Bedir Savaş

BEDİR SAVAŞI
 
  17 Ramazan 2  (624)

Mekke ile Medine arasında bulunan Bedir hakkında çeşitli rivayetler olup, bir su kuyusunun veya onu kazanın ismi olduğu bildirilmektedir.  
Kureyş müşrikleriyle yapılan ilk savaş

Kur'ân-ı Kerîm'e Göre Bedir Seferinin Gayesi

Kur'ân-ı Kerîm'e göre; Bedir seferinin gayesi, müşriklerle çarpışıp onların İslâmiyete karşı olan mukavemetlerini kırmak, İslâmiyetin tutunmasını ve yayılmasını sağlamak, müşrikliği ortadan kaldır­maktı.

Nitekim, bu gerçek, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır:

"Hani, Allah, size iki taifeden birinin muhakkak sizin olacağını va'd etmişti.
Siz ise, kuvveti ve silahı bulunmayanın (ticaret kervanının) size nasip olmasını arzu ediyordunuz.
Halbuki Allah, emirleriyle, hakkı açığa vurmayı, kâfirlerin kökünü kesmeyi, hakkı yerleştirmeyi,
bâtılı ortadan kaldırmayı istiyordu mücrimler hoşlanmasa da!"

Enfal : 7-8

Bedir'de yapılacak çarpışmada müşriklerin bozulup kaçacakları da, Peygamberimiz Aleyhisselam daha Mekke'de iken, Yüce Allah tarafından: "Yakında o cemaat bozulacak, arkalarını dönüp kaçacaklar!"
Kamer : 45     buyurularak haber verilmiş bulunuy­ordu.

Hz. Ömer der ki: "Bu âyet nazil olduğu zaman, kendi kendime: 'Acaba hangi cemaat bozguna uğratılacak ve kimlere galebe çalınacak?!' demiştim.
Bedir günü gelip de Resûlullah'ın zırhını giyinmiş olduğu halde bu âyeti okuduğunu görünce, anladım ki, Yüce Allah meğer Kureyş müşriklerini bozguna uğratacakmış!"

Bedir Seferinin Gayesini Açıklamamanın Sebebi

Kureyş müşrikleriyle Bedir'de savaşılacağı Müslümanlara Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından önceden açıkça ve kesin olarak haber verilmiş olsaydı, muhakkak, anlaşmazlığa düşülecekti.

Bu gerçeğe de, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle değinilir
"O vakit, siz vadinin yakın bir kenarında idiniz.
Onlar (Kureyş müşrikleri de, aynı yerin) uzak bir kıyısında, Kervan ise (sizden) daha aşağıda(ki sahil tarafında) idiler.
Eğer böyle muayyen bir yerde buluşmak hususunda sözleşmiş olsaydınız, muhakkak ki ihtilafa düşerdiniz.
Fakat, işlenmesi gerekli olan emri yerine getirmek için (Allah böyle yaptı); tâ ki helak olan apaçık bir delilden (gözü ile gördükten) sonra helak olsun, diri kalan da apaçık bir delilden (gözü ile gördükten) sonra hayatta kalsın!
Şüphe yok ki, Allah herşeyi işiten, herşeyi bilendir."

Enfal : 42

Nitekim, Müslümanlardan, hakikat belli olduktan; Bedir'de Kureyş müşrikleriyle çarpışılacağı açık­landıktan sonra bile, çarpışmaya ölüme sürüklenir gibi isteksiz gidenler olduğu gibi,kervan üzerine gidildiğini sanarak daha Medine'de iken ağırdan alan, hatta seferden geri kalanlar da vardı.
Bilakis, müşriklerle çarpışıp şehit olmak için Bedir seferine katılmaya can atanlar ve bu yolda babalarıyla kur'a çekişenler de vardı.

Sa'd b. Hayseme

Nitekim, Sa'd b. Hayseme, babasına: "Eğer bu seferin mükâfatı Cennetten başka birşey olsaydı, senden geri kalırdım!
Ben burada bana şehitlik nasip olmasını umuyorum!" demişti.
Babası Hayseme ise: "Sen benden geri kal da, hamile kadınının yanında bulun!" dediği zaman Sa'd kabul etmemiş, Hayseme: "İkimizden birisinin herhalde burada kalması lazım!" deyince de, aralarında kur'a çekmişler, kur'a Sa'd'a çıkmış, Bedir savaşına katılarak muradına ermiştir!
Allah ondan razı olsun!

Ebu Ümâme b. Sa'lebe de hasta bulunan annesini bırakarak Bedir seferine katılmak istediği zaman, dayısı Ebu Bürde b. Niyar: "Sen ananın yanında otur da, onunla ilgilen!" demiş, o da: "Kızkardeşinin yanında sen otur da, onunla ilgilen!" diyerek karşılık vermiş; durum Peygamberimiz Aleyhisselama duyurulunca, Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Ümâme'ye annesinin yanında kalmasını emretmişti. Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir savaşından döndüğü sırada Ebu Ümâme'nin annesi ölmüş ve cenaze namazı Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından kıldırılmıştır.

Hubeyb b.Yesaf

Henüz Müslüman olmamış bulunan Hubeyb b. Yesaf da, Kureyş müşrikleriyle çarpışılacağını anlayıp, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Kavmim benim savaşta ne derece başarılı olduğumu ve düşmanın bağrında yaralar açan bir kahraman olduğumu bilir.
Ben, Müslüman olmaksızın, ganimet maksadıyla senin yanında çarpışayım?" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Hayır! Sen önce Müslüman ol!
Sonra da, çarpış!" buyurdu.

Ümmü Varaka Hatun

Bedir'de Kureyş müşrikleriyle çarpışılacağını, yalnız erkeklerden değil, kadınlardan da bilenler vardı.
Ümmü Varaka Hatun bunlar arasında idi.
Ümmü Varaka Hatun, Bedir seferine çıkılırken, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Bana izin ver de, seninle birlikte ben de çıkayım.
Yaralarınızı tedavi eder, hastalananlarınıza bakarım.
Olur ki, Allah beni şehitliğe erdirir!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen evinde Kur'ân oku!
Muhakkak ki, Allah sana şehitlik nasip eder!" buyurdu; ve onu Şehide diye anardı.
Allah ondan razı olsun!

Bedir Savaşında Sözkonusu Olan Kervan

Hicretin 2. yılında Kureyş kabilelerinden kadın erkek herkesin sermaye veya mal koyarak katıldığı 50.000 dinar kadar sermayeli, 1000 develik mal yüklü büyük ticaret kervanı, Şam'ın Gazze pazarına gönderilmişti.
Kervandaki malın en çok kısmı Ebu Uhayha Saîd b. Âs ailesine aitti.
Kervana yüklenen malların ya bütünü onlarındı, ya da onlar malların kazancına Kureyş kavmiyle yan yarıya ortaktılar.

Mahzum oğulları, kervana 5000 miskal altın ve 200 deve ile, Haris b. Âmir b. Nevfel, 1000 miskal altınla, Ümeyye b. Halef, 2000 miskal altunla, Abdi Menaf oğulları 10.000 miskal altınla katılmışlardı.

Kervanda Ebu Süfyan Sahr b. Harb,
Muhammed b. Nevfel ve Amr b. Âs... gibi,
Kureyş müşrik­lerinden  70 kişi bulunuyor; kervan Ebu Süfyan tarafından yönetiliyordu.
Kureyş müşrikleri, Müslümanların hac yapmalarına engel oldukları için, onların da Şam ticaret yol­larını kesmek isteyeceklerini biliyorlardı.
Bunun için, Mekkeli müşrikler ticaret kervanları hakkında onlardan korkup duruyorlar,
uyanık ve ted­birli olmaya çalışıyorlardı.
Mahreme b. Nevfel'in bildirdiğine göre;
Şam'dan, korku içinde yola çıktılar.

Müşrik habercisi Zamzam

Ebu Süfyan, kervanda bulunan Zamzam (Damdam) b. Amr'ı, 20 miskal altına kiralayıp Tebük'ten acele Mekke'ye gönderdi.
Kureyşîlere, Peygamberimiz ve ashabının önlerine çıktığını, kervandaki mallarını korumalarını haber vermesini emretti.

Kureyş Müşriklerinin Acele Hazırlanmaları

Halk, acele hazırlandı ve: "Muhammed
ve ashabı, bunun da Hadramî'nin kafilesi
gibi olacağını mı sanıyor?!
Hayır!
Vallahi, bunun ondan başka türlü
olduğunu öğrenecektir!" diyorlardı.
Sefere bütün Kureyş erkekleri katıldılar,
katılamayanlar da, yerlerine adam tutup gönderdiler.

Ebu Leheb (Elleri kurusun) vekil gönderdi

Kureyş eşrafından, Ebu Leheb'den başka
hiç kimse geri kalmadı.
O da, iflas etimiş tüccarlardan Âs b. Hişam'ı 4000 dirhem alacağına karşılık kiralayarak, yerine bedel gönderdi.
Hasta olduğu için, kendisi Mekke'de kaldı.

Ümeyye b Halef

Ümeyye b. Halef ise, oturduğu yerden kalkamaz, yaşlı, ağır gövdeli bir kimse olduğundan, seferden geri kalmak istemişti.
Mescid-i Haram'da, kavminin ortasında otururken, 
Ukbe b. Ebi Muayt, içinde ateş ve öd ağacı bulu­nan bir buhurdanlığı götürüp onun önüne koydu ve: "Ey Ali'nin babası!
Sen artık kadınlardan sayılırsın!
Buhur yak!" deyince, Ümeyye b. Halef kızdı ve: "Allah, senin de belanı versin; senin getirdiğin şeyin de belasını versin!" dedi.
Bedir'e çıkış gününde Ebu Cehil halka "Develerinize bininiz!" dediği zaman, Ümeyye b. Halef Mekke'den çıkmak, ayrılmak istememişti.
Ebu Cehil geldi ve, onu kandırıncaya kadar, Ümeyye'nin yanından ayrılmadı.
Ümeyye b. Halef de hemen hazırlanıp halk ile birlikte sefere çıktı.
Kureyş müşrikleri hazırlıklarını iki veya üç günde bitirdiler.
Silahlarını ortaya çıkardılar.
Silahsızlar için silah satın aldılar.
Zenginler, zayıflara ellerinden gelen yardımı yaptılar.

Süheyl b. Amr

Kureyş'in ileri gelenlerinden Süheyl b. Amr: "Ey Kureyş topluluğu!
Muhammed ve gençlerinizden dinlerini bırakıp onun dinine girmiş ve yanına gitmiş olanlar, Yesriblilerle (Medinelilerle) birlikte sizin kervanınızın, Kureyşîlerin ticaret kervanının önüne gerildiler!
Deve isteyene, işte deve!
Yiyecek isteyene, işte yiyecek!" dedi.

Zem'a b. Esved

Zem'a b. Esved: "Lât ve Uzzâ'ya andolsun ki, sizin başınıza, Muhammed ve Yesriblilerin ticaret kervanınıza ve onda bulunan geçimliklerinize, hazinelerinize tamah ederek önüne gerilmeleri kadar büyük bir iş gelmemiştir!
Hepiniz çarpışmaya çıkınız!
Sizden hiç kimse geri kalmasın!
Yiyeceği olmayana, işte yiyecek!
Vallahi, Muhammed ticaret kervanınızı ele geçirecek olursa, muhakkak, onunla üzerinize yürür, Mekke'ye de girer!" dedi.

Tuayme b. Adiyy

Tuayme'de: "Ey Kureyş cemaatı!
Vallahi, başınıza bundan; içinde servetiniz, geçimliğiniz bulunan ticaret ker­vanınızın mubah sayılmasından, yağmalanmasından daha ağır bir iş gelmemiştir.
Vallahi ben, Abdi Menaf oğullarından bu kervana bir neşş (20 dirhem) ile olsun katılmamış ne bir erkek, ne de bir kadın kaldığını bilmiyorum.
Kimin yiyeceği yoksa, bizim yanımızda yiyecek var.
Onu bindirelim ve güçlendirelim" dedi.
Onlardan yirmi kişiyi yirmi deveye bindirip güçlendirdi.
Onların geride bıraktıkları ev halklarına da yardımda bulundu.

Süfyan'ın oğulları

Yalnız Hanzale b. Ebi Süfyan ile Amr b. Ebi Süfyan: "Vallahi, bizim şahsımıza ait malımız yoktur.
Bu mallar Ebu Süfyan'a aittir!" diyerek, ne para verdil­er, ne de binit!

Nevfel b. Muaviye

Kureyşlilerin varlıklı olanlarının yanlarına varıp, binitleri ve yiyecekleri bulun­madığı için sefere çıkamayanlara bağışta bulunulması hususunu konuştu.

Abdullah b. Ebi Rebia

Ortaya 500 dinar (altın) koydu.  
Huvaytıb b. Abduluzzâ'dan da 200 dinar aldı.

Köle Addas uyarıyor

Utbe b. Rebia ile Şeybe b. Rebia zırh gömleklerini çıkarıp onları ve savaş âletlerini onarmaya başladıkları zaman, köleleri Addas, onlara: "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu.
"Taif'teki üzüm bağımızda kendisine üzüm gönderdiğimiz zâtı bilmiyor musun?" dediler.
Addas: "Evet! Biliyorum!" dedi.
"İşte, biz gidip onunla çarpışacağız!" dediler.
Addas: "Gitmeyiniz!
Vallahi, o muhakkak peygamberdir!" dedi.
Fakat, Utbe ve Şeybe dinlemediler, gittiler.

Müşriklerden çarpışmaya gidenlerin sayısı 950 idi.
700 develeri, 200 atları vardı.
Atlılar zırh gömlekli idi.

Şarkıcı cariyeler

Kureyş müşrikleri, Amr b. Hâşim'in azadlı cariyesi Sâreyi, Esved b. Muttalib'in azadlı cariyesi Azze'yi, Ümeyye b. Halefin azadlı şarkıcı cariyelerini de yanlarına aldılar.
Defler çaldırarak, Müslümanları yeren
şiirler okutarak yola çıktılar.

Addas'ın Utbe ve Şeybe'yi
Peygamberimiz Aleyhisselamla Çarpışmaktan Vazgeçirmeye Çalışması


Hakîm b. Hizam der ki: "Beyzâ akabesine (yokuşuna) eriştiğimiz sırada, Addas'ın orada oturduğunu ve
Utbe b. Rebia ile Şeybe b. Rebiayı görünce, sıçrayıp onların ayaklarına sarılarak: 'Babam, anam sizlere feda olsun!
Vallahi, o Resûlullah'tır!
Siz ancak vurulup düşeceğiniz yerlere gidiyorsunuz! diyerek ağladığını ve gözyaşlarının yanakları­na döküldüğünü gördüm."
Addas'ın yanına Âs b. Münebbih b. Haccac uğradı.
Ona: "Sen ne için ağlıyorsun?" diye sordu.
Addas: "Mekke vadilerinin efendileri olan efendilerime ağlıyorum!
Onlar, vurulup düşecekleri yerlere gidiyorlar!
Resûlullah ile çarpışacaklar!" dedi.
Önce Müslüman olmuş ve fakat kendisini şüphelerden kurtaramamış gençlerden bulunan Âs b. Münebbih, ona: "Muhammed gerçekten Resûlullah mıdır dersin?" deyince, Addas'ı bir titreme ve ürperti tuttu, tüy­leri diken diken oldu.
Sonra da, ağlamaya başladı. "Vallahi, o, bütün insanlara gönderilen peygamberdir!" dedi.
Addas oradan geri döndü.
Bedir savaşında bulunmadı.
Allah ondan razı olsun!

Utbe ve Şeybe'nin Geri Dönmeye Meyletmeleri

Mekke'den ayrıldıkları sırada, Utbe b. Rebia ve Şeybe b. Rebia, Hz. Atike'nin rüyasını konuşuyor­lar; biri öbürüne: "Âtike binti Abdulmuttalib'in rüyasını bilmiyor musun?
Andolsun ki, ben o rüyadan korkuyorum!" diy­ordu.
O sırada, Ebu Cehil onlara erişti ve: "Ne konuşuyorsunuz?" diye sordu.
"Âtike'nin rüyasını anıyoruz!" dediler.
Ebu Cehil: "Ne acayip şey!
Abdulmuttalib oğullarının erkekleri bize peygamberlik taslamalarına kanaat getirmediler de, kadınları da mı bize peygamberlik taslayacaklar?!
Vallahi, Mekke'ye dönecek olursak, biz onlara yapacağımızı biliyoruz!" dedi.
Utbe: "Onlarla aradaki hısımlık, akrabalık nerede kalacak?!" dedikten sonra, biri öbürüne: "Dönecek misin?" diye sordu.
Ebu Cehil: "Siz yola çıktıktan sonra geri dönüp de kavminizi rezil mi edeceksiniz?
Bari öcünüzün alındığını gözlerinizle gördükten sonra kavminizden ayrılın!
Siz Muhammed'in ve ashabının sizinle karşılaşabileceğini mi sanıyorsunuz?
Hayır!
Vallahi, benim yanımda, kavmimden ve ailemden 180 kişi var ki, onlar benim indiğim yerde inerler, bindiğim yerde binerler!
Siz isterseniz dönün!" dedi.
Utbe ve Şeybe, ona: "Vallahi sen kavmini helâka sürüklüyorsun!" dediler.
Ebu Cehil çıkıp gidince, Utbe, kardeşi Şeybe'ye: "Bu, uğursuz bir adamdır!
Onun Muhammed ile yakın bir akrabalığı yoktur.
Fakat bizim Muhammed ile akrabalığımız vardır.
Hem de, oğlum onun yanındadır.
Sen onun lafını bırak!
Hadi, biz dönelim?" dedi.
Şeybe: "Ey Velid'in babası!
Biz, hareket ettikten sonra geri dönecek olursak, vallahi âlemi kendimize sövdürürüz!" dedi.
Cuhfeye kadar gittiler.

Ebu Süfyan'ın Mekke'ye Dönmeleri İçin Kureyşîlere Haber Salışı

Ebu Süfyan, ticaret kervanını koruyup kurtardığı zaman, Kureyş ordusuna adam gönderdi ve: "Siz ancak kervanınızı, adamlarınızı ve mallarınızı korumak için yola çıkmıştınız.
İşte, Allah onları kurtarmış bulunuyor. Artık geri dönünüz!" dedi.
Ebu Cehil: "Vallahi, Bedir'e varmadan
geri dönmeyeceğiz!
Biz orada üç gün oturacağız.
Develer keseceğiz, yiyeceğiz, içeceğiz. Oyuncu kadınlar oynayacaklar,
şarkılar söyleyecekler.
Çevredeki Araplar bizi işitecekler, bundan sonra hep bizden korkup duracaklar!
Yürüyünüz!" dedi.
Kureyş ordusunun Ebu Cehil'e uyarak geri dönmeyip Bedir'e gittiklerini elçi Hedde'de yetişip Ebu Süfyan'a haber verdiği zaman, Ebu Süfyan: "Vâh kavmime!
Bu Amr b. Hişam'ın [Ebu Cehil] işidir!
Kendisinin geri dönmek istememesi, halka baş olmak içindir!
Azgınlıktır!
Azgınlık ise, eksikliktir ve uğursuzluktur! " dedi.

Kureyş Müşriklerinden Ayrılıp Geri Dönenler

Zühre oğullarının müttefiklerinden Ahnes b. Şerik

Kureyş cemaatının Cuhfe'de bulundukları sıra­da: "Ey Zühre oğulları! Allah sizin mallarınızı kurtardı.
Adamınız Mahreme b. Nevfel'i de kurtardı.
Siz onu ve malınızı korumak için yola çıkmıştınız.
Siz korkaklığı bana yükleyiniz, geri dönünüz!
İhtiyaç olmadıkça, sefere çıkmanızın size bir gerekliliği yoktur.
Siz onun [Ebu Cehil'in] sözüne bakmayınız!" dedi.
Bunun üzerine, Zühre oğulları, Ahnes b. Şerikle birlikte döndüler.
Zühre oğullarından hiçbir kimse Bedir'de bulunmadı.
Çünkü, Ahnes b. Şerik, onların arasında sözü dinlenir bir kişi idi.
Diğer rivayete göre; Ahnes b. Şerik, Zühre oğullarına: "Muhammed sizdendir, kızkardeşinizin oğludur.
Eğer o gerçekten peygamberse, siz onunla saadete erersiniz!
Eğer yalancı ise, onun hesabını sizden başkaları görsün!
Siz geri dönünüz!" demişti.
Zühre oğulları: "Geri dönmek için nasıl yapalım?" diye sordular.
Ahnes b. Şerik: "Biz Kureyş ile birlikte çıkarız, akşam olunca ben deveden düşerim.
Size 'Haydi, hareket ediniz! dedikleri zaman, 'Ahnes'i yılan soktu!
Biz onun yaşayacağını veya öleceğini öğrenmeden, ölürse ken­disini gömmeden, adamımızdan ayrılamayız! dersiniz.
Onlar hareket ettikleri zaman, geri döneriz" dedi.
Zühre oğulları böyle yaptılar.
Dönenlerin sayısı 100'dü
 
Adiyy b. Ka'b oğulları da geri döndü

Left seniyesinden, Merruz-Zahran'dan geri dönmüşlerdir.
Adiyy b. Ka'b oğulları Mekke'ye dönünce, Ebu Süfyan onların yanına vardı ve: "Siz, kervanda da, seferde de bulunmadığınıza göre, nasıl geri döndünüz?" diye sordu.
Onlar da: "Sen Kureyş'in geri dönmesi için adam gönderdiğin zaman geri döndük!" dediler.

Müşrikler Ordusunu Develer Kesip Doyuran kabileler oldu

Kureyş Müşriklerinin Bedir'deki Karargâhları

Kureyş müşrikleri ilerleyerek Bedir'de kum tepelerinin arkasında bulunan Yelyel vadisinin en uzak kıyısının içinde konakladılar.
Yelyel vadisi; Bedir ile kum tepeleri arasındadır

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Medine'den Yola Çıkışı

Peygamberimiz Aleyhisselam;
Ramazan ayından 12 gece geçtikten
sonra pazar günü, Abdullah b. Ümmi Mektum'u Medine'de halka namaz kıldırmak üzere yerine vekil bırakarak, Muhacir ve Ensar sahabileriyle birlikte yola çıktı.

313 yiğit sahabi

Yola çıkan sahabilerin sayıları 313 idi

Hz. Osman
Hasta olan zevcesine bakmak üzere, geri bırakıldı 

Ebu Lübâbe b. Abdulmünzir
Medine yönetimiyle görevlendirildi.

Âsim b. Adiyy
Medine'nin Âliye kısmında, Kuba'da görevlendirildi.

Haris b. Hâtıb
Amr b. Avf oğulları ile ilgilenmek üzere görevlendirildi.

Talha b. Ubeydullah ile Saîd b. Zeyd'e,
Kureyş kervanını gözetleme görevi verildi.

Haris b.Sımme ile Havvat b. Cübeyr,
Yolda hayvandan düşüp sakatlandıkları
için geri çevrildil­er.

Peygamberimiz Aleyhisselam; beyaz sancağını
Mus'ab b. Umeyr'e verdi.

İki siyah bayraktan Ukab adındakini
Hz. Ali, öbürünü de Sa'd b. Muaz taşıyordu.

İslam Mücahidlerinin Buku'da Durdurulup, Yaşları Küçük Olanların Geri Çevirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam;
Bedir seferine çıkarken, Medine'den Mekke'ye giden dağ yolunu takip etti.

Medine'ye 1 mil uzaklıkta bulunan, Medine evlerine bitişik Buyûtu's-Sukyâ'da, Ebu İnebe kuyusu yanında mücahidleri durdurdu.

Yaşlarını küçük gördüğü:
1- Abdullah b. Ömer'i,
2- Üsâme b. Zeyd'i,
3- Rafi' b. Hadic'i,
4- Bera' b.Âzib'i,
5- Useyd b. Züheyr'i,
6- Zeyd b. Erkam'ı,
7- Zeyd b. Sâbit'i,
8- Umeyrb. Ebi Vakkas'ı oradan Medine'ye geri çevirdi.

Sa'd ve Umeyr b. Ebi Vakkas kardeşler

Sa'd b. Ebi Vakkas derki: "Resûlullah Aleyhisselamın küçüklerimizi geri çevirmesinden biraz önce, kardeşim Umeyr b. Ebi Vakkas'ı göze görünmemeye çalışırken gördüm: 'Kardeşim! Sana ne oldu?' dedim.
'Resûlullah Aleyhisselamın beni küçük görüp geri çevirmesinden korkuyorum!
Halbuki, ben sefere çıkmayı arzu ediyor, Allah'ın bana şehitlik nasip etmesini umuyorum!' dedi.

Kendisi Resûlullah'a arzedilince, küçük görüp, ona: 'Sen geri dön!' buyurdu.
Umeyr ağlamaya başladı.
Resûlullah Aleyhisselam da, müsaade buyurdu.
Umeyr'in kılıcı uzun, kendisi de boysuz olduğu için, kılıcını bağlayamamış, ben bağlamıştım.
Bedir'de şehit düştüğü zaman, 16 yaşlarında idi."
Allah ondan razı olsun!

Küçüklerin geri gönderilmesini hayra yoranlar

Hallad b. Amr Buyûtu's-Sukyâ'dan geceleyin ailesi yanına dönünce, babası Amr b. Cemuh: "Siz gitmiştiniz, burada ne arıyorsun?!" dedi.
Hallad: "Buku'da halk Resûlullah Aleyhisselama arzolunuyor!" deyince, Amrb. Cemuh: "Ne güzel!
Ne hayırlı fal!
Vallahi, Kureyş müşriklerine karşı zafere ve ganimete kavuşulacağını umarım!
Vaktiyle biz de bir gün bu yerimizden Huseyke'ye yürümüştük!" dedi.

Ensardan Abdullah b. Amr b. Haram da, Müslümanların böyle Buku'da durdurulup gözden geçiril­erek yaşı küçük olanların geri çevrildiğini görünce, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardı: "Yâ Rasûlallah! Senin bu yerde konaklamanı, ashabının orada durdurulup sana arzedilmesini, ben hayra yordum.
Biz de, vaktiyle bu yere, Selime oğullarına inip adamlarımızı şuracıkta gözden geçirmiş, silaha dayanabileceklere müsaade etmiş, silah taşımaktan aciz küçükleri geri çevirmiştik.
Sonra da, Huseyke Yahudilerinin
üzerine yürümüştük.
O zaman, onlar bizden daha kuvvetli ve kudretli oldukları halde, onları öldürmüştük.
Artık, öteki Yahudiler, nasıl istedikse, bize öylece boyun eğmişlerdi!
Yâ Rasûlallah!
Umarım ki, biz de Kureyşlilerle karşılaşırsak, Allah senin gözünü aydın edecektir!" dedi.

Bedirdeki binekler ve teçhizat

Bedir seferinde 70 develeri vardı.
İki attan biri Mikdad b. Amr'a, diğeri
Mersed b. Ebi Mersed'e aitti.
Develere ikişer, üçer, dörder kişi nöbetle binmekte idiler.
Mücahidlerden 9 veya 6'sında zırh gömlek vardı.

Mücahidlerin Sayılıp Peygamberimiz Aleyhisselama Tekmil Verilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Ebu İnebe kuyusu yanında, Kays b. Ebi Sa'saa'yı yayalar (piyadel­er) üzerine çavuş tayin etti ve Müslümanların sayılmasını ona emir buyurdu.
O da onları orada durdurup saydı ve Resûlullah Aleyhisselama tekmil haberi verdi

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidler Hakkındaki Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, Buyûtu's-Sukyâ'dan ayrıldıkları sırada mücahidlerin haline baktı da : "Allah'ım!
Onlar yayadırlar!
Sen onları bindir!
Onlar çıplaktırlar!
Sen, onları giyindir!
Allah'ım! Onlar açtırlar!
Sen onları doyur!" diyerek dua etti.

Peygamberimiz Aleyhisselamin duası,
Bedir zaferiyle kabul buyurulmuş oldu.

Kureyş Ordusunun Kervanlarını Korumak Üzere Gelmekte Olduğu Haberi Üzerine, Durumun Ashab ile Konuşuluşu

Kureyş müşriklerinin kervanlarını korumak üzere gelmekte oldukları haberi alınınca, Peygamberimiz Aleyhisselam durumu ashabına duyurdu ve Müslümanları müşriklerle çarpışmaya hazırlamak istedi: "Yüce Allah, iki taifeden birisini bana va'd etti: ya kervan, ya Kuneyş ordusu!
Kureyş ordusu Mekke'den çıkmış, size doğru geliyor!
Ne dersiniz?
Size kervan mı, yoksa Kureyş ordusu mu daha iyidir?" diye sordu.
"Hayır!
Bize düşmanı karşılamaktan ise, kervanın üzerine düşmek daha iyidir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzünün rengi değişti ve: "Kureyş ordusu Mekke'den çıkmış, size doğru geliyor!
Ne dersiniz?
Size kervan mı, yoksa Kureyş ordusu mu daha iyidir?" diyerek, sorusunu tekrarladı ve: "Kervan deniz sahiline doğru geçti, gitti!
Şu Ebu Cehil ise, üzerinize geliyor!" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah!
Sen kervana bak!
Düşmanı bırak!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam kızdı, ayağa kalktı.
Bunun üzerine, önce Hz. Ebu Bekir, sonra da Hz. Ömer, kalkıp güzel sözler söylediler.

Miktad b. Amr 'ın konuşması

Hz. Ömer'den sonra, Mikdad b. Amr kalktı ve: "Yâ Rasûlallah!
Allah'ın emrettiği şeyi yerine getir!
Biz senin yanındayız!
Vallahi, biz sana, İsrail oğullarının Musa Aleyhisselama dediği gibi, 'Sen ve Rabbin gidip savaşın!
Biz muhakkak burada oturucuyuz!' demeyiz.
Fakat, 'Sen ve Rabbin gidip savaşın!
Biz de sizinle birlikte savaşıcılarız!' deriz.
Seni hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederiz ki, sen bizi Birkü'l-gımad'a kadar yürütecek olsan, oraya varıncaya kadar seninle birlikte gider, senin önünde savaşırız!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayra eresin!" diyerek onun için hayır diledi.

Ensar'dan Muaz (ra) konuşuyor

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensarın'da konuşturmak isteyerek: "Ey insanlar!
Siz de bana görüşünüzü açıklayınız!" buyurdu 
Çünkü, onların sayılan çoktu.
Akabe'de Peygamberimiz Aleyhisselamla
yaptıkları bey'atta: "Yâ Rasûlallah!
Sen bizim diyarımıza gelinceye kadar,
biz senin himayenden uzağız.
Bize gelip kavuştuğun zaman, bizim himayemizdesin.
Çocuklarımızı ve kadınlarımızı koruyup savunduğumuz şeylerden seni de korur ve savunuruz!" diye taahhütte bulunmuşlardı.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensarın Medine dışında düşmanla savaşmak istemeyeceklerinden endişe ediyordu.
Çünkü, onlar Peygamberimiz Aleyhisselamı ancak Medine içinde koruyacaklarına, savunacakları­na söz vermiş bulunuyorlardı.

Muaz b. Cebel: "Yâ Rasûlallah! Sen galiba bizi konuşturmak istiyorsun gibi?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet!" buyurdu.

Bunun üzerine, Sa'd b. Muaz: "Biz sana iman etmiş, seni doğrulamış, bize getirdiklerinin hak ve gerçekliğine şehadet getirmiş, bu yolda dinlemek ve itaat etmek üzere sana kesin sözler de vermiş bulunuyoruz!
Yâ Rasûlallah!
Sen, istediğini yap!
Seni hak peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bize şu denizi gösterip dalsan, seninle birlikte biz de dalarız, içimizden hiç kimse geri kalmaz!
Senin yarın bizi düşmanımızla karşılaştırmandan da hoşnutsuzluk göstermeyiz.
Savaşta sabır ve sebat göstermek, düşmanla karşılaşınca da sadakatten ayrılmamak, bizim şiarımızdır.
Umulur ki, Allah, sana bizden, gözünü aydın edecek şeyler gösterecektir!
Yürüt bizi Allah'ın bereketine doğru!" dedi.

Bu sözlere Efendimiz (sav) çok mutlu oldu

Sa'd b. Muaz'ın sözleri Peygamberimiz Aleyhisselamı sevindirdi, neşelendirdi ve: "Haydi, yürüyünüz Allah'ın bereketine doğru!
Size müjdelerim ki; Allah, bana iki taifenin birini va'd buyurdu.
Vallahi, şu anda, sanki o kavmin vurulup düşecekleri yerlere bakıyor gibiyim!" buyurdu.

Kureyş Müşrikleri Hakkında Süfyan-ı Damrî'den Bilgi Alınışı

Ona Kureyşten, Muhammed ve ashabından,oralarda kendisine gelen haberleri sordular.
İhtiyar "Sizin kimlerden olduğunuzu bana haber vermedikçe, sorduğunuz şeyleri size haber vermeye­ceğim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen bize haber verdiğin zaman, sana haber veririz!" buyurdu.
İhtiyar "Buna karşı bu olur mu?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Olur!" buyurdu.
Bunun üzerine, ihtiyar: "Bana haber geldi ki, Muhammed ve ashabı şu ve şu günde Medine'den çıktılar.
Eğer bana haber veren doğru söylemişse, onlar bugün şu şu yerdedirler" dedi.
(Peygamberimizle ashabının bulundukları yerleri söyledi.)
Bana şu haber de geldi ki, Kureyş şu şu günde çıktılar.
Eğer bana haber veren doğru söylemişse, onlar bugün şu şu yerdedirler" dedi.
(Kureyşlerin bulunduğu yeri söyledi.)
İhtiyar, vereceği haberi verdikten sonra: "Peki, ya siz kimlerdensiniz?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Biz sudan [dölsuyundan]ız!" buyurup, onun yanından ayrılarak sahabilerinin yanlarına döndü.
İhtiyar "'Sudanız!' demek, ne demektir? Irak'ın suyundan mı?" diye kendi kendine sordu durdu.

Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir'in yakınında bir yere indi.

Bir Keşif Birliğinin Bedir Suyuna Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; akşamleyin,
1- Hz. Ali,
2- Zübeyr b. Avvam,
3- Sa'd b. Ebi Vakkas ve Ashabdan
daha bazılarını, Kureyş müşrikleri hakkında bilgi edinmeleri için Bedir suyuna gönderdi.
Onlar, Kureyşîlere develerle su taşıyanlardan Benî Haccac'ın kölesi Eşlem ile Benî Âs b. Saîd'in kölesi Arîz Ebu Yesar'ı yakalayıp getirdiler ve onları sorguya çektiler.

Efendimizin (sav) muhteşem sorgusu ve bilgi alışı

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ordunuz ne kadardır?" diye sordu.
"Çoktur!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sayıları ne kadardır?" diye sordu.
"Bilmiyoruz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Her gün, ne kadar deve boğazlıyorlar?" diye sordu.
"Bir gün 9, bir gün 10!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Demek, 900 ile 1000 arasındadırlar!" buyurduktan sonra: "Onların içlerinde, Kureyşîlerin eşrafından kimler var?" diye sordu.
Sucular:
1- Utbe b. Rebia,
2- Şeybe b. Rebia,
3- Ebu'-Bahterî b. Hişam,
4- Hakîm b. Hizam,
5- Nevfel b. Huveylid,
6- Haris b. Âmir b. Nüfeyl,
7- Tuayme b. Adiyy b. Nevfel,
8- Nadr b. Haris,
9- Zenrı'a b. Esved,
10- Ebu Cehil Amrb. Hişam,
11-Ümeyye b. Halef,
12- Nübeyh b. Haccac,
13- Münebbih b. Haccac,
14- Süheyl b. Amr,
15- Amr b. Abdi Vedd vardır" dediler.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, sahabilerine dönüp: "Mekke ciğerparelerini size atmış demektir!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, suculara: "Kureyşîlerden, gelirlerken, yolda onlardan ayrılıp geri dönen kimseler oldu mu?" diye sordu.
Sucular: "İbn Şerîk, Benî Zührelerle geri döndü!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kendisi doğru yolda olmadığı halde, Benî Zührelere doğru yolu göstermiştir!" buyurdu ve: "Onlardan başka, kimler geri döndü?" diye sordu.
Sucular: "Adiyy b. Ka'b oğulları!" dediler.

Müşriklerin ve Müslümanların Bedir'deki Karargâhları

Kureyş müşrikleri Bedir'e daha önce gelerek bir kum tepesinin arkasındaki Yelyel vadisinin Medine'ye en uzak olan kıyısında konaklamışlardı.
Su kuyuları ise, Yelyel vadisinin Medine'ye en yakın olan kıyısında bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam mücahidlerle birlikte Bedir'e en yakın olun suyun başına gelip ineceği zaman, konak, karargâh hakkında Ensar ile istişarede bulundu. 

Hubab b. Münzir'in görüşü

Hubab b. Münzir, bu hususta görüş sahibi olarak tanınırdı.
Kendisi: "Ben buraları, buralardaki kuyuları bilirim: Onların tatlı sulu, sulan çekilmez, kesilmiş olanları da benim mâlûmumdur!"  
"Biz harp ehliyiz  
Yâ Rasûlallah!
Burası, konak yeri olmaya elverişli değildir.
Sen bizi buradan kaldır!
Kureyşîlere en yakın olan bir suyun
başına gidelim ve orada konaklayalım.
Başında konakladığımız suyun gerisindeki bütün kuyuları kapatalım.
Başına indiğimiz suyun üzerinde bir
havuz yapalım ve içini su ile dolduralım.
Kureyşîlerle savaşırken biz havuzumuzdan içelim, onlar içemesinler (susuz kalsınlar)" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubab'ın
görüşünü, önerisini beğendi.
Hemen Müslümanlarla birlikte kalkıp
Kureyşîlere en yakın yere indiler.
Başına inilen suyun üzerinde bir havuz
yapılarak içi su ile dolduruldu ve su içmek için, havuza kaplar da atıldı.

İslam Karargâhında Peygamberimiz Aleyhisselam İçin Bir Gölgelik Yapıldı

Sa'd b. Muaz: "Ey Allah'ın Peygamberi!
Biz sana  hurma dallarından  içinde duracağın bir gölgelik yapalım.
Bineklerini de yanında bulunduralım. Sonra, biz düşmanımızla karşılaşır, çarpışırız.
Eğer Allah, onlara karşı güç, kuvvet verir, bizi onlara galip kılarsa ki, zaten arzu ettiğimiz şey de budur ne âlâ!
Başka türlüsü olursa, sen binitine atlar, geride bıraktığımız ve bizden olan kimselerin yanına varır, ulaşırsın!
Ey Allah'ın Peygamberi!
Onlar da seni bizim kadar çok severler.
Onlardan birçok cemaat geride kalmışlardır.
Eğer onlar senin savaşla karşılaşacağını bilselerdi, senden asla geride kalmazlardı.
Allah seni onlarla korur.
Onlar sana candan bağlıdırlar ve senin yanında cihad edicidirler" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'a senada ve hayırla duada bulundu.
Sa'd b. Muaz de, kılıcını sıyırıp, gölgeliğin kapısı önünde dikildi.

Müslümanların ve Müşriklerin Sancaktarları

Muhacirlerin en büyük sancağı Mus'ab b. Umeyr'de, Hazrecîlerin sancağı Hubab b. Münzir'de, Evsîlerin sancağı Sa'd b. Muaz'da idi.

Müşriklerin sancaktarları ise; Abduddar oğullarından Nadr b. Haris, Talha b. Ebi Talha,Ebu Aziz b. Umeyr idi.

Müslümanların Bedir Savaşında Parolaları

Bedir savaşında Muhacirlerin parolası "Yâ Benî Abdurrahman!", Hazrecîlerin parolası "Yâ Benî Abdullah!", Evsîlerin parolası "Yâ Benî Ubeydullah!", Müslümanların genel parolaları da "Yâ Mansur! Emit!" veya "Ehad! Ehad!" idi.

Savaşta Nasıl Çarpışılacağının Belirlenişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Bedir gecesinde, yanındaki mücahidlere: "Siz, nasıl çarpışırsınız?" diye sordu.

Asım b. sabit ve çarpışma taktiği

Âsim b. Sabit kalkıp yay ve ok aldı.
"Ey Allah'ın Resûlü!  
Kureyş kavmi 200 zira mesafede bulundukları zaman, yayla ok atışı olur!
Kureyş kavmi bize ve onlara mızrak erişecek kadar yakınımıza geldikleri zaman, kırılıncaya kadar, mızraklarla çarpışılır.
Mızraklar kırılınca, onlan bırakır,
kılıçları alırız!"  dedi.
Kılıcı aldı, kuşandı, sıyırarak: "Çarpışma, kılıçlarla olur!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"İşte, çarpışmanın usûlü böyledir!Çarpışacak kimse, Âsım'ın çarpışması
gibi çarpışsın!"buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bedir'de
Müşrik Ulularının Vurulup Düşecekleri
Yerleri Birer Birer Gösterişi

Hz. Ömer, Bedir savaşını anlatırken; "Resûlullah Aleyhisselam, Bedir'de akşamleyin, müşrik ulularının vurulup düşecekleri yerler hakkın­da: 'Şurası, yarın inşaallah filanın vurulup düşeceği yerdir!Şurası, yarın inşaallah filanın vurulup düşeceği yerdir.
Şurası, yarın inşaallah filanın vurulup
düşeceği yerdir! buyurdu ve elini de onların vurulup düşe­cekleri yerlere birer birer koydu.
Onu hak ile peygamber gönderen,
varlığım Kudret Elinde bulunanı
Allah'a yemin ederim ki; onlardan hiçbiri,
Resûlullah Aleyhisselamın elini, avucunu
koyduğu yerden öteye geçmemiştir!" demiştir.

Efendimizin (sav) duası

Hz. Ali'nin bildirdiğine göre; Bedir'de geceleyin yağan bir yağmura tutuldular, kalkanların ve ağaçların altında siperlendiler.
Sonra, hepsi de, tatlı bir uykuya daldılar. Yalnız Peygamberimiz Aleyhisselam idi ki, bütün gece namaz kılmak ve Yüce Allah'a dua etmekle meşgul olmuş: "Ey Allah'ım! Şu bir avuç topluluğu helak edecek olursan, artık yeryüzünde Sana ibadet olunmaz!" demiş; şafak sökünce, tanyeri ağarmaya başlayınca da: "Ey Allah'ın kulları!
Namaza!" diyerek seslenmiş, sabah namazını kıldırıp onları savaşmaya teşvik buyurmuştur.

Hz. Ömer'in Kureyş Müşriklerine Elçi Olarak Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ömer'i Kureyşîlere göndererek: "Geri dönüp gidiniz!
Sizden başkasıyla çarpışmak, bana, sizinle çarpışmaktan daha yeğdir!" buyurdu.
Hakîm b. Hizam: "Bu, insaflı bir davranıştır!
Onu hemen kabul ediniz!
Vallahi, bu insaflı davranıştan sonra, sizin hakkınızda insaflı davranılmaz!" dedi.
Ebu Cehil: "Allah bize onlardan öç almak
fırsatını verdikten sonra, öcümüzü almadıkça, andolsun ki, geri dön­meyeceğiz ; onlara hadlerini bildireceğiz ki, bundan sonra ne gözcü çıkarılabilsin, ne de kervanımızın önüne geçilebilsin!" dedi.

Kureyş müşrikleri, Umeyr b. Vehb'den sonra, süvarilerinden Ebu Üsâme el-Cüşemî'yi de gözcü gön­derdiler.

Dolaşıp gelince, ona: "Ne gördün?" diye sordular.
Ebu Üsâme el-Cüşemî: "Vallahi, ben ne kısır, iri develer, ne atlar, ne de sayıca çokluk ve hazırlık gördüm!
Fakat, vallahi öyle bir cemaat gördüm ki, onlar ailelerine dönüp gitmeyi istemeyen, ölmeyi isteyen bir cemaattırlar!
Kendilerinin kılıçlarından başka ne bir savunakları, ne de bir sığınakları var!
Onlar, sanki, kalkanlar altında parıldayan gök gözler!" dedikten sonra, "Onların gizlenmiş olanları veya yardımcıları da bulunmasından korkarım!" deyip vadiyi tekrar dolaşarak geldi ve: "Onların ne gizlenmiş olanları, ne de yardımcıları var! Artık, siz gereğini ona göre düşününüz!" dedi.

Hakîm b. Hizam'ın İyiniyetli Teşebbüs ve Temasları

Hakîm b. Hizam; Umeyr b. Vehb'in söylediklerini dinledikten sonra, halkın arasından geçip Utbe b. Rebia'nın yanına vardı.
Ona: "Ey Velid'in babası!
Sen Kureyşîlerin büyüğü, seyyidi, içlerinde sözü dinlenirisin!
Sen zamanın sonuna kadar hayırla anılmanı istemez misin?" dedi.
Utbe: "Ey Hakîm! Nedir o?" diye sordu.
Hakîm: "Halkı seferden geri çevir!
Müttefikin Amr b. Hadramî'nin işini (diyetini) üzerine al!" dedi.
Utbe: "Yaptım gitti!
Sen bunu bana bırak!
Çünkü o benim müttefikimdir.
Onun diyetini, kaybettiği malını ödemek bana düşer.
Yalnız, sen Hanzaliye'nin oğluna [Ebu Cehil'e] git de, onunla bir görüş, konuş.
Ben buna ondan başkasının muhalefetinden korkmuyorum!" dedi.
Sonra da, kalkıp bir nutuk irad etti ve nutkunda şöyle dedi: "Ey Kureyş cemaatı!
Vallahi, siz Muhammed ve ashabıyla karşılaşırsanız, birşey yapamazsınız!
Vallahi, onlardan birini öldürecek olan, ya amcasının, ya dayısının oğlunu ya da kabilesinden bir kimseyi öldürmüş, yüzüne hiç bakmak istemeyeceği bir kimsenin yüzüne bakmak zorunda kalmış ola­caktır.
Siz geri dönünüz!
Muhammed ile sair Araplar arasından çekiliniz, onu onlarla başbaşa bırakınız!
Eğer onlar onu öldürürlerse-ki, zaten sizin de istediğiniz bu idi-istediğiniz olmuş olur.
Eğer bunun aksi olur (Muhammed onlara galebe çalar), size gelir kavuşursa, onun aleyhinde iste­diğiniz şeyden dolayı, size ondan bir zarar gelmez."
Hakîm b. Hizam, hemen Ebu Cehil'in yanına vardı.
Ebu Cehil o sırada zırhını hazırlıyordu.
Ona: "Utbe, beni sana şöyle şöyle söyleyeyim diye gönderdi" diyerek, Utbe'nin söylediklerini nakletti.
Ebu Cehil: "Vallahi, Muhammed'i ve ashabını görünce, Utbe'nin ödü kopmuş!
Hayır!
Vallahi, Allah Muhammed'le bizim aramızda hükmünü verinceye kadar geri dönmeyeceğiz!
Utbe bu sözü ancak deve eti yiyici Muhammed ve ashabını görünce korktuğu için söylemiştir.
Onun oğlu da onların içindedir.
O sizleri bundan dolayı korkutuyor!" dedi.

Ebu Cehil ile Âmir b. Hadramî'nin Harbi Kızıştırmaya Çalışmaları

Ebu Cehil, Amir b. Hadramî'ye: "Müttefikin olan şu Utbe, kardeşinin öcünün alındığını gözünle görmüş olacağın bir sırada, halkı geri çevirmek istiyor!
Kalk da, kardeşinin öldürülmüş olduğunu dile getir, müttefiklerin haklarına riayet ve ahde vefa etmelerini Kureyşîlerden iste!" dedi.
Bunun üzerine, Âmir b. Hadramî ortaya çıkıp: "Vâh Amr! Vâh Amr!" diyerek bağırmaya başlayınca, sinirler gerildi, harp kızışmaya başladı.
Halk, üzerinde bulundukları serde toplandılar.
Utbe'nin davet ettiği görüş ters anlaşıldı,
olumsuz sonuç verdi.
Utbe, Ebu Cehil'in: "Vallahi, ciğeri
korkudan şişmiş!" sözüne kızdı ve:
"Kimin ciğeri korkudan şişmiş?
Benim mi, yoksa onun mu, öğrenecektir!" dedi.
Sonra, başına geçirmek için bir miğfer aradı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Yardıma Gelen Huzeyfe ile Babasını Geri Çevirişi

Kureyş müşrikleri, Huzeyfie el-Yeman'la babası Huseyl veya Hısl'ı Bedir'e giderlerken yakaladılar ve onlara: "Herhalde siz Muhammed'in yanına gitmek istiyorsunuzdur?" dediler.
Onlar da: "Bizim Medine'ye gitmekten başka bir maksadımız yok!" dediler.
Bunun üzerine, Medine'ye gitmek, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte bulunmamak ve çarpış­maya katılmamak üzere, kendilerinden kesin söz aldılar.
Fakat, Huzeyfe ile babası, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Başlarından geçeni Peygamberimiz Aleyhisselama anlattılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Medine'ye dönünüz!
Onlara vermiş olduğunuz sözü yerine getiriniz!
Biz de, müşriklere karşı, Allah'ın yardımını dileriz!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Mücahidleri Saf Nizamına Koyuşu ve Saydırışı

Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki: "Bedir günü, saf olduğumuz ve Resûlullah Aleyhisselam bizleri gözden geçirdiği sırada, beni ön safta görünce: 'Sen, benim yanımda, benim yanımda bulun! buyurdu."

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kureyş
Müşriklerini Görünce Allah'a Dua ve Münâcatta Bulunuşu


Peygamberimiz Aleyhisselam; Kureyş müşriklerinin harp meydanına geldiklerini görünce: "Ey Allah'ım! İşte Kureyşliler! Olanca kibir ve gururları, kendilerini beğenmişlikleri ve övünücülükleriyle gelmişler, Sana düşmanlık etmekte ve Senin Resûlünü yalanlamaktalar!
Biz, Senden, onlara karşı bana va'd buyurmuş olduğun yardımını diliyoruz.
Ey Allah'ım! Sabahleyin onları helak et!" diyerek, Allah'a dua ve münâcatta bulundu
Allah'ım! Şu bir avuç İslâm cemaatını helak edersen, artık Sana yeryüzünde ibadet olunmaz!' diyor, hiç durmadan Rabbinden yardım diliyor ve O'na yalvarıyordu.
Ebu Bekir gelip  Resûlullah Aleyhisselam'a 'Ey Allah'ın Peygamberi! Rabbine niyaz ettiğin yetişir artık!
O, sana olan va'dini muhakkak yerine getirecektir!' dedi .
Bunun üzerine Yüce Allah Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği âyette: "Hani, siz Rabbinizden imdad istiyordunuz da, o da, 'Muhakkak ki, ben size meleklerden birbiri ardınca bin melekle imdad edeceğim!' diyerek duanızı kabul etmişti" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Müjdeli Ey Ebu Bekir! Sana Allah'ın yardımı geldi!
İşte, şu Cebrail'dir.
Hücuma hazır haldedir!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Melekler alâmetlidirler.
Siz de kendinize birer alâmet yapınız!" buyurdu.
Bunun üzerine, mücahidler, miğferlerine, takyelerine alâmetler taktılar.
Hz. Hamza deve kuşu kanadımı göğsüne taktı.
Hz. Ali ak yünden alâmet yaptı.

Utbe b. Rebia'nın Son Gayretinin de
Boşa Gidişi

Hz. Ali der ki: "Kureyş müşrikleri toplandılar ve bize çok yakındılar.
O sırada, deve üzerinde bir adam, Kureyş müşrikleri arasında dolaşıyordu. Resûlullah Aleyhisselam, bana: 'Yâ Ali! Hamza'yı bana çağır! buyurdu.
Hamza, müşriklerin çok yakınında bulunuyordu.
Ona: 'Şu kırmızı develi kimdir?
Onlara ne söylüyor?' diye sordu.
Sonra da: 'Eğer şu cemaat arasında hayrı emreden bir tek adam olsaydı, şu kırmızı develi adam olurdu!' buyurdu.
Hamza, gelince: 'O, Utbe b. Rebia'dır.
Kureyşîleri çarpışmaktan sakındırıyor ve onlara: 'Ey kavmim! Ben karşımda ölmeyi arzulayan bir kavim görüyorum!
Onlarla karşılaşmamanız, onlara yaklaşmamanız, sizin için hayırlıdır!
Ey kavmim!
Bugün siz benim başıma toplanınız ve 'Utbe b. Rebia, korktu! deyiniz, (razıyım).
Bilirsiniz ki; ben hiç de sizin en korkağınız değilim!' diyor dedi.
Ebu Cehil, Utbe'nin söylediği bu sözleri işitince, ona: 'Vallahi, senin bu söylediğini senden başkası söyleseydi, onu dişlerimle parçalardım!
Senin ciğerin ve karnın korku dolmuş! dedi.
Utbe: 'Beni sen mi ayıplıyorsun ey sarı koku sürünen adam?
Bugün hangimizin korkak olduğunu öğreneceksin!' dedi."

Abdullah b. Süheyl'in Müslümanlar
Tarafına Kaçması

Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden Süheyl b. Amr; Müslüman olan oğlu Abdullah'ı, Habeş ülkesinden Mekke'ye döndüğü zaman yakalayıp dininden döndürmek için bağlamış, Bedir seferine de kendisiyle birlikte çıkarmıştı.
Müslümanlarla müşrikler karşılaştıkları ve birbirlerini gördükleri zaman, Abdullah Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kaçmaya muvaffak oldu.

Süheyl b. Amr oğlunun bu hareketine
son derecede kızdı ve ona ağır sözler söyledi.
Abdullah ise: "Yüce Allah bunu benim hakkımda çok hayırlı kıldı!" diyerek karşılık verdi.
Abdullah o zaman 27 yaşında idi.
Allah ondan razı olsun!

Bazı Müşriklerin İslâm Havuzundan Su İçmeye Gelmeleri

İçlerinde Hakîm b. Hizam'in da bulunduğu birtakım müşrikler İslâm havuzundan su içmeye geldiler. Müslümanlar onlara engel olmak istedikleri zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bırakınız, içsinler!" buyurdu.
İçtiler.
Hakîm b. Hizam'dan başka, su içenlerin hepsi, Bedir savaşında öldürülmüşlerdir.

Hakîm b. Hizam sonradan Müslüman olmuş ve Müslümanlığını İslâm amelleriyle güzelleştirmiştir.

Esved b. Abdulesed'in Kendisini Havuza Atışı ve Öldürülüşü

Ebu Cehil'in mensup bulunduğu Manzum oğulları kabilesinden Esved b. Abdulesed, yaramaz ve kötü huylu bir adamdı.
Bedir günü: "Ben Allah'a Ya onların havuzundan su içeceğim, ya onu yıkacağım, ya da onun önünde öleceğim diye and içtim!" diyerek havuza doğru gelirken, Hz. Hamza havuzun önünde karşılayıp ona kılıçla bir darbe indirdi, ayağını baldırının yarısıyla birlikte kesti.
Esved sırtının üzerine düştü, ayağından, arkadaşlarına doğru kan fışkırmaya başladı.
Yeminini yerine getirmek için, havuza kadar elleri ve dizleri üzerinde sürünerek kendisini havuza attı.
Hz. Hamza da, arkasından yetişti.
Kılıçla bir darbe daha indirip, onu havuzun içinde öldürdü.

İslam Mücahidlerine Emirler Verilişi,
Teşvik ve Tebşirlerde Bulunuluşu

Ramazan'ın 17. günü, Cuma günü,
çok sıcak bir gündü.

Güneşin harareti pek fazla idi.
İki taraf, çarpışmak için, birbirlerine
yaklaşmışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, emir vermedikçe Kureyş müşriklerine saldırmamalarını mücahidlere emrederek: "Eğer Kureyş kavmi sizi sarar, kuşatırlarsa, onları oka tutunuz.
Onlar sizi sarıp kuşatmadıkça, kılıçlarınızı sıyırmayınız!" buyurdu.
 Mücahidleri çarpışmaya teşvik etti ve:
"Muhammed'in varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; bugün her kim sabır ve sebat ederek ve ecrini
Allah'tan bekleyerek varıp şu müşriklerle
çarpışır ve öldürülürde geri dönemezse,
Allah onu muhakkak Cennete koyar!
Kalkınız!
Genişliği göklerle yer kadar olan  ve müttakîler [Allah'ın buyruklarını yerine getiren, yasakladıklarından sakınanlar] için hazırlanmış bulunan Cennete!" buyurdu.

Yüce Allah'ın Mü'minlere Emir ve Tavsiyeleri

Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyurur: "Ey iman edenler!
Toplu bir halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı çevirmeyiniz (kaçmayınız)!
Tekrar çarpışmak için bir tarafa çekilenin, yahut diğer bir fırkaya ulaşıp mevki tutanın hali müstes­na olmak üzere, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse, o muhakkak ki Allah'ın gazabına uğramıştır.
Onun yurdu Cehennemdir.
O ne kötü bir sonuçtur!"

Enfal : 15-16

"Ey iman edenler!
Bir düşman topluluğuna çattığınız zaman, sebat ediniz ve Allah'ı çok anınız ki, umduğunuza kavuşasınız!
Allah'a ve O'nun resûlüne itaat ediniz!
Birbirinizle çekişmeyiniz.
Sonra, korku ile zaafa düşersiniz, rüzgârınız kesilir, elden gider.
Bir de, sabır ve sebat ediniz!
Çünkü, Allah sabreden, güçlüklere göğüs gerenlerle beraberdir.
Sizler, yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar, halkı Allah'ın yolundan men edenler gibi olmayınız!
Onlar ne yaparlarsa, Allah hepsini çepeçevre kuşatıcıdır!"

Enfal : 45-47

Müşriklerin Müslümanlar Karşısında
Saf Bağlayıp Kılıçlarını Sıyırmaları

 
Ebu Cehil : "Ey Allah'ım!
Muhammed hısımlık ilişkilerini bize kestirdi ve bize bilinmeyen bir şeyle geldi.
Sabahleyin onu helak et!" dedi.
Kendisi aleyhinde ilk hüküm veren, kendisi oldu

Mücahidlere Meleklerin Yardıma
Geldiklerinin Müjdelenişi

İslâm mücahidlerinin güçlü ve kalabalık düşman karşısında zayıf bir durumda bulundukları sırada Peygamberimiz Aleyhisselamı bürüyen vahiy hali açılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, meleklerin yardıma geldiklerini mücahidlere müjdeledi.
Önce, benzeri görülmedik bir rüzgâr geldi, sonra geçip gitti.
Arkasından, ikinci bir rüzgâr geldi.
O da geçip gitti.
Daha sonra, üçüncü bir rüzgâr geldi.
Birinci rüzgârda, Cebrail Aleyhisselam 1000 melekle gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında yer aldı.
İkinci rüzgârda Mikâil Aleyhisselam 1000 melekle gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın sağında yer aldı.
Üçüncü rüzgârda İsrafil Aleyhisselam 1000 melekle gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın solunda yer aldı.
Şeytanın Sürâka b. Cu'şum'un suretinde müşriklere görünüp Kinane oğullarının da kendilerine yardım için arkalarından gelmekte olduklarını söylediği ve Müslümanların az ve zayıf olduklarını da haber verdiği ve "Bugün, halktan, sizi yenebilecek yok!" diyerek cesaretlendirmeye çalıştığı sırada, melek ordularının Bedir'e geldiklerini görür görmez, iki ökçesinin üzerinde arkasına dönüp oradan kaçtığı rivayet edilir.

Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de şu açıklama yapılır "Hani, (müşriklerle) karşılaştığınız zaman, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözünde azaltıyordu.
Çünkü, Allah, işlenmesi gereken işi yerine getirecekti.
Bütün işler ancak Allah'a döndürülür."
Enfal :44

"Siz düşmandan (sayı ve teçhizatça) zayıf iken, Allah size Bedir'de kat'î bir zafer verdi.
Allah'tan sakınınız ki, şükretmiş olasınız.
O vakit, sen mü'minlere: 'İndirilen üç bin melekle Rabbinizin size imdad etmesi yetmez mi size? diyordun."
Ali imran : 123-124

"O zaman, şeytan da onların yaptıklarını süslüyor; 'Bugün, size insanlardan galebe edecek hiç kimse yok!
Ben de sizin muhakkak ki yardımcınızım! diyordu.
Vaktâ ki, iki ordu (birbirine) göründü, şeytan onlara (müşriklere) 'Ben sizden uzağım!
Gerçekten, ben, sizin göremeyeceğinizi görüyorum!
Ben elbette Allahtan korkarım!
Allah ukubetinde çok şiddetlidir!' diyerek iki ökçesi üzerinde arkasına dönüp kaçtı ."
Enfal : 48

Meleklerin İslam Mücahidlerine Nasıl Yardım Ettikleri

Bedir savaşında; leğenlerin içine düşen ufak ve sert taşların çıkardıkları mâdenî sesler gibi, gökten yere sesler gelmeye başladı!
Bu sesler, müşriklerin önlerinde ve arkalarında çınlamakta, yüreklerini titretmekte idi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Müşrikler Arasında Bulunan Bazı Kişilerin Öldürülmemesini Tavsiye Buyuruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Anladım ki, Hâşim oğullarından ve başkalarından bazı kişiler, Bedir'e zorlanarak çıkarılmışlardır.
Bizim onlarla çarpışmamız gerekmez.
O halde, sizden her kim Hâşim oğullarından herhangi birisiyle karşılaşırsa, onu öldürmesin!
Kim Ebu'l-Bahterî ile karşılaşırsa, onu öldürmesin!
Kim Abbas b. Abdulmuttalib'le karşılaşırsa, onu öldürmesin!
Çünkü, onlar ancak isteksiz olarak, zorlanarak Bedir'e çıkarılmışlardır" buyurdu.
Bunun üzerine, Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Rebia: "Biz babalarımızı, oğullarımızı, kardeşlerimizi ve aşiretimizi öldüreceğiz de, Abbas'ı mı bıraka­cağız?!
Vallahi, eğer onunla karşılaşırsam, muhakkak onun yüzüne kılıçla vuracağım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Huzeyfe'nin böyle söylediğini işitince, Hz. Ömer'e: "Ey Hafsa'nın babası! Resûlullah'ın amcasının yüzüne kılıçla vurulur mu?!" buyurdu.
Hz. Ömer: "Yâ Rasûlallah!
Beni bırak, onun boynunu kılıçla vurayım?
Vallahi o münafıklık yapmıştır!" dedi.
Ebu Huzeyfe, ağzından çıkan bu sözünden hayatı boyunca korkmuş durmuş ve: "Benim o günde söylemiş bulunduğum o sözden eman içinde değilim!
Ondan hâlâ korkup duruyorum!
Buna ancak şehitlik keffaret olabilir!" derdi.
Yemâme savaşında da şehit olup, muradına erdi.
Allah ondan razı olsun!

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu'l-Bahterî'yi öldürmekten mücahidleri nehy buyurması da, Ebu'l-Bahterî'nin Mekke'de Peygamberimiz Aleyhisselamı çok savunan bir kişi olmasındandı.
Kendisi Peygamberimiz Aleyhisselama hiç eziyet etmezdi.
Peygamberimiz, ondan, hoşuna git­meyen bir hareket görmemişti.
Ebu'l-Bahterî, Kureyş müşriklerinin Hâşim ve Muttalib oğulları aleyhinde yazdıkları Sahifeyi bozmak için ayaklanan kişilerdendi.
İslâm mücahidlerinden Mücezzer b. Ziyad, savaş meydanında Ebu'l-Bahterî'ye rastlayınca: "Resûlullah Aleyhisselam seni öldürmekten bizi nehy buyurmuştur!" dedi.
Ebu'l-Bahterî'nin terkisinde Cünâde b. Müleyha adında bir binek arkadaşı bulunuyordu.
Ebu'l-Bahterî: "Bu arkadaşım ne olacak?" diye sordu.
Mücezzer: "Hayır!
Vallahi, biz senin arkadaşını bırakacaklardan değiliz!
Resûlullah Aleyhisselam bize ancak bir tek senin hakkında emir verdi" dedi.
Ebu'l-Bahterî: "Hayır!
Vallahi, ölürsek, o ve ben birlikte ölürüz!
Ben binek arkadaşımı yaşamaya düşkünlüğümden dolayı bıraktığımı Mekke kadınlarına söylet­mem!" dedi.
Mücezzer, Ebu'l-Bahterî'yi deveden indirip de o çarpışmaktan başkasına yanaşmadığı zaman, çarpıştılar ve Mücezzer onu vurup öldürdükten sonra Peygamberimiz Aleyhisselama geldi ve: "Seni hak ile peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; onu esir edip sana getireyim diye çok uğraştım.
O ise yanaşmadı, ancak benimle çarpıştı.
Ben de onunla çarpıştım ve kendisini öldürdüm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Haris b. Âmir b. Nevfel hakkında da: "Onu esir ediniz!
Öldürmeyiniz!
Çünkü, o Bedir'e gönülsüz olarak çıkarıldı" buyurmuştu.
Fakat, Hubeyb b. Yesaf, onu bilmeyerek öldürdü.

Hz. Ali derki: "Abbas b. Abdulmuttalib'i Ensardan kısacık boylu bir zât esir edip Resûlullah Aleyhisselamın yanı­na getirince, Abbas: 'Yâ Rasûlallah! Vallahi beni bu adam esir etmedi.
Beni insanların en güzel yüzlüsü, başının saçı iki yana ayrılmış, kır bir ata binmiş, şu cemaat arasın­da göremediğim bir kimse esir etti!' dedi.
Ensârî: 'Yâ Rasûlallah!
Onu ben esir ettim!' diyerek ısrar edince, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: 'Sesini çıkarma!
Allah seni şerefli bir melekle destekledi!' buyurdu."

Harp Ateşini İlk Önce Âmir b. Hadramî'nin Tutuşturuşu

Harp ateşini müşriklerden ilk önce tutuşturan, Amir b. Hadramî oldu.  
Ona, Hz. Ömer'in azadlısı Mihca  b. Salih karşı çıktı.
Âmir b. Hadramî onu şehit etti.
Mihca'ın, kimin tarafından atıldığı bilinmeyen bir okla vurulup şehit edildiği de rivayet edilir.
Mihca , Muhacir Müslümanların
Bedir'de verdikleri ilk şehitti.

 
Ensardan ilk şehid de Harise b. Sürâka olup, havuzdan su içerken Hibban b. Arika veya bir başkası tarafından  atılan bir okla boğazından vurularak şehit edildi.
Allah ondan razı olsun!
 
Utbe b. Rebia, Şeybe b. Rebia ve Velid b. Utbe b. Rebia'nın Meydana Çıkıp Çarpışmak İçin Er Dilemeleri

Utbe b. Rebia çarpışmaya hazırlandığı zaman, Hakîm b. Hizam ona: "Velid'in babası!
Biraz bekle!
Yoksa, men ettiğin birşeyi ilk işleyen sen olursun!" dedi.
Fakat, Utbe ve kardeşi Şeybe ve
Utbe'nin oğlu Velid, Hz. Ali'nin dediği gibi,
sadece Cahiliye guru­ru ve gayretiyle
meydana çıktılar ve: "Bizimle çarpışacak kim var?" dediler.
Onlara karşı, Ensar gençlerinden üçü;
Avf, Muavviz,Muaz meydana çıktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam,
Müslümanlarla müşrikler arasındaki bu ilk savaşta, Ensarın müşrik­lerle karşılaşmalarını istemiyordu.
Kureyş müşrikleri, karşılarına çıkan
Ensara: "Siz, kimlersiniz?" diye sordular.
Ensar gençleri: "Ensardanız!" dediler.
Müşrikler: "Bizim sizinle bir işimiz yok!" dediler.
Utbe b. Rebia: "Biz bunlarla çarpışmak istemiyoruz!
Ey Muhammedi Sen kavmimizden,
dengimiz olanları karşımıza çıkar!
Biz, Abdulmuttalib oğullarından, amcalarımızın oğullarıyla çarpışacağız!" dedi .
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam,saflarına dönmelerini Ensar gençlerine emir ve kendilerine dua ettikten sonra: "Kalkınız ey Hâşim oğulları! Allah'ın nurunu,bâtıllanyla söndürmek için gelenlere karşı,hak yolun­da çarpışınızki, zaten Allah peygamberinizi de bunun için
göndermiş bulunuyor!
Kalk ey Ubeyde b. Haris!
Kalk ey Hamza!
Kalk ey Ali!" buyurdu.

Ubeyde b. Haris, Hz. Hamza ve Hz. Ali hemen kalkıp müşriklerin karşılarına vardıkları zaman, müşrikler: "Siz, kimlersiniz?
Konuşunuz ki, sizi tanıyalım.
Eğer dengimiz iseniz, sizinle çarpışalım!" dediler.
Ubeyde b. Haris: "Ben, Ubeydeyim!"
Hz. Hamza: "Ben, Hamzayım!"
Hz. Ali: "Ben, Ali'yim!" dedi.
Bunun üzerine, Utbe b. Rebia: "Değerli birer denklersiniz!" dedi.

Kavmin en yaşlısı olan Ubeyde b. Haris, Utbe b. Rebia ile, Hz. Hamza, Şeybe b. Rebia ile, Hz. Ali de, Velid b. Utbe ile karşılaştı ve çarpıştı.

Hz. Hamza, Şeybe b. Rebiayı, Hz. Ali de,
Velid b. Utbe'yi öldürmekte gecikmedi.
Ubeyde b. Haris ile Utbe b. Rebia ise,
karşılaştılar ve çarpıştılar.
İkisi de, ayakta duramayacak derecede
birbirlerini yaraladılar.
Hz. Hamza ve Hz. Ali, kılıçlarıyla
Utbe'nin üzerine yürüyüp, kendisinin
ölümünü hızlandırdılar.
Ubeyde b. Hâris'i yüklenip,
İslâm karargâhına getirdiler.
Ubeyde'nin kesilen ayağının bileğinden kan ve ilikleri akmakta idi.
Ubeyde b. Haris, o halinde yanağını Peygamberimiz Aleyhisselamın ayağının üzerine koyarak: "Yâ Rasûlallah!
Ben şehit değil miyim?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Şehitsin!" buyurdu.
Ubeyde b. Haris: "Vallahi, Ebu Talib sağ olsaydı, söylediği söze kendisinden ziyade benim lâyık olduğumu anlardı!" dedi ve Ebu Talib'in: "Biz onun çevresinde, bize çoluklarımızı, çocuklarımızı unutturacak derecede çarpışıp yerlere serilmedikçe, onu size teslim edeceğimizi mi sanıyorsunuz?" mealli beytini okudu.
Ubeyde b. Haris, Bedirden dönülürken,
Safra'da vefat etti ve oraya gömüldü.  
Allah ondan razı olsun!

Ebu Cehil'in Müşrikleri Müslümanlarla
Çarpışmaya Kışkırtışı


Ebu Cehil; müşrikleri Müslümanlarla çarpışmaya kışkırtıyor ve: "Sürâka b. Cu'şum'un ayrılıp yardımını kesmesi sizi aldatmasın!
O, ancak Muhammed'e ve ashabına vermiş olduğu sözün üzerinde durmuştur.
Kudeyd'e dönünce, onun kavmine ne yapacağımızı biliyoruz!
Utbe b. Rebia'nın, Şeybe b. Rebia'nın ve Velid b. Utbe'nin öldürülmeleri de, sizi korkutmasın!
Onlar çarpışacakları sırada acele ettiler, böbürlendiler.
Allah'a yemin ederim ki; bugün, Muhammed ve ashabını tutup urganlara bağlamadıkça dönmeye­ceğiz!
Sizden her biriniz, onlardan birisini öldürebilirsiniz!
Fakat, onları öldürmeyiniz, yakalayınız!
Dinlerinden ayrılmak için yaptıkları şeylerin, atalarının yapageldikleri ibadetlerinden, Lât ve Uzzâ'dan yüz çevirmelerinin ne demek olduğunu onlara öğreteceğiz!" diyordu.

Hz. Ebu Bekir'in Müşrikler Tarafından
Çarpışmaya Çıkan Oğluna Kızıp Çarpışmaya Çıkmaktan Alıkonuluşu


Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman,
Kureyş müşrikleriyle birlikte Bedir'e gelmişti.  
Kendisi, müşriklerin en cesaretlilerinden
ve keskin ok atıcılarındandı.  
Abdurrahman, meydana çıkıp kendisiyle çarpışacak er dileyince, Hz. Ebu Bekir hemen ayağa kalk­tı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Biz, senden yararlanıyoruz!" buyurarak, onun oğlu ile çarpışmasına müsaade etmedi.
Hz. Ebu Bekir, oğlu Abdurrahman'a seslenerek: "Ey habîs! Bana olan nisbetin nerede kaldı?!" dedi.
Abdurrahman: "Aramızda; silahtan, uzun endamlı, hızlı koşan attan ve yolunu sapıtmış ak saçlı ihtiyarları öldüren keskin kılıçtan başka birşey kalmadı!" dedi.  

Müşriklerin Üzerine Kum Saçılıp
Mücahidlerin Hücuma Kaldırılışı


Peygamberimiz Aleyhisselam; eline bir avuç kum alıp  Kureyş müşriklerine yöneldi ve: "Kara olsun yüzleri!"  
Allah'ım!
Onların kalblerine korku doldur!
Ayaklarını, titret (tutmaz et!)"  diyerek elindeki kumu müşriklere doğru saçtı.
Saçılan kumdan, yüzlerine, gözlerine dolmayan kimse kalmadı!
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hep birden müşriklere hamle ediniz!" buyurup, İslâm mücahidlerini hücuma kaldırdı.
Müşrikler, bozulmaya başladılar.

Yüce Allah; Kureyş müşriklerinin ulularından ve eşrafından öldürteceklerini öldürttü, esir ettirecek­lerini de esir ettirdi. 

Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Hani, Rabbin, meleklere: 'Şüphesiz ki, Ben sizinle beraberim! Haydi, iman edenlere sebat ilham ediniz! diye vahyediyordu.
'Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım.
Hemen vurunuz boyunlarının üzerine!
Vurunuz onların her bir parmağına! buyuruyordu.
Bunun sebebi, şudur: Çünkü, onlar Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı koydular.
Kim Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı koyarsa, Allah'ın cezası, cidden çok çetindir."
Enfal : 12-13

"Onları siz öldürmediniz!
Fakat, Allah öldürdü onları!
Attığın zaman da, sen atmadın, ancak Allah attı ve bunu, mü'minleri
Kendi tarafından güzel bir nimet imtihanı ile denemek için yaptı.
Şüphesiz, Allah herşeyi işiten ve bilendir."
Enfal :17

Tarafların Çarpışmaya İsteklenmeleri

Müslümanlarla müşrikler karşılaştıkları zaman, Allah tarafından, mü'minler müşrikleri az, müşrikler de mü'minleri az ve zayıf görmüşler ve iki taraf da çarpışmaya ısınmış ve isteklenmişlerdi.
Bu husus, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır: "Hani, karşılaştığınız zaman, Allah onları (müşrikleri) gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların göz­lerinde azaltıyordu.
Çünkü, Allah, işlenmesi gereken işi yerine getirecekti. Bütün işler Allah'a döndürülür."
Enfal :44

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Cesaret ve Metaneti


Hz. Ali der ki: "Bedir günü, savaş şiddetlendiği zaman, Resûlullah Aleyhisselama sığınmıştık.
O gün, insanların en cesaretlisi ve en kahramanı o idi.
Müşriklerin saflarına ondan daha yakın olan kimse yoktu!"  
"Bedir günü, biraz çarpıştıktan sonra; 'Ne yapıyor bir bakayım?  diye acele Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldim.
Peygamberimiz Aleyhisselam, secdeye kapanmış, durmadan: 'Yâ H ayy yâ Kayyûm! Yâ Hayy yâ Kayyûm!' diyordu.
Çarpışmak için, savaş meydanına döndüm.
Resûlullahın yanına tekrar dönüp geldiğim zaman, o yine secdeye kapanmış, Yâ Hayy yâ Kayyûm!' diyordu.
Sonra, tekrar çarpışmaya gittim.
Tekrar dönüp geldiğim zaman, kendisi yine secdede bunu söylüyordu.
Yüce Allah, ona fetih ve zaferi ihsan etti."

Ashabın Bedir'de Gösterdikleri Kahramanlıklardan Örnekler ve Ebu Cehil'in Öldürülüşü

Ümeyye b. Halef esir edildiği zaman,
Abdurrahman b. Avf'a: "Sizden, kendisine deve kuşu kanadıyla alâmetlenmiş olan o adam kimdir?" diye sormuştu.

Abdurrahman b. Avf: "O, Hamza b. Abdulmuttalib'dir!" deyince, Ümeyye b. Halef: "İşte, bize yapılanları, o yaptı!" dedi
Ebu Cehil'in mensup bulunduğu Manzum oğulları, birçok kimsenin öldürüldüğünü görünce: "Ebu'l-Hakem b. Hişam'ın yanına yaklaşılamaz!
Rebia'nın oğulları acele ettiler ve ölüp gittiler!
Onları, kabileleri koruyamadılar!" dediler ve Ebu Cehil'in etrafında deve sürüsü veya orman gibi oldular, onu ortalarına aldılar.
İçlerinden birisini Ebu Cehil'e benzetmeyi ve onun gibi giydirmeyi kararlaştırdılar.
Ebu Kays b. Fâke b. Mugîreyi Ebu Cehil'e benzeterek giydirdiler.
Hz. Hamza, onun üzerine yürüdü ve: "Al bunu da, Abdulmuttalib'in oğlundan, benden!" diyerek, Ebu Cehil'in gözleri önünde vurup öldürdü!
Hz. Ali de, Ebu Cehil gibi giydirilen Abdullah b. Münzir'in üzerine: "Al bunu da, Abdulmuttalib'in oğullarından, benden!" diyerek, Ebu Cehil'in gözleri önünde öldürdü.
Mahzum oğulları, Harmele b. Amr i Ebu Cehil gibi giydirdiler.
Hz. Ali ona doğru vardı.
Onun da işini bitirdi.
Bunun üzerine, Ebu Cehil ve adamları, Halid b. A'lem'i Ebu Cehil gibi giydirmek istedilerse de, Halid yanaşmadı, kaçındı.

Hz. Ali'nin anlattığına göre; o gün, gündüz ilerleyince, Müslümanlarla müşriklerin safları birbirine karıştı.

Sa'd (ra) şehit oluyor

Kum tepesinin üzerinde müşriklerin birisiyle Sa'd b. Hayseme çarpışıyordu.
Müşrik, nihayet Sa'd b. Hayseme'yi şehit etti.
Müşrik başına miğfer geçirmişti ve atlı idi.
Hemen attan indi.
Hz. Ali'yi tanıdı.
Hz. Ali ise onu tanıyamadı.
Müşrik: "Ebu Talib'in oğlu!
Çarpışmak için, gel!" dedi.

Hz Ali (ra) ve Hamza (ra) kahramanlığı

Hz. Ali onunla çarpışmaya niyetlenince,
müşrik yüksekten aşağı inip Hz. Aliye doğru geldi.
Hz. Ali, orta boylu olduğu için, o da müşrikin yaptığı gibi yapmak istedi. Müşrik: "Ey Ebu Talib'in oğlu!
Kaçıyor musun?" dedi.
Hz. Ali: "Hayır! Senin yakınında yer alacağım!" dedi ve ayağını pekiştirdikten sonra, döndü.
Müşrik, yaklaşıp Hz. Ali'ye kılıçla vurdu.
Hz. Ali kalkanına siperlendi.
Müşrikin kılıcı kalkana saplanıp kaldı.
Vurma sırası Hz. Ali'ye gelince, onu omuzundan göğsüne doğru kılıçla çaldı. Zırhını enlemesine biçti!
Müşrik, titredi ve sarsıldı.
Hz. Ali, kılıcının onu öldürdüğünü sandı.
O sırada, arkasından bir kılıcın parladığını ve şakıdığını görünce, Hz. Ali başını eğdi.
Kılıcı parlatan: "Al bunu da, ben Abdulmuttalib'in oğlundan!" derken, müşrikin kellesi miğferiyle birlikte yere yuvar­landı!
Hz. Ali, dönüp arkasına baktığı zaman, Hz. Hamzayı gördü.

Nevfel müşriği ödürülüyor

Nevfel b. Huveylid, Müslümanlarla karşılaştığı zaman: "Ey Kureyş cemaatı!
Bugün, ululuk, yücelik günüdür!" diyerek haykırmaya başlayınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Nevfel b. Huveylid'e karşı bana yardımcı ol, onun hakkından gel!" diyerek dua etmişti.
Nevfel b. Huveylid, Kureyş cemaatının dağılmaya başladığını görünce de; Ensar mücahidlerine seslendi: "Kanlarımızı dökmekten, size ne fayda var?
Sizin süte ihtiyacınız yok mu?" dedi.
Cebbar b. Sahr onu esir etti.
Önüne düşürüp götürürken, Nevfel, Hz. Ali'nin kendisine doğru seğirterek geldiğini gördü ve: "Ey Ensârî kardeş!
Şu gelen, kimdir?
Lât ve Uzzâ'ya and ederim ki; gördüğüm o adam beni öldürmek istiyor!" dedi.
Cebbar b. Sahr: "O, Ali b. Ebi Talib'dir!" dedi.
Hz. Ali, yetişip onu kılıçla çaldı.
Kılıç onun kalkanına battı.
Kılıcını kalkandan kurtardıktan sonra, vurup bacaklarını zırhıyla birlikte kesti.
Sonra da, başını gövdesinden ayırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Nevfel b. Huveylid hakkında kimde bilgi var?" diye sorunca, Hz. Ali "Ben onu öldürdüm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allâhu ekber!"diyerek tekbir getirdi ve: "Allah, onun hakkındaki duamı kabul buyurdu" dedi

Hz. Ömer der ki: "Bedir günü, Âs b. Saîd b. Âs'ı, arslan gibi toprakları yırtıp saçarken gördüm.
Öküzün boynuzu ile kaşındığı, kazındığı gibi kaşınıyor, kazınıyordu.
Ben ondan uzak durdum.
Amcasının oğlu Ali b. Ebi Talib, üzerine yürüyüp  onu öldürdü!"  

Hz. Ali, Bedir'de müşriklerin başlarını
vurup vurup düşürüyordu.


Ebu Cehil'in sonu geliyor

Ebu Cehil; uzun kuyruklu bir at üzerinde bulunuyor, müşriklerin ordusu içinde, recezler söyley­erek, kendisinden hiçbir savaşta öç alınamayacağını iddia edip, "Beni anam bu gibi işler için doğurdu!" diyerek övünüp duruyordu.
 Abdurrahman b. Avf der ki: "Bedir günü, sağıma soluma baktım, gördüm ki; Ensar gençlerinden, çok genç ikisinin arasındayım.
Ben ise, onlardan daha güçlü olanlar arasında bulunmak isterdim.
Onlardan biri bana: 'Ey amca!
Sen Ebu Cehil'i tanır mısın?' diye sordu.
Ben de: 'Evet!
Tanırım!
Senin ona ne hacetin var ey kardeşimin oğlu?' dedim.
Genç: 'Haber aldım ki; o, Resûlullah Aleyhisselama sövermiş!?
Varlığım Kudret Elinde olan Allah'a yemin ederim ki; ben onu bir görecek olursam, ikimizden, eceli gelen ölmedikçe, şahsım onun şahsından ayrılmayacaktır!' dedi.
Gencin bu sözüne şaştım.
Öbür genç de, berikinin söylediği gibi söyledi.
Çok geçmeden, Ebu Cehil'i halkın arasında dönüp dururken gördüm ve: 'Görüyor musunuz?
İşte, sorduğunuz adam!' dedim.
Gençler hemen kılıçlarını sıyırdılar.
Ebu Cehil'e doğru seğirtip gittiler ve onu kılıçtan geçirdiler.
Bu gençler, Muaz b. Afra' ile Muaz b. Amr b. Cemuh idi."
Ebu Cehil ile ilk karşılaşan, Muaz b. Amr b. Cemuh oldu.
Muaz b. b. Cemuh der ki: "Ben kavimden işitmiştim.
Onlar: 'Ebu'l-Hakem [Ebu Cehil] orman içindedir!
Hiç kimse ona erişemez!
Ona yol bulamaz!' diyor­lardı.
O, orman içinde korunmaya alınmış gibi idi.  
Kureyş müşriklerinin onun hakkında söylediklerini işittiğim zaman,  onu kendime hedef yaptım, ona doğru vardım.
Fırsat bulunca, ona saldırdım.
Kılıcımla bir darbe indirip, ayağını baldırının yarısından uçundum!
Vallahi, düştüğü zaman, onu, yem için hurma çekirdeği ufaltan değirmenin altına giden hurma çekirdeklerinin o değirmende döğülürken sıçramasına benzettim.
Onun oğlu İkrime de, bana, omuzumun üzerinden kılıçla vurup kolumu kesti.
Elim, yanımdan, derime asılı kaldı!
Bunun üzerine, çarpışmak bana zor ve çetin geldi.
Gün boyunca, elim arkamda sürünür olduğu halde, savaşmaya devam ettim.
Beni rahatsız edince de, üzerine ayağımla bastım, onu koparıp attım!
Sonra, her yere sığınmaya çalıştığı sırada İkrimeye rastladım.
Eğer kolum yanımda (yerinde) olsaydı, o gün, muhakkak onu öldürmeyi arzu ederdim!"
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Acaba Ebu Cehil ne yapıyor?
Kim gidip bir bakar?" buyurdu.
Ebu Cehil'in ölüler arasında araştırılmasını emretti. 
Bunun üzerine  Abdullah b. Mes'ud onu aramaya gitti ve buldu.
"Â! Ebu Cehil! Sensin hâ!" dedi ve onun sakalından tuttu.
Abdullah b. Mes'ud der ki: "Ben onu son dakikalarını yaşadığı sırada buldum ve tanıdım, boynuna ayağımla bastım ve: 'Ey Allah düşmanı!
Allah seni zelil ve hakîr kıldı, değil mi? dedim.
O, 'Allah beni ne ile zelil ve hakîr kıldı?Kavminin öldürdüğü adamdan, benden daha üstün kim var?
Ey koyun çobancığı!
Sen çetin ve erişilmesi çok güç olan bir yere çıkmışsın!
Sen onu bırak da, bana haber ver ki, bugün devran kimindir?' dedi.
'Allah'ın ve Resûlullahındır!' dedim.
Kendisine 'Seni öldüreceğim!' dediğim zaman, bana: 'Efendisini öldüren ilk köle sen değilsin!
Benim için en ağır gelen şey, beni senin, çiftçilerin [Medinelilerin] öldürüp Mutayyibîn'den veya Ahlâftan bir adamın öldürmüş olmamasıdır!' dedi.]
Ebu Cehil'in yanında iyi bir kılıç vardı.
Benim yanımdaki kılıç ise, eski ve işe yaramaz bir kılıçtı.
Kendi kılıcımla onun başını kesemeyince, elime Ebu Cehil'in kılıcını aldım.
Kendisini kendi kılıcıyla öldürdükten sonra, Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım: 'Ebu Cehil'i öldürdüm!' dedim.
'Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına, doğru mu?' diyerek bana üç kere yemin ettirdi.
Secdeye kapandı  Allah'a hamd ü sena etti.
'Allâhu ekber!' diyerek tekbir getirdikten sonra: 'Hamdolsun O Allah'a ki, va'dini doğruladı, kuluna yardım etti.
Toplanan toplulukları, tek başına, hezimete, bozguna uğrattı' dedi.
Ebu Cehil için de: 'Bu, bu ümmetin
Firavunu idi' buyurdu."

Abdulkays kabilesinden Ma'bed b. Vehb de, Bedir savaşında, iki elinde iki kılıç kullanarak çarpışmıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gerek Ma'bed'i ve gerek Abdulkays kabilesinin öteki yiğitlerini: "Onlar, Allah'ın yeryüzündeki arslanlarıdır!" diyerek tebrik ve takdir buyurmuştur.

Abdullah b. Mes'ud: "Bedir günü, çarpışırken,Sa'd b. Ebi Vakkas'ı gördüm.
Piyadeler arasında atlı gibi çarpışmakta idi!" demiştir.

Zübeyr b. Avvam derki: "Bedir günü, ben, Ubeyde b. Saîd b. Âs'la karşılaştım.
O, baştan ayağa kadar zırha bürünmüş, gözlerinden başka bir yeri görünmez halde, at üzerinde bulunuyordu.
Büyük karınlı olduğu için, kendisine 'Ebu Zâtülkiriş' denilirdi.
'Ben, Ebu Zâtülkiriş'im!
Ben, Ebu Zâtülkiriş'im!' diyerek, herkese meydan okuyordu.
Elimdekimi mızrağımı, hemen onun gözüne sapladım, yıkılıp öldü!
Ayağımı yanağına bastım, mızrağımı olanca gücümle çekip çıkardım.
Fakat, mızrağımın iki tarafı eğilmişti."
Ükkâşe b. Mıhsan'ın, Bedir savaşı gününde, elindeki kılıcı kırılmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona ağaç dallarından bir dal verip: "Ey Ükkâşe! Çarpış bununla!" buyurdu.
Ükkâşe o dalı alıp salladığı zaman, dal, elinde uzun boylu, dayanıklı, parlak bir kılıç oluverdi!
Ükkâşe; Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte bulunduğu bütün savaşlarda bu kılıcı kullandı.

Müşriklerden Âsim b. Ebi Avf: "Ey Kureyş cemaatı!
Akrabalık haklarını gözetmeyen, topluluğunuzu dağıtan, bilinmeyen şeyi size getiren Muhammed'le çarpışınız!
O kurtulursa, ben kurtulmayayım!" diyerek haykırırken, Ebu Dücâne Simâk b. Hareşe ile karşılaştılar ve çarpıştılar.
Ebu Dücâne onu bir vuruşta öldürdü.
Üzerindeki silahını, ötesini berisini almaya durunca, Hz. Ömer üzerlerine geldi: "Bırak şimdi onun ötesini berisini!
Biz daha düşmanla uğraşıp duruyoruz..." dedi.
O sırada, müşriklerden Ma'bed b. Vehb  gelerek Ebû Dücâne'ye arkasından kılıçla bir darbe indir­di.
Ebu Dücâne, deve çöker gibi, yere çöktü! Hemen kalkıp, ona kılıç vurmaya başladı.
Fakat onu öldüremedi.
Ma'bed, önünde göremediği bir çukura düşünce, Ebu Dücâne onun üzerine çöktü ve başını kesti.

Ümeyye b. Halef'in Esir Edilişi ve Öldürülüşü

Abdurrahman b. Avf der ki: "Ümeyye b. Halef,   Mekke'de, Cahiliye devrinde dostumdu.
İsmim de, Abdi Amr idi.
İslâmiyet geldiği, Müslüman olduğum zaman, Abdurrahman olarak isimlendim.
Bizim Mekke'de bulunduğumuz sırada, o bana rastlar ve: 'Ey Abdi Amr! Babanın seni isimlendirdiği bir isimden yüz mü çevirdin?!' der, ben de kendisine: 'Evet! Allah beni İslâmiyete erdirdi.
Abdurrahman olarak isimlendim derdim. O da: 'Ben Rahman'ı tanımıyorum! Yemâme'deki Müseylime de Rahman adıyla adlanmıştır.
Ben seni bu adla çağırmam.
Sen aramızda bundan başka bir isim kullan ki, ben seni onunla çağırayım.
Seni ilk isminle çağırdığım zaman, bana cevap vermiyorsun
Ben de seni bilmediğim birşeyle çağıramam! derdi.
Gerçekten de, beni 'Ey Abdi Amr!' diye çağırdığı zaman, ona cevap vermezdim. Kendisine: 'Ey Ali'nin babası!
Dilediğini yap!' dedim.
Bunun üzerine, o bana: 'Sen, Abdulilâh'sın!' dedi
Ona: 'Evet!' dedim.
Rastladıkça, bana 'Ey Abdulilâh!' dediği zaman ona cevap verir ve kendisiyle konuşurdum.
Bedir gününde, ona rastladım: Oğlu Ali b. Ümeyye'nin elinden tutmuş, duruyordu.
Ben de, savaşta ele geçirdiğim birtakım zırhları yanımda taşıyordum.
Ümeyye b. Halef, beni görünce: 'Ey Abdi Amr!' diye seslendi.
Kendisine cevap vermedim
Bunun üzerine, bana: 'Ey Abdulilâh! diye seslendi. 'Evet!' dedim.
Ümeyye b. Halef, bana: 'Senin bende alacak birşeyin yok mudur?
Ben senin yanındaki zırhlardan daha hayırlı değil miyim?!n  dedi.
Ona: 'Evet! Öyledir!' dedim.
Ellerimden zırhları atıp onun ve oğlunun ellerinden tuttum.
Ümeyye b. Halef: 'Doğrusu, ben bugünkü gibisini şimdiye kadar hiç görmemişimdir !
Sizin süte ihtiyacınız yok mudur? dedi.]
Ümeyye b. Halef, bu sözüyle, 'Beni kim esir ederse, ona fidye (kurtulmalık akçesi) olarak bol sütlü deve veririm' demek istemişti.
Ben; Ümeyye b. Halef ile onun oğlu arasında, onların ellerinden tutmuş olduğum halde giderken, Ümeyye b. Halef, bana: 'Ey Abdulilâh! Sizden göğsünde deve kuşu kanadıyla alâmetlenmiş olan o adam kimdir? diye sordu.
Ona: 'O, Hamza b. Abdulmuttalib'dir! dedim. İşte, bizim başımıza bütün bu işleri getirmiş olan odur! dedi.
Vallahi, ben onları önlerine düşüp götürüyordum ki, Bilal onu benimle birlikte gördü.
Ümeyye b. Halef Mekke'de ona
İslâm'ı bırakması için işkence yapar,
onu Mekke'nin güneşten kızmış kumluğuna yatırarak büyük bir kaya parçası getirip onun göğsünün üzerine konulmasını emred­er, sonra da: 'Ya işte böylece devam edersin, ya da Muhammed'in dininden ayrılırsın!' derdi
Bilal ise, bu işkencelere karşı:
'Allah birdir!
Allah birdir! [Ehad! Ehad!] demekten geri durmazdı.
Bilal, onu görür görmez: 'Küfrün başı Ümeyye b. Halef ha!
O kurtulursa, ben kurtulmam! dedi.
Ona: 'Ey Bilal!
O şimdi benim esirimdir!  dedim
Bilal: 'O kurtulursa, ben kurtulmam!' dedi.
Bilal'e: 'Beni dinlemiyor musun, ey karanın oğlu!  dedimse de, o: 'Eğer o kurtulursa, ben kurtulmam!   dedi ve sesinin çıkabildiği kadar: 'Ey Allah'ın Ensarı! İşte, küfrün başı Ümeyye b. Halef! O kurtulursa, ben kurtulmam! diyerek bağırmaya başladı.
Birden, bizi kuşattılar, bilezik gibi halka içine aldılar.
Ben ise, onu korumaya ve savunmaya çalışıyordum.
İçlerinden bir adam, kılıcını sıyırdı. Ümeyye'nin oğlunu, ayağından vurup yere düşürdü.
Ümeyye ise, şimdiye kadar bir benzerini daha işitmediğim bir çığlık kopardı.
Ona: 'Artık sen kendini kurtar!
Senin için kurtuluş yoktur!
Vallahi, ben senden hiçbir şeyi gideremem! dedim.
Ümeyye b. Halef ile oğlunu kılıçtan geçirdiler, işlerini bitirdiler Allah Bilal'e rahmet etsin ki, onun yüzünden hem zırhlarım elimden gitti, hem esirlerim !" Abdurrahman b. Avf'in Ümeyye b. Halefe göstermek istediği vefakârlık, aralarındaki yazılı bir sözleşmeden ileri geliyordu
Bu sözleşmeye göre: Abdurrahman b. Avf'ın Mekke'deki mallarını ve akrabalarını korumayı Ümeyye b. Halef, Ümeyye b. Halefin Medine'deki mallarını ve akrabalarını korumayı da Abdurrahman b. Avf üzerine almış bulunuyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kureyş Müşriklerinin Bozulup Kaçacakları Hakkındaki Âyeti Okuyarak Çadırından Çıkışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, zırh gömleğini üzerine giyinmiş olduğu halde çadırından dışarı çıkarken, Kamer sûresinin: "Yakında o cemaat bozguna uğrayacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar!" mealli 45. âyetini oku­muştu. Bu âyet Mekke'de nazil olmuştur.
Hz. Ömer der ki: "Bu âyet nazil olduğu zaman, kendi kendime: 'Acaba hangi cemaat bozguna uğratılacak?
Kime galebe çalınacak ola?!demiştim.
Bedir günü gelip de Resûlullah Aleyhisselamın zırhını giyinmiş olduğu halde bu âyeti okuduğunu görünce, anladım ki, Yüce Allah meğer Kureyş müşriklerini bozguna uğratacakmış!' dedim.
Bu âyetin tefsirini o gün öğrendim!"

Müşriklerin Öldürülmeyip Esir Edilmelerinden Sa'd b. Muaz'ın Hoşnutsuzluk Göstermesi

Müşrikler bozguna uğradığı zaman, Müslümanlardan bir kısmı müşrikleri takip ve esir ediyor, bir kısmı da ganimet mallarını topluyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'ın yüzünde, halkın yaptıkları şeyden (müşrikleri öldürmeyip esir etmelerinden) hoşnutsuzluk gösterdiğini gördü.
Ona: "Vallahi, ey Sa'd!
Halkın yaptığı şeyden hoşlanmıyor gibisin?" buyurdu.
Sa'd b. Muaz: "Evet! Vallahi yâ Rasûlallah !
Bu, Allah'ın Kureyş müşriklerinin başına getirdiği ilk musibetti.
Bence onları öldürmek sağ bırakmaktan daha makbuldür!" dedi.

Bedir Savaşında Öldürülen ve Esir Edilen Müşriklerin Sayısı

Bedir savaşında Kureyş müşriklerinden
70 kişi öldürüldü ve bir o kadar da esir edildi

Ebu Cehil, öldürülen müşriklerin
altmışdokuzuncusu idi.

Müşrik Ölülerinden Yirmidördünün
Bedir'deki Pis Bir Kuyuya Atılışı


Peygamberimiz Aleyhisselam; Kureyş müşriklerinin ulularından yirmidört kişinin cesetlerinin birarada kaldırılmasını emir buyurdu da, onlar Bedir kuyularından pis bir kuyuya atıldılar.
Böylece, pis kuyu yeni pislikleri de içine almış oldu.

Babasının Cesedi Kuyuya Atılırken
Ebu Huzeyfe'nin Üzüntü Duyuşu
ve Üzülmesinin Sebebi


Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Huzeyfe'nin babası Utbe'nin cesedi sürünüp kuyuya atılırken, Ebu Huzeyfe'nin üzüldüğünü ve yüzünün renginin değiştiğini görünce: "Ey Ebu Huzeyfe! Galiba, babanın durumundan dolayı kalbine birşeyler girdi?" buyurdu.
Ebu Huzeyfe: "Hayır! Vallahi, yâ Rasûlallah !
Bana ne babamdan, ne de onun vurulup düşeceği yerden dolayı bir şüphe gelmiştir.
Fakat, ben babamda bulunduğunu bildiğim isabetli görüşlülük, usluluk ve faziletin kendisini er geç İslâmiyete kılavuzlanmaya yeteceğini sanmakta ve ummakta idim.
Onun uğradığı musibeti görünce, küfür üzerine ölüp gittiğini düşündüm, bu bana üzüntü verdi" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Huzeyfe için hayırla dua etti ve hayır diledi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Bedir Kuyusuna Cesetleri Atılan Müşriklere Hitabı

Düşman bir kavme galip olduğu zaman, oranın açık bir sahasında üç gün kalmak Peygamberimiz Aleyhisselamın âdeti idi.
Bedir savaşının üçüncü günü olunca da, Peygamberimiz Aleyhisselam devesinin getirilmesini emir buyurdu.
Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı.
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, yaya olarak yürümeye başladı.
Ashabı da, kendisinin ardı sıra yürüdüler ve birbirlerine: "Herhalde, Resûlullah Aleyhisselam bir iş için gidiyor, sanırız" dediler.
Nihayet, Peygamberimiz Aleyhisselam, müşriklerden öldürülenlerin atıldığı kuyunun bir tarafında durdu ve onlara: "Ey filanın oğlu filan!
Ey filanın oğlu filan!
Ey Utbe b. Rebia!
Ey Şeybe b. Rebia!
Ey Ümeyye b. Halef!
Ey Ebu Cehil b. Hişam!...' diye isimlerini birer birer sayarak seslendi ve: "Siz Allah'a ve Resûlullaha itaat etmiş olsaydınız, itaatiniz sizi sevindirir mi idi? (Elbette sevindirir­di.)
Peygamberine en kötü davranan peygamber aşireti siz oldunuz: Siz beni yalanladınız, başka insanlar ise beni doğruladılar!
Siz beni yurdumdan çıkardınız, başka insanlar ise beni barındırdılar!
Siz benimle çarpıştınız, başka insanlar
ise bana yardım ettiler!
Allah'ın ve Resûlünün, Rabbinizin
size va'd ettiği şeyi siz hak ve gerçek buldunuz mu?
Bulmuş bulunuyorsunuz, değil mi?
Ben, Rabbimin bana va'd ettiği şeyi hak ve gerçek buldum !
Biz, Rabbimizin bize va'd ettiği şeyi hak ve gerçek bulduk!" buyurdu.
Hz. Ömer ve bazı sahabiler: "Ya Rasûlallah ! Ölmüş, ruhsuz cesetlere, ölmüş kokmuş bir hale gelmiş bir topluluğa mı sesleniyorsun?!
Onlarla mı konuşuyorsun?!" dediler.
Hz. Ömer: "Yâ Rasûlallah!
Onlar senin sözlerini nasıl işitsinler, sana nasıl cevap versinler ki, hepsi leş olmuşlar?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Nefsim, Muhammed'in nefsi Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki;benim söylediklerimi, siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz!
Fakat, onlar cevap vermeye kadir olamazlar!
Onlar, Rablerinin kendilerine va'd ettiği akıbetin hak ve gerçek olduğunu öğrenmiş bulunuyorlar!" buyurdu.

Toplanan Ganimetler Hakkında Mücahidler Arasında Çıkan Anlaşmazlığın Giderilişi

Ubâde b. Sâmit der ki: "Bedir ashabı olarak ganimet üzerinde anlaşmazlığa düştüğümüz ve onda ahlâkımızın kötüleştiği sırada, Enfâl sûresi hakkımızda nazil oldu.
Böylece, Allah o ganimetleri ellerimizden
çıkarttı ve onu Resûlünün eline verdi.

Resûlullah Aleyhisselam da, onu
Müslümanlar arasında eşit olarak bölüştürdü."
Savaşta büyük yararlılık ve kahramanlık gösterenler, kendilerine, zayıf Müslümanlardan farklı bir hisse verileceğini sanıyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam ganimetlerin eşit olarak bölüştürülmesini emir buyurunca, Sa'd b. Ebi Vakkas: "Yâ Rasûlallah!

Zayıfların koruyucuları olan süvarilere de, zayıflar gibi mi hisse vereceksin?!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Anan ağlasın  Sa'd'ın anasının oğlu!
Sizler, yardıma ve rızka, zayıflarınız yüzünden nail olmuyor musunuz?!" buyurdu.
Müslümanların bu hususta Allahtan korkmaları.
Allah'a ve Resûlüne itaatleri, aralarını düzeltti.

Cebrail Aleyhisselamın Peygamberimiz
Aleyhisselamdan Müsaade Alıp Bedir'den Ayrılışı

Bedir'de savaş sona erince, Cebrail Aleyhisselaım, kısrak üzerinde, zırhlı, mızraklı olduğu halde Gubar seniyesinde görünüp: "Ey Muhammedi Rabbin olan Yüce Allah beni sana gönderdi.
Sen razı oluncaya kadar senden ayrılmamamı da, bana emir buyurdu. Razı oldun mu?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Razı oldum!" buyurunca, Cebrail Aleyhisselam dönüp gitti.

Bedir Şehitleri

Bedir savaşında, altısı Muhacirlerden,
sekizi de Ensardan olmak üzere 14 şehit verildi.

Muhacirlerden olan şehitler
1- Ubeyde b. Haris,
2- Umeyr b. Ebi Vakkas,
3- Züşşimaleyn b. Abdi Amr,
4- Âkil b. Bükeyr,
5- Mihca',
6- Safvan b. Beyzâ.


Ensardan olan şehitler
1- Sa'd b. Hayseme,
2- Mübeşşir b. Abdulmünzir,
3- Yezid b. Haris,
4- Umeyr b. Humam,
5- Râfib. Mualla,
6- Harise b. Sürâka,
7- Avf b. Haris,
8- Muavviz b. Hâris.

Bedir'den Ayrılıp Üseyl Vadisinde Gecelenişi ve Zekvan'ın Gece Bekçiliği Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; ganimet mallarının toplanıp taşınmasına Abdullah b. Ka'b'ı memur edip,  kendisine Ashabdan birisinin de yardımcı olmasını emir buyurdu.
İkindi namazını Bedir'de kıldıktan sonra hareket edip Üseyl'e varıldı ve orada kalındı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Geceleyin bizi koruyacak (bekleyecek) kim var?" diye sordu.
Herkes sustu.
Hemen, bir adam ayağa kalktı. Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen, kimsin?" diye sordu.
O: "Zekvan b. Abdi Kays!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Otur!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bizi geceleyin koruyacak (bekleyecek) başka kim var?" diye tekrar sordu.
Bir adam ayağa kalktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen, kimsin?" diye sordu.
O: "İbn Kays!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da: "Otur!" buyurdu.
Bir müddet bekledikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam sorusunu tekrarladı.
Yine, bir adam ayağa kalktı. Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen, kimsin?" diye sordu.
Adam: "Ebû Süba!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da: "Otur!" buyurdu.
Bir müddet sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Üçünüz de kalkınız!" buyurdu.
Zekvan b. Abdi Kays yalnız başına ayağa kalkınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Öteki arkadaşların nerededir?" diye sordu.
Zekvan b. Abdi Kays: "Yâ Rasûlallah!
Bu gece senin bütün sorularını cevaplayan ben idim!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Allah da seni korusun!" diye dua buyurdu.
Zekvan b. Abdi Kays, böylece gece bekçiliği yaptı.
Allah ondan razı olsun!

Peygamberimiz Aleyhisselam; ganimet malları ve esirlerle birlikte Medine'ye doğru ilerleyerek Safra boğazından çıkınca,boğazla Naziye arasındaki Seyer diye anılan otlak yerde konakladı.
Allah'ın müşriklerden Müslümanlara
kazandırdığı harp ganimet mallarını orada mücahidlere bölüştürdü.

Harp ganimet malları şunlardı:
1- 150 adet deve,
2- 10 at (Belâzurî'ye göre 30 at),
3- Çok miktarda kırmızı kadife,
4- Çok miktarda harp âlet ve edevatı,
5- Sahtiyan,
6- Ev eşyası,
7- Giysiler...
Peygamberimiz Aleyhisselam, ganimet malları arasından Ebu Cehil'in devesini, safiyy (başkuman­dan hakkı) olarak aldı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu deve üzerinde,
Hudeybiye umresine kadar, savaşa çıkardı.

İzinli veya vazifeli bulunan 8 kişi ile Bedir'de şehit düşenler de hisseye katıldılar.

Münebbih b. Haccac'ın kılıcı Zülfikâr da
Peygamberimiz Aleyhisselama düştü.

Nadr b. Hâris'in Boynunun Vuruluşu

Kureyş müşriklerinden esir edilmiş olanlar, Üseyl'de Peygamberimiz Aleyhisselama arzedilmislerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Nadr b. Hâris'i görünce, ona uzun uzun baktı.
Nadr, yanındaki adama: "Muhammed vallahi beni öldürecek!
O, bana, öldürecek gibi baktı!" dedi.
Yanındaki adam: "Vallahi, korktuğun için, sana öyle geliyor!" dedi.
Nadr, Mus'ab b. Umeyr'e: "Ey Mus'ab!
Sen bana akrabalık yönünden bunlardan daha yakınsın.
Arkadaşlarım hakkında ne yaparsa, bana da öyle yapması için, sahibine söyle!
Vallahi, sen benim dediğimi yapmazsan, o beni öldürür!" dedi.
Mus'ab: "Allah'ın Kitabında zikredildiği üzere, şöyle şöyle söyleyen; Peygamberine de şöyle şöyle söyleyen sen değil miydin?" dedi.
Nadr b. Haris, Mus'ab b. Umeyr'in söylediklerini duymazdan gelerek: "Bana arkadaşlarım gibi muamele yapsın!
Onlar öldürülürse, ben de öldürüleyim.
Onlara eman verilirse, bana da eman verilsin!" dedi.
Mus'ab b. Umeyr, ona: "Sen onun ashabına da çok işkence yapardın!" dedi.
Nadr b. Haris: "İyi amma, vallahi, sen esir olsaydın, ben sağ oldukça seni hiçbir zaman Kureyş'e öldürtmezdim!" dedi
Mus'ab b. Umeyr "Senin bunu doğru söylediğine inanıyorum.
Fakat, ben senin gibi değilim.
İslâmiyet aramızdaki akrabalık bağlarını kesmiştir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Safra'da
Nadr b. Hâris'in boynunun vurulmasını
Hz. Ali'ye emir buyurdu.

Ukbe b. Ebi Muayt'ın Boynunun Vuruluşu

Ukbe b. Ebi Muayt; müşriklerin, Peygamberimiz Aleyhisselama Mekke'de secdede iken yapılmay­acak işkenceleri yapan azılılarından olup, Kabe'de secdede iken Peygamberimiz Aleyhisselamı boğ­maya kalkışmış, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir tarafından kurtarılmıştı .
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun bu sözlerini işitince: "Allah'ım!
Onu boğazlanacak yerinin üzerine yüzükoyun düşür!" diyerek ilenmişti.
Ukbe b. Ebi Muayt, Kureyş ordusunun bozguna uğradığı sırada, atının başını yenip kaçamamış; Abdullah b. Selime de onu yakalayarak esir etmişti.
Irkuz-zabya'da bulunulduğu sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam Ukbe b. Ebi Muayt'ın boynunun vurulmasını emir buyurunca,Ukbe b. Ebi Muayt: "Vâh, yazık bana ey Kureyş cemaat!
Şunlar arasında, burada ne diye bir tek ben öldürülüyorum?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'a ve Resûlüne olan düşmanlığından dolayı!" buyurdu.
Ukbe b. Ebi Muayt: "Yâ Muhammedi Kavminden herkese yaptığını, bana da yap!
Onları öldürürsen, beni de öldür!
Onlara eman verirsen, bana da eman ver!
Onlardan kurtulmalık akçesi alırsan, benden de onlar gibi kurtulmalık akçesi al!
Yâ Muhammedi Sen beni öldürürsen, küçük çocuklara kim bakacak?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ateş!  
Git ey Âsim b. Sabit! Vur onun boynunu!" buyurdu.
Âsim b. Sabit, gidip onun boynunu vurdu.
Ukbe b. Ebi Muayt öldürülünce, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Vallahi, Allah'ı, Resûlünü ve Kitabını inkâr eden, Peygamberini işkenceden işkenceye uğratan, senin kadar kötü bir adam bilmiyorum!
Allah'a hamd ederim ki; O seni öldürdü! Senin ölümünden dolayı gözümü aydın etti" buyurdu.

Abdullah b. Revâha ile Zeyd b. Hârise'nin
Medine'ye Müjdeci Olarak Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Üseyl'den, Yüce Allah'ın Resûlullah Aleyhisselama ve Müslümanlara ihsan buyurduğu fetih ve zaferi müjdelemek üzere Abdullah b. Revâha'yı Medine'nin Âliye kesimindeki halka, Zeyd b. Hârise'yi de Medine'nin aşağı kesimindeki halka göndermişti.

Şukran'ın Esirler Üzerine Çavuş
Tayin Edilişi ve Esirleri Medine'ye Getirişi


Bedir Savaşında Müslümanlar
Tarafından Esir Edilenler


Müşriklerden öldürülenler yetmişten
fazla idi, esir edilenlerde yetmişten fazla idi

Süheyl b. Amr'ın Ön Dişlerinden
İkisinin Çekilmesi Hakkındaki Teklifin Peygamberimiz Aleyhisselam Tarafından Kabul Edilmeyip, Kendisinin İleride Hoşa Gidebilecek Bir Konuşma da Yapabileceğinin Haber Verilişi

Esirler arasında bulunan Süheyl b. Amr, Kureyşlilerin hatibi idi.  
Kendisinin üst dudağı da yarık­tı Hz. Ömer: "Yâ Rasûlallah!
Şu Süheyl b. Amr, Kureyşlilerin hatibidir.
Bırak beni, onun iki ön dişlerini çekeyim de, dili dışarı sarksın!
Artık hiçbir zaman hiçbir yerde senin aleyhinde hutbe irad edemesin" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bırak onu!
Ben, onun uzuvlarına, böyle birşey yaparak bir zarar vermem.
Eğer bunu yaparsam, peygamber olmama rağmen, Allah da bunu bana yapar.
Belki o senin yermeyeceğin, öveceğin bir makamda da bulunur, sen onu översin!
Belki bir gün o seni sevindirir de!" buyurdu.
Süheyl b. Amr, Peygamberimiz Aleyhisselamın haber verdiği o övülmeye lâyık konuşmasını da, zamanı gelince yapmıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı üzerine bazı Arap kabileleri temsilcilerinin Medine'ye gelerek zekât vermeyeceklerini açıkladıkları ve bunda direndikleri;Yer yer irtidad hareketlerinin görüldüğü, Mekke'nin çalkalandığı, Mekkelilerden bazılarının ağı­zlarının suyunun akmaya başladığı, Mekke halkının da az kalsın irtidad ed ive re çekleri; Mekke'nin genç valisi Attâb b. Esîd'in de korkup gizlendiği bir sırada idi ki, Süheyl b. Amr halka bir hutbe irad etti.Kabe'nin yanında kalkıp irad ettiği hutbesinde:
"Muhammed Aleyhisselam kimin ilahı idiyse, Muhammed (Aleyhisselam) ölmüş bulunmaktadır.
Allah ise, Diridir ve hiç ölmez!
Ey Kureyş cemaatı!
Sizler, Müslüman olanların en sonuncusu olmuş bulunduğunuz halde, irtidad edenlerin en öncüsü olmuş olmayınız!
Vallahi, ben iyi biliyorum ki; bu din, güneşle ayın doğuşu ve batışı devam ettikçe, devam edecektir!
Şu kendinizden olan kişi, sakın sizi aldatmasın!
Muhakkak ki, benim bu iş hakkındaki bildiklerimi o da biliyor.
Fakat, kendisinin Hâşim oğullarına olan kıskançlığı göğsünü, kalbini kaplamıştır!
Ey insanlar!
Ben Kureyşlilerin mal bakımından en varlıklı olanıyım.
Siz emîrinizi büyük tanıyınız!
Ona zekâtlarınızı ödeyiniz!
Eğer İslâmiyet işi sonuna kadar devam etmezse, ben sizin ödemiş olduğunuz zekâtlarınızı size geri vermeyi tekeffül ediyorum!" dedi ve ağladı.
Süheyl b. Amr hutbesini bitirdiği zaman halk yatıştı.
Vali Attâb b. Esîd de ortaya çıktı.
Kureyşlilerin İslâmiyette sebatları,Süheyl b. Amr'ın bu konuşmasıyla sağlanmış oldu.
 
Esir Edilen Müşrikler Hakkında
Ne Yapılacağının Konuşulması


Hz. Ömer'in bildirdiğine göre; Bedir günü Müslümanlar müşriklerle karşılaşınca, Yüce Allah müşrik­leri hezimete, bozguna uğrattı. Onlardan 70 kişi öldürüldü, 70 kişi de esir edildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam esirlerin işini
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve Hz. Ömer'le istişare etti.
Hz. Ebu Bekir: "Ey Allah'ın Peygamberi!
Bunlar amca oğulları, akraba ve kardeşlerdir.
Ben onlardan fidye (kurtulmalık akçesi)
almanı uygun görürüm.
Onlardan aldıklarımız,  kâfirlere karşı bizim için bir güç, kuvvet olur.
Belki de, Allah onları doğru yola, İslâmiyete erdirirde, onlar bizim için
destek olurlar" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'e:
"Ey İbn Hattab! Senin görüşün nedir?" diye sordu.
Hz. Ömer: "Hayır!  
Vallahi  yâ Rasûlallah! Ben, Ebu Bekir'in görüşünde değilim.
Benim bu husustaki görüşüm , onların boyunlarını vurmamıza izin vermendir!
Bana müsaade buyur! (Akrabamdan) filanın boynunu ben vurayım!
Ali'ye müsaade buyur! (Kardeşi) Akîl'in boynunu o vursun!
Hamzaya müsaade buyur!
Kardeşi filanın [Hz. Abbas'ın] boynunu o vursun!
Tâ ki, Allah, kalblerimizde müşriklere karşı bir yumuşaklık ve zaaf bulunmadığını belli etsin!
Bu esirler müşriklerin eşrafı, önderleri,
küfür elebaşılarıdırlar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam,
Hz. Ebu Bekir'in görüşüne meyletti,
Hz. Ömer'in görüşüne meyletmedi.
Müşriklerden Bedir"de alınan esirler,
Medine'ye getirildikleri ve Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından sahabilerine
"Bu esirler hakkında ne dersiniz?"
diye görüşleri sorulduğu zaman,Ensardan Abdullah b. Revâha da:"Yâ Rasûlallah! Bak; ağacı çok bir vadi bulup onları oraya soktuktan, ağaçları tutuşturduktan sonra,
ateşin içine at, yak onları!" demişti.
Hz. Abbas: "Allah senin akrabalık bağını kesmiş!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hiç cevap vermeyip sustuktan sonra, kalkıp kapalı bir yere girdi.
Müslümanlardan kimisi: "Resûlullah Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir'in sözünü kabul buyuracak!" Kimisi: "Ömer'in sözünü kabul buyuracak!" Kimisi de: "Abdullah b. Revâha'nın sözünü kabul buyuracak!" demekte idiler.
Nihayet, Peygamberimiz Aleyhisselam onların yanlarına çıktı ve: "Muhakkak ki, Yüce Allah bazı kimselerin kalblerini sütten daha yumuşak oluncaya kadar yumuşatmış, bazılarının kalblerini ise taştan daha sert oluncaya kadar sertleştirmiştir.
Ey Ebu Bekir! Senin halin İbrahim Aleyhisselamın haline benzer ki, o, Allah'a: 'Kim bana uyarsa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki, Sen çok yarlıgayıcı ve esirgeyicisin!' [İbrahim: 36] demişti.
Ey Ebu Bekir! Senin halin İsa Aleyhisselamın haline de benzer ki, o, Allah'a: 'Eğer onlan azaba uğratırsan, Senin kullarındır.
Eğer onlan yarlıgarsan, şüphe yok ki, kudretiyle herşeye üstün gelen, hikmetiyle her yaptığını yerli yerince yapan Sensin Sen!' [Mâide: 118] demişti.
Ey Ömer! Senin halin de, Nuh Aleyhisselamın haline benzer.
O, Allah'a: 'Ey Rabbim!
Yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan hiç kimse bırakma!' demişti. [Nuh: 26]
Senin halin Musa Aleyhisselamın haline de benzer.
O, Allah'a: 'Sen onların mallarını mahvet! Rabbimiz!
Yüreklerini şiddetle sık ki, onlar, inletici azabı görünceye kadar iman etmeyeceklerdir!' [Yunus: 88] demişti" buyurdu
Cebrail Aleyhisselam, Peygamberimiz Aleyhisselama gelip şöyle buyurdu: "Ey Muhammedi Yüce Allah, senin ashabının esir almalarını hoş görmedi.
Allah, onları şu ikiden birini yapmakta muhayyer bırakmanı sana emrediyor: Ya ellerindeki esirleri getirirler, sen onların boyun­larını vurursun; ya da, ileride kendilerinden esirlerin sayısınca adam şehit olmak üzere, fidye alırlar!"
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanları çağırıp, bunu onlara anlattı:  "Bu Cebrail, esirler hakkında, onların boyunlarını vurmanız, ya da fidye (kurtulmalık akçesi) alıp gelecek yıl içinizden onların sayısı kadar kişinin şehit olması hususunda sizi muhayyer kıldı.
İsterseniz onları öldürünüz, isterseniz fidyelerini (kurtulmalık akçelerini) alıp onunla yararlanınız.
Fidye alırsanız, sizden, onların sayısı kadar kişi şehit olacaktır!" buyurunca,
Müslümanlar "Yâ Rasûlallah! Onlar bizim akrabalarımız ve kardeşlerimizdir.
Hayır!
Biz onlardan fidye alalım. 
Bununla, düşmanımıza karşı güçlenelim,
bizden de, esirlerin sayısı kadar şehit olacaksa, olsun!
Bu, hiç de, hoşlanmayacağımız birşey değildir!" dediler.

Esirlerden Kurtulmalık Akçesi Alınmaya Başlandı

Kurtulmalık Akçelerini Ödemeyecek
Durumdakilerden Yazı Yazmayı Bilenlerin
Her Birinin Ensar Oğullarından
On Çocuğa Yazı Yazmayı
Öğretmekle Mükellef Kılınmaları



KUR'AN-I KERİM'de
Bedir savaşı ile ilgili ayetler

"Hani, Allah, size iki taifeden birinin muhakkak sizin olacağını va'd etmişti.
Siz ise, kuvveti ve silahı bulunmayanın (ticaret kervanının) size nasip olmasını arzu ediyordunuz.
Halbuki Allah, emirleriyle, hakkı açığa vurmayı, kâfirlerin kökünü kesmeyi, hakkı yerleştirmeyi, bâtılı ortadan kaldırmayı istiyordu mücrimler hoşlanmasa da!"
Enfâl 7-8


"Yakında o cemaat bozulacak, arkalarını dönüp kaçacaklar!"
Kamer 45


"O vakit, siz vadinin yakın bir kenarında idiniz. Onlar (Kureyş müşrikleri de, aynı yerin) uzak bir kıyısında, Kervan ise (sizden) daha aşağıda(ki sahil tarafında) idiler. Eğer böyle muayyen bir yerde buluşmak hususunda sözleşmiş olsaydınız, muhakkak ki ihtilafa düşerdiniz. Fakat, işlenmesi gerekli olan emri yerine getirmek için (Allah böyle yaptı); tâ ki helak olan apaçık bir delilden (gözü ile gördükten) sonra helak olsun, diri kalan da apaçık bir delilden (gözü ile gördükten) sonra hayatta kalsın!
Şüphe yok ki, Allah herşeyi işiten, herşeyi bilendir."
Enfâl: 42

 

Bedir Savaşı


Miladi
13 Mart 624 

Hicri
17 Ramazan 2

Kur'ân-ı Kerîm'e
Göre Bedir Seferinin Gayesi


Müşriklerle çarpışıp
onların İslâmiyete karşı olan mukavemetlerini kırmak, İslâmiyetin tutunmasını ve yayılmasını sağlamak, müşrikliği ortadan
kaldır­maktı

Bedir kasabası Medine'nin
120 km kadar güneybatısında ve Kızıl Deniz sahiline 20 km. uzaklıktadır.

Hicretin 2. yılında Kureyş kabilelerinden kadın erkek herkesin sermaye veya mal koyarak katıldığı 50.000 dinar kadar sermayeli, 1000 develik mal yüklü büyük ticaret kervanı, Şam'ın Gazze pazarına gönderilmişti.
Kervandaki malın en çok kısmı Ebu Uhayha Saîd b. Âs ailesine aitti.

Ebu Süfyan, kervanda bulunan Zamzam (Damdam) b. Amr'ı, 20 miskal altına kiralayıp Tebük'ten acele Mekke'ye gönderdi. Kureyşîlere, Peygamberimiz ve ashabının önlerine çıktığını, kervandaki mallarını korumalarını haber vermesini emretti.

Kureyş eşrafından, Ebu Leheb'den başka hiç kimse geri kalmadı. O da, iflas etimiş tüccarlardan Âs b. Hişam'ı 4000 dirhem alacağına karşılık kiralayarak, yerine bedel gönderdi.

 Ümeyye b. Halef  oturduğu yerden kalkamaz, yaşlı, ağır gövdeli bir kimse olduğundan, seferden geri kalmak istemişti.
Fakat onuda zorla ve tahrik ederek kandıran Ukbe b. Ebi Muayt oldu

Kureyş müşrikleri hazırlıklarını iki veya üç günde bitirdiler. Silahlarını ortaya çıkardılar. Silahsızlar için silah satın aldılar. Zenginler, zayıflara ellerinden gelen yardımı yaptılar. Kureyş'in ileri gelenlerinden Süheyl b. Amr'ında müşriklere büyük yardım ve vaatleri oldu.
Zem'a b. Esved ve Tuayme b. Adiyy de yardım ve kışkırtıcılıkta başı çekenlerdendi

Nevfel b. Muaviye,  Abdullah b. Ebi Rebia
Huvaytıb b.Abduluzzâ
'da müşrik ordusunun finans kaynaklarındandı

Utbe b. Rebia ile Şeybe b. Rebia'ya  köleleri Addas,   Gitmeyiniz! Vallahi, o muhakkak peygamberdir!" dedi. Fakat, Utbe ve Şeybe dinlemediler, gittiler.Daha sonra dönmeye meylettiler ama Ebu Cehil: "Siz yola çıktıktan sonra geri dönüp de kavminizi rezil mi edeceksiniz diyerek onları zorla ikna etti

Müşriklerden çarpışmaya gidenlerin sayısı 950 idi. 700 develeri, 200 atları vardı.

Ebu Süfyan, ticaret kervanını koruyup kurtardığı zaman, Kureyş ordusuna adam gönderdi ve: "Siz ancak kervanınızı, adamlarınızı ve mallarınızı korumak için yola çıkmıştınız. İşte, Allah onları kurtarmış bulunuyor. Artık geri dönünüz!" dedi. 

Ebu Cehil: "Vallahi, Bedir'e varmadan geri dönmeyeceğiz! Biz orada üç gün oturacağız. Develer keseceğiz, yiyeceğiz, içeceğiz. Oyuncu kadınlar oynayacaklar, şarkılar söyleyecekler. Çevredeki Araplar bizi işitecekler, bundan sonra hep bizden korkup duracaklar! Yürüyünüz!" dedi.

Zühre oğulları, Ahnes b. Şerik'le birlikte döndüler. Zühre oğullarından hiçbir kimse Bedir'de bulunmadı.

Adiyy b. Ka'b oğulları da,
Left seniyesinden, Merruz-Zahran'dan geri dönmüşlerdir.

Kureyş müşrikleri
Bedir'de kum tepelerinin arkasında bulunan Yelyel vadisinin en uzak kıyısının içinde konakladılar. Yelyel vadisi; Bedir ile kum tepeleri arasındadır

Peygamberimiz Aleyhisselam; Ramazan ayından 12 gece geçtikten sonra pazar günü, Abdullah b. Ümmi Mektum'u Medine'de halka namaz kıldırmak üzere yerine vekil bırakarak, Muhacir ve Ensar sahabileriyle birlikte yola çıktı.

Yola çıkan sahabiler
313 kişi idi


Hz. Osman, hasta olan zevcesine bakmak üzere, geri bırakıldı. Ebu Lübâbe b. Abdulmünzir, Medine yönetimiyle görevlendirildi. Âsim b. Adiyy, Medine'nin Âliye kısmında, Kuba'da görevlendirildi. Haris b. Hâtıb, Amr b. Avf oğulları ile ilgilenmek üzere görevlendirildi. Talha b. Ubeydullah ile Saîd b.Zeyd'e, Kureyş kervanını gözetleme görevi verildi. 

 

Peygamberimiz Aleyhisselam; beyaz sancağını Mus'ab b. Umeyr'e verdi. İki siyah bayraktan Ukab adındakini Hz. Ali, öbürünü de Sa'd b. Muaz taşıyordu

Ebu İnebe kuyusunda mücahidler durduruldu. Yaşları küçük olanlar Medine'ye geri çevrildi. Bir tek Umeyr b. Ebi Vakkas'ın çok ısrarı üzerine orduya katılmasına izin verildi
Bedir'de şehit düştüğü zaman, 16 yaşlarında idi.

Bedir seferinde 70 devemiz vardı.
Mücahidlerden
6'sında zırh gömlek vardı

Peygamberimiz Aleyhisselam; Ebu İnebe kuyusu yanında, Kays b. Ebi Sa'saa'yı yayalar (piyadel­er) üzerine çavuş tayin etti  

Kureyş ordusunun kervanlarını korumak  üzere gelmekte olduğu haberi üzerine,  durum Ashab ile konuşuldu

Mikdad b. Amr kalktı ve: "Yâ Rasûlallah! Allah'ın emrettiği şeyi yerine getir! Biz senin yanındayız! Vallahi, biz sana, İsrail oğullarının Musa Aleyhisselama dediği gibi, 'Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz muhakkak burada oturucuyuz!' demeyiz. Fakat, 'Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz de sizinle birlikte savaşıcılarız!' deriz. Seni hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederiz ki, sen bizi Birkü'l-gımad'a kadar yürütecek olsan, oraya varıncaya kadar seninle birlikte gider, senin önünde savaşırız!" dedi.

Ensar'dan ise Sa'd b. Muaz: "Biz sana iman etmiş, seni doğrulamış, bize getirdiklerinin hak ve gerçekliğine şehadet getirmiş, bu yolda dinlemek ve itaat etmek üzere sana kesin sözler de vermiş bulunuyoruz! Yâ Rasûlallah! Sen, istediğini yap! Seni hak peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bize şu denizi gösterip dalsan, seninle birlikte biz de dalarız, içimizden hiç kimse geri kalmaz! Senin yarın bizi düşmanımızla karşılaştırmandan da hoşnutsuzluk göstermeyiz. Savaşta sabır ve sebat göstermek, düşmanla karşılaşınca da sadakatten ayrılmamak, bizim şiarımızdır. Umulur ki, Allah, sana bizden, gözünü aydın edecek şeyler gösterecektir! Yürüt bizi Allah'ın bereketine doğru!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam; akşamleyin,

1- Hz. Ali,

2- Zübeyr b. Avvam,

3- Sa'd b. Ebi Vakkas ve Ashabdan daha bazılarını,Kureyş müşrikleri hakkında bilgi edinmeleri için Bedir suyuna gönderdi.

İstihbarata göre müşrik ordusunun elebaşları şunlardı

1- Utbe b. Rebia 
2- Şeybe b. Rebia,
3- Ebu'-Bahterî b. Hişam,
4- Hakîm b. Hizam,
5- Nevfel b. Huveylid,
6- Haris b. Âmir b. Nüfeyl,
7- Tuayme b. Adiyy b. Nevfel, 8- Nadr b. Haris,
9- Zemr'a b. Esved,
10- Ebu Cehil Amrb. Hişam, 11-Ümeyye b. Halef,
12- Nübeyh b. Haccac,
13- Münebbih b. Haccac,
14- Süheyl b. Amr,
15- Amr b. Abdi Vedd  

Hubab b. Münzir "Biz harp ehliyiz Yâ Rasûlallah! Burası, konak yeri olmaya elverişli değildir. Sen bizi buradan kaldır! Kureyşîlere en yakın olan bir suyun başına gidelim ve orada konaklayalım. Başında konakladığımız suyun gerisindeki bütün kuyuları kapatalım. Başına indiğimiz suyun üzerinde bir havuz yapalım ve içini su ile dolduralım. Kureyşîlerle savaşırken biz havuzumuzdan içelim, onlar içemesinler (susuz kalsınlar)" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubab'ın görüşünü, önerisini beğendi.

Muhacirlerin en büyük sancağı Mus'ab b. Umeyr'de, Hazrecîlerin sancağı Hubab b. Münzir'de, Evsîlerin sancağı Sa'd b. Muaz'da idi.

 

Müşriklerin sancaktarları ise Abduddar oğullarından Nadr b. Haris, Talha b. Ebi Talha, Ebu Aziz b. Umeyr idi.

Savaşta Nasıl Çarpışılacağının Belirlenişi

Âsim b. Sabit kalkıp yay ve ok aldı. "Ey Allah'ın Resûlü! Kureyş kavmi 200 zira mesafede bulun­dukları zaman, yayla ok atışı olur! Kureyş kavmi bize ve onlara mızrak erişecek kadar yakınımıza geldikleri zaman, kırılıncaya kadar, mızraklarla çarpışılır. Mızraklar kırılınca, onlan bırakır, kılıçları alırız!" dedi. Kılıcı aldı, kuşandı, sıyırarak: "Çarpışma, kılıçlarla olur!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "İşte, çarpışmanın usûlü böyledir!

Ebu Cehil ile Âmir b. Hadramî Harbi Kızıştırma Çalışmalarına başladılar

Peygamberimiz Aleyhisselam; Kureyş müşriklerinin harp meydanına geldiklerini görünce: "Ey Allah'ım! İşte Kureyşliler! Olanca kibir ve gururları, kendilerini beğenmişlikleri ve övünücülük
leriyle gelmişler, Sana düşmanlık etmekte ve Senin Resûlünü yalanlamaktalar! Biz, Senden, onlara karşı bana va'd buyurmuş olduğun yardımını diliyoruz. Ey Allah'ım! Sabahleyin onları helak et!" diyerek, Allah'a dua ve münâcatta bulundu Allah'ım! Şu bir avuç İslâm cemaatını helak edersen, artık Sana yeryüzünde ibadet olunmaz!' diyor, hiç durmadan Rabbinden yardım diliyor ve O'na yalvarıyordu.

Ramazan'ın 17. günü, Cuma günü, çok sıcak bir gündü. Güneşin harareti pek fazla idi. İki taraf, çarpışmak için, birbirlerine yaklaşmışlardı.

İslâm mücahidlerinin güçlü ve kalabalık düşman karşısında zayıf bir durumda bulundukları sırada Peygamberimiz Aleyhisselamı bürüyen vahiy hali açılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, meleklerin yardıma geldiklerini mücahidlere müjdeledi.

Peygamberimiz aleyhisselam
Kim Ebu'l-Bahterî ile karşılaşırsa, onu öldürmesin! Kim Abbas b. Abdulmuttalib'le karşılaşırsa, onu öldürmesin! Çünkü, onlar ancak isteksiz olarak, zorlanarak Bedir'e çıkarılmışlardır" buyurdu.

Harp Ateşini İlk Önce Âmir b. Hadramî'nin Tutuşturdu
 Ona, Hz. Ömer'in azadlısı Mihca b. Salih karşı çıktı. Âmir b. Hadramî onu şehit etti.
Mihca,Muhacir Müslümanların Bedir'de verdikleri ilk şehitti.

Ensardan ilk şehid de Harise b. Sürâka olup, havuzdan su içerken Hibban b. Arika veya bir başkası tarafından atılan bir okla boğazından vurularak şehit edildi.

Utbe b. Rebia, Şeybe b. Rebia ve Velid b. Utbe b. Rebia'nın Meydana Çıkıp Çarpışmak İçin Er Dilediler  Onlara karşı, Ensar gençlerinden üçü; Avf, Muavviz,Muaz meydana çıktı.   Müşrikler: "Bizim sizinle bir işimiz yok!" dediler.  Bunun üzerine Peygamberimiz (Sav):  Kalk ey Ubeyde b. Haris! Kalk ey Hamza! Kalk ey Ali!" buyurdu.  . Kavmin en yaşlısı olan Ubeyde b. Haris, Utbe b. Rebia ile, Hz. Hamza, Şeybe b. Rebia ile, Hz. Ali de, Velid b. Utbe ile karşılaştı ve çarpıştı. Hz. Hamza, Şeybe b. Rebiayı, Hz. Ali de, Velid b. Utbe'yi öldürmekte gecikmedi. Ubeyde b. Haris ile Utbe b. Rebia ise, karşılaştılar ve çarpıştılar. İkisi de, ayakta duramayacak derecede birbirlerini yaraladılar. Hz. Hamza ve Hz. Ali, kılıçlarıyla Utbe'nin üzerine yürüyüp, kendisinin ölümünü hızlandırdılar.

Müslümanlarla müşriklerin saflan birbirine karıştı. Kum tepesinin üzerinde müşriklerin birisiyle Sa'd b. Hayseme çarpışıyordu. Müşrik, nihayet Sa'd b. Hayseme'yi şehit etti."

Nevfel b. Huveylid'i,

Hz. Ali  öldürdü 

Hz. Ali, Bedir'de müşriklerin başlarını vurup vurup düşürüyordu.

Ebu Cehil'e doğru giden gençler, Muaz b. Afra' ile Muaz b. Amr b. Cemuh idi." Ebu Cehil ile ilk karşılaşan, Muaz b. Amr b. Cemuh oldu.Ebu Cehil'i ğır yaraladılar.

Daha sonra Abdulllah b. Mesud (ra) bu ümmetin firavunu olan müşriki öldürdü.

Ümeyye b. Halef'i Abdurrahman b. Avf esir etti fakat daha sonra Bilal Habeşi (ra) 'a onu teslim etti ve o müşrikde   öldürüldü.

Bedir savaşında Kureyş müşriklerinden 70 kişi öldürüldü ve bir o kadar da esir edildi

Müşrik Ölülerinden Yirmidördü Bedir'deki Pis Bir Kuyuya Atıldı 

Bedir Şehitleri Bedir savaşında, altısı Muhacirlerden, sekizi de Ensardan olmak üzere 14 şehit verildi. 

 

Muhacirlerden olan şehitler

1- Ubeyde b. Haris,
2- Umeyr b. Ebi Vakkas,
3- Züşşimaleyn b. Abdi Amr,
4- Âkil b. Bükeyr, 5- Mihca',
6- Safvan b. Beyzâ. 

 

Ensardan olan şehitler

1- Sa'd b. Hayseme,
2- Mübeşşir b. Abdulmünzir,
3- Yezid b. Haris, 4- Umeyr b. Humam,
5- Râfib. Mualla, 6- Harise b. Sürâka,
7- Avf b. Haris,
8- Muavviz b. Hâris.

Nadr b. Hâris'in Boynu
Vuruldu

Ukbe b. Ebi Muayt'ın Boynu Vuruldu

Abdullah b. Revâha ile Zeyd b. Hârise Medine'ye Müjdeci Olarak Gönderildi

Şukran Esirler Üzerine Çavuş Tayin Edildi ve Esirleri Medine'ye Getiridi


Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
4 ziyaretçi (4 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol