Veda Haccı

VEDA HACCI

Peygamberimiz Aleyhisselamın Veda Haccı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de bulunduğu müddetçe, bir kere hac yapmıştır.

Bu hac;
1. Haccetü'l-Vedâ,
2. Haccetü'l-İslâm,
3. Haccetü'l-Belağ,
4. Haccetüt-Temam., gibi isimlerle anılmıştır.

Peygamberimiz Aleyhisselam bundan sonra hac yapmamış, bu hac kendisinin veda haccı olmuş­tur.

 "Peygamber Aleyhisselam, Veda Haccını 'Haccetü'l-İslâm  ismiyle anardı" demiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselam bu hacda Müslümanlara hac amellerini bizzat, bilfiil gösterdiği; vak­feleri, cemreleri,tavafı öğrettiği; helâl ve haram olan şeyleri bildirdiği için, bu hac Haccetü'l-Belağ olmuştur.

 "...Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim.
Üzerinizdeki nimetlerimi tamamladım.
Size din olarak Müslümanlığı verip ondan hoşnut oldum" (Mâide: 3) mealli âyet Veda Haccı sırasında nazil olduğu için, Veda Haccına "Haccetü't-Temam" isminin verildiği de vardır.

Peygamberimiz Aleyhisselam,Hicretin 10. yılında, Zilkade ayında hac için hazırlandı.

Kendisiyle birlikte haccetmek üzere hazırlanmalarını Medine'deki Müslümanlara emretti.
Medine dışındaki Müslümanların da hac için hazırlanıp Medine'de toplanmalarını ilan ettirdi.
Bunun üzerine, Medine'ye pek çok insan geldi.
Herkes, Peygamberimiz Aleyhisselama uymanın çaresini arıyor, haccı onun yaptığı gibi yapmak istiyordu.
Binitli veya yaya olarak gelmeye gücü yetenlerden hiç kimse geri kalmadı.
Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte hacca gidenlerin sayısı 114.000,hatta bundan da çoktu.
Peygamberimiz Aleyhisselam,Müslümanlara hep hacdan bahsetti.
İrad buyurduğu hutbesinde ihramın,haccın vâcib ve sünnetlerini anlattı.
Öğle namazının farzını mescidde dört rekat olarak kıldırdı.
Medine'de yerine Ebu Dücânetü's-Sâidîyi veya Siba' b. Urfutayı vekil bıraktı.
İbn Ümmi Mektum'un bırakıldığı da rivayet edilir.
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu hacda kurban edilmek üzere sürdürdüğü develerin sayısı yüzü bulmakta idi.
Buna Hz. Ali'nin Yemen'den gelirken getirdiği zekat develeri de dahildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'den sürdürdüğü kurbanlık develerin üzerine Naciye b. Cündüb'ü memur etti.
Naciye'nin yanında, yardımcı olarak, Eşlemlerden iki genç de bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabı, saçlarını taramış ve güzel kokular sürünmüş, izar ve ridalarını giyinmiş oldukları halde, Zilkade ayının çıkmasına beş gece kala, Cumartesi günü Medine'den yola çıktılar.
Şecere yolunu tuttular.
Peygamberimiz Aleyhisselam,Medine'den Mekke'ye giderken Şecere yolunu tutar ve Şecere mescidinde namaz kılardı.
Mekke'den Medine'ye dönerken de Şecere mescidinden daha aşağıda bulunan (Medine'ye yakın olan) Muarres yoluyla girip, vadinin ortasındaki Zülhuleyfe'de gecelemeyi,namaz kılmayı ve sabahleyin Medine'ye hareket etmeyi âdet edinmişti.
Zülhuleyfe, Medinelilerin ihrama girme yeridir.
Peygamberimiz Aleyhisselam, oraya varınca,ikindi namazının farzını iki rekat olarak kıldırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın kadınları, hac yapmak için hevdecler içinde Zülhuleyfe'ye geldiler.
Gönderilen kurbanlıklar ve hac için yola çıkan Müslümanlar da gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında toplandılar.
Hz. Osman'la Abdurrahman b. Avf da,gelip Zülhuleyfe'de Peygamberimiz Aleyhisselama kavuştular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bana Rabbim tarafından gelen Cebrail, bu gece gelip, 'Bu mübarek vadide namaz kıl ve umre içinde
hacca niyet ettim, de! dedi" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle namazının farzını orada iki rekat olarak kıldırdı.
Orada, iki rekat da ihram namazı kıldı.
Devesi Kasvâ'ya bindi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: Allah'a hamd ü senada,  teşbih ve tekbirde bulunduktan sonra: "Ey Allah'ım! Bunu bana içinde riya ve süm'a (gösteriş ve şöhret) bulunmayan mebrur ve makbul bir hac kıl!" diyerek dua etti.
İhrama girip: "Lebbeyk allahümme lebbeyk!
Lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk!
İnnel hamde ve'n nimete leke vel mülke lâ şerike lek" diyerek telbiyeye başladı.
"Sizden kim hac ile umreye niyet etmek isterse,bunu yapsın!
Sizden kim yalnız hacca niyet etmek isterse,öyle niyet etsin!
Sizden kim de yalnız umreye niyet etmek isterse,o da umreye niyet etsin!" buyurdu.
Hz. Âişe: "Bizlerden kimi umre niyetiyle ihrama girdi, kimi hac ile birlikte umre niyetiyle ihrama girdi, kimimiz de yalnız hac niyetiyle ihrama girdi" demiştir.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Cebrail, bana gelip, ashabıma,
yanımda bulunanlara telbiyede seslerini yükseltmelerini emretme­mi bana emretti ve 'Yâ Muhammedi Telbiyede seslerini yükseltmelerini ashabına emret!
Çünkü bu haccın alâmetlerindendir!' dedi" buyurdu.
Bir adam, ihramımın ne gibi bir elbise giyebileceğini sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Gömlek, sarık, don, bumus, mest giymeyiniz!
Ancak ayakkabı bulamayan kimse mest giysin,ama mestleri topuktan aşağısından kessin!
Safran veya vers (alaçehri çiçeği) ile boyanmış hiçbir elbise giymeyiniz!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir'in zevcesi Esma binti Umeys,
Zülhuleyfe'de Muhammed b. Ebu Bekir'i doğurmuş,
Peygamberimiz Aleyhisselama haber gönderip: "Ben ne yapacağım?" diye sormuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yıkan da, bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Zülhuleyfe mescidinde namaz kılıp
Kasvâ'nın üzerinde Beydâ düzlüğüne çıktığı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde, sağında, solunda ve arkasında göz alabildiği kadar uzaklara uzanan binitli veya yaya insanların akıp gittiği gözüküyordu.
Yolda gelip katılanlarda, sayısızdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Beydâ yolunu takip ederek ertesi gün sabahleyin Melel'e, akşama doğru da Şerefü's-seyyâle'ye vardı.
Akşam ve yatsı namazlarını orada, sabah namazını da Seyyâle ile Revhâ arasında olan ve Revhâ'ya Seyyâle'den daha yakın bulunan
Irku'z-zabyâ'da, yolun sağındaki mescidde kıldı; Revhâ'da konakladı.
Musa Aleyhisselam, Revhâ vadisine yetmiş bin kişi ile uğramıştı.
Yetmiş peygamber gelip bu vadide namaz kılmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın atalarından Mudar b. Nizamın kabri de buradadır.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Revhâ vadisi hakkında: "Bu vadi, cennet vadilerindendir!
Musa b. İmran'ı, bu vadide, kısa saçaklı aba içinde ihrama girmiş bir halde görür gibiyimdir!
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; Meryem'in oğlu da hac veya umre edici ya da her ikisini birleştirici olarak muhakkak Fecc-i Revhâ'da telbiye edecektir!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Revhâ'da deve üzerinde bir kafileye
rastlayıp onlara selam verdi ve: "Siz hangi kavimdensiniz?" diye sordu.
"Müslümanız!" dediler.
Onlar da: "Ya siz kimsiniz?" diye sordular.
"Resûlullah Aleyhisselamdır!" diye cevap verdiler.
Bu cemaat arasında deve üzerinde hevdeç içinde bir kadın ve kadının yanında da küçük bir oğlu bulunuyordu.
Kadın, oğlunun kolunu tutup hevdeçten dışarı çıkararak:  "Yâ Rasûlallah! Bunun için de hac var mıdır?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Sana da ecir vardır!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam,Revhâ'dan hareket etti.
İkindi, akşam ve yatsı namazlarını Munsaraf'ta kıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Munsaraf'tan ayrılıp sabah namazını Esâye'de kıldırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Esâye'den hareket edip üçüncü gün Arc'da sabahladı.
Hz. Ebu Bekir, Medine'de Peygamberimiz Aleyhisselama: "Benim yanımda bir deve var.
Azığımızı onun üzerine yükleyelim!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam da: "Öyle olsun!" buyurmuş, un ve sevık azığını Hz. Ebu Bekir'in bu devesine yükletmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselamla Hz. Ebu Bekir'in yiyecekleri, böylece,
bir devede yüklü bulunuyordu.
Hz. Ebu Bekir'in uşağı Ukbe, bu azık devesinin üzerine binmekte idi.
Dinlenmek için Esâye'de konaklandığı ve Ukbe'nin de deveyi ıhdırdığı sırada,Ukbe uyuyakalmıştı.
Deve, çöktüğü yerden kalkarak yularını Ukbe'nin elinden çekip almış,vadinin içine doğru gitmişti.
Ukbe, uyanınca, kalkıp yola devam etti.
Devenin de yolda gittiğini sanıyordu.
Deveyi arıyor, soruyor, fakat hiç kimseden bir haber alamıyor, işitemiyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Arc'da konakladığı ve konak yerinin önünde oturduğu sırada, Hz. Ebu Bekir gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın bir yanına oturdu.
Hz. Âişe de öbür yanına oturdu.
Esma Hâtûn gelip Hz. Ebu Bekir'in yanına oturdu.
Böyle, Hz. Âişe'nin Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında, Esmâ'nın da Hz. Ebu Bekir'in yanında oturduğu ve Hz. Ebu Bekir'in ise uşağı Ukbe'nin gelmesini bekleyip durduğu bir sırada, öğleye doğru, Ukbe yalnız başına devesiz çıkıp gelince, Hz. Ebu Bekir ona: "Deven nerede?" diye sordu.
Ukbe: "Dün gece onu kaybettim, yitirdim!" dedi.
Hz. Ebu Bekir: "Vay sana!
Keşke o yiyecekler yalnız bana ait olsaydı, gam değildi!
Fakat onlar Resûlullah Aleyhisselam ile onun ev halkına aitti!" diyerek hemen ayağa kalkıp Ukbeyi dövmeye başladı
Ona hem vuruyor, hem de: "Sen bir tek deveyi nasıl kaybeder, yitirirsin?!" diyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümseyerek:"Şu ihramlı kişiyi görüyor musunuz?
O ne yapıyor, bakınız!" buyurup, Ukbe'yi dövmekten Hz. Ebu Bekir'i men etti.
Azık devesinin kaybolduğunu haber alınca,Eşlemlerden Nadleler, bir çanak içinde hays yemeği getirip Peygamberimiz Aleyhisselamın
önüne koydular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Gel ey Ebu Bekir! Allah sana nefis ve
tatlı bir yemek gönderdi!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir, Ukbeye hâlâ kızıp duruyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir'e: "Sakin ol! Bu iş ne sana, ne de seninle birlikte bize aittir!
Uşak, senin deveni kaybetmemeye son derecede istekliydi!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamla, Peygamberimiz Aleyhisselamın ev halkı ve Hz. Ebu Bekir ve Peygamberimiz Aleyhisselamın
yanında bulunan herkes o yemekten doyuncaya kadar yediler.
Aradan çok geçmemişti ki, halkın artçılığını,sevkediciliğini yapan Safvan b. Muattal, azık devesini getirip Peygamberimiz Aleyhisselamın çadırının önünde ıhdırdı ve Hz. Ebu Bekir'e: "Bak! Metâından birşey kaybetmiş misin?" dedi.
Hz. Ebu Bekir vanp baktı ve: "Su içtiğimiz kaptan başka birşey kaybetmemişiz!" dedi.
Ukbe: "İşte, kap benim yanımda!" dedi.
Hz. Ebu Bekir: "Allah sana emaneti eda ve teslim ettirdi!" dedi.
Yüce Allah'ın Peygamberimiz Aleyhisselama azık devesini gönderdiği sırada, Sa'd b. Ubâde ile oğlu Kays b. Sa'd b. Ubâde de, bir deveye yiyecek yükleyerek Peygamberimiz Aleyhisselama teslim etmek üzere gelip çadırının kapısı önünde durdular.
Sa'd b. Ubâde: "Yâ Rasûlallah! Yiyecek devenin uşakla birlikte kaybolduğunu işittik. İşte bu yiyecek yüklü deve onun yerinedir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah bize yiyecek yüklü devemizi getirdi.
Siz artık yiyecek yüklü devenizi geri götürünüz.
Allah size onu mübarek kılsın!
Ey Ebu Sabit!
Medine'ye geldiğimiz günden beri bizi ağırlamak için yaptıkların yetmiyor mu?" buyur­du.
Sa'd b. Ubâde: "Yâ Rasûlallah!
Biz, İslâm nimetinden dolayı Allah'a ve Resûlüne minnettarız!
Vallahi yâ Rasûlallah!
Mallarımızın içinden senin almış olduğun şeyler, bize bırakmış olduklarından daha sevgilidir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:"Ey Ebu Sabit!
Doğru söylüyorsun!
Felaha ve kurtuluşa ermiş olduğunu müjdelerim!
İyi ahlâk Yüce Allah'ın elindedir.
Allah, iyi ahlâkı, kime bağışlamayı dilerse ona bağışlar.
Allah sana iyi ahlâkı bağışlamış bulunuyor!" buyurdu.
Sa'd b. Ubâde: "Hamd olsun Allah'a ki, O bana bunu yaptı!" dedi.
Sabit b. Kays:"Yâ Rasûlallah! Sa'd'ın ev halkı Cahiliye çağında da ulumuz, kuraklık ve kıtlık yıllarında da bizim yediricilerimizdendi" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "İnsanlar, birtakım madenler ve cevherlerdir.
Onların Cahiliye çağında iyileri, İslâmiyet çağında da iyilerdir" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Lahy-i Cemel'e varınca, ihram halinde bulunduğu halde başında­ki rahatsızlıktan dolayı orada tepesinden kan aldırdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Lahy-i Cemel'den hareket ederek
Sukyâ'da konakladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Sukyâ'dan hareket ederek dördüncü gün sabahleyin Ebvâ'ya vardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın annesi Hz. Âmine'nin kabri buradadır.
Peygamberimiz Aleyhisselam Cuma günü Cuhfe'de bir müddet konakladıktan sonra,oradan ayrılarak, Humm yakınında,yolun solunda bulunan mescidde durup namaz kıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ezrak vadisine uğradığı zaman: "Bu hangi vadidir?" diye sordu.
"Ezrak vadisidir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Musa'nın şehadet parmaklarını kulaklarına koyup yüksek sesle telbiye ederek bu vadiden geçişini görür gibiyimdir!" buyurdu ve daha sonra bir tepeye gelip kavuştukları zaman: "Bu hangi tepedir?" diye sordu.
"Herşâ veya Lefttepesidir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yunus'un, yuları hurma lifinden olan
kırmızı tüylü bir devenin üzerinde, sırtında yünden bir abâ bulunduğu halde, buradan telbiye ederek geçtiğini görür gibiyimdir!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cumartesi günü Kudeyd'e vardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Kudeyd'den ayrılarak Müşellel'e uğradı ve orada durup namaz kıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Pazar günü Usfan'a vardı.
Usfan vadisine varıp kavuştukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Ebu Bekir! Bu, hangi vadidir?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir: "Usfan vadisidir!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam; Hud Peygamberin, Salih Peygamberin de bellerine abâ tutunmuş, bellerinden yukarılarını alacalı kumaşla bürümüş, genç, kırmızı,yuları hurma lifinden, dişi deve üzerinde oldukları halde Beyt-i Atîk'i tavaf ve ziyaret için telbiye ederek geçmiş olduklarını haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Pazartesi günü Merru'z-zahran'a uğradı va akşama kadar oradan ayrılmadı
Peygamberimiz Aleyhisselam, uğradığı yerlerde Müslümanlara imam olup namaz kıldırmış ve namaz kıldırdığı yerlere de mescidler yapılmıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselam Merru'z-zahran'dan ayrılıp Şerife geldiği zaman güneş battı.
Şerife geldikleri sırada, Hz.Âişe kadınlık hali görüp ağlamaya başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Seni ağlatan nedir?" diye sordu.
Hz. Âişe: "Vallahi bu yıl hacca çıkmamış olmamı ne kadar isterdim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sana ne oldu?
Sen galiba hayzını gördün?" buyurdu.
Hz. Âişe: "Evet!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu, Allah'ın, Âdem'in kızlarına yazdığı birşeydir.
Sen hacıların yaptığını yap!
Yalnız, temizlenmedikçe Beytullah'ı tavaf etme!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Seniyyeteyn arasına (iki yokuş arasındaki yola) gelip kavuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam geceyi orada, Zi Tuvâ vadisinde geçirdi.
Sabah namazını orada sarp bir tepe üzerinde,  bir semüre ağacının altında kıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın namaz kıldığı yer, Tuvâ mescidinin yapıldığı yer olmayıp bundan biraz aşağıdaki sarp tepe üzerindedir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'ye Girişi

Peygamberimiz Aleyhisselam sabahleyin guslettikten sonra devesi Kasvâ'ya binip, gündüz kaba kuşluk vaktinde,Hacun üzerindeki, Mekke'nin yukan tarafına düşen Kedâ'dan, yokuştan Mekke'ye girdi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kabe'nin Benî Şeybe kapısına kadar ilerledi.
Beytullah'ı gorünce ellerini kaldırdı ve: "Ey Allah'ım! Bu Beytinin şerefini, ululuğunu, heybetini, geçerliliğini, sürümünü arttır.
Ona hac ve umre ile tazimde bulunanların da şereflerini, heybetlerini,
tazimlerini ve iyiliklerini art­tır!"diyerek dua etti.
Devesini Beytullah'ın kapısında indirdi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kâbe'yi Tavaf Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, ridasının bir ucunu sağ koltuğunun altından alıp sol omuzunun üzer­ine atmış ve sağ kolunu açmış olduğu halde Mescid-i Haram'a girip doğruca Hacerü'l-Esved rüknüne vardıve onu istilâm etti.
İstilâm ederken, Peygamberimiz Aleyhisselamın gözleri yaşla doldu.
Hacerü'l-Esved'i öptü, ellerini onun üzerine koyduktan sonra yüzüne sürdü.
"Bismillahi vallahu ekber!
İmanen billahi ve tasdikan bimâ câe bihî
Muhammedün sallallahu aleyhi ve sellem."
 Veya: "Allahumme imanen Rabbike ve
tasdikan bi kitâbike ve sünneti nebiyyike
sallallahu aleyhi ve sell-em" diyerek
Hacerü'l-Esved köşesinden tavafa başladı.
Tavafın ilk üç devresinde adımlarını kısaltıp omuzlarını silkeleyerek
hızlı ve çalımlı yürüdü.
Yemen ve Hacerü'l-Esved köşesine geldikçe "Rabbena âtina fid dünya haseneten ve fil âhireti haseneten ve kına azâbennar"
(Bakara: 201) âyetini okumakta idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam tavafın bu bölümünü tamamlayınca
Hacerü'l-Esved'i öptü, elleri­ni onun üzerine koyduktan sonra yüzüne sürdü.
Halkın arasından güçlükle geçip Makam-ı İbrahim'e erişti.
Makam-ı İbrahim'in arkasında,  Makam'ı kendisiyle Beytullah arasına alarak iki rekat namaz kıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam bu namazda İhlas süresiyle Kâfirûn sûresini okudu.
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam sesini halka işittirecek derecede yükselterek: "İbrahim'in makamını namazgah edininiz!"
(Bakara: 158) mealli âyeti okudu.
Sonra, dönüp Hacerü'l-Esved'i istilâm etti.
ve Hz. Ömer'e: "Ey Ömer! Sen güçlü bir adamsın!
Hacerü'l-Esved'e erişmek için,  omuz vurma!
İnsan­ları, zayıflarını sıkıştırma!
Ne rahatsız edil,  ne de rahatsız et!
Olmazsa, uzaktan el sürüp öpme işareti
yap, kelime-i tevhid oku, tekbir getir,  geç!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdurrahman b. Avf'a da: "Ey Ebu Muhammed Hacerü'l-Esved rüknüne nasıl istilâm yaptın?" diye sordu.
Abdurrahman b. Avf: "Her defasında istilâm yaptım, " dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "İsabet etmişsin!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Sa'y Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, bundan sonra Kabe'nin Benî Manzum kapısından çıkıp Safa tepeciğine gitti.
Oraya yaklaşınca: "Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın şeâirinden (Allah'a ibadete vesile olan nişanelerinden)dir" (Bakara: 158) mealli âyeti okudu ve:"Allah'ın başladığından başlıyorum!" buyurdu.
Sa'ye Safa'dan başlamak üzere, Safa'nın üzerine çıktı.
Beytullah'ı görünce, kıbleye yöneldi.
Beytullah'a bakarak  Allah'ı tevhid ve tekbir etti.
Üç kere (Vâkidîye göre yedi kere): "Bir olan Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
O'nun eşi, ortağı yoktur!
Mülk O'nundur!
Hamd O'na mahsustur!
Diriltir, öldürür!
O herşeye kâdirdir!
Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
Allah va'dini yerine getirdi: Kuluna yardım etti.
Toplanmış olan bütün kabileleri yalnız başına boz­guna uğrattı" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam tekrar,Allah'ı tekbir ve O'na hamd ettikten sonra Allah'ın dilediği kadar  dua etti.
Duada söylediklerini de üç kere tekrarladı.
Sonra, Safa tepeciğinden Merve tepeciğine doğru yürüy­erek indi.
Peygamberimiz Aleyhisselam o kadar hızlı sa'y ediyordu ki,sayinin hızından izarının açılıp diz­lerinin göründüğü oluyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu hızlanışı sa'y vadisinin ortasına gelince yapıyor, ortayı geçince tabiî yürüyüşüne devam ediyordu.
Müslümanlara da: "Ey insanlar!
Şüphe yok ki, Yüce Allah sa'yi size vacib kıldı
Sa'y ediniz!" buyuruyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın say vadisi içinde "Rabbiğfir verham ve entel eazzü'l-ekrem!=Yâ Rab! Beni yarlığa ve bana rahmet et!
En aziz, en kerim Sensin!" diyerek dua ettiği de rivayet edilir.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Merve tepeciğine ulaşıp çıktığı zaman, Safa tepeciğinde yaptıklarını Merve tepeciğinde de aynen yaptı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın hem Beytullah'ı tavafını, hem Safa ile Merve arasındaki sa'yini, etrafına üşüşen halk kendisini görsünler de bilmediklerini sorsunlar diye yüksekte bulunmak için, hay­vanının üzerinde olduğu halde yaptığı da rivayet edilir.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Veda Haccında üç tavafı olup, kudüm tavafı olan ilkini yaya olarak yaptı.
İkincisi, kurban günü yaptığı, farz olan tavaftır.
Üçüncüsü de veda tavafıdır.
Sanıldığına göre; biniti i olarak yaptığı tavaf ikinci veya üçüncü tavafıdır, ya da her ikisidir.
Saye gelince; bunu da Peygamberimiz Aleyhisselam önce yürüyerek yapmış, sonra da binitli olarak tamamlamıştır.
Peygamberimiz Aleyhisselam Safa'dan Merve'yeyedi gidiş-gelişle şayi Merve'de tamamladı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın İhram Hakkındaki Emri

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kimin yanında kurbanı varsa,
o ihram üzere kalsın!
Sizden hanginizin yanında kurbanı yoksa, hemen ihramdan çıksın ve
haccını umreye çevirsin!" buyurdu.
Bunun üzerine Sürâka b. Malik ayağa kalkarak: "Yâ Rasûlallah!
Bu iş bizim bu yılımıza mı mahsustur, yoksa temelli sürüp gidecek midir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, parmaklarını birbirine kenetleyerek, iki üç kere: "Umre hacca dahil olmuştur!
Kıyamete kadar temelli sürüp gidecektir!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yanında kurban getirmiş olduğu için, ihramdan çıkmadı

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebtah'ta Kurulan Çadırda Kalışı

   Hz. Ali'nin Yemen'den Mekke'ye Gelişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, daha önce, Hz. Ali'yi Yemen'e göndermişti.
Hz. Ali, Yemen'den, Peygamberimiz Aleyhisselama ait zekat develeriyle Mekke'ye geldi.
Hz. Fâtıma'yı, ihramdan çıkanlar arasında buldu.
Hz. Fâtıma boyalı elbise giymiş ve gözlerine de sürme çekmişti.
Hz. Ali onun bu yaptığını beğenmediyse de, Hz. Fâtıma: "Bunu bana babam emretti!" dedi.
Hz. Ali, Hz. Fâtımayı bu yaptığından dolayı azarlamak ve onun
Peygamberimiz Aleyhisselam adına söylediklerini sormak üzere
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gitti.
Hz. Fâtıma'nın yaptıklarını haberverince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Doğru söylemiş!
Sen hacca niyetlenirken ne demiştin?"diye sordu.
Hz. Ali: 'Ey Allah'ım!
Resûlün neye niyetlendiyse, ben de ona niyetlendim!' dedim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Benim yanımda kurbanım var.
Sen de ihramdan çıkma!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam terviye gününden  bir gün önce, öğle namazından sonra,  Hacerü'l-Esved rüknü ile Makam-ı İbrahim arasında dikilerek irad ettiği hutbesinde: "Sizden, öğle namazını Mina'da kılmaya gücü yetebilen, öyle yapsın!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Kabe'ye alacalı Yemen kumaşından örtü örttürdü. 

Mina'ya Gidiş

Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'de dört gün; Pazar, Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri kaldı.
Beşinci Perşembe tenviye günü, Beytullah'ı yedi kere tavaf ettikten sonra, güneşin batıya eğildiği sırada hayvanına bindi.
Mina'da, Dârü'l-İmâme'nin bulunduğu yere indi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle, ikindi,akşam ve yatsı namazlarını Mina'da kıldı.
Geceyi, Cuma gecesini Mina'da geçirdi.
Sabah namazını da Mina'da kıldı.
Güneş doğuncaya kadar bekledi.
Nemire'de kendisine bir çadır kurulmasını emretti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, güneş doğduğu zaman hayvanına bindi.
Zilhicce'nin dokuzunca Cuma günü sabahleyin umumî yolun sağındaki Dabb yolunu tutup Arafat'a doğru hareket etti.
Mina'dan Arafat'a giderken ashabın kimi telbiye ediyor, kimisi de tekbir getiriyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mina'dan Arafat'a varıncaya kadar telbiyeyi kesmedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Arafat Hutbesi

Cahiliye devri insanlarının ayları geriletmeleri yüzünden, Hz. Ebu Bekir, dokuzuncu yıl haccını Müslümanlara Zilkade ayında yaptırmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın onuncu yıl haccı ise, Zilhicceye rastlamış bulunuyordu.
Hicretin 9. yılında, 9 Zilhicce arefe günü de Cuma gününe rastlamıştı

Güneş batıya doğru eğilince Peygamberimiz Aleyhisselam devesi
Kasvâ'nın hazırlanmasını emret­ti ve Kasvâ'ya hemen semer vuruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kasvâya binip Ürene vadisine vardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam:"Hamd Allah'a mahsustur.
O'na hamd eder,O'ndan yarlıganmak diler ve O'na tevbe ederiz.
Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından Allah'a sığınırız.
Allah'ın doğru yola ilettiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola iletecek yoktur.
Şehadet ederiz ki; Allahtan başka hiçbir ilah yoktur!
O birdir, O'nun eşi ortağı yoktur.
Ve yine şehadet ederiz ki; Muhammed O'nun kulu ve resûlüdür.
Ey Allah'ın kulları!
Ben size Allahtan sakınmanızı tavsiye ve O'na itaate teşvik ederim.
Size hayır olan şeyden söz açmak ister ve bundan sonra derim ki" buyurup, iki dizinin üzerine gelerek:"Ey insanlar!  Sözlerimi iyi dinleyiniz!
Vallahi bilmiyorum!
Belki de şu durduğum yerde, bu yılımdan sonra sizinle bir daha buluşamayacağım!
Dikkat ediniz!
Belki, bu yılımdan sonra beni bir daha göremeyeceksiniz!
Dikkat ediniz!
Belki, bu yılımdan sonra beni bir daha göremeyeceksiniz!
Dikkat ediniz! Belki, bu yılımdan sonra beni bir daha göremeyeceksiniz!
Sözleri iyice dinleyip ezberleyen kişiye Allah rahmet etsin!
Belki, anlamayan, anlayana iletip anlatır.
Anlayan da, belki kendisinden daha iyi anlayışlı olana iletir!" buyurdu.
O sırada Şenûe kabilesi adamlarına benzeyen uzun bir adam kalkarak: "Ey Allah'ın Peygamberi!
O halde bizler ne yapalım?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Rabbinize kulluk ediniz!
Beş vakit namazınızı kılınız!
Ramazan ayında orucunuzu tutunuz!
Beytullah'ı haccediniz! Zekatınızı, gönlünüzden koparak, gönül hoşluğuyla veriniz!
Yüce Rabbinizin Cennetine girersiniz!"dedi ve:  "İşitiyor musunuz?" buyurdu.
Başka bir cemaatten bir adam: "Ne diyorsun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Rabbinize ibadet ediniz!
Beş vakit namazınızı kılınız!
Orucunuzu tutunuz!
Mallarınızın zekatını veriniz!
Âmirinize itaat ediniz!
Cennete girersiniz!" buyurdu.
 Peygamberimiz Aleyhisselam hitabesine en yüksek sesiyle devam ederek: Ey insanlar! Bu, hangi gündür?" diye sordu.
"Allah ve Allah'ın Resûlü daha iyi bilir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu ayınız, hangi aydır?" diye sordu.
"Allah ve Allah'ın Resûlü daha iyi bilir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu beldeniz, hangi beldedir?" diye sordu.
"Allah ve Allah'ın Resûlü daha iyi bilir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Gününüz, haram ve dokunulmaz bir gündür!
Ayınız, haram ve dokunulmaz bir aydır!
Beldeniz, haram ve dokunulmaz bir beldedir!
 Ey insanlar!  İşte, kanlarınız ve mallarınız da, Yüce Rabbinize kavuşuncaya kadar bu gününüzde, bu ayınızda, bu beldenizde olduğu gibi birbirinize haram ve dokunulmazdır!
Haberiniz olsun ki; ben, önceden gidip Havuz başında sizi bekleyeceğim!
Başka ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla övüneceğim!
Sakın, çok günah işleyip yüzümü kara çıkarmayınız!
Benden gömnüş, benden işitmiş, benden sormuş olduğunuz şeylerde bana isnad ederek yalan uyduran kimse,
Cehennemdeki yerine hazırlansın!
Haberiniz olsun ki; ben birtakım erkek kadın insanlan kurtaracağım!
Kurtarmak isteyeceğim diğer birtakım kimselere gelince; onlar hakkında bana galebe çalı­nacaktı 'Yâ Rabbi!
Bunlar da benim sahabilerimdir!' diyeceğim.
Yüce Allah ise: 'Senden sonra onların neler yaptığını sen bilmezsin!'
buyuracaktır" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Sözlerini Rebia'ya Tekrarlatması

Peygamberimiz Aleyhisselam, Rebia b. Ümeyye'ye: "Resûlullah Aleyhisselam, size: 'Ey insanlar!
Bu hangi aydır?' diye soruyor, de!" buyuruyordu.
Rebia b. Ümeyye, seslenerek onlara bunu ulaştırıyor, duyuruyordu.
Onlar da: "Haram olan aydır!" diyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Söyle onlara: 'Allah kanlarınızı, mallarınızı-Rabbinize kavuşuncaya kadar-bu ayınız gibi size
haram ve dokunul­maz kılınıştır!
Sizler muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız!
Bütün amellerinizden, işlediklerinizden sorguya çekileceksiniz!" buyuruyor;  "Tebliğ ettim mi?" diye sorduktan sonra, elini semaya kaldırıp:  "Ey Allah'ım!
Bunlara tebliğde bulunduğuma şahit ol! 
Ey Allah'ım!
Bunlara tebliğde bulunduğuma şahit ol!
Kimin yanında emanet varsa, onu hemen sahibine teslim etsin!
İyi biliniz ki; üç şey mü'min veMüslümanın kalblerine kin ve kıskançlık sokmaz:
1. Allah'a ihlaslı olarak amel etmek,
2. Emir sahiplerine nasihatta bulunmak,
3. Müslüman cemaatine-ki onlar dua ederlerse duaları müstecabdır ve arkadakilerine de şamildir  tâbi olmak.
İyi biliniz ki; Cahiliye devrine ait herşey ayaklarımın altına konulmuş, hükümsüz sayılmıştır.
Bu cümleden olarak Cahiliye devrinin bütün kan davaları kaldırılmış,
hükümsüz sayılmıştır.
Kaldırdığım, hükümsüz saydığım ilk kan davası da bize ait kan davalarından İbn Rebia b. Haris b. Abdulmuttalib'in kan davasıdır.
Kaldırdığım, hükümsüz saydığım ilk ribâ (faiz) bizim, yani amcam Abbas b. Abdulmuttalib'in ribâ alacağıdır.
Onun tümü kaldırılmış, hükümsüz sayılmıştır.
Fakat, anaparalarınız size aitir, sizin hakkınızdır.
Ne bundan fazlasını isteyip borçlulara zulmediniz, ne de hakkınızdan aşağı alıp mazlum durumuna düşünüz!
Yüce Allah 'Ribâ yoktur!' diye hükmetmiştir.
İmdi ey insanlar!
Şeytan, muhakkak ki, şu toprağınızda kendisine tapılmaktan temelli olarak umudunu kesmiştir.
Fakat, siz bunun dışındaki, ufak-tefek işi erinizde ona uyacak olursanız, bu onu hoş­landıracaktır!
Dininiz üzerinde ondan sakınınız!
Ey insanlar!
O nesî denilen ay geriletme işi, ancak küfürde bir artma sebebidir ki, onunla kâfirler şaşırtılır.
Onlar bunu bir yıl helâl, bir yıl da haram sayarlar ki, Allah'ın haram kıldığına sayıca uydursunlar da, Allah'ın haram ettiğini helâl kılsınlar. [Tevbe: 32]

Allah katında ayların sayısı onikidir.
Onlardan dördü haram aylardır ki,üçü birbiri ardınca gelir Zilkade, Zilhicce, Muharrem, Bir  Receptir.
Ey insanlar!
Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz!
Çünkü siz onları ancak Allah'ın emaneti olarak aldınız.
Ve kendileriyle evlenmeyi de Allah'ın kelimesi,emir ve müsaadesiyle helâl ediniz.
Ey insanlar!
Şüphe yok ki, sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır!
Onların da sizin üzerinizde hakları vardır!
Sizin onlar üzerindeki hakkınız, döşeğinize sizden başka hiç kimseye ayak bastırmamaları ,  arayı açacak fuhuş irtikap etmemeleri ,istemediğiniz kimseyi evlerinize sokmamalarıdır.
Eğer onlar bunun aksini yaparlarsa, Allah sizin onları yatakta yalnız bırakmanıza izin vermiştir.
Kendilerini, fazla incitmeyecek derecede, dövebilirsiniz de.
Eğer uysallık ederler,   size boyun eğerlerse onların üzerinizdeki hakkı, mâruf veçhile, yani memleket âdet ve geleneğine göre kendilerinin bütün yiyecek ve giyeceklerini sağlamaktır
Kadınlar hakkında hayırlı olmanızı tavsiye ederim.
Çünkü onlar yanınızda zayıftırlar.
Emanettirler.
Kendileri için birşeye malik değildirler.
Ey insanlar! Size tebliğ etmiş olduğum sözlerimi aklınızda iyice tutunuz!
Ben size öyle birşey bıraktım ki, ona sımsıkı sarılırsanız, hiçbir zaman doğru yoldan sapmazsınız.
O, Allah'ın Kitabıdır.
Allah'ın Peygamberinin sünnetidir.
Ev halkımdır.
Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz ve aklınızda iyice tutunuz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler!
Kişiye, kardeşinin malı, kendisi onu gönlünden koparak vermiş olmadıkça, helâl olmaz!
Kendinize zulüm ve yazık etmeyiniz!" buyurdu.
Sonra da: "Allah aşkına! Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
Müslümanlar "Allah için, evet! Tebliğ ettin!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Şahit ol!" diyerek Allah'ı şahit tuttu , sonra da sözlerine şöyle devam etti: "Sakın, benden sonra kâfircesine Cahiliyet haline dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız!
Ey insanlar!
Rabbiniz bir, babanız birdir!
Hepiniz Âdem'in soyundansınız.
Âdem de topraktandır
Allah katında sizin en şerefliniz, en muttaki olanınız, Allah'ın emirlerini en çok yerine getireniniz, yasaklarından da en çok sakınanınızdır!
Arabın Arap olmayana üstünlüğü ancak takva iledir" buyurdu ve:
"Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
"Evet! Tebliğ ettin!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sizden, burada bulunanlar, bunları bulunmayanlara da tebliğ edip ulaştırsınlar!
Ey insanlar!
Şüphe yok ki, Allah her hak sahibine hakkını vermiştir.
Vâris için, vasiyete gerek yoktur.
Çocuk, kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir.
Zânî için, mahrumluk vardır.
Kendisini babasından başkasına isnad eden kişi veya efendisinden başkasına nisbet eden köle, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanetine uğrasın! Allah öylelerinin ne tevbe ve nafilesini, ne de fidye ve farizasını kabul eder!
Kölelerinize karşı iyi davranınız!
Kölelerinize iyi bakınız!
Onlara kendi yediklerinizden yediriniz, kendi giydiklerinizden de giydiriniz!
Onlar bir suç işlerler de kendilerini bağışlamak istemezseniz, satınız!
Fakat, onlara azap ve işkence yapmayınız!
Ey insanlar!
Size âzası kesik bir köle de âmir tayin edilecek olsa-sizi Allah'ın Kitabıyla idare ettiği zaman-onu dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz!" buyurdu.
"Size, ben sorulacağım.
Benim hakkımda ne söyleyeceksiniz bakayım?" diye sordu.
Müslümanlar "'Allah tarafından getirdiklerini bize tebliğ ettin!
Peygamberlik vazifeni yerine getirdin!
Bizi öğütledin!' diyerek şehadette bulunacağız!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, şehadet parmağını semaya kaldırıp halka işaret ederek: "Allah'ım! Şahit ol! Allah'ım! Şahit ol! Allah'ım! Şahit ol!
Vesselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh=Allah'ın selam, rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" buyurarak hutbesini sona erdirdi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Öğle Vaktinde Öğle ile İkindi Namazını Birleştirerek Kıldırışı

Peygamberimiz Aleyhisselam hutbesini sona erdirdiği sırada, Bilal-i Habeşî öğle ezanını okumaya başladı .
Peygamberimiz Aleyhisselam susup ezanı dinledi, ezan bitince devesini indirdi.
Bilal-i Habeşî kâmet getirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, önce öğle namazının farzını; arkasından da kamet getirilip ikindi namazının farzını kıldırdı.
Bir ezan, iki kametle iki vaktin namazını birleştirdi.
İkisinin arasında başka namaz kılmadı.

Arafat Vakfesi ve Duası

Peygamberimiz Aleyhisselam, namazdan sonra devesi Kasvâ'ya binip Cebelü'r-Rahme'nin dibinde­ki vakfe yerine vardı.
Kasvâ'nın göğsünü kayalara doğru çevirdi.
Kayaların toplu bulunduğu yeri önüne aldı ve kıbleye döndü.
Güneş batıp sarılığı azıcık gidinceye kadar vakfe yaptı .
Müslümanlara da, Arafat vakfesini yapmalarını eliyle işaret buyurdu.
Arafat'ta, uzakça yerlerde bulunanlara da haber göndererek: "Meşâirinizin (Allah'a ibadete vesile olan ibadet yerlerinizin) üzerinde durunuz!
Çünkü, siz babanız İbrahim'in mirasından bir miras üzere bulunuyorsunuz
İşte burası, Araf attır ve vakfe yeridir.
Arafat'ın her tarafı vakfe yeridir.
Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk..." diyerek telbiye etti ve: "Hayır ancak ahiret hayrıdır!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, devesinin yularını bir eliyle tutup diğer elini kaldırarak dualarının efdal ve üstünü; en çok yaptığı ve
kendisinden önceki peygamberlerin de duası olan şu dua ile dua etmeye başladı: "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
O Birdir, O'nun eşi ortağı yoktur.
MülknO'nundur!
Hamd O'na mah­sustur!
Hayır yalnız O'nun elindedir.
O diriltir, öldürür.
O herşeye kâdirdir.
Allah şu gerçeğe şehadet eyledi ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yok, ancak O vardır!
Bütün melekler­le ilim uluları da, adi ve hakkaniyetle durarak şahittir ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yok, ancak Aziz ve Hakim olan O vardır. [Âl-i İmran: 18]
Ben de bu gerçeğe şahit olanlardanım yâ Rab!
Ey Allah'ım! Senin buyurduğun gibi, bizim söylediğimizden daha üstün olarak Sana hamd olsun!
Ey Allah'ım! Benim namazım, ibadetim, diriliğim, ölümüm Senin içindir!
Dönüşüm Sanadır!
Mirasım da, ey Rabbim, Sana aittir!
Ey Allah'ım!
Kabir azabından, kalbin vesvesesinden, işlerin dağınıklığından Sana sığınırım!
Ey Allah'ım!
Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden Sana sığınırım!
Ey Allah'ım!
Gözümde bir nur, kulağımda bir nur, kalbimde bir nur yarat!
Ey Allah'ım!
Göğsüme genişlik ver!
İşimi kolaylaştır!
Ey Allah'ım!
Göğüslere vesvese veren şeytandan, işlerin karışıklığından,
kabir fitnesinin şerrinden, gecenin getirdiği şeylerin şerrinden, gündüzün getirdiği şeylerin şerrinden, korkunç rüzgârların getirdiği âfetlerin şerrinden, zamanın nöbet nöbet gelen mihnet ve belâlarının şerrinden Sana sığınırım!
Ey Allah'ım!
Sağlığın hastalığa çevrilmesinden, birdenbire gelip çatacak azabından ve bütün gaz­abından Sana sığınırım!
Ey Allah'ım! Beni doğru yoluna ulaştır!
Geçmişimi, geleceğimi bağışla!
Ey başvurulacakların en hayırlısı!
Kendisinden istenilenlerin en keremlisi, en vergilisi, ey mer­hametlilerinen merhametlisi olan Allah!
Yarattıklarına ve Beytinin hacılarına verdiklerinin en üstününü şu akşam üzeri bana ver!
Ey dereceleri yükselten, bereketleri indiren, ey gökleri ve yeri yaratan Allah!
Sesler türlü türlü dillerle gürüldeyip Sana doğru yükseliyor, Senden dileklerde bulunuyor!
Benim dileğim de; dünya halkının beni unuttuğu imtihan yurdunda
Senin beni anmaklığındır!
Ey Allah'ım! Sen sözümü işitiyor,bulunduğum yerimi görüyor,
gizli-açık neyim varsa biliyorsun!
İşlerimden hiçbiri Sana gizli değildir!
Ben çaresizim, yoksulum.
Senden yardım ve eman diliyorum!
Korkuyorum, kusurlarımı itiraf ediyorum!
Bir çaresiz Senden nasıl isterse, ben de öyle istiyorum!
Zelil bir günahkâr Sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle yalvarıyorum!
Senin yüce huzurunda boynunu bükmüş, Senin için gözlerinden yaşlar boşanan, Senin uğrunda bütün varlığını zelil eden, Senin için bumunu topraklara sürten bir kulun Sana nasıl dua ederse, ben de öyle dua ediyorum!
Ey Rabbim!
Duamı kabul buyurmaktan beni mahrum kılma!
Bana Rauf ve Rahîm ol ey istenilenlerin ey hayırlısı ve verenlerin en keremlisi!
İlâhî! Sana karşı kim kendisini övebilir?
İlâhî! Dilim mâsiyetlerie tutulmuş.
Benim Sana vesile kılacakne işe yarar bir amelim, ne de emelden başka bir şefaatçim var!
İlâhî! Biliyorum ki; kusurlarım yüzünden ne huzurunda mevkiim, ne de Senden özür dilemeye yüzüm kalmıştır!
Fakat Sen keremlilerin en keremlisisin!
İlâhî! Ben merhametine yetişmeye ehliyetli değilsem, merhametin
Bana yetişebilir!
Çünkü Senin rahmetin herşeyi kuşatacak derecelerde geniştir!
Ben de o kuşatılacak şeylerdenim! İlâhî!
Benim kusurum ne kadar büyük de olsa, Senin affının yanında küçük kalır!
Sen onları Bana bağışlayıver ey kerem sahibi Allah! İlâhî!
Sen kerem sahibi Allah'sın! Ben ise âciz bir kulum!
Ben günah işler durursam, Sen de bağışlar durursun! İlâhî!
Sen ancak Sana itaatli olanlara rahmet ve merhamet edeceksen,
günahkârlar kime sığı­nacaklar?
İlâhî!
Ben bile bile tâatinden uzaklaştım!
Sana karşı günah sayılacak yana yöneldim!
Senin şanın, her türlü eksik ve noksan sıfatlardan uzaktır!
Benim üzerimde Senin delilin, af ve keremin büyüktür!
Bana karşı Senin delilin sabittir!
Benim ise Sana karşı hiçbir delilim yoktur!
Ben Sana her an muhtacım!
Senin ise Bana hiçbir ihtiyacın yoktur!
Sen ancak yaratanım olarak beni bağışlarsın!
Ey duacıların dualarını kabul edenlerin en hayırlısı ve ey ümit bağlananların en üstünü! İslâmiyet ve Muhammed Aleyhisselam üzerindeki himayen hürmetine Sana yöneliyorum:
Benim bütün suçlarımı bağışla! Benim şu durduğum yerden, bütün hacetlerimi yerine getirmiş, dileklerimi ihsan buyurmuş, temen­nilerimi gerçekleştirmiş olarak döndür! İlâhî! Bana öğrettiğin dua ile Sana dua ediyorum! Bana öğretip verdiğin ümitten beni mahrum etme! İlâhî! Karşında huşu ve huzû ile eğilen, kusurlarını itiraf ederek Sana sığınan, gözyaşları akıtarak tevbe eden, haksız davranışlarının bağışlanması ve affedilmesi için yalvaran, umduğuna ermeyi ancak Senden bekleyen, bütün kusurlarına rağmen vakfesinde Senin ihsanından ümidini kesmeyen bu kuluna akşam üzeri ne yapacaksın? Ey bütün canlıların sığındığı ve bütün mü'minlerin yardımcısı ve koruyucusu! İyilik edenler Senin rahmetinle kurtulurlar, kötülük edenler de kendi günahlarıyla helak olurlar! Ey Allah'ım! Senin huzuruna çıktık, Senin civarına konduk! Ümitlerimiz Sensin, dileklerimiz Senin yanındadır! Senin ihsanını diler, rahmetini umar, azabından da korkarız! Kusurlarımızın bütün ağırlığıyla yine Sana kaçıp sığındık! Senin Beyt-i Haramını ziyaret kasdında bulunduk! Ey istekçilerin ihtiyaçlarının sahip ve maliki olan Allah! Ey susup duranların içlerinden geçirdiklerini bilen Allah! Ey yanıbaşında yardım beklenecek başka Rab bulunmayan Allah! Ey Kendisinin üstünde korkulacak başka bir yaratıcı blunmayan Allah! Ey yanına varılacak veziri, rüşvet verilecek kapıcısı bulunmayan Allah! Ey dilekler çoğaldıkça cömertliği, keremi artan; ihtiyaçlar çoğaldıkça fazi u ihsanı artan Allah! Ey Allah'ım! Sen her misafiri kondurup ağırlarsın! Bizler de Senin misafirleriniz! Bizleri cennetine kondurup ağırla! Ey Allah'ım! Her kafileye bahşiş, her isteyene atiyye verilir; her ziyaretçiye ikram edilir! Her sevap umucuya sevap verilir! Senin katındaki mükâfattan her mükâfat dilenene mükâfat, Senin katındaki rahmetten her rahmet dilenene rahmet, Sana yakın olmayı özleyen her özleyiciye yakınlık... ihsan olunur! Senin af yollarını her arayana da af ve mağfiret buyurulur!
Bizler topluca Senin Beyt-i Haramına geldik!
Şu büyük mesâinde vakfeye durduk!
Şu mübarek yerlerde hâzır bulunduk!
Ümidimiz Yüce katındaki sevap ve mükâfata nail olmaktır!
Ümidimizi boşa çıkarma Allah'ım!"

 Peygamberimiz Aleyhisselamın
Ümmeti İçin Özel Olarak Dua Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Arafat'ta akşam üzeri ümmetinin yarlıganması ve rahmete nail olması için Allah'a pek çok yalvardı.  Yüce Allah, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Birbirlerine zulüm, haksızlık edenler hariç olmak üzere, ümmetini bağışladım!
Zalimden mazlu­mun hakkını alacağım!" buyurdu.
 Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey insanlar!
Yüce Allah bugün size in'am ve ihsanda
bulunup aranızdaki haklar hariç olmak
üzere sizleri yarlıgadı.
İyilerinize diledikleri şeyi verdi" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cenab-ı Hakk'a:
"Ya Rab! Sen istersen uğradığı zulümden
dolayı mazluma cennet verip zalimi de
yarlıgamaya kadirsin!" dedi.
Yüce Allah, Arefe günü akşamı,
Peygamberimiz Aleyhisselamın
bu duasını kabul buyurmadı.

İslâm Dininin Kemâle Erdiğinin ve
Müslümanlar Hakkında İlâhî Nimetin
Tamamlandığının Müjdelenişi "


...Artık bugün kâfirler dininizden umutlarını kestiler.
Onlardan korkmayınız, ancak
Benden korkunuz!
Bugün, sizin dininizi kemâle erdindim,
üzerinizdeki nimetimi tamamladım
ve İslâmiyeti size din olarak seçip kabul ettim"
(Mâide: 3)
mealli âyet Peygamberimiz Aleyhisselama
Cuma günü Arafafta, akşam üzeri nazil oldu.

 Yüce Allah'ın Mü'min Kullarını
Meleklerine Övüşü


Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yüce Allah,
Arefe günü akşam üzeri meleklere:
'Şu kullarıma bakınız!
Toz toprak içinde her uzak yoldan
Bana geldiler
Onlar rahmetimi umuyor,
azabımdan korkuyorlar!
Halbuki, Beni görmüş değillerdir!
Acaba görmüş olsalar ne yaparlardı? buyurdu" dedi.


Peygamberimiz Aleyhisselamın
Hac Hakkındaki Açıklaması


Peygamberimiz Aleyhisselam, Arafat'ta
bulunduğu sırada, yanına Necd halkından
bazı kimseler gelerek: "Yâ Rasûlallah! Hac nasıldır?
Nasıl tamam olur?" diye sordular.

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hac Arefe'dir.
 Arefe günüdür.
 Arefie günü haccıdır.
Arafat günüdür.
 Kim Müzdelife gecesi sabah namazından önce
Arafat'a gelirse, o hacca yetişmiş,
haccı tamamlamış olur.
Mina günleri üçtür.
Acele edip orada iki gün kalan kimseye günah yoktur.
Geciken kimseye de günah yoktur" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu buyruğu
bir münadi tarafından da halka tebliğ edildi.
 Arafatta Müslümanlardan kimi telbiye etmekte,
kimisi de tekbir getirmekte idi.

Arafat Vakfesinde Devesinden
Düşüp Ölen Müslüman


Bir adam, Arafat'ta Peygamberimiz Aleyhisselamla vakfe yaparken birdenbire hayvanından düştü, boynu kırılıp hemen öldü.
 Allah ondan razı olsun! Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu su ve sidrle yıkayınız ve iki elbise içine kefenleyiniz! Kefene koku saçmayınız! Başını ve yüzünü de örtmeyiniz! Çünkü Allah onu Kıyamet gününde telbiye eder bir halde diriltecektir!" buyurdu.

 Arafat'tan Müzdelife'ye Dönüş

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Putlara tapan Cahiliye halkı, güneş batmadan
önce, güneş adamların yüzlerinde sarıkları
gibi olduğu zaman Arafat'tan dağılırlardı.
Biz, güneş batmadıkça Arafat'tan
dağılmayacağız"buyurdu.

"Çünkü Arafat vakfesinde Cebrail Aleyhisselam
gelip İbrahim Aleyhisselamı akşam namazı
kılın­madan önce acele yola çıkarmıştı.

 Güneş tamamıyla battıktan sonra,
Peygamberimiz Aleyhisselam, terkisinde
Üsâme b.Zeyd olduğu halde Arafat'tan
Müzdelifeye doğru hareket etti.

Peygamberimiz Aleyhisselamın gidişi,
hızlı gidişle ağır gidiş arası bir gidişti.
Meydan buldukça hayvanını hızlandırmakta
ağır gitmek istediği zaman da Kasvâ'nın
yularını başı semerin altındaki deliğe çarpacak
derecede kasmakta, kum tepeciklerinden
birine geldikçe de düzlüğe çıkıncaya kadar
dizginini gevşetmekte idi.
Halk da, sağdan soldan akın akın giderlerken,
sağa sola çarpıyorlardı.
 Peygamberimiz Aleyhisselam bir ara onların
hayvanlarını koşturmaya başladıklarını gördü.
Arka tarafında bazı kimselerin de
develerini bağıra bağıra azarladıklarını işitti.
Onlara kamçısıyla işaret ederek:
 "Ey insanlar! Sükûnetli ve yavaş olunuz!
 Develeri, atları koşturmak
tâat ve iyilik değildir!" buyurdu.

 Bunu halka ilan ettirince, Müzdelife'ye varıp
konaklayıncaya kadar, ne insanların,
ne de hayvan­larının ayaklarının
yerden yükseldiği görüldü.

 İnsanı Cehennemden Uzaklaştıracak
ve Cennete Yaklaştıracak Ameller


Peygamberimiz Aleyhisselamın vasıflarını öğrenerek Kûfe'den kalkıp gelen Abdullahi'l-Yeşkurî der ki: "Onu Mina'da aradım. Bana: 'O, Arafat tadır! denildi. Arafat'a kadar gittim. Arafat yolunda durdum. Kendisini görünce, sıfatlarıyla tanıdım. Önünde giden bir adam, bana: 'Resûlullahın yolundan çekil! dedi. Resûlullah: 'Bırak adamı! Bakalım ne haceti var?' buyurdu. Sıkışa sıkışa yanına kadar sokuldum. Hayvanının yularını tuttum ve: 'Yâ Rasûlallah! Ben sana iki şey soracağım: Beni Cehennemden kurtaracak, Cennete koyacak şey nedir? Beni Cennete yaklaştıracak, Cehennemden uzaklaştıracak ameli bana bildir! dedim.

Resûlullah Aleyhisselam,
semaya baktıktan sonra başını önüne eğdi.
Sonra da, bana yüzünü döndürüp:
'Eğer sen meseleyi büyütmez, uzatmaz,
kısa kesersen, benim söyleyeceklerimi
iyice aklında tut:
Allah'a, hiçbir şeyi eş ortak koşmaksızın ibadet et!
Farz olan beş vakit namazı kıl!
Farz olan zekatı ver!
Beytullah'ı haccet!
Ramazan orucunu tut!
Halkın sana yapmasını istemediğin şeyi,
sen de onlara yapma!
Çekil artık hayvanın yolundan!' buyurdu."

Akşam ve Yatsı Namazlarının
Yatsı Vaktinde
Birleştirilerek Kılınışı


ve Müzdelife Vakfesi Müzdelife'ye varılınca bir ezan okundu.
 Kamet getirildi.
 Peygamberimiz Aleyhisselam, bir ezan
ve iki kametle önce akşamı, arkasından da
yatsıyı toptan; akşamın farzını üç, yatsının farzını
iki rekat olarak kıldırdı.
"Akşamla yatsıdan ibaret olan
bu iki namaz, şu yerde belli
vakitlerinden değiştirilmiştir.
Sakın, halk yatsı girmedikçe
Müzdelifeye gelmeye çalışmasın!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, fecir doğuncaya
kadar Müzdelife'de yattı.
 Sabah namazını bir ezan ve bir kametle, vaktinden önce,
 yani alacakaranlıkta kıldırdı ve:
"Sabah namazının vakti
(şafağın sökmesine işaretle) şu saattir!" buyurdu.
Sonra, Kasvâya binerek Meş'ar-i Haram'a geldi.
Kuzah* dağının üzerinde durdu ve:
"İşte Kuzah! O vakfe yeridir!
Müzdelife'nin her yeri vakfe yeridir!" buyurdu.
Kıbleye yöneldi. Allah'a hamd ü sena ve dua etti.
 Tekbir getirdi, tehlil ve tevhid okudu.
Ortalık iyice aydınlanıncaya kadar
vakfeden ayrılmadı.
'Lebbeyk! Allahümme Lebbeyk!...
diyerek telbiyeye devam etti.
 Peygamberimiz Aleyhisselam, kendisinin
Mina'da atacağı taşları Müzdelife'de
toplatıp Akabe cem­resine taşıttı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ümmeti
Hakkındaki Duasının Kabul Buyuruluşu


Yüce Allah, Arafat'ta Peygamberi imiz Aleyhisselamın: "Sen istersen uğradığı zulümden dolayı mazluma Cennet verip, zalimi de yarlıgarsın!" diyerek yap­tığı duasına o akşam icabet buyurmamıştı. Peygamberimiz Aleyhisselam, ertesi günü, Müzdelife sabahında bu husustaki duasını tekrarladı, sonra da güldü.

Ashabdan bazıları ,  Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer:
 "Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun!
Sen bu saatte şurada hiç gülmezdin!?
Allah seni hep güldürsün!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yüce Allah iyi olanlarınızı yarlıgadı.
İyilerinizin iyi olmayanlar hakkındaki
şefaatini kabul buyurdu.
İnen ilâhî rahmet, onları içine aldı,
sonra yeryüzüne dağıldı.
Tevbe edip dilini ve elini günahtan koruyan
ve sakınan herkesin üzerine düştü!
Şeytanla askerleri ise, Arafat dağlarının üzerinde:
'Allah onlara bakalım ne yapacak?'
diye gözlüyorlardı.  Yüce Allah'ın benim duamı
kabul buyurduğunu ve ümmetimi yarlıgadığını
öğrenince, şeytan başı­na toprak saçtı ve:
'Biz zaten uzun zamandan beri onlar
hakkında korkup duruyorduk!
Nihayet rahmet ve mağfiret gelip onları bürüdü!
 Eyvah! Mahvolduk!' diyerek
çığlıklar kopardılar, dağıldılar.
 Onun yaptığı feryada güldüm.
Şeytanın, Bedir günü dışında hiçbir gün,
Arefe gününde olduğu kadar,
Allah'ın rahmetini indirip büyük günahlardan
geçtiğini görünce zelil, hayırdan uzak, hor ve hakir,
öfkeli bir duruma düştüğü görülmemiştir!" buyurdu.
"Şeytan Bedir günü ne görmüştü?" diye soruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Şeytan Bedir günü Cebrail'in çarpışmak için melekleri sıraladığını görmüştü!" buyurdu.

 Haccın Nasıl Tamamlanmış
Olacağı


Urve b. Müferrisü't-Tâî, halkın
Peygamberimiz Aleyhisselamla
birlikte yaptığı Arafat vakfesine yetişememiş,
Arafat'a ancak Peygamberimiz ve
halk Müzdelife'de bulunduğu sırada
geceleyin vara­bilmiş, orada vakfesini
yaptıktan sonra Müzdelife'ye dönmüştü.

 Urve b. Müferris derki: "Resûlullah Aleyhisselamı, Müzdelife'de vakfe yaptığı sırada gördüm. Kendisi: 'Kim şu namazımızı şurada bizimle birlikte kılar ve bundan önce de Arafat'ta geceleyin veya gündüzün vakfe yapmış bulunursa, o, haccını tamamlamıştır.

Müzdelife'den dönüş yapılıncaya kadar hac âmiri ile halka yetişebilen kişi, hacca yetişmiştir. Hac amiriyle halka burada yetişemeyen kişi ise hacca yetişmiş olmaz!' buyurdu.
Naza çıktığı sırada Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım ve: 'Yâ Rasûlallah! Ben Tayyi'in iki dağından geliyorum! Hayvanımı da, kendimi de yormuş bulunuyo­rum! Vallahi, üzerinde vakfeye durmadığım bir tepe bırakmadım! Benim için hac olmuş mudur?' dedim.  Resûlullah Aleyhisselam: 'Müzdelife'de sabahlayan,  şu namazda bizimle birlikte bulunan, sabah namazını burada biz­imle birlikte kılan,  şu namazda bize yetişen,  şu vakfe yerinde bizimle birlikte vakfe ve bizim­le birlikte dönüş yapan, bundan önce de
Arafat'a gidip geceleyin veya gündüzün vakfe yapmış, oradan dönmüş bulunan kişi, haccını tamamlamış, ihramdan çıkma devresine girmiş olur!' buyurdu." 

Müzdelife'den Mina'ya Dönüş

Müşrikler, güneş doğmadıkça Müzdelife'den
Mina'ya dönmezler ve: "Ey Sedir dağı!
Haydi, güneşin ışığı ile parılda!" derlerdi.
 Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kureyşîler İbrahim Aleyhisselamın
ahdine aykırı davrandılar.
 Cahiliye halkı, güneş doğduktan sonra
adamların yüzlerinde sarıkları gibi
olduğu zaman Meş'ar-i Haram'dan,
Müzdelife'den dağılır, dönerlerdi.
Biz ise güneş doğmadan Müzdelife'den
dağılacak, döneceğiz!
 Kurbanımız da, puta tapanlarınkine aykırıdır!" buyurdu.

 Peygamberimiz Aleyhisselam, Fadl b. Abbas'ı terkisine alarak, güneş doğmadan Müzdelife'den Mina'ya hareket ve orta bir gidişle yola devam etti. Halk, sağdan soldan akın akın gidiyor, Peygamberimiz Aleyhisselam da onlara: "Yavaş olunuz ey insanlar! Yavaş olunuz!" buyuruyor ve kendisi: "Lebbeyk Allahümme lebbeyk!..." diyerek telbiye etmekten geri durmuyordu.

Kulağa, Göze, Dile Sahip Olunup Yarlıganılacak Gün

Fadl b. Abbas, güzel saçlı, ak benizli
ve yakışıklı bir gençti.
Peygamberimiz Aleyhisselam giderken,
Peygamberimiz Aleyhisselamınyanından
birtakım kadınlar geçtiler.
Fadl b. Abbas onlara bakmaya başladı.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam
elini Fadl'ın yüzüne tuttu.
Fadl ise, yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmaya başladı.
Bu sefier, Peygamberimiz Aleyhisselam da
elini öbür tarafa çevirip,
Fadl'ın yüzünü tekrar kapadı.
Fadl ise, yüzünü öbür tarafa çevirerek baktı durdu.
Gördüğü güzel kadın ve kızlara bakmaktan
kendisini alamayan Fadl b. Abbas'a,
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kardeşimin oğlu!
Bu gün, kişinin, kulağına, gözüne,
diline sahip olup yarlıganacağı bir gündür!" buyurdu.

 Peygamberimiz Aleyhisselamın Fadl'ın
boynunu tutup yüzünü başka tarafa
çevirdiğini görünce, Hz. Abbas:
"Yâ Rasûlallah! Amcanın oğlunun
yüzünü ne için çevirdin?" diye sorunca da,
ona: "Bir delikanlı ve bir genç kız gördüm de,
aralarına şeytanın girmeyeceğine
emin olamadım!"buyurdu.

Halka Sükûnetle Gidişin Tavsiye
ve Muhassir'den Toplanacak
Cemre Taşlarının Nasıl Atılacaklarının
Tarif Edilişi


Peygamberimiz Aleyhisselam, Muhassir
vadisine erişip vadiye girince:
"Cemrede atılacak taşları toplayınız!" buyurdu.
 Cemreleri, fiske taşı gibi küçücük
taşları parmak arasına alarak
taşlamalarını da emretti.
 "Bilmiyorum Belki de, bu yılımdan
sonra sizinle bir daha buluşamam!
 Sizi bir daha göremem!" buyurdu.
 Fiske taşının nasıl atılacağını da,
eliyle işaret ederek gösterdi.
 Peygamberimiz Aleyhisselam, Muhassir
vadisinde hayvanını hızla sürüp büyük cemreye,
Akabe cemresine çıkan orta yolu tuttu.
Orada bulunan ağacın yanındaki cemreye vardı.

Cemrenin Anlamı,Cemrelerin Yerleri,Hac Amelleri ve Tarihçesi

"Cemre"nin ateş közü, koru, küçük çakıl taşlan ve daha başka mânâları varsa da, burada hac amel­lerinden cemre ve cemrelerin atıldığı yer mânâsına olup; ilk cemre, orta cemre ve Akabe cemresi diye anılan üç cemredeki taşlamayı, yani küçük çakıl taşlarını belli zamanında belli yerlerde ve belli sayı­da atmayı ifade eder.
Cemrelerin üçü de Mina'dadır.
Akabe cemresi, büyük cemre,kurban kesme günü taşlanır.
Burası Mina'nın sonundadır.
İlk ve orta cemreler ise,Hayf mescidinin yukarısındadır.
Cemre taşları, Allah'ı zikri tesbit etmek,belirlemek,  yedi tekbirin sayısını unutmamak için teşrî kılınmıştır.
Namazın sonunda okunan teşbihlerin sayısını unutmamak için parmakların boğumlarına başvurul­ması da böyledir.
İbrahim Aleyhisselam,İsmail Aleyhisselamla birlikte Kabe'nin duvarlarını yükseltip: "Ey Rabbimiz! İbadet edeceğimiz yerleri, hac amellerini bize göster, öğret!"diye dua ettikleri zaman (Bakara: 128), Cebrail Aleyhisselam geldi ve İbrahim Aleyhisselama: "Kabe'yi tavaf et!" dedi.
İbrahim Aleyhisselamla İsmail Aleyhisselam,Kabe'yi yedi kere tavaf ve Hacerü'l-Esved'i istilâm ettil­er.
Makam-ı İbrahim arkasında iki rekat namaz kıldılar.
Cebrail Aleyhisselam, Safa ve Merve'den başlayarak bütün hac amellerini ve yerlerini gösterdi.
Safa ile Merve için: "İşte bu, Allah'ın şeâirinden (ibadet için belirlenen yerlerinden)dir!" dedi.
O sırada, şeytan Safa yanında koşmaya, İbrahim Aleyhisselam da yarışmaya başladı.
Cebrail Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselamı alıp Mina'ya götürdü ve: "Burası Mina'dır.
Halkın hayvanlarını ıhdırdıkları yerdir" dedi.
Akabe cemresine uğradıkları zaman, şeytan Akabe cemresinin yanında İbrahim Aleyhisselama göründü.
Cebrail Aleyhisselam: "Tekbir getir ve taş at ona!" dedi.
İbrahim Aleyhisselam, küçük çakıllardan ona yedi taş attı, şeytan kayboldu.
Bundan sonra, şeytan, orta, ikinci cemrenin yanında tekrar göründü.
Cebrail Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselama: "Tekbir getir, taş at ona!" dedi.
İbrahim Aleyhisselam, şeytana küçük çakıllardan yedi taş attı, şeytan kayboldu
Şeytan, üçüncü, son ve aşağı cemrenin yanında tekrar göründü.
Cebrail Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselama: "Tekbir getir! Taş at ona!" dedi.
İbrahim Aleyhisselam da ona fiske taşları gibi yedi taş daha attı.
Şeytan yine kayboldu.
Cebrail Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselamı Müzdelife'ye götürdü ve: "Burası Meş'ar-i Haram'dır!" dedi.
Daha sonra onu Arafat'a kadar götürdü.
Böylece ona hac amellerini ve yerlerini öğretip üç kere: "Sana öğrettiğim şeyleri, hac ibadetlerini ve yerlerini iyice öğrendin mi?" diye sordu.
İbrahim Aleyhisselam: "Evet!" dedi.
Bunun üzerine, İbrahim Aleyhisselama, insanlara haccı ilan etmesi emrolundu.
İbrahim Aleyhisselam: "Ne diyerek ilan edeyim?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselam: "Üç kere, 'Ey insanlar!
Rabbinizin davetine icabet ediniz!' de!" dedi.
İbrahim Aleyhisselam: "Yâ Rab! Sesim buradan insanlara ulaşmaz ki?" dedi.
Yüce Allah: "Sen seslenip ilan et!
Sesini insanlara ulaştırmak Bana düşer!" buyurdu.
Bunun üzerine, İbrahim Aleyhisselam,Makam-ı İbrahim diye anılan taşın üzerine çıktı.
Makam-ı İbrahim o kadar yükseldi, uzadı ki dağlardan daha yüksek ve uzun oldu!
O zaman bütün yeryüzü, dağları, ovaları, karaları, denizleri; insanlara, cinlere İbrahim Aleyhisselamın sesini duyuracak şekilde derlenip toplandı.
İbrahim Aleyhisselam, şehadet parmaklarının uçlarını kulaklarının içine tıkadı.
Yüzünü güneye, kuzeye, doğuya, batıya çevirerek ve güneyden başlayarak: "Ey insanlar! Beyt-i Atîk'i haccetmeniz size farz kılındı!
Rabbinizin davetine icabet ediniz!"diyerek seslenince, yedi kat yerlerin altındakiler,doğu ile batı arasındakiler ve bütün yeryüzündekiler: "Lebbeyk, Allahümme lebbeyk..." diyerek icabet ettiklerini tekrar tekrar bildirdiler.
O zaman İbrahim Aleyhisselamın davetine bir kere icabet etmiş olanlara bir kere, iki kere icabet etmiş olanlara iki kere, üç kere icabet etmiş olanlara üç kere ilââhirih.. haccetmek nasip olur, denilmiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Akabe Cemresine Atışı

Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanlara hac amellerini anlatmaya devam etti.
Fiske taşlarının baş ve şehadet parmakların arasına alınarak atılacağını gösterdi.
"Ey insanlar!
Hac amellerinizi nasıl yapacağınızı Benden öğreniniz ve onları ezberleyiniz!
Bilmiyorum!
Belki de bu yılımdan sonra bir daha haccedemem!
Dinde taşkınlıktan sakınınız!
Çünkü, sizden öncekileri helak eden,ancak dindeki taşkınlıkları idi" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Akabe cemresini taşlaması, kurban kesme günü, güneşin doğuşun­dan sonra idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Mina vadisinin ortasına, aşağıdan yukarıya doğru durdu.
Beytullah'ı soluna, Minayı da sağına aldı.
Büyük cemreye (Akabe cemresine) yöneldi.
Akabe cemresini atıncaya kadar, telbiyeyi kesmedi.
Akabe cemresine biner birer yedi tane fiske taşı attı ve her taşı atarken de, "Allahuekber!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam küçük fiske taşlarını baş ve şehadet parmakları arasına alıp birer birer atarken, halk da cemre taşlarını atmaya ve birbirleri üzerine yığılmaya başlamışlardı.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamın terkisindeki Fadl b. Abbas, halkın attıkları taşlar Peygamberimiz Aleyhisselama değmesin,onu yaralamasın diye siper oluyor, onu koruyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey insanlar!
Birbirinizi öldürmeyiniz!
Sizler, cemre taşları atacağınız zaman, fiske taşları gibi küçüklerini,
parmaklarınızın arasında atınız!" buyurdu.
Kudâme b. Abdullah: "Resûlullah Aleyhisselamı devesinin üzerinde cemreleri atarken gördüm.
Ne vurmak vardı, ne itip kakmak vardı, ne 'Çekil, çekil! demek vardı!" demiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kurban Günündeki Hutbesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Akabe cemresine yedi taşı attıktan sonra orada durmayıp konak yer­ine döndü.
Kıblenin sağ tarafına işaret ederek: "Muhacirler oraya insin,"
Kıblenin sol tarafına işaret ederek: "Ensar oraya insin!
Sair halk da onların çevrelerine insinler!" buyurdu.
Böylece, Muhacirler mescidin önüne,Ensar da mescidin arkasına indiler.
9 Zilhicce Arefe günü Cuma gününe rastladığına göre, 10 Zilhicce Kurban Bayramı günü de Cumartesi gününe rastlamış bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kurban günü devesi Adbâ'nın üzerinde olduğu halde cem­relerin arasına varıp durdu.
Bilal-i Habeşî ile Üsâme b. Zeyd Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulunuyor, Bilal-i Habeşî devenin yularını tutuyor, Üsâme de ihramını Peygamberimiz Aleyhisselamın başının üzerine kaldırarak Peygamberimiz Aleyhisselamı güneşten (güneşin hararetinden) koruyordu.
Amr b. Hârice de, Peygamberimiz Aleyhisselamın devesinin boyun kökünün önünde dikilmiş duruy­or, devenin gevişinden süzülen köpükler Amr b. Hârice'nin iki omuzu arasına dökülüyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra, halka (Arafat hutbesine benzer) uzun bir hutbe irad buyurdu.
Yüce Allah, halkın kulaklarına, Mina'daki konak yerlerinden bile
Peygamberimiz Aleyhisselamın hutbesini işitebilecek bir kabiliyet ve hassasiyet vermişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hutbesinde şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Sözlerimi iyi dinleyiniz ve onları aklınızda tutunuz!
Bilmiyorum, ben belki de bu yılımdan sonra şurada sizinle bir daha buluşamayacağım!
Ey insanlar!
Biliyor musunuz; bugün hangi gündür?" diye sordu.
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler, sustular.
Peygamberimiz Aleyhisselam da sustu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın o güne kendi isminden başka bir isim vereceğini sandılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kurban günü değil midir?" diye sordu.
"Evet!  Kurban günüdür!"dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Doğru söylediniz!
En büyük hac günüdür!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Biliyor musunuz; bu ay hangi aydır?"diye sordu.
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler,sustular.
Peygamberimiz Aleyhisselam da sustu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın o aya kendi isminden başka bir isim vereceğini sandılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Zilhicce değil midir?" diye sordu.
 "Zilhicce'dir" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Doğru söylediniz!" buyurdu ve: "Biliyor musunuz; burası hangi beldedir?" diye sordu.
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler, sustular.
Peygamberimiz Aleyhisselam da sustu.
 Peygamberimiz Aleyhisselamın bu beldeye kendi isminden başka bir isim vereceğini sandılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Belde-i Haram değil midir?" diye sordu.
"Evet" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Doğru söylediniz!" buyurdu ve: "Haramlıkça en büyük olan gün hangi gündür?" diye sordu.
"Bu günümüzdür!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Haramlıkça en büyük olan ay hangi aydır?" diye sordu.
"Bu ayımızdır!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Haramlıkça en büyük olan belde hangi beldedir?" diye sordu.
"Bu beldemizdir!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Rabbinize kavuşacağınız güne kadar,  kanlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız da bu şehrin, bu ayın, bu günün haramlığı ve dokunulmazlığı gibi birbirinize haramdır!
Allah size bunları haram kılmıştır!" buyurdu.
Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:"Allah'ım! Şahit ol!" dedi.
Müslümanlara da: "Muhakkak ki,sizler Rabbinize kavuşacaksınız!
O da sizleri amellerinizden sorguya çekecektir!" buyurdu ve: "Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
Müslümanlar "Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Şahit ol!" dedi ve Müslümanlara: "Dikkat ediniz! Kimin yanında bir emanet varsa,
onu emanet edene hemen teslim etsin!
Biliniz ki; Cahiliye çağındaki bütün ribâlar (faizler) kaldırılmıştır!
Cahiliye çağındaki bütün kan davaları kaldırılmıştır!
Kaldırdığım ilk kan davanız da, İyas b. Rebia b. Hâris'in kan davasıdır!" buyurdu ve: "Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Şahit ol!" dedi ve: "Burada bulunanlar, bulunmayanlara da tebliğ etsin!
Biliniz ki; Müslümanın Müslümana herşeyi haram kılınmıştır.
Müslümanın malı-kendisi gönlünden koparak vermiş olmadıkça-başkasına helâl olmaz!
Dikkat ediniz!
Benden sonra, sakın sapkınlık, kâfirlik haline dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız!
Bunları, burada bulunanlarınız, bulunmayanlarınıza tebliğ etsin!
Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlar bir kimseye tebliğ etmiş bulunur!
Tebliğ ettim mi? Tebliğ ettim mi?
Ey insanlar!
O, nesî denilen ay geriletme işi ancak küfürde bir artma sebebidir ki, onunla kâfirler şaşırtılır.
Onlar onu bir yıl helâl, bir yıl haram sayarlar ki, Allah'ın haram kıldığına sayıca uydursunlar da, Allah'ın haram ettiğini helâl kılsınlar.
Haberiniz olsun ki; zaman, Allah'ın, göklerle yeri yarattığı gündekine benzeyen şekline, eski haline dönmüştür: Allah katında ayların sayısı onikidir.
Bunlardan dördü haram aylardır.
Üçü birbiri ardınca gelir Zilkade, Zilhicce, Muharrem.
Biri de iki Cumâd ile Şaban arasında bulunan Mudahn ayı Recep'tir" buyurdu.
"Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Şahit ol!" dedi, sonra da: "Ey insanlar! Şüphe yok ki, kadınların sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin de onlar üzerinde hakkınız vardır.
Sizin onlar üzerindeki hakkınız; döşeğinize hiç kimseye ayak bastırmamaları, istemediğiniz kimseyi izniniz olmadıkça evlerinize sokmamalarıdır.
Eğer onlar aksini yaparlarsa, Allah sizin onları yatakta yalnız bırakmanıza izin vermiştir.
Kendilerini, fazla incitmeyecek derecede, dövebilirsiniz de!
Eğer uysallık ederler, size boyun eğerlerse, onların üzerinizdeki hakkı; mâruf veçhile [yani, mem­leket âdet ve geleneğine göre] kendilerinin bütün yiyecek ve giyeceğini sağlamaktır.
Çünkü onlar yanınızda zayıf bir durumdadırlar, kendileri için birşeye malik değildirler.
Siz onları ancak Allah emaneti olarak aldınız ve kendileriyle evlenmeyi de Allah'ın kelimesi, emir ve müsaadesiyle helâl edindiniz.
Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz.
Onlar hakkında hayır tavsiye ediniz!" buyurdu.
Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Şahit ol!" diyerek tebligatına Allah'ı şahit tuttu.
Ve hutbesine şöyle devam etti: "Şüphe yok ki, Yüce Allah her insanın mirasından hissesini ayırmış,her hak sahibine hakkını vermiştir.
Vâris için, vasiyete gerek yoktur.
Biliniz ki; çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir.
Zânî için mahrumluk vardır.
Kendisini babasından başkasına nisbet eden kişi veya efendisinden başkasına nisbet eden köle, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lanetine uğrasın!
Allah öylesinin ne tevbe ve nafilesini, ne de fidye ve farizasını kabul eder!
Sadaka ve zekat almak, kendime de, ev halkıma da helâl değildir!" buyurup, devesinin omuzundan bir tüy kopararak: "Buna eşit veya bu ağırlıkta birşey bile olsa da helâl değildir!
Ey insanlar!
Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapılmaktan umudunu kesmiş bulunuy­or!
Fakat, siz, bunun dışındaki ufak-tefek işlerinizde ona uyacak olursanız, bu onu hoşlandırır!
Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler!
Müslüman kişiye, kardeşinin kanı da, malı da helâl olmaz!
Meğerki, kendisi gönlünden koparak ver­miş olsun Siz, âzası kesik kara bir köle bile tayin edilir de o sizi Allah'ın Kitabıyla yönetirse, onu dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz!
Suçlu, kendi suçundan başkasıyla suçlanamaz!
Baba, oğlunun suçu üzerine; oğlu da, babasının suçu üzerine suçlanamaz!
Dikkat ediniz!
Siz şu dört şeyi kat'iyyen işlemeyeceksiniz:
1. Allah'a hiçbir şeyi eş ve ortak tutmayacaksınız!
2. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı haksız yere öldürmeyeceksiniz!
3. Zina etmeyeceksiniz!
4. Hırsızlık yapmayacaksınız!
Ben, 'Lâ ilahe illallah' dedirtinceye kadar insanlarla çarpışmak üzere emrolundum!
Onlar, bunu söyledikleri zaman,kanlarını, mallarını kurtarırlar!
Kendilerinin hesaplan ise Allah'a aittir!
Ben size, sizi doğru yoldan saptırmayacak şeyi,Allah'ın Kitabını bırakmış bulunuyorum" buyurdu.
"Tebliğ ettim mi?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:"Allah'ım! Şahit ol!" dedikten sonra konak yerine döndü.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Kurbanlarını Kesmesi, Kestirmesi


Peygamberimiz Aleyhisselam kurban kesme yerine gidip:
"Burası, kurban kesme yeridir!
Mina'nın her tarafı kurban kesme yeridir
Bütün teşrik günlerinde de kurban kesilir!
 Kurbanınızı konakladığınız yerlerde kesiniz!
Mekke'nin bütün caddeleri, yolları da,kurban kesme yeridir!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ömür yıllarının sayısı kadar,kendi eliyle altmışüç deve boğa­zladıktan sonra, bıçağı Hz. Ali'ye verdi.
Geri kalanını da Hz. Ali boğazladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, her devenin etinden birer parça alınmasını emretti.
Bunlar bir çöm­leğe konularak pişirildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da,Hz.Ali de ondan yediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam develerin etlerini, derilerini ve çullarını
fakirlere dağıtmasını Hz. Ali'ye emretti.
"Kurbanların kelle ve ayaklarını kasap ücreti olarak verme!" buyurdu, verilmedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Tıraş Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, kurbanını kesince, berber çağırdı.
Çağrılan berber, Ma'mer b. Abdullah'tı.
Ma'mer b. Abdullah der ki:"Resûlullah Aleyhisselam, Mina'da
kurbanını kestiği zaman, kendisini tıraş etmemi emretti .
Ustura bıçağımı alıp başucuna dikildim.
Yüzüme baktı ve bana: 'Ey Ma'mer!
Resûlullah, kulağının yumuşağından itibaren başını, elinde usturan olduğu halde sana teslim etti! buyurdu.
'Vallahi yâ Rasûlallah! Hiç şüphesiz, bu vazife bana Allah tarafından ihsan buyurulan bir nimettir!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Evet! Öyledir! buyurdu.
Sonra, Resûlullah Aleyhisselamın başını tıraş ettim."

Peygamberimiz Aleyhisselamın Kesilen Saçının Müslümanlar
Arasında Bölüştürülüşü 

Peygamberimiz Aleyhisselam başını tıraş ettirdiği zaman saçından ilk alan, Ebu Talha oldu.
Saçının bir tek telini bile ellerinin içinden başka bir yere düşürmediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam,bıyık ve yanaklarından kesilenlerle,
kesilen tırnaklarının yere gömülmesini emretti.
Müslümanlardan bir kısmı tıraş oldular, bir kısımları da saçlarını kırptırdılar.

Halid b. Velid'in Başında Taşıdığı Şa'r-ı Nebevî ile Zaferler Kazanışı

Peygamberimiz Aleyhisselamın alnının saçı kesildiği zaman, Halici b. Velid: "Yâ Rasûlallah! Alnının saçını bana ver!
Hiç kimseyi bu hususta bana tercih etme!
Anam, babam sana feda olsun!" diyerek yalvardı.
Saçlar kendisine verilince, Halid b. Velid, onu gözlerine sürdü ve külahının içinden önüne yerleştirdi.
Bu sayede onun karşılaşıp da yenilgiye uğratmadığı bir topluluk yoktu.
Nitekim, Halid b. Velid: "Ben onu hangi tarafa yöne İttimse, orası fetholundu!" demiştir.
Hz. Ebu Bekir; Uhud'da, Hendek'te, Hudeybiye'de ve karşılaştıkları savaş yerlerinde onun yaptık­larına, bir de şimdiki haline bakarak şaşmakta idi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hac Hakkında Sorulan Soruları Cevaplayışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, tıraş olduktan sonra güzel koku süründü, gömleğini giyip halk ile oturdu.
Kendisine hac amelleri hakkında sorular sormaya başladılar.
O gün, yapılan hac amellerinin takdim ve tehiriyle ilgili hiçbir soru sorulmadı ki, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yapınız!
Sakınca yok!" buyurmuş olmasın.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kadınlara tıraş değil, ancak saçlarından kırpmak vardır!" buyurup, kadınların başlarını tıraş ettirmelerini yasakladı.

İfâza Tavafının Yapılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Kurban Bayramının birinci günü güneşin zevalinden, öğle vaktinden önce hayvanına binerek ifâza tavafını yapmak üzere Beytullah'a gitti.
Müslümanlara da, ifâza tavafına gitmelerini emretti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ifâza tavafını yaptıktan sonra öğle namazını kıldı.
Zemzem kuyusundan zemzem çekip hacılara içirme hizmetinde bulunan Abdulmuttalib oğullarının yanına vardı ve: "Ey Abdulmuttalib oğulları!
Kovalarla su çekiniz!
Eğer sikâye hizmetiniz hususunda halkın üşüşüp size galebe çalmayacağından emin olsaydım, ben de sizinle birlikte kovalarla Zemzem suyu çekerdim!
Bana da bir kova su uzatınız!" buyurdu.
Abdulmuttalib oğulları, Peygamberimiz Aleyhisselama hemen bir kova zemzem sundular.
Peygamberimiz Aleyhisselam ondan içti.
Başına da döktü.
Ağzına zemzem alıp kovanın içine püskürdü.
Kovadaki zemzemi kuyuya boşalttırdı.
Sonra, kendisi devesinin üzerinde, Üsâme b. Zeyd de terkisinde olduğu, Muhacir ve Ensar sahabileri de yanında bulunduğu halde üzüm şerbeti içmeye gitti.
Hz. Abbas'la Abdullah b. Abbas, bir kap içinde üzüm şerbeti sundular.
Peygamberimiz Aleyhisselam ondan içti, artanını da Üsâme'ye verip içirdi.
Üzüm şerbeti hakkında: "Pek güzel yapmışsınız!
Hep böyle yapınız!" buyurdu.
O gün, akşama doğru Minaya döndü.
Teşrik günleri gecelerini Mina'da geçirdi.
Mina gecelerinde gelip Beytullah'ı ziyaret etmekten de geri durmadı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mina'da geçirilmesi gereken gecelerin
Mina dışında geçirilmesini yasakladı,ancak hayvan güdücülerinin
Mina dışında gecelemelerine, cemrelerini de bir gün atıp bir gün bırakarak hayvanların başında kalmalarına izin verdi.
Buna göre; hayvan güdücüleri, kurban kesme günü taşlarını atacaklar, o günden sonraki iki günün taşlamasını da biraraya getirerek o iki günün birinde, yani iki günün birincisinde birini, Mina'dan ayrılma gününde de ikincisini yapabileceklerdi.
Hz. Abbas, hacıların zemzem suyu ihtiyaçlarını karşılama hizmeti dolayısıyla Mina gecelerinde Mekke'de kalmak üzere Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istemişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona da izin verdi.
Hz. Abbas'tan başkasına izin vermedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın İkinci ve Üçüncü Gün Cemrelerini Atışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, kurban gününü takip eden birinci ve ikinci teşrik günlerinde güneş batıya doğru eğildiği zaman, yürüyerek, Mina mescidinden sonraki ilk cemrenin yanına vardı.
Oraya birer birer yedi tane fiske taşı attı ve her birini atarken: "Allahuekber" diyerek tekbir getirdi.
Sonra, biraz ileri gidip kıbleye yöneldi ve ellerini kaldırarak dua etti, ayakta duruşunu uzattı.
Sonra, ikinci cemrenin yanına vardı.
Oraya da birer bireryedi fiske taşı attı ve her birini atarken tek­bir getirdikten sonra vadiyi takip eden sol tarafa inip durdu.
Kıbleye döndü, ellerini kaldırıp dua etti.
Bundan sonra Akabe yanındaki üçüncü cemreye vardı.
Oraya da birer bireryedi tane fiske taşı attı ve her birini atarken tekbir getirdi.
Orada durmadı, geri döndü.

Allah Katında En Makbul Cihad

Peygamberimiz Aleyhisselamın cemreleri atmakta olduğu sırada bir adam gelip: "Yâ Rasûlallah! Yüce Allah katında cihadın hangisi daha sevgili, daha makbuldür?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam sustu, cevap vermedi.
Adam, üçüncü cemrede Peygamberimiz Aleyhisselamın önünü kesti ve: "Yâ Rasûlallah! Yüce Allah katında cihadın hangisi daha sevgili, daha makbuldür?" diye tekrar sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Zalim bir âmire karşı hak sözünü söylemendir!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Allah'tan Mağfiret, Rahmet ve Kalb Zenginliği İsteyen Genci Ebzâ Oğullarından Soruşu

Benî Tücîb kabilesi halkından bir cemaat, Mina'da Peygamberimiz Aleyhisselamla buluştular.
"Biz, Ebzâ oğullarıyız!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Sizinle birlikte bana gelmiş olan genç ne yapıyor?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah!
Allah'ın verdiği rızka onun kadar kanaatli ve razı olanını görmemişizdir!
İnsanlar dünyayı aralarında bölüşecek olsalar, o genç ona gözucuyla bile bakmaz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'a hamd eder, onun hep o hal üzere ölüp gitmesini dilerim!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu gencin dileği üzerine: "Ey Allah'ım! Onu yarlığa, rahmetinle esirge! Onun kalbine de zenginlik ver!" diye dua etmişti.
Tücîb oğullarının bildirdiklerine göre; o genç, aralarında, en iyi bir halde, dünyadan çekingen, Allah'ın kendisine verdiği rızka en razı bir kul olarak yaşamakta devam etmiş; Peygamberimiz Aleyhisselamın vefat üzerine Yemen halkının İslâmiyetten döndükleri sırada ise, Tücîb oğulları içinde kalkıp onlara Allah'ı ve İslâmiyet anlatmaktan geri durmamış, onun sayesinde kavminden hiçbir kimse İslâmiyetten dönmemiştir.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Mina'daki İkinci Hutbesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Mina'da ilk hutbesini  10 Zilhicce kurban günü irad buyurmuştu.
İkinci hutbesini ise, kurban kellelerinin yenildiği teşrik günlerinin ortasında ve arasında irad buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Zilhicce'nin 12. günü teşrik günlerinin
ortasına rastlayan Pazartesi günü, kaba kuşluk vaktinde Kasvâ'nın
semerlenmesini emretti.
Üzerine binip cemreler arasına gitti ve orada durdu.
 Müslümanlardan, Allah'ın dilediği kadarı da orada toplandı.
Kasvâ'nın yularını Ebu Harretü'r-Rakkâşî'nin amcası tutuyor, halkı
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından uzaklaştırıyordu.
Halkın kimisi oturmakta, kimisi ayakta durmakta idi.
Hz. Ali, Peygamberimiz Aleyhisselamın hutbesini halka ulaştırmak için, önünde duruyordu.
O sırada, Haris b. Amr, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına yaklaşıp: "Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun!
Benim için Allah'tan mağfiret dile!" diye rica etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah sizi yarlıgasın!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra:  "Bugün hangi gündür?" diye sordu.
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Teşrik günlerinin ortası değil midir?" diye sordu ve: "Ey insanlar! Biliyor musunuz, siz hangi aydasınız?
Hangi gündesiniz?
Hangi beldedesiniz?" diye sordu.
"Haram olan ayda, haram olan günde, haram olan beldedeyiz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "İşte, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da-Rabbinize kavuşacağınız güne kadar-şu ayınızda, şu beldenizde, şu gününüzün haramlığı gibi birbirinize haramdır!
Beni iyi dinleyiniz!
Dikkat ediniz!
Sakın zulüm yapmayınız!
Müslüman bir kimsenin malı-kendisi gönlünden koparak vermiş olmadıkça-başkasına helâl olmaz!
Biliniz ki, Cahiliye çağına ait bütün kan, mal davaları ve öğünmeye vesile olan şeyler..
Kıyamet gününe kadar şu ayaklarımın altındadır, hükümsüzdür!
Kaldırdığım ilk kan davası da, Rebia b. Haris b. Abdulmuttalib'in oğlunun davasıdır.
Haberiniz olsun ki, Cahiliye çağına ait bütün ribâ (faiz) alacakları kaldırılmıştır.
Yüce Allah ilk olarak Abbas b. Abdulmuttalib'in riba alacağını kaldırmaya hükmetmiştir
Re'sü'l-mallarınız (anaparalarınız) sizindir.
Ne bundan fazlasını isteyip zulüm ve haksızlık ediniz, ne de hakkınızdan aşağı alıp mazlum duru­ma düşünüz.
Biliniz ki; zaman, Allah'ın göklerle yeri yarattığı gündekine benzeyen şekline, eski haline dön­müştür!" buyurdu ve: "Aslında ayların sayısı Allah katında, Allah'ın Kitabında, tâ gökleri ve yeri yarattığı günden beri oniki aydır. Onların dördü haram olanlardır.
İşte bu, en doğru hesaptır.
O haram olan aylarda kendinize zulmetmeyiniz" (Tevbe: 36) mealli âyeti okudu ve hutbesini şöyle sürdürdü: "Dikkat ediniz! Benden sonra kâfirlik devrine dönmeyiniz, birbirinizin boynunu vurmayınız!
Haberiniz olsun ki; şeytan, kendisine tapılmaktan umudunu kesmiştir.
Fakat o sizi kandırıp azdır­mak için aranızda bulunacaktır.
Kadınlar hakkında Yüce Allah'tan korkunuz.
Onlar sizin yanınızda zayıftırlar, kendileri için hiçbir şeye malik değildirler.
Onların sizin üzerinizde hakkı, sizin de onların üzerinde hakkınız vardır.
Sizin onlar üzerindeki hakkınız, döşeğinize sizden başkasına ayak bastırmamaları, istemediğiniz kimsenin evlerinize girmesine izin vermemeleridir.
Eğer şerlerinden, serkeşliklerinden yılarsanız, onları önce öğütleyiniz.
Vazgeçmezlerse, kendilerini yatakta yalnız bırakınız.
Yine kâr etmezse, fazla incitmeyecek derecede dövünüz!
Onların sizin üzerinizdeki hakkı da, kendilerinin mâruf veçhile (memleket âdet ve geleneğine göre) yiyeceklerini ve giyeceklerini sağlamaktır. Siz onları ancak Allah'ın bir emaneti olarak aldınız ve kendileriyle evlenmeyi de Yüce Allah'ın kelimesi ve müsaadesiyle helâl edindiniz. Kimin yanında bir emanet varsa, onu emanet edene teslim etsin!
Tebliğ ettim mi?
Tebliğ ettim mi?
Tebliğ ettim mi?
Bunları, burada bulunan, bulunmayana da ulaştırsın!
Olabilir ki, ulaştırılan, işitenden daha çokyararlanır.
Ey insanlar!
Dikkat ediniz!
Sizin Rabbiniz birdir, babanız da birdir.
Şunu da iyi biliniz ki; Arap Arap olmayana, Arap olmayan Araba, beyaz karaya, kara da beyaza-takva hasletinden başka birşeyle-üstün tutulamaz!" buyurdu.
Abdullah b. Abbas'a göre; bunlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın ümmetine vasiyeti idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah aşkına!
Tebliğ ettim mi?
Allah aşkına!
Tebliğ ettim mi?"diye tekrar tekrar sorduktan ve tebligatına Yüce Allah'ı da şahit tuttuktan ve bunları burada bulunanların
bulunmayanlara da ulaştırmalarını tenbih buyurduktan sonra halk ile vedalaşınca, halk: "Bu. veda haccıdır!" dediler.

Mina'dan Muhassab'a Gidiş

Peygamberimiz Aleyhisselam,Zilhicce'nin 13., teşrik günlerinin
sonuncu günü olan Salı günü, üçüncü gün cemresini atıp, öğleden sonra,Mina'dan Muhassab'a Ebtah'a hareket etti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Ebu Râfi, Peygamberimiz Aleyhisselam ve ev halkının yiyecekleri ve eşyalarıyla görevli bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam emretmediği halde, Ebu Râfi, Allahtan olacak ki kendiliğinden gidip Peygamberimiz Aleyhisselamın çadırını Ebtahta kurmuştu.

Burası Mekke'den çıkışa elverişli, kolay bir yerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam gelip oraya indi. 

Peygamberimiz Aleyhisselamın Müslümanlara Öğüt ve Tavsiyeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hayf'ta, Muhassab'da bulunduğu sırada Müslümanlara şöyle buyur­du: "Allah yüzünü aydınlatsın, neşelendirsin o kişinin ki, sözlerimi  ezberler, sonra da onu işitmemiş olanlara  ulaştırır.
Olabilir ki; onu anlayan, anlamayana taşır.
Olabilir ki; onu anlayan, kendisinden daha iyi anlayana taşır.
İyi biliniz ki; üç şey mü'min ve Müslümanların kalblerine kin ve kıskançlık sokmaz:
1. Allah'a ihlas üzere amelde bulunmak,
2. Müslüman olan  âmirlere nasihat  ve itaat etmek,  
3. Müslümanların cemaatine ki onlar dua ederlerse duaları makbul ve
aralarındakine de şamildir itikad ve salih amelde tâbi olmak."
Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Muhassab'da kıldıktan ve gecenin başlangıcında yatıp
biraz uyuduktan sonra kalktı.

Hz. Âişe'nin Mazereti Yüzünden Yapamadığı Umreyi Yapışı

Veda Tavafının Yapılışı

Müslümanlar, Muhassab'dan her tarafa dağılıp gitmeye yeltenince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sakın, son varacağı yer Beytullah olmadıkça, hiçbir kimse bir yere gitmesin!" buyurdu.
Yalnız namazsız halde bulunan kadına müsaade etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam 14 Zilhicce Çarşamba günü  sabah namazından önce Beytullah'ı tavafa gidileceğini ashabına ilan etti.
Hayvanına bindi.
Beytullah'a gidip veda tavafını yaptı

Mekke'de Üç Günden Fazla Kalınamayacağı

Peygamberimiz Aleyhisselama bir zât, Mekke'de kalmak için sormuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:"Mekke, kalma yeri değildir.
Muhacirin hac ibadetlerini yerine getirdikten sonra Mekke'de kalacağı müddet üç gecedir!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Sa'd b. Ebi Vakkas'ı Ziyaret ve
Teselli Edişi

Sa'd b. Ebi Vakkas, Veda Haccında Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte bulunuyordu.
Öyle bir hastalığa,tutuldu ki, ondan ancak ölmekle kurtulabileceğini sanıyordu.
Sa'd b. Ebi Vakkas: "Yâ Rasûlallah! Arkadaşlarım buradan gidecekler de, ben hicret edip çıkmış olduğum bir yurtta ölüp onlardan geride mi kalacağım?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır!
Sen geride kalmayacaksın!
Allah'ın rızasını umduğun dereceni arttıracak ve yükseltecek birtakım ameller işleyeceksin!
Umarım ki; sen, ölmeyip geride kalacak, çok yaşayacaksın!
Müslüman topluluklarına yararın, başkalarına ise zararın dokunacaktır!" buyurdu.
"Allah'ım!
Sa'd'a şifa ver ve onun hicretini tamamla!
Allah'ım!
Ashabımın hicretlerini tamamla!
Onları izleri sıra geri çevirme!" diyerek yalvardı.
Sa'd b. Ebi Vakkas: "Yâ Rasûlallah!
Hastalığım, gördüğünüz ağır dereceye varmış bulunuyor!
Ben ise servet sahibiyimdir.
Pek çok servetim vardır.
Bir kızımdan başka vârisim de yoktur.
Servetimin tümünü tasadduk edip yoksullara dağıtayım mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır!" buyurdu.
Sa'd b. Ebi Vakkas:"Üçte ikisini tasadduk edeyim mi?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır!" buyurdu.
Sa'd b. Ebi Vakkas: "Üçte birini?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Üçte bir!
Eh, üçte bir de epeyce şeydir!
Senin vârislerini zengin bırakman, onları aç bırakıp halka avuç açtırmandan hayırlıdır!
Muhakkak ki, sen Allah'ın hoşnutluğunu arayarak yapacağın bir tasaddukla da ecir ve sevaba erersin.
Servetinden harcadığın şey senin için sadaka olur.
Aileni geçindirmen, senin için sadaka olur.
Ev halkını geçindirmen, senin için sadaka olur.
Hatta kadınının ağzına verdiğin lokmada bile sana ecir vardır!" buyurdu.
Sa'd b. Ebi Vakkas, hastalığından kurtuldu.
Sa'd b. Ebi Vakkas, Hicretin 55. yılına kadar yaşadı.
Her yıl servetinin zekatını verirdi.
Vefat ettiği zaman vârislerine 250.000 dirhem bırakmıştı .
Yüce Allah ondan razı olsun!

Peygamberimiz Aleyhisselamla Müslümanların Medine Yolunu Tutmaları

Peygamberimiz Aleyhisselamın Zülhuleyfe'de Konaklayışı ve
Medine'ye Girerken Dua Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam hacdan veya umreden ya da bir gazadan dönerken yüksek bir yere, bir dağ eteğine veya bir bayıra çıktıkça üç kere tekbir getirir, sonra da: "Bir olan Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun eşi ortağı yoktur! Mülk O'nundur! Hamd O'na mahsustur!  
O, diriltir, öldürür.
O, hiç ölmeyen diridir.
Hayır, yalnız O'nun elindedir.
O herşeye kadirdir.
Biz dönenleriz, tevbe edenleriz, ibadet edenleriz, Rabbimize hamd edenleriz.
Yüce Allah va'dini yerine getirdi.
Kuluna yardım etti.
Toplanmış olan kabileleri tek başına bozguna uğratıp dağıttı!"   diyerek dua eder ve bunu Medine'ye girinceye kadar tekrarlar dururdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Muarres yoluyla bu dönüşünde de böyle yaptı.
Medine'yi görünce, üç kere tekbir getirip duasını tekrarladı
Peygamberimiz Aleyhisselam ev halkının yanına geceleyin ansızın girmezdi.
Ya akşam üzeri, ya da sabahleyin girmeyi âdet edinmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'ye girince,devesini Mescidin kapısında ıhdırdıktan sonra,Mescide girdi.
Mescidde iki rekat namaz kılıp evine döndü.


Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
7 ziyaretçi (9 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol