Hicri 1
 

Hicret

Hicret, sözlükte “terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek” anlamına gelen hecr (hicran) mastarından türetilmiş bir isimdir.
Ancak kelime daha çok “bir yerin terk edilerek başka bir yere göç edilmesi” manasında kullanılmıştır.

Özelde

Rasûlullah’ın (a.s.), Mekke’den Medine’ye göç etmesini ifade eder.
Bu göç, İslâm tarihinde yeni bir çağın başlangıcı olmuştur.

Genel anlamda hicret

Yurtlarında kalmaları talep edilenler hariç, başta Mekke’den olmak üzere Arap Yarımadası’nın muhtelif yerlerinden, İslâm’ı kabul edenlerin, “Rasûlullah’ın (a.s.) Medine’ye hicret ettiği yılın Muharrem ayından” başlayarak, Mekke’nin fethine kadar; yani kamerî takvimle 7 yıl, 8 ay, 19 gün devam eden Medine’ye göç sürecidir.

Medine’ye göç eden Müslümanlara muhâcir denilmiştir.

Muhacir ve Ensar

Hz. Peygamber (a.s.), kendisine ve muhâcirlere yardım eden Medineli Müslümanlara ise ensâr ismini vermiştir.

Hicretin temeli

Hz. Peygamber (a.s.) devrinde vuku bulan hicretin temelinde yatan en önemli saik, İslâm’ın sürekli varlığını ve yayılmasını sağlayacak bir merkez oluşturmaktır.
Zira Müslümanlar Mekke’den Medine’ye yaşanan göçe rağmen Medine ve çevresinde bir azınlık durumunda bulunuyorlardı.
Rasûlullah (a.s.), dağınık bir vaziyette bulunan Müslümanları bir araya getirmek suretiyle işe başlamıştır.

Hicretin mecbur kılınması

Medine dışında oturup da İslâm Dini’ne giren bütün Müslümanlara kendi kabile ve ülkelerini terk ederek Medine’ye gelip yerleşmeleri için hicret mecbur kılındı.
Bu mecburiyet Mekke’nin fethine kadar sürdü.
Etkin bir şekilde yürütülen bu hicret ameliyesi neticesinde İslâm kuvvetli bir merkeze sahip oldu.

Fıkıh terimi olarak hicret

Gayri müslim ülkeden (daru’l-harb) İslâm ül­kesine göç etmeyi ifade eder

Hz. Peygamber’in (a.s.) hadîslerinde hicret, kötülüğün ve taşkınlığın egemenlik alanından doğruluk ve adaletin egemenlik alanına geçmek, haramı terk edip helâle sarılmak ve tamamen manevi bir göç gibi ahlâkî ilkeleri de ifade eder.

Hicretin bazı önemli hukukî sonuçlarının belirtildiği bir hadiste kaydedildiğine göre Rasûlullah (a.s.), bir seriyye veya ordu komutanına kendisi ve beraberindeki Müslümanlar hakkında hayrı ve takvayı tavsiye ederek şöyle derdi: “Müşriklerle karşılaştığınızda onların şu üç husustan birini seçmelerini iste. Bunlardan hangisine icabet ederlerse onu kabul ederek onlardan el çek: Onları İslâm’a davet et; eğer sana icabet ederlerse kabul et ve onları kendi yurtlarından dârulmuhâcirî’ne göç etmeye çağır.
Bunu yaptıkları takdirde muhacirlerin lehine ve aleyhine olan hükümlerin onların da lehine ve aleyhine olacağını bildir.
Eğer kendi yurtlarını tercih ederlerse Müslüman olan bedevî Arapların (A’râb) statüsüne girerler ve kendilerine Müslümanlara uygulanan hükümler uygulanır.
Müslümanlarla birlikte cihat etmezlerse fey ve ganimetten pay alamazlar.
Eğer İslâm’a girmeyi reddederlerse onları cizye vermeye davet et, icabet ettikleri takdirde kabul et ve kendilerinden el çek.
Eğer bundan da yüz çevirirlerse Allah’a güven ve onlarla savaş”.
Bu hadîsten anlaşıldığı üzere başlangıçta İslâm’a girenlerin kendi yurtlarını terk edip Medine’ye hicret etmeleri farzdı.
Çünkü yeni Müslüman olanların İslâmiyet’in hükümlerini öğrenmeleri ve Medine İslâm toplumunun çekirdeğini oluşturan ensâr ve muhacirlere destek olmaları zaruri idi.

Medine’ye hicretin farz oluşu

Mekke’nin fethine kadar devam etmiştir.
Rasûl-i Ekrem’in (a.s.), “Fetihten sonra hicret yoktur.
Lakin cihâd ve niyet vardır.
Cihada davet edildiğinizde hemen seferber olunuz.”hadîsi de bunu göstermektedir.

İmam Şâfiî’nin belirttiğine göre Medine’ye hicreti takip eden ilk zamanlar hicret farz olmadığı gibi Mekke’de ikamet de haram değildi.
Hicretten sonra cihat önce mubah, daha sonra farz kılınınca hicret etmeyenlere karşı uygulanan baskı ve zulüm iyice arttı.
Bunun üzerine baskıya mâruz kalanlardan hicrete gücü yetenlerin hicret etmesi farz kılındı.
Medine’de teşekkül halindeki İslâm toplumunun geleceği bakımından taşıdığı önem sebebiyle bu emre uymayanların durumu ve akıbeti şöyle ifade edilmiştir: “Kendi nefislerine zulmeden kişiler olarak canlarını alacağı kimselere melekler, ‘Ne işte idiniz?’ derler. Onlar, ‘Biz yeryüzünde -dinin emirlerini uygulamaktan- acizdik.’ deyince melekler, ‘Allah’ın arzı geniş değil miydi, siz de hicret edeydiniz ya!’ derler. İşte onların barınakları cehennemdir. O ne kötü bir yerdir!”. Âyetin devamında ise hicrete gücü yetmeyenlerin mazeretinin kabul edileceği belirtilmiştir (en-Nisâ 4/98).
Öte yandan hicret, göç etmeye muktedir olanlardan dinleri hususunda baskıya mâruz kalanlar için farz kılınmıştır.
Çünkü Rasûlullah (r.a.), Hz. Abbas (r.a.) gibi baskı altında bulunmayan bazı kişilere Mekke’de kalma izni vermiştir.


Hicret eden ilk sahabi

Medine’ye hicret eden ilk sahâbî Ebû Seleme el-Mahzûmî’dir.
Ebû Seleme Akabe biatlarından bir yıl önce (620) tek başına Medine’ye gitmiş, Mekke’den çıkışı engellendiği için onunla birlikte hareket edemeyen hanımı Ümmü Seleme ise yaklaşık bir yıl sonra küçük yaştaki oğlu Seleme ile birlikte hicret etmiştir.

Buhârî, Birinci Akabe Biatı’ndan (621) sonra Medine’ye İslâm’ı tebliğ için gönderilen Mus‘ab b. Umeyr ile Abdullah b. Ümmü Mektûm’u ilk muhacirler olarak kabul eder
(“Menâḳıbü’l-enṣâr”, 46).

Toplu hicretler başlıyor..

İkinci Akabe Biatı’nın ardından (622) Hz. Peygamber’in hicrete izin vermesi üzerine ilk defa Âmir b. Rebîa ve hanımı Leylâ bint Ebû Hasme göç ettiler; (daha sonra Abdullah b Cahş) ve onların arkasından da diğer sahâbîler gruplar halinde gitmeye başladılar.

Hicret genellikle gizlice yapılmıştır; çünkü Mekkeliler ellerinden geldiğince engel olmaya çalışıyor, hatta yakaladıkları akrabalarını hapsediyorlardı.
Yalnız Ömer b. Hattâb’ın, Kâbe’yi tavaf ettikten ve iki rek‘at namaz kıldıktan sonra müşriklere meydan okuyarak alenen yola çıktığı bilinmektedir.
Böylece ashabın büyük çoğunluğu kısa sürede Medine’ye göç etti; geride sadece Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir ile aileleri, Hz. Ali ve annesi, ayrıca hicrete güç yetirememiş veya gidişleri engellenmiş belli kişiler kalmıştı.

Peygamberimiz  Aleyhisselam'ın Medineye  Hicreti

Müslümanların büyük çoğunluğunun Medine’ye yerleşmesi ve İslâmiyet’in orada güçlenmeye başlaması Mekke müşriklerini korkuttu; Hz. Muhammed’in de bir gün oraya giderek ashabıyla birlikte kendilerine karşı bir tehlike oluşturacağından endişe ediyorlardı.
Buna karşı bir tedbir almak üzere Dârünnedve’de toplandılar.

Darünnedve

Görüşecekleri konu son derece önemli olduğundan Ebû Leheb dışında Hâşimoğulları’ndan hiç kimseyi çağırmadıkları gibi güvenmedikleri kimseleri de içeri sokmadılar.
Dârünnedve’de uzun müzakerelerden sonra Ebû Cehil’in teklifiyle Hz. Peygamber’i öldürme kararı alındı.
Bu kararı sadece bir kişi değil, Kureyş kabilelerinin her birini temsilen görevlendirilecek silâhşorlardan oluşan bir grup yerine getirecek, böylece Hâşimoğulları’nın kan davasına kalkışması önlenecekti.

Hz. Peygamber’in Mekke’den çıkışı, Kubâ’ya varışı ve Medine’ye girişi

26 Safer (9 Eylül 622) Perşembe günü suikast kararı aldıklarını, öğrenen Resûl-i Ekrem’in o gece şehri terkederek Sevr mağarasına gitti

27-28-29 Safer (10-11-12 Eylül 622) Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini mağarada geçirdi

1 Rebîülevvel (13 Eylül 622) Pazartesi günü mağaradan yola çıktı

8 Rebîülevvel (20 Eylül 622) Pazartesi günü Kubâ’ya indi

12 Rebîülevvel (24 Eylül 622) Cuma günü Medine’ye girdi

Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye Hicret Etmesine Allah Tarafından İzin Verilişi

Mekkelilerin Meclisi Dârünnedve’de bir rivâyete göre 15, başka bir rivâyete göre 100 kişinin katıldığı bir toplantıda yapılan müzakereler neticesinde Ebû Cehil'in teklifiyle Hz. Peygamber’e (a.s.) suikast kararı alındı.

Benî Abdişems’den: 1- Şeybe b. Rebîa, 2- Utbe b. Rebîa, 3- Ebû Süfyyân b. Harb,
Benî Nevfel b. Abdimenaf’dan: 4- Tuayme b. Adî, 5- Cübeyr b. Mutim, 6- Hâris b. Âmir b. Nevfel,
Benî Abdiddâr b. Kusay’dan: 7- Nadr b. Hâris b. Kelde,
Benî Esed b. Abdiluzza’dan: 8- Ebu’l-Buhterî b. Hişâm, 9- Zem’a b. Esved b. Muttalib, 10- Hakîm b. Hizâm,
Benî Mahzûm’dan: 11- Ebû Cehil
Benî Cumah’dan: 12- Ümeyye b. Halef’in aralarında bulunduğu Kureyş’in ileri gelenlerinin katıldığı bir topluluk, Hz. Peygamber’in (a.s.) durumunu görüşmek üzere Dârünnedve’de toplanmıştır.

Yevmüz-zahme

Suikast 12 kişilik bir grup, 5 Kureyş kabilesini temsil eden genç tarafından yerine getirilecekti. Böylece Benî Hâşim’in kan davasına kalkışması önlenecekti.
Müslümanlar, bu kararın alındığı güne “yevmü’z-zahme” (sıkıntı, zahmet günü) demişlerdir.

Hicrete izin

Suikastin kararlaştırıldığı gün; Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke'den, kavminin arasından çıkıp Medine'ye hicret etmesine, Yüce Allah tarafından izin verildi.
Cebrail (a.s.) gelip: "Sen, geceleri üzerinde yatageldiğin döşeğinde bu gece yatma!" denil­di.

Hz. Âişe der ki:

"Resûlullah (a.s.)ın Ebu Bekir'in evine ya akşam, ya sabah gelmediği gün olmazdı.
Mekke'den, kavminin arasından çıkıp hicret etmesine izin verildiği gün, öğle vaktinin sıcağında, hiç gelmediği bir saatte, zeval vaktinin ilk saatinde Ebu Bekir'in evinde, evimizde oturuyorduk.
Ev halkından biri ,vallahi, o, yeni bir hadise olmadıkça, bu saatte gelmezdi!' dedi.
Ebu Bekir'in yanında, benimle Esma binti Ebi Bekir'den başka kimse yoktu.
Resûlullah (a.s.) Ebu Bekir'e: 'Yanındaki kimseleri dışarı çıkar!' buyurdu.
Ebu Bekir 'Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun! Onlar, iki kızımdır!
Senin ehlin ve mahremindir.
Bizi gözetleyen, yabancı bir kimse yoktur' dedi.
Bunun üzerine, Resûlullah (a.s.): 'Benim buradan çıkıp Medine'ye gitmeme Yüce Allah tarafından izin verildi!' buyurdu.
Ebu Bekir 'Yâ Rasûlallah! Benim için, seninle yoldaşlık, arkadaşlık etmek de var mı?' diye sordu.
Resûlullah (a.s.): 'Evet!' buyurunca, Ebu Bekir sevincinden ağladı!
Vallahi, ben, Ebu Bekir'in o gün ağladığını görünceye kadar, bir erkeğin sevincinden ağlayacağını bilmiyordum.
Resûlullah (a.s.)la Ebu Bekir'in sefer levazımını çarçabuk hazırladık: Her ikisi için bir miktar azık yapıp dağarcık içine koyduk.

Esma (r.a) Ebu Bekir'in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp, onunla dağarcığın ağzını bağladı.
Bunun için, ona 'Zâtu'nnıtakayn = İki kuşaklı' denildi."

Dil oğullarından, müşrik, fakat güvenilir bir adam olan Abdullah b. Uraykıt'ı da yol kılavuzu olarak ücretle tuttular.
İki deveyi, yanında bulundurmak ve belirlenen güne ve saate kadar yaymak, üç gün sonra sabahleyin Sevr dağında buluşmak üzere kendisine teslim ettiler.

Hicretin Gizli Tutuluşu ve Peygamberimiz (a.s.)ın Hz. Ali'ye Emir ve Tavsiyeleri

Peygamberimiz (a.s.)ın ne zaman Mekke'den çıkıp Medine'ye gideceğini, Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ebu Bekir'in ev halkından başka, hiç kimse bilmiyordu.
Peygamberimiz (a.s.) Mekke'den ayrılıp Medine'ye gideceğini Hz. Ali'ye haber verip, ken­disinden, geriye kalarak, yanında bulunan ve Mekkelilere ait olan emânetleri sahiplerine teslim etmesi­ni, sonra da, gelip kendisine kavuşmasını emretti.
Peygamberimiz (a.s.); o gece kendisine ait döşekte yatıp uyumasını, Hz. Ali'ye emretti: "Benim döşeğimde yat, uyu!
Şu Hadramevt işi yeşil abama da, iyice bürün!
Sana, onlardan, hoşuna gitmeyecek birşey erişmeyecektir!" buyurdu

Evin Cellatlar Tarafından Kuşatılışı ve Duvardan İçeri Girilmek İstenilişi

Sabaha kadar, kapının önünde durdular ve Peygamberimiz (a.s.)ın dışarı çıkmasını beklediler.

Peygamberimiz (a.s.)ın Kapısı Önünde Toplanan Müşriklerden Bazıları

Peygamberimiz (a.s.)ın evinin önünde toplanan gözetleyici müşrikler arasında: 1. Ebu Cehil Amr b. Hişam, 2. Hakim b. Ebi'l-Âs, 3. Ukbe b. Ebi Muayt, 4. Nadr b. Haris, 5. Ümeyye b. Halef, 6. İbnü'l-Gaytala, 7. Zem'a b. Esved, 8. Tuayme b. Adiyy, 9. Ebu Leheb, 10. Übeyyb. Halef, 11. Nübeyh b. Haccac, 12. Münebbih b. Haccac da vardı.

Peygamberimiz (a.s.)ın Müşriklerin Başlarına Toprak Saçarak Aralarından Geçip Gitme hadisesi oldu

Efendimiz (a.s) Yasin suresinden ayetler okudu

Peygamberimiz (sav) ,Yâsîn Sûresi’nin: “Yâsîn, Hikmet dolu Kur’ân hakkı için, Sen şüphesiz peygamberlerdensin.
Doğru yol üzerindesin.
(Bu Kur’ân) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.
Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.
Andolsun ki onların çoğu gafletlerinin cezasını hak etmişlerdir.
Çünkü onlar iman etmiyorlar.
Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik.
O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır.
Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır.
Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler” (36/1-9) meâlindeki ilk âyetlerini okuyarak evini kuşatan suikastçıların arasından geçti.

Mekke sevgisi

Peygamberimiz (a.s.); Mekke’den ayrılmadan önce Hazvere Çarşısı’nda durarak Beytullah’a/Kâbe’ye baktı.
Mekke’ye: “Vallahi, biliyorum ki, sen, hiç şüphesiz, Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı ve Allah’a en sevgili olanısın!
Senden daha güzel ve bana senden daha sevgili bir belde yoktur!
Eğer senin halkın beni senden çıkarmamış olsalardı, çıkmazdım!” buyurdu.

Müşriklerin şaşkınlığı

Müşrikler, sabaha kadar beklemekten geri durmadılar.
Hz. Ali, sabah namazı için döşekten kalkınca, hemen üzerine yürüdüler!
Bir de ne görsünler?
Karşılarındaki Hz. Ali !
Müşrikler Hz. Ali'yi , Kabe Mescidine götürüp bir süre hapsettikten sonra, bıraktılar.

Sevr Dağı ve Sevr Mağarasında Gizleniş

Sevr dağı Mekke'nin aşağı kesiminde ve sağındadır.
Sevr dağının Mekke'ye uzaklığı iki-üç mildir.
Sevr dağının tepesinde bir mağara vardır.
Peygamberimiz (a.s.); evinden ayrıldıktan sonra,hemen Hz. Ebu Bekir'in evine geldi.
Evin arkasındaki küçük kapıdan, Hz. Ebu Bekir'le birlikte dışarı çıktılar.
Mekke'nin aşağı tarafında bulunan Sevr dağındaki mağaraya doğru, geceleyin, yürüyerek gittiler.
Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz (a.s.)ın kâh önünde,kâh arkasında yürüyordu.
Nihayet, mağaraya ulaştılar.
Hz. Ebu Bekir: "Yâ Rasûlallah! Ben senin için girip mağarayı temizleyinceye kadar, sen yerinde dur!" dedi.
Kendisi mağaraya girdi.
Mağaranın içini temizleyip yukarı çıkınca, içindeki delik deşikleri gidermediğini hatırladı.
"Yâ Rasûlallah! Ben delik ve deşikleri de giderinceye kadar, sen yerinde dur!" dedi.
Mağaranın içine girip onları da giderdikten sonra: "İn artık yâ Rasûlallah" dedi.

Sevr Mağarasının Kapısında Gerçekleşen Mucizeler oldu ....

İki izci

Peygamberimiz (a.s.)ın izini izleyip kendisini buldurmak için, iki izciyi; Kürz b. Alkame ile Sürâka b. Malik b. Cu'şum'u da görevlendirdiler.

Tevbe suresi 40. ayet

Yüce Allah, bu vakıayı Kur'ân-ı Kerîminde : "Eğer siz ona (Peygamber (a.s.)a) yardım etmezseniz, (hatırlayınız o zamanı ki) kâfirler onu (Mekke'den) çıkardıkları (hicret etmek zorunda bıraktıkları) zaman, bizzat Allah ona yardım etmişti.
(O zaman), Resûlullah (ancak) ikinin ikincisinden ibaretti.
O zaman, onlar (Sevr dağının tepesindeki) mağarada idiler.
Peygamber, arkadaşına (Ebu Bekir'e): 'Mahzun olma (Üzülme)!
Allah hiç şüphesiz bizimledir!' derken, Allah onun üzerine sekînetini indirmiş, onu (Peygamberini) görmediğiniz ordularla (meleklerle) desteklemiş, kâfirlerin kelimesini alçaltmıştı.
Allah'ın kelimesi ise, o çok yücedir.
Allah mutlak galibdir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir." 
TEVBE 40

Müşrikler Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir'i Sevr dağında ve mağarasında bula­mayınca, umutları kesilmiş olarak geri döndüler.
Âmir b. Füheyre gecenin sonuna doğru sağmal koyunu alıp ötekilerle birlikte mağaranın önüne götürürdü.
Abdullah b. Uraykıt; Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebu Bekir'i Mekke'nin aşağı tarafından götürüp sahile geçirdi.
Usfan'ın aşağısında,yoldan ayrıldılar.

Yolda,Ümmü Ma'bed Hatunun Mucize Sütlü Koyunu hadisesi oldu

Ümmü Ma'bed Âtike Hatunla Kocası Eksem Müslüman Oldu

Sürâka b. Malik b. Cu'şum'un Peygamberimiz (a.s.)ı Takip Edişi ve Eman Dilemek Zorunda Kalışı hadisesi

Kılavuz Abdullah b. Uraykıt Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarını yollarına devam ettirip, Harrar'a getirdi.
Harrar'dan sonra, Seniyetü'l-Mere'ye vardılar.

Büreyde b. Husayb'la Cemaatının Peygamberimiz (a.s.)la Buluşup Müslüman Olmaları hadisesi oldu

Büyük coşku ve sevinç

Medineli Müslümanlar, Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye gelmek üzere Mekke'den yola çıktığını işittikleri zaman, her gün, sabah namazını kıldıktan sonra Harre mevkiine çıkarak öğle sıcağı basıncaya, zeval vaktine kadar Peygamberimiz (a.s.)ı gözlerlerdi.
Yine, bir gün, uzun uzun gözledikten sonra dönüp evlerine girdikleri sırada idi ki, Yahudilerden birisi kendisine ait bir iş için kalelerden bir kalenin üzerine çıkıp uzakları gözetlerken, Peygamberimiz (a.s.)la arkadaşlarının beyazlara bürünmüş olarak serap ve sisleri yara yara gelmekte olduk­larını gördü.
Yahudi, kendisini tutamayarak, yüksek sesle: "Ey Arap cemaatı!
Ey Kayle oğulları!
İşte, nasibiniz, devletliniz, gelmesini bekleyip durduğunuz ulu kişiniz geliyor!" diyerek haykırdı.
Yahudinin sesini işiten Medineli Müslümanlar, Peygamberimiz (a.s.)ı karşılamak için, silahlanarak evlerinden dışarı fırladılar.
Amr b. Avf oğullarının yurdu Kuba, tekbir sesleriyle sarsıldı.

Peygamberimiz (a.s.)ın Kuba'ya Varışı ve Külsûm b. Hidm'e Konuk Oluşu

Peygamberimiz (a.s.); nübüvvetin ondordüncü, Hicretin birinci yılı, Rebiülevvel ayının onikisinde, Pazartesi günü, kaba kuşlukta, güneşin en kızgın sırasında, Kuba'da Amr b. Avf oğullarından Külsûm b. Hidm'in evine indi.

Miladî 622. yılın Eylül'üne rastladığı da hesapla isbatlanmıştır.

Bekarlar evi

Peygamberimiz (a.s.), Kuba'da bulunduğu sırada, Külsûm b. Hidm'in evinden çıktıkça Sa'd b. Hayseme'nin evine gider, orada Müslümanlarla oturur, konuşurdu.
Sa'd b. Hayseme bekârdı.
Muhacir Müslümanların bekârları, onun evinde kalırlardı.
Bunun için, Sa'd b. Hayseme'nin evine "Bekârlar Evi" denirdi.

Kuba'da İlk Mescidlerin Yapılışı ve İlk Cuma Namazının Kılınışı

Başta Ebu Seleme b. Abdulesed olmak üzere, Medine'ye hicret edenler, Kuba'ya indikleri zaman, orada içinde namaz kılacakları bir mescid yapmışlardı.
Peygamberimiz (a.s.) da, Kuba'ya geldiği zaman, bu mescidde namaz kılmıştır.
Peygamberimiz (a.s.) gelinceye kadar, Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim, içlerinde Hz. Ömer de bulunduğu halde, bu mescidde bütün Muhacirlere imam olup namazlarını kıldırmıştı.

İslâm'da İlk Olarak Kılınan Cuma Namazları

Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke'de Müslümanları Kabe mescidinde biraraya toplayıp Cuma namazı kılması, kıldırması mümkün olmamıştı.
Mus'ab b. Umeyr, Medine'ye gönderildiği zaman, Cuma namazı kılmak için Peygamberimiz (a.s.)dan izin istemiş; Peygamberimiz (a.s.) da, ona gönderdiği yazıda, Cuma günü zeval vakti çıktıktan sonra cemaatle kılacakları iki rekat namazla Allah'a yakınlaşmaya çalışmalarını ve bu vesile ile Müslümanlara hitapta bulunmasını emir buyurmuştu.
Bunun üzerine Mus'ab b. Umeyr Kuba'da Sa'd b. Hayseme'nin evinde on iki kişi toplayarak bir koyun kesilip yenilmiş ve İslâm tarihinde Cuma namazı için Müslümanları ilk toplayan kişi o olmuştur.

Es'ad b. Zürâre de; Medine'de, Nakîu'l-Hadım âtta (Beyaza oğullarının kara taşlığı) kırk kişi toplayıp Cuma namazı kılmışlardı.

Peygamberimiz (a.s.) da, Kuba'da kaldığı evde, ilk defa olarak iki rekat namazı kıldırmış ve hutbe irad buyurmuştu.

Medine'nin içine girerken, Salim b. Avf oğullarının oturdukları Rânuna vadisindeki mescidde de, ilk defa olarak Cuma namazı kılmış ve hutbe irad buyurmuştur.

Peygamberimiz (a.s.)ın Kuba'da Kalış Süresi ve Kuba Mescidinin Yapılışı

Peygamberimiz (a.s.) Kuba'da ondört gece kaldı.
Külsûm b. Hidm'den, mirbed'ini (hurma serme ve kurutma yerini) alıp Kuba Mescidini yaptı ve içinde namaz kıldı, kıldırdı.
Kuba Mescidinde namaz kılmanın umre yapmak gibi sevaplı olduğu ve kılınacak namazın bir umre sevabı kazandıracağı, Peygamberimiz (a.s.) tarafından haber verilmiştir.

Hz. Ali'nin Kuba'ya Gelişi

Peygamberimiz (a.s.); Kureyş müşriklerinin saklamak üzere kendisine bırakmış oldukları emanetleri sahiplerine iade edinceye kadar Mekke'de kalmasını, Hz. Ali'ye emretmişti.
O da, bu iş için Mekke'de üç gün üç gece oturdu.
Mekke vadisinde dikilerek: "Resûlullah'ın yanında kimin bir emaneti varsa gelsin, ona emanetini teslim edeceğim!" diye seslendikten ve emanetleri sahiplerine dağıttıktan sonra Medine yolunu tuttu.
Rebiülevvel'in ortalarına doğru Kuba'ya geldi.

Benî Nadîr Yahudilerinin Başkanı Huyey İle Kardeşinin Peygamberimiz (a.s.)ı Görmek İçin Kuba'ya Gitmeleri

Benî Nadîr Yahudilerinin başkanı Huyey b. Ahtab'ın kızı ve Peygamberimiz (a.s.)ın zevce­si Hz. Safiyye der ki: "Ben, babama, çocuklarının en sevgilisi idim.
Amcam Ebu Yâsir de beni çok severdi.
Rasûlullah Medine'ye gelip Küba'da Amr b. Avf oğullarının evine inince, babam Huyey b. Ahtab ile amcam Ebu Yâsir b. Ahtab, ertesi günü, sabahleyin erkenden Resûlullah'ı görmeye gittiler.
Ebu Yâsir, babam Huyey b. Ahtab'a: 'O, o mudur?' diye sordu.
Babam: 'Evet! Vallahi odur! dedi.
Amcam: 'Onu iyice tanıdın mı?
Aranan vasıflar kendisinde iyice gözüküyor mu? diye sordu.
Babam: 'Evet! Vallahi!' dedi.
Bunun üzerine, amcam: 'Peki! Ona karşı kalbinde ne var?' diye sordu.
Babam: 'Vallahi, sağ olduğum müddetçe ona düşmanlık edeceğim!' dedi."

Bazı akılsızlar

Kuba'da, Amr b. Avf oğullarının bazı akılsızları ile münafıkları, geceleyin Peygamberimiz (a.s.)ın yatıp kalktığı evi taşlamaya başladılar.
Peygamberimiz (a.s.), bunu görünce: "Himaye ve komşuluk bu mu?!" diye yakınarak Kuba'dan ayrıldı.

Neccar Oğullarının Peygamberimiz (a.s.)ı Kuba'dan Medine'ye Götürmeleri

Peygamberimiz Aleyhisselatn, Kuba'dan Medine'ye hareket edeceği zaman, (dedesi Abdulmuttalib'in dayıları olan) Neccar oğullarının eşrafına haber saldı.
Onlar da, silahlanıp geldiler.
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebubekir’e selam verdiler ve: “Güvenliğiniz sağlanmış ve sizlere boyun eğilmiş olarak develerinize bininiz!” dediler.
Cuma günü güneş yükselince Peygamberimiz (a.s.) devesi Kasva’ya bindi.
Hz. Ebubekir arkasında, Neccaroğullarının eşrafı Müslümanlarda sağında, solunda ve çevresinde oldukları halde Medine'ye hareket etti.

Ensarın Vaad ve Dilekleri

Peygamberimiz (a.s.) Kuba'dan çıkıp Ensar evlerinin önlerinden geçerken, onlar devenin önüne geriliyorlar ve "Yâ Nebiyyallah! Yâ Rasûlallah! Bizde kuvvet, cemaat ve servet var!
Bize buyur, bize!" diyerek yardım ve himaye vaadinde bulunuyorlar; Peygamberimiz (a.s.) da gülümsüyor, "Allah onları size hayırlı ve mübarek kılsın!" diyerek dua ediyor ve: "Devenin yolunu açınız!
Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur! " buyuruyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'de Kıldırdığı İlk Cuma Namazı

Kuba'dan Medine'ye doğru yola çıkan Peygamberimiz Aleyhisselam, Salim b. Avf oğullarının otur­dukları Rânuna vadisine geldiği zaman, Cuma namazı vakti girmişti.
Orada Cuma namazını kıldı.
Bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine içinde kıldığı ilk Cuma namazıydı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunan ve Cuma namazı kılan cemaat da, yüz kişi idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cuma namazını kıldıktan sonra, devesine bindi.
Yine, Peygamberimiz Aleyhisselam önde, Hz. Ebu Bekir arkasında, Neccar oğullarının eşrafı da çevresinde olduğu halde, Medine'nin içine doğru hareket ettiler.

 

İlk Cuma namazı, Medine’ye hicret esnasında, Medine yakınlarında Ranûna mevkiinde kılındı. İlk hutbe aynı yerde Peygamber Efendimiz (a.s) tarafından okundu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın İrad Buyurduğu Hutbeleri

İbn İshak'ın Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan nakline göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır!
Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi?
Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum.
Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak.
O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek!
Sonra önüne bakacak.
Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek!
Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin!

Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın.
Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir!

Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!"
"Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim.
Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız.
Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz!
Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez!

Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
O, birdir; O'nun şerîki yoktur!
Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır.

Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur.
Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır.
Allah'ın sevdiğini seviniz!
Allah'ı candan gönülden seviniz!
Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız!
Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin!
Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder.

Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler.
Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız.
O'ndan gereği gibi sakınınız.
Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz.
Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz.
Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder.
Selam olsun sizlere!"

Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur:

"Hamd, Allah'a mahsustur.
Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim.

O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim.
Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim.
Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir.
Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür.
Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim.
Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir.
Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız!
Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur.
Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır.
Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır.
Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur.
Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister.
Allah, azabından sizi korkutur.
Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir.
Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur!
Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez.
Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor.
Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz!
Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür.
Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir.
Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur.
Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir.
Nasibinizi alınız! Allah katında ifratlı olan hareketlerde bulunmayınız.

Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir.
Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz.
Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın.
Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.
Allah'ı anmayı çoğaltınız.
Bu günden sonrası için çalışınız.
Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir.
Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür.
İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler.
Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler.

Allah en büyüktür.

Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur....



Peygamberimiz Aleyhisselam, Cuma namazını kıldıktan sonra, devesine bindi.
Yine, Peygamberimiz Aleyhisselam önde, Hz. Ebu Bekir arkasında, Neccar oğullarının eşrafı da çevresinde olduğu halde, Medine'nin içine doğru hareket ettiler.

Peygamberimiz (sav) in Medine'ye girişi

Kabilelerin vaad ve dilekleri

Sâlim b. Avf Oğullarının Vaad ve Dilekleri

Peygamberimiz Aleyhisselamın devesi Kasvâ sağa sola baka baka ilerlerken Salim b. Avf oğullarından Itban b. Malik ile Abbas b. Ubâde, Salim b. Avf oğullarından bazıları ile birlikte gelip: "Yâ Rasûlallah! Bizim yanımızda kal!
Sayıca çok, mal ve silahça hazırlıklı, düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne malik olan bize buyur!" dediler.
Başka rivayete göre: Salim b. Avf oğullarından Itban b. Malik ile Nevfel b. Abdullah, Kasvâ'nın yularından tutarak: "Yâ Rasûlallah! Bize in!
Biz sayıca çokluğuz!
Mal ve silahça hazırlıklıyız!
Yâ Rasûlallah! Biz geniş meydanlar, bağ ve bahçeler sahibiyiz!
Araplardan bu yurda giren kimse korkarsa bize sığınır..." dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümsedi ve: "Allah onları size hayırlı ve mübarek kılsın!" diyerek dua ettikten sonra: "Devenin yolunu açınız!
Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu.

Ubâde ve Abbas b. Sâmit'in Vaad ve Dilekleri

Ubâde b. Sâmit ile Abbas b. Sâmit:
“Ya Rasulallah! Bize in!
Biz sayıca çokluğuz.
Mal ve silahça hazırlıklıyız” dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: “Allah onları size hayırlı ve mübarek kılsın!” diyerek dua ettikten sonra: “Devenin yolunu açınız!
Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!” buyurdu.

Beyâza Oğullarının Vaad ve Dilekleri

Kasvâ, yolu açılınca, Beyaza oğullarının evleri hizasına kadar gitti.
Beyaza oğullarından Ziyad b. Lebid ile Ferve b. Amr geldiler ve: "Yâ Rasûlallah! Bize buyur!
Sayıca çokluğuz.
Mal ve silahça hazırlıklıyız.
Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Devenin yolunu açınız!
Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu.
Kasvâ'nın yolunu açtılar.
Kasvâ, Benî Sâidelerin evlerine kadar gitti.

Saide Oğullarının Vaad ve Dilekleri:

O sırada, Abdullah b. Übeyy b. Selül; köşkünde, dizlerini dikmiş, iki elini kavuşturmuş oturuyor, yanında da birçok kimseler bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın kendisine doğru geldiğini görünce: “Git! Sen, seni davet etmiş olanlara in!” dedi.
Sa'd b.Ubâde: "Yâ Rasûlallah! Onun sözlerinden kalbine bir üzüntü gelmesin!
Senin bize geldiğin şu sıralarda,Hazrec oğulları onu kendilerine hükümdar yapmak istiyorlardı!
İşte şurası benim evim!
Yâ Rasûlallah! Kavmimin içinde hurmalığı, kuyu başı, serveti, silahı, aile efradı, benimkinden daha çok ve benden daha cesaretli bir kimse yoktur!" dedi.
Hem Sa'd b. Ubâde, hem Münzir b. Amr ve Beni Sâidelerden bazı zâtlar "Yâ Rasûlallah! Bize buyur!
Biz sayıca çokluğuz. Mal ve silahça hazırlıklıyız.
Düşmanlarına karşı seni koruma ve savunma gücüne sahibiz" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Devenin yolunu açınız!
Nereye çökeceği, ona emrolunmustur!" buyurdu.
Yolu açılınca, Kasvâ, Beni Harise b. Hazreclerin evleri hizasına kadar gitti.

Hârise b. Hazrec Oğullarının Vaad ve Dilekleri

Sa'd b. Rebi', Hârice b. Zeyd, Abdullah b. Revâha ve Beni Hâriselerden bazıları, devenin önüne gerilerek:
"Yâ Rasûlallan! Bize buyur!
Sayıca çokluğa, silahça hazırlığa, seni düşmanlarından koruma ve savunma gücüne sahip bulunan bize gel!
Bizi geçme!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah, onları size mübarek kılsın Devenin yolunu açınız!
Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!" buyurdu.

Adiyy b.Neccar Oğullarının Vaad ve Dilekleri

Yolu açılınca, Kasvâ ilerleyip Peygamberimiz Aleyhisselamın dedesi Abdulmuttalib'in annesi Selmâ binti Amr'ın mensup bulunduğu Adiyy b. Neccar oğullarının evlerini geçeceği sırada, Adiyy b. Neccar oğullarından Salit b. Kays, Ebu Salît ve Üseyre b. Ebi Hârice ile Adiyy b. Neccarlardan bazıları: "Yâ Rasûlallah! Dayılarına gel!
Sayı ve silah çokluğuna, düşmanlarına karşı seni koruma ve savun­ma gücüne sahip olan bize buyur
Bizi bırakıp, bizden başkasına geçme!
Sana kavmimiz içinde akra­ban olarak bizden daha yakın kimse yoktur!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Devenin yolunu açınız!
Nereye çökeceği, ona emrolunmuştur!" buyurdu.
Kasvâ'nın yolunu açtılar.
Kasvâ; Malik b. Neccar oğullarının evleri yanına varınca, Peygamberimiz Aleyhisselamin bugünkü Mescidinin kapısının bulunduğu yere çöktü ki, orası o zaman Neccar oğullarından Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim gence ait hurma serme, kurutma yeri idi.
Bu gençler; Muaz b. Afrâ'nın himayesi altında idiler.
Kasvâ çöktüğü zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, onun üzerinden inmedi.
Kasvâ ayağa kalktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine, onun yularını serbest bıraktı.
Kasvâ, biraz gittikten sonra, birdenbire arkasına dönüp ilk önce çöktüğü yere kadar geldi, oraya tekrar çöktü, artık oradan kalkmadı.
Boynunu ve göğsünü yere uzatıp böğürmeye ve deprenmeye başladı.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Kasvâ'nın üzerinden indi ve: "İnşaallah, menzil burasıdır!" buyurdu. 


Medineli Müslümanlar Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılmıyor, herkes onu götürüp ağırlamaya can atıyor ve bu hususta birbirleriyle de tartışıyorlardı.

Nihayet, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben bu gece Abdulmuttalib'in dayıları olan Neccar oğullarına iner, bununla onlara ikramda bulun­muş olurum" buyurdu
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Akrabamızın evlerinden, buraya en yakını hangisidir?" diye sorunca, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd: "Benimkidir yâ Nebiyyallah!
İşte, evim şurasıdır!
Evimin kapısı da şurasıdır!" dedi.
Fakat, Neccar oğulları, aralarında kur"a çekilip kur'a Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'e çıkmadıkça, Peygamberimiz Aleyhisselamı ağırlamak şerefini bırakmaya razı olmadılar.
Bunun üzerine, Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Peygamberimiz Aleyhisselama "Evim, buraya evlerin en yakınıdır.
Ağırlığını oraya taşıyayım" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam "Olur!" buyurdu.
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd, Kasvâ'nın yükünü indirdi.
Es'ad b. Zürâre, Kasvâ'nın yularını tutup kendi evine götürdü.
Ebu Eyyub, hemen gidip yeri hazırladıktan sonra geldi ve: "Yâ Nebiyyallah! İkinize de yer hazırladım, buyurunuz!" dedi.



Neccar oğullarının mini mini kızları deflerle çıkıp: "Neccar oğullarının kızlarıyız biz! Muhammed'in hısımlığı, komşuluğu ne mutlu, ne hoş!" diyerek neşîdeler okuyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Beni seviyor musunuz?" diye soruyor, onlar da: "Evet yâ Rasûlallah!" diyorlar, Peygamberimiz Aleyhisselam da:
"Vallahi, ben de sizleri seviyorum!
Vallahi, ben de sizleri seviyorum!
Vallahi, ben de sizleri seviyorum!" buyuruyordu.



Berâ' b. Azib der ki: "Ben, Medinelilerin, hiçbir şeye, Resûlullah Aleyhisselamın gelişine sevindikleri gibi sevindiklerini görmedim!
Enes b. Malik de: "Ben, Resûlullah'ın Medine'ye girdiği günden daha güzel, daha parlak bir gün görmedim" demiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Eyyub'a Konuk Oluşu

Rebiulahir (7 aylık misafirlik)

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki: "Resûlullah, evime indiği zaman, evimin alt katına inmişti.
Ben ve zevcem Ümmü Eyyub, yukarıda bulunuyorduk.
Kendisine: yâ Rasûlallah! Ben yukarda olmamı, senin ise altımda bulunmanı iyi görmüyor, ağır buluyorum!
Sen yukarı çık, biz inelim, aşağıda bulunalım dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Yâ Ebâ Eyyub! Evin alt katında bulunmamız, bize daha uygun ve elverişlidir' buyurdu, alt katta otur­du.
Biz de meskende onun üstünde bulunduk.
O sırada, içinde su bulunan testimiz kırıldı.
Resûlullahın üzerine damlayıp onu rahatsız etmesinden korkarak, ben ve zevcem Ümmü Eyyub, tek örtüneceğimiz kadife yorganımızı hemen suyun üzerine bastırdık.
" Ebu Eyyub bir gece kendi kendine: "Biz Resûlullah Aleyhisselamın başının üzerinde yürüyoruz ha!?" dedi ve bir kenara çekilerek gecelediler.
Sabahleyin bunu Peygamberimiz Aleyhisselama arzetti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Alt kat daha elverişlidir!" buyurdu ise de, Ebu Eyyub: "Sen altında bulundukça, ben bir çatının üstüne çıkamam!" dedi. Bunun üzerine, yerlerini değiştirdiler



Es'ad b. Zürâre (ra) Peygamberimiz Aleyhisselama Serir (Somya) Hediye Etti

Resûlullah Aleyhisselam, yıkanıp kefenlendiği zaman, bu seririn üzerine konuldu, cenaze namazı da kendisi bu şerir üzerinde bulunduğu halde kılındı.



Peygamberimiz Aleyhisselama Her Gün Ensar Tarafından Yemekler Gönderilirdi

Bunların arasında Zeyd b. Sabit (ra), Sa'd b. Ubâde (ra), Es'ad b. Zürâre başta gelirdi .
Malik b. Neccar oğullarındanda, sıra ile Resûlullahın kapısı­na üç-dört yerden yemek taşınmadığı bir gece yoktu.



Peygamberimiz Aleyhisselamın Medinelilere İlk Tavsiyeleri

Selamı yayınız (Selamlaşmayı yaygınlaştırınız!)
Yemek yediriniz!
Akrabalarla ilgileniniz! İnsanlar uykuda iken siz namaz kılınız ki, selametle Cennete giresiniz sözü idi."
Selam Allah'ın isimlerinden biridir selamet gibi masdar olup, kusurlardan, âfetlerden uzak ve salim olmak demektir.
Müslümanlar arasında alınıp verilen "Selâmün aleyküm" sözü de selametle dua etmek mahiyetindedir.
Es-Selam: Her türlü noksandan, kusurdan, yok olma, zevale erme şaibelerinden tamamıyla uzak bulunan Yüce Allah'ın isimlerindendir.

İnsanlık Tarihinde İlk Selamlaşma Hadisesi

Yüce Allah, Adem Aleyhisselamı yarattığı zaman, ona: "Haydi, şu melekler cemaatının yanına git de, onlara' Esselâmü aleyküm diyerek selam ver.
Senin selâmına onların nasıl karşılık vereceklerine bak!
Söyleyeceklerine iyice kulak ver Çünkü, o, hem senin, hem de senin zürriyetinin selamlaşmasıdır" buyurdu.
Adem Aleyhisselam gidip meleklere: "Esselâmü aleyküm!" dedi.
Melekler de: "Ve aleykesselâmü ve rahmetullah!" dediler.

1- Binitli olan, yayaya,
2- Yaya, oturana,
3- Azlık, çokluğa,
4- Yaşça küçük olan, büyük olana önce selam verir.
5- Selamı cemaat içinden birisine tahsis ederek vermek mekruhtur ve Kıyamet alâmetlerindendir.
6- Tanıdığına ve tanımadığına selam vermek İslâm'ın hayırlı hasletlerindendir.



Berâ' b. Ma'rur'un Vefatı ve Cenaze Namazının Kılınışı

Berâ' b. Ma'rur; Hazrec kabilesinden ve Ensarın başkanlarından olup,Safer ayında, Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye gelmeden bir ay önce vefat etmişti.
Ölüm döşeğine düştüğü zaman, ailesine: "Kabrimde, beni Kabe'ye doğru yöneltiniz!" demiş, dediği yapılmıştı.
Kendisi hac mevsiminde Mekke'ye geleceğini, Peygamberimiz Aleyhisselama vaad etmiş bulunuyordu.
Hac mevsimine erişemeden ölüm döşeğine düşünce, ailesine: "Muhammed (Aleyhisselam)a olan va'dim dolayısıyla beni Kabe'ye doğru çeviriniz!
Çünkü, ben ona gelmeyi va'd etmiştim!" demiş ve böylece sağ ve ölü olarak Kabe'ye yönelenlerin ilki olmuştu. Allah ondan razı olsun!

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'ye gelince, Berâ' b. Ma'rur'un kabrine ashabı ile birlikte gitti.
Kabrinin üzerinde saf bağlayıp cenaze namazını kıldı ve: "Allah'ım! Onu yarlığa! Ona rahmet et, ondan hoşnut ol!" diyerek dua etti.

Berâ' b. Ma'rur, Akabe Bey'atnda bulunan Ensar kabileleri temsilcilerinden ilk vefat eden ve kabri üzerinde cenaze namazı kılınan zât idi.



Ensardan Yüz Seksen Kişinin Peygamberimize Bey'at Edişi

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki: "Bir gün, Resûlullah Aleyhisselama ve Ebu Bekir'e yetecek kadar yemek yapıp getirince, Resûlullah: 'Git, bana Ensarın eşrafından otuz kişi çağır! buyurdu.
Yanımda hazırladığım yemeğe ekleyecek birşey bulunmadığından, bu bana çok ağır geldi.
Biraz ağırdan aldım.
Peygamber Aleyhisselam, tekrar: 'Git, bana Ensarın eşrafından otuz kişi çağır! buyurdu.
Bunun üzerine, gidip onları çağırdım, geldiler.
Gelince, onlara: 'Yemek yiyiniz!' buyurdu. Yediler. Önlerinden, ancak bir kısmını yiyebildiler! Bu mucize karşısında, Peygamber Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet ve oradan ayrıl­madan Peygamber Aleyhisselama bey'at ettiler. Peygamber Aleyhisselam, bundan sonra: 'Git, bana Ensarın eşrafından altmış kişi çağır!' buyurdu.
Vallahi, altmış kişi beni otuz kişiden daha çok korkuttu! Gidip çağırdım. Onlar da önlerinden ancak bir kısmını yiyebildiler! Bu mucize karşısında, Peygamber Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet ve daha oradan ayrılmadan Peygamber Aleyhisselama bey'at ettiler.
Bundan sonra, Resûlullah Aleyhisselam: 'Git, bana Ensarın eşrafından doksan kişi çağır! buyurdu. Beni, bu doksan kişi, altmış ve otuz kişiden daha çok korkuttu.
Onları da gidip çağırdım.
Yemekten yediler.
Onlar da önlerinden ancak bir kısmını yiyebildiler ve bu mucize karşısında Peygamber Aleyhisselamın Resûlullah olduğuna şehadet ve daha oradan ayrılmadan da Peygamber Aleyhisselama bey'at ettiler.
İşte o zaman bu yemekten yüz seksen zât yedi ki, hepsi de Ensardan idiler." Yüce Allah, onların hepsinden razı olsun!



Ensar Kadınlarının Bey'at Edişi

Ensar kadınlarından Ümmü Atiyye'nin bildirdiğine göre: Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'ye gelince, Ensar kadınlarını bir eve topladı. Onlara Hz. Ömer'i gönderdi. Hz. Ömer evin kapısına dikildi, selam verdi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın selamını onlara söyledi ve: "Ben size Resûlullah Aleyhisselamın gönderdiği elçiyim!" dedi. Onlar da: "Resûlullah'a ve Resûlullah'ın elçisine merhaba!" dediler. Hz. Ömer: "Allah'a hiçbir şeyi şerik koşmayacağınıza, Zina etmeyeceğinize, Çocuklarınızı öldürmeyeceğinize, Ellerinizle ayaklarınız arasından bir iftira düzüp getirmeyeceğinize, Mârufta (meşru olan hususlarda) Resûlullah'a karşı gelmeyeceğinize dair, bana bey'at ediniz!" dedi. Kadınlar "Olur!" dediler ve evin içinden, bey'at için, ellerini dışarıya doğru uzattılar. Hz. Ömer de evin dışından elini onlara doğru uzattı. Sonra da: "Allah'ım! Şahit ol!" dedi.


Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at eden Evsve Hazrec kabilesi kadınlarının sayısı 343 tü.


Rebiülevvel ayından ikinci yıl Safer ayına kadar, Medine'de, Evs kabilesinden Müslüman olmayan, müşrikliği bırakmayan yalnız Vâkıf, Hatma, Vâil ve Ümeyye oğulları kaldı.



  Peygamberimiz Aleyhisselamın Yahudilerle Konuşmaya Gidişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Yahudilerin bayram gününde, Avf b. Malik'i yanına alarak, Medine'deki Yahudi havrasına (sinagoguna) gitti. Yahudiler Peygamberimiz Aleyhisselamın gelmesinden hoşlanmadılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Yahudi cemaatı! Siz bize oniki kişi bildiriniz ki, onlar Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet etsinler de, gök altındaki yeryüzünde bulunan bütün Yahudileri uğrayacakları ilahî gazab ve azabdan beri çeksinler!" buyurdu.
Yahudiler sustular. Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına, onlardan hiçbirisi gelmedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, sözlerini tekrarladı. Yahudiler, yine cevap vermediler. Peygamberimiz Aleyhisselam, sözlerini üçüncü kez tekrarlayıp onlardan hiçbir cevap alamayınca: "Siz yüz çeviriyor, kaçıyorsunuz, amma vallahi Hâşir benim! Âkıb benim! Mustafa Peygamber benim! buyurdu



Mekkeli Müşriklerin Abdullah b. Übeyy b. Selûl'e Ültimatomları

Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'de iken, Kureyş müşrikleri Mekke'ye gelen yabancıları Peygamberimiz Aleyhisselamla görüştürmemek, İslâmiyetin yayılmasını önlemek için ellerinden geleni yapmaktan geri durmamışlardı.
Müşrikler Mekke'de yaptıkları ile de kalmadılar. Medine'de de, Peygamberimiz Aleyhisselam a karşı, daha o Medine'ye gelmeden Medineli münafıklarla işbirliği yaparak bir zümre oluşturdular.
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'nin Kuba köyüne gelip Külsûm b. Hidm'le Sa'd b. Hayseme'ye konuk olduğu zaman, Amr b. Avf oğullarından bazı münafıklar geceleyin Peygamberimiz Aleyhisselamın kaldığı evi taşladılar ve Peygamberimiz Aleyhisselamı: "Bu nasıl komşuluk ve koruyuculuk?!" diyerek sitemlendirdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yerleşmeye ve tutunmaya başladığını gören Kureyş müşrikleri, Bedir savaşından önce Abdullah b. Übeyy b. Selûl ile Evs ve Hazrec'den onunla birlikte olan putperest Medinelilere gönderdikleri mektup­ta: "Muhakkak ki, siz bizim adamımızı yanınızda barındırmakta bulunuyorsunuz. Andolsun ki, siz ya onu öldürürsünüz, ya da yurdunuzdan çıkarırsınız! Aksi takdirde bütün Arap toplulukları ile birlikte üzerinize yürür, sizin savanlarınızı öldürür, kadın­larınızı kendimize helal kılarız!" dediler.
Bunun üzerine, Abdullah b. Übeyy b. Selûl ve onunla birlikte hareket eden Medineli müşrikler, Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere biraraya geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu haber alınca, onların yanına vardı, ve: "Herhalde, Kureyşîlerin tehdidi sizi son derece etkilemiş olmalıdır.
Onların tehdidi ile size vereceği zarar, sizin bizimle çarpışarak kendinize vermek istediğiniz zarardan daha fazla değildir!
Demek siz kendi öz oğullarınız ve kardeşlerinizle çarpışmak, onları öldürmek istiyorsunuz!?" buyurunca, münafıklar dağıldılar.

Müslümanlar arasında kardeşlik kurulması

Peygamberimiz Aleyhisselam; Medine'ye geldikten sonra, Mekkeli Müslümanlardan (Muhacirlerden) bazılarını, hem kendi aralarında birbirleriyle, hem de Medineli Müslümanlarla (Ensarla) ikişer ikişer kardeş yaptı.
Bu kardeşlik, maddî ve manevî yardımlaşma ve birbirlerine çoluk ve çocuklarından önce varis olma esasına dayanıyor; bilhassa yurttan yuvadan, kavim ve kabileden ayrı düşmenin verdiği garipliği, mahzunluğu gidermeyi, Mekkelileri Medine'ye ve Medinelilere ısındırmayı ve kendilerine destek ve güç kazandırmayı amaçlıyordu.
Bu hadise Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye gelişinden beş ay sonra vuku bulmuş ve Enes b. Malik'in evinde olmuştur.
Enes b. Malik'in evinde ikişer ikişer kardeş yapılan Müslümanların sayısı 45'i Mekkeli Muhacirlerden, 45'i Medineli Ensardan olmak üzere 90 kişi idi.
Kurulun kardeşlikten doğan varis olma hükmü Enfâl sûresinin Bedir savaşından sonra inen 75. âyeti ile kaldırılmış; bu kardeşlik yardıma, yedirip içirmeye, bir de öğüde münhasır kalmıştır.
Medineli Müslümanlar (Ensar), Muhacirleri, Medine'ye daha ilk geldikleri gün evlerine indirmek, ağırlamak için, birbirleri ile yarışa girmişlerdir
Ensar, arazilerinin fazlalarını da, Peygamberimiz Aleyhisselama bağışladılar ve hatta: "Yâ Rasûlallah! İstersen, evlerimizi de al!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara hayır dua etti.
Bağışlanan arazileri, Muhacir sahabilerine bölüştürdü

 

Mescid-i Nebevinin İnşaası

Ortalama 7 ay süren mescidin inşaatı, 623 yılının Şevval (Nisan) ayında bitmiştir. Bu süre içerisinde Peygamberimiz, Ebu Eyyüp El Ensari’nin evinde misafir olarak kalmıştır.

MESCİD-İ NEBEVİ

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidinin Yapılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam devesi Kasvâ'nın üzerinde bulunduğu ve devenin yuları da devenin başına dolanmış olduğu halde, deve Medine'nin içinde ilerleyerek Adiyy b. Neccar oğullarının evleri hizasına gelince, Peygamberimiz Aleyhisselamın yapılacak mescidinin kapısının konulacağı yere çök­müştü ki, orası o zaman Neccar oğullarından Sehl ve Süheyl isimlerinde iki yetim gence ait hurma serme ve kurutma yeri olup, adı geçen gençler Muaz b. Afrâ'nın himayesi altında idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kasvâ'nın üzerinden inmiş ve: "İnşaallah, menzil burasıdır!" buyurmuş ve: "Kimindi burası?" diye sormuştu.
Muaz b. Afra: "Yâ Rasûlallah!
Amr'ın oğulları Sehl ve Süheyl'indir!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sehl ve Süheyl'i çağırıp, mescid yapmak üzere, hurma serme ve kurutma yerlerini onlardan satın almak istedi ve: "Bu arsanızın bedelini bana söyleyiniz, ödeyeyim?" buyurdu.
Gençler "Hayır, yâ Rasûlallah!
Biz orayı sana hediye ederiz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlar satıp bedelini almayı kabul edinceye kadar, arsayı bedelsiz almaya yanaşmadığı; en sonunda onlardan on dinar (altın)a satın alıp, bunu kendilerine ödemesini Hz. Ebu Bekir'e emir buyurduğu rivayet edilir.
Mescid arsasının içinde, müşriklerin kabirleri, oyuk, tümsek, bakımsız harap yerler ve hurma ağaçları da bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam emir buyurdu.
Hurma ağaçları, garkad ağaçlan kesildi.
Müşriklerin kabirleri açılarak, kemikleri başka bir yere götürülüp gömüldü.
Bakımsız, harap yerleri düzeltildi.
Arsadaki, yağmur sularının akıntıları ve sızıntıları giderildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam; yapılacak mescid için kerpiç kesilmesini, hazırlanmasını emretti.
Kerpiç kesildi ve hazırlandı.
Mescid yapılırken, Hadramevtli bir adam gelmişti ki, iyi çamur karardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah işini iyi yapana rahmet etsin!
Sen bu işe devam et!
Ben senin işini iyi yaptığını görüyorum!" buyurdu.
Mescid taşları dizilirken, Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlı kölesi Sefine derki: Ebu Bekir taşını benim taşımın yanına koysun!
Sonra Ömer, taşını Ebu Bekir'in taşının yanına koysun!
Sonra Osman, taşını Ömer'in taşının yanına koysun!
Bunlar, benden sonra halifelerdir!' buyurdu.
Mescid yapılırken, Peygamberimiz Aleyhisselam; Müslümanları çalışmaya teşvik için, kendiside çalışmaktan geri durmadı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın çalıştığını gören Muhacir ve Ensar, çalış­maya giriştiler, koyuldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam kerpiç taşırken, Müslümanlardan birisi: "Yâ Rasûlallah! Onu bana ver (Ben taşıyayım)" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Git, sen de başkasını al, taşı!
Sen Allah'a benden daha muhtaç değilsin!" buyurdu.
Ey Allah'ım! Ecir, ahiret ecridir!
Ensara ve Muhacirlere rahmet et!" diye dua ediyordu
Peygamberimiz (sav) Mescide minber yapılmadan önce, mescidde bir hurma kütüğü vardı ki, Peygamberimiz Aleyhisselam hutbe esnasında ona dayanırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam mescidin kandillerle aydınlandığını, parladığını görünce: "Kim yaptı bunu?" diye sordu.
"Temimü'd-Dârîyaptı yâ Rasûlallah!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen İslâmiyeti nurlandırdın ve onun mescidini süsledin.
Allah da seni dünyada ve ahirette nurlandırsın!" buyurdu

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidinin İlk Vazifelileri

Peygamberimiz Aleyhisselam; mescidinin ilk ve devamlı imamı, hatibi ve vaizi idi.
Sefer ve gazalara çıkacağı zaman, yerine vekil olarak ekseriya İbn Ümmi Mektum'u bırakırdı.
Mescidin müezzinlik vazifesi Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından ilk günden itibaren Bilal-i Habeşî'ye verilmişti .
İbn Ümmi Mektum da, Bilal-i Habeşî ile birlikte müezzinlik yapardı.
Bu iki müezzinden Bilal-i Habeşî ezan okuduğu zaman, İbn Ümmi Mektum kamet getirirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Rabbine kavuştuğu zaman, Bilal-i Habeşî müezzinlikten ayrıldı.
Hz. Ebu Bekir, Bilal-i Habeşî'nin yerine, Kuba Mescidinin müezzini Sa'du'l-Kurazî'yı nakletti.
Sa'du'l-Kurazî vefatına kadar bu vazifede kaldı.
Ondan sonra da, oğulları, bu şerefli vazifeyi yerine getirmeye devam ettiler.
Yüce Allah hepsinden razı olsun!

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidinin Fazileti

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Üç mescidden: Mescid-i Haram'dan (Kabe Mescidinden), Benim şu mescidimden, Mescid-i Aksâ'dan başka hiçbir mescide (ziyaret etmek, sevap kazanmak maksadıyla) sefer edilmez!" buyurmuşlardır.
Kabe Mescidi müstesna, başka mescidlerde kılınacak bin namazdan daha faziletlidir

Mescidin Yanına Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevceleri İçin Odalar Yapılması

Mescidin yanına, kerpiçten, önce iki oda yapıldı ve bu odaların üzerleri de, hurma gövdeleri ve dal­larıyla tavanlandı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın daha sonraki zevceleri için de, Hz. Âişe'nin odasıyla Kıble arasın­da, Mescidin doğusuna düşen kısmında odalar yapıldı ve yapılan odaların sayısı zamanla dokuzu buldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Mescid ile yanındaki odalar yapılıncaya kadar Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensarînin evinde kaldıktan sonra, kendi evine taşındı.

Ebu Eyyub el-Ensarî'nin evinde yedi ay kaldı. 

İLK EZÂN

Rasûlüllah'ın emri üzerine Hazreti Bilâl, 15 Haziran 622 günü Ezân okumağa me'mur edildi ve İslâm'da ilk Ezân okunmuş oldu.   

اللّهُ اَكْبَرُ اللّهُ اَكْبَرُ   اللّهُ اَكْبَرُ اللّهُ اَكْبَرُ   اَشْهَدُ اَنْ لا اِلَهَ اِلاَّ اللّهُ   اَشْهَدُ اَنْ لا اِلَهَ اِلاَّ اللّهُ   اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدَاً رَسُولُ اللّه   اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدَاً رَسُولُ اللّه   حَىَّ عَلَى الصَّلاةِ   حَىَّ عَلَى الصَّلاةِ   حَىَّ عَلَى الْفَلاحِ   حَىَّ  عَلَى الْفَلاحِ  اَللّهُ اَكْبَرُ اللّهُ اَكْبَرُ لا اِلَهَ اِلاَّ اللّهُ 

Hz. Hamza'nın Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi  

H.1    Ramazan

Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye hicretinden yedi ay geçtikten sonra, Ramazan şerif idi.
Sîfü'l-Bahr, lys nahiyesinde olup, Cühenîlerin arazisindendir
Kureyş müşrikleri Peygamberimiz (a.s.)ı Medine'de de rahat bırakmamakta; kendisini terketmeleri için, Medineli Müslümanlara tehditli mektuplar göndermekte; onu öldürmeleri veya Medine'den sürüp çıkarmaları için de, Abdullah b. Übeyy b. Selûl ile Evs ve Hazrec kabilesi müşrikler­ine ültimatomlar vermekte idiler.
Aynı zamanda, Müslümanlara hac yollarını da kapamışlardı.
Bunun için, Suriye ticaret yollarını keserek, kendilerini ticarî ve iktisadî cihetten sıkıntıya düşürüp yola getirmek gerekiyordu.

Mücahidlerinin Sîfü'l-Bahr'de Müşriklerle Karşılaşmaları

Peygamberimiz (a.s.), Sîfü'l-Bahr'e göndermek üzere, ilk defa olarak Hz. Hamza için bayrak bağladı.
Hz. Hamza'nın bayrağı beyazdı ve onu müttefiki Ebu Mersed b. Kennaz b. Husayn taşımakta idi.
Peygamberimiz (a.s.), Hz. Hamza'nın maiyyetine hepsi de Muhacirlerden olmak üzere 30 süvari vermişti.
Hz. Hamza'nın maiyyetine Ensardan hiç kimsenin verilmemesinin, Akabe Bey'atında Ensara sadece Peygamberimiz (a.s.)ı Medine'de koruma şartı koşulmuş olmasından ileri geldiği; bunun için, Peygamberimiz (a.s.)ın, Bedir savaşına çıkıncaya kadar, Ensardan hiç kimseyi askerî seferlere göndermediği, bu devrede onlara kendisini ve Muhacirleri korutmakla yetinmiş olduğu söylenir.
Hz. Hamza'nın maiyyetindeki 30 süvari arasında:
1- Ebu Ubeyde b. Cerrah,
2- Ebu Huzeyfe Utbe b. Rebia,
3- Salim Mevlâ Ebi Huzeyfe,
4- Âmir b. Rebia,
5- Amr b. Sürâka,
6- Zeyd b. Harise,
7- Kennaz b. Husayn,
8- Mersed b. Kennaz,
9- Peygamberimiz (a.s.)ın azadlısı Enese de bulunuyordu.
İçlerinde Ebu Cehil b. Hişam'ın da bulunduğu, Mekkeli müşriklerden 300 süvarinin himayesinde Şam'dan dönüp Mekke'ye git­mek isteyen ticaret kervanı Sîfü'l-Bahr'e (deniz sahiline) gelmiş bulunuyordu.
İki taraf, çarpışmak için saf bağladılar.

Mecdi b. Amr el-Cühenî'nin Arabuluculuk Edişi

O sırada, iki tarafın da dostu ve müttefiki olan Mecdi b. Amr el-Cühenî, yetişip araya girdi.
Kâh onlara, kâh bunlara gide gele, en sonunda iki tarafı da çarpışmaktan vazgeçirdi.
Hz. Hamza, arkadaşlarıyla birlikte Medine'ye döndü.
Ebu Cehil de, ticaret kervanı ve arkadaşlarıyla birlikte Mekke'ye yöneldi.
Hz. Hamza; Peygamberimiz (a.s.)ın yanına dönünce, Mecdi'nin araya girip yaptığı hizmetini haber verdi. Peygamberimiz (a.s.), Mecdi b. Amr'in, Müslüman olmadığı halde kendiliğinden bu arab­uluculuğu yapıp çarpışmayı önleyişine memnun oldu ve bu husustaki başarısını tebrik ve takdir buyur­duğunu açıkladı.
Mecdi'nin kendi cemaatından gönderdiği kimselere de elbiseler giydirdi.

Ubeyde b. Hâris'in Râbığ'a Gönderilişi

H.1    Şevval

Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye hicretinin 8. ayının başında, Şevval ayın­da idi.
Râbığ; hacıların Mekke'ye giderken geçtikleri, Ebvâ ile Cuhfe arasında bulunan bir vadi .
Râbığ seferinin sebep ve gayesi de, Sîfü'l-Bahr seferi için gösterilmiş olan sebep ve gayenin aynısıdır
Peygamberimiz (a.s.); Ubeyde b. Hâris'i Râbığ'a gönderirken, ona bir bayrak bağlamıştı  ve Ubeyde b. Haris, Hz. Hamza'dan sonra, bayrağı bağlanan Müslümanların ilki idi.
Ubeyde b. Hâris'in bayrağını Mıstah b. Üsâse taşımıştır.
Ubeyde b. Hâris'in maiyyetine verilen süvarilerin sayısı 80 idi.
Onların hepsi Muhacirlerdendi.
İçlerinde Ensardan hiç kimse yoktu.
Muhacir mücahidler Hicaz'da Seniyetü'l-mere'nin aşağısında, Râbığ vadisinde Ahyâ diye anılan bir suya eriştiler.
Orada, Kureyşîlerden, büyük ve kalabalık bir cemaata rastladılar.
Kureyşîler, Ebu Süfyan Sahrb. Harb'in kumandası altında 200 kişi idiler.
Bu müşrikler, İkrime b. Ebu Cehil'in kumandası altında idi.
İki taraf da, hayvanlarını otlatmak için, yoldan saptılar.
Çarpışmak için ne saf bağladılar, ne de kılıç sıyırdılar.
Ancak, aralarında hafif bir tutuşma, çatışma, ok gösterisi yapıldı.

Sa'd b. Ebi Vakkas o gün ilk oku attı ve İslâm'da ilk ok, onun tarafından orada atılmış oldu.

Sa'd b. Ebi Vakkas, ok çantasındaki oklarını atıp tüketinceye kadar, müşriklere ok yağdırdı.
Müşrikler, Müslümanlara yardımcı kuvvetler geleceğini sanarak korktular. İki taraf da, adamlarını esirgeyerek, birbirlerinden ayrıldılar.

Mikdad b. Amr ile Utbe b. Gazvan'ın Müslümanlar Tarafına Kaçmaları

Müslüman oldukları halde o güne kadar Peygamberimiz (a.s.)ın yanına gelmeye muvaffak olamayan Mikdad b. Amr ile Utbe b. Gazvan, Müslümanlara kavuşabilmek umudu ile, müşriklerin yanı­na katılıp yola çıkmışlardı.
Müslümanları görünce, onların yanına kaçtılar.

Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi 

H.1 Zilkade

Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye hicretinin 9. ayının başlarında, Zilkade ayında idi.
Harrar, Hicaz'da Cuhfe yakınında bir su Peygamberimiz (a.s.) Sa'd b. Ebi Vakkas için beyaz bir sancak bağladı.
Harrar seferinde sancağı Mikdad b. Amr taşıdı.
Sefere katılanların sayısı 20 idi.
Kervan halkı 60 kişi idi.
Sa'd b. Ebi Vakkas derki: "Resûlullah (a.s.), bana: 'Ey Sa'd! Harrar'a varıp kavuşuncaya kadar git!
Çünkü, Kureyşîlerin kervanı oradan geçecektir" buyurdu.
Harrar'dan ileri geçmemeyi de tavsiye etti.
Gündüzleri sinip gizlenmekte, geceleri yürümekte idik.
Beşinci günün sabahında Harrar'da sabahladığımız zaman, kervanı, oradan bir gün önce geçip git­miş bulduk.
Resûlullah (a.s.) Harrar'dan ileri geçmemekliği mi bana emretmişti.
Böyle olmasaydı, onlara yetişmeyi arzu ederdim.
" Mücahidler, hiçbir çarpışma yapmadan, Medine'ye döndüler.

Selman-ı Farisi'nin Müslüman oluş hikayesi

Medîneli bir Yahûdînin kölesi olan Hazret-i Selmân-ı Fârisî, İslâm nîmetiyle perverde oluşunun nice ibretlerle dolu hikâyesini İbn-i Abbâs Hazretlerine şöyle anlatmıştır:“Ben Isbahan’ın Ceyy adlı köyünde yaşayan bir kimse idim.
Babam köyümüzün eşrâfındandı.
Hayatta en çok sevdiği kimse bendim.
Bu aşırı sevgisi sebebiyle beni yanından hiç ayırmaz, kız evlâdı gibi dâimâ evde tutar, dışarı çıkarmazdı.
Babamın dîni olan Mecûsîliğe (Ateşperestliğe), kendimi o kadar kaptırmıştım ki, ateşgedeye bakma, ateş yakma işini bile üzerime almıştım.
Ateşgededeki ateşin bir an olsun sönmesine izin vermezdim.
Babamın büyük bir çiftliği vardı.
Kendisi bir gün inşaat işiyle uğraşıyordu.
Bana: «Yavrum! Ben bugün hep inşaatla meşgûl olacağım, çiftliğe gidemeyeceğim. Oraya sen git!» dedi ve yapılması gereken bâzı şeyleri de söyledi.
Sonra da bana: «Sakın ha, oralarda oyalanıp da beni endişelendirme!
Şâyet gecikirsen seni merâk ederim ve bütün işlerim ortada kalır!» dedi.
Çiftliğe gitmek üzere yola çıktım.
Bir Hıristiyan kilisesine rastladım.
Seslerini işittim, içeride ibâdet ediyorlardı.
Babam beni hep evde tuttuğu için insanların ne hâlde olduklarını bilmezdim.
Bu sebeple merak edip, ne yapıyorlar bakayım, diye yanlarına vardım.
Yaptıklarını seyrettim ve kendi kendime; «Vallâhi bu bizim dînimizden daha hayırlıdır.» dedim.
Güneş batıncaya kadar oradan ayrılmadım.
Çiftliğe ise hiç uğramadım.
Onlara: «Bu dînin aslı nerededir?» diye sordum: «Şam’dadır.» dediler.
Akşamleyin babamın yanına döndüm.
Babam işi gücü bir tarafa bırakmış akşama kadar beni aratmış.
Yanına vardığımda: «Yavrum! Neredeydin?
Ben sana ne yapman gerektiğini söylememiş miydim?» dedi.
Ona: «Babacığım! Kiliselerinde ibâdet eden bâzı kimselere rastladım.
Onların ibâdetlerini gördüm, çok hoşuma gitti.
Güneş batıncaya kadar yanlarından ayrılamadım.» dedim.
Babam: «Evlâdım, o dinde hayır yoktur.
Senin ve atalarının dîni ondan daha hayırlıdır.» dedi.
Babam kaçmamdan korkup ayağıma bir bukağı (kelepçe) vurdu, sonra da beni eve hapsetti.
Kilisedeki Hıristiyanlara: «Yanınıza Şam’dan bir ticâret kâfilesi geldiği zaman bana haber verin!» diye adam gönderdim.
Şam’dan Hıristiyan tüccarlar gelince haber verdiler.
Ayağımdan demir bukağıyı çıkarıp attım.
Onlarla birlikte Şam yolunu tuttum.
Oraya varınca: «Din adamlarının ilim yönünden en üstünü kimdir?» diye sordum: «Kilisedeki piskopostur.» dediler.
Yanına gittim ve ona: «Ben bu dîne girmek, senin yanında bulunmak, kilisede hizmet etmek, Hıristiyanlığı senden öğrenmek ve seninle birlikte ibâdet etmek istiyorum.» dedim.
Bana: «Kiliseye gir!» dedi.
Onunla birlikte içeri girdim.
Şam Piskoposu kötü bir adamdı.
Hıristiyanlara sadaka vermelerini emreder, toplanan şeyleri kendisi için biriktirir, yoksullara bir şey vermezdi.
Hattâ böylece yedi küp dolusu altın ve gümüş biriktirmişti.
Yaptıklarını gördükçe ona son derece kinleniyordum.
Nihâyetinde adam öldü.
Hıristiyanlar onu gömmek için toplandılar.
Onlara: «Bu, kötü bir adamdı. Sadaka vermenizi emir ve teşvîk eder, getirdiklerinizi kendisi için saklar, yoksullara bir şey vermezdi!» dedim.
Bana: «Sen bunu nereden biliyorsun?» diye sordular.
Onlara: «Size onun hazînesini gösterebilirim.» dedim.
Gösterdiğim yerden, altın ve gümüş dolu yedi küp çıkardılar.
Bunu görünce: «Vallâhi biz onu aslâ gömmeyiz.» dediler.
Ölüsünü astılar ve taşa tuttular!
Onun yerine kiliseye başka bir din adamı getirdiler.
Beş vakit namaz kılmayanlar içinde ondan daha fazîletli, onun kadar dünyâyı hiçe sayan, âhirete rağbet eden, gece gündüz ibâdet eden bir kimse görmedim.
Sonra bu zât ölüm döşeğine düştü.
Kendisine: «Ey filân! Ben senin yanında bulundum.
Senden önce hiç kimseyi, seni sevdiğim kadar sevmedim!
Görüyorsun ki sana Allâh’ın emri gelmiş durumda.
Bana ne yapmamı ve kime gitmemi tavsiye edersin?» dedim.
«Evlâdım! Bugün benim yolumda giden bir kimse bilmiyorum.
Sâlih insanlar ölüp gittiler.
Yaşayanlar da dînin öteden beri tatbîk edilen hükümlerini değiştirip çoğunu da terk ettiler.
Yalnız Musul’da bir zât vardır.
O, benim tuttuğum yol üzeredir.
Sen onun yanına git!» dedi.
Bu muhterem zât vefât edince Musul’daki dostunun yanına gittim.
O ölünce, tavsiyesi üzerine Nusaybin’deki, ondan sonra da Ammûriye (Eskişehir yakınlarında bir yer)’deki zâtın yanına gittim.
Ammûriye’de az çok bir şeyler de kazandım.
Hattâ biraz davarlarım ve ineklerim de oldu.
En sonunda Ammûriyeli din adamına da Allâh’ın emri geldi çattı: «Evlâdım! Vallâhi bugün yeryüzündeki insanlardan yanına gitmeni sana emir ve tavsiye edebileceğim, bizim düşüncemizde olan hiç kimse bilmiyorum!
Fakat Âhir Zaman Peygamberi’nin gelmesi çok yaklaşmış, gölgesi üzerimize düşmüştür!
O Peygamber, Hazret-i İbrâhîm’in (a.s.) dîni üzere gönderilecektir.
Kendisi Arap topraklarında zuhûr edecek, iki kara taşlık arasındaki hurma bahçeleri bulunan bir yere hicret edecektir.
O, hediyeden yer, sadakadan yemez.
O’nun iki kürek kemiği arasında da peygamberlik mührü vardır.
Eğer o diyarlara gitmeye gücün yeterse git, hemen yola düş!» dedi.
Nihâyet o da öldü.
Allâh’ın dilediği kadar bir müddet daha orada oturdum.
Sonra Kelb kabîlesinden bâzı tüccarlarla karşılaştım.
Onlara: «Beni Arap diyârına götürünüz, ben de bunun mukâbilinde şu davarlarımı ve ineklerimi size vereyim.» dedim, kabûl ettiler.
Mallarımı onlara verdim ve beni yanlarında götürdüler.
Vâdi’l-Kurâ’ya vardığımızda bana zulmettiler, köle olarak bir yahûdîye sattılar.
Yahûdînin yanında bir müddet kaldım
Vâdi’l-Kurâ’daki hurma ağaçlarını görünce; «Burası Ammûriye’deki efendimin bana târif ettiği, Âhir Zaman Peygamberi’nin hicret yurdu mu acabâ?» diye ümitlendimse de kalbim buna tam olarak kânî olmadı.

Hz. Selman-ı Farisi’nin Müslüman oluşu

Vâdi’l-Kurâ’da bulunduğum sırada, sâhibimin Kurayzaoğulları’ndan olan amcaoğlu geldi ve beni satın alıp Medîne’ye götürdü.
Vallâhi Medîne’yi görür görmez, Ammûriye’deki efendimin târif ettiği, Âhir Zaman Peygamberi’nin hicret edeceği yerin burası olduğunu anladım.
Artık Medîne’de oturdum durdum.
Hâlbuki Resûlullâh peygamber olarak gönderilmiş, Mekke’de bir müddet kalmış.
Fakat ben kölelik meşgûliyeti içinde bulunduğumdan O’nun hakkında hiçbir şey işitmemişim.
Sonra Medîne’ye hicret edip gelmiş, yine haberim olmamış.
Bir gün hurma ağacının üstünde çalışıyor, sâhibim ağacın gölgesinde oturuyordu.
O sırada amcasının oğlu gelip sâhibime: «Ey filân! Allâh Kayleoğulları’nın (Evs ve Hazrec’in) belâsını versin!
Vallâhi onlar Kubâ köyünde, Mekke’den yanlarına gelen ve peygamber dedikleri bir zâtın başına toplanmış bulunuyorlar!» dedi.
Bunu işitir işitmez beni öyle bir titreme tuttu ki, neredeyse efendimin üzerine düşecektim: «Ne dedin? Ne dedin?» diyerek hemen hurma ağacından indim.
Sâhibim kızdı, bana şiddetli bir tokat vurdu ve: «Seni ne ilgilendirir? Sen işine bak!» dedi.
Ben de: «Bir şey yok! Sâdece onun ne dediğini anlamak istedim.» dedim.
Yanımda biriktirmiş olduğum biraz yiyecek vardı.
Akşam olunca onları alıp Kubâ’da bulunan Resûlullâh’a gittim.
Kendisine: «Senin sâlih bir zât olduğunu işittim.
Yanında da muhtaç ve kimsesiz sahâbîlerin varmış!
Yanımda sadaka olarak ayırdığım bâzı şeyler vardı.
Durumunuzu öğrenince sizi buna daha lâyık gördüm!» diyerek onları kendisine takdîm ettim.
Resûlullâh ashâbına: «Alınız, bunu yiyiniz!» buyurdu ve ondan yemedi.
Kendi kendime; «Bu bir!» dedim.
Sonra O’nun yanından ayrılıp yerime döndüm.
Yine bir şeyler biriktirdim.
O esnâda Allâh Resûlü de Medîne’ye gelmiş bulunuyordu.
Yanına varıp: «Senin sadakadan yemediğini gördüm.
Bu, sana ikrâm olmak üzere hazırladığım bir hediyedir!» dedim.
Resûlullâh bu defâ ondan yedi ve ashâbına da yemelerini söyledi.
Kendi kendime; «Bu iki!» dedim.
Daha sonra Resûl-i Ekrem Efendimiz Bakîu’l-Garkad’da bulunduğu esnâda yanına vardım.
Oraya ashâbından birinin cenâzesi münâsebetiyle gitmişti ve ashâbının arasında oturuyordu.
Üzerinde, her tarafını bürüyen iki ihram vardı.
Kendisine selâm verdim.
Sonra da Ammûriye’deki zâtın bana târif ettiği Peygamberlik Mührü’nü görebilir miyim diye arka tarafına geçtim.
Resûlullâh niyetimi anladı ve sırtından ridâsını sıyırdı.
Peygamberlik Mührü’nü görür görmez tanıdım!
Üzerine kapandım, öptüm ve ağlamaya başladım.
Âlemlerin Efendisi bana: «Bu tarafa dön!» buyurdu.
Gelip önlerinde oturdum.”
Daha sonra Hazret-i Selmân, İbn-i Abbâs Hazretlerine şöyle dedi: “Ey İbn-i Abbâs! Sana anlattığım gibi başımdan geçenleri Allâh Resûlü’ne de anlattım.
Benim bu kıssamı ashâbının da işitmiş olması, Resûlullâh’ın pek hoşuna gitti.
Kölelik, bu Hazret-i Selmân’ı meşgûl ettiğinden, Bedir ve Uhud gazvelerinde Resûlullâh ile birlikte bulunmama imkân vermedi.”
(Ahmed, V, 441-444; İbn-i Hişâm; I, 233-242; İbn-i Sa’d, IV, 75-80)
Hazret-i Selmân, ömrü boyunca arayışı içinde olduğu Allâh Resûlü’ne kavuşmuştu.
Artık onun yegâne arzusu, dâimâ Peygamber Efendimiz’in yanında olmak, O’nun emrinde bulunmaktı.
Nitekim Hazret-i Selmân’ın bu iştiyâkını gören Allâh Resûlü bir gün ona: “Ey Selmân! Kölelikten kurtulmak için efendin ile antlaşma yapsan olmaz mı?” diye sordu.
Bunun üzerine Hazret-i Selmân, çukurlarını da kazmak şartıyla üç yüz hurma ağacı dikmek ve kırk ukıyye altın vermek üzere efendisi ile anlaştı.
Resûl-i Ekrem de ashâbına: “Kardeşinize yardım ediniz!” buyurdu.
Kimi on, kimi on beş, kimi yirmi fidan olmak üzere, herkes imkânı nisbetinde yardımda bulundu ve Hazret-i Selmân’ın ihtiyâcı olan üç yüz hurma fidanı toplandı.
Allâh Resûlü: “Ey Selmân! Fidanlar için çukurlar kaz!
Çukurları bitirdiğin zaman bana haber ver de onları kendi elimle dikeyim.” buyurdu.
Hazret-i Selmân-ı Fârisî hâdisenin devâmını şöyle anlatır: “Hurma fidanları için çukurlar kazmaya başladım.
Arkadaşlarım da bana yardım ettiler.
Bitirince haber verdim, Resûlullâh fidanların dikileceği yere benimle birlikte geldi.
Biz fidanları O’na veriyorduk,
O da dikiyordu.
Varlığım kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, Allâh Resûlü tarafından dikilen hurma fidanlarından bir tâne bile tutmayan fidan olmadı.
Böylece ağaç borcumu ödemiş oldum.
Fidanlar, senesinde meyve vermeye başladı ve meyvesi yendi.
Resûlullâh bir gazâdan tavuk yumurtası büyüklüğünde bir altın külçesi getirmişti.
«Selmân ne yaptı?» diye sordu.
Allâh Resûlü’nün yanına vardığımda bana: «Ey Selmân! Şunu al da borcunu öde!» buyurdu.
«Yâ Resûlallâh! Üzerimde bulunan o kadar borca, bu kadarcık altın parçası nasıl yetecek?!» dedim.
Allâh Resûlü altın külçesini eline alıp diline sürdükten sonra: «Al bunu! Allâh Teâlâ borcunu bununla ödeyecektir!» buyurdu.
Altını aldım.
Alacaklıya ondan tartıp tartıp verdim.
Hazret-i Selmân’ın varlığı kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, o altın külçesinden kırk ukıyye tarttım.
O (öyle beketliydi ki) şâyet Uhud Dağı’yla tartılmış olsaydı, muhakkak ondan da ağır gelirdi!”
Hazret-i Selmân kölelikten kurtulduktan sonra, Hendek Savaşı’na hür olarak katıldı ve bundan sonra hiçbir savaşta Peygamber Efendimiz’in yanında bulunma fırsatını kaçırmadı.

Selman bizdendir

Hazret-i Selmân-ı Fârisî, her hâli ile o kadar güzel bir nümûne şahsiyet ve câzibe merkezi bir zât hâline geldi ki, Ensâr da Muhâcirler de: “Selmân bizdendir.” diyerek onu paylaşamaz oldular.
Bunun üzerine Varlık Nûru Efendimiz: “Selmân bizdendir, Ehl-i Beyt’tendir.” buyurarak o mübârek sahâbîsini lutufların en güzeliyle taltîf etti. (İbn-i Hişâm, III, 241)


Yahudi Alimlerinden Abdullah b. Selam'ın Müslüman Oluşu

Abdullah b. Selam , Yusuf Aleyhisselamın neslindendi.
Medine Yahudilerinin ulularından ve alimlerindendi.
Medine'deki İsrail oğullarının alimlerinden başlıcaları beş kişi olup, bunlardan birisi Abdullah b. Selam'dı. Abdullah b. Selam'ın babası Selam da Yahudi alimlerindendi.
Abdullah b. Selam der ki: "Ben Tevrat'ı ve tefsirini, babamdan öğrenmiştim.
Babam, bir gün; âhir zamanda gelecek peygamberin sıfatını, alâmetini ve yapacağı işler hakkında­ki âyeti bana anlattı ve: 'Eğer o Harun evladından gelecek olursa ona tâbi olurum, yoksa tâbi olmam!' dedi.
Peygamber Aleyhisselamın Medine'ye gelişinden önce, öldü.
Resûlullah Medine'ye, Kuba'ya gelip Amr b. Avf oğullarının evine ininceye kadar, sustum. Ben kendime ait hurma ağacının üzerinde uğraşır, yaş hurma toplarken, Benî Nadîrlerden birisinin: 'Bugün, Arapların bekledikleri adamları geldi!' diye bağırdığını işittim ve bir kimse de gelip onun geldiğini bana haber verince, beni bir titreme tuttu, yüksek sesle 'Allahuekber! diyerek tekbir getirdim.
O sırada, Halide binti Haris, hurma ağacının altında oturuyordu.
Kendisi çok yaşlı idi.
Tekbirimi işitince: 'Allah seni umduğuna erdirmesin, elini boşa çıkarsın ey habîs!
Vallahi Musa b. İmran'ın gelişini işitmiş olsaydın, bundan daha fazlasını yapmazdın!" diyerek çıkıştı.
Ona: 'Ey hala!
Vallahi, o, Musa b. İmran'ın kardeşidir.
Onun gibi, peygamberdir
Onun dinindedir.
Onun gönderildiği şeyle gönderilmiştir' dedim.
Bunun üzerine, halam: 'Ey kardeşimin oğlu! Yoksa, o Kıyamete yakın, gönderileceği bize haber verilmiş olan peygamber midir?' dedi.
'Evet!' dedim.
Halam: 'Peki öyleyse!' dedi.
'Resûlullah geldi' denilince, onu görmek için, halkın arasında ben de gittim.
Resûlullah'ın yüzünü görünce, anladım ki, onun yüzü yalancı yüzü değildir."

Abdullah b. Selam, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varınca: "Ben sana üç soru soracağım ki, bunların cevaplarını ancak peygamber olan bilebilir" dedi: "

1. Kıyamet alâmetlerinin evvelkisi nedir?
2. Cennetlikler Cennete girince ilk önce hangi yiyeceği yiyeceklerdir?
3. Çocuk ne sebeple babasına benzer ve hangi sebeple annesine benzer?" diye sordu.
Peygamber Aleyhisselam:
"Bu soruları, senin önün sıra, Cebrail (Aleyhisselam) bana gelip haber vermişti:
1. Kıyamet alâmetlerinin en öncesi bir ateştir ki, o insanları doğudan batıya sürecektir!
2. Cennetliklerin yiyeceği ilk yiyecek de, balık ciğerinin sarkmış olan fazlasıdır!
3. Çocuğun babaya veya anaya çekmesine gelince: Cinsî münasebette erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer.
Kadının suyu erkeğin suyunun önüne geçerse, çocuk anaya benzer!" buyurdu.

Bunun üzerine, Abdullah b. Selam: "Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
Ben şehadet ederim ki; Sen, hiç şüphesiz, Allah'ın Resûlüsün!
Yâ Rasûlallah!
Yahudiler, insanı hayrette bırakacak derecede yalan söyleyen, asılsız isnad ve ifti­ralarda bulunan haksız bir kavimdir.
Eğer, sen beni onlardan sormadan önce onlar benim Müslüman olduğumu öğrenirlerse, senin yanında bana akla gelmedik isnad ve iftiralarda bulunurlar.
Sen beni odalarından birine koyarak gizledikten sonra, onlar arasındaki durumumu, nasıl olduğu­mu onlara sormanı; bunu Müslüman olduğumu öğrenmelerinden önce sana haber vermelerini istiyorum" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu odalarından birisine koydu.
Yahudilere haber saldı, geldiler.
Onlara: "Ey Yahudi cemaatı!
Yazıklar olsun size!
Allah'tan korkunuz!
Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki: Siz benim Resûlullah olduğumu ve benim size hak ve gerçeği getirdiğimi muhakkak biliyorsunuzdur!
Müslüman olunuz!" buyurdu.
Yahudiler, üç kere: "Biz bunu bilmiyoruz!
Biz bunu bilmiyoruz!
Biz bunu bilmiyoruz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "İçinizde Husayn, Abdullah b. Selam, nasıl adamdır?" diye sordu.
Yahudiler "Bizim seyyidimizdir ve seyyidimizin de oğludur!
Bizim en alimimizdir ve en alimimizin de oğludur.
Bizim hayırlımızdır ve hayırlımızın da oğludur!" dediler.
Resûlullah Aleyhisselam, onlara: "İbn Selam Müslüman olduysa ne dersiniz?Siz de Müslüman olur musunuz?" diye sordu.
Yahudiler "Hâşâ! O, Müslüman olmaz!
Allah onu böyle şeyden korusun!" dediler.

Bunun üzerine, Peygamber Aleyhisselam: "Ey İbn Selam!
Çık bunların yanına!" buyurdu.
Abdullah b. Selam, hemen yanına çıkıp onlara: "Ey Yahudi cemaatı!
Allah'tan korkunuz!
Onun size getirdiği şeye yöneliniz!
Vallahi, siz de muhakkak biliyorsunuz ki, o Allah'ın Resûlüdür!
Onun ismini ve sıfatını yanınızdaki Tevratta da yazılı bulmuş bulunuyorsunuz.
Ben şehadet ederim ki, o Resûlullah'tır!
Ben ona iman etmiş, onu doğrulamış ve onun Resûlullah olduğunu bilmiş bulunuyorum!" dedi.
Abdullah b. Selam; "Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed (Aleyhisselam) Allah'ın Resûlüdür!" diyerek iman ve ikrar­da bulunduğu zaman, Yahudiler ona türlü hakaret ve iftiralarda bulundular: "Bu, bizim en şerlimizdir ve en şerlimizin de oğludur!
Bu, bizim en cahilimizdir ve en cahilimizin de oğludur!" dediler.
Abdullah b. Selam: "Yâ Rasûlallah! Onların çok iftiracı, gaddar, yalancı ve fâcir bir kavim olduklarını sana haber ver­memiş mi idim? (İşte böyle olduklarını gösterdiler)" dedi.
Bundan sonra, Abdullah b. Selam da, ev halkı da Müslümanlıklarını açıkladılar.
Halaları Halide binti Haris Hatun da Müslüman oldu ve İslâm amelleri ile Müslümanlığını güzelleştirdi.

Abdullah b. Selam Müslüman olduğu zaman, Yahudi alimlerinden:
1. Huyey b. Ahtab,
2. Ka'b b. Esed,
3. Ebu Râfi',
4. Eşya',
5. Şemvil b. Zeyd: "Arapta peygamberlik olmaz!
Senin adamın bir hükümdardır!" diyerek Müslümanlıktan vazgeçirmek istedilerse de muvaffak olamadılar.

Müslüman Olan Yahudi Alimlerinden Bazıları

1. Salebe b. Sa'ye,
2. Useyd b. Sa'ye,
3. Esed b. Ubeyd ve daha başkaları, samimî olarak Müslüman oldular ve Müslümanlıkta sebat ettiler.

Yüce Allah, onların hepsinden razı olsun!

Yahudi alimlerinin ve kâfirlerinin bazıları ise: "Muhammed'e ancak bizim kötülerimiz tâbi oldu.
Eğer onlar bizim hayırlılarımızdan olsalardı, ata­larının dinini bırakmazlar, başka yola gitmezlerdi!" dediler. 


Külsüm b. Hidm ile Es'ad b. Zürâre'nin Vefatları

Peygamberimiz Aleyhisselamın mescidinin ve zevcelerine ait odaların yapıldığı sırada Külsûm b. Hidm, Kuba'da vefat etti.

Külsûm b. Hidm'in vefatından kısa bir müddet sonra da, Es'ad b. Zürâre vefat etti.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Onu yıkadı, kefenledi. Cenaze namazını kıldı. Bakiyy kabristanına gömdü. Bakiyy kabristanına Ensardan ilk gömülen, Es'ad b. Zürâre idi.

Es'ad b. Zürâre'nin ölümü, Yahudilere ve münafık Araplara Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde propaganda yapmak üzere kötü bir vesile ve bahane oldu: "Eğer o gerçekten peygamber olsaydı, sahabisi ölmezdi! Sahabisinden ölümü önleseydi ya!" dediler.
Es'ad b. Zürâre'nin ölümünden sonra, Neccar oğulları toplanıp Peygamberimiz Aleyhisselamin yanına geldiler ve: "Yâ Rasûlallah bildiğin gibi, o bizdendi. Nakîbimiz [temsilcimiz] idi, öldü. Bizden, onun yerine, işimizi yürütecek bir adamı nakîb tayin et!" dediler.Peygamberimiz Aleyhisselam onlardan birini diğerine tercih etmeyi hoş görmeyerek: "Siz benim dayılarımsınız. Ben sizdenim! Sizin içinizde bulunuyorum! Sizin nakibiniz benim!" buyurdu. Neccar oğulları, Peygamberimiz Aleyhisselamın kendilerine böyle nakîb olmasını kavimlerine karşı bir üstünlük sayarlar ve bununla iftihar ederlerdi.


Peygamberimiz Aleyhisselamla Hz. Ebu Bekir'in Ev Halklarının Medine'ye Getirilişi

Hz. Aişe der ki: "Resûlullah Aleyhisselam; Medine'ye hicret ettiği zaman, bizi ve kızlarını Mekke'de bırakmıştı.
Medine'den, azadlı kölesi Zeyd b. Harise ile Ebu Râfi'i, iki deve ve birde ihtiyaç duyacakları şeyi satın almak üzere, Ebu Bekir'den aldığı 500 dirhem harçlıkla birlikte bize, Mekke'ye gönderdi.
Ebu Bekir de, Abdullah b. Uraykıt'ı iki veya üç deve ile onların yanına katıp zevcesi annem Ümmü Rûman'ı, beni ve kızkardeşim Esmayı (ki, Zübeyr b. Avvam'ın zevcesi idi) bindirerek göndermesini Abdullah b. Ebu Bekir'e yazdı, emretti.
Kudeyd'e geldikleri zaman, Zeyd b. Harise, o 500 dirhemle üç deve daha satın aldı.
Talha b. Ubeydullah'a rastladılar.
O da, Ebu Bekir'in ev halkı ile birlikte Medine'ye hicret etmek istiyordu.
Hep birlikte yola çıktık.
Ebu Rafi' Fâtıma'yı, Ümmü Külsûm'u ve Şevde binti Zem'a'yı; Zeyd de Ümmü Eymen'i ve oğlu Üsâme'yi bindirip yola çıktı.
Nihayet, Medine'ye geldik. Resûlullah Aleyhisselamın ev halkı kendi odalarına indiler.
Resûlullah Aleyhisselam Şevval ayının içinde evlendik



Medine Sözleşmesi yapıldı  



Peygamberimiz Aleyhisselamın Yazıcıları

Peygamberimiz Aleyhisselam; Mekke'de iken, yazdıracağı yazılara, Kureyşîlerin yaptığı gibi "Bismikallâhümme=Ey Allah! Senin isminle başlarım!" diyerek başlatırdı.

Hûd sûresinin 42. âyeti nazil olunca, âyetteki "Bismillah" cümlesini yazılanın başına koydurmaya başladı.

İsrâ sûresinin 110. âyeti nazil olunca, âyette geçen "er-Rahmân" ismini de katarak, yazılarına "Bismillâhirrahmân!" başlığını koydurmaya başladı.

Nemi sûresinin, Besmele'nin tam şeklini içine alan 30. âyeti nazil olduktan sonra da, yazılarını "Bismillâhirrahmânirrahîm" ile başlatırdı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın yazıcıları şu kişilerdi:

1- Hz. Ebu Bekir, 2- Hz. Ömer, 3- Hz. Osman. Hz. Âişe,

Cebrail Aleyhisselam Peygamberimiz Aleyhisselama vahiy getirdiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamın "Ey Useym! Yaz!" buyurarak vahyi Hz. Osman'a yazdırdığını bildirmiştir.

4- Hz. Ali. Peygamberimiz Aleyhisselam; muahede ve musâlaha yaptığı zaman, bunlara ait yazıları genellikle Hz. Ali'ye yazdırırdı. Nitekim, Kureyş müşrikleriyle Hudeybiye'de yaptığı muahedeyi de ona yazdırmıştı. Hz. Ali, ayrı­ca, şahıslarla ilgili yazıları, mülk fermanlarını da yazardı.

5- Übeyy b. Ka'b, 6- Zeyd b. Sabit. Medine'ye geldiği zaman Peygamberimiz Aleyhisselamın yazılarını Ensardan ilk yazan Übeyy b. Ka'b idi ve yazdığı yazıların sonuna "Filan oğlu filan yazdı" diyenlerin de ilki idi.

Medine'de Peygamberimiz Aleyhisselama inen vahiyleri Peygamberimiz Aleyhisselamın huzurunda ilk defa yazmaya başlayan Müslüman da Übeyy b. Ka'b idi.

Übeyy b. Ka'b bulunmadığı zaman Zeyd b. Sabit yazardı Peygamberimiz Aleyhisselam nazil olan âyetlerin hangi sûreye ve onun neresine konulacağını da yazıcıya bildirirdi.

Bu da, Peygamberimiz Aleyhisselama Cebrail Aleyhisselam tarafından bildirilmiş bulunurdu.

Zeyd b. Sabit der ki: "Vahyi Resûlullah Aleyhisselamın huzurunda yazardım. Yazıp bitirdiğim zaman: 'Yazdığını oku! buyururdu. Eğer ondan yazılmayan birşey kalmışsa eklettirir, fazla birşey olmuşsa çıkarttırırdı. Bana: 'Ey Zeyd! Sen Yahudilerin yazısını benim için öğren! Ben, vallahi, bana ait yazılar hakkında Yahudilere hiç emniyet edemem, güvenemem!' buyururdu.

Ben de, yarım ay geçmeden onu öğrendim ve hatta İbranice okuyup yazmakta maharet kazandım. Yahudilere birşey yazacağı zaman, onu, Resûlullah Aleyhisselam için ben yazardım.

Resûlullah Aleyhisselam bana: 'Sen Süryanice'yi de güzelce yazabilir misin? Bana Süryanice yazılar geliyor buyurdu. Ben: 'Hayır! Süryanice yazmasını bilmem!' dedim. Resûlullah Aleyhisselam: 'Sen onu da öğren!' buyurdu. On yedi günde de, onu öğrendim... Vahiy yazılırken, kağıt yerine, kürek kemikleri, yassı hurma dalları, beyaz ve yassı taşlar, yazı yazmaya elverişli bez ve hırka parçaları... gibi şeyler kullanılırdı.

7- Zübeyr b. Avvam, 8- Halid b. Saîd, 9- Eban b. Saîd, Halid b. Saîd, Besmele'yi ilk yazan zât idi.

Peygamberimiz Aleyhisselam şahıslarla ilgili yazılarından bazılarını ona yazdırmiştir.

10- Hanzaletü'l-Üseydî, 11- Alâ b. Hadramî, 12- Halid b. Velid, 13- Abdullah b. Revâha, 14- Muhammed b. Mesleme, 15- Abdullah b.Sa'd, 16- Abdullah b. Übeyy b. Selûl, 17- Mugîre b. Şube, 18- Amr b.Âs, 19- Muaviye b. Ebu Süfyan, 20- Cüheym b. Salt, 21- Muaykıb b. Ebi Fâtıma, 22- Şurahbil b. Hasene, 23- Abdullah b.Zeyd, 24- Erkam b. Ebi'l-Erkam, 25- Ukbe, 26- Alâ b. Ukbe. 27- Sabit b. Kays b. Şemmas, 28- Talha b. Ubeydullah, 29- Yezid b. Ebu Süfyan, 30- Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî, 31- Büreyde b. Husayb, 32- Husayn b. Numeyr, 33- Ebu Seleme el-Mahzumî, 34- Abdullah b. Abdulesed, 35- Huvaytıb b. Abduluzzâ, 36- Ebu Süfyan b. Harb, 37- Hâtıb b. Amr. 38- Abdullah b. Erkam, Peygamberimiz Aleyhisselamın annesi Hz. Âmine, Abdullah'ın babası Erkam'ın halası idi.

Peygamberimiz Aleyhisselama bir yazı geldiği ve: "Buna, benim tarafımdan, kim cevap yazar?" diye sorduğu zaman, mecliste Hz. Ömer gibi zâtlar bulunduğu halde, Abdullah b. Erkam: "Ben!" derdi. Peygamberimiz Aleyhisselam da ona yazdırır, mühürletirdi. Kendisi güvenilir bir zât olduğu için, Peygamberimiz Aleyhisselam, hükümdarlardan gelen yazıları yanında saklamasını da ona emrederdi. Abdullah b. Erkam, Peygamberimiz Aleyhisselamdan sonra, Hz. Ebu Bekir'in ve Hz. Ömer'in de yazılarını yazardı


Medine Çarşısının Kuruluşu ve Ticarî Hayatın Düzene Konuluşu Medine'de Adalet İşlerinin Düzenlenişi ve Yürütülüşü ,Tapuların düzenlenmesi, Evlenme işlerinin düzeni


Eğitim İşleri: Suffa ve Ashab-ı Suffa

İslâmiyet; büyük küçük herkese, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'deki Mescidinde öğretilmekte idi.
"Mescide gelen, başka birşey için değil, ancak hayır için, hayrı öğrenmek veya öğret­mek için gelir"di.
Ashab-ı Suffa, Mescidin devamlı, yatılı öğrencileri idiler.
Kıble Kabe tarafına çevrilmeden önce, Mescidin kuzey tarafında hurma dallarıyla bir gölgelik yapılmıştı ki, Medine'de kavim ve kabileleri, evleri barklan bulunmayan sahabiler orada otururlardı ve kendilerine Ashab-ı Suffa denirdi.

Ashab-ı Suffa'nın sayıları, seksenden fazla idi.
İçlerinden evlenen, ölen, sefere çıkan olursa, sayıları azalırdı.

Ashab-ı Suffa geceleri namaz kılmak, Kur'ân okumak ve ders görmekle geçirirler; gündüzleri de su taşırlar, odun toplayıp satarlar ve onunla yiyecek satın alırlardı.
Ashab-ı Suffa'nın bazan geceleri yetmişinin birden bir öğreticinin başında toplanıp sabaha kadar ders gördükleri olurdu.
Ashab-ı Suffaya kurrâ denir, kabilelere gönderilecek Kur'ân ve sünnet öğreticileri de onların arasın­dan seçilip gönderilirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam; hurmalık sahiplerine, hurmalarını ağaçlarından topladıkları zaman, her on vesk (yük) hurmadan Ashab-ı Suffa için Mescide bir salkım getirip asmalarını emrederdi.
Ashab-ı Suffa; Müslümanların yıldan yıla zekât ve sadakalarını verecekleri gerçek fukara züm­resinden idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kapı kapı dolaşmayı âdet edinip verilen bir-iki lokma veya hurma ile geri dönen, gerçekten yoksul değildir.
Gerçekten yoksul; zaruretini giderecek malı olmayan, buna rağmen dilenmekten sıkılan ve kendi­sine  sadaka verilmesi için muhtaçlığı bilinmeyen kimsedir" buyurmuşlardır


Ek bilgiler

Peygamberimizin (sav) hicret güzergahı

Mekke-Medine arasında işlek olmayan bir güzergâh izleyerek ve zikzaklar çizerek yol aldı. Bazen sarp dağ geçitlerinden, bazen çöllerin arasından geçildi: Eski Mekke-Medine yolu üzerinde, Mekke’ye 80 km uzaklıktaki- Usfân’ın (عُسْفَانَ) aşağısındaki yoldan geçilip sahile, oradan Emec’in (أَمَجَ) aşağısına doğru gidildi. Sonra sırasıyla Kudeyd (قُدَيْد), Harrâr (الْخَرّار), Seniyyetü’l-Mürre (ثَنِيّةَ الْمُرّةِ), Likf (veya Lekf), Mudlice Lekif (مَدْلَجَةَ لَقْفٍ), Mudlice Micâc (مَدْلَجَةَ مَحَاجٍ), Mercih-i Mucâc (مَرْجِحَ مُجَاحٍ), Mercih-i Zi’l-Gazaveyn (مَرْجِحَ مِنْ ذِي الْغَضَوَيْن), Batnu Zî Keşr (بَطْنَ ذِي كَشْرٍ), Cedâcid (الْجَدَاجِدِ), el-Ecred (الأَجْرَدِ), es-Sukyâ’ya yakınlarında bulunan Zîsâlim-i Batnı A’dâ (ذَا سَلَمٍ مِنْ بَطْنِ أَعْدَاءٍ), Ababîd (الْعَبَابِيدِ قَالَ ابْنُ هِشَامٍ: وَيُقَالُ الْعَبَابِيبُ وَيُقَالُ الْعِثْيَانَةُ), el-Fâcce (الْفَاجّةَ وَيُقَالُ الْقَاحّةَ), daha sonra Arc’e (الْعَرْجَ) varıldı. Arc, Mekke ile Medine arasında, hacıların yolu üzerinde olup Sukyâ’ya yakındır. Arc’de konakladıkları zaman, yüklü develer kafilenin ilerleyişini ağırlaştırdı. Ebû Temîm Evs b. Abdillah b. Hucr el-Eslemî, kendisine ait bir deveye Peygamber Efendimizi (a.s.) bindirip, uşağı Mes’ud b. Hüneyde’yi de onunla (a.s.) birlikte gönderdi. Sonra kılavuzun öncülüğünde, Arc’den Rekûbe’nin (رَكُوبَةَ) sağındaki Seniyyetü’l-Air’e (ثَنِيّةَ الْعَائِرِ وَيُقَالُ ثَنِيّةُ الْغَائِرِ) varıldı. Oradan Batnıri’m’e, ardından Kubâ’ya ulaşıldı.


 

MESCİD-i KUBÂ
(İslamda ilk bina edilen mescid.)

Kuyuları ve hurma bahçeleriyle meşhur verimli bir vaha üzerinde kurulmuş olan ve adını buradaki bir kuyudan alan Kubâ, hicret sırasında Mekke yolu üzerinde Medine’ye 6 mil mesafede bulunan bir köydü.
Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem beraberinde Hazreti Ebu Bekr, amir bin Füheyre radıyallahü anhüm ve mihmandarları Abdullah bin Üreykıt olduğu halde 622 yılı Eylül ayının 20. günü (hicretin birinci senesi Rebiulevvel ayının sekizinde) Pazartesi günü, kuşluk vakti Kuba köyüne ulaştılar.

Peygamber efendimiz, Kuba'da bir mescid bina ettiler ve burada ilk Cuma namazını kıldılar Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mekke'den yola çıkıp on bir günlük yolculuktan sonra Kubâ’ya ulaşınca, Evs'in bir kolu olan Amr b. Avf oğullarından Külsûm b. Hidm'in evinde misafir kaldı; genişliğinden dolayı daha uygun gördüğü Sa'd b. Heyseme'nin evinde de ashabıyla sohbet etti.
Kubâ’da kısa bir süre kalan Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, inşaatında kendisinin de bizzat çalıştığı ilk mescidi yaptırdı İlk muhacirler, Resûl-i Ekrem daha Medine’ye gelmeden Kubâ’da Amr b. Avf oğullarına ait bir hurma kurutma yerini mescid haline getirmişlerdi.
Ebû Huzeyfe’nin âzatlısı Sâlim burada bir grup muhacire Kudüs’e yönelerek namaz kıldırıyordu.

Resûlullah Kubâ’ya ulaşınca burayı genişleterek Kubâ Mescidi’ni bina etti (İbn Sa‘d, III, 87; IV, 311).
Sâlim’in imamlık yaptığı kişiler arasında Hz. Ebû Bekir, Ömer, Ebû Seleme el-Mahzûmî, Zeyd ve Âmir b. Rebîa’nın da sayılması (Buhârî, “Aḥkâm”, 25), Hz. Peygamber ve Ebû Bekir’in burada kaldığı süre içinde veya bir süre daha onun bu göreve devam etmiş olduğunu göstermektedir.
Taberânî’nin bir rivayetine göre Kubâlılar, Resûlullah’tan bir mescid yapmasını talep edince Hz. Peygamber orada bulunan sahâbeden birinin devesine binmesini istemiş, önce Hz. Ebû Bekir binmiş, deve kalkmamış, ardından Hz. Ömer binince deve yine kalkmamış, bu sırada Kubâ’ya ulaşmış olan Hz. Ali binince deve kalkıp yürümüş, Resûl-i Ekrem, Hz. Ali’ye devenin yularını serbest bırakmasını söylemiş ve mescidin onun etrafında dolaştığı arsaya yapılmasını istemiştir (el-Muʿcemü’l-kebîr, II, 246).
Mescidin ortalarına isabet eden bir mekân daha sonraları “mebrekü’n-nâka” (devenin çöktüğü yer) olarak anılmıştır (Semhûdî, II, 23)

Buhârî’nin (“Menâḳıbü’l-enṣâr”, 45) bir rivayetine göre Hz. Peygamber Kubâ’da on geceden fazla kalmış ve Mescid-i Kubâ bu sırada yapılmıştır.

Mescidin ilk hali kare şeklinde bir düzlüğü çevreleyen dört duvardan ibaretti. Arsa hazırlandıktan sonra temele ilk taşı bizzat Hz. Peygamber koymuş, ardından sırasıyla Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve diğerlerinin taşlarını koymalarını istemiştir (Taberânî, II, 339).
Mescid-i Kubâ yapılırken Resûl-i Ekrem’in bir işçi gibi çalıştığı, taşıdığı ağır taşları ellerinden alıp yardımcı olmak isteyenlere bir başkasına yardım etmelerini söylediği rivayet edilmektedir

Mescid-i Kubâ, müslümanların hür ve güvenli bir ortamda yaptıkları umuma açık ilk mescid olması bakımından büyük önem taşımaktadır.

Kur’an’da sözü edilen, “ilk günden takvâ üzerine kurulan mescidin” (et-Tevbe 9/108) Kubâ Mescidi olduğu kabul edilir.
Ancak bu mescidin Mescid-i Nebevî olduğu da rivayet edilmektedir.
Başta Buhârî ve Müslim olmak üzere hadis kaynaklarında Mescid-i Kubâ’nın faziletine dair bölümlere yer verilmiş, Hz. Peygamber’in Medine’de bulunduğu zamanlar cumartesi, bazan da pazartesi günleri ve ramazanın 17. günü Mescid-i Kubâ’ya giderek namaz kıldığına dair rivayetler zikredilmiştir.
Ayrıca onun mescidde sürdürülen öğretim faaliyetine nezaret ettiği, Kubâ’da namaz kılmayı umreyle eş değerde gördüğü rivayet edilmektedir (İbn Mâce, “İḳāmetü’ṣ-ṣalât”, 197; Tirmizî, “Mevâḳītü’ṣ-ṣalât”, 125).


Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
8 ziyaretçi (10 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol