Uhud Savaşı


Uhud savaşı; Buhran seferinden dönüldükten sonra, Hicretin 3. yılında, Recep, Şaban ve Ramazan ayları çıktıktan sonra,Şevval ayında Cumartesi günü yapılmıştır.
Uhud; Medine şehrinin şimalinde, Medine'ye uzaklığı 1 mile yakın, kırmızımsı, mübarek bir dağdır.

Kureyş müşrikleri büyük sermaye ortaya koyuyor

Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden Ebu Süfyan'ın Kureyş müşriklerine ait ticaret kervanını Bedir'den kaçırıp Mekke'ye ulaştırdığı, Müslümanlarla çarpışmak üzere Mekke'den gelen müşrik ulu­larından öldürülenler Bedir kuyusuna atıldıkları, kaçıp kurtulanlar da
Mekke'ye döndükleri zaman,
Kureyş müşriklerinden:
1- Abdullah b. Ebu Rebia,
2- İkrime b. Ebu Cehil,
3- Safvan b. Ümeyye,
4- Esved b. Muttalib,
5- Cübeyr b. Mut'im,
6- Haris b. Hişam,
7- Huvaytıb b. Abduluzzâ,
8- Huceyr b. Ebu İhab

ve Kureyşlilerden babaları, oğulları ve kardeşleri Bedir'de öldürülmüş bulunan daha birtakım kişiler,Ebu Süfyan'ın yanına vardılar.
Kureyşlilerin ticaret kervanına ait olup Dârü'n-Nedve'de tutulmakta olan ticaret malları hakkın­da, Ebu Süfyan'la konuştular: "Ey Ebu Süfyan! Senin Şam'dan getirip Dârü'n-Nedve'de tuttuğun şu ticaret kervanındaki mallar, iyi bilirsin ki, Mekkelilerin, Kureyşlilerin ticaret kervanına aittir.
Onlar bu ticaret mallarıyla Muhammed'e karşı büyük bir ordunun hazırlanmasını candan, gönülden arzu etmektedirler.
Babalarımızdan, oğullarımızdan, kabilelerimizden nice kimselerin öldürülmüş olduklarını görmüş bulunuyorsun" dediler.

Ebu Süfyan, onlara: "Kureyşliler bu fedakârlığı göze alıyorlar mı?
Buna gönüllü ve istekliler mi?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Bunun üzerine, Ebu Süfyan: "Zaten ben bunu özleyenlerin ve kabul edecek olanların ilkiyim!
Abdi Menaf oğulları da benimle birliktedir.
Vallahi, asıl mahvolan ve öcü alınacak olan, benim: Oğlum Hanzale ve kabilemin en şerefli kişileri Bedir'de öldürüldü!" dedi.

Yukarıda adları anılan Kureyş müşrikleri ticaret kervanında malları bulunan Kureyşlilerle de konuş­tular ve: "Ey Kureyş topluluğu! Muhammed sizi büyük bir musibete uğratmış, sizin en hayırlılarınızı öldürmüş bulunmaktadır!
Öyle ise, ona karşı yapılacak savaşta bu mal ile bize yardım ediniz.
Umulur ki, bizden öldürdüğü kimselerin intikamını, ondan böylece alırız!" dediler.
Kureyşliler de, istenilen yardımı yaptılar.
Ticaret malları 1000 deve yükü ve 50.000 dinar (altın) sermayeli idi.
Ticaret malları altın karşılığında satılıp,
bir altına bir altın kazanç sağlandı.

Peygamberimiz Aleyhisselamla yapılacak savaşa sadece kazancın bağışlandığı bildirildiği gibi, kazançla birlikte sermayenin de bağışlandığı da bildirilmektedir.

Kureyş Müşriklerinin Peygamberimiz Aleyhisselamla Çarpışma Hazırlığına Girişmeleri

Ebû Süfyan'ın önderliğindeki Kureyş müşrikleri, Peygamberimiz Aleyhisselamla yapacakları savaşla ilgili malî gücü ticaret kervanından sağlayınca, Kinanelerden ve Tihame halkından da askerî destek sağlamak üzere harekete geçtiler.

Çevredeki Araplar yardıma çağrıldı

Amr b. Âs ile Hübeyre b. Ebi Vehb'i, Abdullah b. Zibârâyı ve Ebu Azze'yi, çevredeki Arapları yardı­ma çağırmaları için görevlendirdiler.
Müsafi b. Abdi Menaf da, Benî Malik b. Kinanelere gidip, söylediği şiirlerle onları Peygamberimiz Aleyhisselamla savaşmaya davet ve teşvik etti.

Ebu Azze'yi zorla ikna ettiler

Ebu Azze, "Muhammed'in bana Bedir günü iyiliği var.
Kendisine karşı hiçbir zaman düşmanlık yap­mamaya yeminliyim" diyerek, bir müddet kaçınıp, propaganda gezisine çıkmaya yanaşmadı.
Ebu Azze Bedir'de alınan esirler arasında iken, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Benim fakir, çoluklu çocuklu, muhtaç olduğumu iyi bilirsin!
Lütfet de, benden kurtulmalık akçesi isteme.
Beni serbest bırak" diyerek yalvarmış, Peygamberimiz Aleyhisselam da onu kurtulmalık akçesi alınmaksızın serbest bırakmıştı.
Safvan b. Ümeyye, ona: "Ey Ebu Azze! Sen şair bir adamsın!
Bizimle birlikte propagandaya çık.
Bize dilinle yardımcı ol" dedi.
Ebu Azze: "Muhammed'in bana iyiliği var.
Ben onun karşısında görünmek istemem" dedi.
Safvan b. Ümeyye: "Peki!
Dilinle yardım etme.
Fakat, yanımızda bulun, bize şahsınla, görüntünle yardımcı ol!
Eğer bu seferden sağ ve salim dönersem, seni zengin etmeyi, ölürsen senin kızlarını kendi kızlarım­la varlıkta ve bollukta aralarında fark gözetmeden geçindirmeyi, Allah boynumun borcu kılsın!" dedi.
Ebu Azze yine yanaşmadı.
Ertesi günü, Safvan b. Ümeyye, Cübeyr b. Mut'im'le birlikte onun yanına vardılar.
Safvan, önceki sözünü tekrarladı.
Ebu Azze yine yanaşmadı.
Cübeyr b. Mut'im de, gerektiğinde kendisini geçindireceğine söz verince, Ebu Azze dayanamadı ve "Çıkıyorum!" dedi.
Tihameye giderek söylediği şiirlerle Benî Kinaneleri Peygamberimiz Aleyhisselamla savaşmaya davet ve teşvik etti.

Sakifler ve Kinaneler de katıldı

Müşriklerin davet ve teşvikleri neticesinde Sakîflerden, Kinaneler ve daha başkalarından birçok toplu­luklar Mekke'de toplandı.

Vahşi

Cübeyr b. Mut'im; mızrak atmakta ve attığı yerden vurmakta mahir olan kölesi Vahşi'yi yanına çağırıp, ona: "Halk ile birlikte savaşa çık!
Muhammed'in amcası Hamza'yı, amcam Tuayme b. Adiyy'in yerine öldürürsen, sen azadsın" demişti.

Ebu Süfyan'ın karısı Hind de, Vahşi'ye
rastladıkça: "Ey Ebu Deşme!
Şifa ver, şifalan!" der,  Hz. Hamza'yı öldürmeye teşvik ederdi.

Ebu Âmir'in Müşriklere Yardım Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye hicret edip geldiği zaman, Dubay'a oğullarından Ebu Âmir Abdi Amr b. Sayfî kıskançlık ve kızgınlığından dolayı ne yapacağını şaşırmış, Peygamberimiz Aleyhisselamdan uzak kalmış olmak için, Evs kabilesinden kendisine uyan elli kişiyle birlikte Mekke'ye çekip gitmiş, müşriklerle işbirliği yapmaktan geri durmamış, onların yanından ayrılmamıştır.
Müşriklere: "Ben, kavmimin [Ensarın] yanına varacak olursam, onlardan iki kişi bile bana aykırı davranmaz.
İşte kavmimden şu yanımda bulunan kişiler söylesinler!" der, yanındaki elli kişi de onun sözünü doğrularlardı.
Bunun için Kureyşliler Ebu Âmir'in Uhud savaşında kendilerine büyük çapta yardımının dokunacağı umuduna düşmüşlerdi.
O da, yanındaki elli kişiyle birlikte Uhud savaşına katıldı.

Savaş İçin Toplananların Sayıları ve Teçhizatları

Savaş için toplanan müşriklerin sayısı üç bin idi ve daha da çoktu.
Bunlardan yüzü Sakif kabilesindendi.
Atların sayısı ikiyüz idi.
Develerin sayısı üç bin idi.
Askerlerin yediyüzü zırhlı idi.
Yanlarında pek çok silah ve askerî
malzeme de mevcuttu.

Kureyş Askerlerinin Yola Çıkışı

Kureyş müşrikleri Ebu Süfyan'ın kumandası altında, olanca savaş ve savunma güçleri, hiddet ve şiddetleriyle, kendilerine katılan Benî Kinaneler ve Tihame halkıyla ve onlara tâbi olanlarla beraber yola çıktılar.
Erkeklerin savaştan kaçmamaları, onlara cesaret vermeleri için, bazı erkeklerde kadınlarını kendi­leriyle birlikte develer üstünde hevdeçler içinde yola çıkardılar.
Kureyş ordusuna katılan kadınların sayısı onbeş idi.
Kureyş ordusuna katılan bu kadınlar,yanlarına defler de almışlardı.
Onlar Bedir'de öldürülmüş olanları anacak, ağlayacak, erkekleri çarpışmaya kışkırtacaklardı.

Müşriklerin Sancaktarları

Dârü'n-Nedve'de bağlanan üç sancaktan birincisini Süfyan b. Uveyf,
Birisini Ehâbişten bir adam Birisini de Talha b. Ebi Talha taşımakta idi.

Müşriklerin Tutum ve Davranışlarını
Hz. Abbas'ın Peygamberimiz Aleyhisselama Bildirişi

Peygamberimiz Aleyhisselamın amcası Hz. Abbas; Peygamberimiz Aleyhisselamın emriyle Mekke'de oturmakta, oradaki Müslümanlara kuvvet ve destek olmakta ve Mekke'de olup bitenleri Medine'ye bildirmekte idi.
Medine'ye gelmek istediği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen bulunduğun yerde daha güzel cihad etmektesin.
Senin Mekke'de oturman daha hayırlıdır" diye cevap yazdırmıştı.
Hz. Abbas, Kureyş müşriklerinin çarpışmak için hazırlanıp Medine'ye yürüyecekleri sırada, durumu Peygamberimiz Aleyhisselama acele yazarak bildirdi
Hz. Abbas, yazıp mühürlediği ve üç gün içinde Peygamberimiz Aleyhisselama yetiştirilmek şartıyla Gıfâr oğullarından kiraladığı bir adama teslim ettiği yazısında şöyle dedi: "Kureyşliler senin üzerine yürümek üzere derlenip toplanmışlardır.
Üzerine yürüdükleri, geldikleri zaman, yapabildiğini, yapabileceğini yap!
Hazırlanmakta onlardan öne geç, onlardan önce davran.
Sana doğru yönelmiş bulunuyorlar.
Üç bin kişidirler.
İkiyüz atlıları, Yediyüz zırhlıları, Üç bin develeri var.
Bütün silahlarını yanlarına almışlardır."
Hz. Abbas'ın gönderdiği adam Peygamberimiz Aleyhisselamı Medine'de bulamayınca, Kuba'ya gidip, Kuba mescidinin kapısından çıktığı ve merkebinin üzerinde bulunduğu sırada, yazıyı Peygamberimiz Aleyhisselama verdi.

Übeyy b.Ka'b ve Sa'd b Rebi

Medineli Ensardan Übeyy b. Ka'b,yazıyı Peygamberimiz Aleyhisselama okudu.
Peygamberimiz Aleyhisselam yazı muhteviyatının gizli tutulmasını, hiç kimseye açıklanmamasını Übeyy b. Ka'b'a hatırlattıktan sonra, Ensardan Sa'd b. Rebi'in evine gitti ve ona: "Evde yabancı kimse var mı?" diye sordu.
Sa'd b. Rebi': "Hiç kimse yoktur!
İstediğini konuşalım" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam ona Hz. Abbas'ın yazısını haber verdi.
Sa'd b. Rebi': "Yâ Rasûllallah!
Vallahi, ben bunun hayırlı olacağını umuyorum!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu haberi gizli tutmasını Sa'd b. Rebi'den de istedi ve acele Medine'ye döndü.
Kureyş müşriklerinin Medine üzerine
yürüdüğü haberi halk arasında birden yayılıverdi.

Medineli Yahudilerle münafıklar,
korkularından titrediler ve sarsıldılar.
"Muhammed'e, hiç de, istediği, hoşlandığı birşey gelmedi!
Mekke'den gelen şu adam, Muhammed'e hiç de iyi bir haber getirmedi!"dediler.

Kureyş Müşrikleri Medine Yolunda

Kureyş müşriklerinin konakladıkları her yerde, kadınlar Bedir'de öldürülmüş olanları anmakta, yan­larındaki deflerle erkekleri çarpışmaya kışkırtmakta idiler.
Arc mevkiinde oturan Evs b. Abdullah el-Eslemî, Kureyş müşriklerinin Medine'ye doğru gelmekte olduklarını haber vermek üzere, kölesi Mes'ud b. Huneydeyi acele Peygamberimiz Aleyhisselama gön­derdi.

Müşriklerin Uhud'daki Karargâhları

Kureyş müşrikleri, Medine hizasına geldiler.
Kanatta Sebha vadisi kenarında, Medine karşısındaki Ayneyn diye anılan
tepenin yanına kondular.

Medine'de Bazı Tedbirler Alınışı

Evs ve Hazrec kabileleri liderlerinden Sa'd b. Muaz, Useyd b. Hudayr, Sa'd b. Ubâde ve daha başkaları, müşriklerin Medine'ye bir baskın yapmalarından korkarak silahlandılar, Cuma gecesini Mescidde Peygamberimiz Aleyhisselamın kapısı önünde geçirdiler.
Medine'de, o gece sabaha kadar nöbet tutulup beklendi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Fadâle'nin oğulları Enes ve Mûnis'i ve ayrıca Hubab b. Münzir'i gözcü olarak saldı, müşrikler hakkında bilgi edindi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Gördüğü Rüyayı Anlatıp Savaş Hakkındaki Görüşünü Açıklayışı

Peygamberimiz Aleyhisselam, Cuma gecesinde bir rüya gördü.
Müslümanlara: "Vallahi ben hayırlı bir rüya görmüş bulunuyorum: Boğazlanmış bir bakar (öküz) gördüm!
Kılıcımın ağzında bir kırık, gedik gedilmiş olduğunu gördüm.
Ben elimi korunulacak bir zırhın içine soktuğumu da gördüm!" buyurdu.
Başka bir rivayete göre; Peygamberimiz Aleyhisselam:"Ben kendimi sağlam bir zırh içinde gördüm.
Kılıcım Zülfikar'ın ağzında bir gedik açıldığını gördüm!
Boğazlanmış bir sığır gördüm!
Arkasından da bir koç gördüm!" buyurdu
"Yâ Rasûlallah!
Bunları nasıl yorumladın?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sağlam zırh giyinmemi, Medine'ye yordum!" buyurdu.
"Bana ait bir öküzün boğazlandığını görmekliğim, ashabımdan bazı kişilerin öldürülmeleridir!
Kılıcımın ağzında bir gedik açıldığını görmekliğim de Ehl-i Beytimden bir zâtın öldürülmesidir" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gördüğü rüyadan dolayı, Kureyş müşrikleriyle Medine dışında çarpışmayı uygun görmemekte idi.
"Eğer müşrikleri kondukları yerde kendi hallerine bırakıp Medine'de müdafaada kalmanızı uygun görürseniz, onlar orada kalırlarsa, kötü ve zor bir durumda kalmış olurlar.
Eğer üzerinize yürür, Medine'ye girerlerse
onlarla şehir içinde savaşırız.
Çünkü sokaklarda çarpışma usulünü
biz onlardan daha iyi biliriz.
Onlan kalelerin, yüksek köşklerin üzerinden de oka, taşa tutarız!" buyurdu.
Gerçekten de, Medine'nin her köşesi, birbirine bitişik sık evlerle, birer kale gibi idi

Müslümanların Savaş Hakkındaki Görüşleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanlardan, müşriklerle savaş hususundaki görüşlerini kendi­sine bildirmelerini istedi.
Bedir savaşına katılma fırsatını kaçırmış olanlardan Uhud'da ve başka savaşlarda Yüce Allah'ın kendilerini şehitlikle şereflendireceği bazı Müslümanlar "Yâ Rasûlallah! Bizi düşmanlarımızın karşısına çıkar!
Bizim onlardan korktuğumuzu ve zayıf olduğumuzu anlamasınlar!" dediler.

Abdullah b. Übeyy b. Selûl ise Peygamberimiz Aleyhisselamın görüşünde idi: "Yâ Rasûlallah!
Medine'de kal!
Sakın onlara karşı çıkma!
Çünkü, vallahi, biz ne zaman Medine'den düşmanımıza karşı çıkmışsak, muhakkak musibete ve yenilgiye uğramışızdır.
Bilakis, ne zaman da düşmanımız Medine'ye girip bizimle çarpışmışsa, musibete ve yenilgiye uğramıştır.
O halde, yâ Rasûlallah!
Sen onları kendi hallerine bırak!
Eğer üzerimize yürür, şehrimize girerlerse, erkekler onlarla yüzyüze çarpışırlar, kadınlar ve çocuk­lar da damlardan onların üzerlerine taş yağdırırlar.
Eğer Medine'ye saldırmadan dönüp giderlerse, umduklarına eremeden, birşey elde edemeden, geldikleri gibi dönüp geri gitmiş olurlar" dedi.

Müslümanlardan bazıları da: "Yâ Rasûlallah! Vallahi, onlar (müşrikler), Cahiliye devrinde bile üzerimize yürüyüp girememişlerdir.
İslâmiyet devrinde nasıl girebilirler?" dediler.
Muhacir ve Ensarın yaşlılarından bazıları ise, Peygamberimiz Aleyhisselamın görüşünde idiler.
Hz. Hamza ile Evs ve Hazrec'den Numan b. Malik, Sa'd b. Ubâde ve daha başkaları da, gençlerin düşmanı Medine dışında karşılama yönündeki görüşlerini benimsediler ve: "Yâ Rasûlallah! Düşmanımızın karşısına çıkmazsak, onlar, bizim kendileriyle karşılaşmaktan kork­tuğumuzu sanırlar.
Bu da, onlara bize karşı cür'et ve cesaret kazandırmış olur.
Yüce Allah bizi Bedir günü üçyüz küsur kişilik bir cemaatle onlara muzaffer kıldı.
Bugün ise, biz daha çok sayıda kişileriz!" dediler.
Ebu Saîd el-Hudrînin babası Malik b. Sinan da: "Yâ Rasûlallah!
Biz, vallahi, iki iyiliğin arasında bulunuyoruz
Bu iyiliklerden birisi; Allah, bizi onlara galip ve muzaffer kılarsa-ki, böyle olmasını dileriz-bu da Bedir vak'ası gibi birvak'a olur, onlardan kaçıp kurtulanlardan başkası kalmaz.
Yâ Rasûlallah!
Bu iki iyilikten birisi de, Yüce Allah'ın bize şehitlik nasip etmesidir.
Vallahi, yâ Rasûlallah!
Bence bu ikisinden hangisi olursa olsun, onda hayır vardır" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam sustu, cevap vermedi.
Hz. Hamza da: "Sana Kitabı indirmiş olan Allah'a andolsun ki, şu kılıcımla Medine dışında Kureyş müşrikleriyle çarpışmadıkça birşey yemeyeceğim!" dedi.
Hz. Hamza o gün oruçlu bulunuyordu.
Numan b. Malik de: "Yâ Rasûlallah!
Ben şehadet ederim ki; rüyada boğazlandığını gördüğün sığırın temsil ettiği ashabından birisi de benim!
Beni Cennetten mahrum etme!
Kendisinden başka ilah olmayan o Allah'a yemin ederim ki; ben Cennete girsem gerektir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ne ile?" diye sordu.
Numan b. Malik: "Çünkü ben, Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin Resûlullah olduğuna şehadet eder, Allah'ı ve Resûlünü severim!
Düşmanla karşılaştığım gün de, yüz çevirip kaçmam!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Doğru söyledin!" buyurdu.
İyaz b. Evs ve Sa'd'ın babası Hayseme de, müşriklerle şehir dışında çarpışıp
şehit olmayı Peygamberimiz Aleyhisselamdan istedi.

Enes b. Muaz da: "Yâ Rasûlallah! İki iyiliğin biri ister şehitlik olsun, ister zafer ve ganimet!" dedi.

Müslümanların Israrları Üzerine
Peygamberimiz Aleyhisselamın Silahlanışı

Kureyş müşrikleriyle karşılaşıp çarpışmak özlemini taşıyan Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılmıyorlardı.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam evine girdi, zırhını giyindi.
Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer de Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte içeri girip, Peygamberimiz Aleyhisselamın sarığını sarmasına, zırhını giyinmesine yardım ettiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, zırhını, gömleğinin üzerine giyindi.
Beline, kayıştan bir kılıç kemeri (palaska) bağladı ve boynuna kılıcını astı.
Kalkanını da sırtına yerleştirdi.

Sa'd b. Muaz ile Useyd b. Hudayr'ın
Müslümanları Uyarmaları

Sa'd b. Muaz ile Useyd b. Hudayr gelip de halkın saf saf dizilerek dikildiklerini ve Peygamberimiz Aleyhisselamın çıkmasını beklediklerini görünce, onlara: "Medine'den çıkmak istemediği halde, siz çıkması için Resûlullah Aleyhisselama ısrar edip dur­dunuz!?
Halbuki, ona emir gökten iner!
Siz bu işi ona bırakın
Onun emrettiği şeyi işleyin!
Siz onun hakkında 'O kendiliğinden birşey söyle­mez [ Necm: 3 ] buyurulduğunu görmediniz mi?
Siz onun emrine itaat edin" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, zırhını giyinmiş, silahlanmış olarak evinden dışarı çıkınca, Müslümanlar yaptıklarına pişman oldular.
Kendi kendilerine: "Resûlullah Aleyhisselama vahiy gelip dururken, biz ona görüşümüzü bildirmekle ne kötü bir iş
yap­tık!" dediler.
"Resûlullah Aleyhisselamın istemediği birşey yaptık.
Böyle yapmamız bize yaraşmazdı" dediler ve Peygamberimiz Aleyhisselama da: "Yâ Rasûlallah!
Biz senin istemediğin birşeyi yaptık
Bizim sana karşı böyle davranmamamız gerekirdi.
Eğer Medine'de kalmak istiyorsan, Medine'de kal!
Sen istediğini yap!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bir peygamber zırhını giyindikten sonra, müşriklerle karşılaşmadıkça, savaşmadıkça ve Allah onunla düşmanları arasındaki hükmünü vermedikçe, zırhını sırtından çıkarıp yere koyması lâyık olmaz!
Ben size ne buyurursam, onu işlemeye bakınız!
Haydi, Allah'ın ismiyle gidiniz!
Sabır ve sebat ettiğiniz takdirde,
Allah'ın yardımı sizinledir!" buyurdu.

Malik b. Amr'ın Cenaze Namazının Kılınışı

Peygamberimiz Aleyhisselam zırhlanmış, silahlanmış olarak evinden dışarı çıktığı zaman, namazgaha bir cenaze konulmuş bulunuyordu.
Bu, Neccar oğullarından Malik b. Amr in cenazesi idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cuma namazını kıldırdıktan sonra, cenaze namazını da kıldırdı.

Amr b. Cemuh'un Uhud Seferine Katılışı

Amr b. Cemuh, çok topal ve aksaktı.
Kendisinin yetişmiş, arslan gibi dört oğlu olup, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte savaşlara katılırlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Uhud'a çıkacağı sırada Amr b. Cemuh da sefere katılmak istemiş, oğullarına: "Beni de sefere çıkarın!" demişti.
Oğullan ise: "Sen cihadla mükellef değilsin!
Yüce Allah seni mazeretli saydı
Oğulların Peygamber Aleyhisselamla birlikte gidiyorlar işte!" dediler.
Amr b. Cemuh, oğullarına: "Siz benim Bedir savaşına çıkmama engel oldunuz!
Uhud'a çıkmama da engel olmayınız!
Siz, Bedir günü benim Cennete girmeme engel oldunuz!
Vallahi, ben (bugün) sağ kalsam dahi, muhakkak, (birgün şehit olup) Cennete gireceğim!" dedi.
Sonra, hanımına da: "Bak hele!
Cennete gidilirken, ben sizin yanınızda oturup duracağım ha!?" diyerek, hemen kalka­nını aldı ve: "Ey Allah'ım! Beni aileme geri çevirme!" diyerek dua ettikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi: "Oğullarım beni Medine'de bırakmak istiyorlar, seninle birlikte savaşa çıkmaktan men ediyorlar!
Vallahi, ben şu topallığımla Cennete ayak basmayı arzuluyorum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "İyi ama, Yüce Allah seni mazur görmüştür.
Sana cihad farz değildir" buyurdu
Amr b. Cemuh: "Yâ Rasûlallah!
Sen benim Allah yolunda ölünceye kadar savaşarak şehit olup Cennette şu topal ayağımla yürümemi uygun görmez misin?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet, uygun görürüm!" buyurdu.
Amr b. Cemuh'un oğullarına da: "Sizin ona engel olmanız gerekmez.
Umulur ki, Allah onu şehitlikle nasiplendirir!" buyurdu.

Amr b. Cemuh'un Duası

Amr b. Cemuh, kıbleye döndü ve: "Allah'ım! Bana şehitlik nasip et!
Mahrum veya me'yus olarak ev halkımın yanına döndürme!" diyerek dua etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; onu Cennette topallayarak yürür gördüm!" buyurmuştur.

İbn Ümmi Mektum'un Medine'de İmam Vekili Olarak Bırakılışı

Peygamberimiz Aleyhisselam; halka Mescidde namaz kıldırmak üzere, İbn Ümmi Mektum'u yerine vekil bıraktı.

İslâm Ordusunun Mevcudu, Düzeni ve
Uhud'a Hareket Edişi

İslâm ordusu, Medine'den Uhud'a hareket ettiği zaman, bin kişilikti.
Peygamberimiz Aleyhisselam; üç mızrak
getirtip onlara üç sancak bağladı.

Evsîlerin sancağını Useyd b. Hudayr'a verdi.
Hazrecîlerin sancağını Hubab b. Münzir'e
veya Sa'd b. Ubâde'ye verdi.
Muhacirlerin sarıcığını da, Hz. Ali'ye veya
Mus'ab b. Umeyr'e verdi.
 Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, atına bindi.
Yayını omuzuna astı, mızrağını eline aldı.
İslâm askerleri de silahlandılar.
Zırhları olanlar zırhlandılar ki,yüz kişi kadar idiler.
İslâm ordusunda, biri Peygamberimiz Aleyhisselama, diğeri de Ebu Bürde b. Niyar'a ait olmak üzere, iki de at bulunuyordu.
Abdullah b. Cübeyr, piyadelerin başına geçirilmişti.
Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubâde, zırhlarını giyinmiş olarak önde; diğer Müslümanlar da, Peygamberimiz Aleyhisselamın sağında ve solunda yer almışlardı.
Bedâyi'-Hasâ yoluyla Şeyheyn'e kadar ilerlediler.

Çarpışamayacak Yaşta Olanların
Şeyheyn'den Geri Çevrilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Şeyheyn'de ordusunu gözden geçirdi.
Savaşa katılmaya elverişli yaştaki gençlere izin verdi, elverişli olmayanları geri çevirdi.
Semüre b. Cündüb ile Rafi b. Hadic, geri çevrilenler arasında idiler.
"Yâ Rasûlallah!
Râfi iyi ok atıcıdır!" denilince, Peygamberimiz Aleyhisselam onun savaşa katıl­masına izin verdi.
"Yâ Rasûlallah!
Semüre b. Cündüb, güreşte Râfi'i yıkar!" denildi, onun da savaşa katılmasına izin verdi.

Peygamberimiz Aleyhisselamin geri çevirdiği gençler arasında:

1- Üsâme b. Zeyd b. Harise,
2- Abdullah b. Ömer b.Hattab
3- Zeyd b. Sabit,
4- Berâ b.Âzib,
5- Amr b. Hazm,
6- Useyd b.Zuheyr, 
7- Zeyd b. Erkam,
8- Arabe b. Evs,
9- Ebu Saîd el-Hudrî,
10- Numan b. Beşiri  
ve daha bazıları da bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hendek savaşında, onbeş yaşında bulunmalarına rağmen, bunların savaşa katılmalarına izin vermiştir.Medine'ye geri çevrilenlerden Ebu Saîd el-Hudrî der ki: "Uhud günü Peygamber Aleyhisselama arzolunduğum zaman, onüç yaşında idim.
Babam, elimden tutup: 'Yâ Rasûlallah!
Bu, bumunun suyu akıyor olsa da, iri kemiklidir.
İzin verirsen, benimle gelsin!' dedi. Peygamber Aleyhisselam, beni tepeden tımağa kadar süzdükten sonra, 'Geri çevir onu!' buyurdu.
Babam da beni Medine'ye geri çevirdi."

Ordudan Geri Çevrilen Gençlerin Medine'de Görevlendirilmeleri

İbn Asâkir'in Urve b. Zübeyr'den nakline göre; yaşları küçük görülüp Medine'ye geri çevirilenler, Medine'de çocukları ve kadınları beklemek ve korumakla görevlendirildiler.

Şeyheyn'de Geceleyiş

İslâm ordusu, geceyi Şeyheyn'de geçirdiler.
Peygamberimiz Aleyhi sselam, orada,
Müslümanlara ikindi, akşam ve yatsı
namazlarını kıldırdı.
Muhammed b. Mesleme'yi elli kişilik bir muhafız birliğinin başına geçirip, onları ordunun çevresinde dönüp dolaşmakla görevlendirdi.
Kureyş müşrikleri de, Peygamberimiz Aleyhisselamın Şeyheyn'e gelip konduğunu görünce, süvar­ilerini topladılar.
İkrime b. Ebu Cehil'i süvarilerin başına geçirdiler.
Keşif ve devriye kolu olmak üzere görevlendirdiler.
Müşrik süvarileri geceyi durup dinlenmeden geçirdiler.
Harre'ye kadar sokuldular, fakat oraya çıka­madılar.
Harre mevkiinin sarplığından ve Muhammed b. Mesleme'den korkup geri döndüler.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Gece Bekçisi, Zekvan

Peygamberimiz Aleyhisselam Şeyheyn'de yatsı namazını kıldırdığı zaman: "Bu gece bizi kim bekler?" diye sordu.
Müslümanlar arasından bir zât ayağa kalkıp: "Ben!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen kimsin?" diye sordu.
O zât: "Zekvan b. Abdi Kays'ım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen otur!" buyurdu.
Biraz sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, yine: "Bu gece bizi kim bekler?" diye sordu.
Yine, Müslümanlar arasından bir zât ayağa kalkıp: "Ben!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen kimsin?" diye sordu.
O zât: "Ben Ebu Seb'im!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen otur!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine: "Bu gece bizi kim bekler?" diyerek sorusunu tekrarlayınca, Müslümanlar arasından bir zât ayağa kalkarak: "Ben!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen kimsin?" diye sordu.
O zât: "Ben İbn Kays'ım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen otur!" buyurdu.
Aradan bir müddet geçtikten sonra: "Üçünüz de ayağa kalkınız!" buyurdu.
Yalnız Zekvan b. Abdi Kays kalkınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Öteki arkadaşların nerede kaldılar?" diye sordu.
Zekvan b. Abdi Kays: "Geceleyin her üç soruna da cevap veren bendim!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Git, sen bizi bekle, koru!
Allah da seni korusun!" buyurdu.
Zekvan b. Abdi Kays, hemen zırhını giyindi, kalkanını aldı
O gece nöbet tuttu, bekledi.

Baş Münafık ile Ona Bağlı Kişilerin
İslâm Ordusundan Ayrılıp Geri Dönmeleri

Baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl ile kendisine bağlı birtakım kimseler, İslâm ordusuna katılmışlardı.
Abdullah b. Übeyy'e adamları: "Sen, ona (Peygamber Aleyhisselama) şehir dışında savaşmamak hususundaki görüşünü açık­ladın.
Bunun, atalarından gelip geçmiş olanların görüşü olduğunu bildirdin.
Onun görüşü de, senin görüşün gibi idi.
O, neden ise, bu görüşünden vazgeçip yanında bulunan şu gençlerin görüşlerine uydu!" dediler
İslâm ordusunun içinde devekuşu gibi boynunu uzata uzata gelen Abdullah b. Übeyy b. Selûl; Peygamberimiz Aleyhisselamın gençlerin sözünü dinlediğini bahane ederek ve: "Ey insanlar! Biz orada [Uhud'da] kendimizi ne için öldürecekmişiz, bilmiyoruz?!" diyerek, kavmin­den (Hazrecilerden) münafık olan ve kuşku içinde bulunan ve kendisine uyan insanlarla birlikte oradan geri döndü.
Benî Selâmenin kardeşi Abdullah b. Amr b. Haram, onlara: "Ey kavmim! Ben size Allah'ı, O'ndan korkmanızı hatırlatırım.
Kavminizi ve peygamberinizi düşmanlarıyla karşılaştıkları zaman yardımsız bırakmamanız gerek­tiğini hatırlatın
Size Allah'ı, dininizi ve peygamberinizi hatırlatırım.
O peygamberinizi ki, Medine'ye gelip sığındığı zaman, kendinizi, oğullarınızı koruyup savun­duğunuz gibi, onu da koruyacağınız, savunacağınız hakkındaki şartı size hatırlatırım" dedi.
Onlar: "Biz sizin muhakkak çarpışacağınızı bilsek, size tâbi olurduk, sizi bırakmazdık.
Fakat, biz bir çarpış­ma olacağını sanmıyoruz!" diyerek çekip gittikleri zaman, Abdullah b. Amr b. Haram, onlara: "Ey Allah düşmanları! Allah kahretsin sizi!
Allah, peygamberini, mü'minleri ,sizin yardımınızdan müstağni kılacaktır!" dedi
Geri dönenler, İslâm ordusunun üçte biri kadardı.
Üçyüz civarındaydı.
İslâm ordusunun mevcudu yediyüz kişiye düştü.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, böyle, kendisine uyanlarla birlikte İslâm ordusundan ayrılıp geri döndüğü zaman, İslâm ordusundan iki zümrenin; Haz recilerden Selime oğulları ile Evsîlerden Harise oğullarının elleri yanlarına düştü, onlar da geri dönmeye meylettiler.

Abdullah b. Amr b. Haram dönüp geldiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam Müslümanların saflarını düzeltmekte idi.

İslâm Ordusundan Ayrılan
Münafıklar Hakkında Âyetler İnişi

Münafıkların İslâm ordusundan ayrılıp Medine'ye dönmeleri üzerine nazil olan âyetlerde şöyle buyuruIdu:
"İki ordu karşılaştığı gün size gelen musibetler, Allah'ın emriyle idi.
Bu, mü'minleri ayırd etmesi, münafık olanları da açığa vurması içindi.
Berikilere: 'Geliniz! Allah yolunda muharebe ediniz!
Yahut, hiç olmazsa, düşmanın kendinize ve ailelerinize saldırmalarını önleyiniz!' denildi de, 'Biz muharebe ola­cağını bilseydik, elbette arkanızdan gelirdik!' dediler.
Onlar, o gün, imandan ziyade küfre yakın idiler.
Ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı.
Onlar ne gizlerlerse, Allah çok iyi bilicidir!"

Mü'minlerden Başkasından Fayda Olmadığı

Münafıklar İslâm ordusundan ayrılıp Medine'ye döndükleri zaman, Ensar: "Yâ Rasulallah! Yahudi müttefiklerimizden yardım istemeyelim mi?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bizim onlara ihtiyacımız yok!" buyurdu.

Ebu Hayseme'nin Uhud'a Kadar
Kılavuzluk Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bize kılavuz olup, müşriklere uğratmadan, yakın bir yoldan onların yanına kadar götürecek kim var?" diye sordu.
Ebu Hayseme: "Ben varım yâ Rasûlallah!" dedi ve İslâm ordusunu Benî Hârise'nin arazisi içinden geçirip gözü kör ve kendisi münafık olan Mirba b. Kayzî'nin bahçesine uğratmıştı ki, Mirba, Peygamberimiz Aleyhisselamla Müslümanların seslerini işitince, onların yüzlerine toprak atmak üzere kalktı ve: "Eğer sen Resûlullah isen, sana benim bahçeme girmeni helâl etmiyorum!" dedi ve eline bir avuç toprak alıp: "Vallahi ey Muhammedi Bu toprağı, senden başkasına isabet ettirmeyeceğimi bilseydim, muhakkak senin yüzüne atardım!" dedi.
Bunun üzerine ashab onu öldürmeye davranınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Öldürmeyin bunu! Bunun gözleri de kördür, kalbi de kördür!" buyurdu.
Fakat, Sa'd b. Zeyd Peygamberimiz Aleyhisselamın onun öldürülmesini men etmesinden önce davranarak, yayla vurup Mirba'ın başını yaralamış bulunuyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Uhud'da Karargâhını Kuruşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Hayseme'nin kılavuzluğu ile ilerleyip Uhud boğazına, vadinin dağa doğru olan yakasına kondu.
Arkasını Uhud dağına dayadı ve İslâm askerlerine: "Sizden hiçbir kimse, biz kendisine çarpışmak için emir vermedikçe, çarpışmasın!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Okçulara Direktifi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Abdullah b. Cübeyr'i elli kişilik okçular birliğinin üzerine kumandan tayin etti ve ona: "Düşman atlılarını oklara tutup üzerimizden defet!
Durum ister lehimizde, ister aleyhimizde gelişsin, sen yerinde sabit kal ki, düşman atlıları arkamız­dan, senin bulunduğun taraftan bize gelemesinler!
Eğer bizim düşmanı yenip ganimet
toplamaya koyulduğumuzu görseniz de, sakın bize katıImayın!
Eğer bizi kuşlar kapar görseniz de, gelmeniz için ben size haber göndermedikçe, sakın şu yeriniz­den ayrılmayın
Bizim onları bozguna uğratıp tepelediğimizi görseniz de, ben size haber göndermedikçe, sakın bulunduğunuz yerden ayrılmayın.
Onların bizi yendiklerini, öldürdüklerini görseniz de, yerinizden ayrılıp bize yardım etmeyin!" buyurdu.
Buna göre; okçular İslâm ordusunun arkasından hiç kimsenin gelmesine meydan ve imkân ver­meyecek, gelmek isteyenleri oka tutacaklardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, okçulara gereken emri verdikten sonra: "Size yöneldikçe, düşman süvarilerini oka tutunuz!
Çünkü süvariler atılan oklara doğru gelemezler!
Allah'ım!
Onlara bunları tebliğ ettiğime seni şahit tutuyorum!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın İslâm Mücahidlerini Savaş Nizamına Koyuşu

Peygamberimiz Aleyhisselam, ordusunu saf nizamına koydu: "Beri gel! Geri git!" diyerek safları düzeltti.
Omuzlan bir hizaya getirdi.
Müslümanlan oklar gibi dizdi.
Ükkâşe b. Mıhsan'ı sağ kanada,
Ebu Seleme b. Abdulesed'i sol kanada,
Ebu Ubeyde b. Cerrah ile
Sa'd b. Ebi Vakkas'ı öne,
Mikdad b. Amr'ı gerideki askerlerin
başına, Hz. Hamza'yı da en öne,
zırhsız askerlerin başına geçirdi.
"Müşriklerin sancağını kim taşıyor?" diye sorup; "Abduddaroğulları!" denilince: "Biz ahde onlardan daha çok bağlıyız! Mus'ab b. Umeyr nerededir?" diye sordu.
Mus'ab b. Umeyr "Buradayım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Al sancağı!" buyurdu.
Mus'ab b. Umeyr sancağı alıp Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne geldi.

İslâm Mücahidlerinin Uhud Savaşındaki
Parolaları

Uhud savaşında Müslümanlar arasındaki parolalar: "Emit!=Öldür! Emit=Öldür!" sözleri idi.

İslâm Mücahidlerinden Bazılarının
Uhud Savaşındaki Alâmetleri

Çarpışmaya girmeden önce, Hz. Hamza
devekuşu kanadından, Hz. Ali beyaz yünden, Zübeyr b. Avvam sarı bezden,
Ebu Dücâne kırmızı bezden, Hubab b. Münzir yeşil bezden... kendilerine alâmet yapmışlardı.

Yahudi Alimlerinden Muhayrık'ın Müslüman Olup Uhud'da Çarpışmaya Gidişi ve Şehit Oluşu

Muhayrık; Sa'lebe b. Fıtyevn oğullarından, Benî Kaynuka veya Benî Nadîr Yahudiler bilginlerindendi.
Peygamberimiz Aleyhisselamı
Tevrat'taki sıfatlarıyla tanırdı.
İlmen bulduğu şeyi, Uhud savaşına çıkılıncaya kadar, kendi dininin tesiri altında kalarak, açıklaya­madı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Uhud savaşına çıktığı zaman, Yahudilere: "Ey Yahudi topluluğu! Vallahi, siz Muhammed'in peygamber olduğunu, ona yardımın üzerinize düşen bir hak olarak gerektiğini pekâlâ biliyorsunuz!" dedi.
Yahudiler "Bugün Cumartesi günüdür, hiçbir şeyle uğraşılmaz!" dediler.
Muhayrık: "Sizin için Cumartesi diye birşey yoktur!" dedi.
Kılıcını ve harçlığını yanına alıp akrabalarından birisine: "Eğer bugün öldürülürsem, bütün mallarım Muhammed'indir.
O, onlar hakkında, Allah'ın kendisine gösterdiği şekilde, dilediğini yapar!" diyerek vasiyette bulundu
Uhud'da savaşmaya gitti ve şehit oldu. Allah ondan razı olsun!
Uhud savaşında şehit olunca, bıraktığı yedi hurma bahçesini Peygamberimiz Aleyhisselam teslim alıp vakfetti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'deki vakıfları genellikle Muhayrık'ın mallarındandır.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Muhayrık, Yahudilerin hayırlısıdır!" buyurmuştur.

 Amr b. Sabit b. Akyeş'in (Vakş'ın) Müslüman Olarak Uhud'a Gidişi ve Müşriklerle Çarpışarak Yaralanışı ve Cennete Girişi

Abduleşhel oğullarının kardeşi Amr b. Sabit b. Vakş (Akyeş)'in Cahiliye devrinde halk üzerinde alacağı riba (faiz) paraları vardı.
Onları almadıkça Müslüman olmak istemedi.
Uhud savaşına çıkıldığı gün, gelip amcalarının oğullarını göremeyince: "Amcamın oğulları neredeler?" diye sordu.
"Uhud'dadır!" dediler.
"Filan kişi nerededir?" diye sordu.
"Uhud'dadır!" dediler.
"Filan kişi nerededir?" diye sordu.
"Uhud'dadır!" dediler.
Bunun üzerine, Amr b. Sabit, hemen zırhını giyinip atına binerek onlara doğru yöneldi, gitti.
Amr, Uhud'da, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varıp: "Yâ Rasûlallah! Önce savaşayım mı, yoksa Müslüman mı olayım?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Önce Müslüman ol, sonra savaş!" buyurdu.
Bunun üzerine, Amr Müslüman oldu.
Müslümanlar, onu Uhud'da görünce: "Sen bizden uzak dur!" dediler.
Amr b. Sabit: "Ben iman ettim, Müslüman oldum!" dedi ve Müslümanların yanında yaralanıncaya kadar çarpıştı.
Uhud'dan, ailesinin yanına ağır yaralı olarak getirildi.
Sa'd b. Muaz, Amr'i ziyarete gelip, onun kızkardeşine: "Amr'a bir sor bakalım" dedi ve şunu sormasını istedi: "Sen kavmine olan hamiyetinden dolayı mı; yoksa Kureyş müşriklerine kızdığın için mi; ya da Allah için mi kızarak onlarla çarpıştın?" Amr: "Ben Allah ve Resûlullah için kızarak onlarla çarpıştım!" dedi.
Allah'a bir vakit bile namaz kılamadan vefat etti ve Cennete girdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun hakkında: "Az amel etti, çok ecre erdi!" buyurmuştur.
O, Abduleşhel oğullarının kardeşi Amr b. Sabit b. Vakş'tır!"

Kuzman'ın Uhud'a Gelip Müşriklerle
Çarpıştıktan Sonra Yarasının Ağrısına
Dayanamayarak İntihar Edişi

Zafer oğulları arasında, Kuzman adında, garib bir adam vardı ki, kendisinin kimlerden olduğu bilinmezdi
Kendisi, savaşlarda gösterdiği kahramanlıkla tanınırdı.
Çok güçlü, kuvvetli idi.
Münafıklardandı.
Peygamberimiz Aleyhisselama ondan bahsedildikçe, Peygamberimiz Aleyhisselam: "O, muhakkak, Cehennemliklerdendir!" buyururdu.
Kuzman, Uhud savaşına kavmi ile birlikte çıkmaktan kaçınmıştı.
Sabaha çıkınca, Zafer oğullarının kadınları, ona: "Ey Kuzman! Erkekler savaşa gitti, sen geride kaldın ha!
Ey Kuzman!
Sen şu yaptığın şeyden utan­mıyor musun?
Sen kadından başka birşey değilsin!
Kavminin erkekleri savaşa gittikleri halde, sen evde kaldın ha?
Sen artık ev bekle!" diyerek kınamaya başlayınca, Kuzman evine girdi.
Yayını, ok çantasını ve kılıcını alıp Uhud'a gitti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Müslümanların saflarını düzelttiği sırada, safların en arkasına durdu.
Yavaş yavaş ilerleyerek ön safa girdi.
Çarpışma başlayınca, Müslümanlar içinde, ok atanların ilki oldu.
Sonra da kılıcını sıyırdı
Şiddetle çarpıştı.
Müşriklerden sekiz veya dokuz
kişiyi öldürdü.
Kendisi de ağır şekilde yaralandı, Zafer oğullarının evlerine getirildi.
Müslümanlardan bazıları: "Ey Kuzman! Sana müjdeler olsun!" dediler.
Kuzman: "Ben neden dolayı müjdeleniyorum?" dedi.
"Cennete gireceğin için!" dediler
Kuzman: "Vallahi, ben ancak kavmimin şerefi için çarpıştım!
Eğer anlattığınız şey için olsaydı, çarpışmazdım!
Vallahi, biz ne Cenneti umarak, ne de
Cehennemin ateşinden korkarak çarpıştık!
Biz ancak kavmimizin şerefi için çarpıştık!" dedi.
Yarasının ağrısı şiddetlenince de,
kendisini öldürmek için ok çantasından bir ok aldı, kolunun damarını deldi.
Kılıcını kamına dayayıp onun üzerine yüklenerek intihar etti.
Kuzman'ın bu hareketi Peygamberimiz Aleyhisselama anılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "O, Cehennemliklerdendir !
Şehadet ederim ki; ben Allah'ın Resûlüyüm!" buyurdu.

Hanzale b. Ebu Amir'in Uhud'a Gidişi

Hanzale b. Ebu Amir, Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün kızı Cemile Hatunla nikahlanmış bulunuyordu. Uhud'a gidileceği sırada, gerdeğe girmek, geceyi Medine'de, ailesinin yanında geçirmek üzere Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istedi ve aldı.
Sabah namazını kıldıktan sonra,
Uhud'a gideceği sırada, eşiyle tekrar
ilgilenmek zorunda kaldı ve yıkanamadı.
Sabahleyin, Cemile Hatun, kabilesinden
dört kişi çağırıp, Hanzale ile gerdeğe
girdiklerine onları şahit tuttu.
Kendisine: "Sen buna neden lüzum gördün?" diye sordular.
Cemile Hatun da: "Bu gece rüyamda semanın açıldığını ve Hanzale onun içine girdikten sonra kapandığını gördüm.
'Bu, şehitliktir!' dedim," dedi.
Hanzale, acele silahlanıp Peygamberimiz Aleyhisselamın Müslümanların saflarını düzelttiği sırada Uhud'a ulaştı.

Huseyl b. Cabir'le Sabit b. Vakş'ın
Uhud'a Savaşmaya Gidip Şehit Oluşu


Müşriklerin Uhud'daki Karargâhları
ve Harp Düzenleri


Müşrikler Uhud'a Çarşamba günü gelmişler;
Çarşamba, Perşembe ve Cuma
gününü orada geçir­mişlerdi.
Müşriklerin ordularında 200 at olup;
Halid b. Velid sağ kanattaki atlıların başına,
İkrime b. Ebu Cehil sol kanattaki
atlıların başına geçirilmişti.
 Müşriklerin 100 okçusu olup;
Okçuların başına Abdullah b. Ebu Rebia geçirilmişti.
Müşriklerin sancağı
Talha b. Ebi Talha'nın elinde bulunuyordu.
 
Müşriklerin Uhud'da parolaları
"Yâ le'l-Uzzâ! Yâ âl-i Hübel!" idi.

Ebu Süfyan'ın Sancaktarlarını
Gayrete Getirişi


Ebu Süfyan, Abduddar oğullarında olan sancaktarları sancak uğrunda çarpışmaya teşvik için: "Ey Abduddar oğulları! Bedir gününde sancağımızı siz üstlenmiştiniz. Gördüğünüz gibi, o musibet bize isabet etti. Milletler bayraklarıyla yaşarlar. Bayrakları zail olduğu zaman, onlar da zail olurlar. Ya sancağımızı siz taşır, onun hakkını yerine getirirsiniz, ya da bizimle onun arasından çekilirsiniz, onu biz taşırız!" dedi. Abduddar oğulları, Ebu Süfyan'ın bu sözüne kızdılar. "Sancağımızı sana teslim edeceğiz ha?!  Bu hiçbir zaman olmayacaktır!" dediler. Ebu Süfyan: "Öyle ise, bir sancak daha edinelim?" dedi. Abduddar oğulları: "Olur! Fakat, onu da ancak Abduddar oğullarından birisi taşıyacaktır! Bundan başkası hiçbirzaman olamaz ve olmayacaktır! Sancağımızı gereği gibi koruyacağız!  Yarın hasımlarımızla karşılaştığımız zaman, ne yapacağımızı  göreceksin!" dediler.  
Zaten, Ebu Süfyan'ın da onlardan istediği bu idi.

 Ebu Âmir'in Ensarı Ayartmaya
ve Savaşı Kızıştırmaya Çalışması


Uhud bahsinin başında da açıklandığı gibi, Medineli Dubay'a oğullarından rahip taslağı Ebu Amir Abdi Amr b. Sayfî; Peygamberimiz Aleyhisselama kıskançlığından ve kızgınlığından ne yapacağını şaşırmış, Peygamberimiz Aleyhisselamdan uzak kalmış olmak için Evs kabilesinden kendisine uyan elli kişi ile birlikte Mekke'ye çekip gitmiş müşriklerle işbirliği yapmaktan geri durmamış, onların yanın­dan ayrılmamıştı.  Müşriklere: "Ben kavmimin (Ensarın) yanına varacak olursam, onlardan iki kişi bile bana aykırı davranmaz  İşte, kavmimden şu yanımda bulunan kişiler söylesinler!" der, yanındaki elli kişi de onun sözünü doğru­larlardı. Bunun için, Kureyş müşrikleri, Ebu Âmirin Uhud savaşında kendilerine büyük çapta yardımının dokunacağı umuduna düşmüşlerdi. Ebu Âmir, Uhud savaşına, yanındaki elli kişi ile birlikte katılmış bulunuyordu.
Ebu Âmir, Uhud'a geldiği zaman, Müslümanların karargâh kurdukları yerde savaşırlarken Müslümanları düşürmek için yer yer çukurlar kazmış, kazdırmıştı.
Onun bu tuzağından, Müslümanların haberleri yoktu.
Ebu Âmir, Uhud'daki müşriklerden,
Müslümanların karşısına ilk çıkanlar
arasında bulunuyordu.
"Ey fâsık (haktan sapmış kişi)!
Sana merhaba, hoşgeldin demek yok!
Allah sana göz nimeti versin
(senin gözünü kör etsin)!" dediler.
Bunun üzerine, Ebu Âmir: "Benden sonra, kavmime kötülük isabet etmiş!" dedi. Maiyetindekilerle birlikte müşriklerin yanına döndü.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Müslümanları Cihada Teşvik Edişi


Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanlara
hitapta bulunarak onları cihada, savaşta
sabır ve sebata teşvik buyurdu.

Ebu Süfyan'ın Ensarı Ayartmaya Kalkışması

Müşriklerin başkumandanı Ebu Süfyan Sahr b. Harb, Ensara: "Ey Evs ve Hazrec topluluğu! Siz, bizimle amcamızın oğlunun arasından çekiliniz (onu bizimle başbaşa bırakınız) da, biz sizden ayrılalım.
Bizim sizinle çarpışmaya ihtiyacımız yok!" diyerek haber saldı.
Ensar, onu kendisinin hiç beklemediği, hoşuna gitmeyecek biçimde reddettiIer.

Müşriklerin Kadınlarının Erkekleri
Çarpışmaya Kışkırtmaları


Çarpışmak için iki taraf birbirlerine iyice yaklaştıkları zaman, Ebu Süfyan'ın karısı Hind binti Utbe, yanındaki kadınlarla birlikte, neşideler söyleyerek erkeklerini çarpışmak için kışkırtmaya başladılar.

 Müşrik Süvarilerinin Okçular Tepesine
Hücuma Kalkmaları ve Püskürtülmeleri


Müşriklerin Hevazin süvarileri,
İslâm okçularının korudukları okçu
tepesindeki geçide hücuma kalkınca
oka tutulup püskürtüldüler,
yüzgeri edip dönmek zorunda kaldılar.

Hz. Ali'nin Müşriklerin
Sancaktarını Öldürüşü


Kureyş ordusunun sancaktan Talha b. Ebi Talha: "Benimle çarpışmak için kim çıkar er meydanına?  Ey Muhammed'in sahabileri! Siz bizi kılıçlarınızla öldürünce Allah'ın bizi hemen Cehenneme sokacağını, siz bizim kılıçlarımızla öldürülünce de sizi hemen Cennete koyacağını söylüyorsunuz! Öyle ise, benim kılıcımla öldürülüp hemen Cennete girecek, yahut kılıcı ile beni öldürüp Cehenneme sokacak yok mu bir kimse?!" diyerek seslendi. Bunun üzerine, Hz. Ali: "Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; ben de, seni kılıcımla Cehenneme gön­dermedikçe, yahut senin kılıcınla Cennete girmedikçe senden ayrılmayacağım!" dedi. Hemen karşısına vardı ve kılıcını onun başına hiddet ve şiddetle indirdi, başı çenesine kadar yarılıp ikiye ayrıldı. Talha yere yıkılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam ve Müslümanlar tekbir getirdiler.

 Hz. Hamza'nın
Osman b. Ebi Talha'yı Öldürüşü


Müşriklerin sancaktarı Talha'dan sonra, sancağı kardeşi Osman b. Ebi Talha aldı. Hz. Hamza da ona kılıçla vurup kolunu yere düşürdü, böğründen ciğeri göründü! Hz. Hamza: "Ben hacıları sulayan'ın oğluyum!" diyerek geri döndü.

 Sa'd b. Ebi Vakkas'ın
Ebu Sa'd b. Ebi Talha'yı Öldürüşü


Müşriklerin yere düşen sancağını
Ebu Sa'd b. Ebi Talha aldı.
Sa'd b. Ebi Vakkas bir okla boğazından vurunca,
onun dili ağzından dışarı sarktı.
Sa'd b. Ebi Vakkas kılıçla vurup sağ elini kesti.
Ebu Sa'd b. Ebi Talha sancağı sol eline aldı.
Sa'd b. Ebi Vakkas onun sol elini de vurup kesince, Ebu Sa'd b. Ebi Talha, sancağı iki kollarıyla göğsüne bastı. Sonra da, sırtının üzerine düştü. Sa'd b. Ebi Vakkas varıp onun başını kesip gövdesinden ayırdı.

Asım b. Sabit'in Müsafi' b. Talha ile
Cülas b. Ebi Talha'yı Öldürüşü


Müşriklerin yere düşen sancağını
Müsafi b. Talha eline almıştı.
İslâm mücahidlerinden Asım b. Sabit,
onu da, ondan sonra, onun kardeşi
Cülas b. Talha'yı da: "Al bunu da, benden!
Ben Ebu Aklah'ın oğluyum!"
diyerek birer okla vurunca, bunlar anneleri
Sülâfe'nin yanına götürüldü,
o da onların başını dizine koydu:
"Oğulcuğum! Sana kim vurdu?" diye sordu,
onlar da birisinin kendilerini okla vurduğu zaman:
"Al bunu da, benden! Ben Ebu Aklah'ın oğluyum!"
dediğini işittiklerini söylediler.
 Bunun üzerine, Sülâfe: "Aklahî ha?! Vallahi, benim akrabamdan, bizden o ha!" dedi  ve onun başını eline geçirme fır­satını bulursa kafatasını kadeh gibi kullanarak içki içmeye yemin etti.

 Sülâfe, Asım b. Sabit'in başını kesip
kendisine getirecek olana da yüz deve vermeyi va'd etti.

 Asım b. Sabit ise, daha önce, hiçbir müşrike el sürmemek üzere Allah'a söz vermiş, onların da ken­disine el sürmesine meydan vermemesini Allahtan dilemiş bulunuyordu.

 Müşriklerin Sancaktarlarının
Ardarda Öldürülüşü


Müşriklerin sancağını Kilab b. Ebi Talha almıştı.
Onu, Zübeyr b. Avvam öldürdü.
Ondan sonra sancağı Ertat b. Şurahbil aldı.
Onu da, Hz. Ali öldürdü.
Ertat'tan sonra, sancağı Şurayh b. Karlı aldı.
O da öldürüldü.
Fakat, kendisinin kim tarafından öldürüldüğü
kesin olarak bilinemedi.
Müşriklerin sancağını Şurayh'dan sonra,
Abduddar oğullarının Habeşli kölesi Suvab aldı.
Kuzman vurup onun sağ elini kesti.
Suv'ab sancağı sol eline aldı.
Kuzman vurup onun sol elini de kesti.
Bunun üzerine, Suvab, sancağı kol ve pazulanyla tutmaya çalıştı, sonra da arkasına yıkıldı. Ölürken de: "Ey Abduddar oğulları! Ben artık mazur sayılır mıyım?" dedi. Müşriklerin sancaktarları birer birer öldürülünce, yerde kalan sancağın yanına kimse yanaşamaz oldu.

Hz. Ebu Bekir'in Oğlu Abdurrahman'la
Çarpışmaya Kalkışı ve
Peygamberimiz Aleyhisselam
Tarafından Geri Bırakılışı


Hz. Ebu Bekir'in müşrikler arasında bulunan oğlu Abdurrahman, at üzerinde meydana çıkarak, ken­disiyle çarpışacak er dilemişti. Tepeden tımağa kadar zırha bürünmüş olup, kendisinin gözlerinden başka biryeri görünmemekte idi. Hz. Ebu Bekir onunla çarpışmak için davranınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sok kılıcını kınına, dön yerine! Biz senin kendinden yararlanmaktayız!" buyurdu.

Zübeyr b. Avvam'ın Deve Üzerindeki
Bir Müşriki Aşağı Düşürüp Öldürüşü

Bir müşrik deve üzerinde meydana çıkıp çarpışmak için er diledi. Herkesin kendisinden çekindiğini, geri durduğunu görünce, dileğini üç kere tekrarladı. Bunun üzerine, Zübeyr b. Avvam ona doğru vardı. Devenin üzerine sıçrayıp adamın boğazına sarıldı. Devenin üzerinde boğuşmaya başladılar. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu yere, aşağı doğru düşür!" buyurdu. Müşrik yere düşünce, Zübeyr b. Avvam onun üzerine çöküp başını gövdesinden ayırdı.

Halid b. Velid'in Saldırıya
Geçtikçe Püskürtülüşü


Halid b. Velid'in İslâm karargâhına sol yandan yaptığı hücum İslâm mücahidleri tarafından püskürtüldüğü gibi, okçular tepesine yaptığı her hücum da, okçuların püskürttükleri oklarla, boşa gider­ilmişti.

Zülfikar'ın, Hakkını Yerine Getirmek
Üzere Ebu Dücâne'ye Verilişi


İki taraf arasında çarpışma başladığı ve kızıştığı sırada idi ki,
Peygamberimiz Aleyhisselam, elinde tuttuğu kılıç hakkında "Bu kılıcı kim alır?" diye sorunca, sahabiler almak için ona doğru baktılar ve: "Ben! Ben!" diyerek onu almak üzere ellerini açtılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu kılıcı, hakkını yerine getirmek üzere kim alır?" diye sorunca, onu almaktan çekindiler, geri durdular.  Zübeyr b. Avvam, ayağa kalkıp: "Ben alırım yâ Rasûlallah!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam ona vermeye yanaşmadı ve sorusunu tekrarladı. Zübeyr b. Avvam, yine ayağa kalkıp: "Ben alırım yâ Rasûlallah!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam, yine ona vermeye yanaşmadı ve sorusunu tekrarladı. Bunun üzerine, Ensardan Ebu Dücâne Simâk b. Hareşe, ayağa kalkıp: "Ben alırım yâ Rasûlallah!" dedi ve: "Onun hakkı nedir?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onun hakkı; eğilip bükülünceye kadar, düşmana onunla vurmandır!  Onunla Müslüman öldürmemen, kâfirin önünden kaçmamandır! Allah sana onunla zafer veya şehitlik nasip edinceye kadar Allah yolunda çarpışmandır!" buyurdu.  Ebu Dücâne: "Ben onu, hakkını yerine getirmek üzere alıyorum yâ Rasûlallah!" dedi. Ebu Dücâne, çok cesaretli, savaşta gururlu ve onurlu bir zât idi. Başına kırmızı sarığını sardığı zaman, halk onun çarpışacağını anlardı. Ebu Dücâne, Peygamberimiz Aleyhisselamın kılıcını aldığı zaman da, kırmızı sarığını çıkarıp başı­na sardı ve İslâm saflarıyla müşriklerin safları arasında, kurula kurula, çalımlı çalımlı yürümeye başladı. Peygamberimiz Aleyhisselam, onun böyle yürüdüğünü görünce: "Bu bir yürüyüştür ki, Allah onu bu yerden başkasında sevmez!" buyurdu. Zübeyr b. Avvam derki:  Vallahi, Ebu Dücâne'nin ne yapacağını göreceğim!" dedim, arkasından gittim. Ebu Dücâne, kırmızı sarığını çıkarıp başına sardı. Ensar: 'Ebu Dücâne, ölüm sarığını başına sardı!
dediler. O sarığını başına sardığı zaman, böyle derlerdi.  Ebu Dücâne, kırmızı sarığını başına sarınca: 'Ben o er kişiyim ki; dağın eteğindeki hurmalıkta dostumla bulunduğum sırada, hiçbir zaman savaş saflarının gerisinde kalmamak üzere sözleşmişimdir! Ben (vurduğuma) Allah'ın ve Resûlünün kılıcı ile vururum!' recezini okumaya  ve karşısına çıkan herkesi kılıçtan geçirmeye başladı! Müşriklerin içinde bir adam vardı ki, yaralananlarımızdan hiçbir kimseyi sağ bırakmıyor, öldürüyor­du. O ve Ebu Dücâne, birbirlerine yaklaştılar. Allah'tan, ikisinin arasını birleştirmesini diledim. Nihayet, ikisi karşılaştılar ve birbirlerine vuruştular. Ebu Dücâne, müşrikin kılıç darbesinden, öküz gönünden yapılmış kalkanıyla korundu. Vuruş sırası Ebu Dücâneye gelince, onu vurup öldürdü!  Ebu Dücâne'nin, kılıcını Ebu Süfyan'ın eşi Hind binti Utbe'nin başına dayadıktan sonra geri çektiği­ni de gördüm. Kendisine: 'Ben senin her yaptığını gördüm. Kadına kılıcı kaldırıp vurmaktan vazgeçtiğini de gördüm!' dedim.
Ebu Dücâne: 'Kılıcımı başına dayadığım zaman feryada başlayınca, kendisinin bir kadın olduğunu gördüm. Vallahi, Resûlullah Aleyhisselamın kılıcını bir kadına vurmaktan, bir kadını onunla öldürmekten esirgedim!' dedi. Bunun üzerine, kendi kendime: 'Allah ve Resûlü, ne yapacağını herkesten daha iyi bilendir!' dedim ."

Hz. Ali'nin Müşriklerden İki Topluluğu
Bozguna Uğratışı


Müşriklerin sancaktarları öldürüldükten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, müşriklerden bir topluluk görüp, Hz. Ali'ye: "Hücum et onlara!" buyurdu. Hz. Ali hemen hücum edip onları dağıttı ve Abdullah b. Amr el-Cumahi'yi öldürdü.

Peygamberimiz Aleyhisselam, bir topluluk daha gördü ve Hz. Ali'ye: "Hücum et onlara!" buyurdu. Hz. Ali hemen hücum edip onları dağıttı ve Benî Amir b. Lüeyylerden Şeybe b. Malik'i öldürdü.
Cebrail Aleyhisselam: "Yâ Rasûlallah! İşte, bu müvâsat (dostluk ve yardımcılıktır" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "O bendendir, ben de ondanım!" buyurdu.
Cebrail Aleyhisselam da: "Ben de sizdenim!" dedi.
O sırada, şöyle bir ses işittiler:
"Zülfikar'dan başka kılıç yok!
Ali'den başka yiğit yok!"
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kalkınız! Müttakîler için hazırlanmış olan Cennete giriniz!" buyurduğu zaman, Amr b. Cemuh da, topal olduğu halde, hemen ayağa kalktı ve: "Vallahi, biz Cennette mahzun olmayız!" dedi.
Müşriklerle çarpıştı ve şehit oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; onu Cennette topal haliyle görmüşümdür!" buyurmuştur.
Allah ondan razı olsun.

Müşriklerin Bozguna Uğrayıp Dağılmaya Başlamaları

Hz. Hamza iki elinde iki kılıç tutuyor, Peygamberimiz Aleyhisselaımın önünde: "Ben Allah'ın arslanıyım!" diyerek, önüne arkasına döne döne, müşriklere kılıç vuruyordu.
İki taraf şiddetle çarpışmaya giriştiler.
Hz. Hamza, Hz. Ali, Ebu Dücâne ve mücahidler, kılıçlarını sıyırıp müşriklerin saflarına daldılar.
Hz. Hamza, Vahşi'nin dediği üzere, boz puğur deve gibi, karşılaştığı herkesi tepeliyor, kılıçtan geçiriyor, dokunduğu hiçbir şeyi sağ bırakmıyordu.
Yüce Allah, Müslümanlara yardımını indirdi ve onlara olan zafer va'dini yerine getirdi.
Müslümanlar, müşrikleri kılıçtan geçirdiler, karargâhlarından ayırdılar.
Müşrikler, kesin olarak yenilgiye uğramış bulunuyorlardı.
Zübeyr b. Avvam'ın dediği gibi, müşriklerin başkumandanı Ebu Süfyan'ın karısı Hind binti Utbe ve hizmetçileri ve diğer müşrik karıları, yanlarına alabildikleri şeyleri alarak kaçışmaya başlamışlardı.
Mikdad b. Amr da, sancaktarları öldürülünce müşriklerin bozulduklarını, Müslümanların onların karargâhlarına kadar girip ganimet toplamaya koyulduklarını bildirir.

Hamza'nın (ra) Şehit Oluşu

Hz. Hamza; müşriklerden Siba' b. Ümmü Enmar'ın: "Var mı benimle çarpışacak bir er?!" diyerek Müslümanlara meydan okuduğunu görünce:"Ey Siba'! Ey kadın sünnetçisi olan Ümmü Enmar'ın oğlu! Allah'a ve Resûlüne meydan mı okuyorsun?!
Ey kadın sünnetçisi olan kadının oğlu!
Gel bana doğru!" diyerek üzerine yürüyüp ona kılıçla öyle bir vuruş vurdu ki,Siba', sanki dünkü gün gibi, bir anda yok olup gitti!
Cübeyr b. Mut'im'in kölesi Vahşi b. Harb;
Hz.Hamzayı vurmak için bir taşın arkasına sinmişti.
Hz. Hamza, Siba'ın işini bitirdikten sonra,
Vahşi b. Harb'e doğru gelirken, sel suları arkında ayağı kaydı,arkasının üzerine yıkıldı ve gömleğinin önünden, karnı açıldı.
Vahşi b. Harb, hemen harbesini (kısa mızrağını),Hz. Hamza'nın kasığına ok gibi atıp sapladı.
Mızrağın ucu Hz. Hamza'nın iki uyluk üstünün arasından dışarı çıktı, mızrak Hz. Hamza'yı çökertti, şehit etti.
Hz. Hamza, savaş arslanlarının başında gelen bir kahramandı.
Şehitlerin de ulusu idi.
Allah ondan razı olsun.

 Hanzale b. Ebu Âmir'in Şehit Oluşu

Müşriklerin Uhud'da bozulup dağıldıkları sırada, Hanzale b. Ebu Amir müşriklerin başkuman­danı Ebu Süfyan'la karşılaştı.
Onun atının bacaklarına kılıçla vurdu.
At kuyruğunu iki bacağının arasına sokup arkasına çökünce, Ebu Süfyan yere düştü.
Hanzale, Ebu Süfyan'ın başını kesmek için, üzerine çıktı.
Ebu Süfyan: "Ey Kureyş cemaatı!
Hanzale beni kılıçla boğazlamak istiyor!" diyerek bağırmaya başladı ise de, birçok kimseler feryadını işittikleri halde, onunla ilgilenmediler.
Müşriklerden Esved b. Ebi Esved b. Şeub, Hanzaleyi Ebu Süfyan'ın üzerine çıkmış görünce, vurup şehit etti.
Ebu Süfyan, öldürülmekten kurtulunca,
yaya olarak kaçıp müşriklerden bir topluluğa katıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hanzale hakkında: "Melekler arkadaşınızı yıkıyorlar!" buyurdu.
Uhud'dan Medine'ye dönülünce, Hanzale'nin durumu ailesinden soruldu.
O da, savaş çağrısını işitince Hanzale'nin yıkanamadan acele yola çıktığını bildirdi.
Bu, Hanzale'nin Yüce Allah katındaki şeref
ve mevkiini göstermeye kâfidir.
Allah ondan razı olsun!

İslâm Okçular Birliğinin Kazanılan Zaferi Kaybettirmeleri

Ashabdan Berâ' b. Azib der ki: "Peygamber Aleyhisselam, Uhud günü, piyade okçuların üzerineki, onlar elli kişi idiler Abdullah b. Cübeyr'i kumandan tayin etmiş, onlara: 'Şu yerinizden sakın ayrılmayınız!
Bizi kuşların kapıştığını görseniz de, bizim düşmanları bozup hezimete uğrattığımızı görseniz de, size haber göndermedikçe sakın yerinizden ayrılmayınız!" diyerek kesin emirvermişti.
Nihayet, harp başladı, kızıştı.
Müslümanlar müşrikleri bozguna uğrattılar.
Vallahi, ben o sırada gördüm ki; müşrik kadınları elbiselerini toplamışlar, bacaklarındaki halhalları görünerek sür'atle koşuyorlardı.
Bunun üzerine, Abdullah b. Cübeyr'in kumandası altındaki arkadaşları, birbirlerine: 'Ganimet! Ey kavim, ganimet!
Kardeşleriniz işte düşmanı yendi
Siz burada daha ne bekliyor­sunuz?! dediler.
Kumandanları Abdullah b. Cübeyr, onlara: 'Resûlullah Aleyhisselam in size söylediğini unuttunuz mu?! dedi.
Onlar: 'Vallahi, düşmanı yenenlerin yanına biz de gideceğiz ve ganimetten nasibimizi alacağız!' dediler."
Kumandan Abdullah b. Cübeyr, okçuların bu tutumunu görünce, Allah'a ve Resûlüne itaat etmeleri­ni onlara emir ve tavsiye etti ise de, dinlemediler, gittiler.
Abdullah b. Cübeyr'in yanında ancak on kadar okçu kaldı.
Geride kalanlar arasında bulunan Haris b. Enes, giden okçulara: "Ey kavmim!
Peygamberinizin sözünü size hatırlatırım!
Emirinize, kumandanınıza itaat edin!" dedi ise de, yanaşmadılar, tepe geçidini açık bırakarak müşriklerin ordugâhlarına dalıp ganimet toplamaya koyuldular.
Müşriklerin süvari birliği kumandanı
Halid b. Velid, İslâm okçularının
azaldığını, tepenin tenhalaştığını,
Müslümanların ganimet toplamakla uğraştıklarını,İslâm ordugâhının arkasının açıldığını görünce,süvarilerine seslendi ve hemen geri döndü.
İkrime b. Ebu Cehil ve diğerleri de onu takip ettiler.
Tepede kalan okçulara saldırdılar.
Bozguna uğrayan müşrikler süvarilerinin geri dönüp saldırıya geçtiklerini görünce, onlar da geri döndüler ve Müslümanlara saldırmaya başladılar.
müşrik süvarileri geldikleri zaman, okçular birliği kumandanı Abdullah b. Cübeyr, yanında kalan okçu arkadaşlarına: "Hemen açılın ve yayılın!" dedi.
Okçular, önleri düşmana ve güneşe
karşı olmak üzere, saf halinde dizildiler.
Müşrikleri oka tuttular.
Abdullah b. Cübeyr'in oku tükenince,
mızrağıyla vuruşmaya ve onları yaralamaya başladı.
Mızrağı kırılınca, kılıcını sıyırdı, onunla çarpışmaya devam etti.
En sonunda, şehit oldu.
Müşriklerin süvari birlikleri, Abdullah b. Cübeyr'in yanından ayrılmayan ve onunla birlikte savaşan İslâm okçularını da şehit ettiler.

Uhud Savaşında Peygamberimiz Aleyhisselamı Canla Başla Korumaya Çalışan Mücahidler

Önlerinden ve arkalarından müşriklerin
saldırısına uğrayan Müslümanlar
bozuldular, dağıldılar.
Dost, düşman belirsiz oldu.
Acele ve dehşetten, bilmeyerek,
birbirlerini yaralar, öldürür oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında sebat eden, yedisi Muhacirlerden, yedisi de Ensardan olmak üzere, ondört kişi kalmıştı.

Muhacirlerden olanlar:
1- Hz. Ebu Bekir,
2- Abdurrahman b. Avf,
3- Hz. Ali,
4- Sa'd b. Ebi Vakkas,
5- Talha b. Ubeydullah,
6- Ebu Ubeyde b. Cerrah,
7- Zübeyr b. Avvam.
Ensardan olanlar:
1- Hubab b. Münzir,
2- Ebu Dücâne,
3- Asım b. Sabit,
4- Haris b. Sımme,
5- Sehl b. Huneyf,
6- Useyd b. Hudayr,
7- Sa'd b. Muaz.

Uhud günü, üçü Muhacirlerden, beşi de Ensardan olmak üzere sekiz sahabi de, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde ölmek üzere bey'at etti.
Muhacirlerden olanlar:
1- Hz. Ali,
2- Zübeyr b. Avvam,
3- Talha b. Ubeydullah idi.
Ensardan olanlar:
1- Ebu Dücâne,
2- Haris b. Sımme,
3- Asım b. Sabit,
4- Sehl b. Huneyf,
5- Hubab b. Münzir idi.
Bunlardan hiçbiri Uhud'da şehit olmadı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, dağılan Müslümanlara: "Allah'ın kulları!
Bana doğru geliniz!
Allah'ın kulları!
Bana doğru geliniz!" diyerek seslendiği zaman, toplanan otuz kişi: "Senin yanından hiç ayrılmamak üzere, yüzüm yüzünün önünde siper ve kalkandır!
Vücudum senin vücuduna fedadır!
Allah'ın selamı senin üzerine olsun!" diyerek, sonuna kadar harp meydanından ayrılmadılar.
Kureyş müşriklerinin, Peygamberimiz Aleyhisselamın etrafını sardığı ve Peygamberimiz Aleyhisselamın da: "Kim bizim için Allah yolunda canını satar, feda eder?" diye sorduğu zaman, Ziyad b. Seken, Ensardan beş kişi ile birlikte ayağa kalktı.
Birer birer savaştılar ve şehit oldular.
Onlardan en son savaşan da, Ziyad (Zeyd) b. Seken idi ve ağır bir şekilde yaralanmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu bana yaklaştırınız!" buyurdu.
Yaklaştırdılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam ayağını onun başına yastık yaptı.
İbn Seken, yanağı Peygamberimiz Aleyhisselamın ayağı üzerinde olduğu halde can verdi ve yanağı Peygamberimiz Aleyhisselamın ayağında iz bıraktı.
Cabirb. Abdullah derki: "Uhud günü, Müslümanlar bozguna uğrayıp dağıldıkları sırada, Resûlullah Aleyhisselam bir köşede Ensardan oniki kişi ile sıkışıp kalmıştı.
Bu oniki kişi arasında, Muhacirlerden Talha b. Ubeydullah da bulunuyordu.
Müşriklerden bir grup gelip çatınca, Resûlullah Aleyhisselam: 'Şu müşriklere kim karşı koyar?' diye sordu.
Talha b. Ubeydullah: 'Ben!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Sen yerinde dur!' buyurdu.
Ensardan bir zât kalkarak: 'Ben, yâ Rasûlallah!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Peki, sen karşı koy!' buyurdu.
Ensarî, şehit oluncaya kadar, müşriklerle çarpıştı.
Resûlullah Aleyhisselam, müşriklerin yine saldırıya geçtiğini görünce: 'Şunlara kim karşı çıkar?' diye sordu.
Talha b. Ubeydullah: 'Ben!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Sen yerinde dur!' buyurdu.
Ensardan bir zât: 'Ben çıkarım!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Peki, sen çık! buyurdu.
O zât çıktı ve şehit oluncaya kadar savaştı.
Resûlullah Aleyhisselam, müşriklerin yine saldırıya geçtiklerini görünce: 'Şunlara kim karşı çıkar?' diye sordu.
Talha b. Ubeydullah: 'Ben!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Sen yerinde dur!' buyurdu.
Ensardan bir zât: 'Ben çıkarım!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Peki, sen çık!
buyurdu.
O zât çıktı ve şehit oluncaya kadar savaştı.
Bu, böylece devam etti.
Her defasında, Resûlullah Aleyhisselam aynı şekilde soruyor, Ensardan biri çıkıp çarpışıyor, savaşıyor, şehit oluyordu.
Nihayet, Resûlullah Aleyhisselamın yanında Talha b. Ubeydullah kaldı.
Resûlullah Aleyhisselam, saldırıya geçen müşrikleri önlemek için: 'Şu müşriklere kim karşı koyar?' diye sorunca, Talha b. Ubeydullah: 'Ben!' dedi ve kendisinden önceki onbir kişi gibi çarpıştı, elinden yaralanıp parmakları kesilince, ağrısına dayanamayıp 'Ayy!' dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Eğer Bismillah deseydin, melekler seni halkın gözü önünde göğe çıkarırlardı, sonra da Allah müşrikleri mağlup ederdi!' buyurdu."
Enes b. Malik'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Uhud savaşı günü, Ensardan yedi, Kureyşlilerden de iki kişinin içinde yalnız kalmıştı.
Müşrikler Peygamberimiz Aleyhisselamı kuşatınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, yanındakilere: "Şu müşrikleri bizden kim defeder ki, Cennet onun ola, yahut Cennette o benim refikim ola?" buyur­du.
Ensardan birisi ilerleyerek onlarla çarpıştı ve şehit oldu.
Müşrikler Peygamberimiz Aleyhisselamı tekrar kuşattılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yine: "Şu müşrikleri bizden kim defeder ki, Cennet onun ola, yahut Cennette o benim refikim ola?" buyur­du.
Yine, Ensardan bir zât, ilerleyerek onlarla çarpıştı ve şehit oldu.
Yedi kişinin hepsi de, böylece ilerleyip müşriklerle çarpışarak şehit oldukları zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam, herhalde, kendilerini düşmanla başbaşa bırakarak dağılanlar için olmalı ki;
"Sahabilerimiz bize karşı hiç de insaflı davranmadılar!" buyurdu.
" Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yeryüzünde gezen Cennetlik bir kimseye bakmak isteyen, Talha b. Ubeydullah'a baksın!" buyur­muştur.
Peygamberimiz Aleyhisselam müşrikler tarafından kuşatıldığı zaman, Şemmas vücudunu Peygamberimiz Aleyhisselama kalkan yaptı ve Peygamberimizin önünde vurulup yere düştü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onun hakkında: "Şemmas'ı kendime siper ve kalkan gibi buldum" buyurmuştur.
Allah ondan razı olsun.
Ensardan Ebu Talha da, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde kalkanlı olarak durup onu siperlemekte idi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne ok çantasını serip kâh ok atmakta, kâh haykırmakta idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da: "Ebu Talha'nın sesi orduda kırk kişiden hayırlı ve yararlıdır" buyurmakta idi.
Ebu Talha'nın Peygamberimizin önüne serdiği ok çantasında elli ok vardı.
Ebu Talha: "Ya Rasûlallah!
Vücudum senin vücudunun önünde sana fedadır!" diyordu.
Elli oku birer birer atarak tüketti.
Peygamberimiz Aleyhisselam onun arkasından ve onun başıyla omuzları arasından başını yük­seltip okların düştükleri yerlere bakıyordu.
Ebu Talha son oku attığı zaman: "Bizi işlet!
Ok atmaktan durdurma!
Allah beni sana feda etsin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yerden bir ağaç dalı alıp: "Ey Ebu Talha!
Bunu da iyi bir ok olarak at!" buyurdu.
Ebu Talha ok yayını çok sert çeken bir okçu idi.
Uhud günü iki-üç yay kırmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yanından ok dolu çanta ile kimin geçtiğini görse, ona: "Ok çantanı Ebu Talha'ya boşalt!" buyurmakta idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onun arkasından müşriklere bakmak için yükselip başını kaldırdıkça, Ebu Talha: "Ya Rasûlallah!
Babam anam sana feda olsun!
Yükselme!
Belki sana müşriklerin oklarından birisi değer.
Benim göğsüm senin göğsüne siper olsun.
Sana değecek, bana değsin!" derdi.
Sa'd b. Ebi Vakkas derki: "Resûlullah Aleyhisselam, beni önüne oturttu.
Ok atmaya başladım.
Her atışta: 'Allah'ım! Atacağım ok, senin okundur.
Onu düşmanına eriştir! diyordum.
Resûlullah Aleyhisselam da: 'Allah'ım! Dua ettiği zaman, Sad'ın duasını kabul et!
Allah'ım! Sad'ın atışını, okunu doğrult!
Ey Sa'd! Babam anam sana feda olsun!
Durma at!' buyuruyordu.
Hiçbir ok atmadım ki, Resûlullah Aleyhisselam: 'Allah'ım! Onun atışını doğrult!
Duasını kabul et!
Ey Sa'd!
Durma, at! buyurmamış olsun.
Ok çantam boşalınca, Resûlullah Aleyhisselam kendi çantasındaki okları da birer birer yayıma yer­leştirip attırdı.
Okları yaya yerleştirmekte, o herkesten daha çabuk ve gayretliydi.
O bana okları veriyor ve: 'At! Babam anam sana feda olsun!' diyordu.
Nihayet, bana kanatsız bir oku verdi ve: 'At bunu da!' buyurdu."
Sehl b. Huneyf, müşriklere yağdırdığı oklarla Peygamberimiz Aleyhisselamı korumaya çalışmakta, Peygamberimiz Aleyhisselam da: "Süheyl'e ok yetiştiriniz!
Çünkü, ok ona kolaylaştırılmıştır" buyurmakta idi.
Ebu Dücâne, atılan oklara karşı Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine eğilip kendisini ona kalkan yapmakta, Ebu Dücâne'nin sırtına düşen oklar sırtında toplanmakta, Peygamberimiz Aleyhisselama değmemekte idi.
Katâde b. Numan da, Peygamberimiz Aleyhisselamı korumak için Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne dikilerek, ok yayının başı eğilip bükülünceye kadar müşriklere ok attı.
En sonunda kendisi de bir okla gözünden vuruldu.
Gözbebeği yanaklarının üzerine aktı.
Katâdeyi böyle görünce, Peygamberimiz Aleyhisselamın gözleri yaşardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Katâde'nin gözünü eliyle aldı, yerine koydu.
O göz, iki gözünden en güzeli ve en keskin göreni oldu.
Vehb b. Kâbus,yanında kardeşinin oğlu Haris b. Ukbe olduğu halde, Müzeyne dağından Medine'ye gelmişlerdi.
Onlar Medine'nin boşaldığını gördükleri zaman: "Halk nereye gitti?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Kureyş müşrikleriyle çarpışmak üzere Uhud'a gittiğini öğren­ince,hemen Uhud yolunu tutup Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, müşriklerden hücuma hazırlanan bir topluluk hakkında: "Şu topluluğu kim defeder?" diye sordu.
Vehb b. Kâbus: "Ben, yâ Rasûlallah!" dedi.
Hemen kalkıp onları oka tuttu, yüzgeri etti ve döndü.
Müşriklerden hücuma hazırlanan ikinci bir topluluk için de, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Şu topluluğu kim defeder?" diye sordu.
Yine Vehb b. Kâbus: "Ben, yâ Rasûlallah!" dedi.
Kılıcını sıyırıp onları yüzgeri edinceye kadar çarpıştı ve geri döndü.
Bundan sonra bir topluluk daha hücuma hazırlanınca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Şu topluluğu defetmeye kim kalkar?" diye sordu.
Vehb b. Kâbus: "Ben, yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kalk, karşıla onları!
Seni Cennetle müjdelerim" buyurdu.
Vehb b. Kâbus, sevinerek kalktı, kılıcını sıyırıp onların içlerine daldı
Peygamberimiz Aleyhisselam ve Müslümanlar, ona bakıyorlardı. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Ona rahmet et!" diye dua etti.
Müşrikler, mızraklarını ve kılıçlarını onun üzerine çevirdiler ve en sonunda onu şehit ettiler.
Vehb b. Kâbus'un cesedinin yirmi yerinde mızrak yarası vardı.
Vehb b. Kâbus'un kardeşinin oğlu da kalkıp aynı şekilde müşriklerle çarpıştı ve şehit oldu.
Allah ikisinden de razı olsun!
Hz. Ömer, Müzeynelinin öldüğü gibi ölmeyi özlerdi.

Dört Azılı Müşrikin Peygamberimiz Aleyhisselamı Öldürmeye Ant İçmeleri

Müslümanlar bozulup dağılmaya başladıkları zaman, müşriklerden dört azılı müşrik:
1- Abdullah b. Şihabuz-Zührî,
2- Utbe b. Ebi Vakkas,
3- Abdullah b. Kamia,
4- Übeyyb.Halef

Peygamberimiz Aleyhisselamın hayatına son vermek üzere sözleştiler ve Peygamberimiz Aleyhisselamı görecek olurlarsa ya öldürmek ya da onun yakınında öldürülmek üzere ant içtiler.
İbn Şihab: "Muhammed'i gösteriniz bana!
O kurtulursa, ben kurtulmam!"diye haykırıyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam ise,onun hemen yanıbaşında bulunuyordu.
Kendisinin yanında da ashabından hiçbirisi yoktu.
İbn Şihab oradan geçip gitti.
Safvan b. Ümeyyeye rastlayınca, Safvan: "Allah sana Muhammed'e vurmak fırsatını vermişken, ne diye onun yanından uzaklaştın?" dedi.
İbn Şihab: "Sen onu gördün mü?" diye sorunca, Safvan: "Evet, sen hemen onun yanında idin" dedi.
İbn Şihab: "Biz dört kişi, onu öldürmek için aramızda sözleşmiş, antlaşmış durumdayız.
Artık, o bizim elimiz­den kurtulacak değildir!" dedi.
Ümmü Umare binti Ka'b'ın kocası ve
iki oğlu Uhud savaşına katılmışlardı,
Ümmü Umare der ki: "Halk ne yapıyor bir bakayım deyip, gündüzün başlangıcında Uhud'a gittim.
Yanımda, içinde su bulunan bir su kırbası vardı.
O sırada, Resûlullah Aleyhisselam bazı sahabileri arasında bulunuyordu.
Zafer ve galebe, Müslümanlarda idi.
Müslümanlar bozulunca, Resûlullah Aleyhisselamın yanına varıp düşmanı ondan kılıçla ve okla defetmeye çalıştım, yaralandım.
Müslümanlar, Resûlullah Aleyhisselamın yanından uzaklaşmışlar, yanında on kişi bile kalmamıştı.
Benimle kocam ve iki oğlum Resûlullah Aleyhisselamın önünde çarpışıyor, müşrikleri ondan uzak­laştırmaya çalışıyorduk.
Resûlullah Aleyhisselam, benim yanımda kalkan bulunmadığını gördü.
Yanında kalkan bulunan biri­sine:
"Ey kalkan sahibi!
Kalkanını çarpışana bırak!" buyurdu.
Bırakınca onu Resûlullah Aleyhisselam aldı, ben de ondan alıp kalkanla korundum.
Bize ancak süvariler yapacaklarını yaptılar!
At üzerinde bir adam gelip bana bir kılıç darbesi indirdi.
Ben de onun atının ayaklarına kılıçla vurunca, at arkasının üzerine yıkıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: '(Ey Ümmü) Umare'nin oğlu!
Annene, annene yardım et! diyerek oğluma seslendi.
Oğlum bana yardım edince, müşriki öldürdüm.
Müslümanlar Resûlullah Aleyhisselamın yanından uzaklaştıkları zaman, İbn Kamia: 'Bana Muhammed'i gösteriniz!
Eğer o kurtulursa, ben kurtulmam! diyordu.
Bunun üzerine, ben, sancaktar Mus'ab b. Umeyr ve Resûlullah Aleyhisselamın yanında sebat eden bazı sahabiler, Resûlullah Aleyhisselamın önüne gerildik.
İşte o zaman, İbn Kamia kılıçla vurup beni de ağır şekilde yaraladı.
Ben de ona kılıçla darbeler indirdim.
Fakat, Allah düşmanının üzerinde iki kat zırh gömlek bulunuy­ordu."
Ümmü Umare Hatunun oniki-onüç yerinde yarası vardı.
En büyüğü ve ağırı ise İbn Kamia'dan aldığı omuz yarası olup, bir yıl onun tedavisi ile uğraştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam onun omuzundan aldığı yarayı görünce, oğlu Abdullah'a: "Annenin yarasını sar.
Ev halkınızı Allah mübarek kılsın!
Senin annenin makamı, filan ve filanların makamından hayırlıdır.
Senin makamın da filan ve filan­ların makamından hayırlıdır.
Allah sizin ev halkınıza rahmet etsin!" buyurdu.
Ümmü Umare Hatun, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Allah'a dua et de, Cennette sana komşu olalım" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Bunları bana Cennette komşu ve arkadaş et!" diyerek dua etti.
Bunun üzerine Ümmü Umare Hatun: "Eh, bu yeter bana.
Dünyada ne musibet gelirse gelsin artık!" dedi
İslâm sancaktarı Mus'ab b. Umeyr,
Müslümanların bozulup dağıldıkları sırada, Peygamberimiz Aleyhisselamı müşriklerden korumak için onun önünde çarpışanlar arasında bulunuyordu.
Atlı müşriklerden İbn Kamia, Mus'ab b. Umeyr'e kılıçla vurup sağ elini kesti.
Mus'ab b. Umeyr sancağı sol eline aldı.
İbni Kamia vurup onun sol elini de kesince, Mus'ab b. Umeyr sancağı kollarıyla tutup göğsüne bastırdı.
İbni Kamia onu mızraklayarak yere düşürdü, şehit etti.
İbni Kamia, şehit ettiği Mus'ab b. Umeyr'in Peygamberimiz Aleyhisselam olduğunu sanarak müşrik­lerin yanına döndüğü zaman: "Ben Muhammed'i öldürdüm!" dedi.
Bir bağına da: "Muhammed öldürüldü!" diye bağırdı.

Müslümanlar Arasındaki Bazı Münafıkların
Müslümanları Çarpışmaktan Vazgeçirmeye ve İrtidad Ettirmeye Çalışmaları

İslâm mücahidleri arasında bulunan münafıklar,"Muhammed, öldürüldü!" diyerek yaygaraya başladılar.
Onlardan, "Keşke Abdullah b. Übeyy'e gidecek bir adamımız olsa da, o bize Ebu Süfyan'dan bir eman alıverse!" diyenler olduğu gibi; "Ey Müslümanlar!
Muhammed öldürüldü artık!
Ebu Süfyan gelip sizi öldürmeden önce,
kavminizin yanına (Medine'ye) dönün!" diyenler, Hatta, müşriklerle savaşan mücahidleri birer birer dolaşarak onları savaşmaktan vazgeçirmeye çalışanlar da vardı.
Nitekim, Malik b. Duhşum böyle yapmış;
çalı çırpı üzerine oturup dinlendiği ve
onüç yerinden yaralanmış bulunduğu bir sırada Hârice b. Zeyd'in yanına varıp:
"Muhammed'in öldürüldüğünü bilmiyor musun?" demişti.
Hârice b. Zeyd: "Muhammed öldürülmüşse, hiç şüphesiz, Allah, Hayy ve Lâyemût'tur, ölümsüzdür!
Muhammed, Rabbinin elçilik vazifesini yerine getirmiştir.
Yapılması gereken tebliğleri yapmıştır.
Senin dininin uğrun­da da çarpışmıştır!" dedi.
Malik b. Duhşum kalkıp Sa'd b. Rebi'in yanına vardı.
O da, oniki yerinden yaralanmış bulunuyordu.
Ona da: "Muhammed'in öldürüldüğünü biliyor musun?" dedi.
Sa'd b. Rebi': "Ben Muhammed'in Rabbi tarafından verilen elçilik ve tebliğ vazifesini yerine getirdiğine ve senin dinin uğrunda da çarpıştığına şehadet ederim.
Şayet Muhammed öldürülmüşse, hiç şüphesiz, Allah Hayy ve Lâyemût'tur, ölümsüzdür" dedi.
Mâlik b. Duhşum: "Resûlullahın öldürüldüğü muhakkaktır.
Artık sizler de, daha önce dönenler gibi,
kavminizin yanına dönün!
Şimdi onlar evlerine sağ salim girmiş
bulunuyorlar" dedi.

Enes b. Nadr'ın Kahramanlıklar Göstererek Şehit Oluşu

Kahraman mücahidlerden Enes b. Nadr, gerek bozulup dağılan Müslümanların ve gerek Müslümanlar arasındaki münafıkların uygunsuz tutum ve davranışlarından büyük üzüntü duymakta ve: "Ey Müslümanlar! Eğer Muhammed öldürülmüşse, Muhammed'in Rabbi de öldürülmedi ya! Muhammed'in çarpıştığı dâva uğrunda siz de çarpışınız!
Allah'ım!
Şu Müslümanların yapmış oldukları şeylerden dolayı Senden af ve özür dilerim!
Şu müşriklerin Resûlullah Aleyhisselama karşı işledikleri cinayetlerden beni uzak tutman için de, Sana sığınırım!" diyerek kılıcını sıyırıp çarpışmaya gitti.
Giderken, Sa'd b. Muaz'la karşılaştı ve ona: "Ey Ebu Amr! Sen nereye gidiyorsun?
Haydi, gel benimle!
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, ben Cennetin kokusunu Uhud'da alıyor ve buluyorum!" dedi.
Sa'd b. Muaz: "Ben de senin yanındayım!" deyince,Enes: "Ey Sa'd b. Muaz!
İşte Cennet!
Nadr'ın Rabbine yemin ederim ki; ben Cennetin kokusunu Uhud'da alıyor, buluyorum!" dedi.
Enes b. Nadr, Muhacir ve Ensardan bazılarıyla birlikte bulunan Hz. Ömer ve Talha b. Ubeydullah'ın da yanına vardı.
Baktıki, ellerini savaştan çekmişlerdi.
Onlara: "Sizi böyle oturtan nedir?" diye sordu.
"Resûlullah Aleyhisselam şehit edilmiş!" dediler.
Enes b. Nadr: "Resûlullah Aleyhisselam şehit edildiyse, hiç şüphesiz Allah Hayy'dır.
Resûlullah Aleyhisselamdan sonra siz sağ kalıp da ne yapacaksınız?
Kalkın!
Siz de Resûlullah Aleyhisselamın can verdiği dava uğrunda can verin!" dedi.
Müşriklerle çarpışa çarpışa şehit oldu.
Allah ondan razı olsun!
Enes b. Nadr'ın cesedinde seksenden fazla kılıç, mızrak ve ok yarası vardı.
Müşrikler onun bumunu, kulaklarını ve sair uzuvlarını keserek cesedinden öç almak istemişler, onu tanınmaz hale getirmişlerdi.
Hz. Ömer, Enes b. Nadr hakkında: "Ben Allah'ın Kıyamet günü onu tek başına bir ümmet olarak ba's edeceğini umarım" demiştir.

Hz. Ömer ile Kardeşinin Şehitlik İçin Soyunmaları

Hz. Ömer, kardeşi Zeyd b. Hattab'a: "Al şu zırhımı!
Zırhımı senin giymen için yemin ettim" dedi.
Zeyd b. Hattab, onu giyinip Hz. Ömer'in yeminini yerine getirdikten sonra, zırhı sırtından çıkardı
Hz. Ömer ona: "Ne için çıkardın?" diye sordu.
Zeyd: "Senin kendin için istediğin şeyi, şehitliği, ben de kendim için istiyorum!" dedi.
İkisi de şehitlik için soyundular.

Uhud Savaşı Günü Peygamberimiz
Aleyhisselamın Başına Gelenler

İbn İshak'la İtin Hişam'ın bildirdiklerine göre; Uhud günü Müslümanlar bozulup dağılınca, düşman­lar Müslümanları musibete uğrattılar.
O gün, onlara ibtilâ ve imtihan günü oldu.
Allah onunla o gün Müslümanlara şehitlik ikram ve ihsan etti
Hatta, düşmanlar Resûlullah Aleyhisselama kadar yaklaşmaya yol buldular ve attıkları okları, taşları rebaiye dişine isabet ettirdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın rebaiye dişi kırıldı, dudağı ve yüzü yaralanıp kanadı.
Kan yüzüne akmaya başladı!
Peygamberimiz Aleyhisselamın alt dudağını yaralayan, rebaiye dişini, yani ön dişleriyle azı dişi arasındaki dişini kıran da, Utbe b. Ebi Vakkas idi.
Abdullah b. Şihâbu'z-Zührîise Peygamberimiz Aleyhisselamın alnını, İbn Kamia da yanağının üst tarafını yaraladı.
Miğferin halkalarından iki halka Peygamberimiz Aleyhisselamın yanağının üst tarafına girdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Âmir Fâsık'ın Uhud'da Müslümanları düşürmek için kazdığı, kazdırdığı çukurlardan birinin içine düştü.
Hz. Ali Peygamberimiz Aleyhisselamın elinden tuttu, Talha b. Ubeydullah da ayağa kaldırıp çukur­dan çıkardı.
Ebu Ubeyde b. Cerrah, Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzüne batan miğfer halkalarından birisini dişiyle çekip çıkardı, kendisinin ön dişi de çıktı.
Öteki halkayı çıkarırken de bir dişi daha çıktı.
Bunun için kendisinin ön dişlerinden ikisi eksikti.
Peygamberimiz Aleyhisselam yüzünün kanını silerken: "Kendilerini Rablerine imana davet ederken peygamberlerinin yüzünü kana bulayan bir kavim nasıl felah bulur?" diyerek şikayetlenince, Yüce Allah, indirdiği âyetlerde: "Ey Resûlüm! Kulların işinden hiçbir şey sana ait değildir.
Allah ya onların tevbelerini kabul eder, ya da onları-zalim oldukları için-azaplandırır.
Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi Allah'ındır.
O kimi dilerse yarlıgar, kimi dilerse azaplandırır.
Allah çokyarlıgayıcı ve esirgeyicidir"
(Âl-i İmran: 128-129) buyurdu.
Uhud savaşında Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzüne kılıçla yetmiş defa vurulmuş, hepsinde Yüce Allah onun zararından Peygamberimiz Aleyhisselamı korumuştur
Uhud günü Peygamberimiz Aleyhisselamın dişi kırıldığı ve yüzü yaralandığı zaman, bu Ashab-ı Kiramın son derecede ağırına gitti ve onlar: "Kureyş müşriklerine beddua etsen, ilensen!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben lânetleyici olarak gönderilmedim.
Fakat, doğru yola davet edici ve rahmet olarak gönderildim.
Allah'ım!
Kavmime doğru yolu göster!
Çünkü onlar bilmiyorlar!" diyerek dua etti.
Abdullah b. Mes'ud der ki: "Peygamber Aleyhisselamı o halde görünce, kendisinin vaktiyle anlatmış olduğu peygamberlerden bir peygamberi; kavmi tarafından vurulup kan içinde bırakılan, öyle iken de hem yüzünü eliyle silen, hem de 'Allah'ım! Kavmimi bağışla!
Çünkü onlar bilmiyorlar!' diyen peygamberi gözümle görür gibi oldum ."
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ın gazabı, Allah'ın Peygamberinin yüzünü yaralayan kavim hakkında şiddetlendi!" buyurduğu zaman.
Sa'd b. Ebi Vakkas: "Vallahi, kardeşim Utbe b. Ebi Vakkas'ı öldürmek için gösterdiğim hırs kadar, hiçbir kimseyi öldürm­eye hırs göstermedim!" demiştir.

Ka'b b. Malik'in Peygamberimiz Aleyhisselamı Sağ Salim Görüp Müslümanlara Seslenişi

"Muhammed öldürüldü!" şayiası üzerine Müslümanlar bozguna uğradıktan sonra Peygamberimiz Aleyhisselamın sağ olduğunu ilk gören kişi Ka'b b. Malik olup, demiştir ki: "Onun miğferinin altından gözlerinin parıldadığını görünce hemen tanıdım ve en yüksek sesim­le, 'Ey Müslümanlar topluluğu!
Ey Ensar topluluğu!  sevininiz!
İşte, Resûlullah Aleyhisselâm!
Sağdır ve öldürülmemiştir  diyerek seslendiğimde, o bana 'Sus!  diye işaret verdi."

Peygamberimiz Aleyhisselamın Übeyy b. Halef'i Yaralayışı ve Öldürüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam, yanında Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam, Haris b. Sımme ve Müslümanlardan bir toplulukla birlikte Uhud dağı eteğine yürüy­erek gittiği sırada idi ki, Übeyy b. Halef: "Ey Muhammedi Sen kurtulursan, ben kurtulmam!" diyerek seslendi.
Müslümanlar "Ya Rasûlallah! Şunun üzerine bizden birisi atılsın mı?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bırakın, gelsin o!" buyurdu.
Übeyy b. Halef yaklaştığı zaman,
Peygamberimiz Aleyhisselam Haris b. Sımme'den kargısını alıp, davranınca,
Übeyy b. Halef dönüp kaçmaya başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona: "Ey yalancı! Nereye kaçıyorsun!?" buyurdu.
Ve onu boynundan, miğferle zırh gömleğinin yakası arasındaki yerinden mızrakla vurup hafifçe yaraladı.
Übeyy b. Halef, öküz böğürür gibi
böğürerek atından yere düştü, yuvarlandı.
Kendisinin kabur­ga kemiklerinden bazısı da kırıldı.
Übeyy b. Halef müşriklerin yanına döndüğü zaman: "Vallahi, Muhammed beni öldürdü!" dedi.
Müşrikler: "Vallahi, senin korkudan yüreğin gitmiş!
Sendeki yaranın hiç önemi yok!
Eğer sendeki yaranın aynısı herhangi birimizde olsaydı, bize hiçbir zarar vermezdi, biz ona hiç aldırış etmezdik!" dediler.
Fakat Übeyy b. Halef: "Vallahi, o benim üzerime tükürse bile yine beni öldürür!
O; 'Seni ben öldüreceğim! dememiş miydi?" dedi.
Übeyy b. Halef Mekke'de Peygamberimiz Aleyhisselamla karşılaştıkça: "Ey Muhammed?
Benim öyle bir atım var ki, ona her gün onaltı ölçek darı yemi yediriyorum.
Bir gün o ata biner, seni öldürürüm!" derdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam da: "Hayır! Belki, inşaallah ben seni öldürürüm!" buyururdu.
Übeyy b. Halef kurtulmalık akçesini öderken de bu sözünü aynen tekrarladığı gibi, Peygamberimiz Aleyhisselam da Mekke'de ona söylediğini aynen tekrarlamıştır.
Übeyy b. Halef Uhud'da Peygamberimiz Aleyhisselamın hayatına son vermek için and içen müşrik­ler arasında idi.
Allah düşmanı Übeyy b. Halef, Kureyş müşrikleriyle Mekke'ye dönerken,
Mekke'ye altı mil uzaklık­taki Şerifte öldü.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Yüzünün Kanının Mihras Suyu ile Yıkanışı ve Müşriklerin Kendilerinden Yukarıya Çıkmalarına Meydan Vermemesi İçin Allah'a Dua Edişi

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım! Onları üstümüzde bulundurma!" diyerek, onlara bu imkânı vermemesini Allah'tan dile­di.
Hz. Ömer ile bazı Müslümanları onlara doğru dönderdi.
Onlar, attıkları taşlarla,  oklarla müşrikleri geri çevirdiler.
Dağdan indirdiler.
Rivayete göre; müşrikler dağa çıkmaya başlayınca,Peygamberimiz Aleyhisselam Sa'd b. Ebi Vakkas'a: "Geri çevir şunları!" buyurmuştu.
Sa'd b. Ebi Vakkas: "Yanımda bir tek okum var.
Onları bir tek okumla nasıl gerileteyim?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam emrini üç kere tekrarlayınca, Sa'd b. Ebi Vakkas ok çantasındaki bir tek oku alıp müşriklere attı ve onlardan birisini öldürdü.
Sa'd b. Ebi Vakkas derki: "Sonra ok çantama elimi sokup bir ok aldım ki, onun atmış olduğum ok olduğunu tanıdım.
Onu attım, bir adam daha öldürdüm!
Sonra bir ok daha aldım ki, onun da atmış olduğum ok olduğunu tanıdım.
Onu da atıp bir adam daha öldürdüm.
Bunun üzerine müşrikler oldukları yerlerinden aşağı inmek zorunda kaldılar.
Kendi kendime: 'Bu, mübarek bir oktur!' dedim.
Onu hep ok çantamda bulundurdum."
Bu ok, Sa'd b. Ebi Vakkas'ın vefatına kadar kendisinin yanında, vefatından sonra da oğullarının yanında kaldı.
Müşrikleri dağdan indiren Müslümanlar arasında Ebu'd-Derdâ da gösterdiği yararlılıkla Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşnutluğunu kazanmış bulunuyordu.

Talha b. Ubeydullah'ın Peygamberimiz Aleyhisselamı Uhud Kayalığına Sırtında Çıkarışı

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Talha Cenneti hak etti!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, aldığı yaralardan dolayı, öğle namazını ancak oturarak kıldı.
Müslümanlarda, namazlarını Peygamberimiz Aleyhisselamın arkasında oturarak kıldılar.

Yüce Allah'ın Müslümanları Uyutup Dinlendirişi

Zübeyr b. Avvam derki: "Uhud'da korkunun üzerimize en çok çöktüğü bir sırada, ben Resûlullah Aleyhisselamın yanında idim.
Derken, Allah bize bir uyku verdi.
Mü'minlerden bir kimse yoktu ki, çenesi uykudan göğsüne eğilmiş, düşmüş olmasın!
Bu uyku ancak mü'minleri sarmıştı.
Münafıkların ve şüphecilerin ise gözlerine uyku girmemişti.
Onlar o sırada hep düşünüyor, müşriklerin gelip kendilerini öldürmelerinden korkuyorlardı.

Müşriklerin Müslüman Cesetlerine
İşkence Yapmaları

Ebu Süfyan'ın zevcesi Hinci binti Utbe ve yanındaki kadınlar, Müslüman cesetlerinin kulaklarını ve burunlarını kestiler.
Hatta, Hind binti Utbe şehitlerin kesilen kulaklarından ve burunlarından halhallar, gerdanlıklar ve küpeler yaptı.
Ayrıca, Hz. Hamza'nın çıkanları ciğerinden dişleriyle kopardığı bir parçayı çiğneyip yutmaya çalıştıysa da, yutamadı, ağzından dışarı attı.

Ebu Süfyan'ın Ebu Âmir (Fâsık)'la
Harb Meydanında Dolaşması

Ebu Süfyan: "Ey Kureyş topluluğu!
Muhammedi öldüren hanginizdi?" diyerek sormuş, İbn Kamia da: "Onu ben öldürdüm!" deyince, Ebu Süfyan: "Senin koluna, Acemlerin (İranlıların) kahramanlarına yaptıkları gibi pazuband takacağız!" demişti.
Ebu Süfyan Ebu Âmirle birlikte harp meydanında ölüler arasında "Muhammed'in cesedini görebilir miyiz?" diye dolaşırken, Hârice b. Zeyd'in cesedine rastladılar.
Ebu Amir "Ey Ebu Süfyan!
Bu ölüyü biliyor musun, kimdir?" diye sordu
Ebu Süfyan: "Hayır!
Bilmiyorum" dedi.
Ebu Âmir "Bu, Hârice b. Zeyd'dir.
Hazrecîlerin seyyidi ve ulu kişisidir" dedi.
Hârice b. Zeyd'in cesedinin yanında Abbas b. Ubâde'nin cesedine rastladılar.
Ebu Âmir "Bu da, İbn Kavkal'dır.
Eşraftandır" dedi.
Sonra Zekvan b. Abdi Kays'a rastladılar.
Ebu Âmir "Bu da, onların seyyidlerinden, ulu kişilerindendir" dedi.
Ebu Âmir oğlu Hanzale'nin cesedine rastlayınca, Ebu Süfyan Ebu Âmir'e: "Kimdir bu, Ebu Âmir?" diye sordu.
Ebu Âmir "Bu, bence, buradakilerin en şerefli olanıdır.
Bu, Ebu Âmirin oğlu Hanzale'dir" dedi.
Ebu Âmir Hanzale'nin göğsünü ayağıyla teperek, "Sen iki dine [ikinci dine] girmekle felâkete uğradın.
Ben senin vurulup düştüğün bu yere kadar gelmiş bulunuyorum, ey şeref kirletici oğul!
Eğer sen evlatlık vazifesini yapmış, babanın sözünü dinlemiş olsaydın, hiç şüphesiz, Allah seni yaşatır, öldürmez­di" dedi.
Ebu Âmir, Hz. Hamza ile Abdullah b. Cahş'ın cesetlerine yapılanları gördükten sonra Hanzale'nin cesedinin başında durdu ve Peygamberimiz Aleyhisselamı kastederek: "Eğer seni şu adamdan alıkoyabilseydim, şu vurulup düşmekten tutmuş, alıkoymuş olurdum.
Vallahi, sen sağlığında en iyi huylu idin.
Ölün de, arkadaşlarının ve onların en şereflilerinin yanında bulunmuştur.
Eğer Allah şu ölüyü [Hz. Hamza'yı] yahut Muhammed'in ashabından herhangi birisini hayırla mükâ­fatlandırırsa, seni de hayırla mükâfatlandırsın!
Ey Kureyş toplulukları!
Sakın Hanzale'nin uzuvlarını kesmeyin.
Siz bana aykırı davranırsanız, ben de size aykırı davranırım" dedi.
Diğer Müslüman şehitlerin kulak ve burunları kesilirken Hanzale bırakıldı, onun kulak ve bumu kesilmedi.

Ebu Süfyan'ın Peygamberimiz Aleyhisselamın Sağ Olup Olmadığı Hakkında Kuşkuya Düşmesi

Ebu Süfyan: "Muhammed'in vurulup düştüğü yeri göremedik!
Eğer o öldürülmüş olsaydı, görürdük!
Demek ki, Kamia yalan söylemiş!" dedi.
Ebu Süfyan Halid b. Velid'e rastlayınca: "Senin kanaatince, Muhammed öldürülmüş müdür?" diye sordu.
Halid b. Velid: "Ben onu ashabının bazıları arasında dağa çıkarlarken gördüm!" dedi.
Ebu Süfyan: "Gerçek olan budur!
İbn Kamia'nın onu öldürdüğünü söylemesi yalandır!" dedi.
Ebu Süfyan Uhud'dan ayrılıp gitmek istediği ve Müslümanlarda Uhud dağının göğsünde bulunduğu sırada, kızıl, karamtırak bir kısrak üzerinde olduğu halde Müslümanların yakınına doğru geldi.
Üç kere: "Topluluğunuzun içinde Muhammed var mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Cevap vermeyiniz ona!" buyurdu.
Ebu Süfyan, yine üç kere: "Topluluğunuzun içinde Ebu Kuhâfe'nin oğlu var mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Cevap vermeyiniz ona!" buyurdu.
Ebu Süfyan yine üç kere: "Topluluğunuzun içinde Hattatı'in oğlu Ömer var mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Cevap vermeyiniz ona!" buyurdu.
Bunun üzerine Ebu Süfyan, arkadaşlarına dönerek: "Herhalde bunların hepsi de öldürülmüş!
Eğer sağ olsalardı, cevap verirlerdi!" dedi.
Hz. Ömer, dayanamayarak: "Ey Allah düşmanı!
Vallahi sen yalan söylüyorsun!
İsimlerini saydığın kişilerin hepsi de sağdırlar!
Bir gün senin hakkından gelecek gücümüz bakidir" dedi.
Ebu Süfyan: "Ey Ömer!
Sen biraz bana doğru gelsen a!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'e: "Git, gör nedir onun derdi?" buyurdu.
Hz. Ömer ona doğru varınca, Ebu Süfyan: "Ey Ömer! Sana Allah adına and veriyorum: Biz Muhammedi öldürdük mü?" diye sordu.
Hz. Ömer: "Vallahi, hayır! Öldürmediniz!
Şimdi o senin söylediklerini dinliyor!
İşte Resûlullah Aleyhisselam!
İşte Ebu Bekir!
İşte Ömer! Hepimiz sağız!" dedi.
Ebu Süfyan: "Sen bence İbn Kamia'dan daha doğru sözlü ve daha iyisindir!
Siz öldürülmüş olanlarınızın içinde burunları ve kulakları kesilmiş bazı kimseler bulacaksınız!
Ben bunu emretmedim.
Bununla birlikte, bu bana, bize fena da görünmedi.
Vallahi, ben buna ne razı oldum, ne de kızdım.
Ben bunu ne emrettim, ne de nehyettim.
Bu, bizim ileri gelenlerimizin reyleriyle olmamıştır.
Bunun Cahiliye gayretinden ileri gelen
birşey olduğunu anladık, öyle olunca da,
onu pek de fena görmedik!
Harp talihi sıra iledir Kuyunun iki kovası gibi, biri iner, biri çıkar!
Bu Uhud günü de o günün [Bedir gününün] karşılığıdır!
Yüce ol Hübel! Yüce ol Hübel!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabına: "Ona cevap vermeyecek misiniz?" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah!
Ne şekilde cevap verelim?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "'Allah en Yücedir!
Allah en Yücedir!' deyiniz" buyurdu.
Hz. Ömer: "Biz sizinle bir değiliz: Bizim ölenlerimiz Cennette, sizin ölenleriniz Cehennemdedir!" dedi.
Ebu Süfyan: "Bu, sizin sözünüzdür!
Bizim Uzzâ'mız var, sizin Uzzâ'nız yoktur!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ona cevap vermeyecek misiniz?" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah! Ne şekilde cevap verelim?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "'Allah bizim Mevlâmızdır!
Sizin Mevlânız yoktur!' deyiniz" buyurdu.
Ebu Süfyan ve yanındakiler, Uhud'dan ayrılır, uzaklaşırken: "Gelecek yıl buluşup
çarpışma yerimiz Bedir'dir" diyerek seslendiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam ashabından birisine (Hz. Ömer'e): "'Olur!
Gelecek yıl Bedir bizim ve sizin buluşma ve çarpışma yerimizdir' de!" buyurdu.

Müşriklerin Uhud'dan Ayrıldıktan Sonra
Ne Yapacakları Hakkında Bilgi Edinmek İstenilişi

Müşrikler Uhud'dan ayrılıp gitmiş iseler de, Peygamberimiz Aleyhisselam onların geri dönmeye­ceklerinden emin değil, endişede idi.
Bunun için, Hz. Ali'ye: "Git!
Müşrikleri takip et.
Bak bakalım: Onlar ne yapmak istiyorlar?
Eğer onlar develerine biniyor ve atları yedeklerine alıyorlarsa, Mekke'ye dönmek istiyorlardır.
Eğer atlara biniyor ve develeri önlerinde sürüp götürüyorlarsa, onlar Medine üzerine yürümek istiy­orlardır.
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, Medine üzerine yürüyecek olurlarsa, ben de arkalarından varır, kendilerini cezalandırırım" buyurdu.
Hz. Ali derki: "Ne yapıyorlar bir bakayım diye müşrikleri izledim.
Onlar atları yanlarına aldılar ve develeri binek edindiler.
Mekke'ye doğru yönelip gittiler."

Müşriklerin Revha'dan Geri Dönüp
Peygamberimiz Aleyhisselamın Sağ Kalan Sahabilerini de Yok Etmeye Kalkışmaları

Ebu Süfyan ordusuyla birlikte Mekke'ye gitmek üzere Uhud'dan ayrıldığı ve Revha'da konakladığı sırada, Medine'ye dönmeye kalkıştılar ve kendi kendilerine: "Muhammed'in sahabilerini, en şerefli ve yiğit adamlarını öldürdüğümüz halde, onların tamamıyla köklerini kurutmadan Mekke'ye dönüp gideceğiz ha?!
Andolsun ki, geri dönüp onlardan kalanlarının da üzerine saldıracak, kendilerinden kurtulacağız!" dediler.
Safvan b. Ümeyye b. Halef "Sakın ha, bunu yapmayın!
Çünkü, onlar bize çok kızgındırlar.
Korkarız ki, hiç çarpışmadıkları bir çarpışmayla çarpışırlar!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Safvan b. Ümeyye'nin bu sözünü işittiği zaman: "Safvan, reşîd olmadığı halde, onları irşad etmiştir!" buyurdu.
O zaman müşrikler arasında bulunan Amr b. Âs'a göre, müşriklerden bazıları: "Mekke'ye dönüp gidersek, zafer ve galebe bizde olur" dediler.
Evs ve Hazrec halkından olan, Müslümanların üçte biri kadar bir topluluğun, Abdullah b. Übeyy b. Selûl ile birlikte Medine'ye geri gittikten sonra, gittiklerine pişman olup geri dönerek kendilerine saldır­mayacaklarından da emin değillerdi.
Aralarında bir hayli yaralılar da vardı.
Umumiyetle süvariler ve süvari atları da, atlan oklarla yaralanmış bulunuyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Sa'd b. Rebi' Hakkında Bilgi İstemesi

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sa'd b. Rebi'in ne yaptığına, onun canlılar arasında mı, yoksa ölüler arasında mı bulunduğuna, benim için kim gidip bakar?Kim bana ondan bir haber getirir?" diye sordu.
Ensardan bir zât: "Yâ Rasûlallah!
Sa'd'ın ne yaptığına, senin için ben gider bakarım!" dedi ve gitti.
Onun ölülerin arasında, yaralı ve ölmek üzere bulunduğunu gördü.
Kendisine: "Resûlullah Aleyhisselam senin diriler içinde mi, yoksa ölüler içinde mi bulunduğuna bakıp kendi­sine haber götürmemi bana emir buyurdu" dedi.
Sa'd b.Rebi:"Ben artık ölüler arasındayım!
Resûlullah Aleyhisselama selamımı ilet!
Ve kendisine: Sa'd b. Rebi', Allah seni bizden dolayı, ümmetini doğru yola kılavuzlayan bir peygamber olarak en hayırlı, en üstün bir mükâfatla mükâfatlandırsın! diyor, de.
Kavmine (Ensara) de, selamımı ilet
Onlara da: Sa'd b. Rebi', size, 'Allah! Allah! Siz Akabe gecesinde Resûlullah Aleyhisselamı korumak üzere muahede yapmadınız mı?!
Gözleriniz kımıldarken Peygamberiniz Aleyhisselama düşmanlar tarafın­dan zarar vermeye yol bulunursa, Allah katında sizin için ileri sürülebilecek hiçbir mazeret bulunmaz!' diyor, de!" dedi.
Aramaya gidip gelen zât Sa'd b. Rebi'in söyleyeceklerini söyledikten sonra dünyaya gözlerini kapadığını haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam kıbleye döndü ve: "Allah'ım! Ondan razı ol!" diye dua etti ve: "Allah Sa'd'a rahmet etsin!
O, diri olarak da, ölü olarak da Allah ve Resûlü için halkı öğütleyici olmuştur" buyurdu.

Uhud'da Kabirler Kazılıp Şehitlerin Gömülüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam, Uhud şehitlerinin, üzerlerindeki demirden ve deriden olan şeylerin soyularak kanları ve elbiseleriyle gömülmelerini emir buyurdu.
Uhud savaşında, Müslümanlardan şehit olanlar da, yaralananlar da çok sayıdaydı.
Yaralıların yaralarının ağrıları şiddetlenince, Peygamberimiz Aleyhisselama şikâyet yollu: "Yâ Rasûlallah!
Şehit olan her insan için çukur ve (kabir) kazmak çok zor olacak!
Onların gömülmeleri hususunda ne buyurursun?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Çukur (kabir) kazınız ve genişçe kazınız.
Şehitlerden ikisini veya üçünü bir kabre yanyana koyunuz" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah!
Bir kabre konulacaklardan, hangisini önce koyalım?" diye sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kur'ân'ı daha çok bilenleri daha önce koyunuz" buyurdu.

Uhud Şehitlerinin Şehit Düştükleri Yerde Gömülmeleri Emir Buyuruldu

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Varlığım Kudret Elinde olan Allah'a yemin ederim ki, hiçbir mü'min yoktur ki, dünyadan ayrılsın da, bütün dünya ve içindekileri karşısında gündüzden bir saat bile ona dönmeyi arzu etsin!
Ancak şehit, dünyaya geri gelip Allah yolunda bir kez daha öldürülmeyi ister" buyurmuştur.

Peygamberimiz Aleyhisselam her yıl
Uhud şehitlerini ziyaret ederdi.

Oraya vardığı zaman, yüksek sesle: "Sabrettiğiniz için, selam olsun size! Ahiret saadeti ne güzeldir!" (Ra'd: 24) mealli âyeti okurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Uhud'dan Ayrılacağı Sıradaki Duası

Müşrikler Uhud'dan çekilip gittikten ve Uhud şehitlerinin gömülme işleri tamamlandıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam atına bindi  ve; "Diziliniz ki, Azîz ve Celîl olan Rabbime hamdü sena ve dua edeceğim" buyurdu.
Bunun üzerine, sahabiler, Peygamberimiz Aleyhisselamın arkasında saf oldular. Peygamberimiz Aleyhisselam, şöyle dua etti: "Allah'ım!
Bütün hamdler Sana mahsustur.
Allah'ım! Senin genişlettiğini daraltacak yoktur!
Senin uzaklaştırdığını yaklaştıracak yoktur!
Senin yaklaştırdığını da uzaklaştıracak yoktur!
Senin vermediğini verecek yoktur!
Senin verdiğini de engelleyecek yoktur!
Senin doğrulttuğunu saptıracak yoktur!
Senin saptırdığını da doğrultacak yoktur!
Allah'ım!
Bereketlerini, rahmetini, fazlını ve rızkını yay üstümüze! Allah'ım!
Değişmeyen ve kaybolmayan, tükenmez Cennet nimetlerini Senden isterim!
Allah'ım!
İhtiyaç gününde Senden nimet, korku gününde de Senden emniyet isterim!
Allah'ım!
Bize verdiğin şeyin şerrinden de, vermediğin şeyin şerrinden de Sana sığınırım!
Allah'ım!
Bize imanı sevdir ve onu kalbimizde süsle!
Küfrü, fışkı ve isyanı da bize hoş gösterme, sevimsiz göster!
Bizi doğru yola gidenlerden eyle!
Allah'ım! Bizi Müslümanlar olarak öldür!
Bizi Müslümanlar olarak da dirilt ve perişanlıkla fitneye düşmeksizin bizi salih kimselere kavuştur!
Allah'ım!
Senin yolundan yüz çeviren ve Peygamberini inkâr eden kâfirleri öldür!
Onlara musibet ve azabını ver! Allah'ım!
Kendilerine Kitab verilen ve İslâm'ı kabul etmeyen kâfirleri de öldür!
Ey Gerçek İlah!" 

Peygamberimiz Aleyhisselamın Uhud'dan Medine'ye Dönüşü, Sevgi ve Saygı Tezahürüyle Karşılanışı,

 Mücahidlerin Yaralarına Bakmayarak Hamrâü'l-Esed Seferine Katılmaları

Peygamberimiz Aleyhisselam, Cumartesi günü Uhud'dan Medine'ye döndükten, Pazar günü sabah namazını Mescidde kıldırdıktan sonra, müezzinine (Bilal-i Habeşiye):  "Resûlullah Aleyhisselam düşmanınızı takip etmenizi size emrediyor! Dün Uhud'da bizimle birlikte çarpışmada bulunmayanlar gelmeyecek! Ancak çarpışmada bulunanlar gelecekler!" diye seslenerek duyurmasını emir buyurdu. Peygamberimiz Aleyhisselamın bu tedbire başvurması, müşriklere Müslümanların hâlâ güçlü olduk­larını hissettirmek, yenilgiye uğramış olmalarının kendilerini korkutmadığını gösterip onları korkutmak için idi.  Müşrikler her ne kadar Mekke'ye dönmek üzere Uhud'dan ayrılmış iseler de, onların geri dönüp Medine üzerine yürüyebileceklerinden endişelenilmekte idi. Bunun için: "Düşmanların ardısıra kim gidip onları takip eder?" buyurulunca, bu davete İslâm mücahidlerinden yetmiş kişi hemen icabet etti.
Sa'd b. Muaz, kabilesi olan Abduleşhel oğullarının yanlarına varıp: "Resûlullah Aleyhisselam düşmanınızı takip etmenizi size emir buyuruyor" dedi.
Abduleşhel oğullarından Abdullah b. Sehl ile Râfi' b. Sehl Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte savaşmışlar ve yaralı olarak da Medine'ye dönmüşlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın düşmanı takip için Müslümanları davet ettirdiğini işittikleri zaman: "Resûlullah Aleyhisselamla birlikte olan bir savaşı kaçırır mıyız hiç?
Vallahi, bizim için bir binit de yok!
Hem yaralıyız da!?" dedilerse de, yarası diğerine nazaran hafif olan ağır olanı gâh yürüttü, gâh sırtında taşıdı, düşmanı takip seferinden geri kalmadılar.
Useyd b. Hudayr, yaralarının tedavisiyle uğraşmayı bırakarak: "Ben Allah'ın ve Resûlünün davetini işittim ve ona boyun eğdim!" dedi ve hemen silahlanıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
Sa'd b. Ubâde de, acele hazırlanıp hareket etmelerini Benî Sâidelere emretti.
Onlar da, hemen silahlarını kuşanıp geldiler.
Ebu Katâde de, Hurbâ halkına: "Şu seslenen kişi düşmanınızı takibe çıkmanızı Resûlullah Aleyhisselamın size emrettiğini bildiriy­or!" deyince, onlar da yaralarının tedavisini bırakarak silaha sanldılar.
Düşmanı takip için Hamrâül-Esed seferine çıkanların hemen hepsi yaralı idiler
Bu cümleden olarak: Peygamberimiz Aleyhisselamın rebaiye dişi kırılmıştı. Dudağı, yüzü ve alnı yaralı idi.
Abdurrahman b. Avf, yirmi yerinden,Talha b. Ubeydullah, yirmidört yerinden,Hıraş b. Sımme, on yerinden,Useyd b. Hudayr, ondokuz yerinden, Kâ'b b. Malik, ondokuz yerinden, Kutbe b. Âmir, dokuz yerinden,
Tufeyl b. Nûman, onüç yerinden, Ebu Dücâne, birçok yerlerinden,Ümmü Umâre Nuseybe Hatun onüç yerinden yaralı idi.
Benî Selimelerden dörtyüz ağır yaralı vardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onları görünce: "Allah'ım! Selime oğullarına rahmet et!" diyerek dua etti.
Sa'd b. Muaz'ın mensup olduğu
Abduleşhel oğullarından sağ kalanların
hemen hepsi, otuzu yaralı idi.
Bu yaralı mücahidler de, hazırlanıp
Ebu İnebe kuyusunun yanında
Peygamberimiz Aleyhisselamın safına katıldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam; düşmanı takibe çıkmalarını mücahidlere emrettiği zaman, baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl de: "Ben de hayvanıma binip seninle birlikte takibe çıkayım mı?" diye sormuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Hayır!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mescide girip iki rekat sefer namazı kıldı
Mücahidler, Mescidin çevresinde toplanmış bulunuyorlardı.
Takip birliğinin erzakı, Sa'd b. Ubâde tarafından bağışlanan üç deve yükü hurma ile, et ihtiyaçları için yanlarına aldıkları boğazlanacak birkaç deveden ibaretti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bağlanmış sancağını getirtip Hz. Ali'ye verdi.
Sancağını Hz. Ebu Bekir'e verdiği de rivayet edilir.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Medine'de yerine yine İbn Ümmi Mekbum'u vekil bıraktı.

Takip Birliği Hamrâü'l-Esed'de

Peygamberimiz Aleyhisselam; gündüzün odun toplamalarını, gece olunca da herkesin birer ateş yakmalarını emir buyurdu.
Bunun üzerine herkes birer ateş yakınca, beşyüz ateş yandı.
Yanan ateşlerin ışıkları en uzak yerlerden görünür, düşmanları korkutur oldu.
Müşrikler Hamrâü'l-Esed'e gecenin ilk saatlerinde inmişler, sonra da oradan kalkıp gitmişlerdi.
Müşriklerin şairlerinden Ebu Azze ise, güneş yükselinceye kadar, orada uyuyakalmıştı.
İslâm mücahidleri Hamrâü'l-Esed'e geldikleri zaman uyanıp sağına soluna bakmaya başlamış, Asım b. Sabit onu yakalamıştı.
Ebu Azze: "Yâ Muhammedi Ben Uhud seferine zorlanarak çıktım.
Bakıma muhtaç kızlarım var!
Lütfet, beni serbest bırak!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Senin bana evvelce vermiş olduğun kesin söz nerede kaldı?
Vallahi, bundan sonra sen bir daha ellerini yanaklarına süremeyecek ve İki kere Muhammed'i aldat­tım ve onunla eğlendim diyemeyeceksin.
Mü'min bir yılanın deliğinden iki kere sokulmaz, ısırılmaz!
Vur boynunu şunun ey Zübeyr!" buyurdu.
Ebu Azze'nin boynunun Asım b. Sabit
tarafından vurulduğu da rivayet edilir

Ma'bed b. Ebi Ma'bed'in Ebu Süfyan'ı Korkutarak Medine'ye Dönmek, Baskın Yapmaktan Vazgeçirip Ona Mekke Yolunu Tutturuşu

Huzâa kabilesinin Müslümanları ve müşrikleri, Peygamberimiz Aleyhisselamın Tihame bölgesinde­ki sırdaşları idiler.
Olan biten hiçbir şeyi Peygamberimiz Aleyhisselamdan gizlemezlerdi.
Ma'bed, o zaman, müşrikti.
Uhud musibetinden dolayı, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Ey Muhammedi Vallahi, senin ve ashabının musibete uğramanız bizim çok ağırımıza, gücümüze gitti.
Biz, onların içinde, sana Allahtan afiyet dilerdik?" dedi ve Hamrâü'l-Esed'den ayrılıp yoluna devam etti.
Ma'bed; Revha'da Ebu Süfyan b. Harb ve onunla birlikte olanlara rastladı ki, onlar geri dönüp Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabına tekrar saldırmaya azmetmiş bulunuyorlardı.
Ebu Süfyan, Ma'bed b. Ebi Ma'bed'i görünce, ona: "Ey Mâbed! Arkandakilerden, gerindekilerden ne haber var?" diye sordu.
Ma'bed: "Muhammed ashabıyla birlikte çıkmış, öyle bir toplulukla sizi arıyor ki, ben şimdiye kadar bunun bir benzerini daha görmemişimdir!
Onlar size karşı öyle kızgınlık ateşiyle yanıyor, diş biliyorlar ki, sorma!
Sizin çarpışma gününüzde ondan geri kalan kimseler de, yaptıklarına pişman olarak toplanmışlar!
Kendilerinde, size karşı, bir benzerini daha görmediğim bir kızgınlık var!" dedi.
Ebu Süfyan: "Yazıklar olsun sana!
Ne söylüyorsun sen?!" dedi.
Ma'bed: "Vallahi, sen buradan daha ayrılmadan, onların atlarının alınlarını göreceksin!" dedi.
Ebu Süfyan: "Vallahi, biz onların arkada kalanlarının da köklerini kazımak üzere saldırmaya karar vermiştik!" dedi.
Ma'bed: "Ben seni bundan men ederim.
Ebu Süfyan'la arkadaşlarının kalblerine korku düştü.
Medine'ye dönmekten vazgeçip acele Mekke yolunu tuttular. Ma'bed b. Ebi Ma'bed, Peygamberimiz Aleyhisselama Huzâalı bir adam göndererek durumu haber verdi.

Ebu Süfyan'ın Mekke'ye Giderken
Peygamberimiz Aleyhisselama Tehdit Haberi Salışı

Mekke'ye yöneldiği sırada, Ebu Süfyan'a Abdulkays oğullarından bir kafile rastladı.
Ebu Süfyan, onlara: "Nereye gitmek istiyorsunuz!" diye sordu
Abdulkays oğulları: "Medine'ye gitmek istiyoruz!" dediler.
Ebu Süfyan: "Ne için gidiyorsunuz?" diye sordu.
Abdulkays oğulları: "Yiyecek almak için gidiyoruz!" dediler.
Ebu Süfyan: "Sizi, benim tarafımdan söylenecek sözleri Muhammed'e söylemek üzere elçi olarak göndersem, bu vazifeyi yerine getirince de yarın Ukaz panayırında develerinize kuru üzüm yüklesem olur mu?" dedi.
Abdulkays oğulları "Olur!" dediler.
Ebu Süfyan: "Ona, kavuştuğunuzda haber veriniz ki; biz onun ve ashabının üzerine yürümeye ve köklerini kazı­maya karar verdik!" dedi.
Abdulkays oğulları Peygamberimiz Aleyhisselama Hamrâü'l-Esed'de rastlayıp, Ebu Süfyan'ın söylediği sözleri bildirdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hasbünallah ve ni'mel vekîl = Allah bize yeter!
O ne güzel Vekîldir!
Varlığım Kudret Elinde bulu­nan Allah'a yemin ederim ki; onlar (dediklerini yapmaya kalkacak olurlarsa) Allah tarafından azab alâmeti olarak hazırlanacak taşlara tutulurlar, orada kalıp sabahlarlarsa, geçmiş gün gibi silinir giderler­di!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hamrâü'l-Esed'de üç gün oturduktan sonra, Medine'ye döndü.

Münafıklarla Yahudilerin Nifak ve Fesada Koyulmaları

Uhud savaşı bir belâ, bir imtihan, herkesin içindekini dışına vurma günü olmuş; mü'mini, münafıkı ayini etmişti.
Münafıklar; Müslümanların şehitlerine ağlayıp sızlamalarını Müslümanları Peygamberimiz Aleyhisselamdan ayırmak için bir fırsat saydılar.
Yahudilerin hıyanet ve yaramazlıkları da açığa çıktı.
Medine'de nifak ve fesad kazanı kaynamaya başladı.
Yahudiler, Peygamberimiz Aleyhisselam hakkında: "Eğer gerçekten peygamber olsaydı, Kureyş müşriklerini yener, onlara yenilmezdi!
Kendisinin hükümdarlıktan, saltanattan başka bir maksadı yoktur!" diyorlardı.
Münafıklarda aynı şeyi söylüyor, yaralı Müslümanlara: "Bize itaat etmiş olsaydınız, uğradığınız musibete uğramazdınız!" diyorlardı.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl ve onunla birlikte olan münafıklar, Peygamberimiz Aleyhisselamla sahabilerinin yaralanmış olmalarına seviniyorlar, çirkin sözler söylüyorlar, yaygara koparmaktan geri dur­muyorlardı.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Uhud'da yaralanmış olan oğluna: "Sen benim görüşümü dinlemeyen, gençlerin görüşüne uyan Muhammed'le Uhud'a gitmeseydin, bu musibete uğramazdın!
Vallahi, ben işin bu sonuca varacağını görür gibiydim!" diyor, oğlu Abdullah ise: "Allah'ın Resûlüne ve Müslümanlara yapmış olduğu şeyde, muhakkak, hayır ve hikmet vardır!" diyerek cevap veriyordu.

Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün Mescidden Kovuluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye hicret edip geldikten ve Mescid yapıldıktan sonra, Abdullah b. Übeyy b. Selûl her Cuma günü Mescide gelir, daima Mescidin belli bir yerinde oturur, hiç kimse ona itiraz etmez, kendisinin mevkiine ve kavmine hürmeten, bu hareketi hoş görülürdü.
Peygamberimiz Aleyhisselam Cuma günü Mescidde Müslümanlara hutbe irad edip oturunca, Abdullah b. Übeyy b. Selûl ayağa kalkar ve: "Ey insanlar! Allah'ın aranızda bulundurup sizi onunla galip ve üstün kıldığı, şereflendirdiği bu Resûlüne yardım ediniz ve saygı gösteriniz!
Onun sözlerini dinleyiniz ve kendisine itaat ediniz!" der, otu­rurdu.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, Uhud günü, yapılmayacak şeyi yaptığı, kendisine uyan halk ile geri döndüğü zamana kadar, hep böyle yapardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Hamrâü'l-Esed seferinden döndükten sonra, Cuma günü, Abdullah b. Übeyy b. Selûl yine öteden beri yapmakta olduğunu yapmak için ayağa kalkınca, Müslümanlar elbis­esinin eteklerinden çekerek, ona: "Otur ey Allah düşmanı!
Sen buraya lâyık değilsin!
Sen yapacağın kötülüğü yaptın!" dediler.
Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî ile Ubâde b. Sâmit, orada bulunanların, Abdullah b. Übeyy b. Selûl'e en sert ve katı davrananı idiler.
Muhacirlerden, ona müdahale eden olmadı.
Ebu Eyyub İbn Übeyy'in sakalından tuttu, Ubâde b. Sâmitde boynundan itti ve: "Sen buraya lâyık değilsin!" dediler.
Abdullah b. Übeyy b. Selûl, ne yapacağını şaşırdı, dışarı çıktı.
"Sanki ben büyük bir kabahat işlemişim, kötü bir söz söylemişim?!
Vallahi ben onun işini pekiştirmek için ayağa kalkmıştım!" diyerek dert yanmaya başladı.
Mescidin kapısında bir adamla, Muavviz b. Afra ile karşılaştı.
Muavviz, ona: "Yazıklar olsun sana!
Ne oldu sana?" diye sordu.
İbn Übeyy: "Onun işini pekiştirmek için ayağa kalkmıştım.
Sanki büyük bir kabahat işlemişim, kötü bir söz söylemişim gibi, onun ashabından birtakım adamlar yerlerinden fırlayıp üzerime yürüdüler, beni çekm­eye, itmeye, suçlamaya, azarlamaya başladılar.
Halbuki, ben onun işini pekiştirmek için kalkmıştım!" dedi.
Muavviz: "Yazıklar olsun sana!
Dön de, Resûlullah Aleyhisselam senin için Allah'tan af ve mağfiret dilesin!" dedi.
İbn Übeyy: "Vallahi onun benim için af ve mağfiret dilemesini istemiyorum!" dedi.
Mescidde Müslümanlarla birlikte oturduğunu gördüğü oğluna da: "Muhammed beni Sehl ve Süheyl'in hurma kurutma yeri olan (!)
Mescidden çıkardı!" dedi....


 
Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
19 ziyaretçi (24 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol