Hayberin fethi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hudeybiye'den döndükten sonra, Hicretin 7. yılında, Muharrem ayının sonuna doğru Hayber üzerine yürümüştür.
Gazanın mevkii, Hayber'dir.

Hayber; birçok ekinlikleri ve hurma bahçeleri bulunan bir şehirdir.

Hayber, volkanik bir arazi üzerine kurulmuş, kuvvetli ve sağlam yedi kaleye sahip bir şehirdi.
Şam yolu üzerinde bulunan bu şehir, Medine'nin kuzey batısına düşüyor ve ona uzaklığı ise yüz mili buluyordu (169 km).

Hayber; Yahudice, kale demektir.

Hayber şehri: Natat, Şıkk, Ketibe diye üç bölgeye ayrılır ve her bölge de kalelerden meydana gelir.

Natat bölgesi:
1- Nâim,
2- Sa'b b. Muaz,
3- Zübeyr kalelerinden oluşur.

Şıkk bölgesi:
1- Übeyy (Sümran),
2- Nizar (Beriyy) kalelerinden oluşur.

Ketibe bölgesi:
1- Kamus,
2- Vatîh,
3- Sülalim kalelerinden oluşur.

Sebepleri

Hayber gazasının birçok sebepleri vardır
Benî Nadîr Yahudileri aradaki muahedeye rağmen Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine damdan kaya yuvarlamak suretiyle hayatına kasdettikleri için yurtlarından çıkarılıp sürüldükleri zaman, onlardan bir kısmı Şam'a, bir kısmı da Hayber'e gelip yerleşmişlerdi.

Sellâm b. Ebi'l-Hukayk'la Kinane b. Rebi' b. Ebi'l-Hukayk ve Huyey b. Ahtab, Hayber'deki akra­balarının evlerine inmişlerdi.

Sellam'ın tesellisi

Medine'den ayrılacakları sırada, Ebu Râfi Sellâm b. Ebi'l-Hukayk hazinelerini içinde sakladıkları deve tulumunu kaldırarak: "Bu, bizim dünyayı alçaltmak ve yükseltmek üzere hazırladığımız şeydir!
Biz buradaki hurmalık­larımızı bırakıyorsak, Hayber'in hurmalıklarına varıyoruz!" diyerek bağırmıştı.

Hayber'de, hazırlıklı, Yahudi cemaati bulunuyordu.

Sellam b. Mişkem'in planı

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hendek savaşından boşalır boşalmaz Benî Kurayza Yahudilerini cezalandırması üzerine, Hayber Yahudileri korkmuşlar ve Sellâm b. Mişkem'e gidip bu yolda ne düşündüğünü sormuşlardı.
Sellâm b. Mişkem: "O bizim üzerimize yürümeden, bütün Hayber Yahudileriyle birlikte, biz onun üzerine yürüyelim!
Teymâ, Fedek ve Vâdi'l-kurâ Yahudilerini de yanımıza alalım.
Yurdunun ortasında, onunla, eski ve yeni bütün hıncımızla çarpışalım!" demiş, Hayber Yahudileri de: "İşte, yerinde görüş budur!" demişlerdi.

Yeni liderleri Üseyr, Gatafan'lara gidiyor

Ebu Râfi' öldürülünce, Yahudiler, kendilerine Üseyr b. Zarim'i  lider seçmiş bulunuyorlardı.
Bir gün, Yahudilerin meclisinde ayağa kalkarak: "Vallahi, Muhammed ashabından her kimi Yahudilerden istediği her kime göndermişse, muhakkak onu öldürmüştür!
Fakat, ben ona kendisinin adamlarıma yapamadığını yapacağım!" dedi.

Yahudiler "Onun senin adamlarına yapamadığı ve fakat senin ona yapmayı istediğin şey nedir?" diye sordu­lar.
Üseyr: "Gatafanların yanına gideceğim.
Onları, Muhammed'le çarpışmak için toplayacağım!" dedi.

Üseyr, dediğini yaptı.
Gatafanlara ve daha başkalarına başvurarak, onları Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere biraraya getirdi.

Planı

Gatafanları Hayber'de topladı ve Yahudilere: "Ey Yahudi cemaati!
Yurdunun ortasında bulunduğu bir sırada, Muhammed'in üzerine yürüyeceğiz!
Çünkü, hiç kimse yoktur ki, yurdunun ortasında çarpışılsın da, düşmanı umduklarından bir kısmını elde etmemiş, koparmamış olsun!" dedi.
Yahudiler "Ne güzel görüşün var!" diyerek Üseyr'i alkışladılar.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber Yahudilerinin bu hazırlıklarını haber aldı.

Efendimiz Hicretin 6. yılında, Ramazan ayında Abdullah b. Revâha'yı, üç kişinin başında, gözcü olarak Hayber'e gönderdi.
Gönderirken de, Abdullah b. Revâha'ya: "Hayberi gözetle!
Halkın içine gir.
Onlar ne yapmak istiyorlar, neler konuşuyorlar, öğren!" buyurdu.

Abdullah b. Revâha, arkadaşlarıyla birlikte Hayber'e gitti.
Arkadaşlarından birini Natat, birini Şıkk, birini de Ketibe kalesine gönderdi.
Üseyr'den ve başkalarından işittikleri şeyleri ezberlediler.
Hayber'de üç gün kaldıktan sonra, Ramazan'ın son gecelerinde Medine'ye dönüp, bütün gördük­lerini, işittiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdiler.

Daha sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına Hârice b. Huseyl el-Eşcâî gelmişti.
Hârice: "Üseyr b. Zarim'i, Yahudilerin birçok askerî birlikleriyle birlikte senin üzerine yürür bir halde gerimde bırakmış bulunuyorum!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Üseyr'i Hayber'e vali yapmayı ve böylece çarpışmayı durdurup barışı sağlamayı tasarladı ise de, Üseyr buna önce isteklenir gibi olmuş, fakat sonradan hainlik yoluna sapmıştır.

Yine, Hicretin 6. yılında, Sa'd b. Bekr oğulları kabilesinin de Hayber Yahudilerine yardım için Fedek'e geldikleri ve yapacakları yardıma karşılık Hayber'in hurma mahsulünü Hayber Yahudilerinden istedikleri haber alınmış, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'yi yüz kişilik askerî bir birlikle Fedek'e gönderip onları dağıtmıştı.

Hayber Yahudilerinin Peygamberimiz Aleyhisselamı ve Müslümanları ortadan kaldırmak üzere Mekkelilerle aralarında yapmış oldukları antlaşmalarına göre, Peygamberimiz Aleyhisselam Hayber Yahudilerinin üzerine yürüyecek olursa, Mekke müşrikleri Medine'ye baskın yapacaklar; Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke müşrikleri üzerine yürüyecek olursa, Hayber Yahudileri Medine'ye baskın yapacak­lardı.
Bütün bunlar, Hayber'in gün geçtikçe Müslümanlık ve Müslümanlar için önlenmesi güçleşen bir tehlike teşkil ettiğini gösteriyordu.
Bununla beraber, Kureyş müşrikleriyle barış yapmadan Hayber işini halletmeye kalkmak çok tehlikeli olabilirdi.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam umre seferini düzenleyip Hudeybiye'ye kadar varmış ve Kureyş müşriklerine: "Muhakkak ki, savaş Kureyşîleri çok yıpratmış, zayıflatmış, birçok zararlara uğratmıştır.
Eğer insanlar beni yenerlerse, zaten, kendilerinin istedikleri budur.
Eğer Allah beni insanlara galip kılarsa, o zaman, kendileri şu iki şeyden birisini seçerler: Ya hazırlanmış olarak benimle çarpışırlar, ya da topluca selamet dairesine girerler.
Yoksa, vallahi, Yüce Allah şu İslâm dinini yeryüzüne yayacağı hakkındaki va'dini yerine getirinceye ve benim de başım gövdemden ayrılıncaya kadar, onlarla çarpışıp duracağım!" buyurması üzerine, müşriklerle Hudeybiye barışını sağlamıştı

İşte, Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekkeli müşriklerle muahede yapıp onlardan gelecek tehlikeyi önledikten sonradır ki, Hayber üzerine yürümüştür.

Cihad Hazırlığına Girişilmesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber gazası için hazırlanmalarını ve hakkıyla çarpışacak olanları çevresinde toplamalarını ashabına emir buyurdu.
Hudeybiye umresi seferine katılmaktan çekinerek, kaçınarak geri kalmış olanlar ise, Hayberin yiye­cek, yağ ürünü ve servet bakımından Hicaz'ın en verimli, bereketli ve ucuzluk bir şehri olduğunu bildik­leri için, ganimet maksadıyla Hayber seferine katılmak istemişler ve: "Haybere biz de sizinle birlikte gidelim!" dem işlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Cihad etmek, Allah yolunda çarpışmak isteyenlerden başkası, bizimle birlikte gidemeyecekler!
Onlara ganimetten de birşey verilmeyecektir!" buyurdu.

Medine içinde de: "Allah yolunda çarpışmak isteyenden başkaları, bizimle birlikte gidemeyeceklerdir!
Onlara ganimet­ten de hiçbir şey verilmeyecektir!" diyerek nida ettirildi.

Medine Yahudilerinin Telaşlanmaları, Alacakları İçin Müslümanları Sıkıştırmaları

Müslümanların Hayber'e gitmek üzere hazırlanmaları, Peygamberimiz Aleyhisselamla antlaşmalı bulunan Medine Yahudilerini çok kaygılandırdı ve harekete geçirdi.
Bunlar; Peygamberimiz Aleyhisselamın Kaynuka, Nadîr ve Kurayza oğulları Yahudilerini silip süpürdüğü gibi Hayber Yahudilerini de silip süpüreceğini anladılar.
Müslümanlarda az çok alacağı olup da onu tahsil için Müslümanların yakasına sarılmayan Medineli Yahudi kalmadı.

Abdullah b. Ebi Hadrad'la Ebu Abs b. Cebr'in Hayber Gazasına Nasıl Katılabildikleri

Abdullah b. Ebi Hadrad, Hayber gazasına, Seleme b. Eslem'in verdiği elbise ile gidebildi.
Ebu Abs b. Cebr de, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Yâ Rasûlallah!
Elimizde ne çoluk çocuklar için geçimlik, ne yol azığı, ne de yolculuk elbisesi var!?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona bir elbise verdi.
Ebu Abs elbiseyi sekiz dirheme satıp iki dirhemine yol azıklığı için hurma satın aldı.
İki dirhemini, geçimlik için ev halkına bıraktı.
Dört dirhemine de, kendisine elbise satın aldı.

Medine Yahudilerinin Müslümanların Maneviyatlarını Sarsmaya, Bozmaya Çalışmaları

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'e gitmeye hazırlandığı sırada, Medine'deki Yahudiler, Müslümanlara: "Vallahi, Hayber'in kalelerini ve savaş erlerini görmüş olsaydınız, daha onların yanlarına varmadan, geri dönerdiniz!
Dağların tepelerinde yükselen kaleler, orada!
Hiç kesilmeyen, sürekli akan sular, orada!
Zırh gömlekli on bin savaş eri orada!

Esed ve Gatafan kabileleri de onları koruyorlar!
Siz Hayber'e nasıl dayanabileceksiniz?!" demekte; Ashab-ı Kiram da: "Yüce Allah, Peygamberine, Hayber ganimetini elde edeceğini va'd buyurmuştur" diyerek cevap vermekte idiler.

Hayber Gazasına Katılan Mücahidlerin Sayısı ve İslâm Kadınlarının Adları

Hayber gazasına katılan Mücahidlerin 1400'ü piyade, 200'ü de, atlı idi.

Hayber seferine katılan Müslüman kadınları

1- Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi
Hz. Ümmü Seleme,
2- Peygamberimiz Aleyhisselamın halası
Hz. Safiyye binti Abdulmuttalib,
3- Peygamberimiz Aleyhisselamın dadısı Ümmü Eymen Bereke,
4- Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Ebu Râfi'in zevcesi Leyla,
5- Asım b. Adiyy'in zevcesi,
6- Ümmü Umâre Nesîbe binti Ka'b,
7- Ümmü Meni,
8- Küaybe binti Sa'd el-Eslemiyye,
9- Ümmü Muta el-Eslemiyye,
10- Ümmü Süleym binti Milhan,

Sefere katılan bu Müslüman kadınları yanlarında götürdükleri ilaçlarla yaralıları tedavi etmekle kalmayacaklar, aynı zamanda mücahidlerin yemeklerini pişirecekler, ip eğirecekler..
Allah yolunda ellerinden geleni yaparak onlara yardımcı olmaktan geri durmayacaklardı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'de Yerine Siba' b. Urfuta'yı Vekil Bırakışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabdan
Siba b. Urfutayı, Medine'de yerine vekil bıraktı.

Hayber Ordusunun Sancaktarı, Parolası ve Düzeni

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber gazasına çıkarken, beyaz sancağını
Hz. Ali'ye verdi.
Hayber gazasında kullanılacak parola "Yâ Mansur! Emit! Emit!" sözleri idi.
Ukkâşe b. Mıhsan el-Esedî, ordu öncüsü olarak ileri sürüldü.
Hz. Ömer sağ kol kumandanlığına, ashabdan başka bir zât da sol kol kumandanlığına tayin edil­di.
Hayber yolculuğu için Eşca kabilesinden Huseyl b. Hârice ile Abdullah b. Nuaym kılavuz tutuldu.

Baş Münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün Hayber Yahudilerine Haber Salışı

Baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Hayber Yahudilerine: "Muhammed size doğru geliyor!
Tedbirinizi alınız!
Mallarınızı kalelerinize doldurunuz!
Onunla çarpışmak için dışarı çıkarsınız.
Ondan hiç korkmayınız!
Çünkü, sizin hazırlığınız da, sayınız da çoktur!
Muhammed'in cemaati hem az, hem de silahsızdır.
Silahları olsa bile, pek azdır!" diye haber saldı.

Medine'den Sahbâ'ya Kadar Gidiş

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber'e gitmek üzene Medine'den yola çıktı.

Önce Seniyetü'l-Veda'ya vardı.
Sonra Zegabe üzerini tuttu.
Sonra Nakmâ'ya; Nakmâ'dan sonra Müstenah'a; Müstenah'tan sonra Asr'a vardı.
Isr'da, Peygamberimiz Aleyhisselam için bir mescid yapıldı.
Isr Mescidi, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'e giderken içinde namaz kıldıkları mescidlerin meşhurlarındandır.

Hayber'e Götürecek En Uygun Yolun Araştırılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam kılavuzları çağırdı.
Huseyl b. Hârice ile Abdullah b. Nuaym gelince, Huseyl'e: "Önümüze düş!
Bizi öyle vadilere tutup götür ki, Hayber'le Şam arasındaki yoldan Hayber'e varalım; Hayber Yahudileriyle Şam arasına girmiş, onlarla müttefikleri olan Gatafanlar arasına gerilmiş olalım!" buyurdu.
Huseyl: "Ben seni öyle bir yere götüreceğim, ulaştıracağım ki, orada birçok yollar vardır.
Yâ Rasûlallah!
Orası yolların kavşağıdır.
Bütün yollar oradan gelir geçer" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"O yolların isimlerini bana söyle!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ismin güzelini arar, sever; kötüsünden ise hoşlanmaz, onu uğurlu saymazdı.
Huseyl: "Hayberin bir yolu var ki, ona 'Hazen denilir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O yolu tutma!" buyurdu.
Huseyl: "Hayberln bir yolu daha var ki, ona 'Şaş' (Şe's) denilir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O yolu da tutma!" buyurdu.
Huseyl: "Hayberln bir yolu daha var ki, ona 'Hâtıb' denilir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O yolu da tutma!" buyurdu.
Hz. Ömer, Huseyl'e: "Ben senin Resûlullah Aleyhisselama haber vermek için bu gecede olduğu kadar kötü isimler bulduğunu görmedim!" dedi.
Huseyl: "Hayberin bir yolu daha var ki, artık ondan başka yolu kalmamıştır!" deyince, Hz. Ömer: "İsmini söyle!" dedi.
Huseyl: "Onun ismi 'Merhab'dır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Olur!
O yolu tut!" buyurdu.
Hz. Ömer, Huseyl'e: "Bu yolun ismini önce söyleseydin ya!" dedi.

Âmir b. Ekvâ'ya Recez Söylettirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Şiir okuyup develeri hızlandıran kimdir?" diye sordu.
Sahabiler. "Âmir b. Ekvâ'dır!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah ona rahmet etsin!" diye dua etti.

Peygamberimiz Aleyhisselam herkime rahmet ve mağfiretle dua ederse, o muhakkak şehit olurdu.
Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın Âmir için rahmet dileğini işitince:"Vallahi yâ Rasûlallah!
Bu duanızla, Âmir'e cennetlik gerçekleşti!
Keşke onu bize bağışlasaydın da, kendisinden bir müddet daha yararlansaydık!" dedi.
Gerçekten de, Âmir b. Ekvâ, Hayber'de şehit oldu.

Keşif Birliği Tarafından Yakalanan Casusun Sorguya Çekilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; bazı süvarileri, Abbâd b. Bişr'in kumandası altında, keşif ve tecessüs için öncü olarak ileri sürmüştü.
Abbâd b. Bişr; Eşca kabilesinden olup Yahudiler hesabına casusluk yapan bir bedevî (çöl Arabi) yakaladı ve ona: "Sen kimsin?" diye sordu.
Bedevî: "Ben kaybettiğim devemi arayan bir arayıcıyım!" dedi.
Abbâd b. Bişr "Sende Hayber hakkında bir bilgi var mı?" diye sordu.
Bedevî: "Sen benden Hayber hakkında mı, yoksa Hayberliler hakkında mı; hangisinden bilgi istiyorsun?" dedi.
Abbâd b. Bişr "Yahudilerden!" dedi.
Bedevî: "Olur!
Kinane b. Ebi'l-Hukayk ve Hevze b. Kays, Gatafan'dan olan müttefiklerinin yanına gitti.
Onlardan asker toplayıp Hayber'in bir yıllık mahsulünü onlara vermeyi va'd ettiler.
Gatafanlar, Utbe b. Bedr'in kumandası altında, atları, silahları ve hazırlıklarıyla gelip Yahudilerin kalelerine girdiler.
Onlar şimdi Yahudilerle birlikte kalelerdedirler.
Kalelerde 10.000 savaş eri bulunuyor.
Onlar, Muhammed ve ashabı ile çarpışmak için bekliyorlar!
Onlar, oklarla vurulmaz, başa çıkılmaz kalelilerdir!
Kendilerinin yanlarında da, pek çok silahları ve yiyecekleri vardır.
Yıllarca kuşatılacak da olsalar, yine, bunlar kendilerine yeterlidir.
Onların kalelerinde içecekleri, devamlı akar sulan davardır.
Onlara hiç kimsenin dayanabileceğini sanmıyorum!" dedi.

Abbâd b. Bişr, kamçısını kaldırıp ona birkaç kamçı vurdu ve: "Sen ancak onların bir casususundur!
Bana doğrusunu söyle!
Yoksa boynunu vururum!" dedi.

Bedevî: "Sana doğrusunu söylersem, bana eman verir, kanımı bağışlar mısın?" diye sordu.
Abbâd b. Bişr "Evet!" dedi.
Bunun üzerine, Bedevî: "Onlar, Yesrib Yahudilerine (Benî Kurayza ile Benî Nadîrlere) yapmış olduğunuz şeyden korkuya düşmüş bir cemaattirler.

Medine Yahudileri, Medine'ye emtia satın almaya giden amcamın oğlunu buldular.
Sizin sayıca az, atlarınızın ve silahlarınızın da az olduğunu haber vermek üzere, onu Kinane b. Ebi'l-Hukayk'a gönder­mişler.
Ona: 'Muhammed, şimdiye kadar sizin gibi iyi çarpışan bir kavimle karşılaşmamıştır.
Muhammed'in; harp malzemelerinizin, sayınızın, silahınızın çokluğunu, kalelerinizin sarplığını bile­meyerek üzerinize yürümesine, Kureyşîler ve Araplar sevinmektedirler.
Kureyşîler ve başkaları, durumu dikkatle izliyorlar.
Kureyşîler "Hayber Yahudileri Muhammed'i yenecektir!
Eğer Muhammed muzaffer olursa, bu temelli horluk olur!' diyorlar' demişler.
Ben bütün bunları işitmiş bulunuyorum.

Kinane b. Ebi'l-Hukayk, bana: 'Sen git de, yolda onların önlerine geç!
Onlar senin ne iş üzerinde bulunduğunu anlayamazlar.
Sen onları bizim hesabımıza korkut!
Bir dilenci gibi, yanlarına sokul.
Onlara sayımızın ve yardımcılarımızın çokluğunu anlat!
Kendileri hakkında edineceğin haberlerle yanımıza dönmekte acele et! dedi."
Abbâd b. Bişr bedevîyi Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdi ve kendisinden aldığı bilgileri Peygamberimiz Aleyhisselama arzetti.
Hz. Ömer: "Vurun onun boynunu" dedi.
Abbâd b. Bişr "Ben ona eman verdim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Abbâd! İş belli oluncaya kadar, sen onu yanında tut!" buyurdu.
Bedevî bir iple bağlandı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber'e varınca, Bedevîye İslâmiyeti anlattı ve: "Seni üç kere İslâmiyete davet edeceğim.
Müslüman olmazsan, boynundan ip çıkarılmayacaktır!" buyurunca, bedevî Müslüman oldu.

Hayber Yahudilerinin Gatafanların
Desteğini Sağlamaları

Bedevinin dediği doğru idi: Kinane b. Ebi'l-Hukayk ile Hevze b. Kays, yanlarına Yahudilerden 14 kişi alarak müttefikleri bulunan Gatafanlara gitmişler, Hayberin bir yıllık hurma mahsulünün yarısını vermeyi taahhüt edip onların yardımını sağlamışlardı.
Gatafanlar, Utbe b. Bedr'in kumandası altında hazırlıklı ve atlı olarak Hayber'e gelip Yahudilerle bir­likte kalelere girmişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Hayber'e gelmeden üç gün önce, Uyeyne b. Hısn da, Yahudilere yardım etmek üzere, Gatafanlardan 4.000 kişi ile gelip Natat kalesine girmiş bulunuyordu.

Mücahidlerin Yolda Yüksek Sesle Tekbir Getirmekten Men Edilmeleri

İslâm mücahidleri, bir vadiye erişince: "Allahuekber! Allahuekber!
Lâ ilahe illallâhu vallâhu ekber!" diyerek hep birden yüksek sesle tekbir getirmeye başlamışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Nefeslerinize acıyınız!
Çünkü, sizin dua ettiğiniz Allah ne sağırdır, ne de gaibdir!
Siz en çok işiten ve en yakın olan Allah'a dua ediyorsunuz" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Varışı ve Allah'a Dua Edişi

Kılavuz, İslâm mücahidlerini Şerir vadisine kadar götürdü.
Şerir; Hayber yakınında bir vadidir.

Karkara vadisine erişilince, namaz vakti girmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, vadiden çıkıncaya kadar namazı kılmadı.
Karkara Hayber'e altı mildir.
İslâm mücahidleri, Karkaraya ininceye kadar vadiyi takip ettiler.

Pegyamberimiz Aleyhisselam, Şıkk ile Natat arasında konakladı
Oradaki böğürtlen, Sincan dikenlik ve çalılığı üzerinde namazını kıldı.

Namaz kıldığı yer, çevresi taşla çevrilerek mescid haline getirildi.
Sonra, doğrulup Şıkk kalesiyle Natat kalesi arasından, Hayber'e doğru ilerlediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, o sırada "Durunuz!" buyurarak mücahidleri durdurdu ve Allah'a şöyle dua etti:
"Ey göklerin ve gölgelediklerinin Rabbi olan Allah'ım!
Ey yerlerin ve yüklenip taşıdıklarının Rabbi olan Allah'ım!
Ey şeytanların ve saptırdıklarının Rabbi olan Allah'ım!
Ey rüzgârların ve savurduklarının Rabbi olan Allah'ım!
Biz Senden bu kentin hayrını ve iyiliğini, bu kent halkının hayrını ve iyiliğini ve kentte bulunan herşeyin hayrını ve iyiliğini dileriz!
Bu kentin şerrinden, bu kent halkının şerrinden, bu kentte bulunan herşeyin şerrinden de Sana sığınırız!
Haydi ilerleyiniz, Bismillah!"

Hayber Yahudilerinin Zanları, Görüşleri ve Savaşmaya Hazırlanıp Aralarında Anlaşmazlığa Düşmeleri

Hayber Yahudilerinin 10.000 kişilik savaş erleri her gece tanyeri ağarmadan önce silahlarını kuşanıp savaş düzenine göre saf bağlarlar; kalelerine, kalelerinin sarplığına, silahlarının ve sayılarının çokluğuna bakarak Peygamberimiz Aleyhisselamın kendileriyle çarpışamayacağını sanırlar ve: "Muhammed mi bizimle çarpışacak?!
Ne kadar uzak!" diyerek gururlanırlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam geceleyin meydanlarına gelip konuncaya kadar, Hayber Yahudilerinin haberleri olmadı.
Hayber Yahudileri, aralarında anlaşmazlığa da düştüler.
Haris Ebu Zeyneb adındaki Yahudi kaleler dışında karargâh kurmalarını ve Peygamberimiz Aleyhisselamla kaleler dışında çarpışmalarını teklif ve tavsiye etmiş ve: "Benim gördüğüm, Muhammed tarafından kuşatıldıktan sonra onun emrine boyun eğerek kalelerinden inmek zorunda kalanlar için hayat hakkı kalmamış, onlardan kimisi esir edilmiş, kimisi de sonradan öldürülmüştür!" demişti.

Yahudiler "Bizim bu kalelerimiz, senin o misal getirdiğin kalelere benzemez!
Bu sarp kaleler, dağların tepeleri üzerindedir!" demişler, Hâris'in görüşünü benimsememişler ve kalelerine sığınmışlardı.
Yahudilerin ileri gelenlerinden Sellâm b. Mişkem Hayber'in Sa'b b. Muaz kalesinde idi.
Yahudi casuslarından bir topluluk onun evine gittiler.
Ona, kaleden dışarı çıkıp da mı, yoksa kalelere sığınarak mı çarpışılmasının uygun olacağını danıştılar.
Sellâm, onları kaleden dışarı çıkarak çarpışmaya teşvik etti ve: "Yerinde olan görüş; Abdullah b. Übeyy'in öğüt yoluyla size işaret eylediğidir!" dedi.

Fakat, Hayberliler kalelerden dışarı çıkmaya cesaret edemeyerek kalelerinde kaldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselamın İslâm mücahidleriyle birlikte Hayber'e geldiği gece Hayberliler hep uykuya dalmışlar, hiç kımıldamamışlar, horozları bile ötmemşti.
Güneş doğunca, tarlalarına gitmek üzere kalelerinin kapılarını açmışlardı.

Enes b. Malik der ki: "Resûlullah Aleyhisselam bir kavimle çarpışacağı zaman, sabah olmadıkça onlara ansızın baskın yapmaz, ezan sesi işitirse baskın yapmaktan vazgeçer, ezan sesi işitmezse baskın yapardı.
Hayber'e geceleyin inmiştik.

Resûlullah Aleyhisselam orada geceyi geçirdi.
Sabah namazını Hayber'in yanıbaşında, daha karanlık iken kıldık.
Sabah olup Hayber'den ezan sesi işitmeyince, hayvanına bindi.
Bizler de hayvanlarımıza bindik.

Sabahleyin, Hayber işçileriyle karşılaştık.
İşçiler, tarlalarına gidiyorlardı.

Resûlullah Aleyhisselamla askerlerini görür görmez: İşte Muhammed ve Hamîs!
İşte Muhammed ve Hamîs!
Vallahi, Muhammedi İşte Muhammed ve Hamîs!' diyerek bağırıştılar ve hemen arkalarına dönüp kaçtılar.

Resûlullah Aleyhisselam, ellerini kaldırdı ve: 'Allahuekber! Allahuekber!
Harab olup gitti Hayber!
Biz düşman bir kavmin yurduna baskın yapıp girdik mi, uyarılmış olan o kâfirlerin hali yaman olur!' buyurdu ve bunu üç kere tekrarladı ."

Hamîs; ordu, büyük askerî birlik demektir.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Menzile mevkiine kadar ilerledi
Hava ise çok sıcak ve sıcaklık da tehlikeli derecede idi.
Menzile karargâhında, Peygamberimiz Aleyhisselam için bir mescid yapıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam nafile (teheccüd) namazını orada kıldı.
Menzile Mescidi, içinde bayram namazları da kılınan en büyük ve geniş mesciddir.

Hubab b. Münzir'in Karargâh Hakkında Arzettiği Görüşünü Peygamberimiz Aleyhisselamın Benimseyip Muhammed Mesleme'ye Karargâh İçin Elverişli Bir Yer Aratışı

Hubab b. Münzir: "Yâ Rasûlallah!
Burası Natat kalesine çok yakındır.
Hem de, Hayber'in bütün savaşçıları orada toplanmıştır.
Ben Natat kalesi halkını çok iyi tanırım.
Onlar kadar uzaklara ok atabilen ve onlar kadar oklarını isabet ettiren bir kavim yoktur.
Bununla birlikte, onlar bizim üst tarafımızda da bulunuyorlar.
Bizim bütün tutum ve davranışlarımızı görebilecek, öğrenebilecek bir mevkidedirler.
Biz ise, onların tutum ve davranışlarını görebilecek, öğrenebilecek mevkide değiliz!
Onların okları, yukarıdan aşağı doğru hızla iner,bizim oklarımız ise onlara ulaşmaz!
Bununla birlikte, onların evlerinden sık sık çıkıp sık hurma ağaçları içinde siperlenmeyeceklerinden de emin değilim.
Burası, hurma bahçeleri arasında tehlikeli bir yerdir.
Tehlikelerden, bozukluklardan uzak bir yeri karargâh edinmeyi emretseniz olmaz mı?
Hiç değilse, şu kara taşlık, kayalık yeri aramızda bulunduralım.
Yahudilerin atacakları oklar bize erişemesin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubab b. Münzir'e: "İşaret ettiğin görüş yerindedir!" buyurdu ve Muhammed b. Mesleme'yi yanına çağırarak, ona: "Bak! Yahudilerin kalelerinden ve bataklık hastalığından uzak, Yahudi evlerinden yapılabilecek saldırılardan emniyet ve selamette kalabileceğimiz, karargâh edinmeye elverişli bir yer araştır!" buyur­du.
Muhammed b. Mesleme etrafı dolaşarak Reci'e kadar vardıktan sonra, geceleyin Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına döndü ve: "Senin için, karargâh edinmeye elverişli bir yer buldum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ın bereketi onun üzerinde olsun!" buyurdu.

Sellâm b. Mişkem'in Teşviki Üzerine Yahudilerin Savaşmaya Karar Vermeleri

Hayber Yahudileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın ordusu ile birlikte Hayber'e geldiğini görünce, kalelere çekilmişler, Sellâm b. Mişkem'e gidip durumu haber vermişlerdi.
Sellâm b. Mişkem: "Siz benim sözümü dinlemediniz!
Muhammed'in üzerine yürümekte kusur ettiniz!
Bari burada onunla çarpışmakta kusur etmeyiniz!
Onunla çarpışa çarpışa ölmeniz, sizin için, tek başınıza kalmanızdan hayırlıdır" dedi.
Bunun üzerine, Yahudiler, sonuna kadar savaşmaya karar verdiler.

Mallarını, çoluk ve çocuklarını Ketibe kalesine götürdüler.
Erzak ve yiyeceklerini de Nâim kalesinde depoladılar.
Bütün savaş erlerini Natat kalesinde topladılar.
Sellâm b. Mişkem de, hasta olduğu halde, onlarla birlikte Natat'a geldi.
Yahudileri savaşmaya kışkırttı durdu ve orada da öldü.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidleri Öğütleyişi ve Cihada Teşvik Buyuruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber Yahudilerinin savaşmaya hazırlandığını anlayınca, geceleyin mücahidleri Natat kalesinde toplanan Yahudilerle çarpışmak üzere hazırladı.
Sabır ve sebat ettikleri takdirde muhakkak zafere ve ganimete ereceklerini onlara müjdeledi ve kendilerini çarpışmaya teşvik etti.

Yahudiler İslâm karargâhına ok yağdırmaya başladılar.
Yahudilerin attıkları oklar İslâm karargâhının gerisine düşmekte, İslâm mücahidleri de bu okları toplayıp yaylarına yerleştirerek onlara atmakta idiler.

İslâm mücahidleri o gün Natat'taki Yahudi topluluğu ile akşama kadar savaştılar.
İlk günde, Natat Yahudilerinin attıkları oklarla yaralanan mücahidlerin sayısı elliyi buldu.
Hubab b. Münzir: "Yâ Rasûlallah!
Karargâhı hemen değiştirsen iyi olur" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Akşam olunca, inşaallah değiştiririz!" buyurdu.
Akşamleyin, Peygamberimiz Aleyhisselam, yakınlarındaki evlerden gelebilecek tehlikelerden ashabını korumak için, karargâhın yeni yere değiştirilmesini emretti.
Mücahidler karargâhı Reci'e taşıdılar.

Hz. Osman da Reci karargâhında görevlendirildi.

Natat ve Nâim Kaleleri Önünde Savaşa Devam Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; her gün sabahleyin silahlanarak İslâm mücahidleri ile birlikte bayrak­larını çekip gelmekte, Natat'ın üst tarafında akşama kadar Yahudi kuvvetleriyle savaşmakta, akşam olunca da Reci karargâhına dönmekte idi
Yaralanan mücahidler, Reci karargâhına götürülüp tedavi edilmekte idiler.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hastalanışı ve Savaşa Bazı Sahabilerin Kumandası Altında Devam Edilişi

Büreyde b. Husayb'ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, bir-iki gün süren baş ve yüz ağrısından dolayı Müslümanların yanına çıkamamış, ak sancağını Hz. Ebu Bekir'e verip onu Yahudilerle çarpışmaya göndermişti.
Hz. Ebu Bekir mücahidlerle gitti, şiddetle çarpıştı.
Fakat, kaleyi ele geçiremedi.
Bozguna uğradı, geri döndü.
Ertesi günü, mücahidlerle birlikte Hz. Ömer gönderildi.
O da, Hayber Yahudileriyle şiddetle çarpıştı.
Fakat, ona da kaleyi fethetmek nasip olmadı.
Mücahidlerle birlikte bozulup geri döndüler ve birbir­lerini korkaklıkla suçladılar.
Hz. Ömer tekrar gitti.
Yine zafer elde edemedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, sancağını Ensardan bir zâta (Sa'd b. Ubâde'ye) verdi.
O da, gitti, bir iş yapamadan geri döndü

Yahudilerin Saldırıya Geçişi ve Mücahidleri Bozguna Uğratışı

Yahudilerin hücum birlikleri, önlerinde Haris Ebu Zeyneb olduğu halde, yerleri sarsa sarsa ilerlem­eye başladılar.
Ensar sancaktarı, İslâm mücahidleriyle birlikte onları karşıladı, kalelerine girinceye kadar, onları geriletti.
Fakat, Merhab'ın kardeşi Üseyr, kaleden askerleriyle çıkıp Ensar sancaktarının kumandası altında­ki Müslümanları bozguna uğrattı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın bulunduğu yere kadar gelip dayandılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlere kızdı, Allah'ın Müslümanlara dünyadaki ve ahiretteki vaadlerini hatırlattı.
Üzgün olarak akşamladı.
Ensar sancaktarı Sa'd b. Ubâde de yaralandı.
Ensar ve Muhacir sancaktarlarıyla arkadaşları, birbirlerini geç ve ağır davranmakla suçlamakta ve: "Hep sizin yüzünüzden!" demekte idiler.
Yedi gün, Reci karargâhından gelinip, Natat'a üst tarafından hücumlar yapıldı.

Mahmud b. Mesleme'nin Üzerine Bırakılan Taşla Şehit Edilişi

Mahmud b. Mesleme, hararetten ve çarpışmaktan yorgun ve bitkin düşmüştü.
Silahlarının hepsi de üzerinde bulunuyordu.
Gölgelenmek ve dinlenmek için Nâim kalesinin dibine oturmuştu.
Nâim kalesinde savaşçı bulunmadığını, orada ancak erzak ve eşya bulundurulduğunu sanıyordu.
Merhab yukarıdan Mahmud b. Mesleme'nin üzerine el değirmeni taşını bıraktı.
Taş, onun başına düşünce, miğferini ezdi, alnının derisini yüzüne kadar yüzüp indirdi.
Mahmud b. Mesleme, Reci'deki İslâm karargâhına götürüldü.
Aldığı yaradan, üç gün sonra, Merhab'ın öldürüldüğü gün, dünyaya gözlerini yumdu.

Âmir b. Ekvâ'nın Merhab'la Çarpışırken Kendi Kılıcıyla Yaralanıp Şehit Oluşu

Hayberli Yahudilerin kumandanlarından ve ünlü kahramanlarından Merhab, kılıcını sallaya sallaya kaleden dışarı çıktı.
Merhab'ın kılıcında: "Bu kılıç Merhab'ın kılıcıdır ki, onu kim tadarsa helak olur!" diye yazılı idi.
Merhab, dışarı çıkınca: "Hayber halkı iyi bilir ki; ben gelip çatan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda, tepeden tımağa kadar silahlanan, cesareti ve kahramanlığı denenip durmuş olan Merhab'ımdır!" diye övünerek, kendisiyle çarpışacak er diledi.
İslâm mücahidlerinden Âmir b. Ekvâ da, onunla çarpışmak için ortaya çıkıp: "Hayber halkı iyi bilir ki; ben de, tepeden tımağa kadar silahlı, kendisini savaşın dehşetleri ve şid­detleri içine atmaktan çekinmeyen Âmir'imdir!" dedi.
Hemen birbirleriyle vuruştular.

Önce, Merhab Âmir'e kılıçla saldırdı.
Âmir kalkanı ile korundu.
Merhab'ın kılıcı kalkana saplandı.
Âmir kılıcını kaldırıp Merhab'ın bacağına, aşağıdan yukarıya doğru olanca hızıyla çaldı Âmir b. Ekvâ'nın kılıcı kısa idi
Âmir, Merhab'ın bacağına kılıcını hızla vurduğu zaman, kılıcın ağzı kendisine yönelip kendi bacağının orta damarını kesiverdi!
Bu yara, kendisinin şehit olmasına sebep oldu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Reci'den Menzileye döndüğü zaman, Âmir b. Ekvâ yaralanmış bulunuyordu.
Kendisi hemen Reci'e götürüldü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu Reci'deki bir mağaraya Mahmud b. Mesleme ile birlikte gömdü.

Hayber Yahudilerinin İslâmiyete Davet Edilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yahudilere bir şeytan gelmiş de: 'Muhammed, ancak, mallarınızı ele geçirmek için sizinle çarpışıyor! demiş.
Onlara: 'Öyle ise, Lâ ilahe illallah deyiniz de, mallarınızı, canlarınızı koruyunuz!
Ahiretteki hesabınız ise Allah'a aittir! diye sesleniniz!" buyurdu.

Yahudilere seslendiler.
Yahudiler "Musa'nın aramızdaki Kitabı olan Tevrata yemin ederiz ki; biz ne istediğiniz şeyi yaparız, ne de din­imizi bırakırız!" diyerek karşılık verdiler.

Natat Çevresindeki Hurma Ağaçlarının Kesilişi

İslâm mücahidleriyle Yahudi kuvvetleri arasında sık ağaçlı hurma bahçeleri bulunuyor ve Yahudilerin bunlar arasında siperleneceklerinden endişe ediliyordu.
Yahudilerin yegâne iktisadî güçleri de, Medine'de yitirip Hayber'de buldukları hurma bahçeleri idi.

Nitekim, Medine'den ayrıldıkları sırada, Sellâm b. Ebil-Hukayk: "Biz, buradaki hurmalıklarımızı bırakıyorsak, Hayber'in hurmalıklarına varıyoruz!" diyerek bağırmıştı.
Bunlar, onlara, evlatlarından daha sevgili idi.
Hayberliler Gatafanları ne zaman kendilerine yardıma çağırmışlarsa, onlara hep Hayber'in hurma mahsulünden vermeyi taahhüt etmişlerdi .
Düşmanın iktisadî gücünü sarsmak, ona indirilecek darbenin en etkilisi ve en yenicisi idi.
Bunun için, Hubab b. Münzir, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Yâ Rasûlallah! Hurma ağaçları, Yahudilere evlatlarından daha sevgilidir.
Onların hurma ağaçlarını kes de, ümitleri ve direnme güçleri kırılsın!" demişti.

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, hurma ağaçlarının kesilmesini emretti.
Müslümanlar, Natat hurma bahçelerinden, dört yüz ağaçtan başka ağaç kesmediler.

Yahudilerden Ayrılıp Gitmesi İçin Uyeyne b. Hısn'la Konuşulması

Gatafanların başkanı Uyeyne b. Hısn'ın Gatafan savaş erleriyle gelip Hayber kalesine girdiği ve Yahudilerin yanında bulunduğu sıralarda, Peygamberimiz Aleyhisselam ona Sa'd b. Ubâde'yi gönderdi.

Sa'd b. Ubâde, kalenin dibine kadar varıp: "Ben Uyeyne b. Hısn'la konuşmak istiyorum!" diyerek onlara seslendi.
Uyeyne b. Hısn Sa'd b. Ubâde'yi içeri almak isteyince, Merhab: "Onu içeri sokma!
O, kalemizin bozuk yerlerini görür, gelinecek köşelerini öğrenir!
Fakat, sen onun yanına git!" dedi
Merhab'ın köşkü ile kardeşi Yâsir'in konağı da Natat'ta idi.
Uyeyne b. Hısn: "Kalenin sarplığını, çetinliğini ve kaledeki savaş erlerinin çokluğunu görsün diye onu içeri sokmak isterdim" dedi.
Merhab, Sa'd b. Ubâde'nin içeri
sokulmasına yanaşmadı.

Bunun üzerine, Uyeyne b. Hısn, kalenin kapısına vardı.
Sa'd b. Ubâde, ona: "Resûlullah Aleyhisselam beni sana gönderdi.
'Yüce Allah bana Hayberin fethini va'd buyurdu.
Siz geri dönüp gidiniz!

Hayber Yahudilerine galebe çaldığımız zaman, Hayberin bir yıllık hurma mahsulü sizin olsun!' buyuruyor" dedi.
Uyeyne b. Hısn: "Biz, vallahi, müttefiklerimizi hiçbir şey için geri bırakmayız!
Biz, senin de, senin yanında bulunan kimselerin de şuracıktaki gücünün ne olduğunu çok iyi biliy­oruz.
Şu Yahudi kavminin müstahkem kaleler halkı olduğunu, savaş erlerinin sayılarının ve silahlarının çokluğunu da biliyoruz.
Eğer sen ve yanındakiler burada daha fazla kalırsanız, mahvolacaksınız.
Eğer çarpışmak isterseniz, savaş erlerini ve silahlarını üzerinize çekmekte acele etmiş olacaksınız!
Hayır!
Vallahi, şu Hayberliler ansızın baskın yapıp sizi mağlup etmek maksadıyla üzerinize yürümüş ve bunu başaramayarak geri dönüp gitmiş olan Kureyş kavmi gibi değillerdir.
Bunlar savaşta size öyle tuzaklar kuracaklar ve onu öyle uzatıp duracaklar ki, en sonunda onlara eğilmek zorunda kalacaksınız!" dedi.

Sa'd b. Ubâde: "Ben şüphesiz olarak bilir ve sana da bildiririm ki; sana teklif ettiğimiz şeyi içinde bulunduğun şu kalede bir gün dilemek zorunda kalacaksın da, sana kılıçtan başka karşılık vermeyeceğiz
Ey Uyeyne!
Yesrib Yahudilerinden yurtları yanıbaşımızda olanların neye uğradıklarını, nasıl darmadağın olduklarını görmüşsündür" dedi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına dönüp Uyeyne'nin söylediklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber vererek, şunları söyledi: "Yâ Rasûlallah!
Yüce Allah sana olan va'dini yerine getirecek ve sana yardım edecektir!
Sen şu çöl Arabına bir tek hurma bile verme!
Yâ Rasûlallah!
Onlar, kendilerine kılıçların sıyrıldığını görecek olurlarsa, daha önce Hendek'te yap­tıkları gibi, yurtlarına kadar kaçarlar!" dedi.
Gatafanlardan Benî Fezâre cemaatine de, Hayber Yahudilerine yardım etmekten vazgeçtikleri, dönüp yurtlarına gittikleri takdirde Hayber'in bir yıllık hurma mahsulünden verileceği teklif edilmiş, bun­lar da Peygamberimiz Aleyhisselamın bu teklifine Uyeyne b. Hısn gibi yanaşmamışlardır.

Gatafanların Acele Yurtlarına Dönüşü ve Yahudilerin Hayal Kırıklığına Uğrayışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlerin hücumlarını Gatafanların bulundukları kaleye yönelt­melerini emir buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam bu emri zeval vakti ile akşam vakti arasında ve Gatafanların Natat, Nâim kalesinde bulundukları sırada vermişti.

Peygamberimiz Aleyhisselamın seslenicisi: "Gatafanların içinde bulundukları Nâim kalesi yanında bayraklarınızı çekip sabahlayacaksınız!" diy­erek seslenince, Gatafanlar o gecelerini korku içinde geçirdiler.
Bu geceden sonra, gökten mi, yoksa yerden mi geldiğini pek anlayamadıkları bir bağırıcının: "Ey Gatafan cemaatı! Hayfâ'da bulunan ev halkınız!
Ev halkınız!
İmdad!
İmdad!
Ne dere kaldı, ne mal!" diyerek üç kere bağırdığını işittiler, acele Hayber'den ayrılıp yurtlarına gittiler.
Sabaha çıkılınca, Ketibe kalesinde bulunan Kinane b. Ebi'l-Hukayk'a, Gatafanların gittikleri haber verildi.
Kinane'nin elleri yanlarına düştü, zelil oldu.
Yok olunacağını anladı ve: "Biz, şu çöl Araplarıyla hep boşuna biraraya geldik durduk.
Biz onların yanına vardık.
Bize yardım va'd etmemiş olsalardı, biz Muhammed'le savaşıcı olmazdık.

Sellâm b. Ebi'l-Hukayk'ın: 'Şu çöl Araplarından hiçbir zaman yardım istemeyiniz!
Biz onları hep denemiş dumnuşuzdur.
Onlar Benî Kurayzalara yardım için çağırılmışlardı.
Onları aldattılar.
Biz onlarda bize karşı hiçbir vefakârlık göremedik.

Huyey b. Ahtab da, onların yanına kadar gitmişti.
Fakat, onlar Muhammed'den barış dileğinde bulundular.
Sonra Muhammed Benî Kurayzalar üzerine yürüyünce, Gatafanlar dağılarak ev halklarının yanları­na döndüler dediğini unutmamalı idik" dedi.

Gatafanların Hayber'den Döndüklerine Üzülmeleri

Gatafanlar, Hayfâ'daki halklarına gelip kavuştukları zaman, onları eskiden oldukları durumda bul­dular ve onlara: "Sizi herhangi bir sürükleyici oldu mu?" diye sordular.
"Hayır! Vallahi, biz sizin ganimet alıp getirdiğinizi sanmıştık.
Halbuki, yanınızda ne bir ganimet, ne de bir hayır görüyoruz!?" dediler.

Uyuyne b. Hısn, adamlarına: "Vallahi, bu, Muhammed ve ashabının aldatmalarındandır !
Vallahi, biz aldatıldık!" dedi.

Haris b. Avf: Vallahi, Muhammed herkesi yenecek; dağların başında olanlara bile, dilerse, erişecektir!" dedi.
Uyeyne b. Hısn, ev halkının yanında birkaç gün oturduktan sonra, adamlarını Yahudilerin yardımı­na gitmek için
yanına çağırdı.

Haris b. Avf, gelip: "Ey Uyeyne!
Sen beni dinle de, evinde otur!
Yahudilere yardımı bırak!

Bununla birlikte, sanıyorum ki; Hayber'e döndüğünde, Muhammed orayı fethetmiş, ele geçirmiş bulunacaktır!
Senin bu tutum ve davranışınla, hakkında iyi davranılacağından emin değilim!" dedi.

Uyeyne, Hâris'in sözlerini kabulden kaçındı ve: "Ben müttefiklerimi hiçbir şey için geri bırakmam!" dedi.

İki Mülteci Yahudinin Hayber ve Hayberliler Hakkında Bilgiler Vermeleri

Ka'b b. Malik der ki: "Reci'deki karargâhımızda bulunduğumuz sırada, Natat halkından Simâk adlı bir Yahudi: 'Eğer bana eman verirseniz, yanınıza geleyim diyerek seslendi.

Biz: 'Olur! dedik, hemen onun yanına koştuk.
Kendisinin yanına ilk varan, bendim. Ona: 'Sen kimsin? diye sordum. 'Yahudilerden bir adamım' dedi. Kendisini alıp Resûlullah Aleyhisselamın yanına koyduk.
Yahudi: 'Ey Ebu'l-Kasım! Yahudilerin sakıncalı, gizli, önemli yerlerinden bazılarını sana göstermek şartıyla bana ve ev halkıma eman verir misin?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Evet!' buyurdu.

Yahudi Simâk, Yahudilerin kalelerini ele geçirmeye elverişli yerlerini Resûlullah Aleyhisselama haber verdi.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam ashabını yanına çağırdı, onları Yahudilerle çarpışmaya teşvik etti. Yahudilerin aralarında anlaşmazlık çıktığını ve müttefikleri olan Gatafanların da kaçtıklarını bildir­di."
Peygamberimiz Aleyhisselam, Reci karargâhında kaldığı yedi günde, geceleri ashabı arasında sıra ile karargâhı bekleme nöbeti tutturdu. Altıncı gecede, nöbet sırası Hz. Ömer'de idi.
Hz. Ömer'in arkadaşlarıyla birlikte gece yarısı ordugâh çevresinde dolaştığı sırada, Yahudilerden bir adam bulunup getirildi.
Hz. Ömer, onun boynunun vurulmasını emretti.
Yahudi: "Beni Peygamberinizin yanına götürünüz!
Onunla konuşacağım!" deyince, Hz. Ömer onu öldürmek­ten vazgeçti.
Yahudi ile birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamın çadırına kadar gittiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamı namazda buldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'in geldiğini işitince, selam verdi.
Hz. Ömer, Yahudi ile birlikte içeri girdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Yahudiye: "Gerinde ne haber var ve sen kimsin?" diye sordu.
Yahudi: "Ey Ebu'l-Kasım! Bana eman ver, sana doğrusunu söyleyeyim?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Olur!" buyurdu.
Yahudi: "Ben Natat halkının yanından geliyorum.
Onların hiç düzenleri kalmamıştır.
Onları bu gece kaleden çıkıyor oldukları halde geride bıraktım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onlar nereye gidiyorlar?" diye sordu.
Yahudi: "Öteden beri içinde bulundukları Şıkk kalesine zelil olarak gidiyorlar!
Kendileri senden son derecede korkmuş bulunuyorlar!
Onların yürekleri, korkularından duracak gibi çarpıyor!
Yahudilerin silah, erzak ve yağları bu kalede depolanmıştır.
Birbirleriyle çarpışırlarken kullanmış oldukları kale araçlarını içinde sakladıkları yeraltındaki ev de bu Natat kalelerindedir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Nedir o araçlar?" diye sordu.
Yahudi: "Bir adet mancınık İki aded debbabe (kale yapım ve yıkımında kullanılan araç),Birçok zırh gömlek, Miğferler, Kılıçlar., gibi silahlardır.
Yarın, kaleye girdiğinde, oraya da girersin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "İnşaallah!" buyurdu.
Yahudi: "İnşaallah, seni onun üzerine kadar götürüp durduracağım.
Orayı, Yahudilerden, benden başka hiç kimse bilmez!
Dahası da var!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Nedir o dahası da?" diye sordu.
Yahudi: "Araçları çıkardıktan sonra, onu Şıkk kalesine dikmedir!
Debbabenin de altına adamlar girip kalenin dibini kazar ve delerler!
Orayı bir günde fetheder, ele geçirirsin! Ketibe kalesinde de böyle yaparsın!" dedi.
Hz. Ömer: "Yâ Rasûlallah! Sanırım ki, bu adam doğru söylüyor" dedi.
Yahudi: "Ey Ebu'l-Kasım!
Bana eman verecek, kanımı dökmeyeceksin, değil mi?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen emniyet ve selamettesin" buyurdu.

Yahudi: "Nizar kalesindeki karımı da bana bağışla!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu da sana bağışladım!" buyurdu ve ona: "Yahudiler çoluk çocuklarını Natat kalesinden ne için ayırdılar?" diye sordu.
Yahudi: "Serbestçe çarpışabilmek için onları yanlarından ayırdılar, çoluk çocukları Şıkk ve Ketibe kalelerine gönderdiler" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Yahudiyi İslâmiyete davet etti.
Yahudi: "Bana birkaç gün mühlet ver!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'in Fethedileceğini Müjdeleyişi ve Onu Fethedecek Yiğidin Vasıflarını Bildirişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabına: "Yarın sancağı öyle bir yiğide vereceğim ki, Allah ve Allah'ın Resûlü onu sever, o da Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü sever!
O, Hayber'i fethetmedikçe, arkasına dönmeyecektir
O, Hayber'i zorla alacaktır!
Allah, fethi onun eli ile gerçekleştirecektir.
Kendisi düşmandan yüz çevirici, kaçıcı kişi de değildir!" buyurdu.

Sancağın Kime Verileceğinin Ümit ve Merakla Beklenişi

Sehl b. Sa'd'ın bildirdiğine göre; sahabiler geceyi sancağın kime verileceğini konuşarak geçirmişler, hemen hepsi de sancağın kendilerine verileceğini ummuş durmuşlardı.

Büreyde b. Husayb der ki: "Yarın Hayber'in fethi nasip ve müyesser olacak diye geceyi gönül rahatlığı ve ferahlığı içinde geçirdik.
Sabah namazı vakti olunca, Resûlullah Aleyhisselam sabah namazını kıldırdıktan sonra ayağa kalktı ve sancağın getirilmesini istedi.
Mücahidler Resûlullah Aleyhisselamın karşısında saf bağlamışlardı.
Resûlullah Aleyhisselam, getirilen sancağı eline alıp salladı, sonra da: "Bunu, hakkını yerine getirmek üzere, kim alır?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve hemen bütün Kureyş Muhacirleri, sancağı almak için boyunlarını uza­tıp durdular.

Sa'd b. Ebi Vakkas, önce, Peygamberimiz Aleyhisselamın hizasına çöktü.
Sonra da, kalkıp önünde durdu.
Büreyde b. Husayb da sancağa uzananlar arasında idi.
Zübeyr b. Avvam, gelip: "Sancağı ben alır, onun hakkını yerine getiririm!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Geç!" buyurdu.
Sonra, başka birisi geldi ve: "Ben alır, onun hakkını yerine getiririm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da: "Geç!" buyurdu.
Daha başka birisi kalkıp: "Ben alır, onun hakkını yerine getiririm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da: "Geç!" buyurduktan sonra: "Muhammed'in zâtını peygamberlikle şereflendiren Allah'a andolsun ki; ben bu sancağı öyle birer kişiye vereceğim ki, o, düşmandan kaçmak nedir bilmez!" buyurdu.
Hz. Ömer; "Benim, kumandanlığı o günkü kadar arzuladığım hiç olmamıştır!" demiştir.

Hayber Fatihliğinin Hz. Ali Üzerinde Gerçekleşmesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, bir müddet bekledikten sonra: "Ali nerededir?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah! Onun gözleri ağrıyor!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu bana çağırınız?" buyurdu.
Seleme b. Ekvâ kalkıp gitti, Hz. Ali'yi elinden tutarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getir­di.

Hayber"in tozundan, Hz. Ali'nin gözleri ağrımakta idi.
Ashab-ı Kiram, onun gelebileceğini hiç beklemiyorlardı.
Birdenbire onunla karşılaşınca: "İşte, Ali geldi!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "İşte, bununla fetih gerçekleşecek!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ali İçin Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'ye: "Yanıma yaklaş!" buyurdu.
Hz. Ali: "Yâ Rasûlallah!
Görüyorsun ki; ayaklarımın bastığı yeri bile göremeyecek bir haldeyim!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'nin ağrıyan gözlerine puf diyerek püskürdü.
Elleri ile de gözlerini meshedip sığadı.
Şifa vermesi için de, Yüce Allah'a dua etti.
Ağrı, sızı birden geçti!
Hz. Ali'nin gözleri, hiç ağrımamış gibi oluverdi!

Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'ye zırh gömlek giydirdi.
Zülfikarı onun beline bağladı.
Ak sancağını ona uzatarak: "Al bu sancağı !
Allah sana fethi nasip edinceye kadar, git, çarpış!
Arkana bakınma!" buyurdu.

Hz. Ali biraz gittikten sonra durdu, ama arkasına bakmadı ve: "Yâ Rasûlallah! Ben insanlarla ne üzerine çarpışacağım?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onlar 'Allahtan başka hiçbir ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın kulu ve resûlüdür! diye şehadet getirinceye kadar, onlarla çarpış!
Onlar bunu yaptılar mı, kanlarını ve mallarını senden korudular demektir!
Ancak, hakkıyla olursa, o başka! Kendilerinin hesapları da Allah'a kalmıştır!" buyurdu.

Hz. Ali: "Yâ Rasûlallah! Onlarla, bizim gibi Müslüman oluncaya kadar mı çarpışacağım?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam: "(Kalelerine) yavaşça gir!
Tâ onların sahasına in!
Sonra, kendilerini İslâmiyete davet et!
İslâm'da, kendilerine vâcib olan Allah hakkını, İslâmî umdeleri onlara haber ver!
Vallahi, senin sayende Allah'ın bir adama hidayet vermesi, senin için, kırmızı tüylü develerin [dünya nimetlerinin en kıymetlilerinin] sana bahşolunmasından daha hayırlıdır!" buyurdu.

Hz. Ali'ye ve arkadaşlarına yardım etmesi için de, Allah'a yalvardı.

Hz. Ali'nin Sancağı Kalenin Dibine Dikişi ve Yahudilerle Kale Dışında Çarpışılışı

Seleme b. Ekvâ der ki: "Vallahi, Ali sancağı alınca, silkelene silkelene gitti.
Biz de, onun ardına, izine düşüp gittik!
Ali b. Ebu Talib, sancağını kalenin dibindeki bir taş yığınına dikti.
Kalenin üzerinden bir Yahudi, ona: 'Sen kimsin? diye sordu.
Ali b. Ebu Talib: 'Ben, Ali b. Ebu Talib'iml' dedi.
Bunun üzerine, Yahudi, Yahudilere: 'Musa'ya indirilmiş olanlara andolsun ki; siz yenilgiye uğrayacaksınız!' dedi."

Natat kalesinin arkasına üç kat duvar örülmüştü.
Yahudiler, Müslümanlarla çarpışmak için kaleden ve duvarlardan geçerek dışarı çıktılar.

Hz. Ali ve arkadaşlarıyla çarpışmak için kaleden adamlarıyla birlikte ilk çıkan da, Merhab'ın kardeşi Haris oldu. Haris, cesareti ve yavuzluğu ile tanınırdı.
Hz. Ali onunla çarpıştı ve vurup onu öldürdü.

Başına kırmızı sarıkla tuğ yapmış bulunan Ebu Dücâne, Hayber süvarilerinden Haris (Ebu Zeyneb) ile karşılaştı ve onu öldürdü.

Yahudi savaşçılarından Üseyr ve Âmirde, Haris gibi, başlarına tuğ yapmışlardı.
"Benimle çarpışacak kim var?" diyerek haykırıyordu.
Muhammed b. Mesleme, ona doğru vardı.
Birbirlerine kılıç vuruştular.
Muhammed b. Mesleme, onu öldürdü.

Yâsir de, Yahudilerin yavuz savaşçılarındandı.
Müslümanlardan kaçacak olanları toplayıp götürmek için yanında kısa bir mızrak taşıyordu.
Hz. Ali hemen ona doğru vardı.
Zübeyr b. Avvam: "Allah aşkına!
Sen aramıza girme!" diye and verince, Hz. Ali geri durdu.
Yâsir "Hayber halkı iyi bilir ki; ben tepeden tırnağa kadar silahlanıp er meydanlarında dolanan Yâsir'imdir!" diye recez söyleyerek övünüyordu.
Zübeyr b. Avvam'ın annesi Hz. Safiyye binti Abdulmuttalib: "Yâ Rasûlallah! Oğlumu öldürecek o!" diye feryad edince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır! Belki inşaallah oğlun onu öldürecektir!" buyurdu. 
Zübeyr b. Avvam da: "Hayber halkı iyi bilir ki; ben de, güçlü, kuvvetli, hiçbir kavimden yüz çevirip kaçmaz, zaaf göster­mez ulu bir kişiyimdir!
Şan ve şereflerini koruyanların, hayırlı kişilerin oğluyumdur!
Ey Yâsir!
Kâfirlerin topluluğu seni aldatmasın!
Onların topluluğu ağır ağır çekilip giden serap gibidir!" recezini okuyarak ona doğru vardı.
Çarpıştılar.
Zübeyr b. Avvam, Yâsir'i vurup öldürdü.

Hz. Ali'nin Âmir ve Merhab'la Karşılaşıp Onları Öldürüşü

Âmir; iri ve uzun boylu bir adamdı. Üzerine iki kat zırh gömlek giymiş, demirlere bürünmüş idi ve: "Karşıma çıkacak kim var?" diyerek haykırıyor, kılıcını sallayıp duruyor ve Müslümanlara saldır­maya hazırlanıyordu.
Hz. Ali onu karşıladı.
Bacaklarına Zülfikarla vurup çökertti ve başını gövdesinden ayırdı.

Merhab'a gelince; kendisi, Himyer Yahudilerindendi.
Hayberliler içinde, Merhab'dan daha cesaretli kimse yoktu.
Merhab, kendisine mahsus kalenin başkanı ve kumandanı idi.
Merhab, kardeşi Yâsir'in öldürüldüğünü görünce, silahlanıp askerleriyle birlikte kaleden dışarı çıktı.
Merhab'ın karşısında, benim diyen en babayiğit adam bile dayanamazdı. Kendisi, kızmış, köpürmüş bir puğur deve gibi idi
Kılıcını sallayarak:  "Hayber halkı iyi bilir ki, ben, gelip çatan harplerin tutuştuğu, kızıştığı zamanlarda tepeden tımağa kadar silahlanmış, cesaret ve kahramanlığı denenmiş Merhab'ımdır!
Ben, kükreyerek geldikleri zaman, arslanları bile kâh mızrakla, kâh kılıçla vurup yere sermişimdir!" diyerek recez söylüyor ve övünüyordu.
Hz. Ali de: "Ben oyum ki, anam bana Haydar [Arslan] adını takmıştır.
Ben, ormanların heybetli görünüşlü arslanı gibiyimdir!
Sizi geniş ölçüde ve çarçabuk tepeleyici bir er kişiyimdir!" diye recez söyleyerek Merhab'ın karşısı­na dikildi.
Merhab; o gece, düşünde, kendisini bir arslanın parçaladığını görmüştü.
Belki de, Yüce Allah, Merhab'a düşünü hatırlatmak ve kendisinin kalbine korku düşürmek için, Hz. Ali'ye recezini böyle söyletmişti.
"Korkanın elinde, silah taşımaya güç kalmaz" denilir.
Hz. Ali ile Merhab, karşılaşınca, birbirlerine kılıç vurdular.
Hz. Ali Merhab'ın tepesine kılıçla öyle bir darbe indirdi ki,  kılıç Merhab'ın siperlendiği kalkanını ve demirden miğferini kesti.
Başını ikiye ayırdı!
Merhab, cansız olarak yere düştü!
Merhab ve Yâsir öldürüldüğü zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sevininiz! Hayber işi artık rahatlaştı, kolaylaştı!" buyurdu.

Hz. Ali, o gün, Yahudilerin ulu ve namlı kişilerinden sekizini öldürdü. Müslümanlar da hücuma geçtiler. Yahudilerden, savaşan birçok kimseleri öldürdüler.
Geride kalan­lar da, bozguna uğrayarak kalelerine kaçıp sığındılar.
Mücahidler de, kaçan Yahudileri takip ettiler.

İslâm Mücahidlerinin Natat'a Girişi

Ümmü Sinan derki: "Resûlullah Aleyhisselam, her sabah, üzerinde zırh gömlek olduğu halde, çarpışmak, çarpışmayı yönetmek için, Reci karargâhından ayrılır; akşamleyin yanımıza dönerdi.
Böylece, yedi gün kalındı.
Nihayet, Yüce Allah Natat'ın fethini nasip etti."
Peygamberimiz Aleyhisselamın haber vermiş olduğu gibi, Yüce Allah, Hayber'in fethini Hz. Ali'nin eliyle gerçekleştirmişti.
Hz. Ali başta olmak üzere, İslâm mücahidleri kaçışan Yahudilerin arkasından Natat'a daldılar.
Ka'b b. Malik'in bildirdiğine göre; Natat boşaltılmıştı.
Natat sokaklarında, bir kısım çoluk çocuktan başka kimse bulamadılar. Yahudiler, Natat'ı boşaltmışlardı.

Natatta ilk olarak ele geçirilen Benî Kımme mahallesi olup, Merhab'ın kardeşi Yâsir'in konağı bura­da idi.

Natat'ın üç kalesi vardı:
1. Nâim,
2. Sa'b b. Muaz,
3. Kulle (Zübeyr kalesi).

Nâim Kalesinin Kuşatılışı ve Ele Geçirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam üzerine iki kat zırh gömlek giydi, başına miğfer geçirdi.
Yayı ile kalkanını eline aldı.
Zarib adındaki atına bindi.
Ashab-ı Kiram da, Peygamberimiz Aleyhisselamın çevresini sardılar.

Peygamberimiz Aleyhisselam İslâm mücahidleriyle birlikte Natat'ın Nâim kalesine kadar ilerledi.
Nâim'in müteaddit kaleleri vardı. Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidleri savaş düzeninde sıraladı. Kendisi emir vermedikçe, çarpışma yapmayı yasakladı.

Fakat, Eşca kabilesinden birisi Yahudilere saldırmak istedi ve Yahudiler tarafından öldürüldü.
Mücahidler: "Yâ Rasûlallah! Filan kişi şehit edildi!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben çarpışmayı yasaklamadım mı?" diye sordu.
"Evet! Yasakladın!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Cennet âsi olana helâl değildir!" diye ilan edilmesini emir buyurdu.

Yahudiler, o gün mücahidlere ok yağdırdılar, mücahidler de kalkanlarıyla korundular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidleri çarpışmaya teşvik etti. Şidddetle çarpışıldı
Yahudilerin en sabatlı, en cesaretli, en kahraman adamları, Nâim savaşında öldürüldü.

Mücahidlerden de:
1. Evs b.Habib,
2. Üneyf b. Vâil şehit oldu.
Allah onlardan razı olsun!

Yesar müslüman oluyor

Hayber Yahudilerinden Amirin, Yesar adında Habeşli (siyahi) bir kölesi vardı ve onun davarını güderdi.
Yesar; Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber kalelerinden bazısını kuşattığı sırada Hayberlilerin silaha sarıldıklarını görünce, onlara: "Siz ne yapmak istiyorsunuz?" diye sormuştu.
Onlar da: "Şu peygamber olduğunu söyleyen kişi ile çarpışacağız!" demişlerdi.
Peygamber sözü, kalbine işledi.
Davarını sürüp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselama: "Ey Muhammedi Sen neler söylüyor ve nelere davet ediyorsun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "İslâmiyete, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadete, Allahtan başkasına ibadet etmemeye ve benim de Resûlullah olduğuma şehadete davet ediyorum!" buyurdu.
Yesar: "Ben böyle şehadet getirir ve Allah'a iman edersem, bana ne var?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu iman ve şehadet üzerine ölürsen, sana Cennet var!" buyurunca, Yesar: "Yâ Rasûlallah!
Bana İslâmiyeti, nasıl Müslüman olacağımı anlat!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam İslâmiyeti anlatınca, Yesar Müslüman oldu. Peygamberimiz Aleyhisselam İslâmiyete davette hiç kimseyi hor görmez, küçümsemezdi.

Yesar, Müslüman olunca: "Yâ Rasûlallah! Ben şu davarların sahibinin işçisiyim.
Bu davarlar benim yanımda bir emanettir.
Şimdi ben bunları ne yapayım?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onları karargâhtan dışarı çıkar, onlara bağır ve ufak taşlar at!
Muhakkak ki, Yüce Allah sana emanetini eda ettirecek, onlar sahipleri yanına döneceklerdir!" buyurdu.
Yesar hemen kalkıp yerden bir avuç kum aldı, davarların yüzlerine attı ve: "Sen sahibine dön!
Vallahi, ben artık sana sahip olamayacağım!" dedi.
Davarlar, sanki çoban tarafından sürülüyorlarmış gibi, kaleye girinceye kadar, topluca gittiler, sahip­lerinin yanına döndüler.
Yesar'ın Müslüman olduğunu anladılar.

Hz. Ali'nin sancağı çekip kaleye dalarak çarpıştığı sırada, Yesar da Hz. Ali'nin yanında çarpıştı .
Daha Allah'a bir vakit bile namaz kılamadan, bir tek secde bile yapamadan şehit oldu!
Yesar, Yahudilerin attıkları taşla veya okla şehit oldu.
Yesar, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirilip arkasının üzerine yatırıldı, üzerine de bir örtü örtüldü. Peygamberimiz Aleyhisselam, ona dönüp baktı.
Ashab-ı Kiram da, dönüp baktılar. Peygamberimiz Aleyhisselam, ondan, hemen yüzünü başka tarafa çevirdi.
Ashab: "Yâ Rasûlallah! Sen ondan ne için yüzünü çevirdin?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Şimdi, onun yanında Cennet hurilerinden iki zevcesi bulunduğunu, onların onun elbisesiyle vücudu arasına girmekte birbirleriyle nizalaştıklarını gördüm! Allah, bu kuluna yardım edip, onu Hayber'e sevketti" buyurdu.
Huriler, Yesar'ın yüzünden tozları silerlerken: "Allah seni toza toprağa bulayanın yüzünü toza toprağa bulasın! Seni öldüreni öldürsün!" demekte idiler.

Eslemlerin Peygamberimiz Aleyhisselama Açlıktan Şikâyetlenmeleri

İslâm ordusunun erzakı çoktan tükenmişti.
Mücahidler, günlerden beri, aç olarak çarpışıyorlardı.
Eşlem kabilesi mücahidleri, toplanarak Esma b. Hârise'ye: "Muhammed Resûlullaha git de; 'Eşlemler sana selam söylüyorlar.
Biz açlığa dayanamaz hale geldik, diyorlar de!" dediler.

Büreyde b. Husayb: "Vallahi, ben hiçbir zaman Araplar arasında bugünkü gibi yapılan birşey görmedim!" dedi. Hind b. Harise: "Vallahi, biz Resûlullah Aleyhisselama adam göndermenin hayır kapısını açacağını umuyoruz!" dedi. Esma b. Harise, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip: "Yâ Rasûlallah! Eşlemler, 'Biz açlığa ve zaafa dayanamaz hale geldik! Bizim için Allah'a dua et! diy­orlar" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında, onlara verilecek birşey yoktu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Vallahi, benim elimde onlara yetecek kadar yiyecek yoktur!" buyurdu ve sonra da, herkese işittire­cek kadar yüksek sesle: "Ey Allah'ım! Sen onların halini, hiç yiyecekleri kalmadığını ve benim de elimde onlara verebile­ceğim hiçbir şey bulunmadığını biliyorsundur.
Onlara genişlik verecek yiyeceği ve et yağı en çok olan kalelerden en büyüğünün fethini nasip et!" diyerek Allah'a dua etti.


Açlıktan Eşek Eti Yemeye Kalkılışı

Ebu Rühm el-Gıfârî der ki: "Hurmaların koruk ve ham olduğu zamanda Hayber'e varıp konmuştuk.
Hayber, çok sıcak ve sıcaklığı da tehlikeli bir yerdi.
Orada, son derecede açlığa uğramıştık.
Sa'b b. Muaz kalesini kuşattığımız sırada idi ki, kaleden yirmi veya otuz kadar ehlî eşek dışarı çık­mıştı.
Yahudiler, onları içeri sokamadılar.
Müslümanlar, onları tutup boğazladılar.
Yer yer ateş yakıp eşeklerin etlerini pişirmeye başladılar.

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu ateşler nedir?
Bunları ne için yakıyorlar?" diye sordu.
"Et pişirmek için!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hangi eti, ne etini pişirmek için?!" diye sordu.
"Ehlî" eşeklerin etini pişirmek için!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Dökünüz onu!
Onların kaplarını da kırınız!" buyurdu.
Ashabdan birisi: "Yâ Rasûlallah! Etlerini döksek de, kaplarını yıkasak olmaz mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ya da öyle yapınız!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah ve Resûlü, sizi ehlî eşeklerin etini yemekten nehyeder.
Çünkü, o murdardır!
Onlardan hiç yemeyiniz.
Onları dökünüz!" diyerek halka seslenilmesini emir buyurdu.

Sa’b b. Muaz Kalesinin Kuşatılışı ve Fethedilişi:

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hubab b. Münzir’e sancağı verdi.
Mücahidleri toplayıp savaşmaya hazırladı.
Sa’b b. Muaz kalesine varıp dayandılar.
Eslemler, kaleye kavuşanların ilki idiler.

Sa’b b. Muaz kalesinde Yahudilerin 500 savaşçısı bulunuyordu.
Onlardan Yuşa’ adındaki savaşçı, kaleden dışarı çıkıp kendisiyle çarpışacak er diledi.
Hubab b. Münzir ona karşı vardı.

Birbirlerine kılıç vurdular.
Hubab b. Münzir onu öldürdü.

Zeyyal adında başka bir yahudi meydana çıktı.
Ona, Umare b. Ukbetü’l-Gıfari karşılık verdi ve: “Al bunu, benden!
Ben Gıfarların uşağıyım!” diyerek Zeyyal’ın tepesine kılıçla bir darbe indirip işini bitirdi!
Müslümanlar: “O, bu sözü söylemekle, cihadı boşa giderdi!” dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların bu sözünü işitti ve: “Onun öyle söylemesinde bir sakınca yoktur! Kendisi ecre erer ve övülür!” buyurdu.

Sa’d b. Ubade’nin kumandası altında çarpışıldığı gün, Müslümanlar bozguna uğradılar.

Muhammed b. Mesleme der ki: “Peygamber Aleyhisselamı kalkanlarıyla koruyanlar arasında bulunuyor, okla çarpışılırken mücahidlere: “Kalkanlarınızla koruyunuz!” diye bağırıyordum.
Mücahidler de öyle yaptılar.
O gün öyle oka tutulduk ki, yerimizden sökülüp atılacağımızı sandım.
Ok atarken, Resûlallah Aleyhisselama bakıyordum.
Rasûlallah Aleyhisselam, attığı oklardan hiçbirini boşa gidermiyordu.
Bana bakıp gülümsedi.
Nihayet, yahudiler dağıldılar ve kalelerine girdiler.”
İki gün, Hubab b. Münzirin kumandası altında en şiddetli şekilde çarpıştılar.
Üçüncü gün olunca, tan yeri ağarırken, Peygamberimiz Aleyhisselam mücahitlerle birlikte Sa’b b. Muaz kalesi karşısında durdular.
Kaleden, gemi direği gibi bir Yahudi çıktı.
Kendisinin elinde, mızrağı vardı.
Yahudi piyadeleri de onunla birlikte dışarı çıktılar ve çıkar çıkmaz Müslümanlara ok yağdırmaya giriştiler.
Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz Aleyhisselamı kalkanlarıyla korudular.
Yahudiler, çekirgeler gibi oklar yağdırdıktan sonra Müslümanlara hep birden saldırdılar ve onları bozguna uğratılar.

Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın bulunduğu yere kadar gerilediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam atından inmişti.
Atı, Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlı kölesi Mid’am tutuyordu. Sancaktar Hubab b. Münzir ise, yerinde sebat etmekte idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahitleri cihada teşvik etti.
Yüce Allah’ın Hayber fethini ve ganimetini kendilerine vaat buyurmuş olduğunu haber verdi.
Yanına toplanan mücahitleri sancaktarlarının yanına gönderdi. Bunun üzerine, Hubab b. Münzir mücahitlerle birlikte, Yahudilere azar azar yaklaşarak onları püskürttüler, kaçırdılar.
Yahudiler, kalelerine girip kapılarını kapattılar.
Kalenin kademeli duvarlarının üzerine çıktılar, oradan Müslümanlara taş yağdırdılar.
Müslümanlar, Hubab b. Münzir’in bulunduğu yere kadar gerilemek zorunda kaldılar.
Yahudiler, aralarında, kendi kendilerini kınıyorlar: “ Bizler ne diye sağ kalmak istedik?! ” diyorlardı.

Çünkü, sebat ve cesaret sahipleri hep Naim kalesi savaşında öldürülmüşlerdi.
Sa’b b. Muaz kalesi savaşçıları, ölüme susamış olarak kaleden dışarı çıktılar.
İslam mücahitleri de, dönüp onlarla kale kapısında en şidetli bir şekilde çarpıştılar.
Yahudilerden birçok kimseler öldürüldü.
Yahudiler, öldürülenleri kaleden içeri taşımakta idiler.

Hubab b. Münzir, mücahitlerle birlikte hücuma geçti.
Yahudiler, kalelerine girmek zorunda kaldılar
İslam mücahitleri, Yahudilerin arkalarını bırakmayarak kaleye girdiler. Mücahitlerin kaleden içeri girdiklerini görünce , Yahudiler şaşkına döndüler, uysallaştılar.
Onlardan karşı koyanlar öldürüldü, bir kısmı da esir edildi.
Yahudiler, her tarafta , binit hayvanlarının iyilerine binip Kulle (Zübeyr) kalesine doğru kaçmak istiyorlardı.
Fakat, İslam mücahitlerini görünce, oraya buraya kaçıştılar.
Mücahitler, duvarların üzerlerine çıkarak yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar.
Tekbirler Yahudilerin kollarını kırdı. Eslem ve Gıfâr kabilelerinin gençleri de, kalenin üzerine çıkıp tekbir getirdiler.
Sa’b b. Muaz kalesinin kuşatılması ve alınması üç gün sürdü.
Sa’b b. Muaz kalesi savaşında mücahitlerden Ebu Dayyah Numan b. Sabit ile Haris b. Hatıb ve Adiyy b. Mürre şehit oldular. 
Allah onlardan razı olsun!

Ebu Dayyah Numan b. Sabit’i, Yahudilerden birisi, kılıçla vurup tepesinden: Haris b. Hatıb’ı da, bir yahudi kale üzerinden attığı okla tepesinden vurup şehit etmişti.
Adiyy b. Mürre’yi ise, Yahudilerden birisi, göğsünden mızraklayarak şehit etmiştir.

Yüce Allah, Peygamberimiz Aleyhisselamın duası bereketiyle, Müslümanlara Sa’b b. Muaz kalesinin fethini nasib etti ki, Hayber kaleleri içinde, yiyeceği, et yağı bu kaleden daha bol olan bir kale yoktu.
İslam mücahitleri, Sa’b b. Muaz kalesinde pek çok miktarda arpa , hurma, tereyağı , bal, zeytinyağı ve etten sızdırılmış yağ buldular ki, orada bu kadar ganimet elde edebileceklerini umuyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın münadisi: “ İstediğiniz kadar yiyniz! Hayvanlarınızı da yemleyiniz!
Fakat, memleketlerinize bir şey götürmeye kalkmayınız! diyerek seslendi.
Mücahitler, orada bulundukları müddetçe, kendi yiyeceklerini ve hayvanlarının yemlerini aldılar.
Kalede çok miktarda, kumaş, elbise, kab kacak , taşınamayacak kadar büyük eşya ve içkiler de bulundu.
İçki küplerini kırılması emredildi.
Küpler kırıldığı zaman, içkiler seller gibi aktı.
Mücahitler; Yahudilerin içinde yemek yedikleri bakır kaplar, su ve içki içtikleri toprak çanak ve bardaklar hakkında ne yapılacağını da Peygamberimiz Aleyhisselama sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: “Onları yıkayınız.
İçlerinde yemeklerinizi pişiriniz, yiyiniz, içiniz!” buyurdu.

Sa’b b. Muaz kalesinden, çok sayıda davar, sığır, merkep gibi hayvanlardan başka; pek çok savaş araçları, mancınık, debbabe, mallardan ve silahlardan, gelecek için hazırlanıp depolanmış pek çok şeyler çıkarıldı.
Sa’b b. Muaz köşklerinden de, Yemen işi yirmi çuval kumaş ve elbise, 1500 kadife, on yük de kuru tahta çıkarıldı.
Yahudiler; kalenin zaman boyunca hep kendilerinde kalacağını ve kendilerinin malı olacağını sanmışlardı.

Ganimet Malına Hıyanet Etmenin Cezası

Peygamberimiz Aleyhisselamın münadisi: "Bölüşülmeden ganimet mallarından aldığınızı, bir iğne ve iplik bile olsa, geri veriniz!
Çünkü, ganimet mallarına hıyanet etmek çok ayıptır ve Kıyamet gününde ateştir" diyerek seslendi.
O gün, ganimet memuru Ferve b. Amr, emtia satışı yapmış, güneşten gölgelenmek için de, başına ganimet eşyasından birşey bağlamış bulunuyordu.
Başına sardığı şeyle durak yerine döndüğü zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamın emri kendisine hatırlatılınca, o da hemen gidip başına sardığı şeyi ganimet eşyası arasına bıraktı.
Ferve'nin bu hareketi Peygamberimiz Aleyhisselama haberverilince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Cehennem ateşinden bir bağı başına bağlamış!" buyurdu.

Hz. Ömer der ki: "Hayber günü, Resûlullah Aleyhisselamın ashabından bazıları gelip 'Filan kişi şehit oldu!
Filan kişi şehit oldu! dediler.
Hatta, vurulup yere düşmüş bir adama rastladılar ki, onun hakkında, 'Filan da şehit oldu!' dediler.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam: 'Hayır! Öyle söylemeyiniz!
Ben onu, ganimet malından aşırdığı bir hırka veya aba yüzünden, Cehennem ateşinin içinde gördüm!' buyurdu.
Sonra da: 'Ey Hattab'ın oğlu! Git de, halkın arasında: 'Cennete Müslümanlardan başka girmez, diye seslen!' buyurdu.
Ben de; Resûlullah Aleyhisselamın yanından ayrılıp: 'Haberiniz olsun ki; Cennete mü'minlerden başkası girmez!' diyerek seslendim."

Abdullah b. Abbastan rivayet edilen hadis-i şerife göre: "Bir kavimde ganimet mallarına hıyanet yaygınlaştı mı, muhakkak, onların kalblerine korku düşürülür!
Bir kavimde zina yaygınlaştı mı, muhakkak, onlarda ölüm çoğalır!
Bir kavim ölçeceklerini, tartacaklarını eksik ölçmeye, eksik tartmaya başladı mı, muhakkak, onların rızıkları, geçimlikleri eksilir!
Bir kavim haksız hüküm verdi mi, muhakkak, içlerinde kan dökülmesi yaygınlaşır!
Bir kavim verdikleri sözden döndü mü, muhakkak, Allah da onların üzerine düşmanlarını musallat kılar!"

Şehit Olmak İçin Müslüman Olan ve Şehit Olan Kişi

Bir çöl Arabı, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek iman edip Müslüman olmuş ve: "Senin yanına hicret edeceğim!" demişti. Peygamberimiz Aleyhisselam da, onu kollamalarını bazı sahabilerine tavsiye buyurmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayber gazasında ele geçirdiği ganimet hayvanlarını mücahidler arasında bölüştürürken, bu çöl Arabına da hisse ayırmıştı.
Bu zât ganimet hayvanlarını her gün karargâh arkasında gütmekte, yaymakta idi.
Karargâha geldiği, hissesini ona verdikleri zaman: "Nedir bu?" diye sordu.
"Resûlullah Aleyhisselamın senin için ayırdığı hissedir!" dediler.
Onları alıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve: "Yâ Rasûlallan! Nedir bu?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sana bölüştürdüğüm hissendir!" buyurunca: "Yâ Rasûlallah! Ben sana bunun için iman ve ittiba etmedim!" dedikten sonra, boğazına işaret ederek: "Şuramdan okla vurulayım da Cennete gireyim diye iman ve ittiba etmiştim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen Allah'ı doğrularsan, Allah da seni doğrular" buyurdu.
Bunun üzerine, bu zât hemen hazırlandı, çarpışmaya gitti, çarpıştı
Çarpışma sırasında, kendi eliyle işaret ettiği yerden (boğazından) bir okla vurulup şehit edilmiş olarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirilince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu, o garib midir?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu Allah'ı doğruladı, Allah da onu doğruladı!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu kendisinin cübbesine sardı.
Cenaze namazını kıldıktan sonra: "Allah'ım! Bu kulun, Senin yolunda muhacir olarak geldi ve şehit olarak da öldürüldü!
Ben onun böyle olduğuna şehadet ediyorum!" buyurdu.

Kulle (Zübeyr) Kalesinin Kuşatılıp Fethedilişi

Yahudiler; Nâim ve Sa'b b. Muaz kalesinden ve bütün Natat'tan Külle kalesine geçtiler.
Natat kalelerinden bazılarının sarp yerlerinde ancak bir-iki Yahudi kalmıştı. Onlar, üzerlerine varanları, muhakkak vurup öldürüyorlardı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onları gözetlemek üzere, mücahidlerden bazılarını görevlendirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mücahidlerle birlikte yavaş yavaş ilerleyerek Külle kalesine yaklaştı ve onu kuşattı.
Yahudiler, kalenin kapılarını kilitlediler.
Külle kalesi, en sarp ve en sağlam bir kale idi.
Kaleye, bu sarplığından, en sağlamlığından dolayı, ne süvari, ne de piyade çıkabilirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Külle kalesini üç gün kuşattı.

Yahudilerden, Gazzal adında birisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve: "Ey Ebu'l-Kasım! Ben seni Natattan kaçan halk üzerine götürecek şeye kılavuzlasam ve sen Şıkk halkına gidecek olursan-ki, Şıkk halkı senden korkularından neredeyse helak oluverecekler-bana eman verir, kanımı dökmez misin?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona ve onun ev halkına eman verince, Gazzal: "Sen bir ay oturup kuşatacak olsan, bu kaleyi fiethedemez, ele geçiremezsin.
Fakat, onların yer­altında su kanal ve ırmakları vardır ki, geceleri gidip oradan su alır, içerler, sonra da kalelerine döner, senden korunurlar!
Eğer onların sularını kesersen, susuzluktan, bağıra bağıra helak olurlar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hemen gidip onların su yollarını kestirdi.
Suları kesilince, kale halkı, siperlendikleri yerde daha fazla kalmaya dayanamadılar, çıkıp şiddetle çarpıştılar.
O gün, Müslümanlardan bazıları şehit oldu.
Yahudilerden de, on kişi öldürüldü.
Natat kalelerinin sonuncusu olan Külle kalesi de, böylece fethedilmiş oldu.

Reci' Karargâhının İlk Karargâh Yeri Olan Menzile'ye Getirilişi ve Şıkk Kalelerinin Fethedilişi

Natat halkı, Yahudilerin en azılı ve en cesaretlilerinden oldukları için, İslâm karargâhı da Natat evlerinden ve hurma bahçelerinden uzakça bir yer olan Reci'e nakledilmek zorunda kalınmıştı.
Natat kaleleri fethedilince, Peygamberimiz Aleyhisselam karargâhın Reci'den ilk yerine (Menzileye) taşınmasını emir buyurdu.
Şıkk'ın: Übeyy (Sümran), Nizar (Beriyy) adıyla anılan iki kalesi vardı .
Peygamberimiz Aleyhisselam, Külle kalesini fethettikten sonra, Şıkk kalesine geçti.
Übeyy (Sümran) kalesi üzerinde durdu.
Sümran kalesi, Şıkk'ın ilk kalesi idi.
Sümran, bir dağ olup; kale onun üzerinde kurulmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sümran dağının başında namaz kıldı.
Sümran kalesi halkı ile de şiddetle çarpışıldı.
Sümran kalesinden, Gazzal adında bir Yahudi çıkıp, kendisiyle çarpışacak er diledi.
Hubab b. Münzir, ona doğru vardı.
Vuruştular.
Hubab b. Münzir, vurup Gazzal'ın sağ elini kolunun yarısından kesti!
Gazzal'ın kılıcı, elinden yere düştü.
Silahsız kalan Gazzal, kaleye doğru kaçmaya başladı.
Hubab b. Münzir onun arkasını bırakmadı, kılıçla vurup ökçesini de kesti, yere yıkılınca da başını gövdesinden ayırdı!

Başka bir Yahudi de meydana çıkıp: "Benimle kim çarpışır?" diyerek seslendi.
Cahş hanedanından bir Müslüman ona karşı vardı.
Vurulup şehit oldu.
Yahudi, yerinde durarak kendisiyle çarpışacak er diledi.
Ebu Dücâne, hemen onun karşısına çıktı.
Kendisi, miğferinin üzerine kırmızı bir sarık sarmıştı, başka bir tarafa gider gibi yaptı ve birden dönüp bir vuruşta Yahudinin bacaklarını biçti!
Yere yıkılan Yahudinin başını gövdesinden ayırdı!

Önlerinde Ebu Dücâne olduğu halde, mücahidler hep birden tekbir getirerek hücuma geçtiler ve kalenin içine daldılar.
Kalede çarpışan Yahudiler, geyikler, keler ve tilkiler gibi, duvarlara doğru olanca hızlarıyla kaçmaya başladılar.
Soluklarını, Şıkk'ın Nizar kalesinde aldılar!
Natat kalelerinden kaçıp kurtulabilenler de, Nizar'a gelip sığınmışlardı.
İslâm mücahidleri, Sümran kalesinde bir hayli ev eşyası, yiyecek, giyecek şeyler ve davarlar iğtinam ettiler.
Sümran'dan kaçanlar, Şıkk'ın ikinci kalesi olan Nizar kalesinde üslendiler.
Orada, son derecede savundular ve korundular.

Nizar Kalesine Mancınıkla Taş Yağdırılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'b b. Muaz kalesinde ele geçirilen mancınığın onarıldıktan sonra dikilmesini ve Nizar kalesinin taşa tutulmasını emir buyurdu.
Mancınığı hazırladılar.
Nizar kalesine mancınıkla taş yağdırmaya başladılar.
Yahudiler de, mücahidleri ok ve taş yağmuruna tuttular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, çarpışan Müslümanların yanında bulunuyordu.
Yahudilerin attıkları oklardan birisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın elbisesine değdi ve üzerine asılı kaldı.

Nizar Kalesinde Alınan Esirler ve Ganimetler

Peygamberimiz Aleyhisselam, yerden bir avuç kum alıp kaleye doğru attı.

Yahudiler sarsıldılar ve yere serildiler.

Nizar Kalesinde Alınan Esirler ve Ganimetler

Nizar kalesinden başka, ne Natat'ta, ne de Şıkkta, Yahudilerin çoluk ve çocuklarından esir edilen­ler olmadı.
Yahudiler, Natattan çekilince, çok sarp ve sağlam olan Nizar kalesindekiler hariç olmak üzere, bütün çoluk ve çocuklarını Ketibe kalesine göndermişlerdi.
Nizar kalesinde bulunan çoluk ve çocuklar esir edildiler.

Yahudi Simâk'a Karısının Teslim Edilişi ve Kendisinin Müslüman Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselama Hayberin fethini çabuklaştırmaya ve gerçekleştirmeye yarayan bil­gileri vermiş olan Yahudi Simâk'a, esirler arasında bulunan karısı Nüfeyle teslim edildi.
Vatîh ve Sülalim kaleleri fethedildiği zaman da, Simâk Müslüman oldu.

Hayber'den çıkıp gitti ve bir daha adı sanı duyulmadı.

Bozguna Uğrayan Yahudilerin Ketibe Kalelerinde Üslenişleri

Natat ve Şıkk kalelerinde tutunamayan, yenilgiye uğrayan Yahudiler, Ketibe'de, Kamus, Vatîh ve Sülalim kalelerinde üslendiler, İslâm mücahidlerine karşı savundular, korundular

Ketibe; Kamus, Vatîh ve Sülalim kalelerinden müteşekkildi.
Kamus Hayberde bir dağ olup, Yahudi Ebi'l-Hukayk'ın kalesi bu dağın üzerinde bulunuyordu.
Kamus kalesi, çok sarp ve sağlam bir kale idi ve Hayber kalelerinin en büyüğü idi .

Kinane b. Ebi'l-Hukayk, Vatîh ve Sülalim kalelerinde otururdu.
Bu kaleler, kapıları açılamaz, üzerlerinden aşılamaz kalelerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam bunların fethi için mancınık kurdurmak istedi ise de, bunun tehlikeli olacağını anlayınca, vazgeçti.
Ondört gün kuşatmakla yetindi.
Bu müddet içinde, kaleden hiç kimse çarpışmaya çıkmadı.
Kamus kalesinin Yahudi savaşçıları, hazırlanıp kalenin kapısında dikildiler.
Kinane b. Ebi'l-Hukayk, ok atmaya hazırlandı.
Okun yayını çekmek isteyince, elleri titremeye başladı.
Ok atmaya hazırlanan okçulara da, "Atmayınız!" diye işaret etti.
Yüce Allah, Yahudilerin kalblerine korku düşürdü.
Onlar, yok olacaklarını anladılar, kanlarının bağışlanıp sürgün edilmelerini istediler.
Kinane b. Ebi'l-Hukayk, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Yanına inip seninle konuşacağım!" diye, Şemmah adındaki Yahudi ile haber saldı.
Mücahidler Şemmah'ı Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdiler.
Şemmah, Kinane'nin elçisi olarak geldiğini haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kinane'nin dileğine, "Olur!" buyurdu.
Ebi'l-Hukayk hanedanından bir cemaat: "Hep Yesrib (Medine) Yahudilerinin kötülük ve yaramazlıkları yüzünden!" diyerek yakınmakta idiler.


Üzerlerinde Anlaşmaya Varılıp Kararlaştırılan Maddeler

Kinane b. Ebi'l-Hukayk, Yahudilerden bazı adamlarla birlikte kaleden indi ve:
1. Kalede çarpışma yapmış olan
Yahudilerin kanları dökülmemek,
2. Yahudilerin çocukları kendilerine bırakılmak, Hayber'den ve Hayber arazisinden çocuklarıyla bir­likte çıkıp gitmelerine müsaade olunmak,
3-5. Yanlarında birer hayvan yükünden başka birşey götürmemek; safra ve beyzâ (altın, gümüş), menkul ve gayrimenkul bütün malları ile, yay, miğfer, at, cübbe, zırh gömlek... gibi askerî araç ve gereç­leri ve üzerlerindeki elbiselerinden başka bütün elbiseler ile kumaşları Resûlullaha bırakmak,
6. Resûlullaha bırakılması gereken herhangi birşeyi gizlememek ve gizleyecek olanlar Allah'ın ve Resûlullahın eman ve himaye taahhüdünün dışında kalmak... üzere anlaşma ve barış yapıldı.

Kinane b. Ebi'l-Hukayk, bu maddelere bağlı kalacağına yemin etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eğer siz ganimet mallarından bana teslim etmeniz gereken herhangi birşeyi benden gizleyecek, gaib edecek olursanız, Allah'ın ve Resûlullahın eman ve himaye taahhüdünden uzak kalırsınız!" buyurdu.


Vatîh ve Sülalim Kalelerinden Teslim Alınan Ganimet Malları

Peygamberimiz Aleyhisselamın adamlar göndererek Vatîh ve Sülalim Yahudilerinden teslim aldırdığı ganimet malları:
1. Canlı mallar ve gayrimenkuller,
2. Kumaşlar ve elbiseler,
3. Yüz adet zırh gömlek,
4. Dört yüz adet kılıç,
5. Bin adet mızrak,
6. On çantalı (500 adet) Arap işi yay,
7. Çeşitli silahlar vs.den ibaretti.

Hayber'in Diğer Kalelerinden Teslim Alınan Ganimet Malları

Hayber'in Natat, Şıkk ve Ketibe bölgesindeki bütün ganimet malları toplandı.
Bunlar: 1. Pek çok sayıda ev eşyası,
2. Kumaş ve elbiseler,
3. Saçaklı havlı kaftanlar,
4. Pek çok sayıda silahlar,
5. Davarlar,
6. Sığırlar,
7. Çeşitli yiyecekler,
8. Pek çok miktarda sahtiyan ve tabaklanmış deriler,
9. Hayvan yemleri,
10. Develer,
11. Müteaddit Tevrat nüshaları idi.


Yahudiler, Tevrat nüshalarının kendilerine verilmesini istediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam da, onları Yahudilere geri verdi.

Mücahidlerin İhtiyaçlarının Ganimet Mallarından Karşılanışı

Ganimet mallan bölüşülünceye, herkese hissesi verilinceye kadar mücahidlerin katık ve hayvan yemi ihtiyacı ganimet mallarından karşılandığı gibi, gerektiğinde, mücahidlere emanet olarak silahlar da verildi .

Ebi'l-Hukayk Hanedanına Ait Hazine Hakkında Soruşturma Yapılışı ve Hazinenin Gömülü Bulunduğu Yerden Çıkarılışı

Hayber fethedilince, birçok emtia ile sığır, deve, davar vesaire ele geçirildi.
Fakat, Hayber'dekilerin ne altınlarına, ne de gümüşlerine rastlanabildi.
Halbuki, Benî Nadir Yahudileri Medine'deki yurtlarından çıkıp Hayber'e giderlerken, Ebu Râfi Sellâm b. Ebi'l-Hukayk; içinde altın, gümüş ve kıymetli madenlerle zinet eşyası saklanılan deve tulu­munu kaldırarak: "Bu, bizim dünyayı alçaltmak ve yükseltmek için hazırladığımız şeydir!" diyerek bağırmıştı.
Bu hazine; önce koyun tulumuna doldurulmuştu.
Çoğalınca, öküz tulumuna, daha çoğalınca da deve tulumuna konulmuştu.
Bu hazine; Ebi'l-Hukayk hanedanının büyüklerinden, büyüklerine devredile edile saklanmakta idi.
Mekke eşrafı, düğünleri olunca, Hayber'e gidip Ebi'l-Hukayk'ın büyüğüne başvurarak bu zinet eşyasından bazısını rehine karşılığında ondan bir ay süre ile emaneten alırdı.
Hatta, bir kez, bu zinet eşyasından birşey kaybolmuştu.
Onu kaybeden kişi, bedelini 10.000 dinar (altın) olarak ödemişti.
İbn Ebi'l-Hukayk; bu hazineyi ve daha pek çok malları Peygamberimiz Aleyhisselamdan sak­lamıştı.
Kinane b. Rebi' b. Ebi'l-Hukayk ile Kinane'nin kardeşi ve amcasının oğlu Rebia, Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna getirildiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna getirilenler arasında Huyey b. Ahtab'ın amcası Sa'ye (Salebe) b. Sellâm (Amr) b. Ebi'l-Hukayk da bulunuyordu
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Ey Ebi'l-Hukayk oğulları!
Ben sizin Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı duyduğunuz düşmanlığınızı biliyorum!
Bununla birlikte, sizin bu düşmanlığınız, adamlarınıza verdiğim eman ve himaye taahhüdünü size de vermeme engel olmamış; ganimet mallarından herhangi birşeyi benden gizlememek, kaçırmamak şartıyla size eman vermişimdir!
Benden birşey gizleyecek olursanız, kanlarınızı dökmek, bizim için helâl olur!

Allah'ın ve Resûlünün eman ve himaye taahhüdünden uzak kalırsınız!" buyurdu ve: "Sizi Medine'den sürüp çıkardığım zaman, Medine'den getirdiğiniz, Mekkelilere emaneten veregeldiğiniz zinet eşyasıyla nakitleri içinde sakladığınız hazine tulumlarınız nerededir?
Filandaki, filandaki hazine tulumlarınızı ne yaptınız?" diye sordu.
"Ey Ebu'l-Kasım!
Biz onları savaşlarımızda harcadık! Vallahi, elimizde onlardan hiçbir şey kalmadı !
Bizi Medine'den çıkardığın zaman, onlarla geçindik.
Savaşlar ve geçimler, onların hepsini sürüp götürdü.
Onlardan, elimizde hiçbir şey kalmadı!" dediler ve bu husustaki sözlerini de yeminler ederek pekişti rdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Söylediklerinize dikkat ediniz!
(Aradan) geçen zaman az, (gizlenen) mal ise ondan çok fazladır!?
(Az zamanda o kadar çok mal nasıl harcanıp tükenir?)
Ne dersiniz?
Bu hazineyi, sizin yanınızda bulursam, sizi öldüreyim mi?" diye sordu.
"Evet! Öldür!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu hazine sizin yanınızda çıkacak olursa, Allah'ın ve Resûlünün hakkınızda vermiş olduğu eman ve himaye taahhüdü sizden uzak kalsın mı?" diye sordu.
"Evet!
Uzak kalsın!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eğer benden birşey sakladığınızı tesbit edersem, kanlarınızı dökmeyi ve çoluk ve çocuklarınızı esir etmeyi helâl sayarım !
Bütün mallarınızı almak, kanlarınızı dökmek, bana helâl olur.
Size vermiş olduğum eman ve himaye taahhüdü ortadan kalkar!" buyurdu.
"Olur!
Eğer senden birşey sakladığımız anlaşılırsa, bize verdiğin eman sözünü geri al ve kanlarımızı dök!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onların bu sözlerine Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Zübeyrb. Avvam ile Yahudilerden on kişiyi şahit tuttu.
Yahudilerden bir adam, kalkıp Kinane b. Ebi'l-Hukayk'a doğru vardı ve yavaşça: "Muhammed'in senden istediği şey senin yanında ise veya bunun hakkında birşey biliyorsan ona bildir de, kanını, canını kurtar!
Aksi takdirde, vallahi, o muhakkak bunu elde etmeye muvaffak olacak, Allah onu bundan başkası­na da, bizim bildirmediğimiz şeylere de vâkıf kılacaktır!" dedi.
Kinane b. Ebi'l-Hukayk azarlayınca, Yahudi bir köşeye çekilip oturdu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kinane b. Ebi'l-Hukayk'a: "Ne dersin, hazineyi senin yanında bulacak olursak, senin boynunu vurayım mı?" diye tekrar sordu.
Kinane: "Evet! Bulursan, vur!" dedi.

Sa'ye b. Sellâm'ın Sıkıştırılınca Gerçeği Söylemesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kinane b. Ebi'l-Hukayk'tan sonra Saye (Salebe) b. Sellâm b. Ebi'l-Hukayk'a da: "Huyey b. Ahtab'ın tulum içinde saklanan hazinesi nerededir?" diye sordu.
Sa'ye: "Savaşlar ve geçimler, onu giderdi, eritti!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'ye'yi, sıkıştırması için, Zübeyrb. Avvam'a havale etti.
Zübeyrb. Avvam onu sıkıştırdı .
Sa'ye, zayıf, hafif akıllı bir adamdı.
Sıkıştırılınca, eliyle bir harabeye işaret ederek: "Ben Kinane'nin her sabah şu harabede dolaştığını görüyordum!
Benim bu hususta bundan başka bilgim yok!
Eğer o oraya birşeyler gömmüşse, o oradadır!" dedi.

Gerçekten de, Peygamberimiz Aleyhisselam, Natat kalelerini fethetmeye başladığı ve Natat halkının kalblerine korku düştüğü sırada, Kinane b. Ebi'l-Hukayk tehlikeyi sezmiş, deve tulumu içindeki hazineyi, zinet eşyasını, geceleyin Ketibeye götürüp kazdığı bir çukura kimse görmeden gömmüş ve üzerini toprakla kapatmıştı.
Sa'ye (Salebe) de, Kinane'nin her sabah o harabede dolaştığını gör­müştü.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Sa'yeyi, Zübeyr b. Avvam ve Müslümanlardan bazılarıyla birlikte, o harabeye gönderdi.
Sa'ye de, onlara, Kinane'nin dolaştığı yeri gösterdi.
Orası kazıldı.
Hazinenin bir kısmı oradan çıkarıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hazinenin geri kalan kısmının da nerede olduğunu, Kinane b. Ebi'l-Hukayktan sordu.
Kinane onları da teslime yanaşmadı.
Peygamberimiz Aleyhisselam; hazinenin geri kalanını getirip teslim etmesi için Kinane b. Ebi'l-Hukayk'ı sıkıştırmasını Zübeyr b. Avvam'a emretti.
O da, Kinaneyi söyletmek için, göğsünde çakmak çakıp kıvılcım çıkararak söyletmeye zorladı ise de, söyletemedi.
Yüce Allah, Yahudilerin bu hazineyi nerede sakladıklarını Peygamberimiz Aleyhisselam a haber verdi. Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan bir zâtı çağırıp, ona: "Şu tarlaya doğru, şöyle şöyle git!
Sonra, hurma ağacına doğru var!
Sağındaki ve solundaki hurma ağacına bak!
Orada göreceğin yüksek hurma ağacının dibinde bulacağın şeyleri çıkar, bana getir!" buyurdu.
Ensârî gitti, oradaki hazine tulumunu da bulup getirdi.

Ebi'l-Hukayk Oğullarının Cezalandırılmaları

Ebi'l-Hukayk oğullarının sakladıkları hazine ortaya çıkarıldığı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, muahede gereğince cezalandırılmak ve Mahmud b. Mesleme'ye karşı boynunu vurmak üzere, Kinane b. Rebi b. Ebi'l-H ukayk'ın Muhammed b. Meslemeye teslimini emretti.
Muhammed b. Mesleme de, onun boynunu vurdu.


Uyeyne b. Hısn ile Fezârelerin Hayber Ganimetinden Pay İstemeye Gelmeleri

Uyeyne b. Hısn, Gatafan askerleriyle birlikte Hayfâ'ya gidip ev halklarıyla görüştükten sonra, tekrar Hayber'e geldi.
Hayber yakınındaki Hatam mevkiinde, gecenin bir kısmını geçirdi.
Askerlerine: "Size müjdelerim: Bu gece, düşümde Zü'r-Rukaybe'nin bana verildiğini gördüm!
Vallahi, Muhammed'in boynundan, yakasından tutacağım!" dedi.

Uyeyne b. Hısn Hayber'e geldiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam Hayberi fethetmiş ve ganimetleri toplamış bulunuyordu.
Uyeyne b. Hısn: "Yâ Muhammedi Müttefiklerimden aldığın ganimetlerden, bana da pay ver!
Çünkü, ben senden ve seninle çarpışmaktan vazgeçtim, müttefiklerimi yalnız bıraktım.
Senin üzer­ine, askerlerimi yığmadım.
Dört bin savaş eriyle geri dönüp gittim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yalan söylüyorsun!
Seni ancak işitmiş olduğun o bağırıcı, ürkütüp ev halkının yanına kadar götürdü!" buyurdu.
Uyeyne b. Hısn: "Öyle ise, bana bir ihsanda bulun!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Haydi, Zü'r-Rukaybe senin olsun!" buyurdu.
Uyeyne b. Hısn: "Zü'r-Rukaybe nedir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O bir dağdır ki, onu uykuda gördüğün düşünde almıştın!" buyurunca, Uyeyne eli boş olarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrıldı.

Gatafanların bir kolu olan Benî Fezâreler de Hayberlilere yardıma gelmişlerdi.
Yahudilere yardımdan vazgeçtikleri, yurtlarına dönüp gittikleri takdirde onlara da Hayber"in hurma mahsulünden verileceği hakkında haber salınmış, fakat Benî Fezâreler bu teklifi kabul etmekten kaçın­mışlardı.

Uyeyne'den sonra, Benî Fezârelerden bazı kişiler de, Peygamberimiz Aleyhisselama gelerek: "Bize va'detmiş olduğun payımızı ver!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara da: "Sizin payınız, Hayber dağlarından Zü'r-Rukaybe dağıdır!
Haydi, Zü'r-Rukaybe sizin olsun!" buyurdu.
Benî Fezârîler: "Öyle ise, biz de sizinle çarpışırız!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bizimle çarpışmak için buluşma yeriniz Cenefâ olsun!" buyurdu.
Fezârîler, Peygamberimiz Aleyhisselamdan bunu işitir işitmez, kaçıp gittiler.
Cenefâ, Benî Fezârelerin yurtlarından bir yer, sularından bir sudur.

Uyeyne b. Hısn yurduna dönünce, Haris b. Avf gelip: "Ben sana 'Eline birşey geçmez!' diye söylemedim mi?
Vallahi, Muhammed doğu ile batı arasındaki herkesi yenecektir!
Yahudiler bunu bize haber verir dururlardı.
Ebu Râfi' Sellâm b. Ebi'l-Hukayk'ın: 'Biz, peygamberlik hususunda, Muhammedi, Harun oğulları arasından çıkmamıştır diye kıskanıy­oruz.
Halbuki, o, insanlara gönderilmiş olan peygamberdir!
Fakat, Yahudiler beni dinlemezler!
Bizim için, iki kez boğazlanmak vardır! Biri Yesrib'de, diğeri Hayber'de!' dediğini kulaklarımla işittiğime şehadet ederim!
O zaman, Sellâm'a: 'O, yeryüzüne hakim olacak mı?' diye sormuştum.
'Musa'ya indirilmiş olan Tevrat üzerine yemin ederim ki; evet!
Fakat, Yahudilerin bu hususta söylediğim şeyi öğrenmelerini istemem!' demişti" dedi.


Yahudilerin Peygamberimiz Aleyhisselamı Zehirlemeye Kalkışmaları

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayber'i fethedip dinlenmekte bulunduğu sırada, Sellâm b. Mişkem'in karısı Zeyneb: "Muhammed davar etinin neresini, hangi yerini yemeyi en çok sever?" diye sormuştu.
"Kol, kürek etini yemeyi çok sever!" denildi.

Zeyneb, Merhab'ın da kızkardeşi idi.
Zeyneb, Yahudilerle görüşüp konuştu. Bir davar kızartılıp hepsinin zehirlenmesi hususunda söz birliği ettiler.
Zeyneb, hemen dişi keçisinin yanına vardı.
Onu kesti.
Kızarttı, kebap yaptı.
Vakit geçirmeden, öldürücü zehirle zehirlemeye kalktı.

Kebabın her yerine zehir sürdü.
Kol ve küreklerini ise, daha çok zehirledi.
Akşam olunca, Peygamberimiz Aleyhisselamın akşam namazını kıldıktan sonra konak yerine dönüp oturduğu sırada, Zeyneb geldi ve Peygamberimiz Aleyhisselama: "Ey Ebu'l-Kasım! Bunu sana hediye ediyorum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam; hediye edilen şeyi yer, sadaka olarak verilen şeyi yemezdi.
Kendisine ev halkından başkası yiyecek birşey getirdiklerinde sorar, eğer hediye olduğu söylenirse onu yer, "Sadakadır!" denilirse ashabına "Siz yiyiniz!" buyurur, kendisi ondan hiç yemezdi.
Zeyneb, getirdiği keçi kebabını Peygamberimiz Aleyhisselamın ve ashabından orada bulunan­ların önüne koydu.
Bişr b. Berâ b. Ma'rur da, orada bulunan sahabiler arasında idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, davar kebabının kolundan bir parça koparıp ağzına aldı, fakat, onu yutmayarak hemen dışarı attı.
Bişr b. Berâ b. Ma'rur da, Peygamberimiz Aleyhisselamınki gibi bir parça koparıp ağzına aldı.
Fakat, o, ağzına aldığı et parçasını çiğneyip yuttu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın ağzına aldığı etin kürek eti olduğu da rivayet edilir.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ağzına aldığı et parçasını ağzından hemen dışarı çıkarmakla beraber, sahabilerine de: "Ellerinizi kebaptan çekiniz!
Şu kürek eti, zehirlenmiş olduğunu bana haber verdi!" buyurmuştu
Bişr b. Berâ , zehirlendikten bir yıl sonra, bu yüzden vefat etti.
Yüce Allah ondan razı olsun!


Peygamberimiz Aleyhisselam ise, bu hadiseden sonra, üç yıl daha yaşadı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ağzına alıp çıkardığı zehirli etin tesirinden kurtulmak için, iki omuzunun arasından kan aldırdı.
Bişr b. Berâ'nın annesi der ki: "Resûlullah Aleyhisselam vefatıyla sonuçlanan hastalığa tutulduğu zaman, yanına varmıştım.
Kendisi, humma nöbeti geçiriyordu.
Alınlarına elimle dokundum ve: 'Yâ Rasûlallah! Seni hiç kimsenin tutulmadığı hummaya tutulmuş gördüm!?' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Bize verilecek ecir ve mükâfat kat kat olduğu gibi, ibtilâlar da bize böyle kat kat olur!' buyurdu ve: 'Halk, benim hastalığıma ne diyor?' diye sordu.
Halk: 'Resûlullahtaki hastalıkzâtülcenptir diyorlar  dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Allah bana o hastalığı musallat etmiş değildir.
Bu, ancak, şeytanın bir telkini ve vesvesesidir!' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah!
Sen bu hastalığın neden ileri geldiğini sanıyorsun?
Ben, oğlumun ölümünün, ancak Hayber'de yemiş olduğu zehirli davar kebabından ileri geldiğini sanıyorum!' dedim.

Resûlullah Aleyhisselam: 'Ey Ümmü Bişr! Ben de bu hastalığımın ancak ondan ileri geldiğini sanıyorum!
Hayber'de onunla birlikte tatmış olduğum zehirli etin acısından, şu anda kalb damarımın koptuğunu duymaktayım!
Zaman zaman onun ağrısını ve sızısını duyuyorum!' buyurdu."

Hz. Âişe de; Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatıyla sonuçlanan hastalığı sırasında, Peygamberimiz Aleyhisselamın: "Ey Âişe! Hayber'de tatmış olduğum zehirli etin sancısını zaman zaman duyuyorum!
Şu anda, kalbimin damarının koptuğunu duymaktayım!" buyurduğunu bildirir.

Enes b. Malik de: "Resûlullah Aleyhisselamın küçük dili üzerinde bu zehrin izini görür dururdum!" demiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselam; bu zehirlenme yüzünden şehit olarak vefat etmiş, kendisini peygam­berlikle şereflendiren Yüce Allah, şehitlikle de şereflendirmiştir.

Yahudi Kadını Zeyneb ile Hayber Yahudilerinin Sorguya Çekilmeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, adam gönderip, Yahudi kadını Zeyneb binti Hâris'i getirtti.
Ona: "Bu davar kebabını, şu küreği sen mi zehirledin?" diye sordu.
Zeyneb: "Zehirlediğimi, sana kim haber verdi?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Şu önümde bulunan kürek kemiği haber verdi" buyurdu.
Zeyneb: "Evet! Ben zehirledim!" diyerek suçunu itiraf etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen bunu ne için yapmak istedin?" diye sordu.
Zeyneb: "Sen benim babamı, amcamı ve kocamı öldürdün!
Kavmime, senin yapmadığın kalmadı !
Senin için, kendi kendime: 'Eğer o gerçekten peygamberse, yaptığım şey, kendisine muhakkak Allah tarafından haber verilir.
Zehir ona zarar vermez!
Eğer o bir yalancı ise, bir hükümdarsa, bu zehirden ölür de, biz böylece kendisinden kurtulmuş, rahata ermiş oluruz!  dedim!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah, bunu bana yapacak gücü ve hakimiyeti sana vermemiştir!" buyurdu.
Ashab-ı Kiram, Peygamberimiz Aleyhisselama, Yahudi kadını hakkında: "Onu öldürelim mi?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır! Ona ne dokunulacak, ne de işkence yapılacaktır!
Şu Hayber'de bulunan Yahudileri de benim yanımda toplayınız!" buyurdu.

Yahudiler yanında toplanınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Ben sizden birşeyler soracağım.
Bana doğru cevap verecek misiniz?" diye sordu.

Yahudiler "Evet, ey Ebu'l-Kasım!
Doğru cevap vereceğiz!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Sizin babanız kimdir?" diye sordu.
Yahudiler "Babamız filan, filan!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yalan söylediniz!
Sizin babanız, filan, filan!" buyurdu.
Yahudiler "Doğru söyledin!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Ben sizden birşey daha soracağım!
Bana doğru cevap verecek misiniz?" diye sordu.
Yahudiler "Evet, yâ Ebe'l-Kasım! Sana doğru cevap vereceğiz!
Biz sana yalan söylesek bile, sen, babamızın kim olduğunu bildiğin gibi, yalan söylediğimizi de bilirsin!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Cehennemlikler kimlerdir?" diye sordu.
Yahudiler "Kısa bir müddet, Cehennemde biz bulunacağız!
Sonra, oraya ardımız sıra giren sizler olacaksınız!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Haydi oradan!
Vallahi, biz hiçbir zaman Cehennemde size halef olacak değiliz!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Ben sizden birşey daha soracağım.
Bana doğru cevap verecek misiniz?" diye sordu
Yahudiler "Evet, yâ Ebe'l-Kasım!
Sana doğru cevap vereceğiz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Şu davar kebabını zehirlediniz mi?" diye sordu
Yahudiler "Evet! Zehirledik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Bunu yapmaya sizi sürükleyen nedir?" diye sordu.
Yahudiler "Eğer sen bir yalancı isen, zehirli kebabı yer, ölürsün, biz de senin elinden kurtulur, rahata ereriz!
Eğer gerçekten peygambersen, zehir sana zarar vermez diye düşündük!" dediler.


Hz. Safiyye'nin Kimliği ve Başkumandan Hakkı Olarak Peygamberimiz Aleyhisselam Tarafından Seçilişi

Hayber'in Kamus kalesi fethedilince, esir edilen kadınlar arasında Hz. Safiyye ile amcasının kızı da buIunuyordu.

Hz. Safiyye; Benî Nadîr Yahudilerinin reisi Huyey b. Ahtab'ın kızı olup, önce Sellâm b. Mişkem'le evlenmiş, ondan ayrılınca da Kinane b. Rebi b. Ebi'l-Hukayk'la evlenmiş, Hayber savaşlarında esir düşmüş, Kinane b. Rebi b. Ebi'l-Hukayk'ın öldürülmesiyle de, dul kalmıştı.
İslâm mücahidlerinden Dıhye b. Halife, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip: "Ey Allah'ın Peygamberi!
Esir alınan kadınlardan, bana bir kadın ver" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, ona: "Git, bir kadın al!" buyurdu.
Dıhye b. Halife de, Hz. Safiyye'yi aldı.

Mücahidlerden birisi, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek: "Yâ Rasûlallah! Beni Kurayza ve Benî Nadirlerin reisi Huyey'in kızı Safiyye'yi Dıhyeye vermen, val­lahi doğru olmaz!
Onu ancak sen almalısın!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Dihye'yi yanına çağırdı.
Ona: "Safiyye'nin yerine, başka bir kadın al!" buyurdu ve Hz. Safiyye'nin amcasının kızını ona verdi.

Bilal-i Habeşî Hz. Safiyye ile amcasının kızını Yahudi erkeklerinden öldürülmüş iki kişinin yanından geçirirken, Hz. Safiyye'nin amcasının kızı onları görür görmez, çığlık kopardı, yüzünü yırttı, toprakları başına saçtı
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Bilal! Senden acıma duygusu sökülüp atıldı mı ki, bu kadıncağızları ölülerinin yanından geçirdin?!" buyurdu.
Hz. Safiyye'nin amcasının kızı için de: "Bu, şeytandan başka birşey değildir.
Onu yanımdan uzaklaştırın!" buyurdu ve Hz. Safiyye'yi arka tarafına almalarını emretti ve onun üzerine omuz atkısını örttü.

Bunun üzerine, Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın ganimet arasından başkumandan hakkı olarak Hz. Safiyye'yi seçtiğini anladılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam; ganimet içinden geleneğe göre başkumandan hakkı olarak, ya bir köle, ya bir cariye, ya da bir at alır ve buna Safiyy denirdi.
Hz. Safiyye'nin asıl adı Zeyneb olup, Peygamberimiz Aleyhisselam onu ganimet içinden seçip aldığı için Safiyye adıyla anıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona İslâmiyeti anlatıp: "Biz seni kendi dininde bulunuyorsun diye zorlayacak veya senin bu halini hoş görmeyecek değiliz
Eğer sen Müslümanlığı, Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü tercih edersen,ben seni kendime alıkoyacak, zevce edineceğim!
Eğer Yahudiliği tercih edecek olursan, ben seni azad ederim, sen de gider, kavmine kavuşursun!" buyurdu.
Hz. Safiyye; böyle azad edilip Peygamber zevcesi olarak kalmak veya kavminin yanına dönmek hususlarından birini seçmekte serbest bırakılınca, azad edilip Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi olmayı tercih etti, seçti
Allah ve Allah'ın Resûlü, bana, azadlanmamdan ve kavmimin yanına dönmemden daha sevgilidir!
Evet! Ben Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü tercih ediyorum!" dedi.

Hayber Şehitleri

Hayber savaşında İslâm mücahidlerinden şehit olanlar, yirmiden fazla idi


1. Rebia b. Eşlem b. Sahbere,
2. Sakf (Sıkaf) b. Amr b. Sumeyt,
3. Rifâa b. Mesruh,
4. Abdullah b. Ebi Ümeyye b. Vehb
5. Bişr b. Berâ b. Ma'rur,
6. Fudayl b. N um an,
7. Mes'ud b. Sa'd.
8. Mahmud b. Mesleme,
9. Ebu Dayyah Sabit b. Numan,
10. Haris b. Hâtıb,
11. Urve b. Mürre b. Sürâka,
12. Evs b. Fâid
13. Evs b. Habib
14. Üneyf veya Hubeyb b. Vâile,
15. Sabit b. Esle.
16. Talha,
17. Umâre b. Ukbe b. Abbâd b. Müleyl,
18. Âmir b. Ekvâ,

Âmir, Hayber Nâim kalesinde Merhab'la çarpışmış, kısa olan kılıcı ile Merhab'ın bacağına aşağıdan yukarı doğru hızla vurunca kılıcın ağzı kendisine yönelip kendi kılıcıyla yaralanmış ve şehit olmuştu.
Kendisinin bu biçimde ölüşü bazılarınca hayra yorulmamış, şehit sayılmayacağı sanılmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır! Hatta, ona iki ecir vardır!" buyurmuştur.

19. Zenci köle çoban Yesar,
20. Mes'ud b. Rebia,
21. Evsb.Katâde,
22. İsmi bilinmeyen bir bedevi
Yüce Allah hepsinden razı olsun!

Hayber'de öldürülen
Yahudilerin sayısı ise 93 idi.

Hayber Ganimetlerini Toplamak ve Bölüştürmekle Görevlendirilenler

Peygamberimiz Aleyhisselam; Hayber ganimetlerini toplamak ve korumak görevini Ferve b. Amr el-Beyâzîye vermiş, o da, Hayber ganimetlerini üç bölgede:
1. Natat,
2. Şıkk,
3. Ketibe kalelerinde toplamış bulunuyordu.

Mücahidler, emaneten aldıkları silahların hepsini Ferve b. Amr'a getirip teslim ettiler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd b. Sabit'i de, Hayber gazasına katılan mücahidleri saymakla görevlendirdi.

Hayber Ganimetinin Kimlere ve Nasıl Bölüştürüldüğü

Hayber ganimeti, Hayber'de bulunsun bulunmasın, Hudeybiye seferine katılmış olanlar arasında bölüştürüldü.

Çünkü, Hayber ganimeti, Hudeybiye seferine katılan Müslümanlara Yüce Allah tarafından Feth sûresinde (âyet: 20) va'd edilmiş bulunuyordu.
Onlarda, 1400 kişi idiler.
Ayrıca, 200 de atlı vardı.
Menkul ganimet malları ilk önce beş parçaya ayrıldı.
Beş parçadan birisinin üzerine "Allah'a ait," Diğer parçaların üzerlerine de "Ağfal" sözleri yazıldı.
Allah'a ait olan beşte bir parça, Peygamberimiz Aleyhisselama teslim edildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, diğer dört parçanın satışa çıkarılmasını, satın almak istedikleri şey­lerin mücahidlere arttırma yoluyla satılmasını emretti.
Ferve b. Amr el-Beyâzîyi de,satış memuru yaptı.
Resûlullah Aleyhisselam da, kendisine teslim edilen beşte bir hisseden ev halkı ile Abdulmuttalib oğulları hanedanının erkek ve kadınlarına, Müslümanların yetimlerine ve isteyenlerine elbise, boncuk ve ev eşyası verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ganimet mallarından satılanların paralarını mücahidler arasında bölüştürdü.
Hayber"e gelen Devsîlerle Eş'arîlerin Hayber ganimetinden yararlandırılmalarını ashabıyla konuş­tuktan sonra, onlara da hisse verdi.
Menkul ganimetten beşte dört parçası 1400 piyade ve 200 süvariye göre ve piyadelere birer; soy at ve develere de ikişer hisse verilmek üzere 1800 parçaya bölündü.
Bunlar da, yüzer hisselik 18 kümede toplandı.
Peygamberimiz Aleyhisselam; savaşa iki atla katılanlara dördü iki at, biri de at sahibi olmak üzere beş hisse verdi.
İki attan fazlası için bir at hissesi verdi.
Süveyd b. Numan, at üzerinde geceleyin Hayber evlerini gözetlerken attan düşüp eli kırılmış, Hayber'in fethine kadar, karargâhtan çıkamamıştı. Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da süvari hissesi verdi.
Medine Yahudilerinden olup Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte Hayber savaşına katılan on Yahudiye de, Hayber ganimetinden birşeyler verildi.
Hâsılı, yirmi kadından her birine boncuklar, kadife ve Yemen kumaşları ve ikişer dinar (altın) veril­di.
Hayber'de bulunan veya orada doğan Müslüman çocuklarına da, Hayber ganimetinden az çok birşeyler verildi.

Gayrimenkul Ganimetlerin Bölüştürülüşü

Hayber arazisi ve varidatı; Şıkk, Natat ve Ketibe mülkleri olarak bölüştürüldü.

Şıkk ve Natat mülkleri, Müslümanların (beşte dört) hisselerine karşılık tutuldu.
Ketibe mülkleri ise, Allah'a ait (beşte bir) hisse olarak Peygamberimiz Aleyhisselama bırakıldı.
Vatîh, Ketibe ve Sülalim mülklerini ise Peygamberimiz Aleyhisselam işletip; gelirlerinden, kendi ev halkının geçimleri ile karşılaşılacak önemli hadiseleri, musibet ve felaketleri, halkın umumî ihtiyaçlarını, Medine'ye gelecek heyetlerin masraflarını karşılamak üzere vakıf olarak elinde tuttu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bundan, akrabaları ile yetimlerin, yoksulların, yolcuların ve sulh için Medine'ye gidip gelmiş olanların yiyeceklerini de karşılamakta idi.
Ganimetin Allah'a ve Allah'ın Resûlüne ayrılan beşte bir parçası da, dörde bölünüp: Dörtte biri Allah ve Resûlü ve Resûlullahın akrabaları için, İkinci dörtte biri yetimler için, Üçüncü dörtte biri miskinler, yoksullar için, Dördüncü dörtte biri Müslümanların yanlarına gelen fakir konuklar için ayrılırdı.

Yüzer hisselik onsekiz grubun isimleri:

1. Hz. Ali grubunun hisseleri,
2. Zübeyr b. Avvam grubunun hisseleri,
3. Talha b. Ubeydullah grubunun hisseleri,
4. Hz. Ömer grubunun hisseleri,
5. Abdurrahman b. Avf grubunun hisseleri,
6. Asım b. Adiyy grubunun hisseleri,
7. Useyd b. Hudayr grubunun hisseleri,
8. Belharis b. Hazrec grubunun hisseleri,
9. Benî Beyâzâlar grubunun hisseleri,
10. Benî Ubeydler grubunun hisseleri,
11. Benî Selimelerden Benî Haramlar grubunun hisseleri,
12. Benî Hâriselerden Ubeyd es-Sehham b. Evs'in hissesi
13. Benî Sâideler grubunun hisseleri,
14. Benî Neccarlar grubunun hisseleri,
15. Harise b. Hâriseler grubunun hisseleri,
16. Evsîler grubunun hisseleri,
17. Gıfâr ve Eşlemler gruplarının hisseleri,
18. Nâim'deki isseler

Peygamberimiz Aleyhisselam, mülkleri bölüştürdükten sonra, Ketibe'nin Hâs (veya Hals) vadisin­deki mülklerin buğday, arpa, hurma ve hurma çekirdeği vesair mahsullerini, ihtiyaçlarına göre, akra­baları, zevceleri, Müslüman erkek ve kadınlar arasında bölüştürdü.

Peygamberimiz Aleyhisselamın onları Hayber'den sürüp çıkarmak istediği sırada, Yahudiler: "Bizi Hayber'de bırak da, şu Hayber toprağında bulunalım, onları imar edelim, görüp gözetelim.

Yâ Muhammedi Biz mal mülk sahipleriyiz.
Mülk bakımını, işletmesini, biz sizden daha iyi bilir ve başarırız.
Sen bu mülkleri bize işlettir!" dediler.
Hayber mülkleri üzerinde yarıcı olarak çalışmak istediler.
Gerçekten de, ne Peygamberimiz Aleyhisselamın, ne de ashabının Hayber mülklerine bakabilecek işçileri bulunmadığı gibi, kendilerinin orayı bizzat görüp gözetmeye de vakitleri yoktu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "İstiyorsanız, şu malları işlemek üzere size vereyim, mahsul ve meyveler aramızda bölüşülsün!
Sizi bu mallar üzerinde Allah'ın durdurduğu müddetçe durdurayım!" buyurdu.
Hayber Yahudileri kabul ettiler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sizi çıkarmak istediğimiz zaman, çıkarmamız şartıyla!" diyerek ve mahsulü yarı yarıya bölüşmek üzere, onlarla anlaşma yaptı.
Hayber arazisini, böylece, onlara işletti.
Buna göre; Yahudiler çalışacaklar, ekecekler, dikecekler, elde edilecek ekin ve hurma mahsullerinin yarısını hizmetlerinin karşılığı olarak alacaklardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, mahsul zamanında Abdullah b. Revâha'yı, sonra da Cebbar b. Sahr'ı Hayber'e gönderir, mahsul ve meyveleri adalet ve hakkaniyet üzere tahminlettirip yarı yarıya bölüştürürdü.
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatından sonra, Hz. Ebu Bekir de, Hayber Yahudileri hakkında aynı şekilde hareket etti.
Hz. Ömer'in devrinde Müslümanların elinde işçiler çoğalmış, toprağı işlemek kolaylaşmış, Yahudilere pek ihtiyaç kalmamıştı

Özet-bilgi

Müslümanlar ile Yahudiler arasında meydana geldi.

Sebep

Yahudiler, Hendek Savaşı’nda Mekkeli müşriklerle ittifak yapıp Müslümanların aleyhine dönmüşlerdi.
Ayrıca Mekke-Medine ve Şam ticaret yolu üzerinde tehlike oluşturuyorlardı.

1400 piyâde, 200 süvâri 1.600 kişilik ordumuz ile Hayber’i kuşattık

Sonuç

Yahudiler, 10 günlük kuşatmadan sonra bazı rivayetlere göre Hz. Ali’nin kahramanlığı, hatta kale kapısını tek başına söküp atması üzerine teslim oldular.
Hz. Muhammed (s.a.v.), elde edilen ürünlerin yarısını vergi olarak vermeleri koşulu ile Yahudilere topraklarını iade etti.
Burası, bütün Hicâz yahûdîlerinin merkezi ve bir kalesi durumunda idi.
Hayber’de büyük bir fesat ocağı vardı

Yahûdîler, Gatafân kabîlesine birlikte hareket etmeleri karşılığında bir yıllık mahsullerinin yarısını vermeyi taahhüd ettiler.

Medîne-Hayber arasında 150 kilometrelik yolu, üç günde katettik Resûlullâh, karargâhını Gatafân ile Hayber arasında bulunan Recî’de kurdu Böylece iki müttefiğin birbirlerine yardım için birleşmelerini engellemiş oldu.
Gatafânlılar, önlerinin kesilmiş olduğunu görünce korkarak geri döndüler.
Böylece harbe tek başlarına girmek zorunda kalan Hayber Yahûdîleri de kalelerine kapanarak savaşmak zorunda kaldı
Yahûdîler, Hz. Peygamberimiz’in anlaşma tekliflerini reddederek harbe karar vermişlerdi.
Reîsleri Sellâm bin Mişkem, harp emrini verdi.
Resûlullâh sancağı Hazret-i Ali’ye verdi
Hz. Ali (r.a.), sancağı kaparak kaleye doğru koştu.
Karşısına çıkan Yahûdîlerin başını uçurdu.
Harp çok şiddetlenmişti.
Bir aralık Hz. Ali’nin kalkanı elinden fırlayıp düştü.
O Allâh’ın arslanı, göğüsleyip kopardığı kale kapısını bir elinde kalkan gibi kullanarak, çarpışmaya devam etti.
Nihâyet kale düştü.
Yahûdîlerin en namlı savaşçıları öldürüldü.
Hayber fethedildi.
Hayber’in sekiz kalesi vardı.
Bunlardan iki tanesi hiç çarpışmadan kalelerini teslîm ettiler.

Harpte, müslümanlardan 15 kişi şehid oldu.
Yahûdîlerden 93 kişi öldürüldü.
Kalanlar teslim oldu.

Hayber’in Fethi Esnâsında Teşrî Kılınan Hükümler

Pençeli yırtıcı hayvanların ve avlarını yakalayıp parçalayan vahşi hayvanların etinin yenmesi haram kılınmıştır.
Eşek ve katır etlerini yemek yasak edilmiştir.

Devs kabîlesinden bir grup Medîne’ye geldi.
Bunların başında bulunan Tufeyl bin Amr, İslâm’ın ilk yıllarında Mekke’ye gelmiş, Varlık Nûru Efendimiz ile görüşerek Müslüman olmuştu.
Sonra da Hazret-i Peygamber’den müsâade alarak kabîlesine gitmiş ve onları İslâm’a dâvet etmişti.
Onun dâvetine ilk icâbet eden kimse Ebû Hüreyre Hazretleri oldu.
Bunlar Hayber fethi esnâsında hicret ederek Medîne’ye geldiler.
Oradan Hayber’e giderek Resûlullâh’a kavuştular ve cihâda iştirâk ettiler.

Hayber Fethi’nin tamamlandığı sırada Habeşistan’ın on altı kişilik hicret kâfilesi Hazret-i Câfer’in başkanlığında Medîne’ye döndü.
Kâfiledekiler, Resûlullâh’ın Hayber’e gittiğini öğrenince, yollarına devâm edip Allâh Resûlü’ne kavuştular.
Allâh Resûlü, Hazret-i Câfer’e önce:“Yaratılış ve ahlâk itibâriyle bana ne kadar benziyorsun!” buyurdular. Sonra Hazret-i Câfer’in alnından öperek:“Hayber’in fethi ile mi, Câfer’in gelişiyle mi sevineyim, bilemiyorum!” buyurdular.

Habeşistan muhâcirleriyle birlikte Yemen kabîlelerinden olan Eş’arîler de Hayber’e gelmişlerdi.
Bunlardan biri olan Ebû Mûsâ el-Eş’arî der ki: “Biz Eş’arîler Yemen’de iken, Allâh Resûlü’nün zuhûr ettiğini haber almıştık.
Bunun üzerine kavmimizden 52 veya 53 kişi ile birlikte, Resûlullâh’ın yanına hicret etmek üzere yola çıktık.
Yolda hava şartları bozulduğundan, gemimiz bizi Habeş Necâşîsi’nin ülkesine bıraktı
Orada, Hazret-i Câfer ve yanındaki arkadaşlarıyla buluştuk.
Hazret-i Câfer:«Resûlullâh bizi buraya gönderdi ve bir müddet burada kalmayı bize emretti.
Siz de bizimle birlikte kalın!» dedi. Nihâyet oradan gemiye binerek yola çıktık.
Hep birlikte Medîne’ye geldik.
Hayber’i fethettiği sırada Allâh Resûlü’ne kavuştuk.
Bu arada Yahûdîler, Müslümanlardan gördükleri insânî muâmeleye rağmen hâinliklerinden vazgeçmediler.
Gizlice bir plân yaparak Hazret-i Peygamber’i öldürmeye karar verdiler. Bu sinsi ihâneti gerçekleştirmek için Yahûdîlerin reislerinden Hâris’in kızı Zeyneb, Resûlullâh’ı ashâbıyla birlikte yemeğe dâvet etti.
Bir koyun kızartarak her tarafını zehirledi.
Efendimiz’in hayvanın kürek kısmını daha çok sevdiğini öğrenerek orayı daha fazla zehirledi.
Allâh Resûlü, ilk lokmayı mübârek ağızlarına alır almaz, onu çıkararak ashâba: Bu et, bana zehirli olduğunu haber veriyor; sakın yemeyiniz!” buyurdular.
Ancak ashâbdan Bişr bin Berâ, Rasûlulâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yemeğe başlaması üzerine etten bir parça almış, Hazret-i Peygamber’in îkâzı sâdır olmadan evvel çiğneyip yutmuş bulunuyordu.
Bir müddet sonra Bişr’in, zehrin tesiriyle ölmesi üzerine vârisleri kısas istedi.
Böylece Hâris’in kızına aynı zehir içirilerek kısas yapıldı

Hayber’in fethi esnâsında, daha önce hakkında herhangi bir nehiy sâdır olmamış bulunan ve “muta nikâhı” diye bilinen geçici evlilikler yasaklandı. Hazret-i Ali şöyle buyurmuştur: “Resûlullâh Hayber Gazvesi’nde kadınlarla mut’ayı ve ehlî eşek etlerinin yenmesini haram kıldı.”
(Buhârî, Meğâzî 38, Nikâh 31, Zebâih 28, Hiyel 3; Müslim, Nikâh 29-32; Muvatta, Nikâh 41; Nesâî, Nikâh 71)

Hayber Fethi’nden sonra Allâh Resûlü, Medîne’ye iki günlük mesâfede bulunan Fedek arâzîsine bir mümessil gönderdiler.
Orayı harpsiz bir şekilde İslâm topraklarına kattılar.
Son olarak, Hayber’den dönüş yolu üzerinde bulunan ve küçük bir Yahûdî yerleşim merkezi olan Vâdi’l-Kurâ da, bir günlük bir kuşatma netîcesinde fethedildi.
Onlar da Hayberliler gibi topraklarında yarıcı olarak bırakıldılar.
Teymâ Yahûdîleri ise, kendileri gelerek cizye ve haraç vermek üzere, Allâh Resûlü ile antlaşma yaptılar.
Böylece, yurtlarında kalarak toprakları kendilerinin oldu.
Bu Yahûdî kabîleleri, daha önce Hayber Yahûdîleri ile anlaşarak Medîne üzerine yürümek için karar almışlardı.
Hayber ve çevresinin fethiyle, Müslümanlar için Mekke Fethi’nin önü açılmış oldu.
Ayrıca Hayber Fethi sırasında, Peygamber Efendimiz, kocası savaşta ölerek dul kalan Safiyye annemizle evlendiler.

Hayber'in Fethinin Önemi

Hayberin fethi ile hemen hemen Arabistan'daki bütün Yahudiler İslâm devletine tâbi duruma gelmiş sayılıyordu.
Daha evvel de "Hudeybiye Sulhu" ile müşriklerden gelebilecek herhangi bir tehlike önlenmiş bulunduğundan, bu fetih ile İslâmiyet büyük bir serbestiyet imkânına kavuşuyordu.
Hudeybiye Anlaşmasıyla, müşriklerin, Yahudilerin yardımına koşmaları veya onlarla işbirliğine girişmeleri önlenirken, bu fetih ile de Yahudilerin Kureyş müşrikleriyle herhangi bir işbirliğine teşebbüsleri bertaraf edilmiş oluyordu.
Ancak, ne müşriklerden Yahudilere ne de Yahudilerden müşriklere bir ümit ışığı kalmıştı.
Böylelikle Kureyş müşriklerinin Müslümanlara karşı her zaman kullanmayı düşündükleri bir kollarını kaybetmiş sayılıyorlardı.
Bu fetih etrafta da büyük akisler uyandırdı.
Çünkü, Hayber'in çok kuvvetli kalelere sahip bulunduğu, buradaki Yahudilerin harp sanatını çok iyi bildikleri, harp malzemesi bakımından da üstün bir seviyede bulundukları, cesur adamlarının, yiğitlerinin oldukça fazla olduğu herkesçe biliniyordu.
Bütün bunlara rağmen, İslâm ordusu karşısında mağlup düşmeleri, hepsini korkutuyor, Müslümanların yenilmez bir güç halini aldıklarını bir kere daha anlıyorlardı.
Nitekim Hayber fethinden sonra, civar kabileler teker teker kendi arzularıyla gelip İslâm hâkimiyetini kabul ederek boyun eğdiklerini bildirmişlerdir.
Bu bakımdan Hayber'in fethi, İslâm tarihinde önemli bir yer işgal eder. 


 



Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
2 ziyaretçi (2 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol