Selçuklular

Büyük Selçuklu Devleti

Oğuzlar, X. yüzyılda Sır-Derya (Seyhun) ile Hazar Denizi'nin doğusu ve Aral Gölü arasındaki bölgede yaşıyorlardı.
Selçuklular, Oğuz kabilelerinden Üç-ok kolunun Kınık boyuna mensupturlar.
Büyük Selçuklu Devleti, Kınık Boyunun mensubu ve lideri Selçuk bey tarafından 1020’li yılında temelleri atılmış, yeğenleri Tuğrul ve Çağrı beyler tarafından bağımsız bir devlet haline getirilmiştir.
Büyük Selçuklu Devleti, 1037 yılında Devlet haline gelerek bağımsızlığını ilan etmiş, Bağdat kentini başkent yaparak önce Mezopotamya, sonrasında Anadolu ve İç Asya boylarına kadar sınırlarını genişleterek dönemin en büyük Türk Devleti haline gelmiştir.
(Selçuklular Hindukuş Dağları'ndan Batı Anadolu'ya ve Orta Asya'dan Basra Körfezi'ne kadar uzanan geniş bir alanı kontrol ettiler.
Aral Gölü yakınında güç kazandıktan sonra ilk olarak Horasan'ı ele geçiren Selçuklular, buradan İran içlerine doğru ilerledi ve ardından Anadolu'daki şehirleri kontrol altına aldı.)

Büyük Selçuklu Devleti, 1092 yılında iç karışıklıklar neticesinde bölünerek 4 parçaya ayrılmış, daha sonrasında ise beyliklere bölünerek Osmanlı İmparatorluğunu tarih sahnesine çıkartan süreci meydana getirmiştir.
Haçlı Seferlerinin birinci ve ikincisinde kilit rol oynadı



Büyük Selçuklu Devletinin Kuruluşu

Büyük Selçuklu Devletinin kurucusu ve ilk başbuğu olan Selçuk Bey Kınık boyuna mensup bir komutandı
Bağımsız bir Türk Devleti olan Oğuz Yabguluğu’nun Subaşısı (Ordu Komutanı) idi.
(Babası Dukak ölünce yerine geçmiştir 924 )

Kınık Boyu

Selçuk Bey’in tabi olduğu Kınık boyu, Göktürkler döneminde İç Asya’da kurulan Türk Birliği içerisinde yer almış,Göktürk Birliğinin yıkılmasından sonra ise batıya doğru girişilen göç hareketlerine katılarak Güney Hazar bölgesine yerleşmiş ve bu bölgeyi kendilerine yurt edinmişlerdi.
Oğuz Yagbu Devleti bünyesindedirler (860-1068)
Kınık Boyu, tek başına bir devlet kurabilecek kadar kalabalık ve güçlü durumda değillerdi.

Başkomutan Selçuk Bey

Subaşı Selçuk Bey, yüksek askeri vasıfları ile genç yaşta Oğuz ordusunda yüksek mertebelere erişerek ordunun başkomutanı olmuştu.
Ancak Selçuk Bey’in esas gayesi Oğuz Yabgu’sunun makamı yani büyük kağanlıktı.

Hazar - Peçenek -Kıpçak tehditi

900 yıllarda Oğuzlar,kendisini çevreleyen tehditlerle mücadele etmekteydi.
Batısında Hazarlar, doğusunda Peçenekler ve arkalarından gelen Kıpçaklar Oğuzların güney hazar bölgesindeki hâkimiyetini tehdit ediyorlardı.

Yenikent'ten Cend'e göç ve İslam'a giriş

959 - Oğuz Yabguluğu, Selçuk Bey'in gücünden korkuyorlardı
Selçuk Bey lideri olduğu ve bağlı bulunduğu Kınık Boyu ile birlikte başkent Yeni Kent’ten uzaklaşarak başka bir Oğuz şehri olan Cend şehrine göç ettiler.
Yabgu'nun Hatun'un kışkırtmasıda bu göçte etkili olmuştur.
Bu göç aynı zamanda Oğuz Yabguluğunun Kınık Boyuna uyguladığı bir sürgündü Selçuk Bey, sürgün edildiği Cend şehrinde hakimiyetini genişletmiş ve Şehrin hakimi durumuna gelmişti.
Üstelik Kınık boyu ve Selçuk Bey, burada Müslüman oldular
Müslüman olan Samanîler ve Karahanlılar ile münasebetleri vesilesiyle İslam dini ile tanışıp gönüllü olarak İslamiyet’i seçmişti.
Yalnızca bir yıl sonra Cend Şehrinin hâkimi durumuna gelen Selçuk Bey, vergi tahsil etmek için gelen Oğuz elçilerini kovarak vergi vermeyeceğini ve gayrimüslim bir toplum oldukları için kendileriyle Cihat edeceklerini ilan etti.

960 - Bu aynı zamanda bir bağımsızlık ilanıydı. 
Zira Oğuz Yabguluğuna bağlı olan Cend Şehrinin vergi vermemesi, Yabguluğa bağımlılığı reddetmek anlamına geliyordu

Cend Şehrinde, Samanîler ile Karahanlılar'ın mücadelesi vardı

Cend Şehrinin jeopolitik durumu oldukça karışıktı.
Bölgenin hakimi olan Samanîler ve İç Asya’daki en büyük güç haline gelen Karahanlılar birbirleri ile mücadele içerisindeydiler.
Selçuk Bey’de bu mücadelelere müdahil olarak her iki tarafa da asker gönderip karşılığında geniş bozkırlar ve yaşam alanları elde ediyordu.

Üç Müslüman Devlet

Selçuklular'ın varlıklarının ilk safhasında çevrede ikisi Türk olmak üzere üç büyük Müslüman devlet vardı.
Bunlardan birincisi Mâverâünnehr ve Türkistan bölgesinde kurulmuş bir Türk devleti olan Karahanlılar idi.
Diğer Türk devleti de o zaman için, şimdiki Afganistan ve civar bölgelerde hâkimiyetini sürdüren Gazneliler idi.
Maverâünnehr ve Horasan'a hâkim olan üçüncü büyük devlet, Sâmânoğulları idi.
Abbasî halifeliği ise artık ismen mevcut olup, dünyevî işlerde idare, Büveyhî Devleti'nin Irak'a hâkim kolunun elinde idi

Samaniler'e yardım ve Nur kasabasına yerleşim

992 - Karahanlı hükümdarı Buğra Han, Samanî topraklarının bir kısmını işgal edince dönemin Samanî hükümdarı II. Nuh, Selçuk Bey'den yardım ister.
O da bu çağrının akabinde oğlu Arslan kumandasındaki bir orduyu yardım için Samanîlere gönderir.
Arslan'ın yardımıyla Samanîler, Karahanlıları mağlup eder.
Bu vesileyle Buhara ile Semerkant arasında yer alan Nur kasabası bölgesi Selçuklulara yurt olarak verilir.

Yeni yurt, Horasan (Samaniler yıkıldı)

999 - Selçuk Bey’in Samanî-Karahanlı mücadelesinde elde ettiği bozkırlar, Karahanlıların, Samanîleri tam olarak yıkmasıyla Selçuk Bey ve Kınık Boyu’nun resmi hakimiyet alanı haline geldi.
Sasaniler’den boşalan bölgeyi Karahanlılardan önce sahiplenen Selçuk Bey, tebaası ile birlikte Horasan’a yerleşip bu bölgeyi yurt edindiler.

Selçuk Bey ve Kınık boyu, artık müstakil bir güç ve hakimiyet alanları kesinleşmiş bir beylik olarak anılıyordu.

Samani Şehzadesi, Ebu İbrahim el-Muntasır, Arslan Beyden yardım taleb ediyor

1003 - Samaniler, Karahanlılar tarafından yıkılınca Samani Şehzadesi Ebu İbrahim el-Muntasır, Karahanlılara karşı mücadele etmek için Arslan Bey’den yardım istemek zorunda kaldı
Arslan Bey, Samani Şehzadesini korumak için giriştiği mücadelede Karahanlı ordusunu bozguna uğrattı ve Samanilerden sonra hakimiyeti altına aldıkları bölgelerden Karahanlıları uzak tutarak yeni sınır komşularına göz dağı vermiş oldu

1004 - Arslan Bey, Karahanlıları ikinci bir bozguna daha uğratarak Selçuklu Beyliğinin gücünü kanıtladı

1009 - Selçuk Bey, vefat etti

Selçuk Bey'in oğul ve torunları

Selçuk Bey'in Mikail, Arslan (İsrail),Yusuf ve Musa adlarında dört oğlu vardı.
Bunlardan Mikail, Selçuk Bey'in sağlığında ölmüş olduğundan onun Tuğrul ve Çağrı adlarındaki oğulları, Selçuk Bey tarafından yetiştirilmişti.
Selçuk Bey'den sonra ailenin reisliğine Yabgu ünvanı ile Arslan Bey getirildi.
Arslan Bey'e evvela Yınal ünvanı ile Yusuf, daha sonra uzun bir süre yabguluk da yapacak olan Musa, (inanç ünvanı ile) yardımcılık yaptılar.
Bu sıralarda 17-20 yaşları civarında oldukları tahmin edilen Çağrı ve Tuğrul ise, Oğuz devlet teşkilatı kaidelerine göre kendilerine bağlı Türkmenler'in başında birer bey idiler. 



(1009 - 1025) Arslan Bey Dönemi

Selçuk Bey, vefat ettiğinde veliahdına büyük ve güçlü bir beylik bırakmıştı.
Selçuk Bey’in oğlu Arslan Bey, babasından devraldığı beyliğini daha da güçlendirecek, Büyük Selçuklu Devletinin temellerini atacaktır.
Arslan Bey, henüz babası Selçuk Bey hayattayken beyliğinin idaresinde görevler almaya başlamıştı.

1009 - Arslan Bey, Selçukluların liderliğine geçtiğinde sınır komşuları olan Karahanlılar saltanat mücadeleleri ve iç karışıklıklar ile boğuşuyordu

1016 - 1020 - Bu sırada Tuğrul ve Çağrı Beyler ne yapıyordu ?

Tuğrul ve Çağrı beyler bir defa doğuya sonra batıya göç etmişlerdir.
Doğuda Karahanlı devletine sığınmalarının sebebi, Maveraünnehr hükümdarı İlig Han Nasr'ın kendilerine karşı düşmanca siyaseti olmuştur.
Tuğrul ve Çağrı ,beylerin sığındıkları Karahanlı hükümdarı Bugra Han'ın da niyeti Selçuklular'a karşı pek müspet olmadı.
Nitekim bu iki kardeşi yakalamak için uğraştı ise de yalnız Tuğrul Bey'i ele geçirebildi.
Çağrı Bey üzerinede asker sevketti.
Çağrı Bey, Bugra Han'ın gönderdiği orduyu yendi ve pek çok esir aldı.
Neticede alınan bu esirlere karşılık Tuğrul Bey'i esaretten kurtaran Çağrı Bey, yeniden kardeşi ile birlikte Maveraünnehr'e döndüler.
Ancak burada da şansları pek yaver gitmedi.
Buhara hakimi Ali Tegin, bu iki kardeşe karşı savaş hazırlıklarına girişti
Bunun üzerine Tuğrul Bey, bir kısım kuvvetlerin başında çöle çekilirken, Çağrı Bey de Doğu Anadolu'ya akına çıktı

Çağrı Bey Horasan, Rey ve Azerbaycan yolunu takip ederek Van havzasındaki Vaspurakan krallığı topraklarına girdi.
Bir keşif mahiyetinde olan bu başarılı akın sonunda bol miktarda ganimet de elde edildi
Çağrı Bey'in bu muvaf'fakiyetini duyan Tuğrul Bey, çekilmiş olduğu çölden çıkarak kardeşinin yanına geldi.
Tuğrul ve Çağrı beyler artık bölgedeki şartların kendi lehlerine geliştiğini gördüklerinden, daha rahat hareket etmeye başladılar.
Ancak bu husus Arslan Yabgu'yu telaşlandırdı ve onlardan güçlerini dağıtmalarını istedi.
Buna sebep de çevredeki hükümdarların dikkatinin kendi üzerlerinde toplanmasının tehlikeli olabileceği idi.
Tuğrul ve Çağrı beyler, daha müsait bir zamanı beklemek üzere amcalarının tavsiyesini yerine getirdiler.

Ali Tigin'e yardım 

1021 - Karahanlı Hükümdarı İlek Nasr’ın vefat etmesi üzerine Karahanlı varislerinden Ali Tigin, yönetimi ele geçirmek için Arslan Bey’den destek talep etti.
Arslan Bey ve Ali Tigin birlikte hareket ederek Buhara Kentine girdiler Bu stratejik hamle ile birlikte Selçuklu Beyliği artık Buhara Kentinde de yerleşme olanağı bulmuş oluyordu.

1024 - Yûsuf b. Hârûn, Kadır Han unvanını alarak Karahanlılar’da büyük kağan olunca kardeşleri Ali Tegin ile Ahmed ona karşı birleştiler.
Ahmed de kendini büyük kağan ilân etti.
Bunun üzerine Yûsuf Kadır Han, Gazneli Mahmud’la anlaştı ve onunla birlikte Mâverâünnehir’i istilâ etti.
Ali Tegin kaçıp kurtuldu; karısı, kızları ve ağırlıkları Gazneliler’in eline geçti.

Karahanlılar ve Gazneliler tedirgin

Arslan Bey’in giderek güçlenmesi ve Cend şehrinden başlayan yayılmalarının Buhara’ya kadar ilerlemesi hem Karahanlılar hem de bölgedeki diğer bir büyük Türk Devleti olan Gazneliler tarafından tedirginlikle karşılanmaya başlamıştı.

Karahanlı - Gazneli ittifakı

1025 - Yûsuf Kadır Han, tarihe “Mâverâünnehir mülâkatı” olarak geçen görüşmelerinde Gazneli Mahmud’a Selçuklular’ın kalabalık ve savaşçı bir topluluk olduklarını, hükümdarlık peşinde koştuklarını, Gazneli Devleti için tehlike oluşturduklarını, bu sebeple Türkistan ve Mâverâünnehir topraklarından uzaklaştırılmalarının doğru olacağını söyledi.

Gazneli Mahmut'un hilesi 

1025 - Gazneli Mahmut, Arslan Bey’i cenk ederek ortadan kaldırmak yerine hileye başvurdu ve onuruna ziyafet vermek üzere huzuruna çağırarak davet etti.
Arslan Bey, bu davete oğlu Kutalmış ve mahiyetiyle birlikte icabet edince ise üzerine suç isnat ederek Kalincar Kalesinde hapse attırdı ve tüm mahiyetini kılıçtan geçirdi
Arslan Bey’in tutsak olması üzerine Kınık boyu lidersiz kalarak dağıldı ve eski güçlerini kaybederek yaşadıkları bölgelerin hakimiyetini elinde bulunduran devlet, beyliklerin tebaası haline geldiler.

Veliahd Kutalmış'da hapis (Lider kim olacak ?)

Arslan Bey’in oğlu Kutalmış da babası Arslan Bey gibi Gaznelilerin tutsağı olmuştu ve Selçuklu Beyliğinin idaresi için Arslan Bey’in başka bir veliahdı bulunmuyordu

Selçuklu Beyliği Lidersiz Kalmadı

Arslan Bey’in kardeşi, Selçuk Bey’in diğer oğlu olan Mikail’in oğulları Tuğrul Bey Çağrı Beyler, ortaya çıkan otorite boşluğunu doldurmak için genç yaşta bu büyük vazifeyi üstlenerek Selçuklu Beyliğinin içine düştüğü otorite boşluğunu ortadan kaldıracak ve Selçuklu Beyliğini Büyük Selçuklu Devleti haline getireceklerdir.

Selçuk Bey'in diğer oğlu Yusuf ne yapıyordu ?

Selçukoğullarının bir zamanlar müttefiki olan Buhara-Karahanlı hükümdarı Ali Tegin, Tuğrul ve Çağrı beylerden şüphelenerek aile içerisine nifak sokup zayıflatmak maksadı ile Yusuf'a hil'at yollayarak onu yabgu ilan etti.
Yusuf'un yabguluğu benimsemesine itiraz eden Tuğrul ve Çağrı beyler, Ali Tegin'in oyununun gerçekleşmesine fırsat vermediler.
Bunun üzerine Ali Tegin, Yusuf'u Tuğrul ve Çağrı beylere karşı harekete geçmeye teşvik etti.
Yusuf buna yanaşmayınca da, Alp Kara adlı bir komutanı, Yusuf üzerine gönderdi.
Alp Kara, yaptığı bir baskınla Selçuklular'ın bir kolunu yenerek Yusuf öldürüldü.
Bu baskının intikamı, çok geçmeden Musa Yabgu ile birlikte Tuğrul ve Çağrı beyler tarafından alındı.

1029 - Alp Kara'nın komutası altındaki Karahanlı ordusu mağlup edildi ve Alp Kara yakalanıp öldürüldü

1030 - Ali Tegin'in çok zayiat vermesine rağmen dört bir taraftan giriştiği taarruz neticesinde, Selçuklular Harezm'e çekilmek zorunda kaldılar ve Gaznelilerin Harezm valisi Altun Taş'ın göstermiş olduğu bölgeye yerleştiler.
Bu sıralarda Gazneli Mahmud öldü
Yerine Gazne tahtına oğlu Mesud geçti.

(1030 - 1063) Tuğrul ve Çağrı Bey Dönemi 

Arslan Bey’in tutsak edilmesi ile otorite boşluğuna düşen Selçuklu Beyliğinin tekrar ayağa kalkması 10 yıl sürdü.
Bu süre zarfında Selçukluların birliğini ve ordusunu yeniden tahsis eden Tuğrul ve Çağrı Beyler, güçlerini toparlayarak tarih sahnesine tekrar çıktılar.

Mesut Han, Arslan Bey’i serbest bıraktı
(Gazne devletine bağlılık sözü ile)

Bu sırada Gazneli Mahmut vefat etmiş yerine oğlu Mesut Han geçmişti.
Tuğrul ve Çağrı Bey’ler, amcaları Arslan Bey’in tutsaklığına son verilmesi karşılığında Gazne Devletine bağlılığı kabul edeceklerini bildirdiler.
Gazne Sultanı Mesut Han’da bu teklifi kabul ederek Arslan Bey’i serbest bıraktı ve Selçuklu Beyliğinin tabiiyetini kabul etti.

Mesut Han, anlaşmayı bozuyor

Ancak Tuğrul ve Çağrı Bey’lerin amacı Selçuklu Beyliğini bağımsız bir devlet haline getirmekti.
Tuğrul ve Çağrı Bey’lerin bu amaçlarını öğrenen Mesut Han, Arslan Bey ve oğlu Kutalmış’ı yeniden hapse atarak anlaşmayı bozmuş oldu.
Tuğrul ve Çağı kardeşler, amcaları Arslan Bey’i kurtarmak için pek çok teşebbüste bulunsalar da muvaffak olamadılar.

Arslan bey vefat ediyor 

1032 - Arslan Bey’in oğlu Kutalmış, bir yolunu bularak hapisten kaçarak Buhara’ya dönse de Arsan Bey, kalan ömrünü Kalincar Hapishanesinde tamamlayarak 1032 yılında vefat etti.

Arslan Bey’in vefatından sonra Selçuklu Beyliğinin tek hakimi Tuğrul Bey ve kardeşi Çağrı Bey olmuştu.

Gaznelilerde durum

Mesud, Ali Tegin üzerine Altun Taş'ı bir seferle vazifelendirdi ise de Altun Taş öldü.
Yerine oğlu Harun getirildi.
Fakat Harun, 1034 yılında kendi bağımsızlığını ilan maksadı ile ayaklanınca bölgenin siyasi yapısı değişti.
Sultan Mesud'a karşı kendisini zayıf hisseden Ali Tegin, Selçuklular'm yardımına muhtaç kaldı.
Ali Tegin'in yanısıra Harun da yardımlarını beklediği Selçukoğullarına pek itibar eder oldu.

Şahmelik baskını

1034 - Ancak Oğuzların Baranlı (Koyunlu) boyundan Cend hakimi Ebu'l-Fevaris Şahmelik b. Ali, Selçukoğullarına eskiden beri duyduğu kin dolayısıyla, ani bir baskın yaparak 7-8 bin kişiyi öldürdü
Çok can ve mal zayiatı veren Selçuklular, Harezm'deki yurtlarını terkederek Ceyhun nehrini geçmek zorunda kaldılar.
Selçuklular'ın desteğini kaybetmek istemeyen Harun'un araya girmesi üzerine, Selçuklular yeniden Harezm'e döndüler.
Harun'un otuz bin kişilik ordusundan çekinen Şahmelik ise Selçukoğullarının peşini bırakmak zorunda kaldı.

1035 - Ali Tegin ve Harun bu sene içinde öldüler.
Şahmelik'e karşı yalnız kalan Selçukoğulları, Mesud'dan izin almadan Horasan'a girdiler

Selçuklular'ın, Gazne Devletine bağlılığı kalkıyor ve Horasan'a yerleşiyorlar

Selçuklular, Arslan Beyin ölümünden önce Türk Töresi gereği Gazne Devletine bağlı olarak Gazne Ordusunda görev yapıyor, Gazne Sınırlarının güvenliğini sağlıyor ve vergi ödüyorlardı.
Ancak Arslan Bey’in ölümünden sonra bu bağlılık ortadan kalkmıştı.
Türk Töresi gereği Boylar, yerleşecekleri bölgelere Büyük Kağanlarının izni olmaksızın göç edemezlerdi.
Selçukluların bu eylemi bir anlamda başkaldırı ve isyan olarak nitelendirilebilecek şiddette bir itaatsizlikti.

Yayılma politikası

Gazne Sultanı Mesut Han, Selçukluların Horasan’a izinsiz olarak yerleşmelerine önce müsamaha gösterdi.
Güçlendikçe kalabalıklaşan Selçuklular, Horasan’dan sonra Merv ve Nesa şehirlerine de girdiler.
Bu yayılma stratejisi bir istila gibi görünebilirdi.
Bu sebeple Gazne Sultanına mektup göndererek Horasan, Merv ve Nesa şehirlerinde yerleşim izni verilmesi karşılığında Gazne Devletine bağlı kalacaklarını bildirdiler.
Tuğrul Bey’in amacı hakimiyet alanını genişleterek daha geniş alanlarda mücadele ederek stratejik avantajlar sağlamaktı.
Bunun farkında olan Gazne Sultanı Mesut Han, Tuğrul Bey’in mektubuna cevap dahi vermeden ordularını hazırlayarak Selçukluların üzerine sefere gönderdi

1035 - Nesa Savaşı  (ilk savaş ve zafer Selçukluların)

Selçuklular ile Gazne Devleti arasındaki ilk kez bir savaş gerçekleşecektir.
Gazne Sultanı, Selçukluların gücünü önemsemeyip ordusunu, başına geçmeden kumandanlarının idaresinde Selçukluların üzerine sefere göndermişti.
Tuğrul Bey ve ordusu, Gazne Ordusunu Nesa şehrinin girişinde karşıladı ve Meydan Muharebesi şeklinde tezahür eden bu savaşta Gazne Ordusu ağır bir yenilgi alarak geri çekilmek zorunda kaldı.
Bu mağlubiyetin ardından Gazne Sultanı, Tuğrul Bey’in kendisine gönderdiği mektubu cevaplayarak Horasan, Merv ve Nesa şehirlerinde kendilerine oturma ve barında izni verdiğini bildirdi.
Selçuklular istediklerini almışlardı ama bununla yetinmediler.

1037 - Büyük Selçuklu Devleti Kuruldu

Tuğrul Bey'in Dedesi Selçuk Bey, Büyük Selçuklu Devletini'nin ilk ateşini yaktı (960) Tuğrul Bey,
İlk ateşten 77 yıl sonra, Büyük Selçuklu Devletini tüm dünyaya ilan etti 

 1037 - Büyük Selçuklu Devleti Kuruldu

Tuğrul Bey'in Dedesi Selçuk Bey, Büyük Selçuklu Devletini'nin ilk ateşini yaktı (960) Tuğrul Bey, İlk ateşten 77 yıl sonra, Büyük Selçuklu Devletini tüm dünyaya ilan etti


1038 - Selçuklular yayılmalarını devam ettirdi ve Gaznelilerle 2. savaş
(Serash savaşı ve zafer Selçukluların)

Nesa savaşından 3 yıl sonra yayılmalarını devam ettirerek 3 yeni şehirde daha yerleşme izni istediler.
Gazneli Mesut, Selçukluların bu isteklerini daha önce olduğu gibi yine reddederek üzerlerine öncekinden daha güçlü ve donanımlı bir ordu gönderdi
Gazne Ordusu, 1035 yılında Nesa’da mağlup olan orduya göre çok daha güçlüydü ancak aradan geçen süre zarfında Selçuklularda güçlenmişlerdi.
Gazne Ordusu ile Selçuklu ordusu, Sarah şehrinde, yine bir meydan muharebesi ile karşı karşıya geldiler.
Gazne Ordusu, bu savaştan da ağır bir mağlubiyet alarak geri çekilmek zorunda kaldılar.
Selçukluların bu zaferi Büyük Selçuklu Devletinin doğuşu anlamına geliyordu.

Selçukoğulları, zaferden sonra yapılan kurultayda, eski Türk devlet an'anesi gereğince, ülkeyi kendi aralarında bölüştüler.
Buna göre; Tuğrul Bey Horasan'ın başşehri Nisapur'u,
Çağrı Bey Merv'i,
Musa Yabgu ise Serahs'ı aldı.
 

Bağımsızlık ilanı

1038 - Tuğrul Bey kendisini Büyük Kağan ve Sultan, kardeşi Çağrı Bey’i de ortak kağan ilan ederek Büyük Selçuklu Devletinin bağımsızlığını ilan etti. 

Selçukluların Başkenti Nişabur oldu

Türkistan’ın en önemli kentlerinden olan Horasan, Merv ve Nesa Selçukluların hakimiyeti altına girmiş, Nişabur şehri ise Selçukluların Başkenti olmuştu.
Bu durum elbette en çok Gaznelilerin itibarına gölge düşürmüştü.

Karahanlılar ise yaşadıkları iç karışıklıklar ve saltanat mücadeleleriyle baş etmekten Büyük Selçuklu Devletinin Kurulmuş olmasına tepki veremeyecek durumdaydı.

Dandanakan Savaşı (1040)

Selçuklu - Gazneliler 3. savaşı 

Selçuklular Gaznelilerin toprakları üzerinde bağımsızlığını ilan etmiş, Gazne Devletinin en stratejik bölgeleri Selçukluların idaresi altına girmişti.
Mesut Han, Selçuklularla mücadele etmekten vazgeçmedi.
Bu kez ordusunun başına kedisi geçti ve ordusunun tüm gücünü seferber ederek Selçukluların üzerine taarruza kalktı.
Tarihe Dandanakan Savaşı olarak geçen bu hadise hem Gazne Devletinin yıkılma sürecini başlatacak ve Türk Dünyasının en büyük güçlerinden biri olan Büyük Selçuklu Devletini Bozkır İmparatorluğundan Cihan Devletine dönüştürecektir.
Mesut Han, 1038’deki ağır mağlubiyetin ardından İki yıl süren bir hazırlık neticesinde çoğunluğu atlı süvarilerden oluşan 100.000 kişilik bir ordu hazırladı.
Gazne Ordusu Selçuklu ordusuna nispetle oldukça büyük ve kabalalıktı.
Gazneli Mesut, ordusunun başında sefere çıkarak 16 Ocak’da Nişabur Şehrine ulaştı
Savaşı Nişabur üzerinden kurgulamıştı ancak Sarah savaşında ağır tahribata uğrayan ve halkı çevre şehirlere göç eden Nişabur şehri yiyecek ve temiz su sıkıntısı içerisindeydi.
Kalabalık ordusunun yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılamak amacıyla çevre illerden erzak tedariki yapmaya çalışsa da yeterli olamayınca Merv şehrine ilerlemeye karar verdi.
Selçuklular Gazne Ordusunu ilerleme esnasında hem vur-kaç taktikleriyle yoruyor ve yavaşlatıyor, hem de erzak tedariki için lojistik hareketlerini baltalıyordu.
Nihayet Merv şehrinde konuşlu bulunan Dandanakan kalesi önünde karşı karşıya geldiler.
Gazne ordusu Dandanakan kalesine doğru ilerlemekteyken Selçuklu ordusu ilk taarruza başladı.
Taarruza rağmen kaleye ilerlemeye devam eden Gazne ordusu, hem Selçuklularla hem de susuzluk, açlık ve yorgunlukla mücadele ediyorlardı.
Dandanakan kalesine girerek savunma savaşı yapmak Gazne ordusu için önemli bir avantaj sağlayacaktı ancak Kaleye girmeleri ve kuşatılmaları halinde dışarıyla bağlantıları kesilecek, artan su sıkıntısı katlanılamaz bir hale gelecekti.
Bunun üzerine kaleye sığınarak savunma savaşı yapmak yerine Ordunun su sıkıntısını gidermek için birkaç kilometre daha güneyde bulunan Su kuyularına doğru ilerlemeye karar verdiler.
Selçuklu ordusu Gazneliler üzerindeki taarruzlarını şiddetlendiriyor ve baskısını arttırıyordu.
Gazne ordusu ise hem Selçuklulara karşı koymaya çalışıyor hem de su kuyularına doğru ilerlemeye çalışıyorlardı.
Bu keşmekeş içerisinde düzeni ve disiplini bozulan Gazne ordusu, Selçukluların planlı ve ısrarlı taarruzları karşısında tutunamayarak sayıca fazla ve güçlü olmalarına rağmen ağır kayıplar vererek yenik düşmeye başladılar.
Savaşın sonunda ağır bir yenilgiye uğrayan Gazne ordusu savaş meydanından düzensiz şekilde çekilmeye başladılar.
Gazneli Mesut, bu mağlubiyetten sonra otoritesini yitirmiş, askerlerinin saygısını ve bağlılığını kaybetmişti.
Kendisine bağlı küçük bir birlik ile Hindistan’a doğru ilerleyerek hem Selçuklulardan hem de kendi askerlerinden kaçmaya başladı
Bu kaçış hareketiyle Selçuklulardan kaçmayı başarabilmişti ancak kendi askerlerinden kaçamayıp askerleri tarafından öldürüldü.
Dandanakan Savaşını kazanan Selçuklular, Mesut Han’ın geri dönmeyerek saltanatına sahip çıkmamasını bir fırsat olarak değerlendirip Gazne Sarayına girerek Gazne Devletinin hazinesini savaş ganimeti olarak aldılar.
Selçuklular artık hem geniş bir bölgeyi hakimiyetleri altına almış hem de Gazne Ganimetleriyle hazinesini doldurmuştu

Dönemin en büyük Türk Devleti olan Gazne Devleti, Mesut Han’ın yokluğunda sahipsiz kalarak zayıflayacak ve yıkılarak tarih sahnesinden çekilecektir.
Aynı tarihlerde bölgedeki diğer bir Türk Devleti olan Karahanlıların ise kısa süre sonra zayıflaması ve zamanla bölünerek yıkılması Selçuklu Devletini Türk Dünyasının yegane gücü haline getirecektir.

Tuğrul ve Çağrı kardeşlerin birlikte yönettiği Selçuklu Beyliği Samanilerin yıkılmasıyla yerleşik halde yaşadığı coğrafyada güçlenmiş,Gazne Devletinin hâkimiyet altına aldığı Horasan bölgesinden yayılarak Dönemin en büyük Türk Devletlerinden biri olan Gazne Devletini mağlup ederek Nişabur kentinde Büyük Selçuklu Devletinin bağımsızlığını ilan etmişlerdi

* 11. Yüzyılda varlığını devam ettiren 6 Türk Devleti bulunmaktaydı.
Karahanlılar, Marveaünnehir’de,
Peçenekler, Kuzey Karadeniz’de,
Uzlar, Balkanlarda,
Kıpçaklar, Kafkasların doğusu ve Karadeniz’in Kuzey’inde,
Gazneliler, Hindistan-Pakistan bölgesinde,
Selçuklular ise İran-Türkistan coğrafyasında Tarih’e yön vermekteydiler.
Bu devletlerin en güçlüsü ve en uzun ömürlüsü Büyük Selçuklu Devleti olmuştur.

Sultan Tuğrul Bey (1040-1063)

Selçukoğulları arasında paylaşım

Dandanakan savaşını müteakip sultan olarak bir kere daha tahta oturan Tuğrul Bey, kardeşi Çağrı Bey ile amcası Musa Yabgu'ya birer bölge vererek buralarda hükümran olmalarını kabul etmişti.
Hanedanın ileri gelen diğer azaları da muhtelif bölgeleri fetihle görevlendirilmişlerdi.
Nitekim Çağrı Bey, Cuzcan, Badgis, Huttalan ve Toharistan'daki diğer şehirleri kolaylıkla ele geçirdi.
İnanç Yabgu (Musa) Herat'a yerleşti
İbrahim Yınal'ın kardeşi Ertaş Sistan bölgesini fethetti
Sultan Mesud'dan sonra Gazne tahtını elde eden Mevdud, Ertaş'ın ele geçirdiği Sistan ile İnanç Yabgu'nun yerleştiği Herat'ı geri almak için harekete geçti ise de Ertaş tarafından mağlubiyete uğratılarak geri çekilmek zorunda kaldı.

1041 - Selçukluların hakimiyet alanları Horasan, Merv, Fergana, Tohoristan ve Zemindaver şehirlerini içine alan geniş bir coğrafyaya ulaşmıştı.
Artık bir beylik değil bağımsız bir devlet olarak anılan Büyük Selçuklu Devleti, toprakları üzerinde hakimiyet kurduğu Gazne Devleti üzerinde otorite kurmuş, hakimiyet alanlarını batıya ve kuzeye doğru genişletmek için sınır komşusu oldukları Karahanlılar Devleti ile karşı karşıya gelmişti.
Karahanlı Devleti, Selçukluların Horasan’ı sahiplenmesi nedeniyle iç karışıklıklar yaşamaya başlamıştı.
Zira Horasan, Karahanlılar için büyük öneme sahipti.
Karahanlıların uzun süredir Gazne Devletinden almak için uğraştıkları Horasan, Selçukluların hakimiyet alanına girince Karahanlılar bu başarısızlığın sorumlusu olarak saltanat ailesini hedef aldı ve ülke ikiye bölündü

* Doğuda Gazne Devleti üzerine düzenledikleri seferler 1050 yılına kadar devam etmiş, Karahanlılar ise Büyük Selçuklu Devletinin üstünlüğünü kabul ederek iyi ilişkiler içerisine girmişti.
Doğu ve Kuzey cenahlarda otorite kurulmuş, sıra batı sınırlarının genişletilmesine gelmişti.
Artık hedef İran coğrafyasıydı.
Tarihte az görünür bir süratle gerçekleşen bu seferler, art arda ve mutlak galibiyetlerle İç Asya ve Orta Doğu’yu Türk Yurdu haline getirmeye başladı.

Kirman Selçukluları, (1041-1187) hakkında bilgi

1041 - Kirman’a taarruz edildi ele geçirildi
Çağrı Bey'in oğlu Kavurt , Selçukluların Kirman kolunun başı idi.
İran'ın güney kısmında yer alan Kirman'dan başka Fars, Hürmüz ve Umman'ı da zapt etmiştir.
Umman'ın fethi Selçuklularca yapılmış ilk deniz aşırı seferdir.
Birkaç kez taht için hak talebiyle isyan eden Kavurt Sultan, Melikşah tarafından boğdurulmuştur.
Onun yerine geçen oğulları Selçuklulara bağlı kalmışlardır.
Bir ara Gurluların hâkimiyetine giren Kirman Selçuklu Devleti, 1187'de Oğuzlar'dan Dînar tarafından ortadan kaldırılmıştır.

* Yalnızca bir yıl içerisinde 1200 Km uzunluğunda, 1.100.000 Km² lik bir coğrafyayı Büyük Selçuklu Devletinin topraklarına dâhil etmeyi başaran Tuğrul ve Çağrı Bey’ler, Büyük Selçuklu Devleti’ni cihan devleti haline getirdiler.

Harezmşah'a akınlar

1041 - Şahmelik, Harezmşah üzerine büyük bir ordu ile yürüdü..ve istila etti
Çağrı Bey, Harezm üzerine yürüdü.
Şahmelik buradan çekilmek zorunda kaldı.

Tuğrul Bey boş durmuyordu

1041- Çağrı Bey'in Harezm seferi esnasında Tuğrul Bey Taberistan ile Curcan bölgelerini ele geçirip, Ziyaroğulları ile Bavendileri hakimiyeti altına aldı

Şahmelik vazgeçmiyor ama ..

1043 - Harezm'den çekilen Şahmelik, yeniden aynı bölgede faaliyetlere girişince;Tuğrul ve Çağrı beyler, yeniden sefere çıkmak zorunda kaldılar.
Urgenç civarında sıkıştırılan Şahmelik, mağlubiyete uğrayarak Gaznelilere sığınmak üzere çöllere çekildi.
Kazanılan bu zaferden sonra Harezm halkı, Selçuklular'a itaat arzedip ülkeleri bir Selçuklu eyaleti oldu.
Selçuklu meliklerinden Ertaş, çöle çekilen eski düşmanları Şahmelik'in peşini bırakmadı ve onu Mekran civarında yakalayarak Çağrı Bey'e getirdi.
Şahmelik,mahpus tutulduğu hapishanede bir süre sonra öldü.

Gazne seferi (Alparslan devrede)

1043 - Çağrı Bey, Harezm seferinden döndükten sonra, oğlu Alparslan komutasındaki bir orduyu Gazne üzerine sefere gönderdi.
Daha ondört-onbeş yaşlarında bulunan Alparslan, Gaznelileri yenip Tirmiz, Kubadiyan, Vahş ve Kunduz (Velvalic) gibi Toharistan'daki bütün bölgeleri fethetti ve bu bölgeler Alparslan'ın idaresine verildi.

İbrahim Yınal Rey'e yürüyor ve Rey şehri payitaht oluyor

Çağrı Bey ile oğlu Alparslan'ın bu fetihleri devam ederken İbrahim Yınal, Rey üzerine yürüdü.
Burası Arslan Yabgu'ya bağlı Oğuzların hakimiyeti altında idi.
Irak Oğuzları veya Navekiyye dediğimiz Türkmenlerin bu kolu Göktaş, Bektaş, Boga, Kızıl, Mansur gibi beylerin komutası altında olup bunlar, kendilerini ihanetle suçladıkları Rey hakimi Alaüddevle'ye hücum ederek ülkesini zaptettiler.
Alaüddevle, İsfehan'a kaçıp iyi münasebetler içinde bulunduğu halifenin yardımını istedi.
Halife Tuğrul Bey'den bu Türkmenlerin cezalandırılmasını istedi.
Tuğrul Bey, halifenin şikayeti üzerine bu asi Türkmenler üzerine İbrahim Yınal'ı gönderdi.
Ayrıca kendisi de harekete geçip Rey'e doğru harekete geçti.
İbrahim Yınal, Hemedan ve Cibal'da futuhatlarda bulunduktan sonra Tuğrul Bey ile buluştu.
Beraberce Rey şehrine girdiler.
Bu harap şehri imara başlayan Tuğrul Bey, eski bir hükümdar sarayı olan Darü'l-İmare'yi yıkarak kendisine yeni bir saray inşa etti.
Ayrıca camiler ve ilk medreseyi inşa ettiği bu Rey şehrini kendisine payitaht yaptı.
Bu şehirde kendi adına birçok para bastırdı.

Oğuz göçleri, sıkıntı doğuruyor ve dengelerle oynuyor

Tuğrul Bey'i uğraştıran meselelerden biri de Oğuz göçleri idi.
Dandanakan zaferinin kazanılmasından sonra bir Türkmen boyunun istiklal kazandığını duyan Oğuzlar, büyük kitleler halinde Selçuklu ülkesine göçmeye başladılar.
Selçuklu sultanı, bu gelen soydaşlarına yardım etmekle mükellefti.
Ancak bunlarla beraber gelen intizamsızlık da büyük boyutlara ulaştı.
Bölgenin İslam hükümdarları, bu göçü bir istila ve yağma olarak nitelendirmekte ve Tuğrul Bey'i mesul tutmakta idiler.
Diyarbekir ve Mervani emiri Nasirüddevle , şikayet edenler arasında bulunuyordu.
Büyük bir Oğuz grubu,Türkistan'dan Nişapur'a geldi.
Yerleşecek bir yurt bulamayan bu Oğuzlar, İnanç Yabgu'ya müracaat ettiler.
Yabgu, kendi ülkesinin onları yerleştirmek için dar olduğunu söylemiş ve Rum diyarı (Anadolu) na gitmelerini tavsiye etmişti.
Abbasi halifesi el-Kaim Biemrillah, Tuğrul Bey'e mektup yazarak ondan bu Oğuzların İslam ülkelerine zarar vermemeleri için gerekli tedbirleri almasını istiyordu.
Oğuzları batıya yöneltmek ve hristiyan ülkeleri yurt edinmelerini sağlamak mecburiyeti ortaya çıkmaktaydı.
Tuğrul Bey, 1043 yılında Kazvin'de iken Zencan taraflarında toplanan ve sultanın itaat teklifini reddeden bu Oğuzlar, 1044 yılında yeni gelen göçler ile çoğalarak büyük kitleler halinde Doğu Anadolu'ya girmeye başladılar.
Bunlardan bir kısmı güneye indi.
Fakat Nasirüddevle'nin oğlu Süleyman'ın tuzağına düşen bu Türkmenlerin pek çoğu çoluk-çocuk denilmeden öldürüldüler.
Buna rağmen kısa bir süre içinde toparlanıp Mervanileri haraç vermeye zorlayıp, sulh aktettiler.
Bunlardan, Göktaş, Mansur ve Oğuzoğlu'nun komutasında olanlar Musul ve havalisine girdiler.
Buralarda Sultan Tuğrul adına hutbe okuttular.
Musul Arap emiri Karvaş, civardan topladığı kuvvetler ile Oğuzları yenilgiye uğrattı.
Bunların bir kısmı Hazar Denizi civarına, Taberistan'a ve Şirvan'a gittiler.
Bunlara karşı Şirvanşah, payitahtı olan Yezidiye şehrini surlar ile çevirmek zorunda kaldı

1048 - Hasankale Savaşı

Selçuklular ile Bizanslılar arasında yapılmış olan meydan muharebesi, iki ordunun karşı karşıya geldiği Erzurum Hasankale’ye (Pasinler) nispetle, Pasinler Zaferi olarak anılmıştır.
Bizans imparatoru II. Basileios doğu hududunu emniyet altına almak maksadı ile, güvenemediği bir kısım Ermeni prensliklerini Orta Anadolu ile Sivas civarına nakletmişti.
Baileios'dan sonra Imparator olan Kostantinos, aynı siyaste devamla 1045 yılının sonbaharında Gürcü prensi Liparit'i vaziflendirerek Dvin üzerine yolladı.
Tuğrul Bey, bu Bizans taarruzunu önlemek maksadı ile Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış'ı Liparit üzerine yolladı.

İlk çatışmalar Gence şehri yakınlarında başladı.
Kutalmış, Diyarbekir ve Musul taraflarında yurt edinmekle meşgul olan Türkmenleri yanına alarak Liparit'i ağır bir bozguna uğrattı.
Bu zaferden sonra Aras nehri boyunca ilerleyen Selçuklu kuvvetleri komutanı Kutalmış, bölgenin zengin ve verimli olduğunu, aynı zamanda fethinin kolay olabileceğini Tuğrul Bey'e bildirdi.
Kutalmış'ın yanısıra yine Tuğrul Bey'in akrabalarından olan Hasan (Asan) Bey, yirmibin kişilik kuvveti ile Erzurum ve Pasin ovalarını işgal edip Van'a kadar ilerledi.
Fakat Büyük Zap suyu civarında pusuya düşürülen Hasan Bey yenilerek öldürüldü.
Onun öldürülmesi ile Dicle boylarında faaliyet gösteren İbrahim Yınal, Bizans'a karşı Anadolu'nun fethi ile vazifelendirildi.
İbrahim Yınal, Türkistan'dan Nişapur'a gelmiş Türkmenlerden bir kısım gurupları 1047 yılında Anadolu'ya sevketmişti.
Bunların arkasından kendisi de harekete geçerek Kalikala (Erzurum-Pasin) ovalarına geldi.
Türkmenler, batıda Haldiya ( Gümüşhane-Trabzon havalisi), kuzeyde İspir güneyde Muş bölgesi ile Ağrı havalisine yayıldılar.
Selçuklu birlikleri, Erzurum'u ele geçirdiler İbrahim Yınal, Erzurum'dan hareket ederek Hasankale'ye doğru ilerledi.
Selçuklu kuvvetleri, (18 Eylül 1048 Cumartesi) taarruza geçerek Bizans ordusunu bozdular.
Liparit mağlup ve esir oldu.
Bu savaştan kaçabilen Bizans kuvvetleri, Van ve Ani kalelerine sığındılar
Hasankale mağlubiyetinden sonra Bizanslılar Selçuklular ile anlaştı.
Zaten bu sıralarda İmparator Kostantinos, Balkanlar'da Peçenek istilası ile uğraşmak zorundaydı.
Tuğrul Bey, Liparit ve diğer esirleri fidye almadan serbest bıraktı.
Selçuklular ile Bizans arasında yapılan bu antlaşmanın bir hükmü de Bizans'ın Abbasi halifeliğini tanımasıydı
Bu husus, Tuğrul Bey'in İslam aleminde itibarını artırdı.

İbrahim Yınal olayı

1050 - Hasankale savaşının ardından İbrahim Yınal, eski Türk devlet anlayışı uyarınca kendisine Hemedan'ın verilmesini talep etmekteydi.
Kardeşinin teklifini reddeden Tuğrul Bey, askeri ile harekete geçmesine meydan vermeden onun üzerine yürüyerek mağlup ve esir etti 
İbrahim Yınal'a iyi davranan Tuğrul Bey,ona hakimiyet sahası yerine ıkta olarak bir çok memleketi vermeyi,kabul etmediği takdirde de kendi yanında kalabileceğini teklif etti.
İbrahim Yınal, bu son teklifi belki de Tuğrul Bey'i şüphelendirmemek için kabul etmiş göründü ve Tuğrul Bey'in yanında kalarak kendi hakimiyetini tesis edebilmek için müsait zaman ve zemini kollamaya başladı

Çağrı Bey'in Doğu Seferi

Çağrı Bey'in yaşının epey ileri olmasından istifadeye kalkışan Gazneliler ve Karahanlılar'ın teşvikiyle Harezm valisi isyan etti.
Çağrı Bey, yanında oğlu Alparslan olduğu halde Harezm üzerine yürüyerek isyanı bastırdı.
Oğlu Alparslan ise; harekatına devamla Karahanlılar'ı dize getirdi.
Sulh talep eden Karahanlılar ile Ceyhun'u geçip Buhara'ya gelen Çağrı Bey antlaşmayı imzaladı.
Böylece imparatorluğun doğusu güven altına alınmış oldu

Selçukluların akınları 1050’li yıllarda tekrar başladı.
1051 - Şiraz,
1052 - Umman,
1054 - Tebriz, Hille, Musul ve Diyarbakır,
1056 - Huzistan şehirlerini ele geçirdiler.

* Büyük Selçuklu Devleti artık İran coğrafyasının tam anlamıyla hakimi durumuna gelmişti.
Ülkenin sınırları Batıda Bizans, Kuzeyde Gürcistan, Güneyde Abbasiler, Doğuda Kaşmir hattına ulaşmıştı.
Yalnızca 20 yıl gibi bir süre içerisinde Asya’nın dörtte birine hakim olan Selçuklular artık gözünü batıya, Bizans topraklarına dikmişti.
Büyük Selçuklu Devleti yalnızca Türk Dünyası’nın değil İslam Dünyası’nın da en önemli aktörü haline gelmişti.

Tuğrul Bey'in l. Bağdat Seferi

1055 - Şii Büveyhioğulları'nın sonu

Sünni olan Selçuklular'ın hakimiyet sahaları genişledikçe, Bağdat'a hakim olan Şii Büveyhiler'in endişe ve huzursuzlukları buna paralel olarak artmaktaydı.
Abbasi halifesi el-Kaim Biemrillah, Tuğrul Bey'e müracaat ederek ondan yardım istedi.
Tuğrul Bey, 1055 yılında Bağdat üzerine sefere çıktı.
Selçuklu sultanının Bağdat'a yaklaşmakta olduğu haberini alan Arslan Besasiri şehirden kaçtı.
Büyük Selçuklu Devleti ile baş etmesi mümkün olmayan Büveyhioğulları Bağdat’ı terk ettiler
Zaten emrindeki askerler de Türk oldukları için Selçuklu askerine kılıç çekmediler
Şehirde bulunan Hüsrev Firuz halifenin tavsiyesine uyup şehir dışına çıkarak Tuğrul Bey'e itaatini arzetti.
Halife, muhteşem bir merasimle Selçuklu sultanını karşıladı.
Halife el-Kaim Biemrillah'ın, artık sadece dini otoritesinin ötesinde herhangi bir hakimiyet imkanı kalmamıştı

Şii Fatimi Devleti endişeli

Selçuklu sultanının Bağdat'ta sergilediği bu ihtişam, Şii Fatımi devletini endişelendirdi.
Bu bakımdan onlar, Bağdat'tan kaçmış olan Arslan Besasiri'yi destekleyerek, onun etrafında birleşmeye çalıştılar.
Yeniden kuvvet kazanan Arslan Besasiri, 1057 yılında Sincar civarında, Kutalmış Bey'in komutasındaki bir Selçuklu birliğini yendi.
Sincarlılar, Selçuklu ordusunun ilerleyişi karşısında endişeye düştüler.
Nitekim Arslan Besasiri Mısır'a kaçtı.
Sincar'a giren sultan, suçluları ağır bir şekilde cezalandırdı
Tuğrul Bey'in Şiiler üzerindeki kesin hakimiyeti, Abbasi halifesini gururlandırmış, Tuğrul Bey'i kendi tahtının yanında kurdurduğu bir tahta oturtarak ona; Dünyanın (doğu ve batı) sultanı ünvanı ile Kasım Emirü'l-Mü'minin (Halifenin ortağı) gibi lakaplar verdi.

Resul Tekin İsyanı

Tuğrul Bey'in Büveyhiler'i tenkil maksadı ile Sincar üzerine yürüdüğü sıralarda, amcazadesi Resul Tekin; Basra, Ahvaz ve Şiraz taraflarını işgal ederek isyan bayrağını çekmişti.
Sincar'a hakim olan sultan, Musul'a İbrahim Yınal'ı vali olarak tayin etmiş ve Bağdat'a dönmüştü.
O Bağdat'ta iken Şiraz valisi olan Hezaresb b. Bengir'i isyanı bastırmakla vazifelendirdi.
Hezaresb, sultanın emri üzerine Basra'ya geldi.
Bu civarda yapılan çetin bir muharebeden sonra Resul Tekin mağlup edilerek esir alındı.
Resul Tekin, halifenin şefaati ile ölümden kurtuldu

İbrahim Yınal isyandan vazgeçmiyor

Musul valiliğini yürüten İbrahim Yınal, Resul Tekin'in isyanının bastırılmasından kısa bir süre sonra, Tuğrul Bey'den izin almaksızın Cibal bölgesine gitmiş, kendisini Musul civarındaki Türkmenler takip etmişti
İbrahim Yınal'ın bu davranışında bir isyan havası görüldüğünden, gerek halife gerekse Tuğrul Bey, elçiler göndererek onun Bağdat'a gelmesini sağladılar.
İbrahim Yınal, Bağdat'ta merasimle karşılandı.
Ancak onun Musul'dan ayrılması ve Selçuklu kuvvetlerinin burada azalmasını fırsat bilen Arslan Besasiri Musul'u kuşattı.
Bağdat'ta bulunan sultan, bir kere daha Musul üzerine sefere çıkmaya mecbur kaldı.
Besasiri ve ona yardımcı olan Kureyş b. Bedran, Musul ve çevresini tahrip ederek kaçtılar
Tuğrul Bey, onların peşini bırakmayıp Nusaybin'e kadar takip etti.
Burada, İbrahim Yınal'ın kendisini destekleyen büyük bir gurup asker ile Hemedan'a çekildiğini öğrendi.
İbrahim Yınal'ı, Mısır Fatımi devleti ile Tuğrul Bey'e kırgın hanedan mensupları da desteklemekteydiler.
Nitekim Fatimi halifesi, İbrahim Yınal'ı sultan olarak tanıyacağını vaat etmişti
Bu durumda Sultan Tuğrul Bey, bir kısım askerini Besasiri'nin peşine, bir kısmını ise veziri Amidü'l-Mülk komutasında karısı ve üvey oğlu Anuşirvan ile halifeyi korumak üzere Bağdat'a yolladı.
Kendisi de İbrahim Yinal'ı takibe koyuldu.
Tuğrul Bey, 1058 yılının Kasım ayında Hemedan'a geldi.
Ancak yanında çok az sayıda asker bulunuyordu.
Buna karşılık İbrahim Yınal, kendisine katılan Türkmenler ile askerlerinin sayısını otuzbine kadar yükseltmişti.
Hemedan civarında yapılan muharebeyi kaybeden Tuğrul Bey, Hemedan kalesine sığındı.
Zor durumda kalan sultan, kardeşi Çağrı Bey ile Bağdat'tan acele yardım istedi.
Sultanın mağlubiyeti ve Arslan Besasiri'nin Bağdat üzerine yürümekte olduğu haberi, şehirde büyük üzüntü ve telaş yarattı.
Endişeye kapılan vezir Amidü'l-Mülk, bir ara Anuşirvan'ı sultan ilan etme düşüncesine bile kapıldı
Ancak Tuğrul Bey'in hanımı Altuncan Hatun, gerek veziri, gerekse Tuğrul Bey'in üvey oğlu Anuşirvan'ı tevkif etmek üzere harekete geçince vezir Ahvaz'a kaçtı.
Altuncan Hatun, yanına aldığı Oğuz askerlerinin başında Hemedan'a doğru yola çıktı.
Halife el-Kaim Biemrillah ise, Bağdat'ı Besasiri'ye karşı koruyabilmek için, Dübeys b. Mezyed'den yardım istedi.
Dübeys yüz atlı ile Bağdat'a geldi.
Tuğrul Bey'in Hemedan kalesi içinde İbrahim Yınal tarafından kuşatıldığını duyan Çağrı Bey, hasta olduğundan oğulları Alparslan, Kavurd ve Yakuti'yi kardeşine yardıma yolladı.
İbrahim Yınal ile Çağrı Bey'in oğulları arasında Rey şehri civarında
(1059) şiddetli bir muharebe oldu.
Neticede İbrahim Yınal, mağlup ve esir edildi
Tuğrul Bey, İbrahim Yınal'ı Türk ananesine göre, hanedan mensuplarının kanının akıtılmaması gerektiğinden, yayının kirişi ile boğdurdu.

Tuğrul Bey'i n 2. Bağdat Seferi

1059 - Tuğrul Bey, Kasr-ı Şirin'e geldi.
Selçuklu ordusunun yaklaşmakta olduğu haberini alan Arslan Besasiri, ailesiyle birlikte kaçtı
Bağdat'ta bulunan Sünni halk, Besasiri'nin çekilmesinden sonra Şii halk üzerine yürüdü.
Tuğrul Bey, Bağdat'a girdi.
Fatımi halifesi adına imamlık, müezzinlik ve hatiplik yapanlar bertaraf edildi.
Abbasi Halifenin makamına iadesinden sonra Tuğrul Bey; yanında Gümüştekin, Erdem, Savtekin, Humartekin ve üvey oğlu Anuşirvan olduğu halde Besasiri'yi takibe koyuldu ve onu Suriye'ye kaçamadan yakalayarak adamlarıyla birlikte öldürttü

1060 - Ortak Kağan Çağrı Bey vefat etti

1063 - Büyük Kağan ve Sultan Tuğrul Bey vefat etti

1063 - 1072 Alparslan Dönemi

Tuğrul Bey'in çocuğu yoktu.
Bu bakımdan o, kardeşi Çağrı Bey'in oğlu Süleyman'ı veliaht tayin etmişti.

Süleyman tahta çıktı..

Tuğrul Bey ölünce, vezir Amidü'l-Mülk el-Kündüri, Süleyman'ı tahta çıkardı.
Ancak Süleyman'ı halk pek tutmadığı gibi, gerek Kutalmış gerekse kardeşi Alparslan onun sultanlığına itiraz ettiler.

Kutalmış isyanı devam ediyor ve sultanlığını ilan ediyor

1063 - Tuğrul Bey'in son zamanlarında isyanını sürdüren Kutalmış'ı Vezir Amidü'l-Mülk, Girdkuh kalesinde muhasara altına almıştı.
Ancak sultanın ağır hastalığı haberini duyunca, bu kaleyi Kutalmış'a bırakarak Rey'e dönmüştü.
Kutalmış, Süleyman'ın zayıflığından istifade ederek yanında çok sayıda Türkmen bulunduğu halde Rey üzerine yürüdü,15 Ekim 'de şehre girerek sultanlığını ilan etti.
Vezir Amidü'l-Mülk, başlangıçta İnanç Bey'in komutasındaki bir birliği Kutalmış'a karşı gönderdiyse de bu birlik tamamen esir edildi.
Mukavemet edemeyeceğini anlayan vezir, bir kısım askeri ile iç kaleye çekilip, Alparslan'ın gelmesini beklemeye başladı.

Alparslan - Kutalmış mücadelesi

1063 - Alparslan, Kutalmış'ın isyanı sırasında diğer isyan eden Huttalan emirini tenkil ile meşguldü.
Ayrıca Musa Yabgu da saltanatta hak iddia etmekteydi.
Alparslan, asi Huttalan emirini bertaraf ettikten sonra, Musa Yabgu'yu da mağlup ve esir etti.
Artık arkasında ciddi bir engel kalmayan Alparslan, Merv'den büyük bir ordu ile Rey üzerine harekete geçti.
Alparslan'ın Nişapur civarına kadar ilerlediğini duyan Kutalmış, meşgul olduğu iç kalenin muhasarasını terkederek, Alparslan'a doğru ilerledi.
Alparslan, Nişapur'dan hareket ederek Damgan'a vardı
Buradan Kutalmış'a bir mektup gönderip, yaptığı işin yanlışlıklarını anlatarak, saltanata hakim olmak isteğinden vazgeçmesini bildirdi.
Kutalmış ise, yanındaki Türkmenler'e güvenerek saltanatta kendisinin daha çok hakkı olduğunu bildirdi.
İki ordu, Damgan civarındaki el-Milh (Dih-i Nemek) vadisinde karşı karşıya geldi.
Kutalmış, bu vadiye su bağlatarak bataklık haline getirdi.
Böylece Alparslan'ın ordusunun savaşma, gücünü kırmak istedi.
Ancak harekete geçen Alparslan'ın ordusu, bataklığı geçerek Kutalmış'ı ağır bir mağlubiyete uğrattı.
Savaş bitip toz duman çekilince, Kutalmış'ın cesedi muharebe meydanı yakınlarında bulundu.
Alparslan, Kutalmış'ın ölümüne üzüldü

Alparslan, tahta oturuyor

Alparslan, Tuğrul Bey'in ölümünden sonra ortaya çıkan saltanat mücadelesine son verdikten sonra Rey'e gelerek amcası Tuğrul Bey'in sarayına yerleşti.
Sultan Alparslan, Amidü'l-Mülk'ü azlederek yerine Nizamü'l Mülk'ü tayin etti.

1064 - Sultan Alparslan, Azerbaycan'a hareket etti.
Arran'da Lori Ermeni prensliğini itaat altına aldıktan sonra, Gürcüler üzerine yürüdü.
Bu sefere katılan oğlu Melikşah ise, Vezir Nizamü'l-Mülk ile beraber Aras nehri boyunca Sürmari ( Sürmeli Çukur) ile Meryemnişin kalesini ele geçirdiler.
Alparslan ise Sepid-şehri ele geçirip Ani'yi kuşattı.
Bagrat hanedanının başkenti olan Ani, fethedildi.
Ani'nin fethi, İslam aleminde büyük bir sevinç ve heyecan yarattı.
Halife, sultana bu başarısından dolayı Ebu'l-Feth ünvanını verdi.
Gürcü kralı barış teklifinde bulundu.
Her yıl cizye ödemesi şartı ile kralın teklifini kabul eden sultan, Rey'e döndü

1065 - Kavurd Bey İtaat altına Alındı

1065 - Kavurd meselesini halleden sultan, doğu seferine çıkıp Ceyhun nehrini geçerek Türkistan'a girdi.
Hazar Denizi kenarındaki Mankışlak'ta Kıpçak reisi ile savaşarak onuda itaat altına aldı.

Veliaht, Melikşah oldu

Sultan daha onbir-oniki yaşlarındayken evlendirdiği oğlu Melikşah'ı Radgan'da bulunduğu bir sırada tertiplediği bir merasim ile veliaht tayin etti ve onu İsfehan ile Şiraz'ın idaresi ile vazif elendirdi.
Oğullarından Toganşah'ı Herat'a, Arslanşah'ı Merv'e, Arslan Argun'u Harizm'e, İlyas'ı Toharistan'a,  Ayaz'ı Belh'e melik olarak tayin etti

Kavurd Bey'in yeniden isyanı

1067 - Alparslan'ın sultanlığını tanımak zorunda kalan Kavurd Bey, ondan sonra oğlu Melikşah'ın sultanlığını tanımak istemedi.
Sultan Alparslan, kardeşi Kavurd Bey'in üzerine yürümeye bir kere daha mecbur kaldı.
Kirman'a yaklaşan sultanın öncü birliği, Kavurd Bey'in öncü birliğini mağlup etti.
Bu mağlubiyet haberini alan Kavurd Bey, korkup Ciruft kalesine sığındı.
Aynı zamanda sultana müracaat ederek af diledi.
Sultan,kardeşini affettiği gibi, Kirman'ı iade etti

Türkmen Beylerinin Anadolu'ya Akınları

Sultan Alparslan, oğulları ile hanedan mensuplarını ülkenin muhtelif bölgelerine tayin ederken maiyetindeki ümeradan muhtelif beyleri, Anadolu'ya akınlar yapmaya memur etmişti.
Bunlardan Afşin, Gümüştekin ve Ahmedşah, Fırat ve Dicle arasındaki Bizans'a bağlı Anadolu topraklarında birçok muvaffakiyetler elde ettiler.
Hatta Anadolu hududu komutanı Afşin, Malatya civarında bir Bizans birliğini yenerek Kayseri'yi de kısa bir süre ele geçirdi

Kurdcı Bey isyanı

1070 - Anadolu'ya akın için tayin edilen beylerden biri de sultanın hem amcazadesi ve hem de eniştesi olan Kurdcı Bey idi.
Kurdcı, Bizans İmparatoru'nun Türk taarruzlarını durdurmaya memur ettiği Manuel Komnenos'u mağlup ve esir etti.
Ancak Kurdcı, isyan ederek yanındaki Türkmenler ile birlikte Anadolu'ya girdi.
Sultan Alparslan, Kurdcı'nin takibine Afşin Bey'i yolladı.
Kurdcı, böyle bir durumda elindeki Bizans esirlerini ve bu arada Manuel Komnen'i serbest bırakıp onlar ile Afşin'e karşı birleşti.
Hatta İstanbul'a kadar giderek Bizans İmparatoru'nun himayesine sığındı..
Afşin Bey ise, Orta Anadolu'ya geçerek Ege sahillerine kadar uzanan topraklar üzerinde akınlarda bulundu Eskişehir ile Akşehir yolu üzerindeki Amuriyye şehrini fethedip çok miktarda esir ve ganimet ele geçirdi.

1069 - Türkler,Konya'yı ele geçirdiler.
Bu sıralarda Anadolu'da Afşin Bey'in yanısıra Sanduk ve Ahmedşah gibi beyler de fetihlerde bulunuyorlardı.
İstanbul'a dönen İmparator,Manuel Komnenos komutasındaki bir orduyu Sivas'a, Ermeni asıllı Filaretos komutasındaki bir diğer orduyu da Malatya'ya göndererek Türkmen yayılışını önlemeye çalışmaktaydı.

Fatimi'leri ortadan kaldırma planı

Bizans, hudutları içine giren çok sayıdaki Türkmen kitlelerinden büyük rahatsızlık çekerken, Selçuklu sultanının ilk hedefi, Mısır Fatimi devletini ortadan kaldırmaktı.
Nitekim eski gücünü epey kaybetmiş olan Fatimiler, Bizans'ın hücumlarına dayanamamış, bundan endişelenen Halep emiri de sultanı Suriye'ye davet etmişti

Sultan Alparslan'ın Suriye Seferi

1070 - Şii Fatimi Devleti'nin ünlü komutanlarından olan Bedrü'l Cemali, Vezir Nasırüddevle Hamdan ile anlaşmazlık içindeydi.
Vezir, Selçuklu sultanına Mısır'a geldiği takdirde burayı kendisine teslim edeceğini bildirdi
Sultan Alparslan, 1070 yılının Temmuz ayında Suriye seferine çıktı.
Yolu üzerinde bulunan, Tuğrul Bey tarafından muhasara edildiği halde bir türlü ele geçirilemeyen, Malazgird kalesi ile Erciş'i kısa bir süre içinde fethetti.
Bu sırada Diyarbekir Mervani emiri Nizamüddin'in kardeşi Said, sultana gelerek Diyarbekir'in hakimiyetinin kendisine verilmesini talep etmiştir.
Sultan önce sıcak baktı ama sonra izin vermedi
Diyarbekir'den 1070 yılının Ekim ayı başlarında Urfa'ya gelen sultan, müstahkem bir kaleye sahip olan bu şehri kuşattı
Şehir Bulgar Basil adlı bir komutanın idaresinde bulunuyordu.
İki aya yakın bir süre, şehrin teslim olmasını bekleyen Alparslan, sonunda Basil'in teklif ettiği ellibin dinarı alarak muharasayı kaldırarak Haleb'e geldi.
Halep emiri Mahmud, huzura çıkmamakta ısrar edince, Nisan 1071'de şehir kuşatıldı.
Uzun süren kuşatma esnasında şehrin ve surların harap olmaması için fazla hücum yapılmadı
Nihayet Halep emiri Mahmud, annesini de yanına alarak sultanın huzuruna çıkıp şefaat diledi.
Sultan, Mahmud'u affedip ayrıca Haleb'in hakimiyetini ona verdi
Sultan, Halep'ten sonra Mısır'a yürümek niyetindeydi.
Ancak Bizans imparatoru, gönderdiği elçi vasıtasıyla Ahlat, Malazgirt ve Erciş'in İmparatorluğa iadesini istiyordu.
Sultan elçiyi sert cevaplar ile geri gönderdi.
Fakat kısa bir süre sonra Bizans imparatoru Romanos Diogenes'in büyük bir ordu ile Erzurum'a doğru ilerlediği haberini aldı.

Malazgirt Savaşı (1071)

Selçuklular, 1064 yılında başlattıkları akınlarla Bizans’ın hâkimiyetine meydan okumaya başladığında Bizans iç karışıklıklar ve saltanat mücadeleleriyle zor günler geçiriyordu.
Ülkenin yönetimi dul kalmış olan imparatoriçe Eudoxie’nin elindeydi.
Ülkeyi tek başına yönetemeyen Eudoxie’nin evleneceği kişi Bizans İmparatoru olacaktı.
O da onca damat adayına rağmen hapiste yatan Bizans Kumandalı Romen Diyojen’i seçerek evlenmiş, Bizans’ın imparatoru Romen Diyojen olmuştu.
Şüphesiz Eudoxie, Romen Diyojen’le Selçuklu akınlarını durdurması için evlenmişti (1068).
Diyojen, Selçukluların güçlü taarruzlarına karşı koyabilmek için 3 yıl boyunca hazırlandı.
Bu hazırlıklar neticesinde hem Roma ordusu hem de Kuzey Karadeniz hattında yaşayan Türk boylarından Peçenek, Uz, Kıpçak toplumlarından paralı askerler ve Anadolu’daki toplumlardan ücreti karşılığında orduda hizmet edecek lejyonerler toplayarak 70 Bin kişilik bir ordu hazırladı.
3 yıl süren hazırlıkları neticesinde ordusunu toparlayan Romen Diyojen, Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Mısır’a sefere çıkması ile birlikte harekete geçerek Selçuklu Toprakları üzerine taarruz başlattı.
Alparslan, Mısır’a doğru yola çıkmışken Bizans Ordusunun taarruzunu öğrenince geri dönerek Suriye Hattına doğru ilerleyişe geçti.
Sultan Alparslan, Mısır savaşı için hazırlanmış olduğundan Bizans’la savaşmak için gereken hazırlıkları yapmak üzere zaman kazanmak için casusları aracılığıyla Rey Şehrinde konuşlanacağı duyumunu yaydı ve Rey’e değil Muş’a doğru harekete geçti.
Sultan Alparslan’ın bu hamlesi işe yaradı ve Bizans Ordusu Rey şehrine doğru ilerledi.
Sultan Alparslan ise Malazgirt Ovasında karargahını kurarak ordusunun hazırlıklarını tamamladı.
Sultan Alparslan, töre gereği bir bir elçi görevlendirerek Roma Ordusunun işine gelmeyecek bir barış teklifinde bulundu.
Zira bu teklif esasında başlı başına bir barış değil daha çok zaman kazanmak, iletişim kurmak ve düşmanın tavrını ölçmek amacı taşıyordu.
Beklendiği gibi Diyojen bu teklifi kabul etmeyerek “Sulh müzakeresini Rey’de yapacağım, Ordumu İsfahan’da kışlayıp Hamedan’da sulayacağım” demiş, Selçuklu elçileri ise “Atlarınızı Hamedan’da kışlayacağınıza eminiz, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyoruz” diyerek geri dönmüştür.
Doğu Roma Ordusu, paralı askerlerle birlikte 70.000 kişilik bir orduyla Malazgirt ovasının kuzeyinde konuşlanmıştı.
Selçuklu ordusunun askeri gücü ise sadece 40.000 kişiden ibaretti.
Zira Roma ordusu, bu sefere 3 yıl boyunca hazırlanmış, Selçuklular ise Mısır seferi için çıktıkları yoldan geri dönerek mevcut ordularıyla Malazgirte ulaşmıştı
Selçuklu Ordusunun gücü Roma ordusuyla kıyasla yarı yarıya durumdaydı ancak Doğu Roma ordusu içerisinde Müslümanlıkla tanışmamış Peçenek ve Uz Türkleri de bulunuyordu.
Sultan Alparslan, casuslar göndererek aynı soydan olduğu bu Türk birliklerine haber ulaştırıp kendilerine katılmaları teklifini gönderdi.
Roma ordusunun en vurucu güçleri bu unsurlardı.
Zira Anadolu içlerinde bulunan Abaz, Slav, Gürcü, v.b. kavimler yoğun savaşlar içerisinde bulunmuyorlardı.
Trakya bölgesinde yaşayan Peçenek ve Uz Türkleri ise hem Roma İmparatorluğu ordusu içerisinde sıkça görev yapmakta hem de Batı cephesinde kendi bağımsız hareket edebildikleri savaşlara katılmaktaydılar.
Üstelik Roma Ordusunun en önemli savaş stratejisti Magistors Tarkhal’da bir Peçenek Türküydü.
Alparslan’ın teklifini olumlu karşılayan Peçenek ve Uz birlikleri Roma ordusu içerisinde konuşlanmış ancak Selçuklular için mücadele etmeye karar vermişlerdi.
Her iki tarafta da tüm hazırlıklar tamamdı
Alparslan, mahiyetindeki din alimlerinin de tavsiyesiyle muharebeyi Cuma günü 26 Ağustosta yapmaya karar verdi.
26 Ağustos Cuma günü Ordusuyla birlikte Namaz kıldı ve dua etti ; “Ya Rabbi! Sana tevekkül ediyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum.
Ya Rabbi! Niyetim halistir.
Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret.”
Ve sonrasında askerlerine dönerek tarihe geçen o muhteşem konuşmasını gerçekleştirdi ; “Burada Allahü tealadan başka bir sultan yoktur.
Emir ve kader O’nun elindedir.
Bu sebeple benimle birlikte cihad etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz. “
Selçuklu ordusu, sadakat nidalarıyla Sultan Alparslan’a bağlılıklarını haykırdılar.
Sultan Alparslan, Beyaz kefen elbisesini giyerek atının kuyruğunu bağladı ve eline er silahı olan Gürzü alıp askerlerine şöyle hitap etti ; “Askerlerim!
Şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun.
O zaman ruhum göklere çıkacaktır.
Benden sonra oğlum Melikşah’ı tahta çıkarın ve ona bağlı kalın.
Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir.“
Alparslanı kefeni giyip şehitliği kabullenmiş vakur haliyle gören Selçuklu ordusu ağlayıp helalleşerek savaş düzeni aldı ve Cuma namazından hemen sonra ilk çarpışma başladı.
Alparslan Turan taktiğini fevkalade şekilde uygulamaya başladı.
Bozkır savaşlarındaki gibi Hilal şeklinde dizilen Selçuklu ordusu düşman üzerine hücum edip ilk vuruşları yaptıktan sonra yavaş yavaş geri çekilerek geriye doğru ok atabilen yetenekli süvarilerin ok atışlarıyla Roma ordusuna kayıplar verdirmeye başladılar.
Selçuklu ordusunun İlk mukavemetten sonra geri çekilmesini başarısızlık olarak gören Romen Diyojen, geri çekilen Selçukluların peşinden sürek avı yapar gibi kontrolsüzce ilerlemeye başlamıştı.
Bu esna da Peçenek ve Uz’lar savaştan iki saat sonra planladıkları gibi saf değiştirip Selçuklu ordusu saflarına katıldılar.
Bunun yanında Roma ile mezhep ayrılığı yaşayan ve Diyojen’in Ermeni Prensliği üzerinde uyguladığı katliamlarla itaat altına aldığı Ermeni güçleri savaş meydanından çekildiler.
Diyojen, Sultan Alparslan’ın uyguladığı Turan taktiğinin farkına varınca ağır kayıplar alan ordusunu geri çekmek zorunda kaldı. Savaş Diyojen’in planladığı gibi ilerlemiyordu.
Önce Peçenek ve Uz’lar karşı safa geçmiş, sonra Ermeniler savaş meydanından çekilmişti.
Üstelik Alparslan’ın uyguladığı Turan taktiği de orduya büyük kayıplar verdirmişti.
Savaş meydanında Türklerin Gürz ve Ok atışlarından etkilenen Roma askerleri teslim olmaya can atıyorlardı.
Roma ordusu darbe aldıkça zayıflıyordu ve moral olarak çöküntüye uğramıştı
Frank, Norman, Slav ve Gürcü birilkleri savaş meydanından kaçtılar.
Hatta Roma Ordusunun esas güçleri olan Hassalar ve Seçkin birlikler bile küçük gruplar halinde savaş meydanını terk ediyordu.
Yaralı askerler ve kendisine bağlı küçük bir askeri birlikle kalan Romen Diyojen, daha fazla dayanamayıp yenilgiyi kabul etti ve askerleriyle birlikte yaralı vaziyette esir alındı.
Malazgirt Savaşından ağır bir yenilgiyle çıkan mağrur imparator, Sultan Alparslan’ın huzuruna geldiğinde utancından başını kaldıramıyordu.
Alparslan, onun bu haline nezaketle karşılık verip oturttu ve teselli etti.
Diyojen, savaş öncesi muazzam ordusuyla Türkleri yeneceğinden emin olduğunu, aksi bir ihtimali hiç düşünmediğini açıkça dile getirdi.
Sultan Alparslan kendisine “Eğer zafer sizin olsaydı bana ne yapardın?” sorusunu sordu.
Diyojen, açık konuşamayıp öldürtürüm diyemeyip sadece “Kamçılatırdım” cevabını verdi.
Alparslan “Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” sorusuna ise bir ümitle “Ya öldürtürsünüz yahut İslam ülkelerinden birine esir gönderirsiniz.
Mümkün görmüyorum ama beklide affedersiniz” şeklinde cevap verdi.
Sultan Alparslan, yenilgiye uğramış bir imparatoru daha fazla aşağılamamak için kendisini Affetti ve ağır şartlarla bir antlaşma imzalattı.
Romen Diyojen affedilmişti ancak ülkesine döndüğünde Türklerden görmediği hakaretlere uğrayıp öldürüldü.
Yerine geçen yeni Doğu Roma İmparatoru 7. Mihail Selçuklular ile yapılan anlaşmayı kabul etmese de “Malazgirt Savaşı” Selçuklulara Anadolunun tapusunu vermişti.
Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasıyla tüm Anadolu Selçukluların ayaklarının altına serildi.
İç Asya’nın keşmekeş politik yapısı sebebiyle sürekli hareket halinde olan Türk Toplumları, zengin tabiatı ve jeopolitik avantajlarıyla bin yıl boyunca vatanları olacak bu muazzam coğrafyaya yerleşeceklerdir.
Üstelik Malazgirt hezimeti tüm batı dünyasını da Türklerin üzerine çekecektir.
Malazgirt Savaşına kadar insan bile sayılmayan doğu kavimleri artık Türk Sancağı ile tanışarak Dünyanın Batıdan ibaret olmadığı gerçeğiyle yüzleşecektir.
Malazgirt Savaşından sonra Batı Tarihine yön vermeye başlayan Büyük Selçuklu Devleti, komutanlarına bağımsız taarruz ve sefer emri vererek tüm Anadolu’nun Türk Yurdu haline gelmesi için büyük çabalar sarf etti.

1072 - Selçuklu orduları sadece bir yıl sonra Ege, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına ulaşmıştı bile.
Sultan Alparslan, Anadolu’nun fethiyle Batı sınırlarını genişletmişti ancak ülkenin doğusunda henüz fetihler tamamlanmamıştı.
Büyük Selçuklu Devletinin batı sınırlarında ikiye bölünmüş ve birbirleri ile mücadele halinde olan Karahanlılar Devleti bulunuyordu.
Alparslan, Karahanlıları Selçuklu hakimiyeti altına almak için Fergana seferine çıktı.
Kısa süre içerisinde Ceyhun Nehrini geçerek Batı Karahanlıların hakimiyeti altında bulunan bölgeye girmişti ancak kale kumandanı Yusuf El Harezmi tarafından sırtından bıçaklanarak öldürüldü.
Bizansı dize getirip Asya’nın dörtte birini fetheden büyük kumandan Alparslan, bir ihanet sonucu kumandanlarından biri tarafından hançerle öldürülmüştü 

1072 - 1092 Melikşah Dönemi

Alparslan’ın ölümü üzerine yerine oğlu Melikşah geçti.
Alparslan, oğlu Melikşah’ı veliahdı olarak ilan etmiş ve onu yetiştirmeye başlamıştı.
Ancak Alparslan öldürüldüğünde Melikşah henüz 18 yaşındaydı.
O daha dokuz yaşlarındayken vezir Nizamü'l-Mülk'ün yanında savaşa katıldı.
Sultan Alparslan, Gürcistan seferine devam ederken, oğlu Melikşah ile veziri Nizamü'l-Mülk'ü karargahında bırakmıştı
Onlar da yanlarındaki kuvvetlerle çevredeki bir-iki kaleyi ele geçirmişlerdi.
Bunu takiben çok iyi tahkim edilmiş olan Meryemnişin kasabası üzerine yürüyen Melikşah, surların sağlamlığına rağmen burayı da ele geçirmişti.
Sultan Alparslan, 1066 yılında Radgan'da bulunduğu sırada, düzenlediği bir merasimle oğlu Melikşah'ı veliaht ilan etti.

Melikşah'ın Şultan Olması

Sultan Alparslan ölünce, devlet erkanı, komutanlar ve ilim adamları toplanarak Melikşah'ı sultan ilan ettiler.
Ocak ayı başında Horasan üzerinden Nişapur'a geldi.

Karahanlılar ve Gazneliler'e fırsat doğdu

1072 - Sultanın gençliğinden istifade etmek isteyen Karahanlılar'ın Batı kolu hükümdarı Semerkand hanı II. Nasr, Tirmiz'e girdi.
Belh üzerine yürüdü.
Belh halkı, büyük bir korku içinde Semerkand hanına teslim oldular
Bu durumu duyan şehir valisi Ayaz, Ocak 1073'te Belh'e gelerek, şehre yeniden hakim oldu ve II. Nasr'a bir ders vermek için de yanındaki onbin kişilik kuvvet ile Tirmiz'e doğru yürüdü.
Fakat yenildi
Karahanlıların yanısıra Gazneliler de Alparslan'ın ölümünü fırsat bildiler.
Alparslan'ın kardeşi Emirü'l-Ümera Osman'ın hakimiyetindeki Çiğilkent şehrine hücum edip, Osman'ı esir ettiler.
Osman ile birlikte hazineyi de alıp Gazne'ye götürdüler.

Kavurd Bey'in İsyanı

1073 - Doğuda durum bu merkezde iken batıda Kirman meliki Kara Arslan Kavurd Bey isyan etti.
Saltanatı ele geçirmek isteyen Kavurd Bey, bu maksatla Rey şehrine doğru yürümeye başladı.
Doğuda cereyan eden hadiselere nazaran çok ciddi bir durum arzeden Kavurd Bey'in isyanını duyan Melikşah, amcasına gönlünü hoş tutucu mektuplar yazmışsa da Kavurd Bey, kendisinin sultanlığa layık olduğunu bildirdi.
Meseleyi kuvvetin çözebileceğini gören Melikşah ile Vezir Nizamü'l-Mülk, Rey şehrine Kavurd Bey'den daha önce varıp gerekli tedbirleri aldılar.
Hemedan civarı Kerec hududunda,muharebenin başlangıcında Kavurd Bey'in kuvvetleri, başarı sağladılarsa da daha sonra Kirman ordusu bozguna uğradı.
Kavurd Bey, kaçarak Hemedan dağlarında saklandı.
Kavurd Bey yakalandı, yeğeninin ayaklarına kapanarak af dilemesine rağmen, affedilmedi.
Yay kirişi ile boğularak öldürüldü.
Kavurd Bey'in oğlu Kirmanşah, Kirman Selçuklu tahtına oturdu
Ancak Kirmanşah bir yıl kadar sonra ölünce, yerine kardeşi Hüseyin geçti.
Hüseyin'in yaşı çok küçük olduğundan ağabeyi Sultanşah kör olmasına rağmen saltanatı elde etti.
Sultan Melikşah, Kirman bölgesini kendisine bağlı olmak şartıyla Kavurd'un ailesine vermişti.

Maveraünnehr Seferi

Batıdaki meseleleri halledip, sultanlığını halifeye tasdik ettiren Melikşah, doğudaki gelişmeleri itina ile takip ederek savaş hazırlıklarına başladı ve Semerkand hanı Şemsü'l-Mülk II. Nasr'ın ele geçirmiş olduğu Tirmiz üzerine yürüdü.
Semerkand hanının kardeşinin idaresinde olan Tirmiz, kuvvet alamayınca Sultan Melikşah'a teslim oldu.
Sultanın esas hesaplaşmak istediği hanın kendisi idi.
Bu maksatla sultan, Semerkand üzerine yürüdü.
Selçuklu ordusunun öncülerinin Semerkand civarında görülmesinden sonra yaptığı hatayı anlayan II. Nasr, sultandan özür dileyip bağlılığını arzetti.
Sultan Melikşah, Nasr'ı affedip yerinde bıraktı.
Yolu üzerindeki Belh ile Toharistan'ı kardeşi Şihabüddevle Tekiş'e verdikten sonra Rey'e döndü.

Suriye Selçuklu Melikliğinin Kurulması

Sultan Alparslan, gerek Anadolu'nun gerekse Suriye'nin fethine bir çok komutan tayin etmişti.
Bunlardan Atsız Bey, yine bir Türkmen beyi olan Şöklü ile beraber Suriye'nin fethine memur olmuşlardı
Atsız Bey, Fatımiler'in hakimiyeti altındaki Remle ve Kudüs'ü ele geçirmiş, Dımaşk'ı (Şam) birkaç defa muhasara etmişti.
Nihayet Dımaşk, Mart 1076'da Atsız'a teslim oldu
Şöklü ise Suriye'nin sahil bölgesinde fetihlerine devam ederek, 1074'te Akka'yı ele geçirmeye muvaffak olmuştu.
Ancak bu Türkmen beyi, Atsız Bey'den çekinerek Selçuklu hanedanından olan Kutalmışoğulları'ndan biri ile anlaşarak Atsız Bey üzerine yürüdü
Ancak mağlup olup giriştiği muharebede hayatını da kaybetti.
Suriye'nin önemli merkezlerine sahip olan Atsız Bey, bununla yetinmeyip Mısır'ı da ele geçirmek istedi.
Bu maksatla Kahire önlerine kadar geldi.
Ancak ağır bir mağlubiyete uğrayıp Dımaşk'a çekildi (Ocak 1077)
Mısır Fatımi halifesi el-Muntasır'ın bir süre önce vezirliğe tayin ettiği Bedrü'l-Cemali, Atsız Bey'in peşini bırakmayarak Nasrü'd-Devleti'l-Cüyuş komutasında bir orduyu Dımaşk üzerine yolladı.
Nasrüddevle, Dımaşk'ı kuşattı ise de alamadı.
Ancak ertesi yıl daha kuvvetli bir ordu ile gelerek Dımaşk'ı teslime zorladı.
Çaresiz kalan Atsız Bey, bu sıralarda Haleb'i kuşatmakta olan Tacüddevle Tutuş'tan yardım istedi.
Tutuş bu fırsatı değerlendirerek Dımaşk'a doğru yola çıktı.
Melik Tutuş'un geldiğini duyan Mısır komutam Nasrüddevle, kuşatmayı kaldırarak geri çekildi.
Dımaşk'a giren Tutuş, el-Melikü'l-Muazzam ünvam ile şöhret bulmuş olan Atsız Bey ile kardeşini öldürttü.
Bu suretle Tutuş'un hakimiyeti Suriye'de daha da kuvvetlendi

Doğu Arabistan Seferi

Sultan Alparslan Atsız gibi bir Türkmen beyi olan Artuk'u Anadolu'nun fethiyle vazifelendirmişti.
Türkmenler üzerinde büyük bir nüfuz sahibi olan Artuk Bey, Sakarya nehri kıyılarına kadar ulaşmış, Bizanslılar ile defalarca yaptığı muharebeler sonunda Anadolu yolunun açılmasına yardımcı olmuştu.
Melikşah sultan olunca, Artuk Bey'i Anadolu' dan alarak Hulvan (Luristan) 'a yolladı.
Artuk Bey, yine Sultan Melikşah'ın emriyle el-Ahsa ve Bahreyn'de huzursuzluklar çıkartan Şii Karmatiler'in üzerine gönderildi.
Katif hakimi Yahya b. el-Abbas, Artuk Bey'den korkarak Katif kalesini tahliye etti.
Katif'ten Bahreyn adalarına geçen Artuk Bey, burayı ele geçirdikten sonra el-Ahsa'daki Karmatileri cezalandırdı.
Artuk Beyin bu seferi ile Doğu Arabistan, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun hakimiyetine geçti

1080 - Kutalmışoğlu Süleyman Şah, bir süre Birecik ve Urfa yöresinde fetihlerde bulunduktan sonra Melikşah’ın Artuk Bey’i Anadolu’dan geri çağırmasını fırsat bilerek Türkmen gruplarının da desteğiyle Anadolu’da bir devlet kurma ümidine kapıldı.
Bizans İmparatorluğu’ndaki taht kavgalarından faydalanarak İznik’i fethetti ve Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurdu başta İzmit olmak üzere bütün Bitinya bölgesini ele geçirdi Süleyman Şah ile kardeşi Mansûr arasındaki çekişmelerden rahatsız olan Melikşah, Emîr Porsuk’u Anadolu’ya gönderdi.
Porsuk’un yardımıyla Mansûr’u bertaraf eden Süleyman Şah, Sultan Melikşah’tan hükümdarlık menşuru alınca Anadolu’nun yegâne hâkimi oldu.
Süleyman Şah, Antakya’yı fethettikten (1084-85) sonra Halep’e hâkimiyet meselesinden dolayı Tutuş’la yaptığı savaşta ölünce (1086) Sultan Melikşah, (1086) İsfahan’dan Halep’e hareket ederek şehri ele geçirdi.
Bir süre sonra da Urfa’yı ve Antakya’yı aldı.

1084 - 1085 Diyarbekir'in Fethi
Mervaniler Devleti yıkıldı.

Çubukoğulları Beyliği kuruldu

Musul'un Zaptı ve Tekiş'in İsyanı 

Musul, Sultan Melikşah'ın tabilerinden Şerefüddevle'nin hakimiyeti altında idi.
Şerefüddevle'nin Diyarbekir muhasarasında Mervaniler ile işbirliği yapması ve Selçuklu ordusuna karşı mukavemet göstermesi sultanı kızdırmıştı Sultan, Ukayliler'in bütün topraklarını Fahrüddevle'nin oğlu Amidüddevle'ye ıkta ederek Bağdat şahnesi Kasımüddevle Aksungur ile birlikte Musul üzerine gönderdi.
Musul, kolayca ele geçirildi.
Bu sıralarda Belh ve Toharistan meliki Tekiş, kardeşi Melikşah'a karşı isyan etti.
Tekiş kardeşi, Melikşah'ın Musul'da bulunmasını fırsat bilerek Merv-i Rud'dan Serahs'a kadar uzanan bölgeyi yeniden ele geçirmiş ve Serahs'ı kuşatmıştı.
Musul'dayken isyan haberini alan sultan, yanına aldığı Porsuk, Bozan ve Ayaz gibi beyler ile Horasan'a hareket etti
Tekiş,aldığı yanlış istihbarat sonucu sultanın çok yakınlarda olduğunu duyunca Serahs'ın muhasarasını terkederek Tirmiz'e çekildi.
Sultan Melikşah,Tekiş'i kaleden indirerek hapse attı.
Yerine onun oğlu Ahmed'i tayin etti

1086 - Anadolu, Orta Doğu ve İç Asya’yı hakimiyeti altına alan Melikşah’ın yeni hedefi Arap Yarımadası oldu.
Arap yarımadasının güvenliğini tahsis etmek için stratejik öneme sahip olan Hicaz, Yemen ve Aden Körfezi de Selçukluların idaresi altına girdi

1087 - Sultan Melikşah'ın Urfa'yı fethetmekle görevlendirdiği Bozan,bu şehri Bizanslı ve Ermeni müdafilerin elinden aldı.

1089 - 1090 - Ülkenin doğuda bulunan Karahanlılar oldukça zayıflamış ve dış tehditlere karşı kendilerini savunamayacak duruma gelmişlerdi.
Melikşah, Doğu-Batı Karahanlılar arasındaki münasebetlere müdahil olarak Batı Karahanlıları siyasi muhafazası altına almaya başladı.
Zamanla Selçuklu hâkimiyetini kabul eden Batı Karahanlılar artık müstakil olarak kendilerini idare edemeyecek duruma geldiler.
Bunun üzerine Melikşah, Batı Karahanlıların en önemli kentlerinden biri olan Buhara’yı ve Semerkand’ı zapt ederek bu önemli Türk-İslam coğrafyasını hakimiyeti altına aldı
Batı Karahanlı Devleti artık Selçuklu himayesi altına girmişti.
Artık Karahanlı Hükümdarı bir vali gibi Melikşah’a bağlı olarak görev yapıyor, hatta Karahanlı Hükümdarlarını bizzat Melikşah tayin ediyordu.

1092 - Suriye Selçukluları, 1092 - 1117 tarihleri arasında Suriye bölgesini yönetmiş Türk devletidir.

1092 - Melikşah, kim olduğu belirlenemeyen bir kişi tarafından zehirlenerek öldürüldü.
20 yıl boyunca Büyük Selçuklu Devletini Türk Tarihinin yüz ölçümü bakımından En Büyük Coğrafyasına sahip ülkesi haline getirmişti Melikşah öldüğünde arkasında Marmara Denizinden Kafkaslara, Balkaş-Issık gölünden Kuzey Afrika’ya uzanan muazzam büyüklükte bir Devlet bıraktı

1094 - 1105 Sultan Berkyaruk Dönemi

Sultan Olması ve Tutuş ile Mücadelesi

1094 - Tutuş'un (Alp Arslan'ın oğlu ve Birinci Suriye Selçuklu Devleti hükümdarı) Halep yakınlarında olduğu haberini alan Halep valisi  Aksungur, o sıralarda Bağdat'ta bulunan Sultan Berkyaruk'a (Melikşah'ın büyük oğlu) başvurarak yardım talebinde bulundu.
Sultan Berkyaruk,Urfa valisi Bozan, yanındaki emirlerden Kürboğa ve Abakoğlu Yusuf'a, vakit geçirmeden Aksungur'a yardıma gitmelerini emretti.
Bu emirleri yanına alan Aksungur, Tutuş'un üzerine yürüyerek onunla Tellu's-Sultan yakınlarındaki Nehr Sebin'de muharebeye tutuştu 
Ancak Bozan ile Kürboğa, taarruza geçmeyerek bulundukları yerde bir süre beklemeyi uygun gördüler.
Çok çetin bir çarpışmadan sonra yalnız kalmış olan Aksungur mağlup ve esir oldu.
Tutuş, bu mümtaz komutanı öldürttü
Tutuş, Türkmen beylerinden Abakoğlu'nu, yanında bin kadar süvari olduğu halde İsfehan istikametine gitmekte olan Berkyaruk üzerine yolladı.
Abakoğlu Yakub, düzenlediği bir baskın ile Sultan Berkyaruk'u mağlup etti
Bu mağlubiyet haberi Bağdat'a ulaşınca yeni halife Tutuş'un adını hutbede okutmaya başladı.
Tutuş,Hemedan'a da sahip oldu.
Tutuş'un hizmetine giren Hemedan valisi Emir Ahur, ona büyük bir tören düzenlemek ve bu husustaki ihtiyaçlarını temin için izin alarak Hemedan'dan ayrılıp İsfehan'a gitti ve Sultan Berkyaruk'a, Tutuş'un faaliyet ve planları hakkında bilgi verdi.
Bunu duyan Tutuş, süratle Rey şehrine gelip burayı ele geçirdi.
Irak ve Horasan'dan gelen askerlerle ordu mevcudunu otuzbine çıkaran Berkyaruk, Rey'e doğru harekete geçti.

1095 - İki taraf şiddetli bir muharebeye tutuştular.
Berkyaruk, babası Melikşah'ın bayrağını çekmişti.
Bunu gören bir kısım asker, Berkyaruk'un saflarına geçtiler.
Tutuş'un komutanlarından Yağısıyan beklediği pusudan çıkmadı.
Yalnız kalan Tutuş, büyük bir gayret göstermesine rağmen, Berkyaruk kuvvetlerince sarıldı.
Daha önce oğlu, gözleri önünde Tutuş tarafından öldürülmüş olan Bekçur adlı bir emir, Tutuş'un atını yaralayarak onu attan düşürdü. Asker yere düşmüş olan Tutuş'a yaklaşıp kılıç vurmaktan çekiniyordu.
Fakat Tutuş'a karşı öç alma hırsında olan Sungurca adlı bir emir hiçbir tereddüt göstermeden Tutuş'un başını gövdesinden ayırdı.

Arslan Argun'un İsyanı

Arslan Argun, Bağdat'tan ayrıldıktan sonra devletin içinde bulunduğu saltanat mücadelesinden de istifade ile Belh, Tirmiz, Nişapur ve Horasan'a hakim oldu.
Bu başarısından güç alan Argun, Sultan Berkyaruk ile veziri Müeyyedülmülk'e haber göndererek, Nişapur hariç Horasan'ı dedesi Çağrı Bey Davud'un hakimiyetindeki haliyle kendisine verilmesini istedi.
Berkyaruk,rakiplerini bertaraf ettikten sonra amcası Arslan Argun üzerine diğer amcası Böripars'ı gönderdi.
Arslan Argun mağlup olup Belh şehrine çekildi.
Lakin buradan büyük bir ordu toplayıp yeniden Merv'e yürüdü
Herat'ta bulunan Böripars, bunu duyunca, harekete geçerek Argun ile muharebeye girdi.
Argun, Böripars'ı yendiği gibi onu esir alıp bir yıl kadar Tirmiz'de hapsettikten sonra öldürttü.
Sultan Berkyaruk, kardeşi Melik Sencer'in komutasındaki bir orduyu Horasan'a gönderdi.
Bu sırada Arslan Argun'un bir köle tarafından öldürüldüğünü duydular

1097 - Nişapur'a gelerek şehri kan dökmeden ele geçirdiler.
Nişapur'dan sonra diğer Horasan şehirleri itaat altına alındı.
Arslan Argun meselesini halleden Sultan Berkyaruk kardeşi Sencer'i merkezi Merv olmak üzere Horasan meliki tayin etti.

I. Haçlı Ordusunun Suriye'ye Gelişi

Tutuş'un ölümünden sonra oğullarından Rıdvan Halep'te, Dukak ise Dımaşk'ta birer meliklik kurmuşlardı.
Her iki meliklik de Sultan Berkyaruk'un yüksek hakimiyetini tanımakta idi.
Rıdvan'a, kalabalık bir Haçlı ordusunun Suriye'ye yaklaşmakta olduğu haberi geldi.
Böyle bir durumda seferi yarıda kesen Rıdvan, Haleb'e, Yağısiyan ise Antakya'ya döndü
Haçlılar 20 Ekim 1097'de Antakya'yı kuşatmaya başladılar.
Yağısıyan'ın yardım çağrısına ilk cevap veren Melik Dukak oldu.
Melik Dukak, Dımaşk kuwetleri ile Antakya'ya doğru ilerlerken yolda karşılaştığı Haçlı kuvvetleriyle giriştiği muharebeden bir sonuç alamayarak Dımaşk'a dönmek zorunda kaldı.
Melik Dukak'dan sonra ağabeyi Halep meliki Rıdvan da Antakya yakınlarında Kont Bohemond ile yaptığı muharebeyi kaybederek geri çekildi.

1098 - Haçlı ordusunun ünlü kişilerinden Baudouin de Boulogne Tell-Başir'de bulunduğu bir sırada, Urfa'dan gelen bir heyet tarafından Urfa'ya davet edildi.
Urfalılar Baudouin'den şehirlerini Türkler'e karşı korumasını rica ediyorlardı.
Bu talep üzerine 6 Şubat'ta Urfa'ya gelen Baudouin, 10 Mart 1098'de Urfa kontluğunu fiilen kurdu
Berkyaruk, beliren Haçlı tehlikesini bertaraf etmesi için Musul emiri Kürboğa'yı el-Cezıre kuvvetleriyle birlikte Buriye'ye gönderdi.
Ancak bu emir, ağır davranarak Nisan 1098'de Musul'dan harekete geçmiş, muhasara altındaki Antakya'ya gideceğine, bir süre önce Kont Baudouin'in hakimiyetine girmiş olan Urfa'yı kuşatmıştır.
Urfa kuşatmasından bir netice alamayan Kürboğa, haçlıların şehre girişlerinden bir gün sonra Antakya önlerine geldi
Kürboğa, komutanlarından, Ahmed b. Mervan'ın hücumlarıyla Haçlılar çok müşkil durumlara düştüler
Haçlılar bütün malzemelerini alarak şehri terketmek istediklerini bildirdilerse de kendisinden son derece emin olan Kürboğa bu teklifi reddetti.
Bu sırada Haçlı ordusunun maneviyatını yükseltici, Hz. İsa'nın mızrağının bulunması şayiası yayıldı.
Bunun üzerine manevi kuvvetle techiz edilmiş olan Haçlı, ordusu, 28 Haziran günü sur dışına çıkmaya ve Selçuklu ordusu ile savaşmaya hazırlandı.
Haçlılar üzerine hücum edilmesi gerektiğini belirten beylere kulak asmayan Kürboğa, sonunda ağır bir yenilgiye uğradı.

1099 - Antakya'yı 1098'de ele geçiren Haçlılar, Maarratü'n-Numan'ı,Rafeniye'yi, Remle'yi zaptedip, 15 Temmuz 1099'da Kudüs'ü ele geçirerek burada Kudüs Haçlı Krallığı'nı kurdular.

Muhammed Tapar'ın İsyanı

1099 - Sultan Berkyaruk, Haçlılar ile mücadeleye girdiği sırada, Gence melikliğine tayin etmiş olduğu kardeşi Tapar saltanat iddiasıyla isyan etti.
Berkyaruk, Hemedan civarındaki Sefid-Rud (Aknehir) 'da kardeşini yakaladı.
Muharebenin başlangıcında Berkyaruk'un kuvvetleri, Tapar'ın karargahına kadar girdilerse de,sonunda Berkyaruk mağlup olup çekilmek zorunda kaldı.
Sultan Berkyaruk, Rey'e doğru çekildi.
Bu arada imparatorluğun dört bir yanında bulunan kendisine bağlı beylere mektuplar yazarak yardıma gelmelerini istedi.
Bu sayede yanında ellibine varan bir kuvvet topladı ve kardeşi Tapar'ı Hemedan civarında ciddi bir bozguna uğrattı.
Tapar kardeşi Sencer ile anlaşıp onu Berkyaruk'a karşı bir tavır almaya ikna etti.
Her iki kardeş, üvey kardeşleri Sultan Berkyaruk'u tahttan indirmek düşüncesi ile onun peşinden Bağdat'a doğru yürüyüşe geçtiler.
Bağdat'a vardıklarında, Berkyaruk'un sıhhatinin bozulup hilafet merkezinden ayrılmış olduğunu öğrendiler.

1101 - Sultan olan kardeşlerini takip eden Tapar ile Sencer, Nihavend yakınlarında onunla karşı karşıya geldiler.
Çetin bir savaşın olacağı ve çok müslüman kanı döküleceği açıkça görülen bu muharebeyi önlemek maksadıyla halife ile zamanın ilim adamları araya girdiler.
Bunların tavassutu ile iki taraf arasında son anda bir antlaşma yapıldı.
Bu antlaşmaya göre, saltanat Berkyaruk'ta kalıyor, Tapar Gence Meliki sıfatı ile Azerbaycan, Diyarbekir ve el-Cezire eyaletlerine sahip oluyordu
Ancak bir süre sonra Rey'e gelen Tapar, kendisine tanınan kapısında üç ,vakit nevbet çaldırma hakkına rağmen bunu çiğneyerek bir sultan gibi günde beş vakit nevbet çaldırmaya başladı.
Bu bir nevi Tapar'ın kendisini sultan olarak: ilan etmesiydi.
Tapar'ın bu isyanını bastırmak maksadıyla Berkyaruk, kardeşi ile Rey civarında bir kere daha muharebeye girdi ve onu ağır bir hezimete uğrattı.
Tapar, Ahlat'a sığındı.
Ahlat'ta boş durmayan Tapar yine saldıracakken anlaşma yapıldı
Suriye'ye kadar bütün vilayetler Muhammed Tapar'da kalacak, Bağdat'ta hutbe Berkyaruk adına okunacak, Azerbaycan, Doğu Anadolu ve Musul eyaletlerinde sadece Tapar'ın adı zikredilecekti

1104 - Bu durumda Büyük Selçuklu devleti iki ayrı sultanlığa bölündü.
Lakin bu durum pek uzun sürmedi.
Zira birçok hastalık geçirmiş olan Berkyaruk, 1104'de vefat etti  

1104 - 1118 Sultan Tapar Dönemi

Mengüpars'ın İsyanı

İsfehan'da ikamet etmekte olan Mengüpars, büyük bir mali sıkıntı içinde idi.
Bu yüzden Nihavend'e gitti.
Burada bir kısım asker, ona katılarak Nihavend'i işgal ve kendisini sultan ilan etmesini istediler
Sultan Tapar'a kızan bu askerlerin tahriki ile Mengüpars, amcazedesi Tapar'a isyanı ederek Nihavend'i ele geçirdi.
Ayrıca Tapar'ın hapsetmiş olduğu Zengi b. Porsuk'un adamlarına haber göndererek kendisine katılmalarını istedi.
Hapis olmasına rağmen Zengi, kardeşlerine mektup yazarak Mengüpars'ı desteklememelerini bildirdi.
Porsukoğulları, kardeşleri Zengi'nin bu mektubu üzerine Mengüpars'a adam gönderip itaat ve muvafakatlerini arzettiler.
Bu hileye aldanan Mengüpars, Porsukoğulları tarafından Huzistan'da yakalandı ve İsfehan'a getirilerek Sultan Tapar'a teslim edildi.
Tapar, Mengüpars'ı amcası Tekiş'in oğulları ile beraber tevkif etti.
Porsukoğullarının bu davranışını sultan, Zengi b. Porsuk'u serbest bırakıp mevkiine iade etmesiyle mükafatlandırdı

Musul'un Türkiye Selçuklularına Bağlanması

1107 - Sultan Tapar, saltanatının ilk günlerinde Musul, Diyarbekir ve el-Cezire'yi, emirlerinden Çökürmüş'e ıkta etmişti.
Bu sıralarda Türkiye Selçuklu sultanı I. Kılıç Arslan, Doğu Anadolu seferine çıkmış ve Meyyafarikin hakimi Ziyaeddin Muhammed, sultana bağlılığını arzetmişti.
Sultan Kılıç Arslan, aynı sefer esnasında Haçlıların elinde bulunan Urfa'yı kuşatmaya başladı
İşte bu sıralarda, Büyük Selçuklu sultanı Mehmed Tapar, sadakatından şüphe ettiği Çökürmüş'ün yerine Çavlı Sakavi'yi tayin etti.
Çökürmüş, kendi ıkta bölgesini terketmek niyetinde olmadığından Çavlı'nın ilerleyişini duyunca çevre illere haber yollayıp yardım istedi.
Neticede ikibin kadar asker toplayan Çökürmüş, yanında bin süvari bulunan Çavlı'ya Bakelba 'köyü civarında mağlup olup esir edildi.
Çökürmüş'ün mağlubiyet haberi Musul'a ulaşınca Çökürmüş'ün adamları, onun yerine oğlu Zengi'yi getirip ona biat ettiler.
Çökürmüş'ün memluklarından olan Musul kale muhafızı Guzoğlu, Çavlı ve onu Musul'a tayin eden Sultan Tapar ile tek başına başa çıkamayacağını gördüğünden, o sıralarda Urfa'yı kuşatmakta olan Türkiye Selçuklu sultanı I. Kılıç Arslan'dan şehri teslim almasını istedi.
I. Kılıç Arslan kabul edip Urfa muhasarasını bırakarak Musul'a dogru harekete geçti.
Nusaybin'de Çavlı ile yapılan muharebeyi Sultan Kılıç Arslan kazandı.
Mağlup olan Çavlı kaçtı.
Kılıç Arslan da Musul'a girdi.
Çavlı, Nusaybin'de mağlup olduktan sonra Haleb'e gitti.
Çavlı, taarruza geçti Sultan Kılıç Arslan, askerinin önünde yiğitce çarpıştı ise de kuvvetleri bozuldu.
Esir düşmemek için atı ile girdiği Habur nehrinde boğuldu.

Sultan Tapar'ın Batıniler ile Mücadelesi

İsmaililer olarak da bilinen Batıniler, Şia'nın müfrit koludur.
Sünnilik ile pek az yakınlığı olan İsmailiyye fırkasının fikirlerinin pek çoğu, Orta Doğu'nun eski dinlerinden ve bilhassa Yeni Eflatuncu felsefeden etkilenmiştir.
En çok muvaffak oldukları yerler müfrit Şiiliğin daha önceki şekliyle taraftar bulduğu Güney Irak,Basra Körfezi ve İran gibi bölgeler idi.
Rivayete göre, fırka salikleri, vecd içinde cennet hayalleri görmek ve bu şekilde ölümü cesaretle karşılamak için haşhaş kullanıyorlardı.
Haşhaş kullanan fedailer, kendilerine verilen dini vazifenin başarı ile yerine getirilmesinden sonra, ölünce kendilerini bekleyen ebedi saadetin önceden tadına bakmak üzere cennet bahçelerine sokuluyorlardı.
Bu fırkanın açık tarihi, 1090 yılında Hasan Sabbah'ın Alamut kalesini zaptetmesiyle başlar.
Batıni faaliyetleri, Büyük Selçuklular'da Sultan Melikşah'ın son zamanlarında kendini göstermeye başlamış olup bunların Vezir Nizamü'l-Mülk'ün öldürülmesi ile ilgili rivayetlere adları karışmıştır.
Batınilerin kendilerine reis seçtiği Ahmed b. Attas, İsfehan kalesini ele geçirdi.
Batınilerin ele geçirdiği en büyük ve en müstahkem kale ise Alamut'dur.
Bu haberi alan Nüıamü'l-Mülk, Alamut kalesi üzerine asker sevketti ve kale kuşatıldı.
Bir rivayete göre çok zor durumda kalan Hasan Sabbah, fedailerini gönderip Nizamü'l-Mülk'ü öldürttü
Böylece kale üzerindeki Selçuklu baskısının kalkmasını sağladı
Sultan Berkyaruk zamanında zararlı faaliyetleri çok artan Batınilerin üzerine, saltanat mücadeleleri ve çıkan isyanlar yüzünden ciddi bir şekilde gidilememesine rağmen, onların bir süre önce ele geçirdikleri Ebher alınıp buradaki Batıniler son ferdine kadar öldürüldü (1096) .
Ancak bu gibi küçük çaplı tenkil ve tedbirler, Batınilerin yayılmasını önleyemedi.
Sultan Muhammed Tapar, sultan olunca bu meselenin üzerine ciddi bir şekilde gitmek zorunda kaldı.
Batıni liderlerinden İbn Attas'ın eline geçen Şahdiz kalesine asker sevkedip, burasını Batinilerden temizledi.
Sultan Muhammed Tapar, 1118 öldü.
Kardeşi Berkyaruk ile giriştiği mücadeleler sırasında biraz, daha zayıflayan bir devlete hükümdar olan Tapar, gücü yettiği kadarıyla da Haçlılar, Batıniler ve Gürcüler meselelerine ehemmiyet vermiş, onlarla mücadeleyi en azından dengeli bir şekilde sürdürmeye muvaffak olmuştur

1118 - 1119 Sultan Mahmud dönemi

Ondört yaşında tahta geçen Mahmud, bir kayda göre, babası zamanından itibaren başhacip (Hacibü'l-Hüccab) olan Ali Bar ile onun katibi Ebu'l-Kasım Dergezini tarafından eğlencelerle meşgul edilip devlet işlerinden uzak tutuldu

Melik Mesud, isyan etti ona Azerbaycan ıkta olarak verildi.

Melik Mesud'dan sonra Melik Tuğrul da ağabeyine isyan etti.
Tuğrul ve atabegi Gündoğdu kaçarak Gence'ye gittilerse de Semiran'daki karargahları yağmalandı.

Save Savaşı

1119 - Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun doğu kısmına sahip olan Sencer, kardeşi Sultan Tapar'ın ölümünden sonra kendisini sultan ilan etmiş ve yeğeni Mahmud'un devlet işlerine hakim olamadığını görerek yolladığı bir elçi vasıtasıyla halifenin kendisini desteklemesini istemişti.
Halife, Sencer'in sultanlığını tasdik etti.
Halifenin desteğini alan Sencer, büyük bir ordu ile harekete geçerek kendisine karşı çıkan Mahmud ile Save'de karşılaştı.
Yapılan muharebede mağlup olan Mahmud, İsfehan'a kaçtı.
Sencer, Mahmud'a haber yollayıp huzuruna gelmesini istedi
Sencer'in erkek evladı olmadığından, Mahmud'u veliaht ilan etti.
Sencer, Mahmud'a da Sultanü'l-Muazzam ünvanını vererek onu kendisine bağlı kalmak şartı ile Irak'a sultan tayin etti.

Böylece Irak Selçuklu Devleti kurulmuş oldu.

Mahmud öldüğü 1131 yılına kadar amcasının hakimiyetini tanıyarak Irak'da sultanlık yaptı

1119 - 1157 Sultan Sencer dönemi

Sencer, meliklik devrinde Selçuklu hanedanı üyelerinin saltanat mücadelesinden de istifade ile ülkeyi istilaya kalkışan Karahanlılar ile mücadele etti.
Doğu Karahanlı hükümdarı Kadir Han'ı yenerek bertaraf eden Sencer, Kadır Han'ın yerine hanedandan başka birini hükümdar yapmak suretiyle, Karahanlı Devleti'ni kendi melikliğine tabi hale getirdi.
Karahanlılar bir kaç kere bu bağlılığı bozmak için uğraştılarsa da her defasında Sencer'in müdahalesi ile karşılaştılar.
Karahanlılardan sonra Gur hakimiyet altına alındı.
Bunu da Gaznelilerin tabi duruma sokulması takip etti
Yapılan andlaşma gereğince Gazne'de hutbe; halife, Sultan Tapar, Melik Sencer ve nihayet Gazne hükümdarı adına okunmaya başladı.

Sultan Olması 

Sencer'in sultan olması ile imparatorluk merkezi Irak-ı Acem'den Horasan'a nakledildi.
Sultan Sencer, Rey, Mazenderan ve Kumis gibi şehir ve eyaletleri doğrudan doğruya kendi idaresi altına alırken Irak-ı Acem eyaletinin doğu yarısı ile Gilan bölgesini Mahmud'un kardeşi Tuğrul'a, İsfehan ve Huzistan'ın yarısını da Mahmud'un diğer kardeşi Selçukşah'a verdi.
Sultan Sencer, Irak'daki işleri kendi denetimi altına aldı.
Bu durum hakimiyetini genişletmek isteyen Halife el-Müsterşid'i rahatsız etmeye başladı ve kendi ordusunu kurmaya sevketti.
Halbuki, Bağdat'ın emniyeti Selçuklu kuvvetlerince sağlanacak; halife asker beslemeyecekti.
Irak Selçuklu kuvvetleri, kılıç zoru ile Bağdat'a girdiler.
Sultan Mahmud, halifeye gereken hürmeti gösterip onu yeniden hilafet makamına iade etti (1126)

Sultan Sencer'in her dediğini yapan Sultan Mahmud, ölümüne kadar amcasına tabi kalmıştır

Sultan Mahmud'un ölümü üzerine yerine oğlu Davud, Irak Selçuklu sultanı oldu.
Ancak amcası Mesud, Davud'un sultanlığını kabul etmedi ve Tebriz şehrini ele geçirdi.

Amca Mesud devrede

1131 -Davud, Tebriz'e gelerek şehir içinde bulunan amcasını muhasara altına aldı.
Kesin bir netice alınamayınca Mesud'un Tebriz'i terketmesi şartı ile bir antlaşma yapıldı.
Hemedan'a çekilen Mesud, halifeye haber göndererek adının Irak Selçuklu Sultanı olarak hutbede okutulmasını istedi.
Zor durumda kalan halife, Sultan Sencer'in emri doğrultusunda hareket edeceğini taraflara bildirirken; Sultan Sencer'e de ayrıca haber yollayıp kendi adından başka kimsenin adının hutbeye konulmamasını istedi.
Halife, etraf beylere de haber yollayıp Bağdat'a gelmelerini ve Mesud'a karşı cephe almalarını bildirdi.
Bunun üzerine Davud'un diğer amcası Melik Selçukşah ve atabegi Karaca es-Saki Bağdat'a geldiler.
Mesud ile Selçukşah'ın kuvvetleri arasında iki gün süren çarpışmadan sonra, Zengi'nin de mağlubiyetini duyan Mesud, halifeye haber gönderip Sultan Sencer'in Rey'de olduğunu ve onun halife ile diğer bazı şahısların üzerine yürümeye kararlı olduğunu, eğer uygun görürse onunla kuvvetlerini birleştirebileceğini bildirdi.
Halife el-Müsterşid, Mesud'un teklifini uygun bulup onun Bağdat'a girmesine müsaade etti
Ayrıca onu sultan, kardeşi Selçukşah'ı da veliaht ilan etti.
Sultan Sencer'in adını da Irak'da okunan bütün hutbelerden kaldırdı

Sultan Sencer Tuğrul'u Irak sultanı ilan etti

Irak'daki bu gelişmelerden haberdar olan Sultan Sencer, içinde fillerin de yer aldığı büyük bir ordu ile gelerek Dinever yakınlarındaki Ulan'da Mesud ile Selçukşah'ı bozguna uğrattı.
Mesud kaçtı ise de Selçukşah'ın atabegi Karaca es-Saki yakalandı. Halife el-Müsterşid ise muharebeden evvel Bağdat'ın, Musul atabegi tarafından işgal edileceğini bahane ederek hilafet merkezine dönmüştü.
Sultan Sencer,bütün bu olanlardan Karaca es-Saki'yi mesul tutup onu öldürttü
Uzun bir, süreden beri yanında' bulunan diğer yeğeni Tuğrul'u da Irak sultanı ilan etti.
Horasan'a döndü (1132)

Davud ve Mesud itiraz ediyor

Sencer'in Irak'dan çekilmesi üzerine önce Davud, sonra da Mesud, Tuğrul'un sultanlığına itiraz ettiler ve ikisi birleşip Tuğrul'u yendiler.
Haziran 1133'de Mesud Hemedan'a girip Rey ve İsfehan gibi önemli merkezleri ele geçirdi.
Mağlup olmasına rağmen yeniden asker toplayan Tuğrul, Mesud'u Temmuz 1134'te mağlup ederek Irak'daki saltanatını korumayı başardı
Yeni Irak sultanı Mesud Tuğrul'un hakimiyeti 1134'teki ölümüyle sona erdi ve yerine kardeşi Mesud, amcası Sencer' in rızasıyla sultan oldu.

Mesud - Abbasi halifesi gerginliği

Mesud Saltanatının daha ilk yıllarında Halife el-Müsterşid ile ihtilafa düştü.
Nitekim Sultan Mesud ile savaşmaya karar veren Halife el-Müsterşid, mağlup olup esir düştü.
Daha sonra da Sultan Sencer'in, Mesud'a yolladığı yüzelli kişilik elçilik heyeti içine sızan Batıniler tarafından öldürüldü.
el-Müsterşid'in yerine halife seçilen Raşid'in halifeliğini kabul etmeyen Mesud, onun yerine Abdullah'ı, el-Muktefi ünvanı ile halife seçtirdi.
Böylece halifelik üzerinde eskiden beri takip edilen siyaset,yeniden düzene girdi

Sencer 'in Doğu Siyaseti ve Selçuklu - Gazneli münasebetleri

Büyük Selçuklu devletinin hakimiyetini tanımış olan Gazneliler,Behramşah zamanında, Sultan Sencer'in ülkenin batısındaki meseleler ile uğraştığı bir sırada, itaattan çıkmış ve Selçuklu sultanına karşı vermiş olduğu taahhüdleri yerine getirmemeye başlamıştı.
Ülkesinin batıdaki işlerini yoluna koyan Sultan Sencer, Behramşah'ı cezalandırmak üzere Gazne üzerine sefere çıktı.
Sultan Sencer, şehir dışındaki karargahından Behramşah'a bir elçi yollayarak huzuruna gelmesini ve itaatmı arzetmesini bildirdi.
Behramşah, Sultan Sencer'e bağlı olduğunu, yıllık vergilerini muntazaman ödeyeceğini bildirdiyse de, sultanın kendisini öldüreceğinden korkarak Gazne'den kaçtı.
Bunun üzerine Sultan Sencer, Gazneye girdi ve Behramşah'a bir mektup yazarak kaçmasından dolayı onu kınadı.
Behramşah ise cevabi mektubunda özür diliyor, bağlılığını yeniden arzedip öldürülmekten korktuğunu yazıyordu.
Bunun üzerine Sultan Sencer, ülkesini ona iade etmeyi kabul etti ve Horasan'a dönmek üzere Gazne'den ayrıldı.
Belh'e geldi (1135)

Sultan Sencer'in I.Harezm Seferi

Selçuklular Harezm'i ele geçirdikleri zaman, buraya Sultan Melikşah'ın Türk asıllı bir gulamı olan Taştdar Anuştigin Garçai vali olarak tayin edilmişti.
Bunlardan Kutbeddin Muhammed zamanında (1097-1127) Harezmşahlar olarak tarihe geçecek olan sülale kurulmuş olup bu şahıs, Sencer'in gerek meliklik, gerekse sultanlık zamanında bağlılıktan ayrılmamıştır.
Kutbeddin Muhammed ölünce, Sultan Sencer onun yerine oğlu Atsız'ı tayin etti.
Atsız'ın gün geçtikçe nüfuzu artmış, bu da diğer komutanların onu kıskanmasına sebep olmuştu
Bunun neticesi olarak da bu komutanlar, Atsız'a karşı cephe aldılar.
Onun nüfuzunu kırmak için bir takım entrikalar çevirip Sencer'in nezdindeki itibarını sarsmaya çalıştılar başarılı oldular.
Bu sırada Sultan Sencer, Harezm seferine çıktı
Atsız, sultana karşı koymak istediyse de ağır bir hezimete uğradı.
Atsız kaçtı, esir düşen oğlu Atlı ise öldürüldü (1138)
Sultan Sencer'in Harezm seferinden dönüşünden kısa bir süre sonra Atsız, halkın da kendisini desteklemesi neticesinde Süleymanşah'ın elinden Harezm'i aldı ve sultana yeniden bağlılığını arzetti.

1141 - Katvan Savaşı

Karahitay Devleti ile Büyük Selçuklu Devleti tarafları arasında gerçekleşmiştir.
Katvan Çölü’nde gerçekleşmiştir.
Ahmet Sencer, Karahitaylar Devleti’ni kendisi için bir tehdit olarak görmeye başlamıştı.
Katvan Çölü’nde gerçekleşen savaşın kazanan tarafı Karahitay Devleti olmuştur.
Katvan Savaşı Büyük Selçuklu Devletinin parçalanma sürecine girmesine sebep olmuştur.
Büyük Selçuklu Devleti, bu savaş neticesinde kesin bir yenilgiye uğramış ve devlet otoritesi zayıflamaya başlamıştır.
Yıkılma süreci içerisine giren Büyük Selçuklu çeşitli coğrafyalar üzerinde farklı devletlere ayrılarak varlık göstermeye başlamıştır.
Katvan Savaşı; Suriye, İran ve Türkiye Selçukluları gibi çeşitli devletlerin kurulması ile sonuçlanmıştır.
Katvan Savaşı; Büyük Selçuklu Devleti'nin idari, siyasi, iktisadi ve askeri açıdan zayıflamış olduğunu ortaya koymuştur.
Katvan Savaşı’nın sonucu Büyük Selçuklu Devleti’nin kesin olarak parçalanması olmuştur.

Sultan Sencer'in Il. ve Ill. Harezm Seferi

Sultan Sencer, Katvan mağlubiyetinden bir yıl kadar sonra, büyük zorluklar içinde yeni bir ordu kurmaya muvaffak oldu.
Merv'e gelerek şehri tekrar hakimiyeti altına aldı
Bundan sonra da Harezmşah Atsız üzerine yürüdü.
Ancak Atsız, sultanla muharebeyi göze alamayarak, surları kuvvetli bir şehrin içine kapanıp müdafaaya çekildi.
Sultan Sencer bir süre şehri kuşattı,fakat kesin bir netice alamayacağını anlayınca Atsız'ın Merv'den aldığı Selçuklu hazinesini iade etmesi ve bağlılığını arzetmesiyle iktifa ederek Merv'e döndü.
Zaten sultanı dönmeye zorlayan sebeplerden biri de Herat'ı zaptetmiş olan Gurlulara karşı gönderilen Kamac'ın mağlup olmasıydı
Sultan Sencer II. Harezm seferinden kesin bir netice alamadı.

Büyük Selçuklular ın Gurlular İle Münasebeti

Gurlular, Afganistan'ın Gur diye adlandırılan, ulaşılması güç dağlık bir bölgesinde yaşadıklarından, bu bölgeye atfen Gurlular diye adlandırılmışlardır.
İran asıllı olduğu da söylenen Gurlular, putperest iken 11. yüzyılda İslamiyeti kabul ederek ilk defa XII. yüzyılın ortalarında devletlerarası siyasi hayata karıştılar
Gazneliler, yaptıkları seferler sonunda Gurluları kendilerine tabi hale getirdiler.
Fakat XII. yüzyılın başlarında Gazneliler zayıfladı ve Gur, Selçuklu nüfuzu altına girdi.
Gur hükümdarlarından Kutbeddin Mehmed, Katvan bozgunundan istifade ederek Herat'ı ele geçirdi.
Hindistan'a çekilip asker toplayan Behramşah, Gazne'ye yeniden sahip oldu ve yakalanan Gur hükümdarı Sılri öldürüldü (1149)
Selçuklular 1152'de çok şiddetli bir muharebeye tutuştular. Selçuklular kazandılar.
Bir çok Gurlu hayatını kaybetti, bir kısmı ise esir edildi.
Katvan savaşından bu yana Sultan Sencer'in kazandığı ilk muharebe olması bakımından ehemmiyeti haiz olan bu sefer sonunda kaybolan Selçuklu itibarı yeniden kazanılmaya başlandı
Gurlu hükümdarı Cihansuz, mağlup ve esir edilmiş, ülkesi Selçuklu İmparatorluğu'na ilhak olmuştu.

Sultan Sencer’in Karahıtaylılar’a mağlup olmasıyla otorite boşluğunun tekrar ortaya çıktığı Büyük Selçuklu Devletinde yüksek vergiler sebebiyle isyan eden Oğuzlar vergi vermeyi reddedip daha geniş hakimiyet alanı talep edince Büyük Selçuklu Devletinin hakimiyetine son darbe vurulmuş oldu.
Ayaklanan Oğuzlar, soydaşları olan Sultan Sencer’i esir alıp Horasan bölgesini zapt ettiler (1153).
Oğuzlara esir düşen Sultan Sencer, bir süre sonra serbest bırakılsa da kısa süre sonra vefat etti ve Büyük Selçuklu Devleti tam anlamıyla yıkılmış oldu (1157)

Büyük Selçuklu Devletinin Bölünmesiyle Ortaya Çıkan Devletler

Büyük Selçuklu Devleti, Melikşah’ın ölümünden sonra zayıflayıp iç ve dış tehditlere karşı koyamaz duruma gelince bulundukları bölgelerde Büyük Selçuklu Devletinin valisi ve maliki olarak görev alan idareciler bağımsızlıklarını ilan ederek Büyük Selçuklu Devletinden ayrı ve müstakil olarak hareket etmeye başlamışlardı.
Bu devletler ilerleyen dönemlerde zayıflamış, kendi içinde bölünmelere uğramış ve zamanla Boylar ve Aşiretlere kadar bölünerek Anadolu Beylikleri dönemini başlatmıştır.

Irak Selçukluları (1092 – 1194)

Irak Selçukluları olarak anılan idare, Büyük Selçuklu Devletinin parçalanmasından sonra saltanat makamının idare ettiği Irak bölgesinde kurulan otoritedir.
Melikşah’ın ölmesi üzerine Suriye, Kirman ve Anadolu Selçuklularının bağımsızlıklarını ilan etmesiyle yalnız kalan Büyük Selçuklu Devleti, Horasan bölgesinin valisi Sencer’in kendisini Büyük Selçuklu Devletinin Sultanı ilan etmesi ve yerine geçtiği yeğeni Mahmut’u Irak sahasının Sultanı ilan etmesiyle ortaya çıktı.
Irak Selçukluları Irak, Azerbaycan ve Kuzey İran’ın bir bölümünü içine alan dar bir alanda kısa bir süre hüküm sürebildi.
Zamanla aşiretlerin bir araya gelerek oluşturdukları Atabeyliklerin söz sahibi olması ve itibar kazanmasıyla idari otoritenin Atabeyliklere geçmesi sebebiyle gücünü kaybetti.
1194 yılında son Irak Selçuklu Sultanı 3. Tuğrul Bey’in Harezmşahlılar’a mağlup olmasıyla bu bölge Harezmşahlılar’a geçti ve Irak Selçukluları tamamen yıkılmış oldu.

Kirman Selçukluları (1092 – 1187)

Kirman Selçukluları, Çağrı Bey’in oğlu, Tuğrul Bey’in yeğeni Bağdat Maliki Kavurd’un lideri olduğu Kirmanların, Büyük Selçuklu Devletinin bölünmesiyle Basra Körfezi yakınlarında bulunan Kirman şehrinde kurdukları Sultanlıktır.
Melikşah tarafından boğdurulan Kavurd’un oğulları Büyük Selçuklu Devletine bağlı olarak yaşasalar da Büyük Selçuklu Devletinin bölünmesi ile bağımsızlıklarını ilan ederek bir süre bağımsız olarak bu bölgede yaşadılar.
Zamanla Gurluların himayesine girseler de tekrar bağımsız hareket eden Kirman Selçukluları, 1187 yılında Oğuz Başbuğu Dinar tarafından mağlup edilerek yıkıldı (1187).

Suriye Selçukluları (1092 – 1117)

Suriye Selçukluları, Melikşah döneminde Suriye valisi olan Tutuş’un Melikşah’ın ölümü üzerine bağımsızlığını ilan etmesiyle ortaya çıkan Selçuklu Devletidir.
Tutuş, bağımsızlığını ilan ettiğine Büyük Selçuklu Devletinin hükümdarı Melikşah’ın oğlu Berkyaruk ile mücadele etmiş, mağlup olarak savaş meydanında ölmüştü ancak oğulları Rıdvan ve Dokak Suriye Selçuklularının yönetimini devralarak 1117 yılına kadar devam ettirdiler.
Hakimiyet dönemleri süresince Haçlı Ordusu ile mücadele etmiş ve sınırlarını Güneydoğu Anadolu bölgesine kadar genişletmiş olsalar da aşiretlerin bir araya gelerek oluşturdukları Atabeyliklerin güçlenmesi ve imtiyaz kazanması üzerine zayıflayarak 1117 yılında yıkıldı ve beyliklere bölündü.

Anadolu Selçukluları (1075 – 1308)

Anadolu Selçukluları, bölünen diğer Selçuklu Devletlerinin aksine Melikşah’ın ölümünden daha önce bağımsızlığını ilan etmişti.
Malazgirt Savaşından sonra Anadolu içlerine taarruz eden Anadolu Selçukluları, Büyük Selçuklu Devletini kuran Tuğrul ve Çağrı Bey’lerin amcası Arslan Yabgu’nun torunu Süleyman Şah (Kutalmış’ın oğlu) komutanlığında İznik’e kadar ilerlemiş, 1075 yılında bağımsızlığını ilan ederek Büyük Selçuklu Devletinin Bizans sınırında Anadolu Selçuklu Devletinin temellerini atmıştı.
Süleyman Şah’ın oğlu 1. Kılıçarslan, 1075 yılında İznik’te bağımsızlığını ilan ederek Anadolu Selçuklu Devletinin ilk hükümdarı olmuştur.
İlerleyen yıllarda hakimiyet alanını genişleterek Konya’yı başkent yapmış, 1308 yılında Anadolu içlerine taarruz eden İlhanlılar tarafından mağlup edilerek yıkılmışlardır.



Anadolu Selçuklu Devleti
(1077-1308)

Anadolu Selçuklu Devleti, Selçuklular tarafından Anadolu da kurulan bir Türk devletidir.
Malazgirt Zaferiyle Anadolu’nun kapılarını Türklere sonuna kadar açan Sultan Alparslan, bu savaşa katılan kumandan ve Türkmen reislerine Anadolu’yu Türkleştirme ve İslamlaştırma görevini verdi.
Bu kumandanlardan biri de Kutalmışoğlu Süleyman Şah idi
Özellikle Süleyman Şah, Melikşâh (3.Büyük Selçuklu Sultanı) tarafından Anadolu’nun fethine memur edidi

Malazgirt zaferi öncesi

Anadolu'nun doğusunda Ermeniler, batısında ise Rumlar oturmaktaydılar.
Anadolu'ya giren Oğuz Türkleri, Bizans'a karşı ilk zaferlerini 1048 yılında Erzurum'a yakın Hasankale "Pasinler" muharebesinde elde ettiler.
Bu muharebeden sonra 1048'de Erzurum,
1057'de Malatya,
1059'da Sivas,
1064'te Kars ve Antakya şehirleri,
1067'de Kayseri, Niksar ve Konya şehirleri,
1068'de Amoryum: Amuriyye (Emirdağ yakınlarında eski bir kale)
1069'da Honas (Sandıklı yakınlarında eski bir kale),
Türk kuvvetlerinin eline geçti.

1071 - Malazgirt Zaferinden sonra

Türk kuvvetleri başlarındaki kumandanları ile batı istikametinde bütün Anadolu'yu katederek Adalar Denizi'ne ve Marmara sahillerine ulaştılar.
Anadolu fethedilmiş olmakla beraber bazı müstahkem kalelerin fethi henüz tamamlanmamıştı.
Bu münasebetle Selçuklu ailesinden Kutalmış Oğlu Süleyman ile birlikte Artuk Beğ, Mengücek Beğ, Saltuk Beğ, Danişmend Beğ, Bozan Beğ, Karatekin Beğ ve Çubuk Beğ gibi bir çok Türkmen Beğlerinin vazife aldıkları bilinmektedir.
Bunlardan Karatekin Beğ, Çankırı, Kastamonu ve Sinop bölgesindeki kaleleri fethederken diğer beğler Anadolu'nun doğu kısmında fetihle meşgul olmuşlardır.

  • Saltukoğulları : Kars, Pasinler, Oltu, Erzurum, Tortum, Tercan, İspir, Bayburt, Şebinkarahisar
  • Mengücekoğulları : Erzincan.
  • Çaka Beyliği : İzmir.
  • Danişmendliler : Tokat, Malatya, Sivas, Kayseri ve Amasya civarı
  • Artuklular : Güneydoğu Anadolu.

1074 - Süleyman Şah, Konya ve havalisini mahalli Rum despotlarından alarak, fetihlere devam ederek İznik önlerine kadar geldi.

1075 - İznik’in fethi
Sadece 3 yıl içinde 700 km’lik bir hat üzerinde ilerleyerek İznik’i fethetti ve burayı emrindeki kuvvetlerin merkezi yaptı.
Böylece Türkiye Selçuklu Devletinin temeli atılmış oldu.


Kutalmışoğlu Süleyman Şah

Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah 1045 yılında Horasan'da doğmuştur.
Büyük dedesi : Selçuk Bey
Dedesi : Arslan Yabgu
Babası : Kutalmış Bey
Kutalmış, Alp Arslan ile 1064 yılında yaptığı Dameğan yakınlarındaki savaşta öldü.
Alp Arslan 27 Nisan 1064 tarihinde Selçuklu Devleti hükümdarı oldu.
Kutalmış Bey savaşta ölünce kardeşi Resul Tegin ve oğlu Süleyman Şah, komutanlarıyla birlikte esir alınır.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah daha sonra Türkmen boylarının yerleşmeye başladığı Anadolu'da Toros Dağları yöresine kaçarak burada yaşamaya başladı.
Daha sonra Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından kendisine bağlı olarak Sultan-ı Rum (Anadolu Selçuklu Devleti) olarak tayin edildi

Kuruluş

1077 - Süleyman Şah, özerkliğini ilan edip İznik merkezli bağımsız bir devlet olarak Anadolu Selçuklu Devleti'ni kurdu

Kutalmışoğlu Süleymanşâh Devri
(Anadolu Fatihi)
(1077 - 1086)

Rey’deki Büyük Selçuklu Sultanı’na bağlı olarak Anadolu’ya hâkim olan Süleymanşâh Bizans’ın içindeki durumundan faydalanmak suretiyle sık sık Bizans’ın içişlerine karışmaya, taht kavgalarında politikası icabı bazı imparatorlara destek olmaya başladı.
Çekişmelerden faydalanarak, bölgedeki hâkimiyetini güçlendirdi.
İznik’e yeni bir Türk devletinin kurulması, Anadolu’ya gelen Türkmenlerin birleşmesini temin edip, doğudaki Müslüman Türklerin büyük topluluklar halinde bölgeye gelmelerine zemin hazırladı.
Önce Süleyman Şah’ın idaresine giren halk zamanla kendi kendine Müslümanlığı kabul etti.

1077 - Süleyman Şah’ın yanında bulunan komutanlardan Gümüştekin Bey, Urfa ve Antep yöresini aldı

1078 - Büyük Türkmen kitlelerine dayanarak, Anadolu’da süratle nüfuzlarını arttırmaları ve güç kazanmaları, merkeziyetçi bir politika izleyen Sultan Melikşâh’ı tedirgin ettiği için Anadolu’yu ve Kutalmışoğulları’nı itâate almak için gönderdiği Emir Porsuk idaresindeki Büyük Selçuklu ordusu İznik önlerine geldi.
Her iki taraf arasında meydana gelen çarpışmalar neticesinde Kutalmış’ın büyük oğlu Mânsur öldürüldü; ancak Büyük Selçuklu Emîrî Porsuk bunun dışında başka önemli bir sonuç elde edemeyerek geri dönmek zorunda kaldı

1080 - Süleymanşâh’ın Türkiye Selçuklu Devleti’ni kurması ve başarılı fetihlerde bulunması sonucu Azerbaycan’dan kalabalık Türk kitleleri, Anadolu’ya âdeta bir sel gibi akmaya başladı.

1081 - Tüm Bithynia bölgesini zapt ederek imparatorluk başkentinin yanıbaşındaki İznik’i kendisine merkez yapan Süleymanşah, biraz sonra İstanbul Boğazı’nın Anadolu sahilinde kurduğu gümrük daireleriyle boğazdan geçen gemilerden vergi almaya başladı.
Yeni İmparator I. Aleksios Komnenos, batıda Norman Robert Guiskard ile olan mücadeleyi öncelikli olarak halletmeyi düşündüğünden Süleymanşah ile anlaşma yoluna gitti.
Belirli bir miktar para karşılığında barış teklifinde bulunan imparatorun bu isteği Süleymanşah tarafından olumlu karşılanınca taraflar arasında bir antlaşma imzalandı 

1081 - Drakon Suyu Antlaşması yapıldı
Bu antlaşmaya göre Selçuklular “Drakon” adı verilen bir dereye kadar Bizans ile olan sınırlarını geriye çekeceklerdi.
Burası Maltepe’deki Dragos Tepesi, veya Kocaeli sınırları içindeki Kırkgeçit Deresi’dir.
Bu,her iki devletin sınırının belirlenmesi bakımından önemlidir.

1081 - Kilikya seferi
Drakon Suyu Antlaşmasından sonra güneye gidildi
Burada önce Ermenilerle sonra da Büyük Selçuklularla mücadeleye girdi.
Bizans Devleti XI. yüzyılın başlarından itibaren Doğu Anadolu’yu işgal ederek buradaki küçük Ermeni krallıklarını kaldırıp Sivas ve Kayseri bölgelerinde iskân ettirmişlerdi.
Ermeniler Fırat kıyılarında, Toroslar’da, Kilikya’da, Malatya, Maraş ve Urfa gibi bölge ve şehirlerde yoğunlaştılar.
Bizans’ın çöküşünden ve Türklerin Bizans Devleti karşısında elde ettiği başarılardan yararlanan Ermeniler Fırat bölgesinde tutunarak bir takım prenslikler kurmuşlar ve bu şekilde Türkiye Selçukluları’nın Doğu’da ve Güney’de Türk-İslam ülkeleri ile bağlantılarını kesecek bir duruma gelmişlerdi.

1082 - Süleymanşâh, Kilikya (Çukurova) bölgesindeki tarihi Tarsus şehrini fethetti.
Süleymanşâh’ın Tarsus’u fethettikten sonra Trablusşam’ın Şiî hâkimi Kadı İbn Ammar’a elçi gönderip kendisinden yeni fethedilen bu şehir için kadı ve hatip talep etmesi Büyük Selçuklular ile ailevi ve siyasi rekabet sebebiyle Abbasiler yerine Şiî Fatımîleri tanıdığını ortaya koymaktadır.

1083 - Süleyman Şâh, Ermenilere ait Adana, Misis, Anazarba ve Kilikya’daki diğer şehir ve kasabaları fethetti.
Süleyman Şâh, Kilikya seferini tamamladıktan sonra İznik’e döndü.

1084 - Süleymanşah'ın komutanı Danişmend Bey Malatya’yı aldı.

1085 - Bu sıralarda Müslim (Musul emiri) ile Tutuş (Suriye Selçuklu hükümdarı) arasında Halep'i ele geçirmek için amansız mücadele vardı. (Halep ticaretin merkezi idi)
Sonunda Halep, Müslim'in eline geçti.
Aynı zamanda Müslim, Antakya'nın hakimi Ermeni Filaretos'dan da yüklü bir cizye alıyordu.
Filaretos zalim biri idi hatta oğlunu bile zindana atmıştı.
Filaretos'un Urfa'ya gitmesini fırsat bilen Antakya askeri valisi İsmail, Filaretos'un hapisteki oğlunu serbest bıraktı ve onunla ile işbirliği yaparak Süleyman Şah'ı Antakya'yı teslim alması için davet ettiler

1085 - Antakya’nın fethi
Süleyman Şah, uzun bir yolculuktan sonra Hıristiyanların elinde bulunan Antakya’yı aldı.
Bu durum Antakya'dan yüklü cizye alan Müslim'i (Musul emiri) harekete geçirdi.
Her sene aldığı Cizye bedelini Süleyman Şah'dan istedi. Reddedildi.
Müslüman bir beldeden cizye alınamazdı.
Emir Artuk bey'den yardım istedi . Reddedildi.
Süleymanşah ve Müslim güçleri Amik ovasında karşı karşıya geldiler 
Müslim'in ordusu mağlup oldu ve kendiside hayatını kaybetti.

1086 - Tutuş'la Süleymanşah'ın arası açılıyor

Daha sonra Süleyman Şah yönünü Halep'e çevirdi.
Şehir muhafızı Hasan, Halep'i vermek istemiyordu ve Tutuş'dan (Suriye Selçuk hükümdarı) yardım istedi ve Halep'i kendisine bırakacağını söyledi.Tutuş zaten Halep'i hep istiyordu.
Tutuş, yanına Artuk Bey'i de alarak yola çıktı. 
Netice de Süleymanşâh’ı şiddetli çarpışmanın ardından, Halep yakınlarında yendiler. (Ayn Seylem savaşı)
Anadolu Fatih'i Süleyman Şah, hayatında ilk defa yenilmiş ve savaş meydanında hayatını kaybetmiştir

.

1086 -  Süleyman Şah'ın oğulları, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın yanına gönderildi. 




Ebû’l-Kasım Dönemi (1086 - 1092)

1090 - Süleyman Şah’ın ölümünden sonra başsız kalan Anadolu Selçuklu Devleti bir süre İznik vekili olan Ebu’l-Kasım tarafından yönetildi.
Ebu’l-Kasım’ın bağımsız hareketlerinden şüphelenen Melikşâh, Porsuk komutasında Anadolu’ya birlik gönderdi.
Porsuk, Anadolu Selçuklu Devleti’nin başşehri İznik’i üç ay kuşattıysa da Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos’tan yardım gören Ebü’l-Kāsım karşısında bir sonuç alamadı.

1092 -  Emîr Porsuk’un başarısızlığı üzerine Melikşâh, İznik'e Urfa emîri Bozan’ı gönderdi
Ebû’l-Kasım, Bozan’ın gönderdiği ikiyüz kişilik bir müfreze tarafından yakalanarak kendi yayının kirişi ile boğduruldu.

1092 - Selçuklu hükümdarı olan Melikşah’ın ölümünden sonra şehzadelerden biri olan Kılıç Arslan İran’dan kaçarak İznik’e geldi ve bu sırada İznik'te idareyi elinde tutan Ebülgazi'nin iktidarı kendisine teslim etmesiyle de Anadolu Selçuklu tahtına çıktı.




I. Kılıç Arslan Dönemi (1092-1107)

Doğum : 1079 Ölüm : 107, Habur Çayı, Irak
Babası : I. Süleyman Şah
Çocukları: Melikşah, I. Mesud
Torunu: II. Kılıç Arslan
Büyükbabası: Kutalmış
Amcaları/Dayıları: Alp İlig, Mansur,

Devlet İdareyi ele alıyor

1092 - Kılıç Arslan ve Kulan Arslan İznik'e ulaştıklarında Bizanslılar, şehri kuşatma altına almış durumdaydılar.
Ebu-l Kasım’ın ölümü üzerine yerine geçen Ebu'l Gazi, Süleyman Şah'ın oğulları İznik'e gelince, idareyi onlara devretti.
Kılıç Arslan, Ebu'l Gazi'yi başkentin kumandanlığından alarak yerine Muhammed'i beylerbeyi makamına çıkarmış ve diğer beyleri onun idaresine vermiştir.

Beylikler başlarına buyruktu

Geçmişte babasına tâbî olan Anadolu'daki feodal beyler, babasının ölümünden sonra müstakil hareket etmeye başlamış olduğundan tahta çıktığı sırada sadece kendisi gelene kadar Ebu'l Kasım'ın ve Ebu'l Kasım'dan sonra kardeşi Ebu'l Gazi'nin muhafaza etmiş olduğu yerler Kılıç Arslan'ın kontrolünde bulunmaktaydı.

Bizansla mücadele

Kılıç Arslan, bir taraftan babası Süleyman Şah'ın ölümünden beri dağılmış bulunan devletin birliğini kurmaya çalışırken, bir taraftan da Bizans'a karşı sürdürülen mücadeleyi devam ettirme taraftarıydı.
İlk önce İznik’i kuşatmış olan Bizans ordusunu geri çekilmek zorunda bıraktı.
Bizanslıların taarruza geçerek Marmara sahillerini işgale başlamaları üzerine beylerbeyi makamına çıkardığı İlhan lakaplı İlhan Muhammed'i Bizans üzerine gönderdi.
İlhan Muhammed Apolyont ve Kapudağ havalisini işgal edince Bizans imparatoru I. Aleksios, kendisine karşı denizden bir ordu gönderse de İlhan Muhammed, gölün girişinde şiddetli bir hücum yaparak Bizanslılar'ı bozguna uğratmıştır.
Fakat imparatorun karadan gönderdiği ordu İlhan'ı esir ve mağlup etmiştir.
Bizans'a karşı düzenlenen ilk sefer böylece sonuçsuz kalmıştır.

Çaka Bey

Bu sırada Anadolu'nun batısında yeni bir Türk beyi adından söz ettirmeye başlamıştı.
İzmir'i ele geçirerek kendi donanmasını oluşturan Çaka Bey, Bizans'a karşı seferler düzenlemekteydi.
Çaka Bey, Ebu'l Kasım'ın devleti idare ettiği dönemde Selçuklularla ittifak yapmıştı ve geçmişte Midilli, Sakız, İstanköy ve Rodos adalarını da fethederek Bizans'ın başkenti İstanbul'u tehlikeye atmıştı.
Çaka Bey’in günden güne gücünü artırarak bölgede etkili nüfuz sahibi olması üzerine Sultan Kılıç Arslan aynı düşmana karşı savaşan Çaka Bey ile ittifak kurmaya çalıştı ve kızı ile 1092 yılında diplomatik amaçlı bir evlilik gerçekleştirdi.
Bu arada Çaka Bey, denize açılarak Çanakkale istikametinde ilerlemiş ve o dönem Bizans'ın doğu gümrüğü sayılan Abidos'u kuşatmıştı.
Selçukluların Çaka Bey ile ortak hareket etmesini önlemek isteyen Bizans imparatoru I. Aleksios, Çaka Bey'in asıl niyetinin İznik olduğunu söyleyerek Kılıçarslan'ı kayınpederine karşı kışkırttı.
Kılıç Arslan, Çaka Bey'in gittikçe güçlenmesini kendisi açısından endişe verici bularak Bizans ile ittifak kurdu.
Abidos kuşatması sırasında Bizans donanması denizden, Selçuklu ordusu ise karadan Çaka Bey'e karşı harekete geçti
İki devlet arasındaki ittifaktan haberi olmayan Çaka Bey, I. Kılıç Arslan ile bir görüşme talep etti.
Kendisini merasimle karşılayan I. Kılıç Arslan, verilen ziyafet sırasında kılıcını çekerek Çaka Bey'i öldürdü.

1096 - Çaka Bey'in ölümünden sonra Kılıç Arslan ve imparator I. Aleksios aralarında varmış oldukları anlaşmanın devam etmesine karar verdiler.
Ancak bu barış dönemi kısa sürdü.
Türkler Bitinya bölgesindeki Bizans topraklarına akınlar düzenlemeye başladı.
Balkanlarda Kumanlarla savaşmakta olan imparator, bu savaşı bitirdikten sonra Türk akınlarına karşı Sapanca Gölü'nün güneyinden İzmit körfezine uzanan bir kanal kazdırıp içini su ile doldurarak Türklerin İzmit çevresine girmesini engellemek istedi.
Haçlı olayı patlak verdi

1096 - 1099 - Birinci Haçlı seferi

Bu sefer 1095 yılında Papa II. Ürben ve Papaz Piyer Lermit tarafından teşvik edilmiştir.
600.000 kişilik Haçlı Ordusu, Godfrua do Buyyon tarafından sevk ve idare edildi.
Eskişehir`de Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan tarafından karşılandı.
1099 yılında da Kudüs, Haçlı Ordusunun eline geçti.
Haçlılar Kudüs`ü zaptettikten sonra, Suriye ve Filistin`de bir Kudüs Krallığı kuruldu.
Bir süre sonra Türklerin Musul Atabeyi, Halep`i ve Şam`ı geri aldı ve Kudüs Kralını esir ederek, krallığına son verdi.

Detay

1. Haçlı ordusu
1096 - Haçlı Kuvvetleri, Tuna’yı aşarak imparatorluk topraklarına girdi
Keşiş Pierre L'Ermite'in idaresinde toplanmış Fransız, Alman, İtalyan ve diğer milletlerden oluşan ilk Haçlı ordusu, yağma ve çapulla yol alarak İstanbul'a ulaşınca İmparator Aleksios Komnenos, birliklerin kente zarar vermesini önlemek için harekete geçti.
İstanbul'a varan bu ordu hemen Boğaz'dan Anadolu'ya geçirilerek Yalova yakınlarındaki Kibotos karargâhına yerleştirildi
Haçlılar böylece Türkiye Selçuklu Devleti'nin sınırına ulaşarak yağma akınları yapmaya başladı.
İmparator I. Aleksios’la, Bizans’ın kendilerine sağlayacağı yardıma karşılık Anadolu’da ele geçirecekleri yerleri bu devlete bırakacakları hususunda bir anlaşma yapan Haçlılar, Selçuklu başkenti İznik yakınlarına kadar ilerleyerek buradaki köyleri yağmaladılar.
Haçlı ordusu İznik üzerine yürüdü.
Keşiş Pierre l’Ermite, İznik üzerine yürürken Kılıcarslan tarafından Drakon vadisinde pusuya düşürüldü ve hemen tamamı imha edildi

* Kılıcarslan, Haçlı ordusunu hafife alıp ,Dânişmendliler’in de ele geçirmek istedikleri Ermeni Gabriel’in hâkimiyetinde bulunan Malatya şehrini kuşatmaya gitti
* Haçlı ordularının İstanbul’dan Anadolu’ya geçerek Pelekanon’da toplandıkları ve hedeflerinin İznik’i zaptetmek olduğu haberini aldı.
Ordusunun bir kısmını İznik’e gönderen Kılıcarslan kuşatmayı kaldırarak hemen yola çıktı.
Fakat çok geç kalınmıştı.

1097 - I. Haçlı Seferi ordularının şehri kuşatmasından sonra İznik’e ulaşabildi.
Kılıcarslan, şehre girişi sağlayabilmek için güney surları karşısında yerleşmiş olan Kont Raymond de Saint-Gilles’in ordusuna hücum etti.
Savaş bütün gün sürdü.
Türk ordusu Haçlılar’ın sayıca üstünlüğü yüzünden kuşatmayı yaramadı.
Gece olunca sultan ordusunu daha fazla yıpratmadan geri çekmeye karar verdi.
Haçlılar’ın genel hücuma hazırlandığı belli olunca Türkler bir gece önce şehri Bizans kuvvetleri kumandanı Butumites’e teslim ettiler.

1097 - Kılıcarslan, ordusuyla İznik önünden çekildikten sonra, Haçlılar’ın Eskişehir’e doğru ilerlediğini haber aldı.
Kılıcarslan, hücuma geçip Haçlı karargâhını kuşattı.
Fakat başarısız oldu
Bu olayın ardından Kılıcarslan, Haçlı ordusunu yıprtmak için gerilla taktiklerine başvurdu
Haçlılar, iki gün sonra Eskişehir’den hareket ederek Konya’ya yürüdüler.
Konya boşaltılmıştı
I. Haçlı Seferi orduları, Kılıcarslan’ın dört yıldan beri yeniden kurup genişletmeye çalıştığı Anadolu Selçuklu Devleti’nin gelişmesine büyük darbe vurdu; sadece başşehir İznik değil Ege ve Marmara kıyılarına kadar ulaşan topraklar da kaybedildi.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin batı sınırı Eskişehir-Antalya hattına kadar geriledi.

1098 - Konya başkent
Çukurova’nın kaybı Toros dağlarında oturan Ermeniler’in bölgeye yerleşmesine imkân verdi.
Ayrıca Haçlı seferinin ürünü olarak Urfa’da ve Antakya’da birer Haçlı devleti kuruldu
Bu arada Haçlılar’ın arkasından gelen Bizanslılar da Batı Anadolu, Karadeniz ve Akdeniz sahil kesimini tekrar kontrollerine almayı başarmışlardı.
Bu durum, Selçuklular’ın Orta Anadolu’da bütünleşerek daha kısa bir sürede kendilerini toparlayıp güçlenmeleri sonucunu doğurdu.
İznik yerine Konya başşehir yapıldı ve Anadolu’nun ortasında köklü bir yerleşme ve gelişme süreci başladı.


1099 - Kudüs haçlı krallığı kuruluyor
Anadolu’da bu olaylar cereyan ederken Antakya’yı ele geçiren I. Haçlı Seferi orduları, Suriye üzerinden güneye inerek Kudüs’ü zaptedip burada Kudüs Haçlı Krallığı’nı kurmuşlardı
.

1100 - Danişmend Gazi, Suriye'de yerleşmiş bulunan Haçlılar'ı Malatya civarında mağlup ve esir ederek bazı Haçlı prenslerini Niksar'da hapsetmiştir.

 

1101 - Ek Haçlı seferi
I.Haçlı Seferi’nin, Avrupa’da yarattığı heyecanla I. Haçlı Seferi’nden sayıca daha büyük yeni bir Haçlı seferi düzenlendi.
Lombardlar, Fransızlar ve Almanlar’dan oluşan bu Haçlı ordusunun sayısı yüzbinlerle ifade edilmektedir.
Kılıcarslan’ın böyle bir orduya karşı sadece kendi kuvvetleriyle savaşması mümkün değildi.
Gümüştegin’i durumdan haberdar ederek yeni Haçlı tehlikesine karşı uyardı.
Gümüştegin de Selçuklu ordusuyla birleşti.
Harran Beyi Karaca, Artuklu Belek b. Behrâm ve Halep Selçuklu Meliki Rıdvân da yardıma geldi.
Bütün Türk kuvvetleri Çankırı’da toplandı.
Haçlılar, Çankırı önüne geldiler.
Fakat saldırıyı göze alamadılar
Haçlılar ağustos ayı başlarında Merzifon yakınlarında büyük bir yenilgiye uğradı. 

1101- Üç ayrı Haçlı ordusuna karşı kazanılan başarılar Türkler’i Anadolu’dan söküp atmayı hedefleyen Haçlı hareketini durdurdu.
İstanbul’dan Suriye’ye giden yol hem Bizans hem de Batı dünyasının Haçlı ordularına kapanmış oldu.

1102 - Bu sırada Dânişmendli Gümüştegin’in Malatya’yı zaptetmesi, Kılıcarslan’ı endişelendirdi.
Ancak Dânişmendliler’le mücadeleye girmeden önce Bohemund’un Niksar’da hapiste bulunmasından yararlanarak Antakya üzerine yürümeye karar verdi.

1103 - Danimendli Gümüştegin ile ara bozuluyor
Halep Meliki Rıdvân ile anlaşıp harekete geçen Kılıcarslan, Maraş yakınlarına geldiği sırada Gümüştegin’in para karşılığında Bohemund’u serbest bıraktığını öğrenince seferi yarıda kesip Gümüştegin’in üzerine yürüdü ve Dânişmendli ordusunu yenilgiye uğrattı
Bohemund’un serbest bırakılması, hem Antakya seferinin sonuçsuz kalmasına hem de iki Türk hükümdarının arasının bozulmasına sebep oldu.
Ayrıca Bohemund’un Antakya’ya dönüşüyle cesaret bulan Haçlılar yeniden Halep bölgesine şiddetli saldırılar düzenlemeye başladılar.

1106 - Gümüştegin’in ölümünden sonra Kılıcarslan iki ayı aşkın bir kuşatmanın ardından Malatya’yı ele geçirdi
Bu başarı ona hem rakibi Dânişmendliler’in nüfuzunu kırma, hem de sınırlarını Güneydoğu Anadolu’ya doğru genişletme imkânını verdi.
Bizanslılar, bu sıralarda Balkanlar’da yeniden Normanlar’la savaşa tutuştuğu için batı sınırı da güvenlikteydi.
Bu durumu değerlendirip doğuya yönelen Kılıcarslan’ı bölgeye hâkim olan ve hepsi de Büyük Selçuklu Devleti’ne tâbi bulunan Türk beyleri memnuniyetle karşıladı.
Kılıcarslan önce Meyyâfârikīn’a gitti ve burada hüküm süren Ziyâeddin’e Elbistan’ı iktâ olarak verip onu kendisine vezir yaptı.
Bundan sonra Saltuklular ve Ahlatşahlar dışında bölgedeki bütün beyler Sultan Kılıcarslan’a itaatlerini arzettiler ve kendisiyle birlikte Haçlılar’a karşı mücadele edeceklerini bildirdiler.

1107 - KılıçArslan hayatını kaybediyor
Güneydoğu Anadolu'ya yürüyüşü nedeniyle Musul Atabeki Çavlı, Artuklu İl-Gazi ve Suriye Meliki Rıdvan'da, Kılıç Arslan’ın üzerine yürüdüler.
Suriye’de Habur Suyu kenarında yapılan savaşı kaybeden Kılıç Arslan Habur’u geçerken boğuldu
Yerine oğlu Mes’ud geçtiyse de diğer kardeşi Şehinşâh O’nu tanımadı.
Taht kavgası 1116’ya kadar sürdü




Melikşah Dönemi (1107 - 1116)

Babası : I. Kılıç Arslan Sultan

Sultan I. Kılıç Arslan’ın Eşi Ayşe Hâtun ile Oğlu Tuğrul Arslan’ın Malatya’ya Gelmesi ve Tuğrul Arslan’ın Hükümdarlığının İlân Edilmesi

Emîr Çavlı Sakavu, Kılıç Arslan karşısında kazandığı zaferden sonra doğruca Musul’a yürüdü ve hiçbir mukavemetle karşılaşmadan şehre girdi.
Şehre tamamen hâkim olan Çavlı, hutbeyi yeniden Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar adına okutmaya başladı ve Kılıç Arslan’ın bir miktar askerle Musul’da bıraktığı oğlu Melikşah (Şahinşah)’ı da İsfahan’a Sultan Muhammed Tapar’ın yanına gönderdi.
Emîr Bozmuş, sultanın en küçük oğlu Tuğrul Arslan ile annesi Ayşe Hâtun’u alıp Malatya’ya götürdü.
Sultan I. Kılıç Arslan’ın hanımı Ayşe Hâtun burada oğlu Tuğrul Arslan’ı hükümdar ilân ettirdi.
Oğlu henüz küçük yaşta olduğu için şehrin idaresini eline aldı.
O, bir müddet sonra bu şehirde bulunan İl-Arslan ismindeki genç bir emîr ile anlaşarak, Bozmuş’u öldürttü.
Böylece Bozmuş’tan kurtuldu ve sonra da İl-Arslan ile evlendi.
Fakat yeni kocası Malatya halkına çok baskı yapıp büyük miktarda altın topladı.
Bu durum karşısında oğlu Tuğrul Arslan ile gizlice anlaşan Ayşe Hâtun, Bizans’a kaçmak üzere olan İl-Arslan’ı yakalatıp hapsetti.
Daha sonra bu emîrin öldürüldüğüne dair şayialar çıkardılar, herkes onun öldürüldüğünü zannetti.
Bu emîri bir yıl sonra da Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’a gönderdi.

1110 - Sultan Muhammed Tapar, İl-Arslan’ın kendisine gönderilmesi üzerine, elinde esir olarak tuttuğu Kılıç Arslan’ın oğlu Melikşah (Şahinşah)’ı Malatya’ya gönderip sultan ilân ettirdi.
Şahinşah’ın esir bulunduğu üç yıllık dönemde Bizanslılar kaybettikleri Batı Anadolu topraklarını tekrar ele geçirmeye başlamışlar; Türkiye Selçukluları Anadolu'nun içlerine doğru geri çekilmişler; Danişmendliler Anadolu'daki en kuvvetli Türk devleti haline gelmişlerdi.
Kılıç Arslan’ın büyük oğlunun döndüğünü duyan Türkmenler onun etrafında toplandılar.
Malatya’da bulunan bazı emîrlerin desteği ile Şahinşah, Konya merkezli bir teşkilat kurdu.
Kayseri hakimi Hasan Gazi’yi öldürttü; kardeşleri Mesud ile Arap’ı hapsettirdi.
Ancak her iki şehzade de bir süre sonra kaçmıştır.

1113 - Melikşah,Bizans üzerine ordu gönderdi mağlub oldu
Ordusunun uğradığı yenilgiyi öğrenince derhal imparatora elçiler göndererek iki taraf arasında barış yapılmasını istedi.
Sonuçta her iki taraf arasında bir barış antlaşması yapıldı.

1113 - 1116 Bizans’la yapılan barıştan kısa bir zaman sonra Melikşah 3 sene içinde devamlı Bizans'lılarla mücadele etmiştir

1116 - Kardeşi Mesud hapisten kaçıp Danişmendliler’in desteğini alarak Şahinşah üzerine yürüdü
Şahinşah ,Konya'da kaleyi kuşatan Mesud'un adamları tarafından esir alınarak dönemine göre ağır işkencelere maruz bırakıldı ve gözleri kör edildi.

Mesud,1118 yılında onu eski Türk adeti gereğince kanı akıtılmaksızın yayının kirişiyle boğdurdu.
Konya’da Selçuk sarayında öldürülen ilk hükümdardır.




Sultan I. Mesud Dönemi (1116-1155)

Mesud’un sultan olmasında en büyük rolü kayınpederi Dânişmendli Emîr Gazi üstlenmiştir
Sultan I. Kılıcarslan’ın en büyük oğlu Melikşah (Şâhinşah), babasının Habur çayında boğulması üzerine (1107) tahta oturmak için Konya’ya gelirken beraberinde getirdiği üvey kardeşi Mesud’u ve diğer kardeşi Arab’ı hapse koymuştu.
Ankara, Kastamonu ve Çankırı'da hüküm süren Melik Arap, kardeşi Sultan Mesud'un Emir Gazi'nin Malatya seferine katılmasını ve şehri diğer kardeşlerinden alıp Danişmendlilere bırakmasını onaylamayarak isyan etti.
I. Kılıç Arslan’ın ölümünden sonra Anadolu’daki Selçuklu topraklarını bir bir kendi sınırları içine alan Dânişmendli Emîr Gazi, artık Anadolu’da en önemli güç haline geldi.
Dâmadı Sultan Mesud’a bıraktığı Konya ve çevresi hariç Malatya’dan Sakarya’ya kadar uzanan topraklar üzerinde hâkimiyet sağladı.

1129 - Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Karadeniz sahillerini kontrol altına aldı

1134 - Emîr Gazi tarihinde öldü.
Emîr Gazi ölünce yerine Muhammed geçti.

1135 - Kardeşlerinden Aynüddevle ile Yağan buna karşı isyan ettiler.
Melik Muhammed, Yağan’ı öldürttü, diğer kardeşi Aynüddevle, onun elinden kurtularak Malatya’ya kaçmayı başardı.
Taht mücadeleleri sonucu Dânişmendliler’in düştükleri bu zor durumdan istifade ile Emîr Gazi’nin dâmadı olarak Sultan Mesud da Dânişmendli topraklarından pay almaya çalışıyordu.
Bu durumdan yararlanmak isteyen bir başka kişi de Bizans İmparatoru Ioannes olmuştu.
O, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud ile bir ittifak aktetti ve ondan aldığı kuvvetlerin yardımı ile Dânişmendliler’in hâkimiyeti altındaki Çankırı’ya taarruz etti.
Melik Muhammed,eniştesine yazdığı bir mektupta Bizans İmparatoru ile yapılan ittifak yüzünden Türk çıkarlarının zarar gördüğüne işaret ediyordu.
Bir gece Sultan Mesud imparatorun yanında bulunan kuvvetlerini geri çekti ve Bizanslılar bu yüzden güç durumda kaldılar.
Onlar kuşatmayı kaldırarak Kirmastı çayıkıyısına çekilmek zorunda kaldılar İmparatorun geri çekilmesinden sonra Türk kuvvetleri kısa sürede zaptedilen yerleri yeniden ele geçirdi.

1137 - Ioannes’in, Kilikya seferi sırasında Melik Muhammed ile Sultan Mesud durumdan istifade ile Bizans topraklarında fetihlere devam etmişlerdir.
Karadeniz sahillerine ve Sakarya boylarına kadar ilerlediler.

1142 - Melik Muhammed Kayseri’de hayatını kaybetti
Melik Muhammed’in ölümü üzerine hanedan mensupları arasında başlayan taht kavgalarına müdahale eden sultan, dâmadı Zünnun’u destekledi ve özellikle bu son gelişmelerden hoşnut olmayarak önce Sivas’a, Yağıbasan ve onunla evlenen hâtun üzerine yürüdü.
Yağıbasan, Mesud’tan korkarak dağlara çekildi.
Sultan, Sivas’ı zapt ve tahrip ettikten sonra hemen Malatya üzerine yürüdü.
Mesud, oğlu Şahinşah’ı Ankara, Çankırı ve Kastamonu valiliğine tayin etti.
Zamantı’ya kaçmış olan Zünnun, kayınpederi ve hâmîsi Mesud’un desteğiyle Kayseri’ye gelerek buraya yeniden hâkim oldu.
Bu gelişmeler birbirine rakip olan iki kardeşi, yani Aynüddevle ile Yağıbasan’ı ittifak yapmaya mecbur etti.
Ancak Yağıbasan’ın Sivas’ta, Aynüddevle’nin Malatya’da ve Zünnun’un da Kayseri’de hüküm sürmesiyle artık Dânişmendliler fiilen üç kola ayrılmış oldular.
Sultan Mesud, dâmadı Zünnun dışındakilerle mücadelesini, onları itaat altına alıncaya kadar sürdürdü.
Sultan Mesud, Emîr Gazi zamanında Dânişmendlilerin eline geçen Malatya’yı düzenlediği üç ayrı sefer sonunda hâkimiyet altına aldı.
Dânişmendlileri hâkimiyeti altına almış ve hem de dağılmaktan kurtardığı ülkesini Anadolu’nun en güçlü devleti konumuna getirmiştir.
O, bütün bunları gerçekleştirirken sadece Dânişmendliler ile değil aynı zamanda Anadolu’ya gelen kalabalık Haçlı orduları ile ve 1071’den beri devamlı surette Türkler’i Anadolu’dan atmaya çalışan Bizans İmparatorları ile de mücadele etmek zorunda kalmıştı.

1145 - İstanbul’daki esaretten kaçarak gizlice Kilikya’ya ulaşan II. Toros, kısa zamanda burada kendine sadık Ermenileri etrafına toplayıp Kilikya Ermenilerinin başına geçti ve etrafındaki kaleleri ele geçirmeyi başardı.

İkinci Haçlı seferi (Dorileon Muharebesi)

1147 - İkinci Haçlı seferi'nin başlangıcında gerçekleşti.
Eskişehir yakınında yapılan bu savaşta Selçuklu Sultanı I. Mesud komutasındaki Anadolu Selçuklu ordusu İkinci Haçlı Seferi'inde iki koldan Anadolu'da ilerlemekte olan ordularından bir kolu olan Alman Kralı III. Konrad komutasındaki çoğunluğu Almanlardan oluşan bir orduyu neredeyse tamamıyla imha etmiştir.
İkinci Haçlı Seferi'ne katılan Avrupa orduları genellikle iki koldan Avrupa ve Balkanlar üzerinden gelip Bizans İmparatoru I. Manuil yardımıyla Anadolu'ya geçirilmişti.
Biri Alman Kralı III. Konrad komutanlığında çoğunluğu Almanlardan oluşan; diğeri Fransa Kralı VII. Louis komutasında çoğunluğu Fransızlardan oluşan, iki koldan Anadolu'da yürümek istemekteydiler.
Alman Kralı III. Konrad komutasında kol önde olarak Eskişehir civarına gelmişti.
Bu ordu süratle Anadolu'da ilerlemiş ve yeterli erzak taşımadığı için Eskişehir civarında Dorileon ovasında taze erzak ve su bulmak için bir kamp kurup mola vermişti.
Hiç ayrıntılı keşif yapmadıkları için kendilerini takip eden Sultan I. Mesud komutası altındaki Selçuklu ordusunun yakında olduğundan haberleri bulunmamaktaydı
Alman Haçlıların yaptıkları kampta, süvari baskınlarına karşı emniyet tedbiri alınmamıştı.
Selçuklu süvari kuvvetlerinin baskınları ve I. Mesud'un ordusunun hücumları ile 20.000 kişilik bu Alman ordusunun neredeyse tamamı imha edildi.

Sultan Mesud’un İkinci Kilikya Seferi

1154 - Kilikya Ermeni Kralı II. Toros’un topraklarını genişletmek için Bizans ve Selçuklu topraklarına saldırması üzerine Sultan Mesud, Bizans İmparatoru II. Manuil ile anlaştı ve a Dânişmendli Yağıbasan’ı da yanına alarak ordusuyla harekete geçti (1153).
Ermenilerin direnişi ile karşılaşan Sultan Mesud ilerlemek istemedi.
Bir dostluk ve ittifak ahidnâmesi yazdırıp bunu yeminle tasdik ettikten sonra bir elçi vasıtasıyla Ermeni hâkimine gönderdi ve hiç kimseye zarar vermeden geri döndü.
Ancak Bizans imparatorunun talebi üzerine 1154 Mart’ında yeniden Kilikya seferine çıktı.
Ancak doğal afetler yüzünden geri çekilmek zorunda kalan Sultan Mesud, Toros ile anlaşma yaptı.

1155 - Seferden döndükten sonra hastalanan Sultan on ay süren bir rahatsızlık devresinden sonra öldü.
I. Mesud, geleneğe uyarak ülkesini üç oğlu (Kılıç Arslan, Dolat ve Şahinşah) arasında paylaştırmış; Elbistan Meliki olan Kılıçarslan'ı veliaht ilan etmişti.
Ölümünün ardından oğulları arasında taht kavgaları başladı.




II.Kılıç Arslan Dönemi (1155 - 1192)

II. Kılıç Arslan tahta geçtikten kısa bir süre sonra Dânişmendli-Bizans ittifakı ile zor günler geçirmiş, sonunda Manuel Komnenos ile anlaşıp Danişmendlileri ortadan kaldırmıştı.
Ardından Salahaddin Eyyubî ile ile Doğu Anadolu’nun hakimiyeti için mücadele eden Kılıç Arslan, iktidarının sonlarına doğru ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırmıştı ancak bu sırada III. Haçlı seferine katılan Alman İmparatoru’nun Anadolu’ya gelmesi ile onlarla mücadele etmek zorunda kaldı.


Babasının yerine sultan olarak Türkiye Selçuklu tahtına oturan II. Kılıç Arslan’a kardeşleri itiraz ederek saltanat davasına giriştiler.
Bunun üzerine Kılıç Arslan önce Devlet adındaki kardeşini bertaraf etti.
Ancak diğer kardeşi sultanın elinden kurtularak babası Sultan I. Mesud’un hayattayken onu melik tayin ettiği Ankara ve Çankırı taraflarına kaçtı.

Dânişmendli Yağıbasan ile II. Kılıç Arslan Arasındaki İlişkiler

II. Kılıç Arslan’ın saltanatının hemen başlarında, babası zamanında düzelmiş olan Dânişmendliler ile olan ilişkiler yeniden bozuldu.
Bunun nedeni Yağıbasan’ın, Anadolu’da Dânişmendli hâkimiyetine son vererek Bizans dâhil bölgedeki tüm siyasî güçleri dize getiren Sultan I. Mesud’un ölümüyle meydana gelen kargaşadan faydalanarak kaybettiği toprakları geri almak istemesi idi.
Sivas Meliki Yağıbasan, hiç vakit kaybetmeyerek Sultan II. Kılıç Arslan’ın kardeşi Şahinşah’ı, yeğenleri Zünnûn ve İbrahim ile Malatya emîri Zülkarneyn’in de desteğini sağlayarak büyük bir kuvvetle Kayseri üzerine yürüdü ve burayı ele geçirdi.

1155 - Dânişmendli Yağıbasan Zengîlerden Nureddin Mahmud’un teşvikiyle Selçuklu topraklarına saldırmak suretiyle iki Türk devleti arasındaki ateşi körükledi.
Savaşı kaybeden Yağıbasan, Sultan II. Kılıç Arslan’a barış teklif etmek zorunda kaldı.
Aslında Sultan Kılıç Arslan’ı din adamlarından ziyade eniştesi Nureddin Mahmud Zengî’nin Selçuklu topraklarına tecavüzü, barışa mecbur etmişti.
Kılıç Arslan, Yağıbasan ile yaptığı bu sulh sayesinde Ermeniler ve Zengîler ile mücadele etme fırsatı buldu ve onları yeniden itaat altına aldı.

1157 - Bizans İmparatoru Manuel, Selçuklular’ın Anadolu’daki genç hükümdarına ağır bir darbe indirmek maksadıyla yeni bir ittifak tesis etti.
Bafra ve Ünye’yi topraklarına katmış olan Yağıbasan, bu yerleri Bizans’a iade edip ittifaka dâhil oldu.
II. Kılıç Arslan, Elbistan ve buraya bağlı yerleri Yağıbasan’a terk etmiş buna karşılık aralarında bir barış imzalamışlardır.
Bu barış çok kısa sürmüştür.

1159 - Bizanslılar ve Zengiler'le ittifak kurarak, II. Kılıçarslan 'la çarpıştı.

1160 - Malatya meliki Zülkarneyn ölünce yerine oğlu Muhammed geçti ve Kılıç Arslan’a tâbi olarak Malatya’yı idare etti.

1162 - Sultan II. Kılıç Arslan, ordusuyla Yağıbasan’ın üzerine yürüdü.
Sultan Kılıç Arslan Bizans ordusu tarafından desteklenen Dânişmendli kuvvetleri karşısında mağlup olmaktan kurtulamadı
Bizans İmparatoru Manuel, her iki Türk hükümdarına da gizliden adamlar göndererek aralarındaki mücadeleyi körüklüyordu.
Onun amacı şüphesiz birbirleri ile savaşa tutuşmuş olan Dânişmendlilerden ve Selçuklulardan tamamen kurtulabilmekti.
Kılıç Arslan müttefiki ve aynı zamanda Musul atabegi Nureddin Mahmud Zengî’nin kardeşi olan Nusretüddin’i de beraberine alarak bir süvâri kuvveti ile İstanbul’a doğru hareket etti.

İstanbul Antlaşması

1162 - Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan ile Bizans İmparatoru Manuel Komnenos arasında antlaşma imzalandı
Bu antlaşma Türkiye Selçuklu Devleti’nin yararına oldu.

1163 - Sultan’ın İstanbul’da bulunduğu sırada ise Yağıbasan boş durmamış, Harput ve Çemişkezek gibi bölgeleri istilâ ederek buranın halkını Kemah’a doğru sürmüştü Kılıç Arılan’ın ilk işi Yağıbasan’ın üzerine yürüyerek Sivas’ı işgal etmek oldu.
Yağıbasan Türkiye Selçuklu ordusuna yenilerek Sivas'ı terk etmek zorunda kaldı.

1164 - Yağıbasan, II. Kılıçarslan'ın kardeşi Şahinşah'la birlikte Çankırı'ya gitti orada öldü.
Döneminde Türkiye Selçuklu devleti ile çatışmalara girmişler ve pek çok büyük savaş din alimlerinin araya girmesiyle engellenmiştir.
Yağıbasan Danişmendliler'in son kudretli hükümdarıdır ondan sonra zaten bölünmüş olan Danişmendliler Selçuklu devletinin saldırılarıyla ortadan kalkmıştır.

1169 - Sultan II. Kılıç Arslan için Yağıbasan’ın ölümü, kendisine karşı olanları ortadan kaldırmak hususunda büyük bir fırsat olmuştu.
Önce kardeşi Şahinşah’ın Çankırı ve Ankara bölgesindeki, sonra da Danişmendli Zünnûn’un Kayseri ve Zamantı’daki hâkimiyetine son verdi Şahinşah ve Zünnûn için Atabeg Nureddin Mahmûd’a sığınmaktan başka yapacak bir iş kalmamıştı.

1172 - Zünnûn, Atabeg Nureddin Mahmûd’un desteği ile Sivas’ta tahta oturdu
Bu durum Sultan II. Kılıç Arslan’ın Nureddin’in üzerine yürümesine sebeb oldu.
Yine araya giren büyükler bu iki Türk devletinin barış yapmasında etkili idiler.

1173 - Anlaşmaya göre; Nureddin Mahmûd aldığı bütün yerleri Kılıç Arslan’a geri verecek, buna mukabil Zünnûn da Sivas’da hüküm sürecekti

1174 - Atabeg Nureddin Mahmûd’un ölümü ile Anadolu’daki durum II. Kılıç Arslan’ın lehine değişti.
O sür’atle harekete geçerek başta Sivas ve Niksar olmak üzere bütün Danişmend illerine hâkim oldu Sultan’ın kardeşi Şahinşah ve Zünnûn ise kurtuluşu Bizans’a sığınmakta buldular.

Myriokephalon Savaşı

1176 - Macaristan ve Avrupa’da meşgul bulunan Bizans imparatoru Manuel, II. Kılıç Arslan’ın düşmanlarını ortadan kaldırarak kuvvetlenmesini hoş karşılamıyor, ayrıca Batı Anadolu’daki Türkmen akınlarından rahatsız oluyordu.
Nitekim imparator bu maksatla yeğeni Andronikos Vatatses’i bir ordu ile Paflagonya (Anadolu’nun kuzeyinde, Sinop, Çankırı gibi şehirlerin dâhil olduğu bölge)’ya göndererek Zünnûn’a ülkesini geri vermek istedi.
Bizanslılar’ın Eylül 1176’daki bu Paflagonya seferi Niksar surları önünde tam bir hezimetle sonuçlandı.
İmparator, Türkleri Anadolu’dan atmak maksadıyla Fransız, Alman, İngiliz, Macar, Sırp, Gürcü, Kuman (Kıpçak) ve Peçenekler’den oluşan büyük bir ordu ile harekete geçti.
Selçukluların Anadolu’dan kesin olarak atılması amacını güden meşhur Mryokephalon Savaşı öncesinde Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan, Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’a Süleyman adlı bir elçisini göndererek savaş değil barış yapmak istediğini bildirmişti.
Ancak mağrur imparator tam üç kez tekrarlanan barış talebini II. Kılıç Arslan’ın korkaklığına ve savaşı kazanma ümidi taşımadığına yordu.
Konya’ya doğru ilerlemeye çalışan Bizans ordusu Eğridir Gölü’nün kuzeyindeki Kufi Çayı yakınında “Myriokephalon” denilen dar ve sarp bir geçite girdi, işte bu dar geçitte Bizans ordusu Sultan II. Kılıç Arslan’ın kurduğu pusuya düştü.
Yapılan savaşta Türk ordusu Bizans ordusunu müthiş bir bozguna uğrattı
Selçuklu ordusu tarafından etrafı çepeçevre kuşatılan İmparator Manuel, çaresiz olarak Sultan II. Kılıç Arslan’a barış teklifinde bulunmuştu.
II. Kılıç Arslan’ın kazandığı bu zafer, dâima Türkleri Anadolu’dan atmak isteyen Bizanslıların hayallerine son veriyor, artık üstünlüğün tekrar Selçuklulara geçtiğini gösteriyordu.
Sultan II. Kılıç Arslan bu galibiyeti fetihnâmeler ile komşu hükümdarlara ve Abbasî Halifesi el-Müstazî bi-Emrillâh’a bildirdi, bu haber Bağdad’da sevinçle karşılandı.

Dânişmendlilerin Yıkılışı ve Salahaddin Eyyubî ile İlişkiler

1178 - Sultan II. Kılıç Arslan Bizans’ı mağlub ederek batı yönündeki tehlikeden kurtulduktan sonra doğuda istediği gibi hareket edebileceği ortama kavuşmuş oluyordu.
Nitekim bu durum önceleri Sultan’ın düşüncesine uygun düştü ve o dört aylık bir kuşatmadan sonra Malatya’ya girerek Danişmendlilerin bu koluna son verdi.

1179 - Ancak bu sırada ortaya yeni bir rakib çıktı, bu da Nureddin Mahmûd’un yerini alan Salahaddin Eyyubi idi.
Bu çatışmayı ilk başlatan da Sultan Kılıç Arslan oldu.
O Ra’ban Kalesi’nin geri verilmesini istiyordu.
Salahaddin Eyyubî bu isteği reddetti ve ayrıca Sultan II. Kılıç Arslan’ın gönderdiği ordu Eyyubî kuvvetleri tarafından mağlup edildi

1180 - Kılıç Aralan bu kez Hısn Keyfâ ve Diyarbekir Artuklu Hükümdarı Nureddin Muhammed’e karşı harekete geçti.
Nureddin Muhammed’in Salahaddin Eyyubî’ye sığınması ve onunla müttefik olması iki büyük hükümdarı tekrar karşı karşıya getirdi.
Muhtemel bir savaşı Selçuklu veziri İhtiyârüddin Hasan önlemiş, hatta onları Ermenilere karşı birleştirmiştir.
Bu iki hükümdarın birleşmesi ve ardından Salahaddin Eyyubî’nin Ermeniler üzerine harekete geçmesi hareketi üzerine direnç gösteremeyeceğini anlayan Ermeni Prensi III. Rupen barış teklifinde bulunmuş ve bu talep uygun görülmüştü

1185 - Sultan Kılıç Arslan devrinde, Azerbaycan’dan Anadolu’ya kesif bir Türkmen göçü vuku bulmuştur
Birkaç yıl Doğu ve Orta-Anadolu’da çeşitli istilâ hareketlerinde bulunan Türkmenler, Ermeniler’le de çarpışmışlar, onlardan çok sayıda tutsak almışlardır.
Ortaya çıkan bu karışıklıklar sebebiyle harekete geçen yöresel Türk beylikleri hâkimlerinin izlemeleri sonucunda, sayıları beş bin civarında olan bu Türkmenler, reisleri Rüstem Bey’in yönetiminde, Malatya, Kayseri ve yörelerinden ayrılıp Maraş yönünden Ermeni krallığı sınırlarını geçtiler.

1187 - Sis kentine kadar ilerleyen Rüstem Bey, Baron Leon (Levon) tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldı ve kendisi de çarpışmalar sırasında öldürüldü.

Sultan II. Kılıç Arslan ve III. Haçlı Seferi

1187 - Eyyûbî Hükümdarı Salahaddîn Eyyûbî’nin Kudüs Haçlı Krallığı’na karşı Taberiyye Gölü kenarında Hattin denilen yerde kazandığı büyük zafer, Avrupalı Hıristiyanların yeni bir Haçlı Seferi düzenlemesine neden oldu.
Bu Haçlı ordusuna karşı Salahaddin Eyyubî Bizans İmparatoru II. Isakios Angelos ile anlaşıyordu (1189).
Ancak Bizans, Salahaddin Eyyubî ile yaptığı anlaşmaya rağmen, bu büyük Haçlı ordusuna boyun eğmek zorunda kalmıştı.

1190 - Alman Haçlı ordusu Müslüman toprakları işgal etmek üzere yol alıp da Edirne’ye vardığı zaman Sultan II. Kılıç Arslan ile oğullarının en büyüğü ve Ankara Meliki Melikşâh’ın elçileri ayrı ayrı Alman İmparatoru ile görüşerek ona hükümdarlarının mektubunu iletmişler ve Alman ordusunun Anadolu’da Selçuklu topraklarından serbestçe geçmesi ve yanlarında getirdikleri paralarla askerin erzak ve diğer ihtiyaç maddelerini satın alabilmeleri konusu üzerinde bir antlaşma yapmışlardı
Ancak yapılan bu antlaşmaya rağmen Sultan Kılıç Arslan’ın bu sırada ülkeyi 11 oğlu arasında taksim etmiş olmasının doğurduğu olumsuzluklar ve istikrarsızlık nedeniyle ülke Sultan II. Kılıç Arslan ve oğlu Melikşâh arasında iki başlı olarak idare ediliyordu. .
Yaşca en büyük melik, Melikşâh ile babası arasında yaşanan problemler nedeniyle Almanlar ile yapılan antlaşmaya uyulamayacaktı.
Nitekim 3 Mayıs günü, daha önceden Myriokephalon Savaşı’nın cereyan ettiği noktada Türkler ile Haçlılar arasında ufak bir çarpışma yaşandı.
Ankara Meliki Kutbeddîn Melikşâh ve müttefiki olan Türkmen reisi Rüstem’in idaresi altındaki kuvvetlerin Akşehir ovasında ordugâh kurmuş olan Alman Haçlı ordusuna saldırmaları, artık anlaşma şartlarını uyulamaz hale getiriyordu.
Selçuklular, Konya’yı kuşatarak antlaşma şartlarını ihlal etti
Almanların dış surlara karşı düzenledikleri ilk saldırılar başarı ile savuşturuldu.
Ancak sayıca çok çok üstün olan Alman kuvvetleri karşısında uzun sure direnemeyen Selçuklular şehrin iç surlarına doğru çekilmek zorunda kaldılar.
Sultan II. Kılıç Arslan da İmparator Friedrich’den bir kez daha barış taleb etmek zorunda kaldı.
Alman imparatoru asıl amacının Kudüs’ü kurtarmak olduğunu ve iki tarafın boşuna kayıblar verdiğini söyleyerek bu teklifi kabul etti.
Sonuçta yapılan antlaşmanın şartlarına uymayan Selçukluları cezalandırmak isteyen Alman İmparatoru, kumandanların tamamını öldürtmüştür.
Haçlı ordusu Mayıs ayı sonunda Konya’dan ayrıldı.
Friedrich Barbarossa daha sonra Silifke çayında boğuldu (10 Haziran 1190).

II. Kılıç Arslan’ın son günlerinde oğulları arasındaki taht mücadelesi amansız bir şekilde sürmüş, ona tahakküm edenler, hatta kendini sultan ilân edenler dahi olmuştu (Melikşâh gibi).

1193 - Sultan Kılıç Arslan hastalandı ve seksen yaşında iken Konya’da öldü.
Öldüğü sırada veliahdı olan en küçük oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev Selçuklu tahtına geçti.




Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev Dönemi
(I. Saltanatı 1192-1197)

II. Kılıç Arslan'ın oğludur.
İki değişik dönemde tahta çıktı.
1192’de çıktığı Anadolu Selçuklu tahtını dört yıl sonra II. Süleyman Şah’a terk etmek zorunda kalmış; dokuz yıl maceralı bir hayat sürdükten sonra Süleyman Şah’ın ölümü üzerine geri dönüp tekrar tahtı ele geçirmiştir.
Saltanatı sırasında Antalya’yı fethederek Anadolu’yu milletlerarası ticaret yollarının merkezi haline getirdi.
Kayseri’de kızkardeşi adına yaptırdığı Gevher Nesibe Dârüşşifâsı ve Tıp Medresesi İslami dönemde Anadolu’da yaptırılan en eski hastane ve dünyanın ilk tıp fakültelerindendir.
I. Gıyâseddin Keyhüsrev ilk tahta çıkışında beş yıl hükümdarlık yaptı

1192 - Sivas Meliki Kutbüddin Melikşah Konya’da kendisini zorla veliaht ilân ettirince Borgulu’ya giden II. Kılıçarslan, Keyhüsrev’i veliaht ilan etti.
Birlikte Konya’ya yürüyüp şehre hakim oldular.
Aksaray’a kaçan Kutbeddin’in peşinden giden Gıyaseddin Keyhüsrev babası ile birlikte şehri kuşattı.
Kuşatma sırasında II. Kılıçarslan hastalanıp ölmesi üzerine Gıyaseddin Keyhüsrev Konya’da tahta çıktı
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Menderes nehrine kadar uzanan Bizans topraklarını fethetmiş; bu sırada özellikle Karia ve Tantalus halkından esir aldığı Hristiyan halkı nüfuzu azalmış olan Akşehir bölgesine yerleştirmiştir.
Kardeşlerinden Tokat Meliki Rükneddin Süleyman Şah, onu devirip hükümdar olmak için hazırlıklar yapmaktaydı
Sonunda Konya üzerine yürüyerek şehri kuşattı.
Dört aylık kuşatmadan sonra Gıyaseddin Keyhüsrev, Konya halkının çektiği sıkıntıyı bizzat yaşadığı için şehri terk edeceğini bildirdi, iki taraf arasında anlaşmanın imzalanmasından sonra şehri terk etti.




II. Rükneddin Süleymanşâh Dönemi
(1197-1204)

II. Kılıç Arslan'ın büyük oğludur.
II. Kılıç Arslan 1186'da ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırdığında Süleyman Şah, Tokat meliki olarak tayin edildi.
Onun ilk faaliyeti kardeşleri üzerine olmuş; Argunşâh’ın elinden Amasya’yı, Nâsırüddin Berkyarukşah’dan da Niksar bölgesini almıştı.
Büyük kardeş Melikşah bir hile ile kardeşi Kayseri meliki Nureddin Sultanşah’ı öldürterek Kayseri’ye hakim olduysa da ertesi sene Melikşah’ın hastalanarak ölünce Süleyman Şah bu bölgeleri hakimiyet alanına katıp güçlendi.
Ardından diğer melik kardeşleri Nasıreddin, Berkyarukşah, Nizameddin ve Argunşah’ın üzerine gitti.
Önce Berkyarukşah’ın elinden Niksar’ıi sonra’da Argunşah’ın elinden Amasya’yı aldı.
Ankara meliki Muhiyüddin Mesud başta olmak üzere diğer kardeşlerine metbuluğunu kabul ettirdi.
Keyhüsrev, Bizans sarayına sığınmaya karar vermişti
Süleyman Şah, yeğenleri İzzeddin Keykavus ile Alâeddin Keykubad’ı yanına getirtip onları Konya’da kalmaları veya babalarının yanına gitmeleri için serbest bıraktı.
Babalarının yanına gitmeyi tercih edince onları da İstanbul’a gönderdi.
Anadolu’da Selçuklu Türk birliğini yeniden kurmak üzere kardeşlerinin idaresinde bulunan toprakları elde etmeye girişti.
Melik Berkyaruk’un elinden Niksar’ı, Melik Arslanşah’ın elinden Amasya’yı aldı.
Bu arada Elbistan Meliki Tuğrul Şah ona tâbi olduğunu bildirdi.
Selçuklularının iç meseleleri ile uğraşmasını fırsat bilerek Kayseri üzerine akınlar yapan Ermeni kralı II. Levon’un üzerine 1199’da sefere çıktı.
Bu sefer sonunda Ermenilerin işgal ettiği bölgeler kurtarıldı
Daha sonra Anadolu’da Türk birliğini kurmaya girişen Süleyman Şah, kendisine tabi olmamakta direnen kardeşi Malatya meliki Kayser Şah üzerine yürüdü; Haziran 1200 tarihinde Malatya’yı idaresi altına aldı.
Süleyman Şah ayrıca Harput’ta hüküm süren Artuklu koluna hâkimiyetini kabul ettirdi.
Asıl hedefi Gürcistan idi.
Kars’ı ele geçiren ve Erzurum’a kadar akınlar yapan Gürcüler üzerine çıktığı seferde kardeşleri ve tabi hükümdarlardan askeri yardım istemişti.
Erzurum’a vardığında huzuruna çıkmakta geç kalan Saltuklu Beyi Melikşah’ı hapsetti ve böylece Saltuklu hanedanının hakimiyeti sona erdi.
Erzurum’un idaresi ise Melik Mugiseddin Tuğrulşâh’a verildi.
Gürcistan Kraliçesi Tamara’nın gönderdiği ordu Erzurum’un doğusunda Micingerd Kalesi civarında istirahat halindeki Selçuklu ordusunu pusuya düşürdü.
Selçuklu ordusu ağır mağlûbiyet aldı.

1204 - Süleyman Şah ise Erzurum’a çekildi, ardından Konya’ya döndü.




III. Kılıç Arslan Dönemi (1204-1205)

II. Rükneddin Süleymanşâh’ın ölümünden sonra henüz ergenlik çağına erişmemiş olan oğlu III. İzzeddin Kılıç Arslan Selçuklu tahtına geçirildi.
Ancak bu çocuk yaştaki sultan, sekiz ay kadar hüküm sürebildi.
Tahta çıktığı sırada Dördüncü Haçlı seferi İstanbul'u ele geçirmiş ve İstanbul'da Latin İmparatorluğu'nu kurmuştu.
III. Kılıcarslan’ın kısa süren hükümdarlığı döneminde Danişmendli Türkmenleri Isparta Kalesi'ni fethederek ülkeye katmıştır.
Selçuklu tahtını ikinci kez olmak üzere I. Gıyâseddin Keyhüsrev ele geçirdi




I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in
İkinci Saltanat Dönemi (1205-1211)

Gıyâseddin Keyhüsrev, Konya’yı kardeşi Süleymanşah’a bıraktı
Latinlerin İstanbul’u işgalinden (1204) sonra Aldo Brandini adında bir İtalyan Antalya’nın idaresini eline geçirmişti.
Türkiye Selçukluları’nın dışında kendileri için çok önemli bir liman şehri olan Antalya ile Kıbrıs Krallığı da ilgilenmekte idi.

Antalya’nın fethi ile Türkler Akdeniz yolunu açarak bu şehri Avrupa ve Mısır ile yapılan ticaretin merkezi, Selçuklu donanmasının üssü haline getirdiler.

Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in Laskaris ile Savaşı ve Ölümü

1211 - İznik’deki Bizans Devleti gittikçe kuvvetlenmekte olup, İstanbul’daki Haçlılar ile bir anlaşma yapan Sultan Gıyâseddin bu durumu hoş karşılamıyordu.
Selçuklu ve Bizans orduları Denizli-Ladik arasında ve Menderes kenarındaki Antiokheia’da karşılaştılar.
Sultanı,Frank askeri Theodoros şehit etti




I. İzzeddin Keykavus dönemi (1211-1220)

İzzeddin Keykavus, kardeşi Alaeddin Keykubad ile taht için mücadele etti.
Sinop ve Antalya gibi iki önemli limanı fethederek ticaretin gelişmesini sağlamaya çalıştı.
Ancak Halep hakimiyeti için Eyyubilerle mücadele edip geri dönmek zorunda kaldı. 


Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev şehid düştüğü zaman ardında İzzeddin Keykâvus, Alâeddin Keykubâd ve Celâleddin adlarında üç erkek çocuk bırakmıştı. I. İzzeddin Keykâvus Kayseri’ye gelerek Selçuklu tahtına oturdu
Ancak Tokat meliki olan Alâeddin Keykûbâd da hükümdarlık iddiası ile ortaya atıldı.
İzzeddin Keykâvus’u Kayseri’de kuşattı.
Kayseri valisi Celâleddin Kayser’in müttefikleri birbirinden ayırmak yolundaki teklifi kurtuluş reçetesi oldu.
Celâledddin Kayser gizlice görüştüğü Ermeni prensini çeşitli hediye ve vaatlerle Alâeddin Keykubâd’ın yanından uzaklaştırmayı başardı.
Alâeddin Keykûbâd’ın kuşatmayı bırakarak Ankara’ya çekildi
Nihayet Sultan Konya’da ordusunu topladıktan sonra Ankara üzerine yürüyerek şehri muhasara etti.
Alâeddin Keykubâd, serbest bırakılması ve şehir halkına dokunulmaması şartıyla kaleyi teslime razı oldu.
Sultan kardeşini serbest bırakmak sözünü yerine getirmeyerek Alâeddin Keykubâd’ı Malatya yakınındaki Minşar kalesine hapsettirdi.
Sultan I. İzzeddin Keykâvus, daha sonra kardeşi Melik Alâeddin Keykubâd’ı öldürmek istediyse de buna hocası Şeyh Mecdeddin İshâk engel oldu.

Sinop’un Fethi

1214 - Kuzeydeki Samsun ve Sinop limanları sadece Türkiye’nin ihracat ve ithalatı için değil uluslararası ticeret için de çok önemli merkezlerdi.
Sultan, Sinop üzerine yürüdü
Sultan beraberinde Aleksios olduğu halde Sinop önüne gelerek burayı muhasaraya başladı.
Selçuklu ordusu tarihinde Sinop’a girdi.

1215 - Ermeniler, İzzeddin ve Alâeddin kardeşler arasındaki taht mücadelesinden yararlanarak Lü’lüe (Ulukışla), Ereğli ve Larende kalelerini ele geçirmişlerdi.
Sultan Sinop’u feth ettikten sonra düzenlediği bir seferle sözkonusu kaleleri yeniden ele geçirmiş ve Ermenileri Toroslar’ın güneyine atmıştı.

Antalya’nın Geri Alınışı

1216 - Selçuklu tahtı için yapılan mücadele sırasında, Antalya’nın Hıristiyan halkı bir gece isyan ederek Selçuklu muhafızları öldürdüler ve şehre hâkim oldular.
Sultan Antalya üzerine sefere çıktı.
Selçuklular şehri karadan ve denizden kuşattılar.
Neticede bir ay süren kuşatmadan sonra Antalya Türkler tarafından tekrar fethedildi

 1220 - Sultan İzzeddin Keykâvus Viranşehir’de öldü




Alâeddin Keykûbad dönemi (1220-1237)

1220 tarihinde tahta geçen Sultan Alâeddin Keykûbad’ın saltanatı döneminde en önemli sorun Moğolların Anadolu ve Suriye’ye doğru yaklaşmasıydı.
Bu dönemde Akdeniz kıyısındaki Alanya ile Karadeniz’de Kırım yarımadasındaki Suğdak’ın fethi gerçekleşti.
Otoritesini sarsan bazı emîrleri cezalandıran sultan Moğolların amansız düşmanı Celâleddin Harezemşah ile yakın ilişkiler kurdu ancak Celâleddin ile yapılan Yassıçimen Savaşı, olası bir ittifaka engel oldu.
Onun döneminde Türkiye Selçukluları, gücünün zirvesinde bulunuyordu.


Üstün özelliklerinden dolayı Alâeddin Keykubâd’ın tahta çıkarılması uygun görüldü
Moğollara Karşı Alınan Tedbirler Alâeddin Keykubâd tahta çıktığı sırada Moğol istilâsı Asya’yı ve Doğu Avrupa’yı kasıp kavuruyordu.
Sultan Moğollar’ın Anadolu’ya girme tehlikesine karşı bazı tedbirler aldı, hudûd kalelerini ve ayrıca Konya, Kayseri ve Sivas gibi şehirlerin surlarını yeniden inşa ettirdi.
Konya surları çok kısa zamanda 1221 yılında tamamlandı.
Alanya’nın Fethi Sultan, ordusu ve Antalya’dan gelen deniz kuvvetleri ile kış mevsiminde kaleyi kuşattı.
Selçuklu ordusunun bu kuşatması iki ay sürmüş, nihayet Sultan son bir hücumla şehrin alınmasını istemişti.
Neticede iki taraf arasında bir anlaşma sağlandı, buna göre; Sultan Alâeddin kaleyi teslim alarak Kyr Vart’ın kızı ile evlenecek, ona Alanya’ya karşılık Akşehir beyliği ve birkaç köyün mülkiyeti verilecekti.

Ermeniler Üzerine Düzenlenen Sefer

Haçlılar Ermeni topraklarını işgal etmekteydiler
Haçlılara engel olmak isteyen bazı Ermeni asilzâdeleri Philippe’i tutukladılar.
IV. Bohemund’un askerî bir sefer düzenlemek isteğine Papa ve Haçlılar karşı çıkınca Bohemund da Türkiye Selçuklu Sultanı I. Alâeddîn Keykubâd’a ittifak teklifinde bulunarak beraberce Ermeniler üzerine sefer düzenlemeyi kararlaştırdılar.
Buna karşılık boş durmayan Ermeniler de Halep Eyyubî Hükümdarı Şihâbüddîn Tuğrul ve Kıbrıs Haçlı Krallığı ile bir ittifak kurdular (1225).

1225 - Mengücüklerin Erzincan-Kemah Kolunun Ortadan Kaldırılışı

İlk Deniz Aşırı Sefer: Suğdak Seferi

1223 - Moğollar, yılı başlarında Kırım sahilinde bir büyük ticaret merkezi olan Suğdak’ı işgal etmişlerdi.
Bu fırsattan yararlanan Trabzon’daki Komnenoslar’ın Suğdak’da yerleşmeğe çalışmaları Sultan Alâeddin Keykubâd’ın deniz aşırı bir sefer tertiplemesine sebeb oldu.
O bu maksatla Kastamonu ve çevresinin uc beyi Hüsâmeddin Çoban’ı görevlendirdi.
Hüsâmeddin Çoban emrindeki orduyu gemilere bindirip Suğdak şehrine ulaşmış ve burayı ele geçirmişti.
O daha sonra Kıpçak ve Rus hükümdarlarına elçiler gönderip, Selçuklulara tabi olmalarını istedi.
Neticede her iki hükümdar da hediyeler göndererek Selçuklu Sultanına tâbi olduklarını bildirdiler.
Emîr Çoban Suğdak’ı dinî bakımdan da teşkilatlandırmış ve bir miktar asker bırakarak geri dönmüştür (1227).
Buradaki Selçuklu hâkimiyeti uzun sürmemiş,1239 yılında tekrar Suğdak’a gelen Moğollar burayı ele geçirmişlerdir.

Yassı Çemen Savaşı

1230 - Yassı çemen Savaşı bugünkü Erzincan ilimiz civarında gerçekleştirilmiştir.
Yassı Çemen Savaşı iki Türk devleti olan Anadolu Selçuklu Devleti ile Harzemşahlılar Devleti arasında meydana gelen ve ilerleyen zamanda Moğol İmparatorluğunun Anadolu topraklarını işgaline yol açan dönüm noktası olmuş bir savaştır. Harzemşahlılar İmparatorluğu İç Asya'da hüküm süren bir Türk devleti idi.
Fakat 12. yüzyılda Kuzey Irak, Türkmenistan, Afganistan ve Özbekistan üzerindeki hakimiyetini Moğollara kaptırmıştı.
Moğolların baskısı nedeniyle İç Asya' dan hareketle Anadolu' ya doğru göçe zorlanan Harzemşah Padişahı Celalettin Harzem esasında Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaettin Keykubat ile iyi ilişkiler kurmak ve işbirliği yapmak gayesini taşımaktaydı.
Anadolu Selçuklu Devleti'nin oldukça geniş bir etki alanı vardı
Sınırları Kayseri'den Eskişehir'e ve Sinop' tan Mersin' e kadar uzanmaktaydı.
Harzemşahlıların Anadolu' ya ilerlemesi Selçuklu hükümdarı Alaettin Keykubat' ı ise rahatsız etmişti.
Bunu bilen Moğol hükümdarı Cengiz Han türlü kurnazlıklar ve oyunlarla her iki Türk Devletinin arasını açmayı başarmıştı.
Süreç böylelikle Yassı çemen savaşına doğru ilerledi.
Bu muhabere sonrasında Anadolu Selçuklu Devleti Doğu Anadolu Bölgesine hakim olurken Harzemşahlılar tarih sahnesinden silindi.
Anadolu Selçuklu devletinin sınırları ise genişlemiştir.
Malazgirt, Ahlat, Bitlis, Van'dan Tiflis'e varan bir genişleme söz konusu olmuştur.
Moğolların Doğu Anadolu’ya Saldırıları Öte taraftan zayıf duruma düşen Celâleddin Hârezmşâh’ı izleyen Moğollar, 1231 yılında Doğu Anadolu’ya girdiler, burada hüküm süren Eyyûbîler ve Artuklular onlara karşı koyamamış ve bölge Moğollar tarafından tahrib ve yağma edilmişti.
Hattâ bir Moğol birliği Sivas ve Malatya yakınlarına kadar ilerledi.
Moğol akınının Sivas’a kadar ilerlemesi, Sultan Alâeddin Keykubâd’ı bazı önlemler almağa yöneltti.
Sultan, önce 630 (1232) yılında Moğol Hanı Ögedey’e bir elçi göndererek onunla barış yaptı, sonra da başıboş durumda bulunan Doğu Anadolu’ya hâkim olmayı plânladı.
Bu maksatla da Kemâleddin Kâmyâr 1232 yılında önce Ahlat’ı, sonra Van, Bitlis ve çevresini Selçuklu toprakları içine katarak buralarda savunma tedbirleri alındı, kaleler tamir edildi.

1234 - Harput Artuklu Melikliği’nin Ortadan Kaldırılışı

1235 - Alâeddin Keykubâd Eyyûbîler’in idaresi altındaki ülkelere sefer tertipledi, kendisi Malatya’da kalmış yaklaşık 50.000 kişilik Selçuklu ordusunu Kayseri sübaşılığına tayin ettiği Kemâleddin Kâmyâr kumandasında Güneydoğu Anadolu’ya göndermişti.
Selçuklu ordusu Âmid’i kuşattı
Selçuklu ordusu Âmid’in sağlam surları karşısında başarılı olamadı ve geri çekilmek zorunda kaldı

1236 - Sultan Alâeddin Keykubâd Âmid’i almak arzusundan vazgeçmiyor ve bu maksatla Kayseri’de büyük bir ordu topluyordu.
Bu sırada Moğol Büyük Kağanı Ögedey’in elçileri geldiler
Ögedey Han, Sultan Alâeddin’e kendi cihan hâkimiyetini kabul etmesi suretiyle onunla barış içinde yaşamak istediğini bildiriyordu.
Sultan da bu teklifi kabul ederek Ögedey Han’a hediyeler gönderilmesini emretti.
Ayrıca o Âmid’e karşı yapılacak sefer için hazırlıklarını sürdürüyordu, bu arada Melik Kâmil dışındaki bütün Eyyûbî Melikleri sultan ile anlaşma yapmışlardı.
Onlar Melik Kâmil’in kendi ülkelerini alacağı düşüncesiyle Selçuklu Sultanı ile birleşmişlerdi.
Alâeddin Keykubâd bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra Hârezmli, Ermeni, Rum, Gürcü, Frank, Rus, Kıpçak ve Kürtlerden oluşan ordusuna Kayseri’nin Meşhed ovasında bir geçit resmi yaptırdı.
Bu arada küçük oğlu İzzeddin Kılıç Arslan’ı veliahd ilân etmiş ve bütün devlet ileri gelenlerine bu veliahdlığı kabul için yemin ettirmişti.
Daha sonra Ramazan Bayramı’nın üçüncü günü huzurunda bulunan yabancı elçiler için büyük bir ziyafet verdi ve bu ziyafette yediği kuş etinden zehirlenerek o gece öldü -1237-




1237. II. Gıyâseddin Keyhüsrev dönemi (1237-1246)

II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in tahta çıkmasından sonra Saadeddin Köpek adlı bir emir neredeyse tüm Selçuklu politikasına yön vermeye başlamıştı.
Ancak onun sultanı devirip yerine geçmek istediği anlaşılınca idam edilip bu tehlikeli duruma son verildi

II. Giyâseddin Keyhüsrev döneminin en önemli olaylarından biri olan Babaî İsyanı’nın bastırılmasındaki güçlük, Moğollarda Selçukluların zayıfladığının işareti olarak algılanmış, bu durum Moğollara Anadolu’ya girmeleri için bir mani olmadığını göstermişti.
Kösedağ Savaşı’nda mağlup olan Selçuklular, yıkılışına kadar Moğol hâkimiyetinde kaldılar.


Sultan I. Alâeddîn Keykubâd (1237) aniden rahatsızlanarak vefât etti.
Sultan ölmeden hemen önce oğlu Melik İzzeddîn Kılıç Arslan’ı veliaht tayin etmişti.
Herkes Melik İzzeddîn Kılıç Arslan’ın hükümdar olacağını tahmin ederken II. Gıyâseddîn’in adamları ellerini daha çabuk tutarak henüz sultanın cenazesi sarayda iken Melik Gıyâseddîn’i Keykubâdiye’den Kayseri sarayına götürdüler ve onu tahta çıkardılar.
Hiç şüphesiz yeni hükümdarın tahta çıkmasında başrolü oynayan Sa‛deddîn Köpek, Türkiye Selçuklu Devleti yönetiminde bir anda önemli bir konuma yükseldi.
O, yeni hükümdarın en güvenilir ve en sadık adamı idi.
Hârizm beyleri ve askerleri Türkiye Selçuklu hükümdarının hizmetinden çıkarak Kayseri’yi terk ettiler.
Onlar Doğu’ya doğru çekilirlerken aynı zamanda Selçuklu topraklarını da yağma ettiler.
Bunun üzerine Sultan Gıyâseddîn bir ordu gönderdi.
Bu ordu Hârizmliler karşısında mağlup oldu.
Çok zekî bir adam olan Sa‛deddîn Köpek, işe önce kendisine rakip olabilecek adamları ortadan kaldırarak başlamayı uygun buldu.
İktidar dizginlerini eline geçiren ve sultanı istediği gibi yönlendiren Sa‛deddîn Köpek’ten artık diğer devlet adamları ve emîrler korkmakta ve huzursuzluk duymakta idi.
Eyyûbîler’in zayıf ve parçalanmış durumu ona bu imkânı sağladı Sa‛deddîn Köpek, Melikü’l-ümerâ unvânıyla ordunun başına geçerek Eyyûbîler’in hâkimiyeti altında bulunan ve Sultan I. Alâeddîn Keykubâd devrinde ele geçirilememiş olan Sümeysât (Samsât) kalesini kuşattı.
Şehir Selçuklu kuvvetlerine direnecek bir durumda olmadığından idareyi elinde bulunduran Hristiyanlar Sümeysât’da bulunan çok meşhur ve uğurlu saydıkları Haçlarına dokunulmaması şartıyla kaleyi teslim ettiler (1238)
Civarda bulunan bazı kaleler de ele geçirildi.
Sümeysât’ın ele geçirilmesinden sonra nüfuzunu bir kat daha arttıran Saadeddin Köpek artık uzun süredir kendisi için ciddi rakip ve büyük bir tehlike olarak gördüğü başarılı kumandan ve tecrübeli bir devlet adamı olan Kemâleddîn Kâmyâr’dan kurtulmanın zamanının geldiğini düşünerek onu Konya yakınlarında bulunan Gavele (Gevele) kalesine göndererek orada öldürttü.
Böylece Sa‛deddîn Köpek’e dur diyecek hiç bir kimse kalmamıştı.
Şimdi ise hedefi tahtda oturmakta olan Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev idi.
Artık sultanı bir oyuncak gibi kullanmak Sa‛deddîn’i tatmin etmiyordu.
Devleti’nin ilk hükümdarı Süleymanşâh’ın soyundan gelmiş olmak zorunluluğu vardı.
Yani kan bağı ile bağlı bir hânedan üyesi olması gerekiyordu.
Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev ,Sa‛deddîn Köpek tehlikesinin farkına vardı ve adamlarına öldürttü

Babaî İsyanı

1240 - İsyanı, Vefaiyye takipçilerinden Baba İlyas Horasani ve müridi Baba İshak’ın Anadolu Selçuklu Devleti topraklarında çıkardığı ayaklanmadır.
Ayaklanma Maraş, Adıyaman, Kahta, Gerger, Elbistan, Kefersud, Harran, Urfa, Amasya ve Tokat bölgelerindeki Türkmen kitleleri arasında yayılmıştır.
Anadolu Selçuklu tarihindeki en büyük Türkmen ayaklanmasıdır.
Başlangıçta Güneydoğu Anadolu’da ortaya çıkan, daha sonra Orta Anadolu’ya yayılan ayaklanmada kadın, erkek, çocuk ve yaşlılarla birlikte bir araya gelen kalabalık Türkmen grupları etrafı yağmalayarak ilerledi ve karşılarına çıkan Anadolu Selçuklu kuvvetlerini birçok kez yenilgiye uğrattı.
En sonunda Malya Ovası’nda, Anadolu Selçuklu ordusu içinde yer alan Frenk paralı askerlerinin atılganlığı sayesinde Türkmen savaşçıların büyük çoğunluğu imha edilerek ayaklanma bastırılmıştır.
Devlet büyük bir tehlikeyi bu şekilde atlatmış olmasına karşın bu başarının ağırlığı altında kalmış, Anadolu Selçuklu Devleti’nin Moğol İmparatorluğu’nun vassalı haline gelmesinin önünü açmıştır.

Kösedağ Savaşı

1243 - Kösedağ Savaşı Anadolu Selçuklu Devleti ve Moğollar arasında Erzincan ve Sivas arasında bir ovada gerçekleştirilen Türk Tarihi’nin en kanlı ve olumsuz sonuçları bulunan savaşları arasındadır.
Bu savaş Moğollara karşı Anadolu Selçuklu Devleti’nin yenilmesi ile sonuçlanan, 3 Temmuz 1243'te tarihinde meydana gelen savaştır.
Özellikle Türk İslam tarihinde önemli bir dönüm noktası olan Kösedağ Savaşı Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılma sürecine girmesine sebep olmuştur.
Kösedağ Savaşı Tarihi Kösedağ Savaşı Anadolu Selçuklu ve Moğollar arasında gerçekleşen tarihin en önemli savaşlarından biridir.
3 Temmuz 1243 tarihinde meydana gelen Kösedağ Savaşı özellikle Türk tarihi açısından oldukça büyük öneme sahiptir.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılma sürecine girmesi ile ilgili olan Kösedağ Savaşı Türklerin Anadolu hakimiyetini sarsıntıya uğratmış bir savaştır.
- Kösedağ Savaşı sonrası Anadolu Moğol İstilası altına girmiş Anadolu toprakları bu süreçte yakılıp yıkılmıştır.
- Anadolu Selçuklu Devleti sultanları Moğolların etkisi altına girmiş ve bu sebeple sık sık taht değişiklikleri meydana gelmiştir.
- Anadolu'da Türk Birliği bozulmuş Anadolu topraklarında birçok beylik kurulmuştur.
- Anadolu'da yağma ve huzursuzluklardan dolayı ticaret yolları önemini kaybetmiş, bu sebeple Anadolu'da kıtık meydana gelmiştir.
- Yarım yüzyıl kadar Anadolu'da Moğol etkisi devam etmiştir.
- Anadolu Selçuklu Devletine bağlı olan Ermeniler ve Trabzon İmparatorluğu Anadolu Selçuklu Devleti'nden ayrılarak Moğollara bağlanmıştır.
- Anadolu Selçuklu Devleti parçalanma ve yıkılma sürecine girmiştir. Kösedağ Savaşı’nın önemli ve olumlu sonucu ise;
- Moğolların önünden kaçan Türkmenler Anadolu'ya gelerek Anadolu'nun Türkleşmesini hızlandırılmışlardır.
Anadolu’ya gelen Türkmenler Anadolu topraklarında Beylikler kurulmasını sağlamışlardır.

1245 - Sultan II. Gıyâseddin Keyhüsrev, aniden fenalaşarak vefat etti



Kösedağ Savaşı sonrası

Kösedağ Savaşı’ndan sonra Türkiye Selçuklu Devleti tahtına çocuk yaştaki sultanların çıkmasıyla devletin otoritesi zayıfladı, Müinüddin Süleyman Pervâne gibi güçlü devlet adamlarının kendilerini göstermeleri ile Selçuklu sultanları ismen iktidar sürüyorlardı.
Moğollar Türkiye Selçuklularını her alanda özellikle de siyasi alanda egemenlikleri altına almışlardı.
Türkiye Selçukluları’nın iktidarlarının sonlarında Anadolu Beylikleri ortaya çıkmaya başlamıştı.
Gıyâseddin Keyhüsrev öldüğü zaman geride on bir yaşında İzzeddin Keykâvus, dokuz yaşında Rükneddin Kılıç Arslan ve yedi yaşında Alâeddin Keykubâd olmak üzere üç oğlu kalmıştı.
Bu melikler içinde Gürcü Hâtun’dan doğan Alâeddin Keykubâd veliahd olmasına rağmen devlet ileri gelenleri İzzeddin Keykâvus’u Selçuklu tahtına çıkardılar.
Müşterek Saltanat Dönemi İzzeddin Keykâvus ile Rükneddin Kılıç Arslan’ın askerleri Konya’daki Ruzbe ovasında karşılaştılar, savaşı İzzeddin Keykâvus kazandı (1249)
Celâleddin Karatay da üç kardeşe birden “atabeg” oldu.
Moğollar, II. İzzeddin Keykâvus’u ısrarla Moğolistan’a huzurlarına çağırmaktaydılar.
II. İzzeddin, tam yola çıkmıştı ki, Celâleddin Karatay’ın ölüm haberi geldi (1254).
Bu olay üzerine zaten gitmeye pek gönüllü olmayan İzzeddin Keykâvus bu bahaneyle oraya gitmekten vazgeçti ve yerine küçük kardeşi Alâeddin Keykubâd’ı gönderdi.
Alâeddin Keykubâd Erzurum’da iken zehirlenerek öldürüdü (1254).
Böylece geride sadece iki sultan kaldı.
Kılıç Arslan Konya’dan kaçırılarak Kayseri’de tahta çıkarıldı.
Yapılan savaştan İzzeddin Keykâvus zaferle çıktı (1254).
Rükneddin Kılıç Arslan önce Amasya’ya sonra da Burgulu kalesine gönderilerek hapsedildi.
İzzeddin Keykâvus’un Müstakil Saltanatı İlhanlı Devletinin kurucusu Hülâgû Azerbaycan’daki Mugan’ı kışlak olarak kullanmak istemiş, bu bakımdan Baycu da kendisine uygun bir yer bulmak için tekrar Anadolu’ya girerek Aksaray’a kadar ilerlemişti.
Neticede Vezir İzzeddin Arslandoğmuş kumandasındaki Selçuklu ordusu Sultan Hanı (Aksaray) önünde Baycu Noyan’a karşı girdiği savaşı kaybetti (1256). Baycu’nun da uygunu ile Selçuklu tahtına Rükneddîn Kılıç Arslan geçti (1257).

Rükneddin Kılıç Arslan ile II. İzzeddin Keykâvus’un Saltanatı

IV. Kılıç Arslan Selçuklu tahtına oturduğunda Konya civarında ordugâh kurmuş olan Baycu Noyan ile bir barış antlaşması yapıldı.
Bu yeni sultanın tek başına saltanatı ancak bir kaç ay sürdü.
II. İzzeddin Keykâvus, İznik İmparatoru II. Theodoros Laskaris (1254-1258)’den sağladığı yardımla Konya’ya gitti tahta oturdu
IV. Kılıç Arslan Moğollar’dan yardım alıyordu.
Hülâgû, Mengü Kaan’ın devleti iki sultanın idare etmesini bildiren ve ayrıca Selçuklu ülkesini ikiye bölen yarlığını uygulamaya karar verdi.
Mengü Kaan, Kızılırmak batısında Sivas’dan Bizans sınırına kadar olan yerleri II. İzzeddin Keykavus’a; Sivas’dan Moğol sınırına kadar olan bölgeleri de IV. Kılıç Arslan’a vermişti.

Muînüddin Süleyman Pervâne Dönemi

Sultan Baybars, Anadolu’yu Moğol istilâsından kurtarmak için (1277) 30.000 kişilik bir kuvvetle Halep’ten yola çıktı ve Nisan ayında Elbistan ovasına ulaştı.
Burada yapılan savaşta Tudavun ve Toku Noyanların kumanda ettiği 15-16.000 kişilik Moğol ordusu kesin bir yenilgiye uğradı (1277).
Moğol saflarında yer alan Muîneddin Pervâne’nin emrindeki Selçuklu askerleri ciddi biçimde savaşmadıkları gibi ya taraf değiştirmiş ya da kumandanlarıyla birlikte Memlük ordusuna esir düşmüş yahut teslim olmuşlardı; Pervâne’nin oğlu ve torunu da bunların arasındaydı.
Muînüddin Pervâne taht kavgalarının sürdüğü, Moğol zülüm ve sömürüsünün arttığı, devlet otoritesinin sarsıldığı bir dönemde mahirâne siyasetiyle ülkeyi uzunca bir süre refah içerisinde idare etmeyi başarmıştır.
Onun öldürülmesinden sonra Moğollar malî baskılarını daha da artırmışlardır

II. Mes‛ûd Dönemi (1284-1296/1302-1308)

Sultan Mes‛ûd’un Konya tahtını devralması uzun zamandır rahat yüzü görmeyen halk için bir ümit ışığı olmuştur.
Ancak Sultan II. Mes‛ûd da kendinden önceki hükümdarlar gibi “Gölge Sultan” olmaktan öteye gidememiştir.
Putperest Moğol kumandanları ile İlhanlılar adına Anadolu’yu idare eden vâlilerin arzu ve zulümleri ülkeye egemen olmuştur.
Sultan II. Mes‛ûd’un yerine yeğeni III. Alâeddîn Keykubâd geçti.

1298 - III. Alâeddîn ’de tahta çıktığından Konya tahtı iki yıl boş kaldı.
III. Alâeddîn Keykubâd devrinde de karışıklıklar, isyanlar ve zulümler devam etti.
Bu dönemde Sülemiş adlı bir Moğol Noyanı Gazan Han’a karşı isyan etti ancak o da Baltu gibi Tebriz’de feci bir şekilde öldürüldü.
Sultan III. Alâeddîn Keykubâd çok kötü bir idare sergiledi ve o da Moğol Noyanları gibi halktan paralar topladı.

1302 yılında tahttan indirildi ve yerine Sultan II. Mes‛ûd ikinci kez Türkiye Selçuklu tahtına çıkarıldı.
Türkiye Selçukluları’nın son hükümdarı olan Mes‛ûd’un ikinci saltanatı sönük geçmiştir

Anadolu tamamen Moğol egemenliğine girdi.
Anadolu’yu atadıkları valilerle yönettiler.

1308 yılında, son sultan II. Mesud’un ölümünden sonra Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldı.


Beylikler


 

Saltukoğulları Beyliği (1071 - 1202)

Ebü’l-Kāsım  Saltuk Bey       1071-1102
Melik Alaeddin Ali                  1102-1145
Melik İzzeddin Saltuk            1145-1174
Melik Nasreddin Mehmed     
1174-1185
Melik Rükneddin Melikşah   
1185-1202


Doğu Anadolu’nun Türk-İslam yurdu olmasında önemli işler başaran Saltuklular Türkiye Selçukluları, Gürcüler, Artuklular ve diğer beyliklerle mücadele etmişlerdir.
Bölgenin imarına da katkıda bulunan Saltukluların en önemli mimarı eseri Tepsi Minare’dir.


Sultan Tuğrul Bey zamanında 1057 ve 1059 yıllarında Erzurum, Erzincan ve Kemah’tan sonra Sivas’a kadar akınlar yapan çok kalabalık bir Türkmen kitlesinin başında Saltuk, (Ebû’l-Kâsım) adında bir kumandan bulunuyordu.

1071-1202 - Saltuk, Malazgirt Zaferi’nden önce de Anadolu’da faaliyet göstermiş Malazgirt Savaşı’nın hemen öncesinde Bizans öncü kuvvetlerini mağlup etmiş ve Malazgirt Savaşı’na katılan beyler arasında yer alarak zaferin kazanılmasının ardından savaştan önce de faaliyet gösterdiği Erzurum, İspir, Oltu, Tercan, Micingerd, Bayburt ve Kaçmaz gibi şehir ve kalelere hâkimiyet sağlayarak bu bölgede ilk Türk beyliklerinden biri olan Saltuklu Beyliği’ni kurmuştur.
(Anadolu’nun fethinde büyük hizmetlerde bulunduğu için Kars, Pasinler, Oltu, Erzurum, Tortum, Tercan, İspir, Bayburt, Şebinkarahisar ve yöreleri veraset yoluyla çocuklarına intikal etmek üzere kendisine iktâ edilmiştir 1071 )

1080 - Emir Saltuk Erzurum dolaylarını ikta olarak alsa da Gürcü Krallığı himayesindeki eski Bizans komutanınca yönetilen Erzurum'u bu tarihte ele geçirerek burayı merkez şehri yapmıştır.

1155 - Saltuklular, Büyük Selçuklu vassalı olarak Gürcülerle savaşmayı sürdürerek topraklarını genişletmeye ve onlara karşı korumaya çalıştılar.
Saltuklu Meliki İzzettin Saltuk 1155 gibi Ani dolaylarında Gürcü kralı Dimitri'ye yenilerek esir düşmüş ve ve yüklü bir fidye karşılığı serbest kalabilmiştir.
Danişmendlilerle birlik olup Haçlılara karşı başarılı savaşlar yapmışlardır.

1202 - Türkiye Selçuklu Sultanı Rükneddin Süleyman Şah, Gürcüler üzerine çıktığı sefere Saltuk Beyi Alâeddîn Melik Şah'ı da davet etti.
Ancak, Alâeddîn Melik Şah bu sefere katılmayı kabul etmeyince Rükneddin Süleyman Şah, Erzurum'u alarak beyliğe son verdi.

Egemenlik alanı : Erzurum (merkezi) Kars, Gümüşhane,Rize ve Bayburt




Mengüçlü Beyliği  (1071-1142)

Mengüçlü Beyliği ya da Mengücekliler, Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'da Erzincan merkez olmak üzere, Kemah, Divriği, Şebinkarahisar, Tunceli, Elazığ yöresinde kurulmuş bir beyliktir.
Kurucusu Malazgirt Savaşı'na Selçuklu Sultanı Alp Arslan'ın komutanı olarak katılmış Mengücek Gazi'dir.
Mengücek Gazi, Anadolu'nun fethi sırasında Erzincan, Kemah, Divriği ve Karahisar'ı zapt etmişti.
Kendisi bu çarpışmalarda şehit düştü.

1142 - Mengücek Gazi'nin oğlu İshak'ın iktidara gelmesiyle Erzincan kolu ve Divriği kolu olmak üzere ikiye bölündüler.

Erzincan kolu : 1142 - 1228
Erzincan'ı ele geçiren I. Alaeddin Keykubad tarafından ortadan kaldırıldı.

Divriği kolu : 1142 - 1252
Anadolu Selçuklu Devleti'nin yönetimi altına girdi.

Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlanan son Türk beyliğidir.




Danişmendli Beyliği, 1080 - 1178

Sivas merkez olmak üzere Çorum, Tokat, Niksar, Amasya, Malatya, Kayseri şehirleri civarında kurulmuş bir Anadolu beyliğidir. II. Kılıçarslan tarafından yıkılmıştır. İlk başkenti Niksar olup sonraki başkenti Sivas'tır. Anadolu Selçuklu Devleti'ne katılan ilk Türk beyliğidir. Danişmend Gazi 1080 - 1084 Beyliğin kurucusu Danişmend Gazi'nin Azerbaycan'da Arrân ve civarında yaşayan bir Türkmen ailesine mensup olduğu belirtilmektedir. Danişmend Gazi , Sultan Alparslan'ın 1064 yılında çıktığı Kafkasya seferi sırasında orduya katılmış ve bu tarihten itibaren Alparslan'ın hizmetine girmiştir. Malazgirt Savaşı'na da katılan Danişmend Gazi, zaferin kazanılmasında önemli rol oynadı. 1080 yılında Bizanslılardan Sivas'ı aldı ve Danişmentli Hanedanını kurdu. Sivas’ı bir üs olarak kullanan Danişmend Gâzi; Çavuldur, Tursan, Kara Doğan, Osmancık, İltekin ve Karatekin adlı emirleriyle Amasya, Tokat, Niksar, Kayseri, Zamantı, Develi ve Çorum’u fethederek, beyliğine kattı. 1084 yılında ölümüne kadar Danişmendli Beyliği’nin başında kaldı. Niksar taraflarında mücadele ederken öldü ve Niksar'a defnedildi. Gümüştekin Gazi 1084 - 1104 I. Haçlı seferindeki rolü Eskişehir Savaşı 1097’de I. Haçlı seferi başlamış ve Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan başkenti olan İznik'i Haçlılara kaybetmişti. Haçlı kuvvetleri de Eskişehir yönünde ileri harekete geçtiler. I. Kılıçarslan Haçlıları Eskişehir ovasında karşıladı Kılıçarslan ile çekişme halinde olan Gümüştegin, tehdidin büyüklüğü karşısında çekişmeleri rafa kaldırmanın daha doğru bir politika olduğunu görerek ordusuyla yardıma koştu. Ne var ki birleşen Türk güçleri Eskişehir Savaşı’nda zırhlı Haçlı şövalye birliklerinin karşısında başarı sağlayamadılar. Bunun üzerine düşmanı geçtikleri yol boyunca çete savaşları ile yıpratarak, uygun bir alanda yapacakları bir meydan savaşı ile yok etme stratejisi güttüler. Gümüştegin, bu harekât sırasında asker kaybetmesine rağmen herhangi bir toprak kaybına uğramadı. Vur-kaç taktiğini kullanan Türkler, Antakya’ya ulaşıncaya kadar, Haçlıların büyük bir bölümünü yok etmeyi başardılar Tarantolu Boemondo’nun esir edilmesi Gümüştegin’in en büyük hedefi, Malatya’yı ele geçirmekti. Malatya, 1074 yılından beri Kilikya’daki Ermeni prensliğinin görevlendirdiği valiler tarafından yönetilmekte ve Kilikya’ya inen geçitlerin koruyucusu olarak hizmet etmekteydi. Gümüştegin’in Malatya üzerine sefer hazırlığı içinde olduğu haberi üzerine Malatya hükümdarı Gabriel, bir Haçlı kumandanı olan Tarantolu Boemondo’dan yardım istedi. Boemondo, 1097’de Antakya'yı ele geçirerek Antakya Prensliği'ni kurmuştu. Gabriel’in çağrısını fırsat bilerek pek çok Haçlı liderini ve bir kısım Ermeni prenslerini toplayıp 1100 yılının Ağustos ayında Malatya’ya hareket etti. Malatya çevresinde bazı kaleleri ellerinde bulunduran Ermeniler ve Rumlar, Haçlıların bölgeye hakim olmasıyla ellerindeki yerleri onlara kaptıracaklarından korktukları için Gümüştegin’e haber gönderdiler, gizlice pusu kurmasını istediler Pusuya düşürülen Boemendo, esir alınıp Niksar Kalesi’ne kapatıldı. Bu olay, Müslüman dünyasında sevinç yarattı ve Danişmendliler’in saygınlığını arttırdı. Gümüştegin, bir yıl sonra tekrar gelmek üzere başkenti Sivas’a geri döndü. Haçlılar’a karşı zaferler 1101 - İstanbul’a varan yeni bir Haçlı ordusu Boemond’u kurtarmak için Niksar’a yürüdü ancak Kılıçarslan ve Gümüştegin tarafından Amasya yakınlarında bozguna uğratıldı. Temmuz ayında İstanbul’dan Konya’ya doğru harekete geçen bir başka ordu ise Kılıçarslan, Gümüştegin, Karaca ve diğer Türk beyleri tarafından Ereğli çayı kenarında yenilgiye uğratıldı. Malatya kuşatması 1102 - Gümüştegin, Haçlılar karşısında aldığı zaferlerden sonra Malatya'yı üçüncü kez kuşattı. Malatya hâkimi Gabras’ın şehir halkına sert davranması ve özellikle Süryani ileri gelenlerini öldürtmesi, kuşatma yüzünden kıtlık çeken halkın tepkisine yol açtı Süryani askerleri kapıları açarak şehri Gümüştegin'e teslim ettiler Malatya’ın fethi, öteden beri burada gözü olan Kılıçarslan ile ilişkilerini bozdu. Boemond’un fidyesi 1103 - Danişmend Gazi, elinde esir bulunan Boemondo’yu yazında 100 bin altın fidye karşılığı serbest bıraktı. Halbuki Bizans İmparatoru 260 bin altın vermeyi kabul etmişti. Ancak Kılıçarslan devreye girmiş, bunca zaman birlikte hareket ettikleri için fidyenin yarısının kendisine verilmesini talep etmişti. Bunun üzerine Gümüştegin, Bizans imparatoru ile anlaşmak yerine Bohemond’un teklif ettiği 100 bin altını kabul etti. Bohemond Niksar’dan Malatya’ya gönderildi; fidyesinin ödenmesinden sonra serbest bırakıldı. Gümüştegin’in bu hareketi, I. Kılıç Arslan’la arasını iyice açtı. Kılıçarslan ile karşılaşması 1103 - Boemond’un serbest bırakılmasını hoş karşılamayan Kılıçarslan, Antakya seferinden vazgeçerek Gümüştegin üzerine yürüdü. Maraş civarında yapılan savaşta yenik düşen Gümüştegin, 1104 yılında vefat etti. Onun ölümüyle büyük sarsıntı geçiren beyliğin başına oğlu Emir Gâzi geçti Emir Gazi 1104 - 1134 Danişmendliler'in üçüncü hükümdarı. Gümüştekin Gazi’nin büyük oğludur. Saltanatı Gümüştekin Gazi hayatını kaybettiğinde beylik ikiye ayrılmıştı. Emir Melik Gazi Sivas ve çevresindeki toprakların, kardeşi Sungur ise beyliğin Malatya ve Suriye topraklarının yöneticisi idi. Sungur’un elindeki topraklar 1106’da Anadolu Selçuklu hükümdarı I. Kılıçarslan tarafından ele geçirildi. Kızını I. Kılıçarslan’ın oğlu Mesud ile evlendirdi. 1107’de I. Kılıçarslan’ın ölümü üzerine başlayan saltanat savaşında Mesud’u destekledi. Mesud, 1116’da iktidarı ele geçirebildi. Emir Gazi, bu sayede siyasi gücünü arttırdı. I.Kılıçarslan’ın ölümünden sonra dul eşi Ayşe Hatun ile evlenen Artuk Belek, Malatya’ya hakim olmuştu. 1124 yılında Artuk Belek Gazi’nin ölümü üzerine aylar süren bir kuşatmadan sonra Emir Gazi Malatya’yı Ayşe Hatun ve oğlu Tuğrul Arslan’dan teslim aldı Damadı Mesud’u, kardeşi Melik Arab ile mücadelesinde destekledi; Kayseri ve Ankara’yı ele geçirdi. 1129’da Çankırı, Kastamonu ve Karadeniz sahillerini de kontrol altına aldı. Vaktiyle babasının esir ettiği Antakya Haçlı prensi I. Boemondo’nun oğlu II. Boemondo’nun Anavarza Kalesi’ni işgali nedeniyle Ermeni prensi I. Leon’un yardım talebi gelince Çukurova’ya giderek II. Boemondo’yu yendi, kafasını Abbasi halifesi’ne gönderdi. 1131’de tekrar Çukurova seferine çıkarak I. Leon’a yıllık haraç vermeyi kabul ettirdi. Onun Çukurova’da bulunmasından yararlanan Bizans imparatoru II. İoannis, Kastamonu’yu istila etmişti. Emir Gazi, 1132’de Kastamonu’yu geri aldı ve imparatora karşı isyan eden kardeşini himayesine aldı. Bütün kardeşlerini öldürterek Danişmend Beyliği’inde iktidarı elinde toplayan Emir Gazi, 1134 yılında Sivas’ta ölünceye kadar beyliği yönetti. 1104 - 1134 Yağıbasan Yağıbasan ya da Nizameddin Yağıbasan Danişmendliler'in Sivas kolunun hükümdarı. Yağıbasan, Danişmend Gazi'nin torunu Emir Gazi'nin oğludur. Kardeşi Melik Muhammed'den sonra Sivas bölgesine hakim olmuştur. Melik Gazi öldüğünde yerine Yağıbasan'ın kardeşlerinden Melik Mehmed Gazi geçti. Melik Mehmed Gazi 1134 yılında vefat edince yerine oğlu Zünnun geçti. Ama Yağıbasan Zünnun'u tanımadı ve kendini Sivas'ta Melik ilan etti. Yağıbasan'ın kardeşlerinden Aynüddevle de Elbistan'ı ele geçirdi Böylece Danişmendliler üç kola ayrılmış oluyorlardı. Zünnun Kayseri'de, amcası Yağıbasan Sivas'ta, diğer amcası Aynüddevle de Elbistan'da hüküm sürmeye devam ettiler. Türkiye Selçuklu Sultanı I. Rükneddin Mesud Zünnun'u destekliyordu. Yağıbasan Türkiye Selçuklu ordusuna yenilerek Sivas'ı terk etmek zorunda kaldı. 1159 yılında Bizanslılar ve Zengiler'le ittifak kurarak I. Rükneddin Mesud'un oğlu II. Kılıçarslan 'la çarpıştı. II. Kılıçarslan'ın kardeşi Şahinşah'la birlikte Çankırı'ya gitti ve 1164 yılında orada öldü. Döneminde Türkiye Selçuklu devleti ile çatışmalara girmişler ve pek çok büyük savaş din alimlerinin araya girmesiyle engellenmiştir. Yağıbasan Danişmendliler'in son kudretli hükümdarıdır ondan sonra zaten bölünmüş olan Danişmendliler Selçuklu devletinin saldırılarıyla ortadan kalkmıştır. Dağılışı : 1178


Irak Selçuklu Devleti

Selçuklu topraklarının batı kısmında kurulan hanedan.
Sultan Mehmed Tapar’ın 1118 senesinde vefatıyla meydana gelen iç hadiseler neticesinde, Sencer ile Mahmud arasında 11 Ağustos 1119 tarihinde yapılan Save Savaşından sonra, Büyük Selçuklu Devletinin başına Sencer geçti.
Sultan Sencer yeğeni Mahmud bin Muhammed’e ise Hemedan, Kirmanşah ve İsfehan dahil olmak üzere Batı İran ile Irak topraklarının idaresini verdi.

Böylece Irak Selçukluları Devleti kuruldu.

Mahmud 1119 - 1131

Mahmud'un sultan olduğu yıllarda Irak siyasi olarak oldukça hareketli idi

* Abbasi halifesi el-Müsterşid Billah, öteden beri Selçukluların halifelik üzerinde takip ettiği siyaseti engellemeye ve dünyevi hakimiyetini ihyaya çalışıyordu.
* Bölgedeki Arap emirlikler arasında bir birlik olmadığı gibi, bunlardan Hille emiri Dübeys Sultan Sencer'e güvenerek daima huzursuzluklar çıkarmaktaydı.
* Bunların yanısıra I. Haçlı ordusu ile gelen Franklar, Urfa'da bir kontluk, Antakya'da bir prinskepslik ve Kudüs'te de bir krallık kurmuşlardı.
* Sultan Mahmud’un zamanında en tehlikeli bölge, kuzeybatı, yani Erran ve Kafkasya’ydı.
Bu bölgede Dördüncü David idaresindeki Gürcüler faaliyet gösteriyorlardı.

Bu ciddi meselelerin yanısıra, bazı emir ve meliklerin siyasi bunalımı artırmaları, daha yeni kurulmuş olan Irak Selçuklu Devleti'ni müşkil duruma soktu.

Mahmud 1131 senesinde vefat etti.

Davud 1131 - 1132

Sultan Mahmud’un ölümü üzerine, Hemedan’da bulunan genç yaştaki oğlu Davud, Sultan ilan edildi.
Davud’un sultanlığı Cibal ve Âzerbaycan’da tanınırken, amcası Mesud da Irak’ta hükümdarlığını ilan etti.
Bunların arasındaki taht mücadelesinin kızışması üzerine Sultan Sencer, Irak Selçuklu Devletindeki karışıklıklara son vermek için bir sefer düzenledi.
Dinever yakınlarında yapılan savaşı Irak Selçukluları kaybetti.
Mesud kaçtı.
1132 - Sencer yeğeni Tuğrul’u Irak Selçuklu tahtına oturttu

I. Tuğrul 1132 - 1134

Meusud ve Davud Azerbaycan'dan yola çıkacak.
Abbasi halifesi ise Meusud ve Davud'a asker verecekti.
Haberi alan I. Tuğrul harekete geçti.
İki ordu Erdebil'de karşılaştı.
Yaşanan savaşı Mesud ve Davud yendi.
Yenilgiye uğrayan I. Tuğrul başkent Hamedan'a kaçtı.
Emir Ali'nin ve bölgedeki emirlerin yardımlarıyla yeni bir ordu kuran I. Tuğrul 1134 yılında Kazvin'de Mesud ve Davud'u yener.
I. Tuğrul yeğeni Davud'u hapse atarak yeniden tahta oturur.
1134 yılında I. Tuğrul 25 yaşındayken ölür.
I. Tuğrul'un ölümüyle Mesud Irak Selçuklu Sultanı oldu.

Gıyaseddin Mesud 1133 - 1151

Sultan Mesud’un saltanatı isyan eden emirlerle mücadele içerisinde geçti.
Îmadeddin Zengi, Atabeg Mengübars ve Emir Bozala’nın kuvvetleriyle defalarca yapılan savaşlar Irak Selçuklu Devletini yıprattı.
Bu mücadeleler sırasında Veliahd Davud da 1143 senesindeTebriz’de Batıniler tarafından öldürüldü.
Uzun süren mücadeleler sonunda iç karışıklıkları tamamen ortadan kaldıran Mesud, çok yaşamadı, hastalanarak 1152 yılında Hemedan’da öldü.

Melikşah 1152 -1153

Sultan Mesud’un ölümü üzerine, Melikşah bin Mahmud, Emir Has beg tarafından sultan ilan edildi.
Fakat onun hükümdarlık için yetersiz olduğunu gören Emirler, kardeşi Mehmed’i Huzistan’dan getirterek Irak Selçuklu tahtına oturttular.

Muhammed Şah 1153 - 1159

Selçuklu otoritesini Irak’ta yeniden canlandırmaya çalıştı
Irak’ta bulunan Türk unsurlarına karşı cephe alan Abbasi Halifesi Müktefi ile arası açıldı.
Musul Hakimi Mevdud’un yardımıyla Halife’nin ordusunu mağlub etti ve Bağdat’ı kuşattı.
Kuşatma uzun sürdü.

Süleyman Şah 1159 - 1161

Süleyman Şah, Hemedan’a gelerek Irak Selçuklu tahtına oturdu.
Süleyman Şahın devlet işlerinde yetersiz kalması, emirlerin desteğini kaybetmesine sebeb oldu.
Başlarında Gürd-bazu’nun bulunduğu emirler, Arslan-Şahı sultan yapmak için İldeniz’i davet ettiler.
Gürd-bazu, Süleyman Şahı yakalayıp hapsetti ve bir süre sonra da 1161 yılında öldürdü.

Arslan Şah 1161 - 1177

Şemseddin İldeniz, Sultanın atabegi olarak idareyi tamamen ele geçirdi.
İldeniz’in devlet işindeki kuvvet ve kudretini çekemeyen bazı emirler, hanedan mensuplarıyla anlaşarak karşı çıktılar.
Neticede Arslan Şahı (1161-1176) ve onun yerine geçen İkinci Tuğrul (1176-1194) dönemleri saltanat kavgaları ile geçti.

Bu şekilde zayıflayan devlet, 1193 senesinde Harzemşahlar tarafından tehdit edilmeye başlandı.
Harezmşah Sultanı Tekiş, Irak’ı ele geçirmek istiyordu.
SultanTuğrul bu tehlikeyi önlemek için Rey’e gitti.
Neticede iki tarafa rasında barış yapıldı.
Yapılan antlaşmaya göre, Rey, Sultan Tekiş’e bırakıldı.
Bu antlaşmadan bir süre sonra 1193 senesinde doğuya sefer düzenleyen Sultan Tuğrul, Rey şehrini ele geçirdi ve buradaki Harezmlilerin bir kısmını öldürdü.
Ertesi sene Kutluğ İnanç, Sultan Tekiş’ten aldığı yardım ile birlikte Rey üzerine yürüdü.
Sultan Tuğrul, kumandanlarının tavsiyelerine rağmen çekilmeyi kabul etmedi.
Barış görüşmeleri neticesiz kaldı.
Nihayet Sultan Tuğrul, Rey şehri önünde 1194 yılında yapılan muharebede yenildi ve Kutluğ İnanç tarafından öldürüldü.
Onun ölümü ile Irak Selçukluları Devleti tarihe karıştı.




Kirman Selçuklu Devleti

Selçukluların hakim oldukları bölgelerden birisi de Kirman'dır.
Bu bölge; İran'ın güneyinde bir eyalet olup, bu eyaletin merkezi Kirman'dır.
Kirman, doğuda Belucistan ve Sistan, kuzeyde Horasan, kuzey-batıda İsfehan ve batıda Fars eyaletleri ile çevrilmiştir
Güneyde ise Fars ve Uman körfezleri ile hudutlanmıştır.
Bu bölgenin müslümanlar tarafından fethine ilk olarak Halife Hz. Ömer devrinde (634-644) başlandı.
Basra valisi Rebi b. Ziyad ilk olarak Sircan şehrini itaat altına aldı.
Bu sırada Sasani hükümdarı III. Yezdücerd, İsfehan'dan Kirman'a geldi.
Basra valisi Abdullah b. Amir gönderdiği kuvvetlerle III.Yezdücerd'in Kirman'dan Horasan'a kaçmasını sağladı (650) .
Böylece bu tarihten sonra Kirman, müslümanların eline geçti
821-873 - Tahiriler'e tabi bir bölge idi.
873 - Saffariler'in idaresine geçti
932 - Samaniler hakimiyeti
968 - Büveyhiler'in hakimiyeti

Kirman Selçuklu Devleti kuruluşu

Selçuklular, devletlerinin kuruluşunda en büyük öneme haiz olan Dandanakan savaşını (1040) kazandıktan hemen sonra, Merv şehrinde büyük bir kurultay toplamışlar ve ele geçirdikleri toprakları hanedan mensupları arasında bölüştürmüşlerdi.
Bu bölüşme sırasında Tabes vilayeti ile Kirman bölgesi Kavurd'a verilmişti.
Kavurd, Çağrı Bey Davud (Irak - Horasan Selçuklu Sultanı) 'un oğullarının en büyüğü idi.
Gazneliler'in Dandanakan'da yenilmesinden sonra Selçuklu akıncıları, güneye doğru inmeye başladılar.
Kirman, Büveyhiler'den alınıyor

1043 - Bu sırada Kirman, Büveyhiler'den İmadeddin Ebu Kalicar Merzuban'in idaresinde idi.
Tuğrul Bey, Rey şehrine girdikten sonra ,askerlerinden bir kısmını Kirman'a gönderdi.
Çatışmayı,Büveyhiler kazandılar ve Kirman'da bozulan düzeni yeniden sağladılar.
Ancak kısa süre sonra Melik Kavurd, Kirman bölgesine girdi.
Büveyhi emirinin Kirman'daki naibi kumandan Behram, Şiraz'da bulunan Ebu Kalicar'dan yardım istemek zorunda kaldı
Ancak yardım gelmeden Kavurd ile anlaşmak zorunda kaldı.
Bu sırada Ebu Kalicar, topladığı bir ordu ile Şiraz'a hareket etmiş, ancak yolda ölmüştür.
Kavurd, Kirman'ın kuzey bölgesini ele geçirdikten sonra, çok sayıda Türkmen gurubu Kirman'a geldi.

Kirman'daki, Kufs kavmi ortadan kalkıyor

Kirman'ı esas besleyen Germ-sir bölgesi idi.
Bu bölge Kufs denilen dağlı kavmin elinde idi.
Çevrede eşkiyalık yapıyorlardı
Melik Kavurd, bu kavmin kötülüklerini zorla ve açıkça ortadan kaldıramayacağını anlamış ve bu iş için bir hile düşünmüştür.
Zengin hediyeler ve değerli hil'atlerle birlikte bir menşuru Kufs reisine göndererek bu bölgenin naipliğini kendisine bağışladığını bildirdi.
Böylece arada sahte bir dostluk kurulmuş oldu.
Kavurd, bundan sonra büyük bir hile ile Kufs kavmini ortadan kaldırdı
Kirman'a tamamiyle hakim oldu

Umman seferi

Melik Kavurd, Kirrnan'a hakim olduğu zaman, Arabistan yarımdadasının doğu ucundaki Uman (Umman) Büveyhiler'in idaresi altında idi.
Ancak Hariciler bir isyan sonucunda,Umman'ı ele geçirdiler.
Büveyhiler, bir orduyu Uman'a gönderdi.
Uman'a tekrar hakim oldu.
Melik Kavurd, Kirman'a hakim olduktan sonra dikkatini Uman'a çevirdi
Kavurd, Uman sahillerine doğru yelken açtı.
Selçuklu tarihinde ilk deniz aşırı seferini gerçekleştirmiş oldu.

Büveyhi hakimi Şehriyar, şaşkındı..askerler ve halk için beklenmedik bir olay olmuştu.
Selçuklular, hiçbir mukavemetle karşılaşmadan Uman'a hakim oldular.

Kavurd, Tuğrul Bey'i kurtarıyor

1059 - Selçuklu sultanı Tuğrul Bey, İbrahim Yınal'ın isyanı sırasında Hemedan'a kapanmak zorunda kalmış ve burada kuşatılmıştı
Bu durumda Sultan Tuğrul Bey, yeğenleri Kavurd, Yakuti ve Alparslan'dan yardım istemişti.
Kavurd, kardeşleri ile birlikte amcası Tuğrul Bey'in yardımına koştu.
Rey şehri önünde İbrahim Yınal, mağlup edilerek yayının kirişi ile boğduruldu

Fars'a sefer.....

1062 - Melik Kavurd, Uman'da sonra Kirman'ın batısında ve komşu eyalet olan Fars üzerine yürüdü.
Bu sırada Fars'a Şebankare emirlerinden Fazluye hakimdi.
Kavurd, önce bölgenin merkezi Şiraz'a doğru ilerledi ve burayı kuşattı,halk karşı çıkarak üç gün süre ile savaştılarsa da neticede şehri teslim etmekten başka çare bulamadılar.
Fazluye kaçtı..
Kavurd, Şiraz'da Sultan Tuğrul Bey adına hutbe okuttu.
Böylece Fars bölgesinde gerçek bir Selçuklu hakimiyeti kurulmuş oldu

Deylemiler'in feci sonu

1063 - Fazluye, bir yıl sonra Şiraz'ı tekrar ele geçirmek için harekete geçti
Bu defa da yenilerek Fesa'ya kaçtı.
Deylemliler, bu savaşta Fazluye'nin yanında yer almışlardı
Bu sebeple Kavurd, esir aldığı yediyüz kadar Deylemliyi, kadı ve fakihlerden fetva aldıktan sonra el-Amri denilen bir nehrin kenarında boyunlarını vurdurdu.
Böylece ülke Deylemlilerden temizlenmiş oldu.
Kavurd, hakim olduğu bölgelerde hutbeyi, önce Abbasi halifesi el-Kaim Biemrillah, sonra amcası Sultan Tuğrul Bey ve ardından da kendi adına okuttu

1063 - Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in ölümünden sonra çıkan taht mücadelelerine Melik Kavurd da katıldı.
Ancak bu sırada kardeşi Alparslan'ın Selçuklu tahtına çıktığını öğrenince Kirman'a döndü
Önce Alparslan, sonra da kendi adına hutbe okuttu

Fazluye uslanmıyor...

Fazluye, Şiraz'ı ele geçirmek için tekrar harekete geçti.
Kavurd derhal harekete geçerek Fazluye'yi Şiraz önünde ağır bir yenilgiye uğrattı
Fazluye'nin tekrar kurtulduğu bu olayın ilgi çekici yönü,Sultan Alparslan'ın kardeşine karşı Fazluye'yi desteklemiş olmasıdır.
Alparslan, Kavurd'dan çekiniyor ve onun ülkesini genişletmesini istemiyordu.

Fazluye amacına ulaştı

1065 - Sultan Alparslan, Fazluye'ye iltifatta bulunarak Kavurd ve adamlarını Fars'tan uzaklaştırmak için askeri bir birlik tertip ederek onun emrine verdi.
Kendisi de Fars'a gitmeye karar verdi.
Şiraz'a ulaştı.
Kavurd, sultan Alparslan'ın geldiğini haber alınca deniz kenarındaki Bir kalesine sığındı.
Kavurd'un askerleri, herhangi bir kargaşa çıkarmadan eman dilediler.
Sultan Alparslan, onlara iyi davrandı ve Fars bölgesini tekrar Fazluye'ye verdikten sonra İsfehan'a döndü.

* Melik Kavurd, Sultan Alparslan'ın kararına uyarak Fars'ı terketmiş ve Kirman'a dönmüştür.
Sultan Alparslan Fars'ı Kavurd'un elinden almasına rağmen, onu yine Kirman hakimi olarak bırakmıştı.

Kavurd isyan ediyor

1067 - Kavurd, bilgisiz ve cahil olan vezirinin tahriki ile sultana karşı isyana kalkıştı.
Alparslan adına okunan hutbeyi kaldırarak, Kirman'da sadece kendi adına hutbe okutup sikke bastırdı
Sultan Alparslan, bu durumu öğrenince derhal Kirman üzerine yürüdü Kavurd yenildi af diledi.
Sultan,hatasına rağmen onu affetti.
Kirman bölgesini tekrar Kavurd'a verdi

Kavurd tekrar isyan ediyor

1068 - Affedilmesinden sonra daha iki yıl geçmeden Melik Kavurd, tekrar isyan etti.
Kavurd bu defa Sultan Alparslan'a karşı, eski düşmanı olan Fazluye ile anlaştı.
Sultan bu durumu öğrenince önce Fazluye üzerine yürüdü Şiraz'a ulaştığında Fazluye, Hurşeh adında mütahkem bir kaleye sığınmıştı.
Sultan Alparslan, Kirman'a gitmek için Şiraz'dan ayrıldı.

1069 - Sultan Alparslan Fazluye ile uğraşma görevini Vezir Nizamü'l-Mülk'e verdi.
Nizamü'l-Mülk, Fazluye'yi esir aldı,
Fazluye affedildi.
Bunu duyan Kavurd da Sultan Alparslan'a bir mektup göndererek affedilmesini istedi.
Fakat, o bir taraftan da Alparslan'ın ordusundan bir gurupla anlaşarak ani bir hücum yapmayı düşünüyordu.
Sultan Alparslan bu durumu öğrenince, Kavurd ile işbirliği yapanları öldürttü.
Sonra da oğlu Melikşah'ı Berdesir'de bırakarak önce Şiraz'a, daha sonra da İsfehan'a döndü
Böylece Kavurd, bir kez daha Sultan Alparslan'dan kurtulmuş oldu,

Sultan Alparslan, Sultanşah'ın teslim edilmesini istiyor

Kavurd'un isyanlarına oğlu Sultanşah'ın sebep olduğunu düşünen Sultan Alparslan, Kavurd'a bir mektup yazarak Sultanşah'ın kendisine teslim edilmesini istedi.
Ancak Kavurd, oğlunu teslim etmeyeceğini bildirdi.
Kardeşine çok kızan Sultan Alparslan, onun idaresinde bulunan Fars bölgesini ve Kirman'ın bir kısmını Kavurd'un elinden aldı.
Uğrunda ülkesinden bir kısmını kaybetmesine rağmen bir süre sonra Kavurd, oğlu Sultanşah ile anlaşmazlığa girdi.
Bunun üzerine Sultanşah, Alparslan'ın yanına giderek ona itaat etti.

Sultanşah babası ile savaşıyor

1070 - Sultanşah, Alparslan'a, babası ile savaşarak Kirman'ı alabilmesi için yardımcı olmasını,istedi.
Alparslan,bu teklifi kabul ederek kalabalık bir orduyu onunla beraber Kirman'a gönderdi.
Ancak Sultanşah, babası ile yaptığı savaşta başarılı olamadı.
Böylece Alparslan'ın, baba-oğul arasındaki bir anlaşmazlıktan yararlanarak Kavurd'u itaat altına almak teşebbüsü sonuçsuz kalmış oldu.
Bütün bunlara rağmen Sultan Alparslan ölürken (24 Kasım 1072) yaptığı vasiyyet ile kardeşi Kavurd'a Kirman ve Fars bölgesini vermişti
Kavurd'un Şiraz'da oturmasını ve emrindeki ülkelerin Sultan Melikşah'ın kontrolünde olmasını istemişti.
Ancak, kardeşinin ölümünü duyan Kavurd, Büyük Selçuklu Devleti tahtını ele geçirmek için harekete geçti

1073 - Melik Kavurd, emrindeki ikibin atlı ve dörtbin yaya ile merkez Rey şehrine hakim olabilmek için yola çıktı
Sultan Melikşah ve Vezir Nizamü'l-Mülk de Kavurd'un bu hareketini haber alarak ondan önce Rey şehrine vardılar.
Türkmenler'e bol miktarda para dağıtarak kendi taraflarına çektiler.
Bölgeye iki gün sonra gelebilen Melik Kavurd, Türkmenlerin desteğinden yoksun kaldı
Yapılan ilk savaşta Kavurd, mağlup oldu.
Sultan Melikşah,adına Emir Temirel, Kavurd'u yakalayarak Sultan Melikşah'ın huzuruna getirdi.
Sultan Melikşah, amcası Kavurd'u Emir Savtegin'e teslim etti.
Savtegin de onu kendi, çadırında hapsetti.
Melik Kavurd, Hemedan'a götürülerek Ebu Haşim Caferi adındaki bir şahsın evinde hapsedildi.
Ancak askerler arasında Kavurd yüzünden karışıklıklar çıkmasından korkuluyordu.
Çünkü Selçuklu ordusundaki bir çok emir, Kavurd'un tarafını tutuyordu.
Nizamü'l Mülk, bu ,tehlikeyi Melikşah'a anlatmış ve Kavurd'un öldürülmesini kabul ettirmiştir.

Melik Kavurd'un Sultanşah, Emiranşah, Kirmanşah, Turanşah, Merdanşah, Ömer Hüseyin, Nuh ve Davud isminde çocukları vardı.

Sultan Melikşah, amcasının ölümünden sonra onun idaresindeki vilayetlere Emir Savtegin'i tayin etmiştir

Kirmanşah b. Kavurd

1073 - Melik Kavurd, Sultan Melikşah ile savaşmak üzere hareket ettiği sırada, Kirman'da yerine oğlu Kirmanşah'ı vekil bırakmıştı.
Babasının ölüm haberini duyan Kirmanşah hükümdar oldu.
Onun melikliği ancak bir yıl sürmüş, sonra ölmüştür.

Sultanşah b. Kavurd

1074 - Sultan Melikşah Kavurd'un oğullarının gözlerine mil çektirmek istediği zaman, bu işle ilgili görevli, işini baştan savma yapmış ve bu durumu da gizleyebilmişti.
Daha sonra Hemedan'da hapsedildikleri evde Sultanşah ve kardeşleri, muhafızlardan biri ile dost oldular ve kaçmak için planlar hazırladılar.
Neticede kaçmayı başardılar ve birkaç gün içinde Kirman'a ulaştılar.
Daha sonra Sultanşah Berdesir şehrinde Kirman Selçukluları tahtına oturdu
Sultan Melikşah, Sultanşah ve kardeşlerinin Kirman'a gittiklerini öğrendiği zaman kızmadı, onlara Kirman ve Uman'ı verdi.
Ancak, bir müddet sonra Sultan Melikşah, büyük bir ordu ile Kirman'a yürüdü.
Sultanşah onun harekete geçtiğini haber aldığı zaman Berdesir şehrine kapandı.
Melikşah, Sultanşah'ı affederek yerinde bıraktı ve itaat edeceği hususunda verdiği sözde durması için yemin ettirdi ve tekrar İsfehan'a döndü

1085 - Sultanşah hastalanarak öldü.

Turanşah b. Kavurd

1085 - Sultanşah'ın yerine Kirman Selçukluları tahtına kardeşi Turanşah geçti.
Sultan Melikşah,Turanşah'ı Kirman'a melik tayin etti.
Bu yıllarda Fars karışmıştı.
Sultan Melikşah, Fars'a iki sefer yaptı.
Birincisinde mağlup oldu ise de ikinci seferinde Fars'ı aldı.
Sultan Melikşah, Turanşah'ın Fars hakimiyetini tasdik etti (1086-1087) .
Turanşah zamanındaki diğer bir olay ise Uman halkının isyanı idi.
Turanşah bu duruma derhal müdahale ederek bir ordu göndermiş, böylece isyancıları mağlup ederek Uman'da tekrar Selçuklu hakimiyetini sağlamıştı.
Turanşah öldü (1097)

İranşah b. Turanşah

1097 - Turanşah'ın ölümünden sonra, tek evladı olduğu anlaşılan İranşah, Kirman Selçukluları tahtına oturdu Melik İranşah, İsmail adında bir emire bağlı Türkler ile mücadeleye başladı İsmaililer Batınilere mensup olmayıp Ehl-i Sünnet'ten idiler.
İranşah bunlara karşı barış halinde iken, harekete geçmiş ve ikibin kişiyi öldürtmüştü.
Daha sonra günlerini şarap içmekle geçiren İranşah, birkaç arkadaşının teşvikiyle Batıni mezhebine girmiş, halka kötü davranmaya başlamış ve bu zulmünün yanısıra bir kaç kadı ve alimi de öldürtmüştü.

1101 - Şeyhülislam ve devrin kadıları, İranşah'ın tahttan indirilmesinde birleştiler ve İslam dininden saptığı için öldürülmesine karar verdiler.
Cuma günü erken saatlerde halk, bu fetva üzerine ayaklandırıldı.
İranşah ise Sumeyrem kalesine kaçmayı başardı.
Kaleyi muhasara eden Türk ordusu komutanı Ferah Kıpçak, onu öldürdü

Arslanşah b. Kirmanşah

1101 - Arslanşah'ın tahta çıkışının ilk günlerinde, Uman bölgesinde isyanlar çıkmıştı
Arslanşah, bu bölgeye giderek tekrar Uman'a hakim oldu.
Şebankarelileri itaat altına almak için amansız mücadeleye girişmesi ile bu bölgedeki Kirman Selçukluları hakimiyeti tehlikeye girdi.
Daha sonra Arslanşah, Sultan Sencer’in hakimiyetini tanıdı.
Saltanatta bulunduğu 1101-1142 yılları arasında Kirman Selçukluları parlak bir dönem yaşadı.
Fars bölgesini hakimiyeti altına aldı.
Îmar faaliyetleri arttı.
Arslanşah 1142’de isyan eden oğlu Muhammed tarafından tahttan indirildi.

Muhammed b.Arslanşah

1142 - Yirmiye yakın kardeşleri olan Melik Muhammed, kardeşlerine acımasızca davranmış ve onların gözlerine mil çektirmiştir.
Böylece o ilerde hükümdarlığını tehdit edebilecek kimseleri, daha başlangıçta etkisiz duruma getirmiş oluyordu
Melik Muhammed devrinin başlıca siyasi olayı, kardeşi Selçukşah ile mücadelesi olmuştur.
Selçukşah, Muhammed'in tahta çıktığı ilk yıl harekete geçmiş ve etrafına saraydan uzaklaştırılmış olanlar ile her şehirden asiler ve aşağı tabakadan meydana gelen bir ordu toplamıştı.
İki ordu şiddetle savaştılar.
Selçukşah mağlubiyetin yaklaştığını görünce önce Katif, sonra, da Uman'a kaçtı.
Melik Muhammed öldü (1156)

Tuğrulşah b. Muhammed

1156 - Amcası Selçukşah onun melikliğini tanımadı.
Tuğrulşah, babası zamanında olduğu gibi Fars'daki komşuları Salgurlu Devleti ile dostluğunu sürdürdü.
Saltanat mücadeleleri ve iç karışıklıklar sonucu devlet zayıflamaya başladı.
Tuğrulşah devrinden itibaren Kirman Selçukluları Devleti'nde atabeglerin, yavaş yavaş melikler üzerinde ve devlet idaresinde söz sahibi olmaya başladıkları görülür.
Melik Tuğrulşah,öldü (1170)

(Fetret Dönemi 1170-1183).

Behramşah b. Tuğrulşah 1170 - 1175

Tuğrulşah'ın en büyük oğlu.
Atebey Reyhan, Kirman tahtına geçirdi.
Behramşah'ın saltanatını kardeşleri kabul etmedi
Bu kardeşler Turanşah ve Arslanşah idi.
Arslanşah kardeşi Terkenşah'ın desteğini alarak taht iddiasında bulundu ve sonra Bem'e gitti.
Turanşah Fars'dan asker topladı ve taht kavgalarının başlamasıyla Kirman Selçuklular'ı Fetret Dönemi'ne girdi
Yaşanan savaşları fırsat bilen emirler atabey olmak için birbirleriyle mücadele etmeye başladılar.
Gulamlar sürekli taraf değiştirerek çatışmaları kızıştırıyordu.

II. Arslanşah 1175 - 1177

Hükümdarlığı kısa sürdü ve kardeşi Turanşah'a yenildi.


II. Turanşah 1177-1183

Kardeşi Arslanşah'ı yenerek tahta çıktı.
Hükümdarlığı sadece 7 yıl ve Kirman'da öldü.
Kirman'a yönelik Oğuz saldırıları onun zamanında başladı.
Önce Irak Selçuklularının hakimiyeti altına giren devlet 1180 yılından itibaren Oğuzların saldırılarına maruz kaldı.

II. Muhammed b Behramşah  1183 - 1186

Kirman'ın son Selçuklu emiri Amcası Turan Şah'ın yerine Kirman tahtına geçti.
Kirman şehri, Oğuz Türkleri tarafından istila edilmişti.
Oğuz saldırıları Berdsir şehrini neredeyse yaşanmaz hale getirmişti, bu yüzden Muhammed Şah Bem şehrini başkent yaptı.
Ancak 1186'ya gelindiğinde, Muhammed Şah Oğuzlarla baş edemedi ve Bem'i de terk etmeye karar vererek Kerman'dan ayrıldı.
Oğuz şefi Malik Dinar hızla onun yerine Kirman'ın kontrolünü ele geçirdi.




Suriye Selçuklu Devleti

Kurucusu Tutuş, Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan'ın oğludur.
Suriye fatihi Emir Atsız'ın Kahire önlerinde Fatımilere mağlubiyetinden sonra öldüğü sanılmış, bu sebeple Sultan Melikşah Suriye'ye kardeşi Tutuş'u göndermişti (1077-8).
Ancak ölmediği anlaşılan Atsız'ın Sultan Melikşah'a müracaatı üzerine, Tutuş'a Haleb bölgesine gitmesi için emir vermişti.
Daha sonra Fatımilerin Dımaşk'ı kuşatması, Atsız'ın Tutuş'u yardıma çağırmasına sebep oldu.
Tutuş önemsiz bir sebeple Atsız'ı öldürdü ve onun idaresindeki Suriye şehirlerini ele geçirdi (1079) ve ardından Kudüs'ü aldı.
Böylece başkent Dımaşk olmak üzere Suriye Selçuklu Devleti kurulmuş oldu.

Suriye'yi, Anadolu fatihi Süleymanşah'ın da ele geçirmek istediğini görüyoruz.
Süleymanşah iki defa Haleb'i kuşattı ise de, almağa muvaffak olamadı.
Şehri idare eden ibn el-Huteyti bu sırada Tutuş'u davet etti.
Melik Tutuş beraberinde Artuk Bey olduğu halde harekete geçti.
Halep civarında Ayn Selem mevkiinde yapılan savaşı ve hayatını kaybeden Süleymanşah olmuştu (1086).
Tutuş Haleb şehrine sahip olduysa da, iç kaleyi alamadı.
Diğer taraftan Suriye'deki bu olaylar sebebiyle, Melikşah Haleb'e doğru hareket etmiş, kardeşi ile karşılaşmak istemeyen Tutuş da Dımaşk'a çekilmişti.

Rıdvan bin Tutuş 1095-1113

Suriye Selçuklu Halep Meliki Melik Rıdvan, Haleb Selçuklu Melikliği'ni kurduktan sonra hükümdarlık sahasını genişletmeğe çalıştı.
Fatimiler, Emir el-Cüyuş Efdal kumandasındaki bir orduyu Kudüs'e gönderdi.
Fatımi ordusu kırk gün süren bir kuşatma ve savaştan sonra Kudüs'u Artuk ailesinden teslim aldı (Ağustos 1096).
Melik Rıdvan ise aynı ay içinde Antakya yörelerine kadar uzanan yağma ve tahrip akınlarında bulundu, daha sonra Dımaşk'ı ele geçirmek üzere hazırlıklara girişti ise de bu sadece başarısız bir teşebbüs oldu.
Çok geçmeden Melik Dukak, Rıdvan'a mukabele olarak Haleb üzerine yürümeğe teşebbüs etti.
İki taraf orduları Kennesrin'de karşılaştılar.
Rıdvan, Dukak ve beraberindekileri ağır bir yenilgiye uğrattı (20 Mart 1097).
Dukak, Rıdvan'ın tabiiyetini tanımak zorunda kaldı.
Rıdvan Haleb'deki hakimiyetini devam ettirebilmek için Fatımilerin desteğine ihtiyaç duymuş ve bu devletle işbirliği yapmıştı.
Bunun neticesinde hakim olduğu yerlerde dört hafta süreyle Mısır Fatımi Halifesi el-Musta'li adına hutbe okuttu.
Ancak kendi çevresinin şiddetli tepkileri üzerine hutbe tekrar Abbasi Halifesi adına okunmuş ve Rıdvan, Halife el-Mustazhir'den af dilemişti (1097).
Bu sırada Müslüman ülkelerine batıdan Haçlı Seferleri'nin başladığını görüyoruz.
Anadolu'yu geçen Haçlılar Antakya'yı zabtetmişlerdir (1098).
Haçlılar bundan sonra hakimiyet sahalarını genişletmeğe çalıştı, Antakya kontu Bohemond Haleb'e bağlı bazı kaleleri işgal etti.
Bir süre sonra Melik Rıdvan harekete geçerek Haleb çevresinde Haçlıların eline geçen bir çok yerleri geri almış, bu suretle bir süre için Haçlı tehlikesinden uzak kalınmıştı.
Fakat bu çok kısa sürmüş, 1105 senesinde Kınnesrin'de Rıdvan ile Haçlılar tekrar karşılaşmışlardı.
Ancak Rıdvan Haçlılar ile yapılan savaşı kaybederek Haleb'e çekilmek zorunda kaldı (1105).
Melik Rıdvan ,Haçlıların Haleb yöresindeki faaliyetleri sebebiyle güç duruma düşmüş ve yardım için Büyük Selçuklulara başvurmuştu.
Sultan Muhammed Tapar'ın çağrısına bir çok Müslüman emir uymuş ve Mevdud'un idaresindeki bu Selçuklu ordusu, Joscelin'in elinde bulunan Tel-Başir'i kuşatmıştı. Fakat sonuç alınamamıştır.
Melik Rıdvan 1113'de Haleb'te ölmüştür.
Melik Rıdvan'ın ölümünden sonra Haleb Melikliği'nin başına onaltı yaşındaki oğlu Alp Arslan geçirildi.
Bu devrede Haleb'deki Batınilerden şikayetler artmıştı.
Sultan Muhammed Tapar bir elçi göndererek Batınilere karşı harekete geçilmesi ve onların liderlerinin öldürülmesi için emir verilmesini istedi.
Alp Arslan bu isteğe uyarak bir kısım reisleri öldürttü.
Batınilerden nefret eden Haleb halkı da bu harekata katılmıştı.
Ancak Alp Arslan'ın meliklik devresi kısa sürdü.
Alp Arslan'ı öldü (1114).
Atabeg Lü'lü, Alp Arslan'ın yerine altı yaşındaki kardeşi Sultan-şah'ı tahta çıkardı.
Böylece bir süre için devletin gerçek idarecisi oldu.
Ancak kudretli bir melikin yokluğu ve ordusunun sayıca az olması, Haleb Melikliği'ni sadece adı geçen şehri savunmak durumunda bırakmıştı Lü'lü 1117 yılında bir yolculuk sırasında beraberindeki Türk müfrezesi tarafından öldürüldü.
Sultanşah yaşça küçük olduğundan sadece ismen melikti.
Haleb şehri bu iç karışıklıklar sebebiyle Haçlıların yağma ve istilasından kurtulamayacak bir durumda idi.
Artuklu İlgazi 1117'de Haleb'i geçici olarak almıştı.
Ertesi yıl sıkıntı içindeki halkın çağrısı ile İlgazi Haleb'e tamamen hakim oldu.ve Sultanşah'ı da hapsetti (1118).
Bu suretle Haleb Melikliği, dolayısıyla Suriye Selçuklu Devleti, sona ermiş oluyordu.

Suriye Selçukları Hükümdarları Tahta Geçişleri
Tacüddevle Tutuş      1079
Rıdvan (Haleb’de)      1095-1113
Dukak (Şam’da)         1095-1104
Alb Arslan el-Ahras (Haleb’de) 1113
Sultanşah (Haleb’de) 1114-1117

Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
20 ziyaretçi (26 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol