Hicri 2


 

Ramazan orucu ve Zekat Hicri 2. yılda farz kılındı.
Kıblemiz Kabe'ye bu sene çevrildi.
Ramazan Bayramı ilk bu sene kutlandı.
Kurban, bu yıl meşru kılındı.
Bedir Savaşı bu sene yapıldı.
Hz. Fâtıma'nın Hz. Ali ile evlenişi, Bedir savaşından sonra, Zilhicce ayında oldu

Ayrıntılar bu sayfada

Cihad Emri / İzninin verilmesi 

Yüce Allah Tarafından Müşriklerle Savaşa İzin Verilişi

Peygamberimiz (a.s.); Akabe bey'atından önce, müşriklerle savaşmaya mezun değildi.
Ancak müşrikleri Yüce Allah'ın birliğini kabule davet etmek, karşılaşılacak işkencelere katlanmak, cahillerin uygunsuz davranışlarına aldırış etmemek, göz yummakla memurdu.
Kureyş müşrikleri ise; Peygamberimiz (a.s.)a tâbi olanları, dinlerinden döndürmek için,işkenceden işkenceye uğratmakta idiler.
Müslümanlardan kimi işkenceler altında dinlerinden döndürülmüş, kimi yurtlarını yuvalarını bırakarak Habeşistan'a, kimisi de Medine'ye hicret etmiş, dağılmışlardı.
Kureyş müşrikleri; Yüce Allah'a karşı azgınlaştıkları, O'nun kendileri için dilediği nimetleri red ve Resûlünü tekzib ettikleri; Allah'ın tevhid ve ibadet ehli olan ve Resûlünü doğrulayan, dinine sarılan kullarını da işkenceden işkenceye uğrattıkları ve yurtlarında yuvalarında tedirgin ettikleri zaman, Yüce Allah Peygamberimiz (a.s.)a onlarla savaşma izni verdi.
O zalimlere ve azgınlara karşı kendisine yardım edeceğini de va'd buyurdu.

İlk izin ve ayeti kerimeler

Müşriklerle savaşmaya ilk defa izin veren ve kan dökmeyi, Peygamberimiz (a.s.)a mubah kılan âyetlerde şöyle buyuruldu:
"Kendileriyle çarpışılan (Müslüman)lara, zulme uğradıklarından dolayı, çarpışmaya izin verildi.
Şüphe yok ki, Allah onlara yardım etmeye her yerde her zaman kadirdir.
Hac : 39
Onlar (Müslümanlar), 'Rabbimiz Allah'tır' demelerinden başka bir sebep olmaksızın, haksız yere yurtlarından çıkarıldılar.
Eğer Allah insanların bazısının şerrini bazısıyla def'etmemiş olsaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içlerinde Allah'ın ismi çok anılan mescidler, muhakkak yıkılır giderdi.
Elbette ki, Allah kendisine yardım edenlere yardım eder.
Hiç şüphesiz, Allah Kavîdir.
Kudretiyle herşeye üstün gelendir.
Hac : 40
Onlara (Müslümanlara) yeryüzünde bir iktidar mevkii verirsek, namazı gereği gibi kılarlar, zekatı verirler.
İyiliği buyururlar, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar.
İşlerin sonucu, döne dolaşa, Allah'a varır."
Hac : 41
"Fitne kalmayıncaya kadar onlarla (müşriklerle) savaşın!
Vazgeçerlerse, artık, zalimlerden başkasına hiçbir husumet yoktur."
Bakara : 193

Peygamberimiz (a.s.) müşrikler tarafından Mekke'den çıkarıldığı, çıkmak zorunda bırakıldığı zaman,
Hz. Ebu Bekir "Onlar peygamberlerini Mekke'den çıkardılar.
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn=
Biz Allah'ın kullarıyız ve hep O'na dönücüleriz.
Onlar (müşrikler), muhakkak, helak olacaklar! demişti.
Yüce Allah "Kendilerine zulüm ve haksızlık yapılmış, harb açılmış olanlara, savaş için izin verildi.
Şüphe yok ki, Allah onlara (Müslümanlara) yardıma elbette kadirdir" (Hacc: 39) ayetini indirdiği zaman da: "Anladım ki, yakında bir çarpışma olacak!" demiştir.

Gazâ ve Seriyyelerin Sayıları ve Gayeleri

Gaza; düşmanla çarpışmaya gitmek, Seriyye de; düşman üzerine gönderilen askerî birlikler demektir.
Bunların en azı 5, en çoğu da 300-400 kişilik olur.
Peygamberimiz (a.s.): "Seriyyelerin hayırlısı 400 kişilik, Ordunun hayırlısı da 4000 kişilik olanıdır.
12000 kişilik olan bir ordu ise, azlıktan dolayı yenilmez" buyurmuştur.
Hadis ve siyercilerin genellikle kabul ettiklerine göre; Peygamberimiz (a.s.)ın bizzat hâzır bulundukları askerî hareketlere gazve; kendileri bulunmayıp Ashabdan herhangi birisinin kumandası altında düşman üzerine saldıkları askerî birliklere de seriyye denilmektedir.
Sayı bakımından en az olan askerî birliğe cerîde, 50 kişiden 400 kişiye kadar olan askerî birliğe seriyye, 100 kişiden 1000 kişiye kadar olan askerî birliğe ketîbe, 1000 kişiden 4000 kişiye kadar olan askerî birliğe ceyş, 4000 kişiden 12000 kişiye kadar olan askerî birliklere hamîs, Birliklerin tümünü içine alan birliğe ise asker denilir.
Peygamberimiz (a.s.)ın bizzat katıldıkları gazaların sayısı 27, Ashabdan birisinin kuman­dası altında gönderdiği seriyyelerin sayısı da 47 idi.
Gazalardan 9'unda:
1- Bedir, 2- Uhud, 3- Müreysi , 4- Hendek, 5- Kurayza, 6- Hayber, 7- Mekke'nin fethi, 8- Huneyn, 9- Taif gazalarında çarpışma yapılmıştır.

Bu seriyye ve gazveler, herşeyden evvel, Sa'd b. Muaz'ın da Ebu Cehil'e dediği gibi, hac yollarını Müslümanlara tıkayan Kureyş müşriklerine, buna karşılık Müslümanların da Suriye ticaret yollarını kesmek suretiyle kendilerini ticarî ve iktisadî sıkıntıya düşürebilecekleri uyarısında bulunmayı; ve aynı zamanda onların Müslümanlara karşı ne gibi bir hazırlıkta bulunduklarını öğrenmeyi, ileride yapıla­cak savaşlarda bazı kabilelerin Kureyş müşrikleriyle birleşmelerini önlemeyi amaçlıyordu.

Peygamberimiz (a.s.) da, vazifesinin esasını ve gayesini şöyle açıklamışlardır: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de Resûlullah olduğuna şehadet getirinceye, namazı kılıncaya, zekat verinceye kadar, insanlarla savaşmak bana emrolundu.
Onlar bunları yapınca, Müslümanlık hakkının gerektirdiği cezalar hariç olmak üzere, canlarını, mallarını elimden kurtarırlar."

Ashabdan Abdullah b. Amr: "Ya Rasûlallah! Bana cihad ve gaza hakkında bilgi ver?" dedi.
Peygamberimiz (a.s.): "Ey Abdullah b. Amr! Eğer sen Allah'ın rızasını umarak ve güçlüklere katlanarak çarpışırsan, Allah da seni Kıyamet günü o hal üzere diriltir.
Eğer sen gösteriş ve övünme için çarpışırsan, Allah da seni Kıyamet günü o hal üzere diriltir!" buyurdu.

Peygamberimiz (a.s.)ın Savaş Birlikleri Kumandanlarına Emir ve Tavsiyeleri

Peygamberimiz (a.s.); ezan sesi işitilen memleketler üzerine yürümezdi.
Gönderdiği askeri birliklere de: "Bir mescid gördüğünüz veya müezzinin sesini işittiğiniz zaman, oradan hiç kimseyi öldürmeyiniz!" buyururdu.

Peygamberimiz (a.s.); bir orduya veya bir seriyyeye kumandan tayin ettiği, bir orduyu veya askerî birliği göndereceği zaman, kumandana: Allah'a karşı takvalı ve yanındaki Müslümanlara karşı hayırlı olmayı, iyi davranmayı tavsiye eder, sonra da şöyle buyururdu: "Allah'ın ismiyle, Allah'ın yolunda gaza ediniz!
Allah'ı tanımayanlarla çarpışınız!
Gaza ediniz!
Ganimet mallarına hıyanette bulunmayınız!
Gadr etmeyiniz!
Burun, kulak kesmeyiniz!
Küçük çocuk [Ebu Hanifeye göre; küçük çocuk ve yaşlı] öldürmeyiniz!
Müşriklerden olan düşmanla karşılaştığınız zaman, onları üç haslete, üç hasletten birini kabule davet et!
Onların hangisinde sana icabet ederlerse, icabetlerini kabul et ve kendilerini serbest bırak!:
1) Onları İslâmiyete davet et!
Davetine icabet ederlerse, onların icabetlerini kabul et ve kendilerini serbest bırak!
Sonra, onları kendi yurtlarından Muhacirlerin yurtlarına göçmeye davet et ve kendilerine bildir ki; onlar bunu yaparlarsa Muhacirlere olan onlara da olacak, Muhacirlere olmayan onlara da olmayacaktır! Yurtlarından göçmeyi kabul etmezlerse, onlara bildir ki; kendileri Müslümanların bedevileri gibi ola­caklar, kendilerine Allah'ın bedevî olan Müslümanlar hakkında cari olan hükmü uygulanacak; -Müslümanlarla birlikte cihada katılmadıkları için-ganimet ve haraçta bir payları olmayacaktır.
2) Eğer onlar Müslüman olmayı kabul etmezlerse, onları cizye [vergi] vermeye davet et!
Onlardan cizye vermelerini iste Buna icabet ederlerse, icabetlerini kabul et ve kendilerini serbest bırak!
3) İcabet etmezlerse, Allah'tan yardım dile, onlarla çarpış!
Sen bir kale halkını muhasara ettiğin zaman, onlar senden kendilerine Allah'ın ahdini ve Allah'ın peygamberinin ahdini vermeni isterlerse, kendilerine Allah'ın ahdini de, peygamberinin ahdini de verme!
Fakat, kendi ahdini, babanın ahdini, arkadaşlarının ahdini ver!
Çünkü, sizin kendi ahidlerinizi, babalarınızın ahidlerini,arkadaşlarınızın ahidlerini bozmanız; Allah'ın ahdini ve Resûlünün ahdini bozmaktan daha iyidir.
Bir kale halkını muhasara ettiğin zaman, onlar senden kendilerini Allah'ın hükmüne göre indirmeni isterlerse, sen onları Allah'ın hükmüne göre indirme!
Ancak kendi hükmüne göre indir!
Çünkü, sen onlar hakkında Allah'ın hükmüne isabet edip edemeyeceğini bilemezsin!"

Ebva (Veddan) Gazası

H.2 Safer

Mevkii

Ebv'â; Furu ile Cuhfe arasında bir karye olup, Medine'ye uzaklığı 23 mil kadardır.
Peygamberimiz (a.s.)ın annesi
Hz. Âmine'nin kabri buradadır.

Sebebi

Peygamberimiz (a.s.)ın Ebvâ, Veddan seferinden maksadı; Kureyş müşrikleriyle karşılaş­mak ve Damrâ b. Bekr oğullarıyla da bir anlaşma yapmaktı.

Efendimizin ilk gazası

Ebv'â gazası, Peygamberimiz (a.s.)ın bizzat katıldıkları ilk gaza idi.

Peygamberimiz (a.s.), Ensardan Sa'd b. Ubâde'yi Medine'de yerine vekil bıraktı.

Sancak sahibi Hz Hamza (r.a)

Ebv'â, Veddan gazasında Peygamberimiz (a.s.)ın sancağı beyazdı ve onu Hz. Hamza taşımakta idi.

Çarpışma olmadı

Ebva gazasında, Kureyş müşrikleriyle karşılaşılmadığından, bir çarpışma olmamış; ancak, Kinane soyundan gelen Damrâ oğulları kabilesinin o zaman seyyidi ve lideri bulunan Mahşi b. Amr ile Ebvâ'da bir anlaşma yapılmıştır.
Buna göre, Peygamberimiz (a.s.) onlarla çarpışmayacağı gibi, onlar da Peygamberimiz (a.s.)la çarpışmayacaklar; Peygamberimiz Aleyhisselama karşı yığınak yapmayacaklar, bir düş­mana da yardım etmeyeceklerdi. Peygamberimiz (a.s.), bu hususta aralarında bir yazı da yazdırdı.
Yazılan yazıda şöyle denildi: "Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bu, Muhammed Resûlullah'ın Benî Damrâlar için yazdığı yazıdır.
Onların malları ve canları emniyettedir.
Onlar, Allah'ın dinine karşı çarpışmadıkça, düşmanlarının baskınına karşı yardım görecekler; deniz bir kıl parçasını ıslatabilecek suya malik olduğu müddetçe, Peygamber onlara yardım edecektir. Peygamber onlan kendisine yardıma çağırdığı zaman da, onlar Peygamberin davetine icabet edeceklerdir.
Bu, onlara, Allah'ın ve Resûlünün bir ahdi ve emânıdır.
Yardım, onlardan, iyilik eden ve kötülüklerden sakınanları içindir."
Ebvâ seferi 15 gece sürdü.
Peygamberimiz (a.s.) bu sürenin sonunda Medine'ye döndü

Buvat gazası

H.2 Rebiülevvel

Mevkii

Buv'at; Cüheynîlerin dağlarından bir dağdır.

Sebebi

Peygamberimiz (a.s.)ın maksadı bu seferde Kureyş müşrikleriyle karşılaşmak, Ümeyye b. Halefin de bulunduğu 100 kişilik bir kuvvetin himayesindeki 2500 develik Kureyş ticaret kervanına da rastlamaktı.

Sancak

Peygamberimiz (a.s.)ın sancağını Sa'd b. Ebi Vakkas taşımıştır.

Sayımız

Buv'at seferine katılan mücahidlerin sayısı 200 idi.

Çarpışma olmadı

Bu seferde Kureyşîlerle bir karşılaşma ve çarpışma olmadan Medine'ye dönülmüştür.

Sefvan seferi

H.2 Rebiülevvel

Sefvan seferine Bedrü'l-evvel=ilk Bedir seferi de denilir.

Sefvan; Bedir'de vadidir.

Sebebi

Bu sefer, Medine'ye üç mil uzaklıktaki Akîk nahiyesinin Cemmâ dağında ulunan deve ve sığır gibi büyükbaş hayvanları sürüp götürmüş olan Kürz b. Cabirel-Fihrî'yi yakalamak maksadıyla yapılmıştır.
Kürz b. Cabir bunu Müslüman olmadan önce yapmış, sonradan İslâmiyeti kabul etmiş, Müslüman olmuştur.

Vekil

Peygamberimiz (a.s.), Sefvan seferine çıkarken, Medine'de yerine Zeyd b. Hâriseyi vekil bırakmıştır.

Sancak

Sefvan seferinde Peygamberimiz (a.s.)ın bağladığı beyaz sancağı Hz. Ali taşımıştır.

Çarpışma olmadı

Peygamberimiz (a.s.) İslâm mücahidleriyle birlikte Kürz b. Cabir'in arkasından Sefvan'a kadar gitmiş ise de, Kürz oralardan daha önce savuşup gitmiş bulunduğundan kendisine yetişilememiş, Medine'ye geri dönülmüştür.

Zü'l-Uşeyre Gazâsı

H.2 Cumâdelâhir

Mevkii

Zü'l-Uşeyre; Mekke ile Medine arasında Yenbu nahiyelerinden bir nahiye olup, Müdlic oğullarına aitti.

Sebebi

Zü'l-Uşeyre seferinden maksat,oradaki Müdlic oğulları ve onların müttefikleri olan Damrâ oğullarıyla anlaşma yapmaktı Peygamberimiz (a.s.)ın o sıralarda Kureyş müşriklerinin Şam'a yolladıklarını haber aldığı ticaret kervanlarına elkoymak istediği de rivayet edilir.

Mücahidler

Zü'l-Uşeyre seferine katılan mücahidler ikiyüz kişi kadardı ve hepsi de Muhacirlerdendi.
Hiçbiri sefere katılmak için zorlanmadı.

Vekil

Peygamberimiz (a.s.), Ebu Seleme b. Abdulesed'i Medine'de yerine vekil bıraktı. 

Sancak

Zü'l-Uşeyre seferinde Peygamberimiz (a.s.)ın beyaz sancağını Hz. Hamza taşıdı.

Anlaşma ile sonuçlandı

Peygamberimiz (a.s.) orada hem Müdlic oğullarıyla, hem de onların müttefikleri olan Damrâ oğullarıyla anlaşma yaptı.

Nahle Seferi

H.2 Recep

Abdullah b. Cahş'a, ilk defa olarak "mü'minler emîri" unvanı verildi. Vâkıd b. Abdullah, Amr b. Hadram'yi bir okla vurup öldürdü.

Osman b. Abdullah ile Hakem b. Keysan'ı esir aldı.
Nevfel b. Abdullah ise kaçıp onlardan kurtuldu, arkasından yetişemediler.

Abdullah b. Cahş'ın Nahle'ye Gönderilişi

Zamanı

Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye hicretinin onyedinci ayının başlarında, Recep ayında idi.

Mevkii

Nahle vadisi Mekke'nin yakınındadır, Mekke ile Taif arasındadır.

Sebebi

Gaye, Kureyş müşriklerini gözetlemek, denetlemek, onlar hakkında edinilecek bil­gileri Peygamberimiz (a.s.)a getirmekti.

Abdullah b. Cahş derki:

"Resûlullah (a.s.), yatsı namazını kıldırınca, beni yanına çağırdı: 'Sabah vakti olur olmaz yanıma gel!
Silahın da yanında bulunsun!
Seni bir tarafa göndereceğim!' buyurdu.
Sabah olunca, Mescide gittim.
Kılıcım, yayım, ok çantam, kalkanım da yanımda idi.
Resûlullah (a.s.) halka sabah namazını kıldırdıktan sonra evine döndü.
Ben ondan önce davranmıştım.
Beni kapısının önünde dikilir buldu.
Kureyşîlerden (Muhacirlerden) benimle birlikte gidecek bazı kişiler buldu.
Übeyy b. Ka'b'ı çağırdı.
Gelince, ona emretti.
O da bir yazı yazdı.
Sonra beni çağırdı.
Bana Havlan işi deri üzerine yazılmış bir mektup verdi.
'Seni şu kişiler üzerine tayin ettim' buyurdu." (8 mücahid vardı)
Nahle seferine memur edildiği zaman, Abdullah b. Cahş'a, ilk defa olarak "mü'minler emîri" unvanı verildi.

Nahle Seferine Katılan Mücahidlerin İsimleri

1- Abdullah b. Cahş,
2- Ebu Huzeyfe b. Utbe b. Rebia,
3- Vâkıd b. Abdullah,
4- Ükkâşe b. Mıhsan,
5- Halid b. Bükeyr,
6- Sa'd b. Ebi Vakkas,
7- Utbe b.Gazvan,
8- Süheyl b. Beyzâ,
9- Âmir b. Rebia,
10- Âmir b. Füheyre,
11- Ammar b. Yâsir
12- Sa'd b.Leys.
Bunların hepsi Muhacirlerdendi.
Nahle'ye kadar nöbetle binmek üzere, her iki kişiye bir deve tahsis edildi.

Abdullah b. Cahş'a Verilen Emir

Peygamberimiz (a.s.), Abdullah b. Cahş'a, iki gün gitmedikçe mektubu açmamasını, açtığı zaman da onda buyurulana göre hareket etmesini ve arkadaşlarından hiçbirini de kendisiyle birlikte harekete zorlamamasını emir buyurdu.

Abdullah b. Cahş, Medine'den yola çıkacağı zaman da: "Yâ Rasûlallah! Hangi taraftan gideyim?"diye sordu. Peygamberimiz (a.s.): "Necdiyye yolunu tut! Kuyuya yönel!" buyurdu.
Abdullah b. Cahş, İbn Dumeyre kuyusuna eriştiği ve mektubu açıp baktığı zaman, onda şöyle yazıldığını gördü: 
"Bismillâhirrahmânirrahîm.
Emmâ ba'd: Benim bu mektubuma bakınca, yürümeye devam et!
Mekke ile Taif arasındaki Nahle'ye in ve orada Kureyşîleri gözetle!
Onlar hakkında edineceğin haberleri bize bildir!"
Abdullah b. Cahş: "İşittim ve buyruğuna boyun eğdim!" dedikten sonra, arkadaşlarına: "Resûlullah (a.s.), bana Nahle'ye kadar yürüyüp gitmemi ve orada Kureyşîleri gözetlememi ve onlar hakkında edineceğim haberleri kendisine götürmemi emr ve bu yolda sizden herhangi bir kim­seyi zorlamaktan da beni nehy buyuruyor.
O halde, sizden herkim şehitlik ister ve onu arzularsa, benimle gitsin.
Kim de bundan hoşlanmazsa, geri dönsün!
Ben, Resûlullah (a.s.)ın buyruğunu yerine getiriciyim" dedi ve yürüdü. Arkadaşları da onunla birlikte yürüdüler.
Arkadaşlarından hiçbiri ondan geri kalmadı.
Abdullah b. Cahş arkadaşlarıyla birlikte Hicaz üzerinden Medine'ye kadar ilerleyip Buhran'a vardılar.
O sırada Sa'd b. Ebi Vakkas'la Utbe b. Gazvan nöbetle bindikleri develerini kaybettiler, onu aramak için geri kaldılar.
Orada iki gün oyalandılar, arkadaşlarının arkasından gittilerse de buluşamadılar.
Abdullah b. Cahş ile yanındaki arkadaşları ise Nahleye kadar ilerleyip oraya indiler.
Orada, Kureyşîlere ait, kuru üzüm ve deri gibi ticaret malları yüklü bir kervana rastladılar ki; müşrik­lerden Amr b. Hadramî, Osman b. Abdullah b. Mugire ve kardeşi Nevfel b. Mugîre ile Hişam b. Mugîre'nin azadlısı Hakem b. Keysan bu kervanda bulunuyorlardı.
Kervan Taiften gelip orada konaklamıştı .
Kervandaki müşrikler, Müslümanların yakınlarına indiklerini görünce, korktular.
Fakat, Ükkâşe b. Mıhsan'ın başını tıraş etmiş olduğunu görünce de: "Bunlar umrecilerdir, bunlardan size bir zarar gelmez!" dediler.
Kervan halkı yüklerini çözüp develerini saldılar, yemek yapmaya da başladılar. Mücahidler ker­van hakkında kendi aralarında görüştüler, konuştular.
Gün, Recep ayının son günü idi. "Vallahi, eğer bunları bu gece bırakırsanız, Harem'e girerler ve kendilerini bununla korurlar.
Eğer onları bu gece öldürürseniz, muhakkak, Haram olan ayda öldürmüş olursunuz!" dediler, tered­düde düştüler, onların üzerine yürümekten çekindiler.
İçlerinden birisi: "Biz bugün haram olan aydan mıdır, değil midir; pek bilemiyoruz" Başka birisi ise: "Biz bugünün haram olan aydan başka bir gün olduğunu bilmiyoruz!
Onu helalleştirmeyi uygun görmeyiz!" dedi.

Haram Olan Aylar

Peygamberimiz (a.s.); Veda Haccı hutbesinde, haram olan aylar hakkında şöyle buyur­muştur: "Allah katında ayların sayısı 12'dir
Bunlardan dördü haram aylardır.
Üçü, birbiri ardınca gelir: Zilkade, Zilhicce ve Muharrem.
Biri de, Recep'tir."

Mücahidlerin Kervan Mallarını İğtinam Edip Medine'ye Getirmeleri

Mücahidler, bir hayli tereddütten sonra, cesarete geldiler. Öldürebileceklerini öldürmeye ve yanlarındaki malları almaya kalktılar.
Vâkıd b. Abdullah, Amr b. Hadram'yi bir okla vurup öldürdü,
Osman b. Abdullah ile Hakem b. Keysan'ı esir aldı.
Nevfel b. Abdullah ise kaçıp onlardan kurtuldu, arkasından yetişemediler.
Abdullah b. Cahş ve arkadaşları, ticaret kervanını ve iki esiri Medine'ye getirdiler.
Peygamberimiz (a.s.), onlara: "Ben size haram olan ayda çarpışmayı emretmedim!?" buyurup, onlardan birşey almaktan çekindi.
Mücahidlerin elleri yanlarına düştü.
Helak ve mahv olduklarını sandılar.
Peygamberimiz (a.s.) onlara ne haram olan ayda, ne de haram olan ayın başkasında çarpışmayı emretmiş değildi; ancak Kureyşîlere ait haberleri sezmeye çalışmalarını emretmişti.
Onlara, Medine'deki Müslüman kardeşleri de, yaptıkları bu işten dolayı çattılar: "Siz, buyurulmadığınız birisi işlediniz!
Çarpışmakla emrolunmadığınız halde, haram olan ayda çarpışma yaptınız!" dediler.
Kureyş müşrikleri de: "Muhammed ve ashabı haram olan ayı helalleştirdiler; onda kan döktüler, mal aldılar ve adamları esir ettiler!" diyerek, yapılan işi kınadılar.
Mekke'de bulunan bazı Müslümanlar ise: "Onlar bu yaptıklarını ancak Şaban ayında yapmışlardır" diyerek, müşriklerin sözlerini reddetmeye çalıştılar.
Gerçekten de, Mücahidler, kervan halkının üzerine yürüdükleri günün haram olan aydan olup olmadığı hususunda şüphe ve tereddüt halinde idiler.
Medine'de Yahudiler bu hadiseden Peygamberimiz (a.s.) aleyhinde geleceğe ait birtakım kehanetlerde bulunmakta, yorumlar yapmakta idiler: "Amr b. Hadramî'yi Vâkıd b. Abdullah öldürdü.
Amr harbi geliştirdi, yaşattı!
Hadramî harbe yaklaştı!
Vâkıd b. Abdullah harbi ateşledi!" demekte idiler.
Halk bu hususta sözü çoğaltınca, Yüce Allah Resûlüne indirdiği âyette şöyle buyurdu: "Sana haram olan ayı ve ondaki muharebeyi sorarlar.
De ki: O ayda muharebe etmek büyük günahtır.
İnsanları Allah yolundan men etmek, O'nu inkâr etmek, ziyaretçilerin Mescid-i Harama gitmelerine engel olmak, onun halkını oradan çıkarmak ise, Allah katında daha büyük günahtır.
Fitne, adam öldürmekten de beterdir! Kâfirler, güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle çarpışmaya devam edeceklerdir.
İçinizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, o gibilerin yaptığı iyi işler, dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir.
Onlar o ateşin (Cehennemin) arkadaşlarıdır.
Onlar orada (hiç çıkmamak üzere) temelli kalıcıdırlar."

Yüce Allah bu âyeti indirip Müslümanların korku ve endişelerini dindirince, Peygamberimiz (a.s.) kendisine ayrılan ganimet payını ve iki esiri kabul etti.

Kurtulmalık akçe

Kureyş müşrikleri esir edilen Osman b. Abdullah ve Hakem b. Keysan için kurtulmalık akçesi gönderdiler.
Peygamberimiz (a.s.), kurtulmalık akçelerini getiren Kureyş elçilerine: "İki sahabimiz Sa'd b. Ebi Vakkas'la Utbe b. Gazvan sağ salim gelinceye kadar, sizden kurtulmalık akçenizi kabul edemeyeceğiz.
Çünkü, bu iki arkadaşımızın akıbetinden korkuyoruz.
Eğer siz onları öldürürseniz, biz de sizin iki esirinizi öldürürüz!" buyurdu.
Sa'd b. Ebi Vakkas derki: "Nihayet, Resûlullah (a.s.)ın yanına geldik ki, onlar bizim öldürülmüş olduğumuzu sanıyor­lardı.
Biz bu seferimizde çok açlık çektik. Müleyha'danyola çıktık.
Müleyha ile Medine'nin arası 6 beridliktir. Müleyha'dan bir cemaatla yola çıktığımız zaman, yanımızda tadacak hiçbir şey yoktu..
Dikenli ağaçlara rastladıkça onları yemekte, üzerine de, su içmekte idik. Nihayet Medine'ye geldik Medine'ye gelince, orada Kureyşîlerden bazılarını, esir adamlarının kurtulmalıklarını getirmiş bul­duk.
Biz gelince, Resûlullah (a.s.) onların getirdikleri kurtulmalık akçelerini kabul etti."


Hakem b. Keysan'ın Müslüman Oluşu ve Osman b. Abdullah'ın Kâfir Olarak Ölüşü

Peygamberimiz (a.s.) Hakem b. Keysan'ı İslâmiyete davet etti ve ona İslâmiyeti uzun uzadıya anlatmaya çalıştı.
Hz. Ömer: "Yâ Rasûlallah! Bununla ne diye konuşup durursun?
Vallahi bu hiçbir zaman Müslüman olmaz!
Bırak beni, onun boynunu vurayım da anasının yanına (Cehenneme) kadar gitsin!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) Hz. Ömer'in sözüne bakmadı, Hakem'e İslâmiyeti anlatmaya devam etti.
Hakem: "İslâm nedir?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.): "İslâm, Allah'a hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın ibadet etmen ve Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet getirmendir" Duyurunca, Hakem: "Müslüman oldum!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.), ashabına dönerek: "Eğer ben demin bu hususta size uyup onu öldürmüş olsaydım, Cehenneme girmiş gitmişti o!" buyurdu.
Hakem, Müslüman olunca, Medine'de, Peygamberimiz (a.s.)ın yanında kaldı; Mekke'ye gitmedi.
Hz. Ömer der ki: "Hakem'in Müslüman olduğunu görünce, sanki bütün geçmiş ve gelecek şeyler beni tuttu ve sıktı!
Kendi kendime: 'Peygamber (a.s.), benden daha iyi bilirken, ben nasıl, ne diye ona karşı birşeyi dilemeye kalkarım?! dedim.
Sonra da: 'Benim bu öğütten maksadım, ancak, Allah ve resûlünün rızasını kazanmaktı' diyerek kendimi tesel­li ettim.
Hakem Müslüman oldu.
Vallahi, Müslümanlığını da güzelleştirdi: Allah yolunda cihad etti.
Nihayet, Bi'r-i Maûne'de şehit edildi.
Resûlullah (a.s.) ondan hoşnut oldu, Hakem Cennetlere girdi." Nahle'de esir edilip Medine'ye getirilmiş bulunan Kureyş müşriklerinden Osman b. Abdullah ise, kur­tulmalık akçesi ödenip serbest bırakılınca Mekke'ye gitti ve orada kâfir olarak öldü.

Abdullah b. Cahş ile Arkadaşlarının Nahle Seferinden Dolayı Ecir Ummaları

Abdullah b. Cahş ve arkadaşları, haklarında âyet indiği zaman, Allah yolundaki cihadlarından dolayı ecir ve sevaba nail olmayı da ummuşlar ve: "Yâ Rasûlallah! Mücahidlere verilecek ecirden bizler de gazamızdan dolayı umabilir miyiz?" diye sormuşlardı.
Yüce Allah, indirdiği âyette şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki, iman edenler ve Allah yolunda hicret edip de cihad edenler, işte onlar, muhakkak Allah'ın rahmetini umarlar.
Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

 

Kıblemiz Kabe Oldu

H.2 Recep

Kıble'nin Beytü'l Makdis'ten Kabe'ye çevirilişi 17.ayda Recep ayındadır.
Olay Beni Selime Mescidinde idi.
Bu yüzden bu mescide İki kıbleli mescid dendi
.

Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi

Kıble; aslında, herhangi bir tarafa yönelme haline denirken, namaz kılınacağı sırada yönelinen yere isim olmuştur.
İslâm'da ilk kıble, İbrahim (a.s.)ın Kıblesi olan Kabe idi.
Kabe, İbrahim (a.s.)ın kıblesi olduğu gibi, Arapların babası, atası olan İsmail (a.s.)ın da kıblesi idi.
İnsanların ilk kıblesi idi.
Kabe; ilk önce, Âdem (a.s.) tarafından yapılmıştı Sonra da, bu mabedin yeri İbrahim (a.s.)a Yüce Allah tarafından gösterilmiş; o da oğlu İsmail (a.s.)la birlikte onun temellerini yükseltmişlerdi.
Kabe'nin; tavaf edenler, ibadet etmek üzere gelip orada kalanlar, rükû ve sücud edenler için temiz tutulması da, kendilerine Allah tarafından emrolunmustu.
Musa (a.s.) da, Kudüste Sahra yanında namaz kılacağı zaman, Sahra'yı önünde bulun­durarak Kabe'ye yönelirdi.
Peygamberimiz (a.s.)a önceleri Kabe'ye; Medine'ye gelince de, Beytü'l-Makdis'e (Kudüs'e) doğru namaz kılması emir buyurulmustur. 
Bu, hikmet ve maslahat icabı idi: Ehl-i kitabı, Yahudileri İslâmiyete ısındırmak içindi.
Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye hicretinden önce, Müslümanlar namazlarını Beytü'l-Makdis'e doğru yönelerek kılarlardı .
Peygamberimiz (a.s.), Mekke'de bulunduğu sırada, namaz kılarken Beytü'l-Makdis'e doğru yönelir, Kabe de kendisinin önünde bulunurdu. Medine'ye hicret edince, kıbleyi böylece birleştirmek mümkün olmadı . Namazlarını Kabe tarafına yönelerek kılmayı ise, özlerdi.
Nitekim, Cebrail (a.s.)a, bir gün: "Ey Cebrail! Yüce Allah'ın yüzümü Yahudilerin kıblesinden Kabe'ye çevirmesini arzu ediyorum!" demiş, Cebrail (a.s.) da: "Sen Rabbine niyaz et, bunu O'ndan iste!" demişti.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.), Beytü'l-Makdis'e doğru namaz kılacağı zaman, başını sık sık semaya çevirir dururdu.
 

Yüce Allah, indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu:

"İnsanlardan, birtakım beyinsizler, 'Onları üzerinde durduklan kıblelerinden çeviren nedir?' diyecek­lerdir.
Onlara de ki: 'Doğu da Allah'ındır, batı da! O, kimi dilerse, onu doğru yola iletir.'
Biz sizi doğru bir yola çıkarıp orta yolda yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlara şahitler olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun!
Senin halen üzerinde bulunduğun Kabe'yi tekrar kıble yapışımız da, Peygambere uyanları, iki ökçe­si üzerinde geri döneceklerden ayırd etmemiz içindir.
Elbette ki bu, Allah'ın hidayet ettiği, doğru yola erdirdiği kimselerden başkasına muhakkak ağır gele­cektir.
Şüphesiz ki, Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir.
Çünkü, Allah insanları çok esirgeyendir ve onlara rahmetini saçandır.
Biz senin yüzünü çok kere göğe çevirip durduğunu görüyoruz.
Seni artık hoşnut olacağın bir kıbleye çevireceğiz!
Sen namazda yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir!
Sizler de (ey mü'minler!) nerede bulunursanız, namazda yüzlerinizi o tarafa çeviriniz!
Şüphe yok ki, kendilerine kitab verilenler, bunun Rablerinden gelen bir hak olduğunu çok iyi bilirler.
Allah onların yaptıklarından, yapacaklarından gafil değildir. Andolsun ki; sen kendilerine kitab verilenlere her âyeti getirsen de, onlar senin kıblene uymazlar. Sen de, onların kıblesine uyacak değilsin! Zaten, onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun ki, sana gelen bunca ilimden sonra faraza onların heva ve heveslerine uyacak olursan, o takdirde sen de muhakkak kendilerine yazık etmişlerden olursun! Kendilerine kitab verdiklerimiz, onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Böyle iken, içlerinden bir kısmı hakikati bile bile gizlerler.
O hak, Rabbindendir; o halde, sakın şüpheye düşenlerden olma!"

Bakara : 142-147

Namaz İçinde Beytü'l-Makdis'ten Kâbe Tarafına Dönülüşü

Rivayete göre; Peygamberimiz (a.s.), Benî Selime semtinde oturan Bişr b. Berâ b. Ma'rur'un annesini ziyarete gitmişti.
Kendisine yemek yapıldı.Yenildi.
Öğle vakti girince, oradaki mescidde ashabıyla birlikte iki rekat kıldıktan sonra, namaz içinde, Kabe tarafına dönmesi emrolundu, döndü ve arkasındaki cemaat da döndüler;ki bu, Hicretin onyedinci ayının başlarına doğru, bir Pazartesi gününe rastlamıştı.

Bunun için Benî Selime mescidine "İki Kıbleli Mescid" adı verildi.

Bu namazı Peygamberimiz (a.s.)la birlikte kılanlardan bir zât, mescidden çıkıp başka bir mescide uğramıştı ki, onlar rükû-da idiler.
Onlara "Ben Allah için şehadet ederim ki; namazımı Resûlullah (a.s.)la birlikte Mekke'ye doğru yönelerek kıldım" deyince, onlar da namazlarını bozmadan oldukları yerde Beytullah'a doğru yönelmişlerdir.
Benî Selimelerden bir zât da, sabah namazının bir rekatını kılmış, rükûa varmış bir cemaata rast­layınca, onlara: "Haberiniz olsun ki; kıble Kabe'ye çevrildi!" diyerek seslenmiş, onlar da oldukları yerde
Kabe tarafı­na çevrilmişlerdi.
Kuba mescidine de, sabah namazında birzât gelip, Kabe'ye dönmesi için Resûlullah (a.s.)a vahiy geldiğini haber vermiş ve "Siz de o tarafa dönünüz!" deyince,Şam'a doğru yönelmiş bulunan cemaat, oldukları yerde yönlerini Kabe'ye çevirmişlerdir.
Ensar kadınlarından Nevle (Nüveyle) binti Eşlem de der ki: "Biz Benî Harise mescidinde Beytü'l-Makdis'e doğru yönelerek öğle veya ikindi namazını kılarken, ikinci secdede bize birzât gelip Resûlullah (a.s.)ın kıbleyi Beytü'l-Haram'a çevirdiğini haber ver­ince, erkekler kadınların yerine, kadınlar da erkeklerin yerine geçti ve Beytü'l-Haram'a yönelmiş olarak namazımızı kıldık

Ramazan orucu

H.2 Şaban

Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye hicretinin onsekizinci ayının başlarında, kıblenin Kabe tarafına çevrilişinden sonra, Şaban ayında farz kılınmıştır.

Ramazan Orucunun Farz Kılınışı

Orucun mânâsı, tutmaktır. Orucun şeriat dilinde mânâsı; sabahleyin tanyerinin ağarmaya başlamasından güneş batıncaya kadar olan müddet içinde, yemekten, içmekten, cinsel ilişkilerden ibadet niyetiyle geri durmak, nefsi alı koymaktır.

Ramazan orucu Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye hicretinin onsekizinci ayının başlarında, kıblenin Kabe tarafına çevrilişinden sonra, Şaban ayında farz kılınmıştır.

Ramazan ayında oruç tutulması, Kur'ân-ı Kerîm'de emredilmiş ve bu husustaki âyetlerde şöyle buyurulmuştur:
"Ey iman edenler!
Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de takvaya eresiniz, nefsinize hakim olasınız diye oruç farz kılındı.
O, sayılı günlerdir.
İçinizden her kim o günlerde hasta olur, yahut seferde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde kaza eder, öder.
Oruç tutmaya güç yetiremeyenlerin de, bir yoksul doyumu fidye vermeleri gerekir.
Kim hayrına fidyesini arttırrsa, bu, onun için daha hayırlıdır.
Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren açık âyetleri kendisinde toplayan, hak ile bâtılı ayırd eden Kur'ân onda indirildi.
İmdi, sizden her kim o aya erişirse, onu oruçlu geçirsin.
Kim de hasta olur, yahut bir sefer üzerinde bulunursa, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler, güçlük dilemez.
Bu da o sayıyı ikmal ve size olan hidayetine karşı Allah'ı tekbir etmeniz içindir; gerek ki şükredesiniz! Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı.
Onlar sizin için libastır.
Siz de onlar için libassınız.
Allah nefislerinize karşı zaafınızı bildiği için, kabul etti, sizi bağışladı.
Artık onlara yaklaşınız da, Allah'ın sizin için yazdığını isteyiniz!
Fecrin siyah ipliğinden beyaz ipliğini seçinceye kadar, yiyiniz, içiniz.
Sonra, ertesi geceye kadar, orucu tam tutunuz! Mescidlerde itikatta bulunduğunuz zaman, kadınlarınıza geceleri de yaklaşmayınız!
Bu hükümler, Allah'ın koyduğu sınırlardır.
Sakın, onlara yaklaşmayınız!
İşte, Allah âyetlerini korun­sunlar diye insanlara böyle açıklar."

BAKARA : 183-184-187

Ramazan orucu, İslâm dininin beş temelinden birisidir.
Abdullah b. Ömer, Peygamberimiz (a.s.)ın bu hususta şöyle buyurduğunu bildirir: "İslâm, beş şey üzerine kuruldu: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet etmek, Namazı kılmak, Zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak, Hacc etmek."

Ramazan gecelerinde Teravih namazı kılınması Peygamberimiz (a.s.)ın sünnetidir.

H.2 Şaban

Peygamberimiz (a.s.) bunu birhadis-i şeriflerinde: "Yüce Allah, Ramazan ayında orucu farz kıldı.
Ben de, teravih namazını Müslümanlara sünnet kıldım!" buyurarak açıklamışlardır.

Hz. Âişe der ki: "Resûlullah (a.s.) Mescidde geceleyin teravih namazı kıldı.
Müslümanlar da, kendisine uyarak teravih namazı kıldılar.
Ertesi günü sabah olunca, Müslümanlar bunu birbirlerine anlattılar.
İkinci gece, Müslümanlar Mescidde önceki gecekinden ziyade toplandılar.
Resûlullah (a.s.), Mescide çıkıp onlara teravih namazı kıldırdı.
Sabah olunca, cemaat bunu da anlattılar.
Üçüncü gece, cemaat daha da çoğaldı.
Resûlullah (a.s.) çıkıp onlara teravih namazı kıldırdı.
Dördüncü gece Mescid cemaatı alamayacak bir hale gelince, Mescid cemaatla dolup taşınca, Resûlullah (a.s.) teravih namazını kıldırmak için cemaatın yanına çıkmadı.
Cemaattan bazıları namaz için toplandıklarını Resûlullah (a.s.)a hatırlatmak istedilerse de, Resûlullah (a.s.), sabah namazına kadar onların yanlarına çıkmadı.
Sabah namazını kıldırdıktan sonra, cemaata yöneldi.
Şehadet getirdi ve: 'Biliniz ki; sizin, cemaatla teravih namazı kılmak hususunda yaptığınızı gördüm.
Beni sizin yanınıza çıkmaktan alıkoyan, ancak, bu namazın size farz kılınacağı, sizin de onun edasında acze düşeceğiniz, günaha gireceğiniz hakkındaki korkumdur buyurdu."
Hz. Ömer'in teravih namazını cemaatla kıldırmayı ihdas ve Medine'de biri erkeklere, diğeri kadınlara teravih kıldırmak üzere kari Kur'ân okuyucu hafız tayin edişi ve bu hususta İslâm beldelerine de yazılı emirler verişi, Hicretin 14. yılı Ramazan ayında idi

BEDİR SAVAŞI

H.2  17 Ramazan   (M : 624)

Resulullah (sav), Abdullah İbn Ümmü Mektum'u Medine'de kalanlara (hasta ve yaşlı) namaz kıldırmak üzere görevlendirdi.
Yahudilerin karışıklık çıkarmasından şüphelendikleri için Ebu Lübabe'yi de Medine'de yönetimin başında vekil bıraktı.
Müslüman ordusunun sayısı 313 kişi idi. Ebu Cehil ve müşrik başlarından bir çoğu öldürüldü. Zaferle sonuçlandı

Ayrıntı

Hz Zeynep (ra) Medine'de

H.2 Zilkade

Hz Zeyneb'in Medine'ye Getirilişi

Bedir esirlerinden Ebu'l-As, serbest bırakılıp Mekke'ye ulaşınca, Hz. Zeyneb'in yolunu açtı.
Bedir savaşından bir ay veya bir aya yakın bir müddet sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam Zeyd b. Harise ile Ensardan bir zâtı göndererek, onlara: "Zeyneb yanınıza gelinceye kadar, siz Ye'cec vadisinde bulununuz.
Zeyneb size orada rastlayacaktır, siz onu bana getirirsiniz" buyurdu.
Görevliler, Ye'cec vadisine gittiler.
Ebu'l-Âs, Hz. Zeyneb'e, babasının yanına gitmesini emretti.
O da hazırlığını görüp yola çıkacağı zaman, Ebu'l-Âs'ın kardeşi Kinane b. Rebi , Hz. Zeyneb'in bineceği deveyi getirdi.

Hz. Zeyneb yola çıkıyor

Hz. Zeyneb devenin üzerindeki hevdecin içine girdi.
Kinane; yayını ve ok çantasını aldıktan sonra, güpegündüz devenin yularını çekerek Mekke'den yola çıktı.

Müşrikler peşinde

Bu hadise Kureyş müşrikleri arasında konuşulmaya başlayınca, birtakım kimseler, Hz. Zeyneb'i geri çevirmek için acele yola çıktılar.
Zituvâ mevkiinde ona yetiştiler.
İlk yetişen de, Hebbar b. Esved ile Nâfi b. Abdi Kays idi.
Hebbar, hevdec içinde bulunan Hz. Zeyneb'i mızrağı ile korkuttu.
Hz. Zeyneb, o zaman hamile idi.
Korkusundan, karnındaki çocuğu düştü.

Kinane'nin cesareti

Kinane yere çöküp ok çantasını açtı.
"Vallahi, bana hiçbir adam yaklaşmasın!
Yoksa, ona bir ok saplarım!" deyince, gelenler dönüp takip etmekten vazgeçtiler.

Ebu Süfyan orta yolu buluyor

Ebu Süfyan b. Harb, Kureyş müşriklerinin büyüklerinden bazılarıyla birlikte, oraya kadar geldi.
Kinaneye: "Ey adam!
Bize ok atmaktan vazgeç.
Seninle konuşacağız!" dedi.
Kinane ok atmayı bıraktı.
Ebu Süfyan, Kinane'nin yanına gelip üzerine dikildi ve: "Sen doğru yapmadın!
Bir kadını halkın gözü önünde apaşikâr yola çıkardın.
Halbuki, sen zahmet ve meşakkatlerimizi ve Muhammed'den başımıza gelenleri biliyorsun!
Onun kızını halkın gözü önünde böyle açıktan açığa aramızdan çıkarıp ona götürdüğün zaman, halk bunu uğradığımız musibetten ileri gelen bir zillet eseri, zaafımızın ve güçsüzlüğümüzün bir netice­si sanacaktır.
Hayatıma yemin ederim ki; Zeyneb'in babası yanına gönderilmeyip Mekke'de tutulmasına bizim için hiçbir hacet ve zaruret yoktur.
Bunda, bizim için, bir öç alma da sözkonusu değildir.
Sen beni dinle de, kadını şimdi geri çevir!
Söylentiler, sesler kesildikten, bizim onu geri çevirdiğimiz halk arasında konuşulmaya başladıktan sonra, gizlice Mekke'den çıkar, babasına kavuştur!" dedi.
Kinane de böyle yaptı.
Birkaç gece Mekke'de oturduktan ve itiraz seslerinin ardı arkası kesildikten sonra, bir gece, Hz. Zeyneb'le birlikte yola çıktı.
Onu, Ye'cec'de bulunan Zeyd b. Harise ile arkadaşına teslim etti.
Onlar da, Hz. Zeyneb'i Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdiler.

 Hazreti Rukiyye'nin (ra) vefatı 

H.2 Ramazan

Rukiye (ra) 604 yılında dünyaya gelmiştir.
Rukiye doğduğunda Peygamber Efendimiz (sav) otuzüç yaşındaydı.
Rukiye, Ebu Lehep’in oğlu Utbe ile nişanlanmıştır.

Peygamber Efendimize peygamberlik geldikten sonra Rukiye Müslüman oldu.
Ebu Lehep ve hanımı, ilk yıllarından itibaren İslam’a karşı çıkmış ve peygamber efendimize her türlü zulmü yapan kişilerdi.
Bu sebeple bu düşmanlıklarını nişanı atmak suret ile gösterdiler

Nişanın bozulmasından sonra Peygamber Efendimiz Rukiye’yi Hz. Osman ile evlendirdi.
Rukiye Hz. Osman ile beraber Habeşistan’a hicret etti.
Sonradan tekrar Mekke’ye döndü ve Müslümanlarla birlikte Medine’ye hicret etti.
Medine’de iki yıl yaşadı.
Sonradan hastalandı.
Hastalandığı için Peygamber efendimiz Hz. Osman’ı Bedir Savaşı’na götürmedi.
Rukiye ile ilgilenmesi için yanında kalmasını söyledi.
Diğer Müslümanlarla beraber Peygamber Efendimiz (sav) Bedir Savaşında iken Rukiye’nin hastalığı daha da arttı ve vefat etti.
Rukiye’nin Hz. Osman’dan Abdullah adında bir oğlu dünyaya geldi.
Fakat Abdullah 6 yaşında iken vefat etti.
Allahu Teala Rukiyye (radıyallahu anha)’dan, onun eşinden ve ailesinden razı olsun.
Onu annesi Haticetü’l Kübra ile birlikte Huld cennetlerinde ağırlasın

Münafıkların Teşhir ve Mescidden Tard Edilişi

Münafıklar, bir gün toplanıp, İslâmiyet ve Müslümanlar aleyhinde konuşmuşlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mescidde irad buyurduğu hutbesinde, Allah'a hamd ü senada bulun­duktan sonra,münafıklara hitaben: "Sizlerden bazı kimseler toplandılar, şöyle şöyle söylediler!
Kalkın!
Allahtan yarlıganmanızı dileyin!
Ben de sizin için yarlıganmanızı dileyeyim" buyurdu.
Hiçbiri yerlerinden kımıldamadılar, ayağa kalkmadılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Siz niçin kalkmıyorsunuz?
Kalkın ve Allah'tan yariıganmanızı dileyin!
Ben de sizin için Allah'tan mağfiret dileyeyim" buyurdu ve sözünü üç kere tekrarlayıp "Siz ya kendiliğinizden kalkarsınız, ya da ben sizi isimlerinizi anarak kaldıracağım!" buyurduktan sonra:Münafıklardan, ismini andığım ayağa kalksın!
Kalk ey filan!
Kalk ey filan!
Kalk ey filan!
buyurarak 36 kişinin ismini andı.
İsimleri anılanlar, hor ve hakîr bir halde, ayağa kalktılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlara: "Allah'tan korkunuz!" buyurdu.
Yine bir gün, münafıklardan bazıları Mescidde toplanmışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam onların birbirlerine apışmış bir halde fısıldaştıklarını görünce, Mescidden dışarı çıkarılmalarını emir buyurdu.
Onlar Mescidden itilerek, sürüklenerek dışarı çıkarıldılar.

H.2 Ramazan

Hicri 2. yılın önemli fıkhı hükümleri
Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları,Kurban Emirleri

Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları

Peygamberimiz Aleyhisselam; mal zekatı farz kılınmadan önce.
Ramazan Bayramına bir iki gün kala irad buyurduğu huttıesinde: "Küçük-büyük, hür-köle,erkek-kadın, zengin-fakir her Müslüman için bayram namazına çıkmadan önce yoksullara kuru hurmadan bir sa(1040 dirhem), Veya arpadan bir sa', Veya buğdaydan iki müdd (yanm sa'), Veya kuru üzümden bir sa', fitir sadakası verilmesini teşri ve vacib kıldı .

"Onları bu günde aç dolaşmaktan müstağni kılınız!" buyurdu.
Fitir sadakasının; küçük veya büyük, Erkek veya kadın, Hür veya köle, Şehirde veya çölde oturan her Müslümanın üzerine düşen bir hak ve vacib (borç) olduğunu ilan da ettirdi.
Yoksulların yiyeceğini sağlayan, oruçluyu söylediği boş sözlerden, işlediği çirkin işlerden arıtan fitir sadakasının bayram namazından önce verilirse makbul bir sadaka olacağı, namazdan sonra verilirse fitir sadakası dışındaki sadakalardan bir sadaka sayılacağı da açıklandı.
Enes b. Malik'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye geldiği zaman, Medinelilerin Cahiliye devrinden iki günleri vardıki, onlar o günlerde oyun oynarlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: " Ne yaparsınız bu iki günde?" diye sordu. Onlarda: "Cahiliye devrinde bu iki günde oyun oynardık!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yüce Allah, size, iki bayramınıza bedel, onlardan daha iyilerini, hayırlılarını; Fitir [Ramazan] ve Kurban Bayramı günlerini tahsis kıldı" buyurdu

Bayram Namazlarının Kılınışı

Şevval ayının hilali zevalden sonra görülürse oruç açılır, fakat bayram namazının ertesi gün sabahleyin güneş doğduktan sonra kılınması gerekir.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Necran'da vazifeli bulunan Amr b. Hazm'a gönderdiği yazıda: "Kurban Bayramı namazını acele edip hemen kıldır.
Ramazan Bayramı namazını ise, biraz geciktirip halka vaz ve nasihatta bulun!" buyurmuştur.
Bunun için, Kurban Bayramı namazı güneş bir mızrak boyu yükselince, Ramazan Bayramı namazı ise güneş iki mızrak boyu yükselince kılınır.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan Bayramında birşey yemeden namaza çıkmaz, Kurban Bayramında ise namazı kılmadıkça birşey yemezdi.
Namazı kıldırıp eve dönünce de, kurbanın etinden yerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ramazan Bayramında namazgaha çıkmadan önce yediği de, tek sayıda birkaç hurmadan ibaretti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı için, namazdan önce guslederdi.
Hz. Ali de böyle yapar ve: " Biz ancak Muhammed Aleyhisselamdan yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız!" derdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam bayram namazını daima Kesîr b. Sait'in evinin yanındaki Musalla (namazgâh)'da kıldırırdı.
Yalnız, bir defa, bayram günü yağmur yağdığı için, bayram namazını Mescidde kıldırmıştır.
Namazgaha gidilirken, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde bir mızrak taşınır, namazgahta sütre olarak önüne dikilir, Peygamberimiz Aleyhisselam bayram namazını ona doğru yönelerek kıldırdı.
Mızrağı taşıma vazifesi Bilal-i Habeşî tarafından yerine getirilirdi .
Peygamberimiz Aleyhisselam bayram namazlarını bayramın birinci gününde iki rekat olarak kıldırır, bu iki rekattan ne önce, ne de sonra hiçbir namaz kılmazdı.
Hz. Ali'nin bildirdiğine göre; bayram namazları için namazgaha yürüyerek gitmek sünnettendir.
Peygamberimiz Aleyhisselam; Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarına bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi.
Cabir b. Semûre de: "Ben Resûlullah Aleyhisselamla birlikte bayram namazlarını, bir değil, iki değil, birçok defalar, ezansız ve ikametsiz olarak kılmısızdır" buyurur.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarının birinci rekatında 7, ikin­ci rekatında ise 5 defa: "Allahuekber!" diyerek tekbir alırdı.
7 tekbiri kıraattan önce, 5 tekbiri ise kıraattan sonra alırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam; bayram namazının birinci rekatında Fâtiha'dan sonra Kaf sûresini, İkinci rekâtında Fâtiha'dan sonra Kamer sûresini okurdu. Peygamberimiz Aleyhisselamın bayram namazının birinci rekatında Fâtiha'dan sonra A'lâ sûresini, İkinci rekatında Fâtiha'dan sonra Ğaşiye sûresini okuduğu da olurdu. Ebu Saîd el-Hudrî der ki: "Resûlullah Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı gününde namazgaha çıkar, ilk başladığı şey namaz kıldırmak olurdu.
Sonra, namazdan çıkıp, cemaat oldukları yerde saflarında otururlarken kendisi ayakta onlara dönüp vaz eder, tavsiyelerde bulunur, ne emredecekse emrederdi.
Hatta, o sırada kimleri nereye gönderecek olursa gönderir, yahut başka birşeyin yapılmasını emre­decek olursa emreder, bundan sonra namazgahtan döner, evine giderdi." Peygamberimiz Aleyhisselam; Zilhicce ayının onuncu günü, namazgaha gitti.
Ezansız ve ikametsiz olarak iki rekat Kurban Bayramı namazını kıldırdıktan sonra irad buyurduğu hutbede kurban kesmelerini Müslümanlara emretti.
Bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın kıldırdığı ilk Kurban Bayramı namazı, o gün kestiğin kurban da ilk kurbandı.
O gün, Selime oğulları mahallesinde kesilen kurbanların sayısı 17 idi. Peygamberimiz Aleyhisselam; Medine'de on yıl her Kurban Bayramında kurban kesti. Peygamberimiz Aleyhisselam kestiği kurbanları çift çift keser, birisini kesemeyen ümmeti için, diğerini de hem kendisi, hem ev halkı için keserdi.

Teşrik Tekbiri ve Alınışı

Kurban Bayramının arefe sabah namazından bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar, 23 vakitte, yalnız başına veya cemaate kılınan farzların arkasından birer defa "Allahuekber! Allahuekber! La ilâhe illallâhu vallahu ekber! Allahuekber ve lillâhilhamd!" diyerek tekbir getirmek, erkek kadın, imam cemaat, mukim misafir... her Müslümana vacibdir. Buna, teşrik tekbirleri denir.

Kurbana Ait Bazı Hükümler

1- Peygamberimiz Aleyhisselam malî durumu elverişli olan her Müslüman ev halkının her yıl Kurban Bayramında kurban kesmelerini emretmiştir.

2- Kurban; bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günleri kesilir. Kurbanı, bayramın birinci günü kesmek daha faziletli ve sevaplıdır.

3- Kurban, bayram namazı kılınmadan önce, kesilmez. Kesilecek olursa, onun yerine, bir kurban daha kesilmesi gerekir.

4- Kurban, ancak deveden, sığırdan ve davardan olur. Kurbanlık hayvanların yaş ve diş cihetinden kurban olabilecek yaşta bulunmaları şarttır.

5- Devenin beş yaşını, sığırın iki yaşını, davarın da bir yaşını tamamlamış bulunmaları gerekir. Ancak, davarın bir yaşını tamamlayanını bulmak kolay olmazsa, gösterişli 6-7 aylık toklusu da kurban edilebilir

6- Deve ve sığır, yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir.

7- Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensarî; bir Müslümanın kurban olmak üzere keseceği bir koyunun hem kendisi, hem ev halkı için yeterli olduğunu söylemiştir.

8- Körlüğü açıkça belli olan tekgözlü, Hastalığı açıkça belli olan hasta, Topallığı açıkça belli olan topal, İlikleri kurumuş, zayıf, cılız hayvanların kurban edilmeleri caiz değildir. Kurbanlık hayvanların kulaklarının ön ve arka taraflarının kesik ve kesiklerin yarıdan fazla olup olmadıklarına, kulaklarının uzunlamasına ve enlemesine delinmiş olup olmadıklarına da dikkat edilmelidir.

9- Peygamberimiz Aleyhisselam; kurbanın, keskin, bilenmiş bıçakla, zahmet vermeksizin kesilmesi­ni emir buyurmuştur.

10- Kurban kesilirken "Bismillâhi vallâhu ekber!"denilmesi gerekir.

11- Kurbanın eti hem yenir, yedirilir, hem de fakirlere dağıtılır. Azıklık olmak üzere, evde de bir mik­tar bırakılabilir.

12- Kurbanın ne eti, ne de derisi satılmaz. Ancak derisi evde kullanılabilir.

13- Peygamberimiz Aleyhisselam bir hadis-i şeriflerinde: "Âdemoğlu, Kurban Bayramı gününde, Allah katında, Allah için kurban kesip kan akıtmaktan daha sevgili bir amel işlememiştir. Muhakkak ki, o kurban, Kıyamet günü, boynuzları, tüyleri, tımakları ve herşeyiyle dirilip Mahşere gelir!
Kesilen kurbanın kanı, daha yere düşmeden, Yüce Allah'ın kabul ve rıza dergâhına düşer! O halde kurbanınızı Yüce Allah'ın kabul buyurup sevabını bol bol vereceği bilinci ve inancıyla, gönüllü olarak, gönlünüzden kopa kopa kesiniz!" buyurmuşlardır. 

Sevik Gazası

H.2 Zilhicce

Ebu Süfyan'ın Bedir'in intikamı için yemin edip 200 kişi ile Medineye doğru yola çıktı.
Sellam b mişkem (yahudi) ona Müslümanlar hakkında gizli bilgiler verdi.
Yolda iki Müslümanı şehit etti (kendine göre yeminini yerine getirdi) Müslümanlar onların peşine düşünce sevik dağarcıklarını bırakıp kaçtılar.(un çuvalları)

Sebebi

Kureyş müşrikleri Bedir savaşında hezimete uğrayıp Mekke'ye döndükten sonra, Ebu Süfyan Sahr b. Harb; Peygamberimiz Aleyhisselamla bir çarpışma yapıncaya, Bedir'de Kureyş kavminden öldürülen­lerin öcü Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabından alınıncaya Medinelilerin hurmalık ve ekin­liklerini ateşe verip yakıncaya kadar başına su değdirmemeyi, yıkanmamayı, başına yağ sürünmemeyi, ailesine yaklaşmamayı adamış,bütün bunları kendisine yasaklamıştı .
Ebu Süfyan, bu yeminini yerine getirmek üzere, Kureyşlilerden 200 kişilik bir süvari birliğiyle Mekke'den korka korka yola çıktı.
Necdiye'yi tuttu. Medine'ye bir beridlik veya buna yakın bir yerde konakladı.

Ebu Süfyan'ın Beni Nadir ile teması

Gece karanlığından yararlanarak Benî Nadîr Yahudilerinin yurtlarına kadar ilerledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabının haberlerini almak için, Huyey b. Ahtab'ın kapısını çaldı.
Huyey b. Ahtab, Ebu Süfyan'a kapısını açmaktan çekindi ve korktu.

Ebu Süfyan oradan ayrılıp Sellam b. Mişkem'in kapısına vardı.
Sellam b. Mişkem, o zaman, Benî Nadîr Yahudilerinin lideri ve hazine bakanı idi.
Ebu Süfyan, yanına girmek için, ondan izin istedi.
Sellam b. Mişkem izin verip Ebu Süfyan'ı evine aldı yedirip iç irip ağırladı.

Kendisine Müslümanların bazı gizli hususları hakkında bilgiler verdi.
Ebu Süfyan, geceleyin Sellam b. Mişkem'in yanından ayrılıp arkadaşlarının yanına geldi.
Onlardan bir kısmını Medine'nin Urayz mevkiine saldı Rivayete göre; kendisi de, birlikte gitti.
Urayz'daki hurmalığı yaktılar.
Orada buldukları iki Müslümanı da şehit ettiler.
Ebu Süfyan bununla kendisini yeminini yerine getirmiş sayarak ve takip edilmekten de korkarak hemen geri döndü.

Peygamberimiz Aleyhisselam, hadiseyi haber alınca, ashabını savaşa çağırdı.

Ebu Lübabe Beşir b. Münziri Medine'de yerine vekil bırakarak, 200 kişilik bir askerî birlikle Ebu Süfyan'ı takibe çıktı.
Karkaratü'l-küdr'e ulaşıldığı zaman, Ebu Süfyan ve arkadaşlarının, yüklerini hafifletmek, sür'atle kaçıp kurtulmak için yiyecekleri olan kavutlarını azık dağarcıklarıyla birlikte ekinler arasına atarak kaçıp gittik­leri anlaşıldı.

Müslümanlar, bırakılan pek çok sevık dağarcıklarını almaya koşuştuklarından, bu gazaya Sevık Gazası adı verildi.
Sevık gazasına Zilhicce ayından 5 gece geçtikten sonra çıkılmış, 5 gün sürmüştür.
Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanlarla birlikte geri döndükleri zaman, Müslümanlar: "Yâ Rasûlallah! Bizimiçin bir gazvenin olmasını umuyor musun?" diye sormuşlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet" buyurdu.

 

Diğer olaylar Hicri 2.yıl

Ebu Âfek'in Öldürülüşü

Ebu Âfek, Amr b. Avf oğullarından olup, 120 yaşındaydı ve Yahudi idi
Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye geldiği zaman,şiirler söyler,halkı Peygamberimiz Aleyhisselama karşı düşmanlığa tahrik ve teşvik eder, Peygamberimiz Aleyhisselamı incitir dururdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir savaşına çıktığı ve Yüce Allah'ın ihsan buyurduğu zaferle Medine'ye döndüğü zaman, Ebu Âfek kıskançlık ve azgınlığını dahada açığa vurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Benim için, şu pis adamın hakkından kim gelir?" buyurdu.
Bunun üzerine, Amr b. Avf oğullarının kardeşi Salim b. Umeyr. "Andım olsun ki; ben ya Ebu Âfek'i ya öldüreceğim, ya da onun yanında öleceğim!" diyerek adakta bulundu ve Şevval ayında fırsat kollamaya başladı.
Salim b. Umeyr, Ebu Âfek'in bir yaz gecesinde Amr b. Avf oğulları mahallesindeki evinin önünde uyuduğu sırada, yavaşça yanına vardı, göğsünün üzerine kılıcını koyup üstüne bastırdı.
Ebu Âfek acı bir çığlık kopardı.
Salim b. Umeyr hemen oradan uzaklaşıp kayboldu.
Ebu Âfek'in çığlığını işitenler koşup yanına geldiler.
"Acaba kim öldürdü bunu?
Vallahi bunu kimin öldürdüğünü bilseydik, biz de muhakkak onu öldürürdük!" dediler.
Onu kimin öldürdüğünü bilemediler.
Ebu Âfek'in ölüsü evinin içine alındı ve gömüldü.
Salim b. Umeyr böylece adağını yerine getirmiş, Peygamberimiz Aleyhisselamı Ebu Âfek'in dilinden kurtarmış oldu.
Allah ondan razı olsun!  

Asma' binti Mervan'ın Öldürülüşü

Asma' binti Mervan, Ümeyye b. Zeyd oğullarından Yezid b. Zeyd'in karısı idi.
Bu Yahudi kadın, söylediği şiirlerle İslâmiyeti, Müslümanları ayıplar, Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde kışkırtmalarda bulunmaktan geri durmaz hatta Peygamberimiz Aleyhisselamı öldürmeye de teşvik eder, onu incitir, üzer dururdu.
Ebu Âfek öldürüldüğü zaman, Asma içini ve içinde taşıdığı niyeti şöyle açığa vurdu: "Düşman üzerine seğirterek birbirinizle yarışırcasına yürüyünüz Malik, Nebit, Avf oğulları!
Düşman üzerine seğirterek birbirinizle yarışırcasına yürüyünüz Hazrec oğulları!
Sizler, sizden olmayan, yanınıza gelen bir kimseye itaat ettiniz, boyun eğdiniz ki, o ne Mudar'dandır, ne de Mezhic'dendir!
Başları kestik­ten sonra, hâlâ ondan pişmiş çorba umulduğu gibi umuyorsunuz!
Ondan birşey uman aldanır, umudun­dan kesilir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Asma'ın bu sözlerini haber alınca: "Benim için Mervan'ın kızının hakkından gelecek bir kimse yok mu?" buyurdu.
Hatma oğullarından olup onlardan ilk önce Müslüman olmuş bulunan Umeyr b. Adiyy, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu sözünü işitti ve: "Nezrim olsun ki, o kadını öldüreceğim!" diyerek adakta bulundu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Bedir savaşından dönüşünden sonra geceleyin Asma'ın evine girip yatağında onu öldürdü.
Umeyr b. Adiyy: " yâ Rasûlallah! Anam babam sana feda olsun, o kadını öldürdüm" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'a ve Resûlullaha yardım ettin!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, çevresindekilere dönüp: "Allah'a ve Resûlullaha gizlice yardım eden bir adama bakmak istediğiniz zaman, Umeyr b. Adiyy'e bakınız!" buyurdu.
Umeyr b. Adiyy'in gözleri zayıftı.
Hz. Ömer: "Allah'a ibadet ve tâatta bulunan şu âmâya bakınız hele!" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ona âmâ deme! O basîrdir, çok iyi görüşlüdür!" buyurdu.
Umeyr b. Adiyy, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılıp Hatma oğulları yurduna döndüğü zaman, oğullarıyla birlikte bir topluluk, Asmâ'ı gömmekte idiler.
Onlar, Umeyri görünce: "Bunu sen mi öldürdün?" dediler.
Umeyr: "Evet! Ben öldürdüm!
Ey Hatma oğulları! Mervan'ın kızını ben öldürdüm!
Bana istediğinizi yapınız!
Haydi, beni bekletmeyiniz!
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; 'Bunu sen mi öldürdün?' sözünü bütününüz söylüyor olsanız da, ya kendim ölünceye kadar, ya da sizin tümünüzü öldürünceye kadar şu kılıcımı size vuracağım!" dedi.
İşte o gün, İslâmiyet Hatma oğulları yurdunda açıklığa kavuştu, yaygınlaştı.
Halbuki, Müslüman oldukları halde, kavim ve kabilelerinden korkarak Müslümanlıklarını gizleyenler vardı ki, onlarda o gün ortaya çıkabildiler.
Umeyr b. Adiyy, Hatma oğulları içinde Müslümanlığı kabul edenlerin ilki idi.
Ondan başka, Abdullah b. Evs ile Huzeyme b. Sabit de Müslüman olmuşlardı.
Umeyr b. Adiyy, Huzeyme b. Sabitle birlikte Hatma oğullarının putlarını kırmışlardır.
Umeyr b. Adiyy, Kâri' diye anılır.
Hatma oğullarına imamlık eder, namaz kıldırırdı.
Allah ondan razı olsun!
Mervan'ın kızının öldürüldüğü gün, artık, İslâmiyetin güçlendiğini gördükleri için, Hatma oğullarından bazı kimseler daha Müslüman olmuşlardır.


Osman b. Maz'un'un Vefat Edişi

Ensar kadınlarından Ümmül-A'lâ'nın bildirdiğine göre; Mekkeli Muhacirler Medine'ye hicret edip geldikleri zaman, Ensar (Medineli Müslümanlar) onları evlerine indirip ağırlamak için paylaşamadılar, nihayet kur'a çekiştiler.
Kur'ada Osman b. Maz'un kendilerine düştü.
Osman b. Maz'un, onların yanlarında iken hastalanıp, Bedir savaşından sonra,Hicretin 30. ayında, Şaban ayının başlarında vefat etti.
Vefat ettiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onun yanına girdi. İki gözünün arasından öptü.
Ağladı. Gözlerinden akan yaşlar onun yanağına damladı .
Osman b. Maz'un yıkandı, giydiği elbisesi ile de kefenlendi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun üzerine dört tekbirle namaz kıldı.
Ümmü'l-A'lâ, Osman b. Maz'un'a: "Ey Ebu Sâib! Allah seni rahmetine kavuşturdu!
Allah'ın sana ikramda bulunduğuna ben şehadet ederim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ın ona ikramda bulunduğunu sen nereden biliyorsun?" diye sordu.
Ümmü'l-A'lâ: "Bilmiyorum!
Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!
Allah ona ikram etmez de, kime eder?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ona Rabbinden ölüm gelmiş, şimdi o ölmüş bulunuyor.
Vallahi, ben onun hakkında ancak hayır dilerim.
Ben, Allah'ın Resûlü olduğum halde, bana ne yapılacağını ben bilmem!" buyurdu.
Osman b. Maz'un'un zevcesi de: "Osman b. Maz'un! Cennet sana kutlu olsun!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona hiddetli bir bakışla bakıp: "Sen bunu nereden biliyorsun?!" diye sordu.
Kadın: "Yâ Rasûlallah! O senin süvarin ve sahabin ya!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Vallahi, ben onun iyiliğinden başka birşey bilmiyorum!
Ben Resûlullah olduğum halde, bana ne yapılacağını ben bilmem!
Onun hakkında, 'O Allah'ı ve Resûlünü severdi' demen yetişir!" buyurdu.
Ümmü Hârice de Osman b. Maz'un'un vefatında onun mutluluğa erdiğini tebrik ve tebşir edince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kim bu konuşan?" diye sordu.
Ümmü Hârice: "Yâ Rasûlallah! Osman b. Maz'un'durbu!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Osman b. Maz'un'dur bu!
Onda biz hayırdan başka birşey görmedik!
Bununla birlikte, Resûlullah olduğum halde, vallahi bana ne yapılacağını ben bilmem!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Osman b. Maz'un gibi faziletli bir sahabi hakkında böyle buyurması ashaba çok ağır geldi, onları kaygılandırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Osman b. Maz'un için: "Sen dünyadan hiçbir şeye bürünmeden çıkıp gittin!" buyurdu ve onu Bakiyy kabristanında hazır­lanan kabrine gömdürdü.
"Osman b. Maz'un; o, bizim ne güzel selefimizdir!"' buyurdu.
Allah ondan razı olsun!
Osman b. Maz'un'un kabrinin başında, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte, Osman b. Maz'un'un oğlu Sâib, Osman b. Maz'un'un iki kardeşi Abdullah ve Kudâme ile Hâris'in oğlu Ma'mer de ayakta dikildiler.
Bakiyy kabristanına Muhacir Müslümanlardan ilk gömülen, Osman b. Maz'un oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam kızı Hz. Rukayyeyi kabre koydururken de: "Hayırlı selefimiz Osman b. Maz'un'a katıl!" buyurmuştur.
Ümmü'l-A'lâ der ki: "Osman b. Maz'un'dan dolayı mahzun bir halde uyuduğum zaman, rüyamda ona ait akar bir su gördüm.
Gidip bunu Peygamber Aleyhisselama haber verdim.
Peygamber Aleyhisselam 'Bu, onun amelidir!' buyurdu."


Hz. Fâtıma'nın Hz. Ali ile Nikâhlanışı ve Evlenişi

Hz. Fâtıma'nın Talipleri Hz. Fâtıma'ya ilk önce Hz. Ebu Bekir talip oldu. Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Ey Ebu Bekir! Ben onun hakkında ilahî hükmü bekliyorum" buyurdu.
Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir'in yanına gelince, Hz. Ebu Bekir bunu ona haber verdi.
Hz. Ömer: "Ey Ebu Bekir! Resûlullah Aleyhisselam seni reddetmiş!" dedi.
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e: "Fâtıma'yı Peygamber Aleyhisselamdan sen de iste!" dedi.
Hz. Ömer gidip isteyince, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir'e söylediği gibi: "Ben onun hakkında ilahî hükmü bekliyorum!" buyurdu.
Hz. Ömer Hz. Ebu Bekir'e haber verdi.
Hz. Ebu Bekir ona: "Ey Ömer! Resûlullah Aleyhisselam seni reddetmiş!" dedi .
Kureyş eşrafından daha başka zâtlar da, Hz. Fatma'yı Peygamberimiz Aleyhisselamdan istediler. Peygamberimiz Aleyhisselam, hepsine de, Hz. Ebu Bekir'e verdiği cevap gibi cevaplar verdi.

Hz. Ali der ki: "Azadlı kadın kölem, bana: 'Fâtıma'nın Resûlullah Aleyhisselamdan istenildiğini biliyormusun?' diye sormuştu.
Ona: 'Bilmiyorum!' dedim.
'Resûlullah Aleyhisselama gidip Fâtımayı sana nikahlamasını istemekten seni alıkoyan nedir?' diye sordu.
'Yanımda, onunla evlenebileceğim birşeyim yok!' dedim.
'Resûlullah Aleyhisselama gidersen, onu muhakkak sana nikâhlar!' dedi.
Vallahi, bu hususta bana yalvarmaktan geri durmadı."
Hz. Ali'ye akrabaları (Hâşim oğulları) da: "Fâtıma'yı, Resûlullah Aleyhisselama gidip, bir de sen iste bakalım!" dediler.
Hz. Ali: "Ebu Bekir ve Ömer'den sonra ha!? Ebu Bekir ve Ömer reddedildikten sonra benim de red­dedilmeyeceğimden emin değilim!

Resûlullah Aleyhisselam, Fâtıma'yı, isteyen Kureyş eşrafından hiçbirine nikahlamadı" dedi.
Hz. Ali'ye, akrabaları, kendisinin Resûlullah Aleyhisselamla olan yakın akrabalığını ileri sürerek Hz. Fâtıma'yı ondan istemesi için baskı yaptılar.
Sa'd b. Muaz da, bu hususta Hz. Ali'yi teşvik ve ikna etti.
Hz. Ali derki: "Nihayet, Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna girdim.
Kendisinin bütün manevî vakar ve heybeti üzerindeydi.
Önüne oturdum, susup durdum, konuşmaya kadir olamadım.
Bana: 'Sen neye geldin, senin bir hacetin mi var? Herhalde Fâtıma'yı istemeye geldin! buyurdu.
'Evet!' diyebildim."

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'ye: "Fâtıma'ya mehir olarak verebileceğin, yanında birşey var mı?" diye sordu.
Hz. Ali: "Atım ve küçük bir zırh gömleğim var!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Atın sana lâzımdır.
Zırh gömleğini sat!" buyurdu.
Bunun üzerine, Hz. Ali zırh gömleğini Hz. Osman'a 480 dirheme sattı.
Hz. Osman da, onu hediye olarak Hz. Ali'ye geri verdi.
Hz. Ali dirhemler ve zırh gömlekle gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Osman'a dua etti.
Hz. Ali, 480 dirhemi Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne koydu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ondan bir avuç alarak Bilal-i Habeşî'ye verip koku alınmasını ve Hz. Fâtıma'ya çeyiz hazırlamalarını emir buyurdu.

Yüce Allah, Hatice'nin kızı Fatma'yı Ebu Talib'in oğlu Ali'ye nikahlamamı bana emir buyurdu.
Allah sizin dağınık işlerinizi toplasın!
Nikâhınızı mübarek kılsın!
İkinizden güzel ve pek çok nesil çıkarsın! Allah'ım!
Bu evliliği ikisi hakkında da mübarek kıl! diyerek dua etti."

Hz. Fâtıma'nın Hz. Ali ile evlenişi Hicretin 2. yılında, Bedir savaşından sonra, Zilhicce ayında idi.


Zekat Farz kılındı


Velid b. Velid'in Mekke'de Tutuklu Bulunan Ayyâş b. Ebi Rebia İle Seleme b. Hişam'ı Kurtarıp Medine'ye Getirişi

Bedir esirleri arasında bulunup kurtulmalık akçesi ödendikten sonra, kardeşleri tarafından Mekke'ye götürülürken Cuhfe'den Medine'ye kaçarak Müslüman olan Velid b. Velid b. Mugîre'ye, Peygamberimiz Aleyhisselam Ayyaş b. Ebi Rebia ile Seleme b. Hişam'ın durumunu sormuştu.
O da: "Ben onları birinin ayağı diğerinin ayağına bağlanmış oldukları halde bırakmıştım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Benim için, Ayyaş b. Ebi Rebia ile Seleme b. Hişam'a kim gider?" diye sordu.

Velid b. Velid: "Senin için, onlara ben giderim yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Velid! Sen Mekke'ye kadar git!
Demirci filanın evine in!
O, Müslüman olmuştur.
Onun evinde gizlen!
Ayyaş ve Seleme ile buluşmaya çalış!
Onlara, senin benim elçim olduğunu ve kendilerine benim yanıma gelmelerini emrettiğimi, Allah'ın hiç şüphesiz bu yolda onlara yardım ve kolaylık ihsan buyuracağını haber ver!" buyurdu.

Velid Mekke'de

Velid b. Velid, Mekke'ye gitmek üzere, hemen yola çıktı.
Gizlice, Mekke'ye vardı.
Ve onların yerlerini öğrendi.
Ayyaş b. Ebi Rebia ile Seleme b. Hişam, tavansız bir odanın içinde hapsedilmiş idiler.
Velid b. Velid, akşam olunca, onların yanlarına indi.
Aldığı taşı ayaklarının altına koyup kılıçla ayak bağlarını kestikten sonra, onları devesinin üzerine bindirerek Medine yolunu tuttu.

Kureyş müşriklerine onların kaçtıkları haberi gelince, Halid b. Velid, kavminden bazı kişilerle birlik­te hemen aramaya çıktı.
Usfan'a kadar gittilerse de, ne izlerine rastladılar, ne de kendileri hakkında bir haber alabildiler.
Velid b. Velid ve arkadaşları, deniz yolunu tutarak Emec'in üzerine ulaştılar ki, bu, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye hicret ederken tutmuş olduğu yoldu.
Müşrikler tarafından yakalanmak ve dinlerinden döndürülmek korkusu ile, hiç durmadan dinlen­meden yola devam ettiler.

Şehadeti

Velid b. Velid, hep yaya olarak yürüdüğü için, ayakları yarıldı.
Medine'nin Harre mevkii arkasına gelip kavuştukları zaman, Velid b. Velid'in ayağı sürçtü (kaydı), parmağı yarıldı, kanamaya başladı.

Velid b. Velid: "Sen ancak kanayan bir parmak değil misin?
Başına gelen ise, Allah yolunda olan birşeydir!" dedi.

Medine'ye bir mil uzaklıktaki Ebu İnebe kuyusu yanında vefat etti.
Yüce Allah ondan razı olsun!


Kaynuka Oğulları Yahudileri Medine'den Niçin ve Nasıl Sürüldüler?

Hadise

Medineli olmayan ve Ensardan birisiyle evli bulunan, Araplardan bir kadın; Kaynuka oğulları Yahudilerinin çarşısına gelip satacağı malı satmış, ziynet eşyasını yaptırmak için de bir kuyum­cu Yahudinin dükkanına oturmuştu.
Yahudiler kadının yüzünü açmasını istediler.
Kadın ise yüzünü açmaktan kaçındı.

Kuyumcu veya Kaynuka oğulları Yahudilerinden bir adam, kadının haberi olmadan, arka tarafına oturup kadının eteğini bir dikenle sırtına iliştirdi.
Kadıncağız ayağa kalkıp edeb yeri açılınca, Yahudiler gülüşmeye başladılar.
Kadının feryadı üzerine, Müslümanlardan bir zât sıçrayıp kuyumcunun ardına düştü ve onu öldürdü.
Yahudiler de, toplanıp o Müslümanı şehit ettiler.

Müslümanlar da, Yahudilere karşı, Müslümanları imdada çağırdılar.
Böylece, Müslümanlarla Kaynuka oğulları Yahudilerinin araları bozuldu.

Anlaşma bozuldu

Kaynuka oğulları Yahudileri, Yahudilerin en cesaretlileri idiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'ye hicret edip geldiği zaman, onlarla da anlaşma yapmıştı

Yüce Allah'ın Peygamberimiz Aleyhisselama Bedir'de ihsan buyurduğu fetih ve zafer onların kıskançlıklarını ve taşkınlıklarını açığa vurdurdu.
Aradaki anlaşmayı bozdular.

Efendimizin çağrısı

Kaynuka oğulları Yahudileri, Bedir'le Uhud arasında andlaşma bozan ve Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya kalkan Yahudilerin ilki idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu haber alınca, onları Kaynuka çarşısında topladı ve: "Ey Yahudi topluluğu!
Allah'ın Kureyş'e indirdiği ukubet ve musibet gibi bir ukubet ve musibetin sizin başınıza da gelebileceğinden sakınınız ve Müslüman olunuz!
Çünkü, siz benim gönderilen peygamber olduğumu biliyor ve bunu Kitabınızda ve Allah'ın size gön­derdiği Ahd'de bulmuş bulunuyorsunuz" buyurdu.

Kaynuka'nın kibiri

Kaynuka oğulları Yahudileri: "Ey Muhammedi Sen bizi kendi kavmin mi zannediyorsun?!
Kendilerinde harp ilmi olmayan bir kavimle karşılaşman seni mağrur etmesin, aldatmasın!
Sen onlardan bir fırsata nail oldun (onları yenmiş bulundun).
Vallahi, biz eğer seninle harp edersek, muhakkak, bizim nasıl insanlar olduğumuzu o zaman öğrenirsin!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselama meydan okudular.

Bunun üzerine, inen âyetlerde şöyle buyuruldu:

"O küfreden (Yahudi)lere de ki: Yakında, siz de mağlup olacaksınız ve (toptan) Cehenneme sürüle­ceksiniz!
O ne kötü yataktır!
Âl-i İmrân Suresi 12. Ayet

(Bedir'de) karşılaşan iki cemiyet hakkında sizin için muhakkak bir ibret vardır.
Onlardan bir cemiyet Allah yolunda dövüşüyordu.
Diğeri ise kâfirdi.
Onlar, öbürlerini (Müslümanları) dış gözleriyle kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı.
Allah, kimi dilerse, onu yardımı ile destekler.
Şüphe yok ki, bunda kalb gözleri açık olanlar için kesin bir ibret vardır."
Âl-i İmrân Suresi 13. Ayet

Kuyumcu ve tüccar topluluk

Kaynuka oğulları Yahudilerinin ne arazileri, ne ziraatları,ne de hurmalıkları vardı.
Hepsi kuyumcu ve tüccar idiler.

Akıbetleri ne olmalı

Kaynuka oğulları Yahudileri hakkında ne yapılacağı da, bu hususta nazil olan âyette şöyle açık­landı:

"Muahede eden bir kavmin hainliğini (anlar), kesin olarak endişeye düşersen, önce hak ve adalet üzere keyfiyeti kendilerine bildir ve ahitlerini at!
Çünkü Allah hainleri sevmez!
Enfâl Suresi 58. Ayet

Savaşçı sayıları

Kaynuka oğulları Yahudilerinin 700 savaş erleri vardı.
Bunların 300'ü zırhlı, 400'ü zırhsızdı.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben, Kaynuka oğulları Yahudilerinden korkuyorum!" buyurdu.

Vekil

Şevval ayının ortasında, Cumartesi günü, Ebu Lübabe b. Abdulmünzir'i Medine'de yerine vekil bıraktı.

Sancak

Beyaz sancağını Hz. Hamza'nın eline verip,Kaynuka oğulları Yahudilerinin üzerine yürüdü.

Yahudiler kalelerine çekildiler.

Ne ok attılar, ne de çıkıp çarpıştılar.
Kalelerine çekilip sığınmalarını Kaynuka oğullarına Abdullah b. Übeyy b. Selûl emretmiş ve kendi­lerinin de onlarla birlikte kaleye gireceklerini söylemişse de, girmemişlerdir.

Teslim oluyorlar

Peygamberimiz Aleyhisselam onları on beş gece sıkı bir muhasara altında tuttu.
Yüce Allah onların kalblerine korku düşürdü.
Peygamberimiz Aleyhisselamın emir ve hükmüne boyun eğerek kalelerinden inip teslim oldular.

Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün af için çırpınışı 

Peygamberimiz Aleyhisselam onların bağlanmalarını emretti ve Münzir b. Kudâme'yi bununla görevlendirdi.
Hepsinin elleri arkalarına çekilip bağlandı.
Kaynuka oğulları Yahudileri Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün andlaşmalısı idiler.

Abdullah b. Übeyy, Münzir b. Kudâme'ye bağlanmış Kaynuka Yahudilerinin yanında rastlayınca: "Çözün bağlarını ve serbest bırakın onları!" dedi.
Münzir b. Kudâme: "Resûlullah Aleyhisselamın bağlattığı bir kavmi mi çözdüreceksin?!
Vallahi, onlardan hiçbir adam, boynu vurulmadıkça çözülemez!" dedi.
Bunun üzerine, Abdullah b. Übeyy b. Selûl fırlayıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardı, arkasından, elini zırh gömleğinin cebine soktu.
Peygamberimiz Aleyhisselama: "Ey Muhammedi Andlaşmalarım hakkında ihsanda bulun (affet onları)!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam kızdı, yüzünü ondan çevirdi.
Yüzünün rengi değişti.
Ona: "Yazıklar olsun sana!
Bırak beni!" buyurdu.
Abdullah b. Übeyy: "Hayır! Vallahi, beni Hadâik ve Buas günü aklara ve karalara karşı savunmuş olan 300 zırh gömlekli, 400 zırh gömleksiz andlaşmalılarım hakkında ihsanda bulunmadıkça, seni bırakmam!
Sen onları bir tek sabahta öldüreceksin,öldürmek istiyorsun!
Ey Muhammedi Sen devrin aleyhimize dönmesinden, başa musibetler gelmesinden korkmaz mısın?
Vallahi, ben devrin aleyhimize dönmesinden ve başımıza musibetler gelmesinden korkan bir kim­seyim.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy'in onları affettirmek için direnip durduğunu görünce: "Çözün onların bağlarını!
Allah onlara lanet etsin ve onlarla birlikte olanlara da lanet etsin!" diyerek, Medine'den sürülüp çıkarılmalarını emir buyurdu.

Abdullah b. Übeyy b. Selûl Kaynuka oğulları Yahudilerini öldürülmekten böylece kurtardıktan sonra, onları Medine'den sürülmekten de affettirip yerlerinde bıraktırmak için, Yahudilerle birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamla konuşmak istedi.
Kapıda Uveym b. Sâideyi buldu.
İçeri girmek isteyince, Uveym b. Sâide, onu geriye itip: "Resûlullah Aleyhisselam sana izin vermedikçe içeri giremezsin!" dedi.
Abdullah b. Übeyy içeri girmek için Uveym'i itti.
Uveym de kızıp onu itince, Abdullah b. Übeyy'in duvara çarpan yüzünden kan akmaya başladı.
Yahudi andlaşmalılarından, yanında bulunanlar, bağırarak: "Ey Ebu Hubab! Biz senin yüzünü bu musibete uğratan bir yurtta hiçbir zaman oturmayız ve duru­mu değiştirmeye de gücümüz yetmez!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam Kaynuka oğulları Yahudilerinin mallarını teslim almaya Ubâde b. Sâmit'i memur etti.

Ubâde b. Sâmit de, Abdullah b. Übeyy b. Selûl gibi, Kaynuka oğulları Yahudilerinin andlaşmalısı idi.
Kaynuka oğulları Yahudileri Peygamberimiz Aleyhisselamla andlaşmalarım bozup savaşmaya kalkıştıkları zaman, Abdullah b. Übeyy onların işleriyle ilgilenmiş, onların yanında yer almış; Ubâde b. Sâmit ise Peygamberimiz Aleyhisselama gelip: "Yâ Rasûlallah! Ben Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü ve mü'minleri dost edindim!
Kaynuka oğulları kâfir­lerinin andlaşmalısı olmaktan ve onların dostluklarından kendimi uzak kıldım!" demiştir.

Bunun üzerine inen âyetlerde şöyle buyurulmustur:

"Ey iman edenler! Yahudileri de, Nasranîleri de kendinize yâr ve dost edinmeyiniz!
Onlar ancak bir birlerinin yaranıdırlar.
İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır!
Şüphesiz ki, Allah o zalimler güruhuna muvaffakiyet vermez.
Mâide Suresi - 51 . Ayet

İşte, kalblerinde bir maraz bulunan kimselerin 'Musibetin aleyhimize dönmesinden korkuyoruz! diy­erek onların arasında koşuştuklarını görürsün.
Belki Allah fetih veya kendi katından bir emir getirecek de, onlar yüreklerinde gizledikleri şeye karşı pişman olacaklardır.
Mâide Suresi - 52 . Ayet

İman edenler de, diyecekler ki: 'Her halde, sizinle beraber olduklarına dair yeminlerini te'kide çalışarak Allah'a and içenler, bunlar mı?
Onların bütün yaptıkları boşa gitmiş, bu suretle onlar en büyük zarara uğrayan kimseler olmuşlardır!

Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah mü'minlere karşı alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Kendisinin onları seveceği, onların da Kendisini seveceği bir kavim getirir ki, onlar Allah yolunda savaşırlar ve hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmezler.
Bu, Allah'ın lütuf ve inayetidir ki, onu, kime dilerse ona verir.
Allah ihsanı bol olan, en çok bilendir.

Sizin yârınız ancak Allah'tır, onun Resûlüdür, Allah'ın emirlerine boyun eğici olarak namazı dos­doğru kılan, zekatı veren o mü'minlerdir.
Kim Allah'tan, Peygamberinden ve iman edenlerden yüz çevirirse, hiç şüphe yok ki, galebeyi kazanacak olanlar, Allah'ın yardımcılarının ta kendisidirler."

Maide :53-56

Kaynuka oğulları Yahudileri, Ubâde b. Sâmit'e: "Ey Velid'in babası! Biz senin andlaşmalın idik.
Sen bize ne diye böyle yaptın?!" dediler.
Ubâde b. Sâmit, onlara: "Siz Resûlullah Aleyhisselama savaş açtığınız zaman, ben Resûlullah Aleyhisselama gidip: 'Yâ Resûlullah! Ben onlardan ve onlarla yapmış olduğum andlaşmadan uzağım!' dedim" dedi.
Abdullah b. Übeyy de, "Sen andlaşmalılarından uzaklaştın ha?!
Onların bu hususta sende tutuştuğu eli vardı!?" dedi.
Ubâde b. Sâmit: "Ey Hubab'ın babası; kalbler değişti.
İslâmiyet ahidleri yok etti!" dedi.

Şam'a yol gözüktü

Kaynuka oğulları Yahudileri ne üç gün içinde Medine'yi terketmeleri emredildi. Verilen üç günlük mühlet bitince, Kaynuka oğulları Yahudileri Şam'a doğru yola çıktılar.
Ubâde b. Sâmit onlarla birlikte Zübab'ın arkasına kadar gidip oradan geri döndü.
Kadınlar ve çocuklar develere bindirilmişlerdi.
Erkekler yaya yürümekte idiler.
Vadi'I-kura'ya varınca, orada bir ay oturdular.
Vâdi'l-kurâ Yahudileri onların yayalarına binek, kendilerine de yiyecek verdiler.

Kaynuka oğulları Yahudileri Ezriat'a kadar gidip orada yerleştiler.
Orada yaşamları da pek az sürdü.
Yok olup gittiler.

Hicretten sonra müslüman olan âlim sahâbî Abdullah b. Selâm Benî Kaynukā‘dandı.


Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
14 ziyaretçi (17 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol