana başlarında 
kumandanları ve lideriyle birlikte bütün
Kureyşîleri ve Kinaneleri getirip Rûme'ye,
suların toplandığı yere kondurdum!
Ben sana başlarında kumandanları ve
lideriyle birlikte bütün Gatafanları getirip
Zegabe'den Nakmâ'ya, Uhud'a kadar 
uzanan yere kondurdum!

Atlıların, hecinsüvarların sayısı on bini bulmaktadır!
Bin at ve pek çok da silah vardır!
Muhammed, artık bu galeyanımızdan kaynaşmamızdan kurtulamayacaktır!

Muhammed'le ashabının köklerini kazıyıncaya kadar ayrılmamaları, gitmemeleri için de, benimle ahid ve akid yapmış bulunuyorlar! dedi.
Binbir vaadle ,Huyey b. Ahtab, içeri girince, Ka'b'ı kandırmak, aldatmak için elinden geleni yapmaktan geri dur­madı.
En sonunda Ka'b: 'Sen bugün yanımdan ayrıl, git!
Ben bu işi Yahudi büyükleriyle bir konuşayım!' dedi.

Ka'b b. Esed: 'Ey Huyey! Görüyorsun ki, bu yola istemeyerek girmiş bulunuyorum!
Muhammed öldürülemez, Kureyşîler de kendi memleketlerine dönüp gitmek zorunda kalırlar, sen de ev halkının yanına döner gidersin de, ben ve yanımda bulunanlar yurdumuzun ortasında yapayalnız kalırız ve hepimiz öldürülürüz diye korkuyorum!' dedi.

Huyey b. Ahtab: Tûr-u Sînâ günü Musa'ya indirilen Tevrat'taki ahidler üzerine sana söz veriyorum:  Eğer bu kay­naşma ve dalgalanmada Muhammed öldürülmez de Kureyş ve Gatafanlar yurtlarına dönüp gidecek olurlarsa, seninle birlikte kalene gireceğim!
Senin başına gelecek felâket benim başıma da gelinceye kadar yanından ayrılmayacağım.
Sen Kureyşîlerle Gatafanlardan senin yanında rehine olarak bulunmak üzere yetmiş kişi almadıkça, çarpışmaya girme!' dedi.

Ka'b b. Esed: 'O halde ey Huyey! Adamlarının her kabilesinden rehine olarak yanımızda bulundurmak üzere bize yetmiş kişi almadıkça, Muhammed'e karşı onlarla birlikte çarpışmaya çıkmayız!' dedi" ve Peygamberimiz Aleyhisselamla aralarındaki muahedeyi bozdu.
Huyey b. Ahtab, Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Kurayza Yahudileriyle yapılmış olan mua­hede hakkında yazdırdığı yazıyı getirtip yırttı.
Böylece, barışıklık işinin bozulduğu
ve harp haline girildiği bilindi.

Benî Kurayza Yahudilerinin İleri Gelenlerinden , Zebir b. Bata: "Sen öldürülürken Huyey b. Ahtab'ın seninle birlikte öldürülmesi senin neyine gerek, ne işine yarar ki?" dedi.
Ka'b b. Esed sustu.

Ötekiler de: "Biz senin bu yoldaki görüşünü beğenmiyor ve benimsemiyoruz, ona karşıyız!" dediler.
Ka'b b. Esed yaptığı işe pişman oldu.

Huyey b. Ahtab Ka'b b. Esed'in yanından ayrılıp Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinin yanı­na gitti.
Ben size içlerinde liderleri de bulunmak üzere onbeş bine yakın Arap ordularını getirmiş bulunuyo­rum!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri: "Yazıklar olsun sana ey Huyey! Eğer biz Muhammed'le yapmış olduğumuz muahedeyi bozar, aramızdaki dostluk münasebetlerini kesip atarsak, Muhammed ve ashabının evvelce olduğu gibi müşrikleri yenip bizim üzerimize de yürümesinden korkarız!

O zaman bize ne bir yardım eden, ne de işimize bakan bir kavim bulunur!
Ey Huyey! Müslümanlardan bize gelecek zarardan sen zararlanmazsın, kaçar, kendini kurtarırsın!
Sen bize iyilik edeceksen, Muhammed'le aramızdaki ahidde durmayı bize emir ve tavsiye etmelisin!
Eğer böyle olması hayırlı ise, bu senin için de hayırlı olur.
Eğer aksi olursa, senin yüzünden kavminin ve ev halkının başına getirdiğin uğursuzluk gibi, bize de uğursuzluk gelir çatar!" dediler.
Huyey b. Ahtab: "Musa'ya Tevrat'ı indiren Allah'a yemin ederim ki; müşrikler Muhammed ve ashabına yenilirlerseki, bunu onların yapabileceklerini hiç sanmam-size gelir, kalenize girerim.
Sizin yanınızda bulunurum.
Sizin başınıza gelecek felâkete ben de uğramaya razıyım!" dedi.

Benî Kurayza Yahudileri, bu hususta Huyey b. Ahtab'dan en kuvvetli yeminlerle söz aldılar ve: "Eğer sen bir iş yapacaksan, senin yapacağın iş; müşrikleri getir, aramızdaki ahdi yenile!
Onların süvarilerinden ve eşrafından yetmiş kişiyi kalemize getir, koy!
Onlar bizim kalemizde bulun­sunlar
O zaman biz de Muhammed'e karşı hazırlanalım, onların arkalarından, üzerlerine yürüyelim!" dedil­er.
Bunun üzerine, Huyey b. Ahtab müşriklerin yanına gitti
Müşriklerin eşraf ve süvarilerinden Benî Kurayzalara yetmiş kişi gönderilmek ve onların kalelerinde yanlarında bulunmak şartıyla Benî Kurayzalar adına müşriklerle anlaşma yaptı.
Bu anlaşmaya göre: Benî Kurayza Yahudileri, çarpışma sona erinceye kadar, belli günlerde, on gece, müşriklerin yanında Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabına karşı çarpışacaklardı.
Müşrikler için silah tedarik edecek ve toplayacaklardı.

Kurayza Yahudileri, Ebu Süfyan'a, yanında Uyeyne b. Hısn'ın bulunduğu sırada elçi gönder­mişler; "Siz sebat ediniz!
Biz Müslümanlara arkalarından saldıracağız, onların köklerini kazıyacağız!" demişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselalmın, deri çadırının içinde durduğu sırada, Hz. Ömer gelerek: "Yâ Rasûlallah! Bana erişen habere göre, Benî Kurayza Yahudileri muahedeyi bozmuşlar ve harbe girmişler!" dedi.
Bu haber Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerinde ağır tesir yaptı.

"Hasbunallâh ve ni'mel vekil = Allah bize yeter! 
O ne güzel Vekil'dir" dedi.
Benî Kurayzanın tutum ve davranışını öğrenip gelebilecek bir adam yok mu?' diye sordu.
Zübeyr b. Avvam: 'Ben gider, öğrenir gelirim!' dedi.
Gitti, onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi.

Yâ Rasûlallah! Onların kalelerini onarmakta, yollarında harp talim ve manevralarıyla alıştırılmakta olduklarını, hayvanlarını derleyip toparladıklarını gördüm!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Her peygamberin bir havarisi vardır.
Benim havarim de Zübeyr'dir! buyurdu."

 

 Havvat b. Cübeyr'in Benî Kurayza 
Yahudilerine Elçi Olarak Gönderilişi 

Peygamberimiz Aleyhisselam; Benî Kurayza Yahudilerini sulha ve barışıklığa davet etmek üzere, Havvat b. Cübeyr'i gönderdi.
Benî Kurayza Yahudileri: "Bizim halimiz iki kanatlı, kollu bir adama benzer ki, kanatlarından, kollarından birisi kesilmiş (yani Benî Nadîr Yahudileri Medine'den sürülmüş), diğeri bırakılmıştır!" dediler, barışa yanaşmadılar.

Benî Kurayza Yahudilerine Bir Heyet Gönderilişi 

Peygamberimiz Aleyhisselam; 
1. Evs kabilesinin lideri Sa'd b. Muaz b. Numan'ı, 
2. Hazrec kabilesinin lideri Sâide oğullarından Sa'd b. Ubâde'yi, 
3. Hazrecîlerden Haris oğullarının kardeşi 
Abdullah b. Revâhayı, 
4. Amr b. Avf oğullarının kardeşi
Havvat b. Cübeyr'i 
Benî Kurayza Yahudilerine gönderdi.

Gönderirken, kendilerine: "Gidiniz, bakınız!
O kavimden bize erişen haber gerçek midir, değil midir?
Eğer gerçekse, onu bana halkın anlayamayacağı biçimde kapalı bir dil kullanarak bildirirsiniz, ben onu anlarım.
Açıkça söyleyip de halkın kalblerine korku ve zaaf düşürmeyiniz, kollarını kırmayınız!
Şayet onlar aramızdaki muahedeye sadık ve bağlı bulunuyorlarsa, bunu halka açıklayabilirsiniz!" buyurdu.

Elçiler Benî Kurayza Yahudilerinin yurtlarına gittiler; onları işittiklerinden de kötü durum ve tutumda buldular.
Elçi heyeti, işler karışıp harbe dönüşmeden önce eski hallerine dönmeleri ve Huyey b. Ahtab'ın sözünü dinlememeleri için, onlara Allah ve aradaki antlaşmalar üzerine ant verdiler.

Fakat, Ka'b b. Esed: "Biz hiçbir zaman 
o barışıklık haline dönmeyeceğiz!  dedi.

Elçiler, onları bozdukları muahedeyi 
yenilemeye davet ettiler.
Benî Kurayza Yahudileri: "Siz Benî Nadîr Yahudilerini Medine'den sürüp çıkarmakla 
bizim kanadımızı kırdınız!
Resûlullah da kim oluyormuş? 
Muhammed'le aramızda ne ahid vardır,
ne de akid!" dediler.
Bunun üzerine, Sa'd b. Muaz, onlara ağır sözler söyledi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndüler.
Selam verdikten sonra, kısaca: 'Adal ve Kare!' dediler.
Bununla, Benî Kurayza Yahudilerinin tutum ve davranışlarını Adal ve Kare kabilelerinin irtikap ettik­leri gaddarlık ve vefasızlığa benzetmek istediler.
Benî Kurayza Yahudilerinden son haber geldiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, elbisesine bürünüp yatmış uzunca bir müddet öylece kalmıştı.
Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın böyle yatıp kaldığını görünce, Benî Kurayza Yahudilerinden hayır gelmeyeceğini anlamışlardı.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, 
yattığı yerden başını kaldırıp: "Allahuekber! Ey Müslümanlar cemaati! Sevininiz!" buyurdu.

  

Benî Kurayza Yahudilerinin Medine'ye 
Baskın Yapmak Üzere Kureyşîlerle
Gatafanlardan Biner Kişi İstemeleri 

Benî Kurayza Yahudilerinin Huyey b. Ahtab'ı müşriklere göndererek Medine'ye geceleyin baskın yapmak üzere Kureyşilerle Gatafanlardan biner kişi istedikleri haberi alınınca, bela büsbütün büyümüştü.

Seleme b. Eslem ile Zeyd b. Hârise'nin 
Medine Muhafızlığına Tayin Edilişi


Peygamberimiz Aleyhisselam, herhangi bir saldırıya karşı Medine'yi korumak üzere, Seleme b. Eslem'i 200, Zeyd b. Hârise'yi de 300 kişilik bir kuvvetle Medine'de görevlendirdi.

Bunların yanlarında da, Müslüman 
süvarilerinden bazıları bulunuyordu.

Bu muhafızlar Medine'yi bekleyecekler ve yüksek sesle tekbir getirerek Medine sokaklarında devriye gezeceklerdi.
Benî Kurayza Yahudilerinin baskınına uğramadan sabaha çıkıldığı zaman, geniş bir nefes alın­makta idi.
Hz. Ebu Bekir: "Medine'de çoluk çocuklarımız hakkında Benî Kurayza Yahudilerinden duyduğumuz korku, Kureyş ve Gatafan ordularından duyduğumuz korkudan daha fazla idi.
Zaman zaman, Sel' dağının tepesine çıkıp
Medine evlerine bakar, onları sükûnet ve 
esenlik içinde gördükçe,
Allah'a hamd ve şükr ederdim!" demiştir.

Benî Kurayza Yahudilerinden Nebbaş b. Kays ve Arkadaşlarının Medine'nin İçine Kadar Sokulmaları 

Abdullah b. Ebu Bekir b. Haram'ın bildirdiğine göre; Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinden Nebbaş b. Kays, bir gece yanında Yahudilerin azılılarından ve azgınlarından on kişi olduğu halde, "Belki Müslümanlardan bazılarını ansızın avlamaya muvaffak oluruz!" diyerek kalelerinden çıkıp Medine'ye yönelmişler, Bakîu'l-Garkad'a erişmişlerdi.
Seleme b. Eslem'in arkadaşlarından bazılarıyla karşılaştılar ve birbirlerini oka tuttular.
Yahudiler dayanamadılar, bozuldular, dağıldılar ve geri çekildiler.
Seleme b. Eşlem, Benî Harise mahallesinde arkalarından yetişti.
Arkadaşlarıyla birlikte, onları kalelerine kadar takip ettiler.
Benî Kurayzaların kalelerinin çevresinde dolaşmaya başlayınca, Yahudiler korktular.
Kulelerinde ateşler, ışıklar yaktılar ve: "Geceleyin belaya uğradık!" demeye başladılar. 
Müslümanlar, Benî Kurayza Yahudilerine ait Kama kuyusunu ve kuyunun üzerindeki iki kuleyi yık­tılar.
Benî Kurayza Yahudileri, kalelerinden dışarı çıkmak kudret ve cesaretini kendilerinde bulamadılar, şiddetli bir korkuya tutuldular.

 

 Hendekte Toplanan İslâm Ordusundaki 
 Mü'min ve Münafıkların Müşrik Orduları
 Karşısındaki Tutum ve Davranışları 

Kur'ân-ı Kerîm'in bu husustaki açıklatması şöyledir: "Vaktâ ki onlar (müşrik orduları) hem üstünüzden (Medine'nin doğusundan), hem altınızdan (Medine'nin batısından) size gelmişlerdi.
O zaman, gözler çukurlarından fırlamış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı.
Sizler Allah'a karşı türlü zanlarda bulunuyordunuz.
İşte orada mü'minler de sıkı bir imtihana çekilmiş, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.
(Mü'min münafıktan ayırt edilmiş, belli olmuştu).
O zaman, münafıklarla kalblerinde hastalık (itikad zayıflığı, şüphecilik) bulunanlar: 'Allah ve Resûlü, bize aldatıştan başka birşey va'd etmemiştir!' diyorlardı."
(Ahzap 10-12)

Medine'yi üst tarafından vuracak olan düşman Benî Kurayza Yahudileri; alt tarafından vuracak olan düşmanlar da Ebu Süfyan'ın kumandası altındaki Kureyş, Ehâbiş, Kinane, Gatafan, Esed ve Süleymlerden oluşan ordulardı.

Hendekte toplanan İslâm ordusunu oluşturanların hepsi, Allah'ın ve Resûlünün buyruklarına sım­sıkı bağlanmış, Allah yolunda her güçlüğe seve seve göğüs germe olgunluğuna ermiş kişiler değillerdi.

Kur'ân-ı Kerîm'de de açıklanmış olduğu üzere, Müslümanlar arasında münafıklar ile iman ve iradeleri zayıf birtakım insanlar da bulunuyordu.
Bunun için, müşrik ordularının çokluğu ve güçlülüğü, Müslümanlar arasındaki münafıklarla zayıf iradeli, zayıf imanlı olanların gözlerini korkutmuş, yüreklerini titretmişti.

Münafıklarla kalbleri hastalıklı olanlar: "Allah ve Resûlü, bize aldatıştan başka birşey va'd etmemiştir!
Muhammed bize Fars ve Rum diyarının fetholunacağını va'd ediyor!
Halbuki biz şurada, düşmanlar tarafından kuşatılmış bulunuyor ve hiçbirimiz, abdest bozmak için bile, korkudan dışarı çıkamıyoruz!" diyorlardı.

Münafıklar, Yâ Rasûlallah! Ensar evlerinden hiçbiri, bizim evlerimiz gibi değildir.
Gatafan ordusuyla bizim aramızda, onların şerrini bizden giderecek kimse yoktur.
İzin ver de, evlerimize dönelim, çocuklarımızı ve kadınlarımızı koruyalım!" demişlerdi.

Peygamberimiz Aleyhisselam da, onların 
dönüp gitmelerine izin vermişti.

Sa'd b. Muaz, Harise oğullarının dönmek için hazırlandıklarını haber alınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
"Yâ Rasûlallah! İzin verme bunlara!
Vallahi, biz ne zaman bir musibete uğrasak, daralsak, onlar hep böyle yaparlar!" dedikten sonra, Harise oğullarının yanına vardı.
"Biz sizden temelli böyle hareketler mi göreceğiz?!
Biz ne zaman bir musibete uğrasak, daralsak, siz hep böyle yapar durursunuz" diyerek onlara çıkıştı.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam onların dileklerini kabulden vazgeçti.
Harise oğulları, Selime oğullarıyla birlikte, Uhud savaşından da kaçmak istemişler, fakat bundan vazgeçmişler, bir daha böyle bir harekette bulunmamaya yemin etmişlerdi.
Bu iki kabileyi hendekte, ancak Allah, rahmetiyle tutmuştu.
Hendek savaşında gerçek mü'minlerin tutum ve davranışlarına gelince, yine Kur'ân-ı Kerîm'de açık­landığına göre: "Mü'minler, orduları gördükleri zaman, İşte, bu, Allah'ın ve Resûlünün bize va'd ettiği şeydir!
Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir!' dediler.
Bu, onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırmaktan başka birşey yapmadı.
Mü'minler içinde, Allah'a verdikleri sözde sadakat gösteren nice erler vardır ki, onların kimi adadığını ödedi (şehit oldu), kimi de bunu (yerine getirmeyi) bekliyor. Onlar, hiçbir suretle, ahidlerini değiştirnediler!"

(Ahzap 22-23) 

Yüce Allah'ın mü'minlere olan imtihanının, va'd'inin ne olduğu da, Kurân-ı Kerîm'de şöyle açıklan­mıştır: "Ey mü'minler!
Yoksa siz sizden önce gelip geçenlerin hali başınıza gelmeden Cennete girivereceğinizi mi sandınız?
Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar gelip çattı ve öyle belalarla sarsılmışlardı ki, hatta peygam­beri, maiyyetindeki mü'minlerle birlikte Allah'ın yardımı ne zaman yetişecek?' diyordu.
Gözünüzü açın, iyi bilin ki; Allah'ın yardımı muhakkak yakındır!"

(Bakara  214)

Bunun içindir ki, hendekte düşman ordularıyla sarıldıklarını görmeleri, mü'minlerin ancak Allah'a olan imanlarını, yani Allah'ın mü'minlere yardım edeceği hususundaki va'dine inançlarını, her türlü ibtilâya sarsılmadan göğüs germe azimlerini, Allah'ın takdirine teslimiyetlerini arttırmıştı.

Münafıklar Medine'yi saran orduların Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabını ortadan kaldırıvereceklerini zanneder ve hatta umarlarken, mü'minler Allah'ın kendilerine yardım edeceği ve İslâmiyeti bütün dinlere üstün kılacağı va'dinin er geç gerçekleşeceği inancını taşıyor ve bu inançlarıyla da ağır bir imtihanda münafıklardan ve zayıf imanlılardan ayrılmış bulunuyorlardı. 

 

Benî Kurayza Yahudilerinin İkinci Baskın 
Denemesi ve Hz. Safiyye'nin Kahramanlığı

Peygamberimiz Aleyhisselamın halası ve Zübeyr b. Avvam'ın da annesi olan Hz. Safiyye, şair Hassan b. Sabit'in Fâri'deki köşkünde bulunuyordu.
Benî Kurayza Yahudilerinin ileri gelenlerinden Gazzal b. Semev'el'in kumandası altında on kişilik bir Yahudi birliği gelip köşkü oka tuttular ve içeriye girmeye çalıştılar.İçlerinden birisi, köşkün kapısına kadar yaklaşıp içeri girmek istedi.
Hz. Safiyye der ki: "Hassan b. Sabit, köşkte bizim yanımızda idi.
Bizimle birlikte kadınlar ve çocuklar da bulunuyordu.

Yahudilerden birisi, bulunduğumuz köşkün çevresinde dolaştı, bize doğru geldi.
Hassan b. Sabit'e: 'Ey Hassan, şu Yahudi gördüğün gibi köşkü dolaşıp duruyor!
Vallahi, ben onun açık yerlerimizi öğrenip arkamızdaki Yahudilere kılavuzluk etmeyeceğinden emin değilim!
Düşmanla meşgul bulunan Resûlullah Aleyhisselam ile ashabının, bizden pek haberleri de olmaz!
Sen in de öldür şunu! dedim.

Hassan b. Sabit: ey Abdulmuttalib'in kızı! Vallahi, sen de iyi bilirsin ki, ben bu işin adamı değil­im.
Ben gücü dilinde olan kimselerdenim.
Kılıç ve mızrak erlerinden değilim
Hayır! Vallahi dediğini yapamam!

Eğer bende bunu yapabilecek cesaret ve kudret olsaydı, Resûlullah Aleyhisselamla birlikte savaşa çıkardım' dedi.
Hassan bana böyle söyleyince ve onda bu işi başaracak güç göremeyince, başıma sıkıca bir tül­bent bağladıktan sonra elime bir sırık aldım, köşkten aşağı indim.
Köşkün kapısını açtım.
Adamın arkasından yavaşça vardım.
Sırıkla vurup başını parçaladım, işini bitirdim!
Hassân'a: 'Al şu başı da, aşağıdaki Yahudilere doğru fırlatıp at!' dedim.
Hassan: 'Bende bu güç ve cesaret nerde?' dedi.

Bunun üzerine, Yahudinin başını alıp Yahudilere doğru attım.
Yahudiler 'Bize Müslümanların ailelerini yanlarında adam bulundurmaksızın kimsesiz ve yalnız bıraktıkları haber verilmişti!' diyerek dağılıp gittiler.

Müslüman Kadınlarını Tehdit Eden Necdan'ın Öldürülüşü 

Râfi' b. Hadic'in bildirdiğine göre; Hendek Savaşı sırasında, Benî Harise kalelerine yerleştirilen kadınlarla çocukların yanlarında kendilerini koruyabilecekleri silahları da yoktu.
Salebe b. Sa'd oğulları kabilesinden Necdan adındaki kişi, bir gün at üzerinde hisarın dibine kadar gelip, kadınlara: "Yanıma inin!
Sizin için hayırlı olur" demeye ve kılıcını oynatmaya başladı.

Resûlullah Aleyhisselamın ashabından bir topluluk, onu görünce, kuleye doğru koştular.
Harise oğullarından Züheyr b. Râfi adındaki zât da içlerinde idi.
Züheyr: "Ey Necdan! Gel, çarpışalım!" dedi ve hemen üzerine saldırarak onu öldürdü.

Münafıkların Hendekten Dağılmaları 

Münafıkların evlerinin Medine dışında ve duvarlarının da alçak olup düşmana ve hırsıza açık bulun­duğunu bahane ederek hendekten dağıldıkları gecede, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında 300 kişiden başka kimse kalmamıştı.

Müşriklerin Baskın İçin Fırsat Kollamaları 

Müşrikler, Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabını hendekte kuşattıkları müddetçe, baskın yap­mak için her gece gözcüler salmaktan geri durmadılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabı da, önce Allah'ın açıkladığı gibi, bu müddeti mihnet, meşakkat, düşmanlarının altlarından üstlerinden gelip baskın yapacakları endişesi içinde geçirdiler.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Müslümanlara Ferahlatıcı Müjdeler Verişi 

Peygamberimiz Aleyhisselam, halktaki sıkıntının günden güne arttığını ve büyüdüğünü gördükçe: "Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; karşılaştığınız sıkıntılar sizlerden muhakkak kaldırılacak, sizler feraha çıkarılacaksınız?
Beyt-i Atık olan Kabe'yi de korkusuzca tavaf etmemi ve Yüce Allah'ın Kabe anahtarlarını bana tes­lim etmesini umuyorum!
Muhakkak ki, Allah Kisrâyı ve Kayser'i yok edecek, onların hazineleri de Allah yolunda har­canacaktır!" buyurarak Müslümanları sevindirmekte idi.

Hendeğin En Dar Yerinde Peygamberimiz Aleyhisselamın Yerine Sa'd b. Ebi Vakkas Tarafından Nöbet Tutulup Beklenmesi 

Hz. Aişe der ki: "Resûlullah Aleyhisselam hendekteki gediği, dar yeri beklemek için gidip geldiği sırada, soğuk ken­disini titretmiş, gelip ısınmak için yanıma sokulmak zorunda kalmıştı.
Biraz ısındıktan sonra, yine o gediği beklemeye gideceği sırada: 'Ben düşmanların oradan başka bir yerden geçip gelebileceklerinden korkmuyorum.
Keşke bu gece iyi bir adam olsa, benim yerime oraya beklese!' buyurmuştu.
O sırada, bir silah ve demir âlet şıkırtısı işittim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Kim o?' diye sordu.
'Sa'd b.Ebi Vakkas!'dedi.
Resûlullah Aleyhisselam, ona: 
'Bu gediği sana havale ediyorum!
Sen orayı bekle!' buyurdu ve kendisi de 
uyumaya başladı.  "

Ebu Süfyan Kumandasındaki Süvari Birliğinin Bozguna Uğratılışı 

Hz. Ümmü Seleme der ki: "Hendekte 
Resûlullah Aleyhisselamla birlikte bulundum.
Orada ve bulunduğu her yerde, kendisinden hiç ayrılmadım.
Resûlullah Aleyhisselam hendeği bizzat beklemekte idi.

O sırada şiddetli bir soğuğa da tutulmuştuk.
Resûlullah Aleyhisselama bakıyordum.
Resûlullah Aleyhisselam Allah'ın dilediği 
kadar namaz kıl­mak üzere namaza durmuştu.
Sonra, gidip bir müddet hendeğe doğru baktı ve: 'Şunlar herhalde müşriklerin süvarileridir, hendeği dolaşıyorlar!
Onlara karşı koyacak kim var? ' buyurduğunu işittim.
Sonra: 'Ey Abbâd b. Bişr' diye seslendi. 
Abbâd: 'Lebbeyk= Buyur!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam, ona:  'Yanında kimse var mı? diye sordu.
Abbâd b. Bişr 'Evet! 
Ben ve ashabından bazıları senin çadırının çevresinde bulunuyoruz!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Arkadaşlarınla birlikte gidip hendek boyunca dolaş!
Şu görünen süvariler herhalde düşman süvarilerindendir, sizin için dolaşıyorlar, gafletinizden yararlanarak ansızın baskın yapıp bazılarınızı öldürmeyi umuyorlar!' buyurdu ve: 'Ey Allah'ım! Onların serlerini, kötülüklerini bizden uzaklaştır!
Onlara karşı bize yardım et ve bizi onlara galip kıl! Senden başka, bizi onlara galip kılacak yoktur! diyerek dua etti.

Abbâd b. Bişr, arkadaşlarıyla birlikte gitti.
O sırada, Ebu Süfyan, müşriklerin bir süvari birliğiyle hendeğin dar yerini dolaşıyordu.
Müslümanlar oraya yetiştiler, onları taşa ve oka tuttular.
Ben de onlarla birlikte durdum, müşrik süvarilerine ok ve taş attık.
Nihayet, attığımız ok ve taşlarla onları zayıflattık, yıprattık.
Onlar bozuldular, yerlerine dönmek zorunda kaldılar.

Halid b. Velid ve Amr b. Âs Kumandasındaki Birliklerinin Püskürtülüşü 

Useyd b. Hudayr, arkadaşlarıyla birlikte hendeği beklemekte idi.
Amr b. Âs'ın kumandası altında keşif ve tecessüsle vazifeli yüz kadar müşrik süvarisi, hendeğin sıçrayınca geçilebilecek yerine kadar gelip dayanmışlardı.
Bunlar, Müslümanlara ansızın baskın yapmak istiyorlardı.
Useyd b. Hudayr, arkasında arkadaşları olduğu halde, onlara doğru ilerledi.
Onları taşa ve oka tutarak geri püskürttüler.

O gece savaşan Müslümanlar arasında bulunan Selman-ı Fârisî, Useyd b. Hudayr'a: 'Bu yer hendeğin en dar tutulmuş olan yeridir.
Biz zaten müşriklerin süvarilerinin buradan sıçrayıp geçmelerinden korkuyorduk! dedi.

Gerçekten de, halk orayı kazmakta işi aceleye getirmişler, gerektiği gibi geniş ve derin kazamamışlardı.
Müslümanlar nöbet tutup orayı bekliyorlar, şiddetli bir soğuk ve açlık içinde kıvranıyorlardı.

Cabir b. Abdullah derki: "Hendeği beklemekte olduğumuz sırada, müşrik süvarilerinin ansızın baskın yapmak için hendeğin dar bir yerini araştırıp oradan hücuma kalkmak istediklerini gördüm.
Bunu, Amr b. Âs ile Halid b. Velid idare ediyorlar, Müslümanların gaflet zamanlarını kolluyorlardı.

Biz Halid b. Velid'e yüz kişilik süvari birliğinin başında atını şaha kaldırıp süvarilerini geçirmek için hendeğin en dar bir yerini araştırdığı sırada rastlamıştık.
Onları hemen oka
tuttuk ve geri püskürttük!"
Muhammed b. Mesleme de şöyle der: "Halid b. Velid o gece yüz süvarinin başında geldi.
Onlar Akik vadisinden çıkıp geldiler, Mezad'da durakladılar.

Peygamber Aleyhisselamın çadırına yaklaştılar.
Peygamber Aleyhisselamın çadırını bekleyen ve o sırada ayakta durarak namaz kılmakta bulunan Abbâd b. Bişr'e hemen haber verdim.

Abbâd b. Bişr rükûa, sonra secdeye gitti.
Halid b. Velid yanında üç kişi olduğu halde geldi, dördüncüsü kendisi idi.
'İşte Muhammed'in çadırı!
Oka tutunuz' dediklerini eşittim.

Çadıra ok atmaya başladılar.
Biz hendeğin bu kıyısında, onlar öbür kıyısında durup birbirimize oklar yağdırdık.
Biz arkadaşlarımızın yanına döndük, onlar da arkadaşlarının yanına döndüler.
Bizim aramızda da, onların arasında da, pek çok yaralananlar oldu.

Sonra, onlar hendek kıyılarını takip ederek gittiler, biz de onları takip ederek gittik.
Müslümanlar onların nöbet tutup gittikleri yere, ileri karakollarına kadar vardılar.
Hangi karakola uğradıksa, orada bizimle çarpışmaya duran bir birlikle, direnen bir birlikle karşılaştık.
Ratic'e kadar vardık, dayandık.
Onlar orada uzunca bir müddet durakladılar.

Onlar Benî Kurayza Yahudilerinin gelmelerini bekliyorlar, Medine'ye ansızın bir baskın yapmak istiy­orlardı.
Seleme b. Eşlem b. Hureyş'in süvarilerinin Medine'de bulunduğunu ve Medine'yi beklemekte olduğunu biliyorduk.
O sırada, Seleme b. Eşlem Ratic'in arkasından geliverdi.
Halid b. Valid'in süvari birliğiyle karşılaşıp çarpıştılar ve birbirlerine karıştılar.
Bir koyun sağılacak kadar vakit geçmiş geçmemişti ki, Halid b. Velid'in süvarilerinin dönüp kaçtık­larını gördüm!

Seleme b. Eşlem, ardlarına düşüp onları çıkıp geldikleri yere kadar kovaladı." Halid b. Velid sabaha çıkınca, Kureyş müşrikleriyle Gatafanlar kendisini ziyaret ettiler ve: 'Hendekte bulunanlara veya sana karşı koyanlara neler yaptın, söyle bakalım?' dediler.
Halid b. Velid: 'Ben bütün gece oturdum. Onlar birtakım süvariler gönderdiler, ne yapacaklar diye onları gözetled­im durdum!' dedi.

Kureyşîlerle Gatafan Süvarilerinin 
Müşterek Hücumlarının Tekrar Tekrar Püskürtülüşü 

Benî Kurayza Yahudilerinin çoluk çocuklarımıza baskın yapmayacaklarından emin değildik.
Medine sabahlara kadar bekleniyordu. 
Orada korkudan sabahlara kadar Müslümanların getirdikleri tekbir sesleri işitiliyordu."

Müşriklerden Her Gün Birisinin Kumandasında Süvarilerin Hücuma Getirilişi 

Müşrikler aralarında nöbet ve sıra ile
hücuma geçiyorlardı.

Bir gün Ebu Süfyan b. Harb adamlarıyla 
birlikte hücuma kalkıyor, 
Bir gün Hübeyre b. Ebu Vehb 
Bir gün İkrime b. Ebu Cehil 
Bir gün Dırâr b. Hattab 
Bir gün Halid b. Velid 
Bir gün de Amr b. Âs... 
hücumu idare ediyordu.

Bunlar, süvarilerini Mezad ile Ratic arasında gâh dağıtıyorlar, gâh toplayıp hücuma geçiyorlar ve böyle yapmaktan geri durmuyorlardı
Bir gün, hep birden, Peygamberimiz Aleyhisselamın çadırını nişan alarak ok yağdırmaya başladılar.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerinde zırh gömlek ve başında da miğfer vardı.
Kendisi ayakta dikiliyordu.
Üç gün, gecenin geç saatlerine kadar, şiddetli çarpışmalar oldu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın sahabileri, her yetişilecek yere yetişmeye çalışmakta idiler.

Çarpışmaktan İkindi Namazını Kılmaya 
İmkân ve Fırsat Bulunamayışı 

Müşrikler, bir gün, Peygamberimiz Aleyhisselamın bulunduğu yere olanca güçleriyle hücuma geçtil­er.
O gün ne Peygamberimiz Aleyhisselam, ne de sahabilerinden hiçbiri, ikindi namazını kılmak fır­satını bulabildi.
Fakat, Allah hendeği geçmek fırsatını müşriklere vermedi.
Kahraman sahabiler yetişip yağdırdıkları 
oklar ve taşlarla onları geri püskürttüler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hendek günü, müşrikler hakkında: "Onlar nasıl güneş batıncaya kadar uğraştırıp bizi orta (ikindi) namazından alıkoydularsa (üzdülerse), Allah da onların evlerine, karınlarına, kabirlerine ateş doldursun (kendilerine azab etsin)!" diyerek beddua etti, ilendi.

 Sa'd b. Muaz'ın Kolundan Okla Vuruluşu 

Hz. Aişe der ki: "Hendek savaşı günü, savaşan halkın ardından gittim.
Arkamdan bir ses geldiğini işittim.
Dönüp bakınca, Sa'd b. Muaz ile kardeşinin oğlu Harise b. Evs'i gördüm. Ben olduğum yere çöktüm.
Sa'd b. Muaz'ın sırtında dar bir zırh gömlek vardı.
Kendisinin kolları zırhtan dışarı çıkmıştı. Sa'd b. Muaz'ın elinde harbe (kısa mızrak) vardı, acele gidiyordu.
Vallahi, Sa'd'ın açık kalan kollarından, okla vurulur diye korkmuştum.
Ömer, bana: 'Sen ne diye geldin?!
Vallahi, sen gerçekten çok cür'etli ve cesaretlisin!
Sen bir felâkete
 uğramaya­cağından emin olabilir misin?' diyerek çıkıştı.
O beni böyle kınadığı zaman, yer yarılıp dibine geçmeyi isterdim. 
Miğferli zât, miğferini yüzünden yukarı doğru kaldırdı. 
Meğer Talha b. Ubeydullah imiş! Talha: 'Ey Ömer! Allah senin iyiliğini versin! Sen bugün çok oldun! 
Doğru ve isabetli görüşlülük veya 
Yüce Allah'a doğru kaçış nerede kaldı?!' dedi. Nihayet, Sa'd b. Muaz açık kolundan bir okla vurulmuş, kolunun damarı kesilmişti.
Bu, koldaki 'ekhal' dedikleri orta damardı ve hayat damarı idi."
Sa'd b. Muaz'ı kolundan okla vuran, 
Kureyş müşriklerinden Hıbban b. Kays b. Arika idi.

Sa'd b. Muaz'ın Yüce Allah'tan Dilekleri

 

Sa'd b. Muaz, yarasının ağır ve öldürücü olduğunu anlayınca: "Ey Allah'ım! Eğer Kureyş müşrikleriyle herhangi bir çarpışma daha bıraktınsa, beni de o çarpış­mada bulunmak üzere sağ bırak! Çünkü, Resûlüne işkence ve kötülük yapan, onu yalanlayan ve yurdundan çıkaran o Kureyş kavmiyle çarpışmayı özlediğim kadar, çarpışmak istediğim bir kavim daha yoktur.
Ey Allah'ım! Eğer bizimle onlar arasındaki çarpışma bu kadarla kalacaksa, aldığım yarayı benim için şehitliğe sebep kıl!
Beni manevî huzuruna al!
Fakat, Benî Kurayza Yahudilerinin akıbetlerini, 
cezalandırılmalarını görüp gözüm aydın 
oluncaya ve sevininceye kadar da beni öldürme, yaşat!
Onların Sana, Senin Peygamberine ve
Senin dostlarına olan düşmanlıklarının 
cezasını çektiklerini görmekle sevineyim!" diyerek dua etti.
Sa'd b. Muaz dua eder etmez, kanı dindi, 
bir damla bile akmadı!

Müşriklerin Süvari Kumandanlarının Umumî Taarruz Keşifleri ve Denemeleri 

Kureyş müşriklerinin namlı süvarilerinden: 
Amr b. Abd, 
İkrime b. Ebu Cehil, 
Hübeyre b. Ebu Vehb, 
Nevfelb. Abdullah, 
Dırâr b. Hattab, 
çarpışmak için giyinip kuşandılar, atlarına bindiler, Kinane oğullarına uğradılar ve: "Ey Kinane oğulları! Çarpışmak için hazırlanın!
Bugün, süvarilerin kimler ve nasıl olduklarını öğreneceksiniz!" dediler.
Düşman kumandanları, yanlarına Gatafan liderlerinden Uyeyne b. Hısn'ı, Mes'ud b. Ruhayle'yi, Haris b. Avf'ı, Süleymlerin lider­lerini, Benî Esedlerin lideri Tulayha b. Huveylid'i aldılar ve yerlerine de adamlar bıraktılar.
Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabı üzerine bütün süvari birliklerinin bir uğurdan saldırıya geçe­bilecekleri dar bir yer araştırmak için hendek boyunca dolaşmaya başladılar.
Hendeğin en dar yerine, Müslümanların acele edip gereği gibi kazamadan dar bırakmış oldukları yere kadar geldiler.
Oradan hücuma geçmeyi kararlaştırdılar.
Hendek, süvarilerin hiç de hoşlarına gitmedi.
Müşriklerin askerleri de, kumandanlarının ardısıra, hendeğin kıyısına kadar geldiler. 
Hendekle karşılaşınca, onlar da durakladılar ve şaşırdılar "Vallahi, bu, Arapların hiç yapmadığı, başvurmadığı bir harp hilesi, harp tedbiridir!
Herhalde onun [Peygamberimiz Alayhisselamın demek isteniyor] yanındaki Farslı adam bunu onlara tavsiye etmiş olmalıdır!" dediler.

 Hendeğin Dar Yerinden Beş Müşrik 
Süvarisinin Sıçrayıp Geçişi 

Müşriklerin kumandanları: "Hendeğin şu dar yerinden kim atlayıp geçebilir?" diye birbirlerine sordular
İkrime b. Ebu Cehil, 
Nevfel b. Abdullah, 
Dırârb. Hattab,
Hübeyre b. Ebu Vehb, 
Amr b. Abd, 

atlayıp geçmeye hazırlandılar.

Bunlar, hendekle Sel  dağı arasındaki çorak ve sert yerde hendeğin dar gediğine doğru atlarını dört­nala kaldırdılar.
Hendeğin o dar yerinden atlayıp geçmeye muvaffak oldular.
Diğer müşrikler, geçemeyip hendeğin arkasında sıralandılar.
Geçenler, Ebu Süfyan'a; "Sen ne için geçmiyorsun?" diye sordular.
Ebu Süfyan: "Siz geçtiniz.
Eğer bize ihtiyacınız olursa, bizler de geçeriz!" dedi.

Müşriklerin geçtiğini görünce, Hz. Ali Müslümanlardan birkaç kişi ile acele gidip o gediği tuttu.

Amr b. Abd'in Müslümanlara Meydan Okuması

Hendeği geçenlerden Amr b. Abd, Bedir savaşında ağırca yaralanmış olduğundan Uhud savaşın­da bulunamamıştı.
Kendisinin kim olduğu bilinsin diye bir alâmet taktırmıştı.
O zaman, kendisi doksan yaşında idi.
Peygamberimiz Aleyhisselamdan ve Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabından öcünü almadıkça, koku sürünmeyi kendisine yasaklamıştı.
Arapların namlı kahramanlarından, yiğitlerindendi.
Tepeden tımağa kadar demirlere, zırhlara bürünmüştü.
Amr b. Abd, atının başını çekip: "Benimle çarpışacak kim varsa, çıksın meydana!" diyerek seslendi.
Müslümanlar, Amr b. Abd'in yaman bir adam olduğunu bildikleri için, başlarına kuş konmuş gibi, kımıldamadılar, susup kaldılar.

Hz. Ali'nin Amr b. Abd'le Çarpışmak İçin Sabırsızlanması ve Çarpışması

Hz. Ali fırlayıp ayağa kalktı ve: "Yâ NebiyyalIah!
Ben çarpışayım onunla!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen otur!
O, Amr'dır" buyurdu.
Amr b. Abd: "Hani sizden öldürülünce Cennete gireceğini iddia ettiğiniz kimseler nerede kaldılar?!
İçinizden meydana çıkıp benimle çarpışacak bir kimse yok mu?" diye tekrar seslendi
Hz. Ali yine fırlayıp kalktı ve: "Yâ Rasûlallah!
Ben çarpışayım onunla!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen otur!
O, Amr'dır!" buyurdu.
Amr b. Abd, üçüncü kez seslenerek kendisiyle çarpışacak er diledi ve: "'O toplulukta benimle çarpışacak er var mı?' diye bağıra bağıra kısıldı gitti sesim!" diye başlayan dört beyitlik bir kıt'a söyledi.
Yine Hz. Ali fırlayıp ayağa kalktı ve: "Ben çarpışayım onunla yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Alayhisselam: "O, Amr'dır!" buyurdu
Hz. Ali: "Amr olursa olsun!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'nin Amr'la çarpışmasına müsaade buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'nin Amr b. Abd'le çarpışmasına müsaade buyurunca, kendi kılıcını (Zülfikar'ı) ona verdi.
Zırh gömleğini ona giydirdi.
Sarığını da onun başına sardı.

"Allah'ım!
Ona yardımını ihsan et!" diyerek dua etti.
Abdullah b. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendek günü altı kişinin; Muhacirlerden Talha, Zübeyr, Ali ve Sa'd b. Ebi Vakkas ile Ensardan Ebu Dücâne ve Haris b. Sımme'nin üzerine titreyip durduğunu bildirmiştir.
Hz. Ali, Amr b. Abd'e: "Acele etme!
Ben sesine, davetine icabetle, aciz olmayarak geliyorum sana!
Her iyiniyet, basiret ve sadakat sahibi kişi, muhakkak düşmanına galebe çalmış ve necata ermiştir! de seni Zülfikar'ın bir darbesiyle devirip cenazeler ağıtçısı gibi başucuna dikileceğimi umuyo­rum!" diyerek Amr b. Abd'a doğru vardı.

Amr b. Abd, ona: "Sen kimsin?" diye sordu.
Hz. Ali zırha bürünmüştü.
Gözlerinden başka yeri görünmüyordu.
"Ben Ali'yim!" dedi.
Amr b. Abd: "Abdi Menafin oğlu Ali mi?" diye sordu.
Hz. Ali: "Ben Ebu Talib'in oğlu Ali'yim!" dedi.
Amr b. Abd: "Ey kardeşimin oğlu!
Amcalarından, senden başka, daha yaşlı bir kimse yok mu?
Ben senin kanını dökmek istemem!
Çünkü, senin baban benim dostumdu" dedi.
Hz. Ali: "Vallahi, ben senin kanını dökmek isterim!" dedi.
Bunun üzerine Amr b. Abd kızdı, kılıcını sıyırarak atını Hz. Ali'nin üzerine sürdü.
Kılıcının yalını ateş gibi parlıyordu
Hz. Ali: "Ben seninle nasıl çarpışabileyim? 
Ben yayayım, sen atının üzerindesin!
Atından, yanıma in!" dedi.
Amr b. Abd hemen atından yere atladı.
Atının sinirlerini kılıçla vurup kesti ve yüzüne de çarptıktan sonra, 
Hz. Ali'nin karşısına gelip dikildi.

Hz. Ali ona: "Ey Amr! Ben senin Kureyş'ten bir kimse ile karşılaştığında onun iki veya üç dileğinden birisini kabul edip yerine getireceğin hakkında Allah'a söz verdiğini işittim, doğru mudur bu?" diye sordu.
Amr: "Evet! Doğrudur!" dedi.
Hz. Ali: "Öyleyse, ben seni Allah'a ve Resûlullaha imana ve İslâmiyeti kabule davet ediyorum!" dedi.
Amr: "Bu bana gerekmez!
Ey kardeşimin oğlu!
Geç bunu, benden böyle birşey isteme!" dedi.
Hz. Ali: "Öyleyse, bizimle çarpışmayı bırak!
Yurduna dön, git! 
Eğer Muhammed Aleyhisselamın işi yoluna girip kendisi düşmanlarına galebe çalarsa, sen bu hareketinle ona yardım etmiş olursun!
Şayet düşmanları onu ortadan kaldırırsa, senin arzun onunla çarpışmaksızın yerine gelmiş olur" dedi.
Amr: "Bu sözü hiçbir zaman Kureyş kadınları bile söylemezler!
Ben adağımı yerine getirecek güçte olduğum halde, onu yerine getirmeden nasıl dönüp giderim?!
Ben adayacağımı adamış ve intikam almadıkça başıma yağ ve koku sürmeyi kendime yasaklamış bulunuyorum!
Sen üçüncü dileğini söyle!" dedi.
Hz. Ali: "Öyleyse, seni benimle çarpışmaya davet ediyorum!" dedi.
Amr b. Abd güldü ve: "Doğrusu, ben bu haslette Araplar içinde benden korkmadan benimle çarpışmak isteyecek bir kimse bulunabileceğini sanmazdım!
Sen ne diye benimle çarpışmak istiyorsun ey kardeşimin oğlu?
Vallahi ben seni öldürmek istemiyorum!
Senin baban benim dostumdu.
Sen geri dön, git! Sen genç bir yiğitsin!
Ben ancak Kureyş'in Ebu Bekir,Ömer gibi yaşlıca ve olgunca olanlarıyla çarpışmak isterim!" dedi.
Hz. Ali: "Fakat ben seni öldürmek isterim!" deyince,Amr'ın kan başına sıçradı!
Birbirlerine saldırdılar.
İlk saldıran Amr oldu.
Hz. Ali'ye kılıçla şiddetli bir darbe indirdi.
Hz. Ali Amr'ın darbesini sığır derisinden yapılmış kalkanıyla karşıladı.
Amr'ın kılıncı Hz. Ali'nin kalkanına saplandı ve kılıcın ucu Hz. Ali'nin başını yaraladı.
Sıra Hz. Ali'ye geldi
Hz. Ali Amr'ın boyun köküne Zülfikar'la indirdiği şiddetli bir darbe ile kellesini uçurdu ve gövdesini yere düşürdü!
Çığlıklar koptu!
Hz. Ali "Allahuekber!" diyerek tekbir getirdi
Hz. Ali'nin tekbirine uyarak, Müslümanlar da tekbir getirdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, tekbir sesini işitince,Hz. Ali'nin Amr'ı öldürmüş olduğunu anladı 

Hz. Ali Amr b. Abd'in işini bitirince, Dırâr b. Hattab'la Hübeyre b. Ebu Vehb Hz. Ali'nin üzerine yürür gibi olmuşlardı,Hz. Ali onlara doğru yönelince; Dırâr, Hz. Ali'nin yüzüne bakar bakmaz, arkasını dönüp kaçmaya başladı.
Sonradan, Dırâr'a kaçmasının sebebi sorulduğu zaman: "Ölüm hayali surete bürünmüş, bana görünmüştü!" demiştir.

Hübeyre b. Ebu Vehb Hz. Ali ile çarpışmaya yeltendi ise de, Hz. Ali'nin bir kılıç darbesi onun zırh gömleğinden tenine erişince, o da dönüp kaçtı.
Nevfel b. Abdullah da, kaçarken atıyla birlikte hendeğe düştü, boynu kırıldı.
Müslümanlar onu hendeğin içinde taşa tuttular.
Nevfel: "Ey Arap topluluğu!
Beni bundan daha iyi bir öldürüşle öldürseniz olmaz mı?" diye seslendi.
Bunun üzerine, Hz. Ali hendeğin içine indi.
Onu kılıçla vurup öldürdü.

Nevfel b. Abdullah, Peygamberimiz Aleyhisselamın hayatına hatime çekmek için and içen, diş bileyen azılı müşriklerdendi.
İkrime b. Ebu Cehil ise, mızrağını atarak kaçıp kurtulmuştu.
Harp meydanlarından kaçıp canlarını kurtaranlar, ordugâhlarına kavuşunca, Amr b. Abd'le Nevfel b. Abdullah'ın öldürüldüklerini haber verdiler.
Bunun üzerine Kureyş müşrikleri gevşediler ve ümitsizliğe düştüler.
Ebu Süfyan, Fezârelerin kaç­malarından ve Gatafanların da dağılmalarından korkmaya başladı  ve: "Bugün, bizim için hiçbir faydası olmayan bir gün olmuştur!
Yerlerinize dönünüz!" dedi, dağıldılar.
Kureyşîler Akik'e, Gatafanlarda karargâhlarına döndüler.

Hz. Ali'nin Harp Meydanından Peygamberimiz Aleyhisselamın Yanına Dönüşü 

Hz. Ali sağ kalan müşrik süvarilerini de hendeğe kadar kovaladı.
Öldürdüklerinin soykalarını almaya tenezzül etmedi.
"Lâ ilahe illallah Muhammedun Resûlullah!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselamin yanına döndü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'ye: "Amr b. Abd'i öldürdükten sonra kendini nasıl, ne durumda bulmuştun?" diye sordu: Hz. Ali: "Bütün Mekkeliler bir taraf olsalardı, ben de bir taraf olsaydım, kendimi onların hepsini yenebilecek güçte bulmuş, hissetmiştim!" dedi. 

Nevfel b. Abdullah'ın Cesedinin Satın Alınmak İstenilmesi 

Nevfel b. Abdullah'ın ölüsünün hendekte kalması müşriklere ağır geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselama adam göndererek: "Nevfel'in ölüsünü, gömmek üzere bize ver de, sana diyetini ödeyelim?" dediler ve 10.000 dirhem gönderdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bize onun ne cesedi, ne de cesedinin bedeli lâzımdır!
Biz ölü bedelini yemeyiz.
Onlara ölü­lerini veriniz!
O habis bir ölüdür,onun diyeti de habistir" buyurdu.
Bu hususta onlardan hiçbir şey kabul etmedi.
Ölülerinin cesedini alıp götürmekte kendilerini serbest bıraktı.

Düşmanların Süvari, Piyade Bütün Askerî Güçlerini Saldırıya Geçirmeleri

Kureyş orduları Akik'e, Gatafan orduları da karargâhlarına döndükten sonra, hiçbiri geri kalmamak ve hep birden hücuma kalkmak üzere hazırlıklara giriştiler.
Kureyşîler ve Gatafanlar, bütün geceyi adamlarını hazırlamak ve düzenlemek ile geçirdiler.
Askerî yığınaklarını Müslümanlara karşı kale gibi diktiler. 
Hendeği her taraftan tuttular.

Peygamberimiz Aleyhisselam da, güneş doğmadan önce, hendeğin kıyısına geldi. 
Ashabını sıral­adı ve savaş için hazırladı. 
Sabır ve sebat eder, güçlüklere göğüs gererek katlanırlarsa, Allah'ın yardımına kavuşacaklarını va'd etti.
Müşrik orduları, tek kişileri bile geri kalmamak üzere, hendeğin her tarafından hücuma geçtiler.
Müslümanlar da, hendek arkasında siperlenerek onlarla savaştılar.
Cabir b. Abdullah derki: "Müşrikler o gün hiç durmadan bizimle çarpıştılar.
Ordularını takım takım ayırdılar.

Halid b. Velid kumandasındaki büyük ve ağır bir fırkalarını Resûlullah Aleyhisselama doğru yönelttiler
O gün gecenin geç saatlerine kadar çarpıştılar.
Ne Resûlullah Aleyhisselam, ne de Müslümanlardan herhangi birisi, yerlerinden ayrılmak; ne öğle, ne ikindi, ne akşam, ne de yatsı namazını kılmak imkân ve fırsatını bulabildi.

En sonunda, Yüce Allah düşmanları bozguna uğrattı, dağıldılar.
Kureyşîlerle Gatafanlar karargâhlarına döndüler, Müslümanlarda Resûlullah Aleyhisselamın çadırı­na doğru çekildiler.

Tufeyl b. Numan'ın Şehit Oluşu 

Useyd b. Hudayr, Müslümanlardan  200 kişilik bir kuvvetle hendek üzerinde nöbetçi kaldı.
Nöbetçiler, hendeğin kıyısında bulundukları sırada, Halid b. Velid'in kumandası altındaki süvari bir­liğinin ansızın hücumuna uğradılar. 
Nöbetçiler, bir müddet, onlara karşı koydular.
Bu çarpışmada, müşrikler arasında bulunan Vahşî, Selime oğullarından Tufeyl b. Numan'ı mızraklayıp şehit etti.
Müşrikler bozuldular, geri çekildiler.

Savaş Yüzünden Kılınamayan Namazların Geceleyin Kaza Edilişi 

Peygamberimiz Aleyhisselam çadırının bulunduğu yerde Bilal-i Habeşye emretti, ezan okuttu.
Bir ezan ve kametle, önce kazaya kalan öğle namazını olduğu gibi güzelce kıldırdıktan sonra, her namaz için ayrı kamet getirterek, kazaya kalan öteki namazları da olduğu gibi güzelce kıldırdı

Korkuya Düşen Müslümanlara Tavsiye Buyurulan Dua

Peygamberimiz (sav) 'Ey Allah'ım! 
Açık ve korkulu yerlerimizi kapa! 
Bizi bütün korktuklarımızdan emin kıl! diy­erek dua ediniz  buyurdu."
Peygamberimiz Aleyhisselam Ahzab Mescidinin yerinde ridâsını bırakıp ayağa kalktı.
Ellerini kaldırdı. 
Toplanıp gelmiş bulunan müşrik kabileleri aleyhine dua etti.
Namaz kılmadan oradan ayrıldı.
Tekrar oraya vardı. 
Yine müşrikler aleyhine dua etti ve orada namaz kıldı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, orada Pazartesi, Salı ve Çarşamba gününde dua etti.
Çarşamba günü, öğle namazıyla ikindi namazı arasında, duasının kabul buyurulduğu kendisine vahyedildi.
Ashab bunu Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzünde dalgalanan sevinçten anladılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yaptığı dualarında: "Ey Kitabı indiren, hesabı en çabuk gören, kabileleri hezimetlere, bozgunluklara uğratan Allah'ım!
Sen şu kabileleri de hezimete uğrat, sars onları Allah'ım!
Onlara karşı bize yardım et!
Ey Allah'ım!
Ben Senden, bana olan ahdini ve va'dini yerine getirmeni diliyorum.
Sen şu bir avuç Müslümanların helakini dilersen, artık hiç ibadet olunmazsın.
Ey darda, tasalarda olanların imdatlarına yetişen!
Ey muhtaç ve çaresiz kalmışların dualarına ica­bet eden Allah'ım! Üzüntümü, sıkıntımı kaldır artık!
Benim halimi, ashabımın hallerini görüyor ve biliyor­sun!" dedi.

Gatafanları Kureyş Müşriklerinden Ayırma Denemesi 

Peygamberimiz Aleyhisselam muhasaranın uzayıp gittiğini, soğuğun, kıtlığın ve açlığın günden güne arttığını görünce, Gatafanların kumandanları Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf'a; Müslümanları muhasaradan vazgeçerek askerleriyle birlikte dönüp yurtlarına giderlerse kendilerine Medine'nin yıllık hurma mahsulünün üçte birinin verilebileceğini bildirmişti.
Uyeyne b. Hısn: "Eğer bize Medine'nin bu yılki mahsulünü verirsen, biz aradan çıkar, seni kavminle başbaşa bırakarak dönüp gideriz!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır!" buyurdu.

Haris b. Avf: "Yâ Muhammedi Ya Medine'nin hurmasını seninle yarı yarıya bölüşürüz, yahut üzerine süvarilerle piyadeleri yığar, doldururum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam üçte bir üzerine birşey arttırmayınca, üçte bire razı oldular, on kişilik bir heyetle Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubâde'ye haber saldı.
Gatafan heyeti otururken, Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubâde ile gizlice konuşup bir barışıklık meydana getirmek istediğini onlara açıkladı.
Uyeyne b. Hısn, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Haydi, aramızdaki anlaşmamıza dair bir yazı yaz!" dedi.
Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubâde: "Yâ Rasûlallah!
Bu, yapmamızı senin istediğin birşey midir?
Yoksa bu, Allah'ın sana emrettiği ve bizim de muhakkak yerine getirmemiz gereken birşey midir?
Yahut, yapılmasını bize bıraktığın birşey midir?

Bu sana semâdan verilmiş bir emir ise, hemen onu yerine getir!
Bu iş sana Allah tarafından buyurulmayan ve fakat senin bir görüşünden ibaret birşey ise, yine de onu yerine getir, biz emrini dinler ve buyruğuna boyun eğeriz.

Bu, kendin için yapmak istediğin birşey midir?
Yoksa, bununla bizim hayatimizi korumak, esirgemek mi istiyorsun?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eğer bunu yapmaya Allah tarafından emrolunsaydım, size danışmaz,gereğini hemen yerine getirirdim.
Bu, sizin kabul edip etmemekte serbest bulunduğunuz bir görüşten ibarettir!
Evet!
Bu, sırf sizin için yapmak istediğim birşeydir!

Vallahi, ben ancak bütün Arapların sizi tek yaydan oka tuttuğunu, her yandan üzerinize saldırdığını gördüğüm için böyle birşey yapmayı düşünmüş, bununla da o birleşmiş Arapların bir müddet için kuvvetlerini kırmak istemiştim!" buyurdu.
Sa'd b. Muaz: "Yâ Rasûlallah!
Biz ve şu kavim (Gatafanlar), birzamanlar Allah'a şerik koşar, putlara tapar, Allah'a ibadet etmez, onu tanımaz iken bile, bunlar-misafirlik veya birşey satın alma dışında-Medine'den bir tek hurma yemeyi ummamışlardır.

Şimdi, Allah bizi İslâmiyetle şereflendirdiği, onunla doğru yolu buldurduğu ve seninle ve onunla bizi güçlendirdiği bir sırada mı mallarımızı bunlara (haraç olarak) vereceğiz?!
Vallahi, bizim için, böyle bir anlaşma yapmaya hacet yoktur!
Vallahi, Yüce Allah aramızda hükmünü verinceye kadar, onlara kılıçtan başka birşey sunmaya­cağız!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam,  onların sözlerine sevindi.
Haris ile arkadaşlarına: "Bunlar ne söylüyorlar, işittiniz ya?" buyurdu.
Sa'd b. Muaz, barış sahifesini alıp içinde yazılı şeyleri sildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da onu alıp yırttı.
Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf'a yüksek sesle: "Dönüp gidiniz artık.
Size kılıçtan başka birşey sunmayacağız.
Aramızdaki anlaşmazlığı kılıç halledecektir!" buyurdu.
Uyeyne b. Hısn: "Vallahi, siz kendiniz için hayırlı olan birşeyi geri bıraktınız!
Sizin o kavme (Kureyşlilere) karşı dayanabilecek gücünüz yoktur!" diyerek ayağa kalktı.

Abbâd b. Bişr "Ey Uyeyne! Sen bizi kılıçla mı korkutuyorsun?
Hangimizin korkak olduğunu öğreneceksin!
Vallahi, Resûlullahın meclisinde olmasaydınız kavminizin yanına sağ dönemezdiniz!" dedi.

Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf, dönüp giderlerken,kendi kendilerine "Vallahi, biz onlardan birşey koparabileceğimizi sanmıyoruz!
Onlar müşriklere karşı doğru bir yol tut­uşlar, çok basiretli ve uyanık bulunuyorlar!
Vallahi, ben ancak şu kavim (Kureyşliler) üzerime düştüğü ve beni tesir altında bıraktığı için, iste­meyerek bu işe katılmış bulunuyordum!
Biz onlarla birlikte bulunmakla, hiç de iyi bir yerde ve durumda bulunmuş olmadık.
Bununla beraber, Kureyşliler bizim Muhammed'le görüşüp konuştuğumuzu öğrenecek olurlarsa, bizi terkederler ve bize hiç yardım etmezler!" diye söyleniyorlardı.

Uyeyne b. Hısn: "Vallahi, bu iş öyle olacaktır!" dedi.
Haris b. Avf: "Biz Kureyşlilere yardım için Muhammed'e saldırmakla birşey elde edemeyeceğiz!
Vallahi, eğer Kureyşliler Muhammed'e galebe çalacak olurlarsa, bu hususta kazanacak olan, Araplardan başkası, yani Yahudiler olacaktır.
Bununla beraber, ben Muhammed'in işinin açık ve üstün bir iş olduğunu görüyor ve sanıyorum.

Vallahi, Hayber Yahudilerinin bilginleri, Harem halkından, Muhammed'in sıfatında bir peygamberi Kitablarında yazılı bulduklarını söyler dururlardı!" dedi.
Uyeyne b. Hısn da: "Vallahi, biz Kureyşten yardım görelim diye gelmedik.
Kureyş'ten yardım isteğinde bulunsaydık, onlar bize ne yardım ederlerdi, ne de Mekke Haremlerinden çıkıp bizimle birlikte gelirlerdi.
Fakat, ben bu hususta elimize ganimetten birşey geçmeyecek olduğuna göre, bari Medine hur­masını alalım diye umutlanmıştım.

Bununla beraber, bizi şuraya çekip getiren Yahudi müttefiklerimizden yardım görebileceğimizi umuyordum" dedi.
Haris b. Avf: "Vallahi, Evs ve Hazrec kabileleri,kılıçtan başka birşeye yanaşmamaktadırlar.
Vallahi, onlar değil hurma yüzünden, hatta şu hurma ağaçlarının dal, budak, yaprakları yüzünden bile, kendilerinden tek kişi kalmayıncaya kadar, yerimizde durdukça, bizimle çarpışacaklardır!
Halbuki, her tarafı kıtlık sarmış bulunuyor.
Yaşlı develer, ard arda ölmeye başladılar" dedi.
Uyeyne b. Hısn: "Bize hiçbir şey yok!" dedi.
Uyeyne b. Hısn ile Haris b. Avf, son derecede ümitsiz ve üzüntülü olarak karargâhlarına döndüler.

Ensarın ihlas ve samimiyetini ve Peygamberimiz Aleyhisselamın emirlerine göre hareket hususun­da ittifak halinde bulunduklarını görüp, Medine'yi ele geçirmeye hiçbir suretle yol bulamayacaklarını anladılar.
İşlerinde büyük bir ümitsizliğe düştülerve sarsıldılar.
Karargâhlarına geldikleri zaman, Gatafanlar, onlara: "Gerinizden ne haber getirdiniz?" diye sordular.
"İş tamamlanamamıştır.

Biz son derecede basiretli, uyanık ve adamlarının [Peygamberimiz Aleyhisselam denilmek isteniliy­or] önünde canlarını seve seve feda edecek bir kavim gördük!
Biz de mahvolduk, Kureyşîler de mahvoldular!
Kureyşiler Muhammed'e birşey diyemeden,yapamadan geri dönüp gidecekler!

Muhammed de, Benî Kurayza Yahudilerinin üzerine düşecek!
Biz geri dönüp gidince, onların hepsini, ellerini uzatıp boyunlarına bağlattırıncaya kadar, kalelerinde kuşatacaktır!" dediler.
Haris b. Avf: "Gebersinler, Cehennem olsunlar!
Muhammed bize Yahudilerden daha sevgilidir!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın düşündüğü ve başvurduğu tedbir, Gatafanlar üzerinde istenilen tesiri böylece göstermeye başlamış oldu.


 

Nuaym b. Mes'ud'un Kureyş Müşrikleriyle Benî Kurayza Yahudileri Arasındaki Birliği  Bozuşu

Nuaym b. Mes'ud der ki:  Kabileler Resûlullah Aleyhisselamın üzerine yürüdükleri sırada, ben de kavmimle birlikte gelmiştim.
O zaman, kavmimin dininde idim.
Resûlullah Aleyhisselam da, beni tanırdı.Kabileler Medine'de karargâhlarını kurup oturdular.
Nihayet, kıtlık etrafı sardı.
Yaşlı develer, atlar ölmeye başladı.
Yüce Allah kalbime İslâmiyet sevgisini düşürdü.
Müslüman oldum.
Müslüman olduğumu kavmim­den gizli tuttum.
Akşamla yatsı arasında Resûlullah Aleyhisselamın yanına gittim.
Kendisini namazda buldum.
Beni görünce, oturdu.
Selam verdikten sonra, bana: 'Ey Nuaym! Ne haber getirdin?' diye sordu.
Kendisine: 'Ben seni tasdik, senin getirdiğin şeyin hak ve gerçek olduğuna şehadet edeyim diye geldim.
Yâ Rasûlallah! Sen ne istersen, bana emret!
Vallahi, benim emredeceğin şeyi muhakkak yerine getirdiğimi göreceksin!
Yâ Rasûlallah!
Ben Müslüman oldum.
Kavmim olan Gatafanlar benim Müslüman olduğumu bilmiy­orlar' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Elinden gelirse, bizi kuşatmış olan kavimlerin arasına gir de, onları birbirlerinden ayırmaya çalış!
Çünkü, harp aldatmaktan ibarettir!' buyurdu.
'Ben bu işi yaparım.
Fakat yâ Rasûlallah!
Gerektiğinde gerçeğe aykırı birşeyler söylememe izin ver­melisin!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'İstediğini söyle! Sana helâldir!' buyurdu.
Benim Uyeyne b. Hısn ve Ebu Süfyan'ın yanında bulunduğum sırada idi ki, onlara Benî Kurayzaların elçisi geldi de: 'Siz sebat ediniz!
Biz Müslümanlara arkalarından saldıracağız!' dediklerini bildirdi.
Bunun üzerine, ben Benî Kurayza Yahudilerinin yanına gittim.
Onlar beni görünce: 'Merhaba! Hoşgeldin!' dediler.
Hal hatır sordular, önüme yiyecek içecek çıkardılar.
Onlara: 'Ben size böyle yemek içmek gibi şeyler için gelmiş değilim.
Ben ancak sizin hakkınızda korktuğum birşey üzerindeki görüşümü size açıklayayım diye geldim.
Ey Kurayza oğulları!
Benim size olan sevgimi ve aramızdaki hususiyeti, dostluğu biliyorsunuzdur' dedim.
Kurayza oğulları: 'Doğru söylüyorsun.
Sen bizim katımızda, bize karşı kötü bir tutum ve davranışla suçlanmış bir kimse değilsin.
Biz seni böyle biliyoruz.
Sen bizim katımızda doğruluğundan ve iyiliğinden dolayı sevilen bir kimsesin! dediler
Onlara: 'Öyleyse, benden işiteceğiniz şeyleri gizli tutun,hiç kimseye birşey sızdırmayın!' dedim.
'Öyle yaparız!' dediler.
'Şu adamın [Peygamberimiz Aleyhisselam denilmek isteniliyor] işi hiç şüphesiz bir belâdır!
Onun Benî Kaynukalara, Benî Nadîrlere yaptıklarını görmüş bulunuyorsunuz.
O, onların mallarını müsadere ettikten sonra, kendilerini de yurtlarından sürüp çıkardı.
İbn Ebi Hukayk bize kadar gelmişti.
Biz size yardım için onunla birlikte toplanıp geldik.
Ben, sizin de gördüğünüz gibi, işlerin uzayıp gittiğini gördüm.
Vallahi, siz Muhammed'e karşı Kureyşîler ve Gatafanlarla bir durumda değilsiniz.
Kureyşîler ve Gatafanlar, seyyar, konar göçer bir kavimdirler.
Onların nereye gelip konduklarını da gördünüz.
Kureyşîlerle Gatafanlar, sizin gibi değillerdir.
Bu yurt, sizin yurdunuzdur.
Bütün mallarınız, mülkleriniz, çoluk çocuklarınız buradadır.
Onları buradan başka bir yere nakletmeye de kadir olamazsınız!
Kureyşîler ve Gatafanlar buraya Muhammed ve ashabıyla çarpışmak üzere gelmiş bulunuyorlar.
Siz de Muhammed'e karşı onlara yardımcı oldunuz.
Onlar sizin gibi değillerdir.
Onlar fırsat ve imkân bulabilirlerse, yenerler, ganimetlerini toplarlar.
Bunun aksi olursa, buradan savuşurlar,yurtlarına döner kavuşurlar.
Sizi yurdunuzda o adamla başbaşa bırakıp aradan çekiliveririer.
Siz onunla başbaşa kalınca da, sizde ona karşı koyacak güç, kuvvet yoktur.
Muhammed tarafı, Kureyşîler ve Gatafanlar üzerine ağır basmaya başladı: Onların ileri gelenlerinden Amr b. Abd'i öldürdüler, bazıları da yaralanarak kaçtılar.
Siz onların eşrafından bazı kimseleri elinizde bulunmak üzere sağlam teminat ve rehine olarak almadıkça, sakın Kureyşîler ve Gatafanların yanlarında, Muhammed'le çarpışmayınız!

Rehineler elinizde bulunursa, onlar sizi yalnız bırakıp gidemezler, size yaptıkları taahhütlerini yer­ine getirirler!' dedim."

Nuaym b. Mes'ud'un Kureyşîler ve Gatafanlarla Konuşması

Nuaym b. Mes'ud, Benî Kurayza'lardan sonra  Kureyşîlerin yanına gitti.
Ebu Süfyan b. Harb'e ve Kureyş'in ileri gelenlerinden onunla birlikte olan adamlarına: "Benim size olan dostluğumu ve Muhammed'e olan uzaklığımı ve ayrılığımı biliyorsunuz!
Benim aklıma bir fikir geldi ki, bunu size öğüt olmak üzere bildirmemi üzerime bir borç ve vazife biliy­orum.
Yalnız, bu fikrin benden geldiğini gizli tutunuz!" dedi.
Kureyşîler "Öyle yaparız!" dediler.
Nuaym b. Mes'ud: "Siz de biliyorsunuz ki; Yahudi cemaati Muhammed'le aralarındaki musalaha üzerinde yaptıklarına, yani musalahalarını bozduklarına pişman olmuş bulunuyorlar.
Onu düzeltmek ve eski duruma dön­mek istiyorlar
Ben yanlarında bulunuyordum.
Onlar: 'Biz yaptığımıza pişman olduk.
Şu iki kabilenin, Kureyşîlerle Gatafanların eşrafından senin için ala­cağımız kişileri boyunlarını vurmak üzere sana teslim etmemize, Kureyşîlerle Gatafanlardan geri kalanların köklerini kazımak üzere seninle birlikte savaşmamıza razı olur musun?
Buna karşı sen de kesmiş olduğun kanadımızı, yani Benî Nadîr Yahudilerini yurtlarına geri çevirmelisin?  diye ona haber gönderdiler.
O da, onlara 'Olur!' diye cevap verdi.
Eğer Yahudiler size haber gönderir, sizin ileri gelen adamlarınızdan rehineler isteyecek olurlarsa, sakın onlara adamlarınızdan bir tek kişi bile göndermeyin!
Eşrafınız hakkında onlardan sakının!
Fakat, benden işittiklerinizi gizli tutun,bunlardan hiç kimseye bir hart bile söylemeyin!" dedi.
Kureyşîler "Söylemeyiz!" dediler.
Nuaym b. Mes'ud, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek: "Kureyşîler, Kurayza oğullarına: 'Burada oturmamız uzamış, kıtlık da bizi sarsmış bulunuyor.
Muhammed'le ashabının işini bitirip bir an önce rahata kavuşmak istiyoruz!' diye haber gönderdiler" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da: "Kurayza oğulları, Nadîr oğullarını yurtlarına ve servetlerine iade ettiğim takdirde, beni barışa davet ettiler" buyurdu.
Nuaym b. Mes'ud Gatafanların yanına vardı.
Onlara: "Ey Gatafan cemaati!
Sizler benim köküm ve kabilemsiniz.
Halkın bana en sevgili olanısınız!
Sanırım ki, sizler beni kötü bir tutum ve davranışta bulunmuş olmakla suçlayamazsınız" dedi.
Gatafanlar: "Doğru söylüyorsun.
Sen bizim katımızda, bize karşı herhangi bir kötülükle suçlanmış bir kimse değilsin" dediler.
Nuaym b. Mes'ud: "Öyleyse, benden işiteceğiniz şeyleri gizli tutun, hiçbir kimseye birşey çıtlatmayın!" dedi.
Gatafanlar: "Sen ne emredersen yaparız!" dediler.
Bunun üzerine, Nuaym b. Mes'ud, Kureyşîlere söylediklerinin benzerini onlara söyledi.
Kureyşîleri kaçındırdığı, sakındırdığı şeylerden, Gatafanları da kaçındırdı, sakındırdı.
"Ben sizin yardımcınızım.
Yahudilerin sizlerle yaptıkları muahedelerini bozduklarını öğrendim.
Muhammed hiçbir zaman yalan söylemez.
Ben ondan işittim: Kurayza oğulları, kardeşleri olan Nadîr oğullarını yurtlarına ve mallarına iade ettiği takdirde, Muhammed'le barış yapacaklarmış!" dedi.

Onlardan bir adam da, Nuaym b. Mes'ud'u doğruladı

Yahudilerin Karar ve İsteklerini Kureyşîlere Tebliğ Etmeleri 

Benî Kurayza Yahudileri, Gazzal b. Semev'el'i Ebu Süfyan ile diğer Kureyş eşrafına gönderdiler.
Gazzal, onlara: "Sizin burada oturmanız uzayıp gittiği halde, hiçbir şey yapamadınız.
Sizin işiniz, görüşünüz yerinde değildir.
Siz bize Muhammed'in üzerine bir taraftan sizin yürüyeceğiniz, bir taraftan Gatafanların yürüyeceği günü belli etmiş olsaydınız, başka bir taraftan da, hiçbirimiz geri kalmaksızın, biz yürürdük.
Fakat siz bize eşrafınızdan yanımızda rehine olarak bulunmak üzere bazı kimseleri göndermedikçe, artık biz sizin yanınızda Muhammed'le çarpışmaya çıkamayacağız!
Çünkü, sizin istemediğiniz bir yenilgiye uğrayıp bizi yurdumuzun ortasında Muhammed'in düşman­lığıyla başbaşa bırakarak acele yurdunuza dönüp gitmenizden korkuyoruz!" dedi ve geri döndü.
Kureyşîlerle Gatafanlar, Benî Kurayza Yahudilerine, istedikleri rehinelerden bir tek kişi bile göndermediler.
Ebu Süfyan: "Bu, herhalde Nuaym'ın söylemiş olduğu şeydir!" dedi.
Nuaym b. Mes'ud, Benî Kurayzaların yanına gitti.
Onlara: "Ey Benî Kurayza cemaati!
Ben Ebu Süfyan'ın yanında iken, rehineler isteyen elçiniz gelmişti.
Dönerken, elçiye Ebu Süfyan tek kişi bile vermediği gibi; 'Onlar benden keçi oğlağı bile istemiş olsalardı, onlara rehine olarak onu da vermezdim!
Demek ben onlara arkadaşlarımın üstünlerini rehine olarak vereceğim de, onlar da öldürsün diye onları Muhammed'e teslim edecekler ha! dedi.
Siz rehine alma hususundaki görüşlerinizde durup direnin.
Çünkü, siz Muhammed'le çarpışmaya­cak olursanız, Ebu Süfyan dönüp gider.
Siz de ilk muahedenizin üzerinde durmuş olursunuz" dedi.
Ka'b b.Esed: "Biz Muhammed'le çarpışmazdık.
Vallahi, ben zaten böyle olmasını istemiyordum.
Fakat Huyey! Âh o uğursuz adam!" dedi.
Zebir b. Bata: "Eğer Kureyşîler ve Gatafanlar Muhammed'e yenilirlerse, bizim için kılıçtan başka birşey kabul edilmez!" dedi.
Nuaym b. Mes'ud: "Ey Ebu Abdurrahman!
Sen böyle birşeyden korkma!" dedi.
Zebir b. Bata: "Hayır! Tevrat'a andolsun ki; harp işinde Yahudilerin en yerinde görüşü, Kureyşten rehineler iste­meksizin Muhammed'in üzerine yürümektir!
Kureyşîler bize hiçbir zaman rehineler vermeyecektir!
Kureyşîler bize ne diye rehine verecekler?
Onlar sayıca bizden daha çoktur.
Onların yanlarında atlar var, bizim yanımızda at yok!
Onlar kaçmak isterlerse kaçabilirler.
Biz onları önlemeye kadir olabilir miyiz?
Şu Gatafanlar, Evsîlerin hurmalarından bir kısmının kendilerine verilmesi için Muhammed'in yanına kadar gittiler ve geri döndüler. Muhammed kılıçtan başkasına yanaşmadı.
Onlar, umduklarına eremeden, ellerine hiçbir şey geçmeden geri döndüler" dedi.

İkrime b. Ebu Cehil'in Benî Kurayza Yahudilerine Gönderilişi 

Benî Kurayza Yahudilerinden beklemedikleri haberi alınca, 
Kureyşîler Ebu Süfyan'a: "Yahudilerin haberi hakkında inceleme yap da, işin içyüzünü bir öğren bakalım?" dediler.
İkrime b. Ebu Cehil'i onlara gönderdiler.
İkrime, Cuma günü güneş batarken, Benî Kurayza Yahudilerinin yanına vardı.
"Ey Yahudi cemaati!
Burada eğlenip durmamız uzadı.
Develer, atlar ölmeye başladı.
Her tarafı kıtlık sardı.
Biz bu yerde böyle hep oturup duracak değiliz!
Yarın sabah çarpışmaya hazırlanın!
Aramızdaki anlaşmazlığı bir sonuca erdirinceye kadar, Muhammed'le çarpışacağız!" dedi.
Benî Kurayza Yahudileri: "Yarınki gün Sebt (Cumartesi) günüdür.
Biz Sebt gününde hiçbir iş tutmayız.
Bizden Sebt gününde iş tutmuş olan kimselerin felâkete uğradıkları sizce meçhul değildir.
Bununla birlikte, Sebt günü çıktıktan sonra adamlarınızdan teminat olarak bize rehineler ver­medikçe de sizin yanınızda Muhammed'le çarpışacak değiliz!
O rehineler yanımızda sağlam bir teminat olarak bulundukça, Muhammed'le çarpışabiliriz!" dediler.
İkrime: "Hangi rehineler?" diye sordu.
Ka'b b. Esed: "Bize şart olarak vermeyi kabul ettiğiniz rehineler!" dedi.
İkrime: "Sizin tarafınızdan, bunu şart koşan kimdir?" diye sordu.
Benî Kurayza Yahudileri: "Huyeyb. Ahtab'dır!
Biz, çarpışmanın size zor ve ağır gelmesi halinde sizin bizi yalnız bırakarak acele memleketlerinize dönüp gitmenizden korkuyoruz!
Halbuki, (çarpışacağımız) adam [Peygamberimiz Aleyhisselam kasd ediliyor] bizim memleketimizdedir. 
Bizde ise, ona karşı koyabilecek güç ve kuvvet yoktur!
Bizim çocuklarımız, kadınlarımız ve mallarımız da yanımızda bulunuyor!" dediler.
İkrime b. Ebu Cehil, Ebu Süfyan'ın yanına dönünce: "Gerindekilerden ne haber getirdin?" diye sordular.
İkrime: "Allah'a yemin ederim ki; Nuaym'ın getirmiş olduğu haber doğru imiş! Allah düşmanları hainlik ettil­er!" dedi.
İkrime rehine meselesi hakkında Benî Kurayza Yahudileriyle konuştuklarını da Ebu Süfyan'a haber verince, Ebu Süfyan, Huyey b. Ahtab'a: "Ey Yahudi! Biz sana şöyle şöyle söylemedik mi?" dedi.
Huyey b. Ahtab: "Hayır! Vallahi böyle söylemedin!" dedi.
Ebu Süfyan: "Evet!
Bu, Huyey'den görülen bir vefasızlık ve hainliktir!" dedi.
Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'ın kendisinin dediği gibi söylemiş olduğuna, Tevrat üzerine yemin etti.

Mes'ud b. Ruhayle ve Arkadaşlarının Benî Kurayzalara Gönderilişi 

Gatafanlarda, Ebu Süfyan'ın gönderdiği gibi, içlerinden bazı adamlarla birlikte Mes'ud b. Ruhayle'yi Benî Kurayza Yahudilerine gönderdiler.
Benî Kurayza Yahudileri, onlara da Ebu Süfyan'a verdikleri cevap gibi cevap verdiler. 
Gatafanlar da, kendi kendilerine: "Allah'a yemin ederiz ki; Nuaym'ın bize vermiş olduğu haber doğru imiş!" dediler. Kureyşîlerin daha fazla duramayacaklarını, dönüp gideceklerini anlayınca da, elleri yanlarına düştü.
Ebu Süfyan onları harekete geçirebilmek için uğraştı durdu.

Kureyşîlerin Karar ve İsteklerini Benî Kurayzalara Bildirmeleri 

Kureyşîler, Benî Kurayza Yahudilerine: "Biz, vallahi size rehine olarak adamlarımızdan bir tekkişi bile vermeyiz. Siz kendiliğinizden çarpış­mak isterseniz, çıkın, çarpışın! Bizim yanımızda çarpışmaya gelirseniz, ne âlâ! Aksi takdirde, aramızdaki antlaşma hükümsüzdür!" diyerek haber gönderdiler.
Benî Kurayza Yahudileri, birbirlerine: "Demek Nuaym b. Mes'ud'un söylemiş olduğu şey doğru imiş!
Kureyş ve Gatafan kavimleri Muhammed'le çarpışacaklar. Eğer onu yenmek imkân ve fırsatını bulabilirlerse, yenip ganimet alacak­lar.
Bunun aksi olursa, acele memleketlerine dönüp gidecekler, yurdumuzda bizi o adamla başbaşa bırakacaklar!" dediler ve Kureyşîlerle Gatafanlara: "Siz bize kendi adamlarınızdan rehineler vermedikçe, biz de vallahi sizin yanınızda Muhammed'le çarpışmayız!" diyerek haber gönderdiler.

Müşriklerle Yahudilerin Birbirlerinden Yardım Görme Umutlarını Kesmeleri 

Yahudiler de, Kureyşîler de, Gatafanlar da: "Nuaym'ın dediği çıktı!" diyorlardı.
Bunlar onlardan, onlar da bunlardan yardım görme umutlarını kestiler.
İşleri karıştı. Aralarında anlaşmazlığa düştüler.
Ebu Süfyan, ayağa kalkarak, bütün arkadaşlarına şöyle seslendi:
 "Ey Kureyş cemaati ve burada bulunan kişiler!
Ben maymun ve domuzların kardeşleri olan Yahudilerden yardım beklemeyi uygun görmüyorum!
Ey Tanrı! Ben Kurayza oğullarının andlarından uzağım!" Bunları söyledikten sonra da: "Yarın sabah, hep birden, Muhammed'in üzerine saldırmaya hazırlanınız!
Hendekten geçmek imkân ve fırsatını elde edinceye kadar, bütün güçlük ve çetinlikleri yenmeye çalışacaksınız!" dedi.

Ebu Süfyan'ın Huyey b. Ahtab'a Çatması 

Benî Kurayza Yahudileri İkrime b. Ebu Cehil'e söyleyeceklerini söyledikten sonra, Ebu Süfyan, Huyey b. Ahtab'a: "Kavminin, bize va'd etmiş olduğun yardımı nerede kaldı?!
Bak, şimdi onlar bize karşı ahdlerini yerine getirmemek, hainlik etmek maksadıyla bizden ayrılmış bulunuyorlar!?" dedi.
Huyey b. Ahtab: "Hâşâ! Tevrat'a andolsun ki; böyle birşey yoktur.
Fakat, Sebt günü boş durma ve oturma günüdür.
Biz Sebt yasağına saygısızlık etmeyiz.
Sebt hükmünü çiğneyerek Muhammed'e karşı yaptığınız savaş­ta size nasıl yardım edebilirdik?
Pazar günü olunca, Muhammed ile ashabının üzerlerine yürüyüp ateş yakar gibi onların canlarını yakacağız!" dedi.

Huyey b. Ahtab'ın Benî Kurayza Yahudilerini Kandırmaya Çalışması 

Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'la konuştuktan sonra Benî Kurayza Yahudilerinin yanına gitti. Onlara: "Babam, anam sizlere feda olsun! Kureyşîler sizi ahde vefasızlık ve hainlikle suçladılar.
Beni de sizinle birlikte suçladılar.
Düşmanımızla bir işiniz çıktığı zaman, sizin için Sebt yasağı yoktur, ona riayetsizlik etseniz de!" dedi.
Ka'b b. Esed kızdı ve: "Muhammed onları tek kişi bırakmayana kadar öldürse bile, biz Sebt yasağını bozmayız!" dedi.
Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'ın yanına döndü.
Ebu Süfyan: "Ey Yahudi! Kavminin ahde vefasızlık ve hainlik etmek istediklerini sen de öğrendin mi?" dedi.
Huyey b. Ahtab: "Hayır! Vallahi onlar ahde vefasızlık yapmak istemiyor, belki Pazar günü çarpışmaya çıkmak istiy­orlar" dedi.
Ebu Süfyan: "Sebt ne demektir?" diye sordu
Huyey: "Yahudilerin içinde çarpışma yapmalarının ağır günah sayıldığı, günlerden bir gündür
Biz Yahudi oğullarından bazıları, Sebt günü balık avlayıp yediler. Allah da, onları maymunlara ve domuzlara çevirdi!" dedi.
Ebu Süfyan: "Öyleyse, ben maymunların, domuzların kardeşleri olanların yardımını istemeyi uygun görmüyo­rum!
Ben İkrime ile arkadaşlarını onlara göndermiştim.
Onlar: 'Bize eşrafınızdan rehineler göndermedikçe çarpışmayız ! dediler.
Bundan önce de, Gazzal b. Semev'el onların elçisi olarak bize gelmişti. Lâta yemin ederim ki; sizin bu tutumunuz vefasızlık ve hainlikten başka birşey değildir!
Ben senin de o Yahudi cemaatinin vefasızlık ve hainliklerine dahil bulunduğunu sanıyorum!" dedi.
Huyey b. Ahtab: "Tûr-u Sînâ'da Musa'ya indirilen Tevrat'a yemin ederim ki; ben vefasızlık ve hainlik etmedim!
Ben onların yanından ayrılıp senin yanına geldiğim zaman, onlar halkın Muhammed'e en çok düş­manı olanı ve onunla çarpışmaya da en isteklisi idiler.
Fakat Pazar gününe kadar burada bulunmayacaklar ve seninle birlikte çarpışmaya katılmayacak­lar!" dedi.
Ebu Süfyan: "Hayır! Vallahi, sizin vefasızlığınızı ve hainliğinizi beklemek için, halkı artık bir saat bile durdurmam!" dedi.
Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'ın bu sert çıkışından, hayatı hakkında endişeye düştü.

Medine'yi Kuşatan Düşmanların Aralarında Tefrikaya ve Anlaşmazlığa Düşmeleri

Medine'yi kuşatan düşman kabileler, aralarında tefrikaya ve ihtilafa düştüler. Herkes birbirinden çekiniyor, sakınıyordu.
Gatafanlar, Süleymler "Vallahi, Muhammed bize Yahudilerden daha sevgilidir ve bizce daha öncelik taşır!" demeye başladılar.
Kıtlık etrafı sarmıştı. Kureyşîler de hendekte oturup durmaktan bıkmışlar, iyice sıkılmaya başlamışlardı.
Ebu Süfyan, ise, hep Medine'ye baskın yapmak umut ve arzusunu taşımakta idi.


Ebu Süfyan'ın Gönderdiği Ültimatom Yazısını Peygamberimiz Aleyhisselamın Cevaplayışı 

Müşrik ordularının başkumandanı Ebu Süfyan b. Harb, emri altındaki o kadar güçlü ordularla haf­talarca çabaladığı halde hendeği geçip Müslümanlarla meydan savaşı yapmadığına ve Müslümanları ortadan kaldıramadığına son derecede sinirlenmekte idi.
O, bu kızgınlıkla Peygamberimiz Aleyhisselama bir yazı yazmış ve yazısında şöyle demişti:

"Ey Allah! Senin isminle başlarım!
Ben Lâta, Uzzâ'ya yemin ederim ki; senin kökünü kazıyalım da, bir daha seninle uğraşmayalım diye bütün topluluğumuzun, ordularımızın başında 
senin üzerine yürümüş, gelmiştim!
İyi bilirsin ki, ben Kureyşîlere ait bir ticaret kervanı üzerinde, Rabığ'da, Ahyâ suyunun başında senin ashabınla karşılaşmıştım.
Ashabın, çarpışmak için, bizi kuşatmışlardı
Yaptığımız savunma karşısında, oradan geçip gitmemize ister istemez razı olmuşlar, ben de Kureyş kervanının üzerinde kavmime varmış, kavuşmuştum. Ashabın bize yetişememiş, kavuşamamışlardı.

Kavmimi yenilgiye uğrattığın vak'ada [Bedir'de] ben bulunamadım.
Sonra, yurdunuzun ortasındaki Sevık'ta sizinle cenk etmeye gittim.Adamlar öldürdüm, bir hurmalığı, ekini ve iki evi yaktım
Ondan sonra, Uhud günü, bütün topluluğumuzun,ordumuzun başında seninle cenk ettim.
Sizin bizi Bedir'de yendiğiniz gibi, biz de orada sizi yenmiştik.

En sonra, bütün topluluğumuzun ve ordumuzun başında, üzerinize yürüdük.
Hendek günlerinde topluca karşımıza kim çıktı?!
Siz hep kalelerde korunmak, hendeklerin ardında siperlenmek yolunu tuttunuz!
Senin bizimle karşılaşmak istemediğini, dar yerlere ve hendeklere sığındığını, Arapların bilmedikleri tedbirlere başvurduğunu gördüm!
Ne olurdu, bunu sana kimin öğrettiğini de bir bilseydim?
Arapların sığınak olarak bildikleri şey, ancak mızraklarının gölgesi ve kılıçlarının ağzıdır!
Senin bu tutum ve davranışın, kılıçlarımızdan ve bizimle karşılaşmaktan kaçmak yolunu tutmaktan başka birşey değildir.
Eğer size tekrar döner gelirsek, tarafımızdan size Uhud günü gibi acı bir gün daha hazırlanmış olduğunu ve o günde kadınların açıldığını, serbest kılındığını göreceksiniz!"

Ebu Süfyan, bu yazıyı Ebu Üsâmetü'l-Cüşemî ile göndermişti.
Yazı getirilince, Peygamberimiz Aleyhisselam ashabdan Übeyy b. Ka'b'ı çağırdı.
Onunla birlikte çadırına girdi.
Übeyy b. Ka'b, Ebu Süfyan'ın yazısını 
Peygamberimiz Aleyhisselam okudu.

Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Süfyan'ın yazısına şöyle cevap verdi: "Muhammed Resûlullah'tan Ebu Süfyan b. Harb'e! 
Emmâ bâd
Yazdığın yazı bize geldi.
Seni nefsin eskiden beri Allah'a karşı hep aldatıp duruyor.
Ey Galib oğullarının ahmağı ve onların beyinsizi!

Sen bütün topluluğunuzun ve ordunuzun başında bize geldiğini ve kökümüzü kazımadıkça da dön­mek istemediğini hatırlatıyorsun!
Bu öyle bir iştir ki, Allah senin ile yapmak istediğin o iş arasına geriliyor ve bize de bir daha Lât ve Uzzâ adını ağzına alamayacağın kadar güzel bir akıbet ve sonuç hazırlıyor.

Yapmış olduğumuz hendek hakkındaki 'Bunu sana kim öğretti? sözüne gelince; hiç şüphesiz, seni ve senin arkadaşlarını kızdırmak için, onu bana Yüce Allah ilham etti!
Elbette ve elbette, sana öyle bir gün gelecektir ki, o gün bana karşı savunmak, korunmak, bir tarafa savuşup gitmek imkân ve fırsatını bulamayacaksın.
Elbette ve elbette, sana öyle bir gün gelecektir ki, o günde Lât'ı, Uzzâ'yı, İsafı, Nâile'yi, Hübel'i kıra­cağım!
Ve o gün, ben bunları sana hatırlatacağım!
Ey Galib oğullarının akılsız ve beyinsizi!"

 

Dehşetli Bir Rüzgârın Esmeye Başlayıp Müşrikleri Tedirgin ve Perişan Edişi 

Cebrail Aleyhisselamın Allah tarafından müşriklerin üzerine salınacağını ve onları perişan edeceği­ni Peygamberimiz Aleyhisselama önceden haber vermiş olduğu rüzgâr, kasırga, Sebt (Cumartesi) gecesi gürlemeye başladı.
Bu, en soğuk kış gecelerinde esen soğuk,
dondurucu bir rüzgârdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu rüzgâr hakkında: "Ben, Allah tarafından, Sabâ, yani gündoğusu yeli ile yardım olundum!
Âd kavmi ise batı yeli ile helak oldular!" buyurmuştur
Bu rüzgâr, tozları, toprakları müşriklerin gözlerine dolduruyordu.
Onları kendi başlarının derdine düşürmüş, ordugâhlarına çekilmek, sinmek zorunda bırakmıştı.
Rüzgâr çadırların bezlerini, derilerini yırtıyor, direklerini söküyor, koparıyor, sergileri kumlara gömüyor, hiç kimse hiç kimsenin yanına gidemiyordu.
Yakılan ateşler, ışıklar sönüyor; develer, atlar birbirlerine karışıyordu.
Müşrikler ordugâhlarında tekbir ve silah sesleri de işitiyorlardı.
Müşriklerin kalblerine büyük bir korku düşmüştü.

Bu husus, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle hatırlatılır ve açıklanır: "Ey mü'minler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayınız ki, o zaman size ondular saldırmışlardı da, Biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular (melekler) salmıştık.
Allah ne işlerseniz hepsini hakkıyla görendir."  Ahzap - 9

Peygamberimiz Aleyhisselam Sel' dağındaki Feth Mescidinin yerinde bulunuyordu.
Gecenin üçte biri geçince, namaz kılmaya kalktı. Peygamberimiz Aleyhisselam, bir sıkıntı ve üzüntüye uğradığı zaman, namaz kılmayı arttırırdı.
Huzeyfe b. Yeman der ki: "Ahzab gecesi, halk Resûlullah Aleyhisselamın başından dağıldılar, yanında oniki kişiden başka kimse kalmadı.
Biz saf halinde oturmuştuk.
Ebu Süfyan ve onunla birlikte bulunan kuvvetler üst tarafımızda, Benî Kurayza Yahudileri aşağımız­da idi.
Çoluk çocukların üzerine baskın yapıverecekler diye korkup duruyorduk.
Bize öyle bir gece gelip çatmıştı ki, ondan daha karanlık bir gece görmemiştik
Gök gürültülerini andıran gürültülerle, korkunç bir rüzgâr da gelip çatmıştı bize! Öyle bir karanlık çökmüştü ki, hiçbirimiz uzattığı parmağını göremiyordu.
Resûlullah Aleyhisselam müşriklerin aralarında anlaşmazlığa düştüklerini ve Allah'ın onların toplu­luklarını dağıttığını haber almıştı.
Resûlullah Aleyhisselam, gecenin bir kısmını namaz kılarak geçindikten sonra, bize doğru yöneldi ve: 'Bizim için şu kavmin ne yaptığını gördükten sonra benim yanıma dönecek bir kimse var mı ki, ben onun Cennette bana arkadaş olmasını Yüce Allahtan dileyeyim?' buyurdu.
Orada bulunanlardan hiçbiri, duydukları şiddetli korku ve karşılaştıkları şiddetli açlık ve şiddetli soğuk yüzünden, ayağa kalkamadı.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Bana şu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu ki, Allah onu Kıyamet günü benimle haşrede?' buyurdu.
Biz sustuk.
Kendisine bizden hiçbir kimse cevap veremedi. Sonra, tekrar: 'Bize şu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu ki, Allah onu Kıyamet günü benimle birlikte haşrede?' buyurdu. 
Biz yine sustuk.
Kendisine bizden hiç kimse cevap veremedi. 
Üçüncü kez: 'Bize şu kavmin haberini getirecek bir adam yok mu ki, Allah onu Kıyamet gününde benimle birlik­te haşrede?' buyurdu.
Biz yine sustuk.
Kendisine bizden hiç kimse cevap veremedi.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam
benim yanıma geldi. 
Üzerimde, ne düşmandan korunabileceğim kalkanım, ne de soğuktan korunabileceğim elbisem vardı.
Huzeyfe'yim!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Sen geceden beri benim sesimi işitmedin mi?
Ne için ayağa kalkmadın?' diye sordu.
'Seni hak din ile peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; ben kendimdeki açlıktan ve karşılaştığım soğuktan dolayı davetine icabet edemedim! dedim.
Ben oradaki halkın en çok korkanı, en çok da soğuktan üşüyeni idim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Git de, bana şu kavmin haberini getir!
Git, şu kavim ne yapıyor bir bak!
Yanıma dönüp gelinceye kadar da, onlara ne ok, ne taş atacak, ne mızrak saplayacak, ne de kılıç vuracaksın!' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Onlar beni öldürürler diye korkmuyorum.
Fakat, beni esir edip keserler, biçerler 
diye korkuyorum!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Sen benim yanıma dönüp gelinceye kadar ne sıcaktan, ne de soğuktan zarar görmeyeceksin!
Senin için esir edilmek, kesilip biçilmek sakıncası da mevcut değildir' buyurdu.
Resûlullah Aleyhisselamın 'Senin için bir sakınca yoktur! buyurmasından ilk anladığım şey, bana bir zarar gelmeyeceği oldu.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Git, şu kavmin içine gir! Ne söylüyorlar bir bak! Bana şu kavmin haberini getir, ama onları aley­hime kaldıracak birşeyi yapmaktan sakın! buyurdu.
'Allah'ım! Onu önünden, ardından, sağından, solundan, üstünden, altından koru!' diyerek dua etti.
Kılıcımı, yayımı aldım.
Üzerimdeki ötemi berimi sıkıladım.
Müşriklere doğru yürüyüp gitmeye başladım.
Sanki hamamda yürüyor gibi idim!
Vallahi, içimde ne bir korku, ne de bir üşüme kalmış, hepsi içimden çekilip gitmişti!
İçimde bunlardan hiçbir şey duymuyordum artık!
Nihayet, müşriklerin ordugâhının yanına vardım.
Ebu Süfyan'ı yanmış bir ateşin başında ve birtakım adamların içinde buldum.
Ebu Süfyan, kara, iri yan bir adamdı.
İki elini ateşe tutup koltuklarına sürüyor ve: 'Göçüp gitmek gerek! Göçüp gitmek gerek!' diyordu.
Kendisini bundan önce hiç görmemiştim, tanımıyordum.
Ebu Süfyan sırtını ateşe tutup ısıtmaya başladığı sırada idi ki, kendi kendime: 'Ben daha ne bekliyorum?
Allah düşmanının yerini görmüş bulunuyorum!' dedim.
Ok çantamdan bir ok çıkarıp, yayımın ortasına yerleştirdim.
Ateşin ışığından yararlanarak onu atıp vurmak istedim.
Hemen, Resûlullah Aleyhisselamın: 'Benim yanıma dönüp gelinceye kadar bir hadise çıkarmayacaksın!' buyruğunu hatırlayınca geri durdum, okumu çantama koydum.
Kendimde bir cesaret buldum.
Onların içlerine girdim. 
Rüzgâr ve Allah'ın gözle görülmeyen ordusu onlara yapacağını yapıyor; onların tencere ve tavalarını deviriyor, ateş ve ışıklarını söndürüyor, çadırlarını başlarına yıkıyordu!
O sırada, ateşin başına kadar varmış, müşriklerin yanlarına oturmuştum.
Ebu Süfyan, ayağa kalkıp: 'İçinizde casuslar, gözcüler bulunmasından sakınınız!
Her adam yanında bulunanın kim olduğuna baksın.
Sizden her biriniz, yanında oturanın elini tutsun!
Kim olduğunu tanısın!' dedi.
Hemen sağ elimi uzatıp yanımda oturan
kimsenin elini tuttum ve ona: 'Sen kimsin?' dedim.
Amr b.Âs! dedi.
Hemen sol elimi de uzatıp sol yanımda oturan kimsenin elini tutarak kendisine:
'Sen kimsin?' dedim.
'Muaviye b. Ebu Süfyan!' dedi. 
Ben tanınırım diye korkumdan böyle yaptım.
Bundan sonra, Ebu Süfyan: 'Ey Kureyş cemaati! 
Vallahi, siz durulacak bir yerde durup sabahlamadınız!
Vallahi, siz durula­cak gibi bir yerde değilsiniz! 
Atlar, develer ölmeye başladı.
Kıtlık her tarafı sardı.
Benî Kurayza Yahudileri de bize
karşı aksilik etmeye başladılar. 
Onlardan, hoşumuza gitmeyecek haberler aldık.
Rüzgârlardan başımızı gelenleri görüyorsunuz! 
Ne tencerelerimizi, ne ateşimizi, ne de
barı­nacağımız çadırlarımızı yerinde bırakıyor! Hemen göç edip gidiniz! 
İşte, ben göç edip gidiyorum! dedi. 
Sonra da, devesine doğru vardı. 
Devenin bir dizi bağlı idi, üzerine oturdu, 
yürütmek için ona vurdu. 
Deve üç ayağı üzerine sıçrayıp kalktı. 
Vallahi, devenin ayak bağı ayakta iken çözüldü! 
Eğer Resûlullah Aleyhisselamın: 'Bana dönüp gelinceye kadar bir hadise çıkarmayacaksın!' buyruğu olmasaydı ve isteseydim, onu okla vurup öldürmüş gitmiştim.
Halkın en yakınında bulunanı, Âmir oğulları idiler.
Onlarda: 'Ey Âmir oğulları hanedanı!
Buradan göç edip gidiniz!
Buradan göç edip gidiniz!
Burası sizin için durulacak gibi bir yer değildir!' diyorlardı.
Rüzgâr ordugâhlarını altüst ederken, onlar ordugâhlarından bir karış bile ileri geçecek durumda değillerdi.
İkrime b. Ebu Cehil, Ebu Süfyan'a: 'Sen kavmin lideri ve orduların başkumandanı olduğun halde, halkı nasıl geride bırakıp gidiyorsun?!' deyince, Ebu Süfyan utandı.
Hemen devesini ıhdırdı ve yularını eliyle çekip durdu ve halka: 'Haydi, göç ediniz!' dedi.
Ebu Süfyan dikilip dururken, halk göç etmeye başladılar.
Ebu Süfyan, askerinin takip edilmesinden korkarak Amr b. Âs'a: 'Ebu Abdullah! Benim ve senin burada kalmamız gerekleşmiştir.
Muhammed'le ashabının takip­lerinden gafil ve süvarilerimizin de himayesinden uzak bulunuyoruz
Askerimiz çekilip gidinceye kadar takip edilmeyeceğimizden de emin değiliz!' dedi. 
Amr b. Âs: 'Peki, ben geride kalayım' dedi. 
Ebu Süfyan, Halid b. Velid'e de: '
Ebu Süleyman! Sen ne dersin?' diye sordu. 
Halid b. Velid: 'Ben de onun gibi geride kalayım' dedi.
Böylece, takip edilmekten korktukları için, 
Amr b. Âs ile Halid b. Velid ardcı olarak 
ikiyüz atlı ile geride kaldılar." 
Bunlar, seher vaktine kadar ordugâhta beklediler.
Kureyşîlerin orduları böylece Medine'den ayrılıp gittiler. 
Medine'ye kuşatan diğer müşrik ordularına gelince, Tulayha b. Huveylid: "Muhammed size kötülük etmeye, sizi büyülemeye başladı!
Hemen buradan savuşup kurtulmaktan başka çare yok!
Hemen buradan savuşup kurtulmaktan başka çare yok!' diyerek kavmine sesleniyordu. Her kabilenin lideri, kavmine: "Ey filan oğulları! Yanıma geliniz!" diyerek sesleniyor ve kabileleri yanlarında toplandıkları zaman da: "Hemen buradan savuşup kurtulmaktan, hemen buradan savuşup kurtulmaktan başka çare yok!" diyorlardı. 
Kureyşîlerin çekilip gittiklerini işitince, 
Fezâre ve Gatafanlar da yurtlarına döndüler.  
Huzeyfe b. Yeman, Gatafanların ordugâhlarına gittiği zaman, onları göçüp gitmiş, ordugâhlarını boşalmış buldu.
Gatafanlar göç edinceye kadar, Mes'ud b. Ruhayle ile süvari arkadaşları, Benî Süleymlerden de bazı kimseler, 
ardcı olarak geride kalmışlardı 
Ebu Süfyan'ın Kureyş ordularıyla
Tihâme bölgesine kavuştuğu sırada, 
Uyeyne b. Hısn ile yanında­ki Necdliler, 
Ebu Süfyan'ın arkasından yetiştiler. 
Benî Kurayza Yahudileri de, dönüp kalelerine sığındılar.
Benî Nadîr Yahudilerinin başkanı Huyey b. Ahtab ise, Ebu Süfyan'la birlikte Revhâ'ya kadar korka korka gittikten sonra, Ka'b b. Esed'e vermiş olduğu sözü yerine getirmiş olmak için oradan ayrılarak, geceleyin Benî Kurayza Yahudileriyle birlikte kalelerine girdi.

Kur'ân-ı Kerîm'in ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Dağılan Müşrik Orduları Hakkındaki Açıklamaları 

Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabının köklerini kazımak maksadıyla toplanıp Medine'yi kuşatan müşrik orduları, hiçbir şey yapamadan, olanca öfkeleriyle dönüp gitmek zorunda kalmışlardı
Bu vakıa, Kurân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır: "Allah, o kâfirleri (inkarcıları) hiçbir hayra eremedikleri halde, olanca öfkeleriyle red ve yüzgeri etti. Allah, muharebe hususunda mü'minlere kâfi geldi. Allah, Kavî'dir; herşeye galib ve üstündür."
Ahzap 25

Peygamberimiz Aleyhisselam da, hendekten dönecekleri sırada:
"Artık Kureyşîler bu yılınızdan sonra gelip 
sizinle çarpışamayacaklar, fakat siz onlarla çarpışacaksınız! 
Artık bundan böyle müşriklerin üzerine 
biz yürüyüp onlarla çarpışacağız! 
Fakat onlar gelip bizimle çalışamayacaklardır" buyurdu.


Hendek Şehidleri 

Sa'd b. Muaz 
(Hendekte yaralanmış, kısa bir müddet 
sonra, yarası deşilerek vefat etmiştir.) 

Enes b. Evs b. Atık,
Abdullah b. Seni,
Tufeyl b. Numan, 
Salebe b. Ganeme, 
Ka'b b.Zeyd.

Yüce Allah hepsinden razı olsun!


Peygamberimiz Aleyhisselam, hendekten 
Medine'ye dönünce, Mescidde Sa'd b. Muaz'ın üzerine bir çadır kurulmasını emir buyurdu.
Hemen bir çadır kurulup Rüfeyde Hatun tarafından tedavisine başlandı.
Hendek kuşatması ve savunması 23 gün sürmüştür.


 

 Kur'an'da hendek savaşı ile alakalı tahmini  17 ayet geçiyor

AHZAB SURESİ
33:9 - Ey iman edenler!
Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın.
Hani size ordular gelmişti de üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salıvermiştik.
Allah ne yaptığınızı görüyordu.
33:10 - O zaman onlar, hem üstünüzden gelmişlerdi, hem aşağı tarafınızdan, ve o vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Siz Allah'a türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz.
33:11 - İşte burada müminler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.
33:12 - O vakit münâfıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü bize bir aldanıştan başka bir vaad yapmamış." diyorlardı.
33:13 - O vakit bunlardan bir grup: "Ey Medine halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün." diyorlardı. Yine onlardan bir kısmı da Peygamberden izin istiyor, evlerimiz gerçekten (düşmana) açıktır." diyorlardı, halbuki açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı.
33:14 - Eğer onların her tarafından üzerlerine girilse de sonra fitne çıkarmaları istenilse derhal onu yapacaklardı. Ama onunla da pek az duracaklardı.
33:15 - Halbuki bundan önce Allah'a ahid vermişlerdi. Arkalarını dönmeyeceklerdi. Allah'a verilen ahid ise mesuliyetlidir, mutlaka sorulur.
33:16 - De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız."
33:17 - De ki: "Eğer Allah size bir felâket diler veya bir rahmet muradederse, sizi Allah'tan saklamak kimin haddine?" Hem onlar kendilerine Allah'tan başka bir veli de bulamazlar, bir yardımcı da.
33:18 - Şüphesiz Allah, içinizden o savsaklayanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri biliyor. Onlar harbe pek az geliyorlardı.
33:19 - Size karşı kıskançlık ediyorlardı. Derken o korku hali gelince, gördün onları ki, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlardı. O korku gidince, size keskin keskin diller sıyırdılar. Onlar hayra karşı kıskançlık ediyorlardı. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Bu Allah'a göre önemsizdir.
33:20 - Onlar ahzabı (düşman birliklerini) gitmedi sanıyorlardı. Eğer o birlikler bir daha gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden (başınıza geleceklerden) sormayı isterler. Onlar içinizde kalacak olsalar da pek az harb ederler.
33:21 - Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.
33:22 - Müminler, ahzabı (düşman birliklerini) gördükleri zaman: "İşte bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söyledi." dediler. Bu onların imanını ve teslimiyetini artırmaktan başka bir şey yapmadı.
33:23 - Müminlerdendir o erler ki Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç değiştirmediler.
33:24 - Çünkü Allah sadıklara sadakatleriyle mükafat verecek, dilerse münafıklara da azab edecek veya tevbe nasib edecektir. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcıdır. Çok merhamet edicidir. 33:25 - Hem Allah kâfirleri herhangi bir hayra ulaşmadan hınçlarıyle defetti. Bu şekilde Allah, müminlere savaşta kâfi geldi. Allah çok güçlüdür, çok üstündür.

Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
10 ziyaretçi (13 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol