Hicri 10



Hz. İbrahim'in Vefatı

Hz. İbrahim'in Vefatı Hicretin 8. yılında Zilhicce ayında Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Mâriye'den doğan oğlu Hz. İbrahim, Hicretin 10. yılında, 10 Rebiülevvel Salı günü vefat etti.
Hz. İbrahim vefat ettiği zaman onaltı aylıktı.
Hz. İbrahim, Benî Mazinlerden sütannesi Ümmü Bürde'nin evinde, yanında bulunuyordu. Peygamberimiz Aleyhisselam; Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutarak Hz. İbrahim'in bulunduğu hurma bahçesine, demirci Ebu Seyf'in evine gitti.
Hz. İbrahim'i kucağına aldı.
O sırada Hz. İbrahim can veriyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın gözlerinden yaş dökülmeye başladı .
Abdurrahman b. Avf: "Sen de mi ağlıyorsun yâ Rasûlallah?!
Böyle ağlamaktan halkı sen men etmemiş miydin?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey İbn Avf! Bu, ancak bir acımadan ibarettir!
Ben ancak kendisinde bulunmayan hasletleri sayıp dökerek ölü üzerine bağıra bağıra ağlamaktan men ettim!
Ben, sizi günah ve hamakat olan iki bağırıştan; nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışıyla yüz-göz tırmalamak, üst-baş yırtmaktan ve şeytan şamatasından men ettim!
Benim bu ağlamam ise bir acımadan ibarettir.
Acımayana, acınmaz!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın gözlerinden tekrar yaşlar dökülünce: Göz ağlar, kalb üzülür.
Biz, Yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz !
Vallahi ey İbrahim!
Biz senin firakınla çok üzgünüz!
İbrahim benim oğlumdur.
O, meme emerken ölen bir süt kuzusudur.
Cennette onun süt emme müddetini tamamlamak üzere iki sütanne tâyin olunmuştur!" buyurdu ve sonra da: "Ey dağ! Eğer bendeki üzüntü sende olsaydı, muhakkak, yıkılmış gitmiştin!
Fakat, biz Allah'ın bize emrettiğini söyleriz: 'Biz Allah'ınız, Allah'ın kullarıyız.
Ve biz O'na dönücüleriz!
Rabbü'l-âlemin olan Allah'a hamdederiz' deriz" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. İbrahim için ağladığı sırada Üsâme b. Zeyd feryada başlayın­ca, Peygamberimiz Aleyhisselam onu men etti.
Üsâme: "Senin de ağladığını gördüm!" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ağlamak, acımaktan ileri gelir.
Feryad ve figan ise, şeytandandır" buyurdu.
Hz. İbrahim can verirken annesiyle teyzesinin feryad etmelerine mani olunmadı ise de, vefat edince mani olundu.

Hz. İbrahim'in Yıkanışı, Cenaze Namazının kılınışı ve defni

Hz. İbrahim'in teyzesinin bildirdiğine göre; Hz. İbrahim'in cenazesini Fadl b. Abbas yıkadı.
Sütannesi Ümmü Bünde'nin yıkadığı da rivayet edilir.
Sanıldığına göre; ikisi birlikte yıkamışlardır.
Hz. İbrahim yıkanırken, Peygamberimiz Aleyhisselamla Hz. Abbas orada oturdular.
Hz. İbrahim'in cenazesi Ümmü Bürde'nin evinden küçük bir şerir üzerinde taşındı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Bakiyy kabristanında Hz. İbrahim'in cenaze namazını kıldırdı.
Cenaze namazını kıldırırken dört tekbir aldı.
Peygamberimiz Aleyhisselama: "Yâ Rasûlallah! İbrahim'i nereye gömelim?" diye soruldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu Bakiyy'e, salih selefimiz Osman b. Maz'un'un yanına gömünüz!"buyurdu.
Hz. İbrahim, Bakiyy kabristanında Osman b. Maz'un'un yanına gömüldü.
Hz. İbrahim'in kabri, yola ve Akîl'in evine çok yakındı. Fadl b. Abbas ile Üsâme b. Zeyd kabrin içine indiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam kabrin kıyısına, Hz. Abbas da Peygamberimiz Aleyhisselamın yanı­na oturdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam kabrin yan tarafındaki kerpiçler arasında bir açıklık görüp kapatıl­masını emretti.
Kerpici oraya kendi eliyle koydu, açığı kapatıp düzeltti ve: "Sizden biriniz, biriş yaptığınız zaman, onu içe sinecek biçimde yapsın!
Çünkü, öyle yapmak, musi­bete uğrayanın içini yatıştırır.
Gerçi, bunun ölüye ne zararı, ne yaran olur; fakat bu, dirinin gözünü aydınlatır!" buyurdu.
Hz. İbrahim gömüldüğü zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bir kırba su getirecek kimse var mı?" diye sordu.
Ensardan bir zât hemen bir kırba su getirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Saç onu İbrahim'in kabrinin üzerine!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. İbrahim'in kabrinin başına bir taş getirilmesini de emredip, getir­ilen taşı kabrin başına dikti.
Hz. İbrahim'in kabri bir alâmetle belirlendi.
Kabrinin üzerine ilk defa su serpilen de, o oldu.

Hz. İbrahim'in Vefatı Gününde Güneş Tutuluşu ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Müslümanları Uyarışı

Hz. İbrahim'in vefat ettiği gün, güneş tutulunca, halk: "İbrahim'in ölümü için güneş tutuldu!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bunu işitince, Mescide gidip Allah'a hamdü senada bulunduktan sonra: "Ey insanlar! Şüphe yok ki, güneş ve ay, Allah'ın âyetlerinden iki âyettir ki, bunlar hiçbir kimsenin ne hayatı, ne de vefatı için tutulmazlar!
Onları gördüğünüzde, açılıncaya kadar Yüce Allah'a dua edin, namaz kılın!" buyurdu. 




VEDA HACCI




Benî Amirlerden temsilci olarak Medine'ye ilk gelenler arasında bulunan Amir b. Tufeyl, Erbed b. Kays ve Cebbar b. Selmâ; bu üçü, Benî Âmirlerin reisleri ve şeytanları idiler. 
Benî Âmir halkı Âmir b. Tufeyl'e: "Ey Âmir! Herkes Müslüman olmuştur. 
Sen de Müslüman ol!" dedikleri zaman: "Vallahi Araplar bana tâbi oluncaya kadar uğraşıp durmaya azimliyimdir!

Ben mi Kureyşîlerin şu gencine tâbi olacağım?!"dedikten sonra, Erbed'e: "Şu adamın yanına vardığımızda ben karşısına geçer, onu lafa tutarım! 
Ben böyle yaptığım zaman sen onu arkasından kılıçla vurup öldür!
Muhammed öldürüldüğü zaman, halk savaşmak istemezler, diyetten fazlasına rıza göstermezler. 
Biz de onlara diyeti öderiz!" dedi. 
Benî Âmir temsilcileri Hicretin 10. yılında Medine'ye geldiler. 
Ebu Mutarrif der ki: "Peygamber Aleyhisselama gelen Benî Âmir heyeti içinde varıp kendisine selam verdik.
'Yâ Rasûlallah! Sen bizim velîmizsin.  
Sen bizim seyyidimizsin.   
Sen bizim babamızsın. 
Sen bizim fazilette en üstünümüzsün!
Sen şusun, sen busun!' dedik. 
Resûlullah: 'Yeter! Yeter! 
Siz, söylemeniz gerekeni, lâyık olanı söyleyin. 
Bana 'Resûl ve Peygamber" diye 
hitab edin de, şeytan sizi kolayca aldatmasın!
Seyyid, Allahtır! 
Seyyid, Allah'tır! 
Seyyid, Allah'tır! buyurdu.

Âmir'le Erbed'in Peygamberimiz Aleyhisselama Suikasta Yeltenmeleri 

Peygamberimiz Aleyhisselam oturduğu sırada, Amir b. Tufeyl ile Erbed varıp Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne oturdular. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, Âmir'in oturması için bir döşek, minder getirtti. 
"Ey Âmir! Müslüman ol!" buyurdu.
Âmir b. Tufeyl: "Yâ Muhammedi Müslüman olursam bana ne olacak?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: 
"Müslümanların yararlandıkları şeylerden sen de yararlanacaksın.
Onların mükellef bulundukları şeylerle sen de mükellef olacaksın" buyurdu.
Âmir b. Tufeyl: "Müslüman olursam,
senden sonra bu işe beni memur edecek misin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: 
"Bu, ne senin için, ne de kavmin için mümkün değildir.
Fakat, ben seni süvari kumandanı yapayım.
Çünkü, sen süvari adamsın!" buyurdu.
Âmir: "Ben zaten bugün Necd süvarilerinin başında bulunuyorum. 
Ben sana üç şeyi teklif ediyor, seni şu üç şeyi  seçmekte serbest bırakıyorum:
Ya çöller halkı senin olur, şehir ve köyler
halkı benim olur.
Ya ben sana halife olurum. 
Ya da Gatafan halkından bin al atlı, bin de al kısraklı süvarilerle gelir, seninle savaşırım. 
Vallahi, süvarileri, piyadeleri senin üzerine yığarım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah seni bunu yapmaktan men eder!" buyurdu. 
Âmir, Erbed'le birlikte dönüp gidince,
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ım!
Şunlara karşı bana yet! 
Allah'ım! Benî Âmir'in kavmine doğru yolu göster!" diyerek dua etti. 
Âmir b. Tufeyl, Erbed'e: "Yazıklar olsun sana ey Erbed!
Sana emretmiş olduğum şey nerede kaldı? Vallahi, yeryüzünde kendim hakkında en çok korkup çekindiğim bir adam varsa, o da sendin!
Vallahi, bugünden sonra hiçbir zaman senden korkar değilim!" dedi.
Erbed: "Hakkımda hüküm vermekte acele etme!  
Vallahi, onun hakkında bana emretmiş olduğun şeyi yerine getirmeye kaç defa davrandımsa, her defasında ya onunla benim arama sen girdin!
Arada senden başkasını göremedim!
Kılıçla sana mı vuraydım?!  
Yahut, onunla benim arama demir bir sur gerildiğini gördüm !  
Yahut, kılıcımın kınına el attığımda sanki elim kuruyup kaldı, elimi kımıldatamadım!
Ya da, kılıcımı sıyırmak istediğim zaman, puğur bir devenin önümde ağzını açıp bana doğru yöneldiğini gördüm!
Vallahi, ona kılıcımı sıyıramadım, başımı yutar diye korktum!" dedi.  

Useyd b. Hudayr'ın Âmir'le Erbed'i Kovması

Useyd b. Hudayr,
Amir b. Tufeyl ile Erbed'in başlarına dürterek: "Hemen buradan çıkın gidin maymunun dölleri!" diyerek onları Medine'den kovdu.
Âmir b. Tufeyl, ona: "Sen kimsin?" diye sordu. Useyd b. Hudayr "Useyd b. Hudayr'ım!" dedi. 
Âmir b. Tufeyl: "Hudayr b. Simâk'ın
oğlusun hâ?!" dedi.
Useyd b. Hudayr "Evet!" dedi.
Âmir b. Tufeyl: "Baban senden daha hayırlı ve iyi idi!" dedi. Useyd b. Hudayr "Hayır! Ben senden de, babamdan da hayırlıyımdır! 
Çünkü, babam müşrikti, sen de müşriksin!" dedi.

Âmir'le Erbed'in Başına Gelenler 

Amir b. Tufeyl ile Erbed  çıkıp gittiler. 
Âmir b. Tufeyl, yolda rastladığı 
Benî Selûllerden bir kadının çadırına indi, yatıp uyudu. Yüce Allah onun boynunda
bir taun (veba) peyda etti.
Dili, koyun memesi gibi dışarı sarktı
Âmir b. Tufeyl, boynunda çıkan ve hıyarcığa benzeyen şişten öleceği sırada: "Ey Âmir oğulları! Demek benim gibi bir adam hem deve taununa 
benzeyen bir kabarcığa, hıyarcığa tutulacak; hem de Selûllerden bir kadının çadırında ölecek hâ? Olamaz böyle şey!" dedi. 
O kadının evinde ölmek istemedi. 
"Getirin bana atımı!" dedi. 
Hemen atının sırtına atladı, mızrağı eline aldı.
 "Ey ölüm!  Ey ölüm meleği! 
Çık karşıma!" diye semaya doğru haykırarak atını koşturdu durdu.  
En sonunda, atından ölü olarak yere düştü. 
Benî Âmirlerin yurduna vardığı zaman, 
Erbed'e kavmi: "Ey Erbed! Ardında ne haber var?" diye sordular.
Erbed: "Vallahi, birşey yok! 
O (Peygamberimiz Aleyhisselam) bizi öyle 
birşeye ibadete davet etmişti ki, 
onun şimdi yanımda bulunmasını ve kendisini okla vurup öldürmemi ne kadar isterdim!" dedi.
Erbed, bu sözü söyledikten bir veya iki gün sonra, kendisine ait devesinin üzerinde giderken, Yüce Allah bir yıldırım salıp onu ve devesini yaktı, yok etti.  

Medan, sanem ismi olup, bu kabile
o puta nisbet edilmiştir. 
Benî Harisler, Yemen'de, Necran bölgesinde otururlardı. 
Necran Yemen'in Mekke tarafındaki bölgelerindendir.
Necran halkını Hıristiyanlığa ilk sokan da, 
Hz. İsa'nın dininde Feymûyun adındaki kimseydi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam;
Halid b. Velid'i Hicretin 10. yılında 
Rebiülevvel ayında Necran'da Benî Haris b. Ka'blara gönderdi;ve onlarla çarpışmadan önce, kendilerini üç gün İslâmiyete davet etmesini, kabul etmedikleri takdirde çarpışmasını emretti. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, 
Halid b. Velid'in maiyyetine 400 mücahid verdi.
Halid b. Velid gidip Benî Harislerin yurduna vardı, her tarafa süvariler saldı. 
Süvariler: "Ey insanlar! Müslüman olunuz da selamete eriniz!" diyerek herkesi 
İslâmiyete davet ettiler.
Necran'da bulunan Beni Hâris b. Ka'blar yapılan davetehemen icabet ettiler, Müslüman oldular. 
Halid b. Velid, bir müddet onların yanında oturdu. İslâm şeriatını, Allah'ın Kitabını ve Allah'ın Peygamberinin sünnetini onlara öğretti. 
Benî Hârisler, mallarının zekatlarını verdiler. Halid b. Velid de, bunları, onların fakirlerine dağıttı. 
Halid b. Velid, Mezhic kabilesinden 
ayaklanan bir cemaatle çarpışarak 
onları mağlup etti. 
Ayaklananlardan bazılarını esir ve hayvanlarını da iğtinam edip ganimet mallarından beşte birini ayırdıktan sonra, kalan beşte dördünü mücahidler arasında bölüştürdü. 
Halid b. Velid, Peygamberimiz Aleyhisselama bir yazı yazıp Bilal b. Hârisü'l-Müzenî ile gönderdi. 
Yazısında Benî Harislerin İslâmiyeti hemen 
kabul ettiklerini bildirdi.
Yazısında şöyle dedi:
"Bismillâhirrahmânirrahîm 
Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamber Aleyhisselama Halid b. Velid tarafındandır. 
Yâ Rasûlallah! Allah'ın selam, rahmet ve 
bereketleri senin üzerine olsun! 
Ben seni peygamber olarak gönderen 
o Allah'a hamd ederim ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. 
Bundan sonra arzederim ki: Yâ Rasûlallah! 
Allah'ın selamı senin üzerine olsun!
Sen beni Benî Haris b. Ka'blara gönderdin.
Onların yanına vardığım zaman üç gün kendileriyle çarpışmamamı ve kendilerini İslâmiyete davet etmemi, Müslüman olurlarsa yanlarında oturup kendiler­ine 
İslâm alâmetlerini, Allah'ın Kitabını ve Allah'ın Peygamberi Aleyhisselamın sünnetini öğretmemi, Müslüman olmazlarsa çarpışmamı bana emretmiştin. 
Ben onların üzerlerine vardım.
Resûlullah Aleyhisselamın bana emrettiği gibi,üç gün, kendilerini İslâmiyete davet ettim.
İçlerine süvariler gönderdim.
Onlara: 'Ey Benî Harisler! Müslüman olunuz da selamete eriniz!' dediler.
Onlarda, hemen Müslüman oldular ve çarpışmadılar.
Ben aralarında oturup onlara Allah'ın emretmiş olduğu şeyleri emr, Allah'ın nehyetmiş olduğu şeylerden de kendilerini nehy ettim.
Kendilerine İslâm'ın alâmetlerini ve Peygamber Aleyhisselamın sünnetini öğrettim.
Resûlullah Aleyhisselam bu hususta bana ne yapacağımı bana yazıncaya kadar burada kalacağım. 
Allah'ın selam, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun yâ Rasûlallah!"


Peygamberimiz Aleyhisselam, Halid b. Velid'in yazısına şöyle karşılık yazdırdı:

"Bismillâhirrahimânirrahîm 
Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamber'den Halid b. Velid'e, Selam olsun sana! Ben senden dolayı
O Allah'a hamd ederim ki, 
O'ndan başka ilah yoktur. 
Bundan sonra derim ki: Benî Haris b. Ka'bların kendileriyle çarpışmanıza hacet kalmadan Müslüman olduklarını, İslâmiyetten kabule davet edildikleri şeyleri kabul ve Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna şehadet ettiklerini, Allah'ın onlara doğru yolu gösterdiğini haber veren elçinle birlikte mektubun bana geldi. Onları Allah'ın ve Resûlünün emirlerine göre hareket ettikleri takdirde 
ahiret nimetleriyle müjdele! 
Aykırı hareket ettikleri takdirde ahiret azabıyla korkut! Artık dönüp gel! 
Onların elçileri de seninle birlikte gelsin! 
Allah'ın selam, rahmet ve bereketleri 
senin üzerine olsun!"

Halid b. Velid'in Benî Hâris Elçileriyle Birlikte Medine'ye Gelişi 

Halid b. Velid, Necran'dan dönüp 
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi. Benî Haris b. Ka'bların elçileri de onunla birlikte geldiler. 
1. Kays b. Husayn Zülgussa, 
2. Yezid b. Abdülmedan, 
3. Yezid b. Muhaccel, 
4. Abdullah b. Kurâdü'z-Ziyâdî, 
5. Şeddad b. Abdullahü'l-Kanânî, 
6. Amr b. Abdullahü'd-Dıbâbî.  
7. Abdullah b. Abdülmedan, 
gelen elçiler arasında bulunuyordu. 
Halid b. Velid bunları kendi evine indirdi.
Sonra, yanına düşürüp Peygamberimiz Aleyhisselama götürdü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Haris elçilerini gördüğü zaman: "Kimdir bunlar? Hindli adamlara benziyorlar?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah! Bunlar Benî Haris b. Ka'bların ileri gelen adamlarıdır!" denildi. Benî Haris elçileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelince, Peygamberimiz Aleyhisselama selam verdiler ve: "Senin Resûlullah olduğuna ve Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet ederiz!" dediler. 
Peygamberimiz Aleyhisselam da: "Ben de Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve kendimin de Resûlullah olduğuma şehadet eder­im!" buyurdu.
"Sizler ki İslâmiyete davet olunduğunuz zaman karşı koymak için halka önayakmı olmak istediniz?" diye sordu. 
Hepsi sustular.
Onlardan hiçbiri cevap vermedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, sorusunu tekrarladı. 
Yine onlardan hiçbiri cevap vermedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, sorusunu üçüncü kez tekrarladı. 
Yine onlardan hiçbiri cevap vermedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam sorusunu dördüncü kez tekrarlayınca, Yezid b. Abdülmedan: "Evet yâ Rasûlallah! Bizler, İslâmiyete davet olununca, karşı koymak için halka önayak olmak istemiştik" dedi ve bunu dört kez söyledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eğer Halid bana çarpışmaya hacet kalmadığını, Müslüman olduğunuzu yazmasa idi, muhakkak, başlarınızı ayaklarınızın altına atardım!" buyurdu.
Yezid b. Abdülmedan: "Vallahi, biz ne sana şükrederiz, ne de Halid'e şükrederiz!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Ya kime şükredersiniz?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah! Biz Yüce Allah'a şükrederiz ki, senin yüzünden bizi hidayete erdirdi!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Doğru söylediniz!" buyurduktan sonra: "Siz Cahiliye çağında çarpıştığınız kimselere ne ile galip gelirdiniz?" diye sordu.
"Biz kimseye mağlup olmuş değiliz" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet, siz çarpıştığınız kimselere galip gelirdiniz!" buyurdu.
"Yâ Rasûlallah! Biz kiminle çarpışsak galip gelirdik!
Çünkü, fazla konuşmaz, tezellül ve savurganlık etmez, birbirimize karşı kıskançlık göstermez, yardımı kesmez, savaş ve güçlük zamanlarında güçlüklere katlanırdık. 
Daima toplu bulunur, dağılmazdık.
Hiç kimseye karşı da, zulüm ve haksızlığa ilk başlayan biz olmazdık!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Doğru söylediniz!" buyurdu.

Kays b. Husayn'ın Benî Hâris b. Ka'blara Vali ve Kumandan Tayin Edilişi 
ve Elçilerin Yurtlarına Dönüşü

Peygamberimiz Aleyhisselam, elçiler arasında bulunan Kays b. Husayn'ı, Benî Haris b. Ka'blara vali ve kumandan etti. 
Benî Haris b. Ka'b elçileri Şevval ayının son günlerine kadar Medine'de kaldıktan sonra yurtlarına döndüler.
Peygamberimiz Aleyhisselam elçilerin her birine onar, Kays b. Husayn'a ise oniki buçuk ukiyye gümüş verdi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın 
Benî Hâris ve Benî Nehdler Hakkındaki Yazısı

"Resûlullah Aleyhisselam Kays b. Husayn Zülgussaya, babasının oğulları Benî Harislerle onların müttefikleri olan Benî Nehdler hakkında: "Onlar, namaz kıldıkları, zekat verdikleri, müşriklerden ayrıldıkları, Müslüman olduklarına şehadet; malları içinde Müslümanların bir hakkı bulunduğunu ikrar ettikleri müddetçe, Allah'ın himayesi ve Resûlünün himayesi altındadırlar.
Kendileri ne üşrle, ne de savaş için toplanmakla mükelleftirler" diye yazı yazdı, yazdırdı.


Adiyy b. Hâtim'in Medine'ye gelişi 
Hicretin 10. yılında, Şaban ayında idi. 
Adiyy b. Hatim, kavmi içinde ulu, şerefli, 
hatîb, hazırcevap, faziletli ve cömert bir zât idi. 
Ebu Tarîf künyesini taşırdı. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hicretin 9. yılında Rebiülâhir ayında Hz. Ali'yi Tayyi'
kabilesinin putu Füls'ü yıkmaya göndermişti.
Adiyy b. Hâtim'in Medine'de casusu vardı. 
Casus, Hz. Ali'nin Tayyi'lere doğru gittiğini 
Adiyy'e bildirince,  Adiyy b. Hatim Şam'a kaçmıştı. 
Adiyy b. Hâtim'in kızkardeşi Seffâne ise, Tayyi' kabilesi esirleri arasında
Medine'ye getirilmiş bulunuyor­du. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, Adiyy b. Hâtim'in kızkardeşi Seffâne'yi serbest bırakmış; giyimlik, binit, yol azığı verip, kavminden emniyetli bazı kişilerin yanına katarak Şam'a yollamıştı.
Adiyy b. Hatim der ki: "Seffâne akıllı bir kadındı.
Ona: 'Şu zâtın işi hakkında görüşün nedir?' diye sordum.
Bana: 'Vallahi, acele senin ona katılmanı uygun görürüm.
Eğer kendisi gerçekten peygamberse, ona tâbi olmakta başkalarını geçmen, senin için bir fazilet ve üstünlük olur.
Eğer o bir hükümdarsa, onun sayesinde Yemen'deki saltanatını kaybetmez, hor ve hakir bir duru­ma düşmezsin!
Artık karar senindir!' dedi. 
'Vallahi yerinde görüş budur!
Ben bu zâta gideceğim.
Vallahi, o bir yalancı ise (yalancılığı) bana zarar vermez. 
Eğer doğru ise söylediklerini dinlerim. Kendisine tâbi olurum!' dedim.  
Yola çıktım, Medine'ye geldim. 
Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım. 
Kendisi, o sırada Mescidde oturuyordu. 
Halk, beni görünce: 'Adiyy b. Hatim! 
Adiyy b. Hatim! Adiyy b. Hatim!' dediler.
Emansız, (güvencesiz) ve yazısız gitmiştim. 
Resûlullahın yanına varıp selam verdim. Bana: 'Sen kimsin?' diye sordu.
'Adiyy b. Hâtim'im!' dedim. 
Elimi kendisine uzattım, tuttu. 
Ben, bundan önce, onun elini benim elime vermesini umar dururdum .
Peygamber Aleyhisselamın yanında akraba, kadın ve çocuklarının bulunduğunu gördüğüm zaman anladım ki; onda ne Kisrâ'nın (Acem şahının), ne de Kayserin (Rum hükümdarının) saltanatı vardı! 
Resûlullah, ayağa kalkıp beni evine götürdü. 
Vallahi, benim maksadım ve arzum da oraya (evine) götürülmemdi.
Resûlullah, giderken, zayıf, yaşlı bir kadına rastladı.
Kadının yanında da, küçük bir çocuk bulunuyordu.
Kadın, Resûlullahın durmasını istedi, o da durdu.
Ona: 'Bizim senden bir dileğimiz var' dediler. 
Resûlullah onların işini onlarla uzun uzun konuştu.
Kendileriyle birlikte gidip işlerini gördükten sonra, geldi. 
İçimden, kendi kendime: 'Vallahi, bu zât hükümdar değildir!' dedim.
Sonra, elimden tuttu, beni evine götürüp içeri girdi.
Eline iki hurma lifinden doldurulmuş bir yastık alıp bana attı ve: 'Otur onun üzerine!' buyurdu.
Ben: 'Hayır! Onun üzerine sen otur!' dedim.
Resûlullah bana: 'Hayır, sen oturacaksın!' buyurdu.
Yastığın üzerine oturdum.
Resûlullah Aleyhisselam ise, kuru yere oturdu. 
İçimden, kendi kendime: 'Vallahi, bu, hükümdar işi değildir!' dedim
Bana: 'Ey Adiyy b. Hatim! Sen gel Müslüman ol da, selamete er!' buyurdu.
Ona: 'Ben, dini olanlardanım. 
Benim bir dinim vardır!' dedim. 
Bana: 'Ey Adiyy b. Hatim! Sen gel Müslüman ol da, selamete er!' buyurdu. Ona: 'Ben, dini olanlardanım!' dedim. 
Bana: 'Ey Adiyy b. Hatim! Sen gel, Müslüman ol da, selamete er!' buyurdu.
Ben de ona yine: 'Ben, dini olanlardanım!' dedim. 
Bunun üzerine, Resûlullah: 'Ben senin dinini senden daha iyi bilirim!' buyurdu. Kendisine: 'Demek sen benim dinimi benden daha iyi bilirsin hâ?!' dedim.
Resûlullah: 'Evet!' buyurdu, bunu iki-üç kere tekrarladı ve: 'Söyle ey Adiyy b. Hatim! 
Sen bir Rekûsî (Hıristiyanlıkla Sâbilik karması dinin sâliklerinden) değil misin?' diye sordu.
'Evet!' dedim. 
Bana: 'Sen kavminin lideri ve başkanı değil misin?' diye sordu.
Kendisine: 'Evet!' dedim. 
Bana: 'Sen kavminin içine gidiyor, mirba' [ganimetin dörtte birini] alıyor değil misin?' diye sordu. 
Kendisine: 'Evet! Gidiyor ve alıyorum!' dedim. 
Bana: 'İşte bu, senin dininde sana helâl değildir!' buyurdu. 
Resûlullah bunu söyleyince çok mahcup oldum!
Kendisine: 'Evet! Öyledir vallahi!' dedim. 
Anladım ki, o, Allah tarafından 
gönderilmiş bir peygamberdir! 
Meçhul olan şeyleri (Allah ona bildiriyor, o da) biliyordur!
Resûlullah, beni utandıran sözünü tekrarlamadı .  
Bana: 'Ey Adiyy b. Hâtim!  Sen ne diye kaçıyorsun?!  
Sen 'Lâ ilahe illallah=Allah'tan başka hiçbir ilah yok!' demekten mi kaçıyorsun?! Allah'tan başka bir ilah mı var?!  
Allah'tan başka ilah olduğunu mu biliyorsun?!' diye sordu. 
Kendisine: 'Hayır!' dedim.  
Bana: 'Sen.'Allahuekber demekten mi kaçıyorsun?! 
Yüce Allah'tan daha büyük birşey mi var?!
Sen Allah'tan daha büyük birşey olduğunu mu biliyorsun?!' diye sordu. Kendisine: 'Hayır!' dedim. 
Bana: 'Biliyorum: Senin bu dine (İslâmiyete) girmene engel olan, 'Ona ancak insanların zayıfları, güçsüz­leri tâbi oluyor.
Araplar onları okla vurup bitirirler!' diyor (olman)dır. 
Ey Adiyy! Herhalde, bu dine (İslâmiyete) girmene çevrendeki muhtaç kimseleri görmen engel oluy­ordur? 
Vallahi, çok sürmez, onlarda mal ve servet öyle bollaşacaktır ki, malın zekatını alacak kimse bulunamayacaktır! 
Belki de, senin bu dine (İslâmiyete) girmene, onların düşmanlarının çok, kendilerinin ise sayıca az olduklarını görmen engel oluyordur! Vallahi, çok sürmez, bir kadının Kadisiye'den devesinin üzerinde yalnız başına çıkıp şu Beytullah'ı (Kabe'yi) tavaf ve ziyaret edinceye kadar Allah korkusundan başka hiçbir korku duymayacağını da işiteceksin! buyurdu.
Bana: 'Sen Hîreyi biliyor misin?' diye sordu. Kendisine: 'Gitmedim, orayı görmedim, ama işitmiştim!' dedim. 
Bana: 'Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; çok sürmez,  Allah bu işi (İslâmiyeti) tamamlayacak,
Kisrâ b. Hürmüz'ün hazineleri de fethedilecek, ele geçirilecektir!' buyurdu. 'Kisrâ b. Hürmüz mü?!  dedim.
'Kisrâ b. Hürmüz!' buyurdu. 
'Kisrâ b. Hürmüz mü?!  dedim.
'Evet! Kisrâ b. Hürmüz!  Hîre'den deve üzerinde hamisiz, koruyucusuz olarak tek başına çıkıp gelen bir kadın da Kabe'yi tavaf edebilecektir!
Belki de, senin bu dine girmene devlet ve saltanatı Müslümanlardan başkasında görmen engel oluyordur.
Allah'a yemin ederim ki; çok sürmez, Bâbil ülkesinin beyaz köşklerinin de Müslümanlara açılacağını işiteceksin!' buyurunca, Müslüman oldum.   
'Ben hanif bir Müslümanım!' dedim.  
Resûlullahın yüzünde sevinç belirdiğini gördüm. 
'Muhakkak ki, Allah'ın gazabına uğrayanlar Yahudilerdir.
Dalâlete düşenler de Hıristiyanlardır!' buyurdu. 
Resûlullah, bundan sonra, Ensardan birinin yanına inmemi bana emretti.
Sabah akşam onun evine gidip gelmeye başladım. 
Resûlullah Aleyhisselam, namazı hangi vakitlerde kılacağımı tarif etti.
Hiçbir namaz vakti girmezdi ki, ben onu özlemiş olmayayım!"

Peygamberimiz Aleyhisselamın Verdiği Haberlerin Gerçekleşmesi

Adiyy b. Hatim der ki: "Resûlullahın yanında bulunduğum sırada iki kişi geldi. Onlardan birisi yoksulluktan şikâyeti eniyor, diğeri de yolların hırsızlar tarafından tutulduğundan, kesildiğinden şikâyeti eniyor, dert yanıyordu.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Yol kesme meselesi; sana biraz sonra bir zaman gelecektir ki, o zaman, ticaret kervanı hiçbir kim­senin himayesine hacet kalmadan Mekke'ye kadar çıkıp gidecektir! Yoksulluğa gelince; sizin biriniz sadakasıyla dolaşıp da kendisinden bu sadakayı kabul edecek bir kimseyi bulamayacak hale gelmedikçe, Kıyamet kopmayacaktır!  Sonra, sizden biriniz, Allah'ın huzurunda muhakkak duracak, Allah ile kendisi arasında ne bir perde, ne de Allah kelâmını kendisine 
çevirecek bir tercüman bulunmaksızın duracak.
Sonra Allah ona: 'Ben sana mal vermedim mi? diye soracak.
O kul da: 'Evet, verdin! diyecek. Sonra Allah ona: 'Ben sana peygamber göndermedim mi? diye soracak. 
O kul da: 'Evet, gönderdin!' diyecek. 
Sağına bakacak, Cehennem ateşinden başka birşey görmeyecek. 
Sonra soluna bakacak, yine 
Cehennem ateşinden başka birşey görmeyecek! 
Önüne bakacak, Cehennem ateşiyle karşılaşacak!
Öyleyse, her biriniz, bir hurmanın yarısıyla da olsun, bunu bulamazsa güzel bir sözle olsun, ken­disini Cehennem ateşinden korusun!
Ben, sizin hakkınızda yoksulluktan korkmuyorum!
Yüce Allah size muhakkak yardım edecek, servet verecek, fetihler ihsan edecek! Hatta, Hîre ile Medine ve daha uzak yerler arasında bir kadın devesinin üzerinde seyahat edecek de, bineğinin çalınmasından korkmayacaktır!' buyurdu.   Resûlullah Aleyhisselamın haber verdiği şeylerden ikisi vuku buldu. Geri kalan üçüncüsü de, muhakkak vuku bulacaktır! Bâbil ülkesindeki beyaz köşklerin fetholunduğunu görmüşümdür!
Bir kadının Kadisiye'den devesinin üzerinde korkmadan yola çıkıp şu Beytullah'ı haccettiğini de gör­müşümdür! Allah'a yemin ederim ki: Resûlullah Aleyhisselamın söylemiş olduğu üçüncüsü de muhakkak vuku bulacak, mal ve servet öyle bollaşacak ki, onun zekatını alacak kimse bulunmayacaktır!"
Peygamberimiz Aleyhisselam,
Adiyy b. Hatim'i Tayyi'lerin üzerine vali tayin etti.

 

Peygamberimiz Aleyhisselam,Veda Haccından önce, 10. yılda İslâmiyetin yayıldığı bütün beldelere valiler ve zekat-sadaka tahsil memurları gönderdi.

1. Ensardan Amr b. Hazm'ı Necran'da,
2. Ensardan Benî Beyâzalardan Ziyad b. Lebid'i Hadramevtte, 
3. Halid b. Safd b. Âs b.Ümeyye'yi San'â'da, 
4. Muhacir b. Ebi Ümeyyetü'l-Mahzûmî'yi 
Kinde ve Sadif'te, 
5. Ebu Musa el-Eş'arî Abdullah b. Kays'ı Yemen, Zebid, Rima, Aden ve sahilde, 
6. Ensardan Muaz b.Cebel'i 
Yemen Cened'de 
7. Adiyy b. Hâtim'i Tayyi'lerle Benî Esedlerde, 
8. Mâlik b. Nüveyre'yi Benî Hanzalelerde, 
9. Zibrikan b. Bedr'i Benî Sa'dlarda, 
10. Kays b. Âsım'ı Benî Sa'dlarda, 
11. Alâ b. Hadramî'yi Bahreyn'de, 
12. Hz. Ali'yi Necran'da görevlendirdi.


İbn Ömer'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, sabah namazını kıldırdıktan sonra cemaate yüzünü döndürüp: 
"Ey Muhacirlerle Ensar cemaati! 
Hanginiz Yemen'e hazırlanıp gider?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir: "Ben giderim yâ Rasûlallah!" dedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam sustu, ona cevap vermedi. 
"Ey Muhacirlerle Ensar cemaati! 
Hanginiz Yemen'e hazırlanıp gider?" diye tekrar sordu.
Hz. Ömer kalkıp: "Ben giderim yâ Rasûlallah!" dedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam sustu, ona da cevap vermedi. 
"Ey Muhacirlerle Ensar cemaati! 
Hanginiz hazırlanıp Yemen'e gider?" diye üçüncü kez sordu. 
Muaz b. Cebel kalkıp: "Ben giderim yâ Rasûlallah!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Muaz! Bu vazife senindir!
Ey Bilal! Bana sarığımı getir!" buyurdu. 
Sarık getirilince, onu Muaz b. Cebel'in başına sardı.

Muaz b. Cebel'in Görev Mahalli ve Görevi

İslâmiyette Yemen üç valiliğe ayrılıştı. 
Birincisi, sadaka bölgesiyle birlikte Cened valiliği olup, valiliklerin en büyüğü idi. İkincisi, sadaka bölgesiyle birlikte San'â valiliği olup, valiliklerin ortancası idi. Üçüncüsü, sadaka bölgesiyle birlikte Hadramevt valiliği olup, valiliklerin en küçüğü idi.

Muaz b. Cebel, Cened'de kadılık, hâkimlik yapacak; Cened halkına İslâmiyeti, İslâm şeriatını, Kur'ân okumayı öğretecek; 
Yemen ülkesinde tahsil edilen zekat ve sadakaları da vazifelilerinden teslim alacaktı. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, Muaz b. Cebel'e: "Sana bir dava getirilip arzedildiği zaman  nasıl ve neye göre hüküm verirsin?" diye sordu.
Muaz b. Cebel: "Allah'ın Kitabındaki hükümlere göre hüküm veririm!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eğer Allah'ın Kitabında dayanacağın bir hüküm olmazsa, neye göre hüküm verirsin?" diye sordu.  
Muaz b. Cebel: "Resûlullahın o hususlardaki hükümlerine, sünnetine göre hüküm veririm" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eğer Resûlullahın hükümlerinde,   sünnetinde de dayanacak bir hüküm bulunmazsa ne yaparsın?" diye sordu. 
Muaz b. Cebel: "O zaman ben de tereddüt etmeden kendi görüşüme göre içtihad eder, hüküm veririm" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, eliyle Muaz b. Cebel'in göğsünü sığayarak:  "Hamd olsun O Allah'a ki, Resûlullahın elçisini  Resûlullahın hoşnut olacağı şeye  muvaffak kıldı" buyurdu. 

Peygamberimiz Aleyhisselamın Muaz b. Cebel'i Uğurlaması

Peygamberimiz Aleyhisselam, yanında Muhacirlerden ve Ensardan bazı kişilerle Kureyş ve Kureyş dışındaki gençlerden bazıları bulunduğu halde Muaz b. Cebel'i uğurlamaya çıktı. Muaz b. Cebel hayvan üzerinde gidiyor, Peygamberimiz Aleyhisselam ise yanışına yaya yürüyor.  ve kendisine bazı tavsiyelerde bulunuyordu.   Muaz b. Cebel: "Yâ Rasûlallah! Ben binitliyim, sen ise yaya yürüyorsun! 
Ben de inip seninle ve senin ashabınla bir­likte yürüsem olmaz mı?" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Muaz!" dedi, "Allah yolunda attığım şu adımlarım için sevap umuyorum!"  

Peygamberimiz Aleyhisselamın Muaz b. Cebel'e Emir ve Tavsiyeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, Muaz b. Cebel'e: "Sen, Ehl-i Kitab olan bir kavme gidiyorsun. İmdi, onları Allah'tan başka ilah olmadığına, benim de Resûlullah olduğuma şehadet getirmeye davet et! Eğer bu hususta sana itaat ederlerse, kendilerine bildir ki, Allah onlara her gün ve gecede beş vakit namazı farz kılmıştır. Eğer sana bu hususta da itaat ederlerse, onlara bildir ki, Allah kendilerine zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecek birzekatı farz kılmıştır.
Eğer sana bu hususta da itaat ederlerse, sakın mallarının en kıymetlilerini alma! Mazlumun duasından sakın! Çünkü, bu dua ile Yüce Allah arasında perde yoktur!" buyurdu.
Muaz b. Cebel'in bildirdiğine göre, Peygamberimiz Aleyhisselam ona: Her otuz sığırda, bir yaşında erkek veya dişi bir dana, Her kırkta iki yaşında bir dana... Her buluğ çağındaki gayrimüslimden de bir dinar veya onun dengi Yemen kumaşı, Semanın suladığı herşeyden uşr (onda bir), Kovaların suladığı şeylerden de yanm uşr (yirmide bir) alınmasını emretti.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Muaz b. Cebel'e Son Öğüt ve Tavsiyeleri 


Muaz b. Cebel: "Yâ Rasûlallah! Bana tavsiyelerde bulun!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ne halde veya nerede olursan ol, Allah'tan kork!" buyurdu.
Muaz b. Cebel: "Bana tavsiyeni arttır!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Günahın arkasından hemen haseneyi (sevabı) yetiştir ki, onu yok etsin!" buyurdu. Muaz b. Cebel: "Bana tavsiyeni biraz daha arttır!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "İnsanlara güzel ahlâkla muamele et!   Ey Muaz! Sen ki, Kitab Ehli bir kavmin üzerine gidiyorsun! Onlar senden Cennetin anahtarının ne olduğunu soracaklardır. Onlara: 'Cennetin anahtarı, Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh'dir, de' buyurdu. 
Muaz b. Cebel: "Bana Kitabda bulunmayan ve senden de işitmediğim birşey sorulur ve halli için bana getirilirse ne buyurursun?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah için tevazu göster, Allah seni yükseltir. Sakın iyice bilmedikçe hüküm verme! Sana müşkil, karmaşık gelen işi ehline sor, danış, utanma! En sonra içtihad et! Muhakkak ki, Allah, doğruluğuna göre seni muvaffak kılar. İşler sana karmakarışık gelirse, gerçek sence belli oluncaya kadar bekle, yahut bana yaz! Bu hususta keyfine göre hareket etmekten sakın! Yumuşak davranmanı sana tavsiye ederim!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın 
Muaz b. Cebel'e Kendisiyle Bir Daha
Görüşemeyeceğini ve Bazı Hadiseleri Haber verişi


Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Muaz! Hiç şüphesiz, sen bu yılımdan sonra benimle buluşamayacak, belki de şu Mescidime ve kabrime uğrayacaksın!" buyurdu. Muaz b. Cebel, Peygamberimiz Aleyhisselamdan ayn düşeceğine son derece üzülerek ağlamaya başladı. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Muaz! Ağlama! Feryad ile ağlamak şeytandandır.  Ben seni yürekleri yufka olan bir kavme gönderiyorum. Onlar, hak üzerinde iki kere savaşacaklar. Onlardan sana itaat edenler, sana asi olanlarla çarpışacaklar; hatta kadın kocasına, oğlu babasına, kardeş kardeşine öfkelenecek, sonra da İslâmiyete tekrar döneceklerdir!" buyurdu.


Ebu Musa el-Eş'arî'nin görevi

Muaz b. Cebel gibi, halka dinî işlerini öğnetmek, kadılık yap­mak ve zekat toplamaktı.  
Ebu Musa el-Eş'arî: "Yâ Rasûlallah! Bizim Yemen toprağımızda arpadan yapılan mizr ve baldan yapılan  içk­iler var.
Bunlar hakkında ne buyurulur?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Her sekir, sarhoşluk veren şey haramdır!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Musa ile Muaz'a Tavsiyesi

Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebu Musa ile Muaz b. Cebel'e: "Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, ürkütmeyiniz! Birbirinizle uyuşunuz! Anlaşmazlığa düşmeyiniz!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yüzünü Medine'ye çevirip gelirken: "Kendileri nerede ve ne halde olurlarsa olsunlar, halkın bana en yakın olanları, muttakî (Allah'tan korkar) olanlarıdır" buyurdu.

 Amr b. Hazm'ın Necran'da Görevlendirilmesi 

Benî Haris b. Kab ların elçileri Hicretin 10. yılında Şevval'in son günlerinde yurtlarına dönüp gittikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara İslâm dinini iyice
anlat­mak, sünneti ve İslâm'ın alâmetlerini öğretmek, zekat ve sadakalarını da teslim almak üzere Amr b. Hazm'ı gönderdi. 
Kendisine bir de yazı yazıp, ona söyleyeceğini o yazının içinde söyledi, emredeceğini emretti.
Yani, İslâm şeriatını, feraizini, ceza hükümlerini Yemenlilere öğretmesini emretti.
Benî Haris b. Ka'blar Yemen'in Necran bölgesinde oturdukları için, Amr b. Hazm da Necran'a gönderilmişti.

Amr b. Hazm'a Verilen Emirnâme

Peygamber Aleyhisselam, Necran'a gönderdiği sırada Amrb. Hazm için şöyle yazdı"  

"Bismillâhirrahmânirrahîm 

Bu, Allah'ın Resûlü tarafından bir beyandır.
Bir eman ve garantidir.
'Ey iman edenler! 
Akidleri yerine getiriniz!'
[Mâide: 1]

Bu,  Allah'ın Resûlü  Peygamber Muhammed tarafından,Yemen'e gönderdiği sırada, Amr b. Hazm'a yazılan bir ahiddir.
O, bütün işlerinde Allahtan sakınmasını ona (Amr b. Hazm'a) emretti.

'Çünkü, Allah, hiç şüph­esiz sakınanların ve daima iyilik edenlerin yanındadır
[Nahl: 128]. 

Onun yapacağı birtakım işler arasında ganimetlerden Allah'ın tayin ettiği beşte biri ve meyvelerden zekat olarak mü'minler üzerine farz kılınanları alması;  Allah'ın Resûlüne emrettiği gibi hakkı tutması, gözetmesi, halkı hayırla müjdelemesi ve onlara hayrı emretmesi için emir verdi.
O, aynı zamanda, halka Kur'ân'ı öğretecek ve Kur'ân'da olanları onlara iyice anlatacaktır.
Tâhir (abdestli) olmadıkça Kur"ân'a el sürmekten insanları men edecektir!
İnsanlara lehlerinde ve aleyhlerinde olanları bildirecektir. 
Doğru, dürüst olan insanlara yumuşak, 
zâlim ve haksız olanlara karşı da sert davranacaktır. 
Çünkü, Allah zulümden, haksızlıktan hoşlanmaz ve ondan men eder. Haberiniz olsun ki, Allah, 'Allah'ın laneti zâlimlerin üzerindedir! [Hûd: 13] buyuruyor.

İnsanları Cennetle ve Cennet amelleriyle müjdeleyecek, Cehennemle ve Cehennem amelleriyle de uyaracak, korkutacaktır!

Dini iyice anlamalarına kadar halka yakınlık gösterecek, hac amellerini, haccın sünnet ve farzlarını, Allah'ın bu hususta emrettiği şeyleri, hacc-ı ekberi ve hacc-ı asgarı ki, bu umredir öğretecek, tek ve küçük örtü içinde namaz kılmaktan men edecektir.
İki ucu omuzlar üzerine atılabilecek genişlikte olan örtü içinde kılmak bundan müstesnadır.
Halkı secdede avret mahalli yukarı doğru açılacak tek örtüye sarılıp bürünmekten ve başının saçını toplayıp ensesinde bağlamaktan men edecektir!
İnsanlar arasında vuku bulacak harblerde, kabile ve aşiretlere yapılacak dua yasaklanacak; onlar, Bir olan, hiçbir eşi ve ortağı olmayan Yüce Allah'a dua edecek; Allah'a dua etmeyen kabilelere ve aşiretlere dua eden kişiler, Bir olan, hiçbir eşi ve ortağı olmayan Allah'a dua edinceye kadar, kılıçla budanacaktır.
Abdest alırken; yüzlerini, dirseklerine kadar ellerini, bileklerine (topuklarına) kadar ayaklarını güzelce yıkamayı ve Allah'ın kendilerine emrettiği gibi başlarına meshetmeyi, namazı vaktinde kılmayı, rükû, sücud ve huşûu tam yapmayı, gecenin sonu olunca sabah namazını, gün ortalanıp güneş doğu­dan batıya doğru eğilmeye başladığı zaman öğle namazını, öğle vakti çıkıp güneş arkasını arza çevirdiği zaman ikindi namazını, gece gelince yıldızların gökte görünme zamanına kadar geciktirilin eksizin akşam namazını, gecenin ilk kısmında da yatsı namazını kılmayı halka emredecektir. Cuma için nida edildiği, ezan okunduğu zaman Cuma namazına koşmayı ve mescide gitmeden önce Cuma için gusletmeyi,  Ganimetlerden Allah'ın emrettiği beşte biri, Ürünlerden, mü'minler üzerine zekat olarak farz kılınanları,
Kaynakların suladığı ve göğün suladığı arazi ürünlerinden uşr ve kova ile sulanan arazi ürün­lerinden yarım uşr almayı emretti.

Her on devede iki koyun, Her yirmi devede dört koyun, Her dört sığırda bir sığır, Her üç sığırda bir yaşını tamamlamış bir dana veya üç yaşına girmiş erkek veya dişi bir sığır, Mer'âda yayılan koyunlardan her kırk koyunda bir koyun vermek gerekir.

Bu, Allah tarafından mü'minlere farz kılınan zekattır.

Kim hayrını arttırırsa, o hayrı kendisi için arttırmış olur.

Yahudilerden veya Nasrânîlerden (Hıristiyanlardan) cân-ı gönülden Müslüman olup İslâm dininin gereklerini yerine getiren kimse, mü'minlerdendir.

Mü'minlerin sahip oldukları haklara o da aynen sahip, onların mükellef bulundukları vazifelerle o da mükellef olur.

Hıristiyanlığında veya Yahudiliğinde kalmak isteyen kimse de, bundan men edilmeyecektir.
Erginlik çağına giren her gayrimüslim erkek veya kadın, hür veya köle, tam bir dinar veya onun karşılığı ile elbise ödemekle mükelleftir.
Kim bunu öderse, onun için, Allah'ın ve Resûlullahın himayesi vardır.
Kim de bunu ödemekten kaçınırsa, o, Allah'ın ve Resûlünün ve bütün Müslümanların düşmanı olur.

Allah'ın salât ve selamları, rahmet ve bereketleri Muhammed'in üzerine olsun. "

Peygamberimiz Aleyhisselam, Amr b. Hazm'ı Necran'a gönderirken onun için yazı yazdırdığı gibi, Necranlılar için de bir yazı yazdırmış,  onu da Amr b. Hazm'la göndermişti.  
Yazının içinde farzlar, sünnetler ve diyet hükümleri vardı.

Bu, içinde birçok hükümlerin yer aldığı büyük bir yazı idi. 

yazıda şöyle denilmektedir:
 
"Bismillâhirrahmânirrahîm 
Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed Peygamber'in Necran halkına yazdığı yazıdır: Her çeşit meyve, mahsul, altın, gümüş ve köle hakkında Allah'ın hükmü uygulanacaktır.

Bu hususta üzerlerine düşen vazifeleri onlara anlat! Bu sefer, bunlardan alınacak vergiler kendilerine bırakılmıştır.

Onlar, her yıl, bin tanesi Recep ayında, bin tanesi de Safer ayında olmak üzere iki bin Evâkı' elbis­esi ve her elbise ile birlikte birukiyye de gümüş ödemekle mükelleftirler. Bu elbiselerin tutan hesaplanıp haraç vergisinden eksik veya fazla olduğu takdirde fazlası düşüle­cek, eksiği tahsil edilecektir.

Onlardan alınacak zırhlar, atlar, binek hayvanları ve diğer eşyalar da hesapla alınacaktır. Elçilerimin yirmi günlük veya daha az müddet zarfındaki ikamet ve sefer masrafları, Necranlılara ait­tir.

Elçilerim, bir aydan fazla tutulamaz, bekletilemezler.

Yemen'de bir harb çıktığı zaman, onlar emanet olarak otuz zırh, otuz at ve otuz deve vermekle mükelleftirler.

Elçilerimin emanet olarak aldıkları zırhlar veya atlar veya binek hayvanları ya da sair eşyalar, kendi­lerine teslim ve bunlardan zayi olanları tazmin edilinceye kadar, elçilerimin kefaleti altında bulunacaktır.

Necran ve çevresi onların malları, canları, dinleri, hazır bulunmayanlan, hazır bulunanları, aşiretleri, kiliseleri, az veya çok ellerinde bulunan herşeyleri.. Allah ve Resûlünün himayesindedir.

Ne din adamının din adamlığı, ne papazın papazlığı, ne kâhinin kâhinliği değiştirilecektir.

Onların üzerinde ne bir ribâ (faiz) alacağı, ne de Cahiliye devrinden kalma kan dâvası vardır.

Onlar ne bir zarara, ne bir güçlüğe uğratılacaklar, ne de yurtlarına ordu ayak basacaktır.

Onlardan her kim bir hak talebinde bulunursa, ne zâlim, ne de mazlum olmalarına meydan ver­ilmeksizin, aralarında adaletle hükm olunacaktır.

Şeref sahibi kişilerden her kim ribâ (faiz) alır, yerse, himaye taahhüdüm ondan uzaktır.

Onlardan biri, başka birinin yaptığı haksızlıktan dolayı sorumlu tutulmayacaktır.

Onlar, haksızlık edip akidelerini bozmadıkları, öğüt dinledikleri ve hallerini düzelttikleri müddetçe, Allah'ın takdiri gelinceye kadar, bu yazıda yazılı olduğu üzere temelli olarak Allah'ın himayesinde ve Resûlullah Muhammed Peygamber'in himayesindedirler. 

Ebu Süfyan b. Harb, Gaylan b. Amr, Benî Nasr'dan Malik b. Avf, Akra' b. Hâbisü'l-Hanzelî, Muğîre b. Şube şahittirler.

Bu yazıyı Abdullah b. Ebu Bekir onlar için yazdı ." 



 Zekat Hakkındaki Yazılar ve Uygulamaları

Hz. Ebu Bekir'in, Enes b. Malik'i zekat tahsil memuru olarak Bahreyn'e gönderirken onun için yazdırıp  üzerini Peygamberimiz Aleyhisselamın mühür yüzüğü ile mühürlemiş olduğu yazı da, Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ebu Bekir'in yanında bulunan yazısına göre yazılmıştı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Zekat Hakkındaki Yazısı

Zekat Kur'ân-ı Kerîm'in müteaddit sûrelerinde namazla birlikte anılıp verilmesi emrolunmakla birlikte, bunun nelerden, ne kadar ve nasıl alınacağı Kur'ân-ı Kerîm'de açıklanmamış, açıklama vazifesi Peygamberimiz Aleyhisselama bırakılmıştı.

Müslümandan, bu yazıda bildirilen miktarı veçhile zekat istenilirse, o Müslüman bu zekat versin.

Bundan fazlası istenilirse, fazlasını vermesin.

Deve Zekatı Deveden her 24'ünde ve bundan aşağısında koyun olarak zekat:
Her 5 devede 1 koyundur.

Develer 25'i bulunca, 35'e kadar, bir yaşını tamamlamış dişi 1 adet deve yavrusu. Böylesi bulunmazsa, bir yaşını tamamlamış erkek 1 deve yavrusu verilecektir.

Develerin sayısı 36'yı bulunca, 45'e kadar, iki yaşını tamamlamış dişi 1 adet deve yavrusu, 46'yı buldukları zaman, 60'a kadar, üç yaşını tamamlamış puğur basacak bir adet erkek deve düvesi, 61 olunca, 75'e kadar, dört yaşını bitirmiş 1 adet dişi deve, 76'yı bulunca, 90'a kadar, 2 adet, iki yaşını bitirmiş deve düvesi, 91'e erişince, 120'ye kadar, üç yaşını bitirmiş, puğur basacak 2 adet dişi deve düvesi verilecektir.

Develerin sayısı 120'yi geçince, her 40 devede iki yaşını bitirmiş 1 adet dişi deve düvesi, Her ellide üç yaşını bitirmiş 1 adet dişi deve düvesi verilecektir. Sadece dört devesi olana, o dört deve için zekat yoktur. Meğer ki, deve sahibi kendiliğinden vermek istesin. Deve sayısı 5'i bulunca, zekat olarak bir koyun verilir. 

Yılın Birçok Günlerinde Yaylakta Güdülen Koyun Zekatı 40 koyundan 120 koyuna kadar, 1 adet koyundur. 120'den fazla olursa, 200'e kadar, 2 koyundur. 200'den fazla olursa, 300'e kadar, 3 koyundur. 300'den fazla olursa, her 100 koyunda 1 koyundur. Bir kimsenin yayılır koyunları 40 tan 1 noksan olursa, o koyunlara zekat yoktur.

Meğer ki, sahibi kendiliğinden vermek istesin.

Zekat endişesiyle ayrı hayvanlar bir yere toplanmaz, toplu olanları da ayrılmaz. Malları ortak olanlar, kendi aralarında farkı eşit olarak birbirlerinden alırlar.

Dişleri düşmüş, yaşlı hayvan ile gözü sakat olandan ve tekeden zekat olmaz. Meğer ki, zekat sahibi kendiliğinden vermek istesin. Gümüş Zekatı Halis gümüşten zekat; 200 dirhemde onda birinin dörtte biridir. Gümüş sadece 190 dirhem olursa, ona zekat yoktur. Meğer ki, sahibi kendiliğinden vermek istesin  Bir kimsenin develeri dört yaşını tamamlamış bir deve düvesi vermeyi gerektirecek sayıyı bulurda, kendisinin malları arasında öylesi bulunmaz ve üç yaşını tamamlayanı bulunursa, o, kabul edilir ve mümkünse onunla birlikte iki koyun veya yirmi dirhem de verir. Bir kimsenin zekatı üç yaşında bir deve düvesi vermeyi gerektirecek kadar olur da, develeri arasın­da üç yaşında deve düvesi bulunmayıp dört yaşında olanı bulunursa, zekat olarak dört yaşındaki kabul edilir ve zekat memuru o kimseye iki koyun veya yirmi dirhem iade eder."  


Benî Havlan Temsilcilerinin 
Medine'ye Gelişi

Benî Havlanların yurtları Yemen ülkesinde ve bu ülkenin doğusunda idi.
Benî Havlan temsilcileri on kişi olup,  
Medine'ye Hicretin 10. yılında Şaban ayında geldiler.  
Remle binti Hâris'in konağına indirildiler.

Peygamberimiz Aleyhisselamin emriyle orada ağırlandılar.
Temsilciler: "Yâ Rasûlallah! Bizler Allah'a iman ve Allah'ın Resûlünü tasdik ediyoruz. Bizim bu ikrarımız, gerimizdeki kavmimizden olanlara da şâmildir.
Biz, develer koltuklarda, yedeklerde; sert ve katı yerlerde, ovalarda ise binitli olarak sana gelmiş bulunuyoruz. 

Allah'ın ve Resûlünün üzerimizdeki 
nimeti sayesindedir ki, seni ziyarete geldik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Siz bana kadar nasıl ve ne için geldiğinizi dile getirdiniz. Muhakkak ki, her birinizin devesinin attığı her adım karşılığında size bir hasene ve sevap vardır!
'Seni ziyarete geldik!' sözünüze gelince;
beni Medine'de ziyaret eden kişi, 
Kıyamet günü benim yanımda ve 
himayemde olacaktır!" buyurdu.

Benî Havlan temsilcileri: "Yâ Rasulâllah! Bu o yolculuk ki, onun üzerinde bizim için bir mal helaki, kaybı yoktur!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Ammu Enes ne haldedir?" diye sordu. Ammu Enes (Ümyânes) Benî Havlanların tapageldikleri bir sanem, bir puttu. Benî Havlan temsilcileri: "Allah onun kötülüğünü senin bize getirdiğin dinle değiştirip giderdi 
Bizlerden ona bağlananlardan, ancak çok yaşlanmış bir kimse ile çok yaşlanmış koca bir kan bağlı kalmıştır.İnşaallah, dönüp yanına varırsak onu yıkacağız! 
 Biz ona aldanmış, fitneye tutulmuş durmuştuk!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Gördüğünüz fitnelerden en büyüğü ne idi?" diye sordu. Benî Havlan temsilcileri: "Gördüğümüz fitne, bir yıl kuraklığa uğramış, açlıktan çürümüş kemik ve eski urgan parçalarını yiye­cek dereceye gelmiştik! Gücümüzün yetebildiği şeyi toplayıp yüz öküz satın aldık! Bir sabah onlan Ammu Enes için kurban olarak boğazlayıp yırtıcı hayvanlara bıraktık. 
Halbuki, bizim ona kurtlardan kuşlardan 
daha çok ihtiyacımız vardı! 
O sırada, bize yağmur geldi. 
Yerlerin otlandığını gördüğümüzde, söz sahibimiz:
'Ammu Enes bize ihsan etti!' dedi. 
Biz ekin eker, orta kısmını puta ayırır ve orayı onun adıyla anardık. Ekinin bir tarafını da Allah'a ayırır ve orayı Allah'ın adıyla anardık. Allah'a tahsis ettiğimiz ekin iyi yetiştiği ve geliştiği zaman, döner, onu Ammu Enes'e tahsis ederdik. Ammu Enes'e tahsis ettiğimiz ekin iyi yetiştiği ve geliştiği zaman, onu Allah'a tahsis etmezdik!" dediler.   Allah içindir" denilen ve iyi yetişen ekinler put adına çevrilirken, "Allah ganîdir, buna muhtaç değildir. Put ise züğürttür!" denirdi.
Allah'a tahsis edilen şeyler misafirlere, yoksullara; puta ayrılan şeyler ise put masraflarına, ayinler­ine,
kurbanlara ve put bakıcılarına harcanırdı.

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah, bu hususta bana:
'Onlar, Allah için, O'nun yarattığı ekin ve meyvelerle hayvanlardan bir hisse ayırdılar da, kendi boş zanlarınca 'Şu Allah'ındır, şu da ortaklarımız olan putlarındır! dediler. Ortaklarına ait olan Allah'a ulaşmaz, ama Allah'a ait olanlar, evet onlar ortaklarına gider! 
Onların hükmedegeldikleri bu şeyler ne kötüdür!' [En'âm: 136] âyetini indirdi" buyurdu. 
Benî Havlan temsilcileri: "Biz Ammu Enes'in önüne varır, muhakeme olunurduk da, o konuşurdu!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sizinle konuşanlar, şeytanlardır!" buyurdu.

Benî Havlan Temsilcilerinin İslâmiyet 
Hakkında Bilmediklerini Öğrenerek 
Yurtlarına Dönmeleri 

Benî Havlan temsilcileri Peygamberimiz Aleyhisselama İslâm dinine ait işlerden dinin farzlarından sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, 
sorularının cevaplarını onlara bildirdi.
Kendilerine Kur'ân-ı Kerîm ve sünnetlerin öğretilmesini ashabına
emir buyurup, onlara da, ahde vefayı, emaneti edayı, komşularına iyi komşuluk etmelerini, hiç kimseye haksızlık yapmamalarını emret­ti ve: "Çünkü, zulüm Kıyamet günü karanlıklarındandır!" buyurdu.  

Benî Havlan temsilcileri, birkaç günden sonra, Peygamberimiz Aleyhisselama veda etmeye geldil­er.  

Peygamberimiz Aleyhisselam, onlardan her birine onikişer ukiyye gümüş bahşiş verilmesini 
emir buyurdu.  Benî Havlan temsilcileri, bahşişlerini 
alıp kavimlerinin yanına döndüler. 

Ammu Enes putunu yıkmadıkça, düğümü çözemediler. 
Peygamberimiz Aleyhisselamın kendilerine haram kıldığı şeyleri haram, helâl kıldığı şeyleri de helâl kıldılar.  


Hz. Ali'nin (ra) Mezhiclerin Yurduna Gönderilişi 

Peygamberimiz Aleyhisselam, 
Hicretin 10. yılında, Ramazan ayında
Hz. Ali'yi Yemen ülkesinde­ki 
Mezhiclerin yurtlarına gitmek ve onları İslâmiyete davet etmek üzere görevlendirdi. 

Ona Kuba köyünde ordugâh kurmasını emretti. 
Karargâh kurulup askerler orada toplanınca, Peygamberimiz Aleyhisselam, 
bir sarığı bir kargının başına bağlayıp: 
"Sancak böyledir!" buyurdu ve onu Hz. Ali'ye verdi. 
Hz. Ali'nin başına da, üç dürgülü bir sarık sardı.
Sarığın bir ucunu bir zira kadar önüne, öteki ucunu da bir karış kadar arkasına sarkıttıktan sonra: "Sarık böyle sarılır, böyle!" buyurdu. 

Hz. Ali'nin maiyyetine üçyüz süvari verdi. 

Uğurlarken, ona: "Hiçbir tarafına bakmadan ilerleyip git!" buyurdu. 
Hz. Ali: "Yâ Rasûlallah! Neler ve nasıl yapacağım?" diye sordu.

Peygamberimiz Aleyhisselamın 
Hz. Ali'ye Emir ve Direktifleri 


Peygamberimiz Aleyhisselam: "Meydanlarına varıp konduğun zaman, seninle çarpışmaya kalkmadıkça, onlarla çarpışma!  
Eğer seninle çarpışmaya kalkarlarsa, sizden birini öldürünceye kadar onlarla çarpışma! 
Sizden öldürürlerse, bir müddet ne yapacaklarını beklemeden onlarla çarpışmaya kalkma! 

Sonra onlara: 'Sizler 'Lâ ilahe illallah=AlIah'tan başka hiçbir ilah yoktur demeyi kabul eder misiniz? diye sor. 
'Evet!' derlerse, onlara: 
'Siz, mallarınızın sadaka ve zekatını 
çıkarıp fakirlerinize vermeyi kabul eder misiniz?' diye sor. 
'Evet!' derlerse, artık onlardan bundan başkasını isteme! 
Vallahi senin elinle Allah'ın bir tek adamı hidayete, doğru yola eriştirmesi, senin için, üzerine güneşin doğduğu veya battığı herşeyden daha hayırlıdır!  

Daha önce Yemen'e gitmiş bulunan Halid'in arkadaşlarına emret: Onlardan, geri dönüp seninle git­mek isteyenler, geri dönüp gitsinler; Medine'ye gelmek isteyenler de gelsinler!" buyurdu. 

Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ali'ye: 
"Eğer Halid b. Velid'le biraraya gelirseniz, 
âmir (başkumandan) Ali b. Ebu Talib'dir!"
buyurduğu da rivayet edilir.

Hz. Ali, üçyüz süvarinin başında yola devam etti.

Nihayet, süvarilerin öncüleri Mezhiclerin yurduna yaklaştılar. 

Hz. Ali arkadaşlarını akıncı birliklerine ayırdı.
Bunlar, yaptıkları akınlar neticesinde 
birçok kadın, erkek, çocuk esir aldılar.
Deve, davar, vesair ganimet malları ele geçirip getirdiler. 

Hz. Ali, ganimet mallarıyla Büreyde b. Husayb'ı görevlendirdi. 

Hz. Ali, Mezhiclerin bir cemaatine rastladı,
onları İslâmiyeti kabule davet ve teşvik etti. 
Fakat Mezhicler İslâmiyete girmeye yanaşmadılar, İslâm mücahidlerini oka ve taşa tuttular.
Bunun üzerine, Hz. Ali, eline sancak verip Mes'ud b. Sinanü's-Sülemîyi ileri etti.

Mezhiclerden bir adam meydana çıkıp kendisiyle çarpışacak er diledi.

Ona karşı, Esved b. Huzâiyyü's-Sülemî meydana çıktı. İki süvari bir müddet birbirlerine saldırdılar. En sonunda Esved b. Huzâî onu öldürüp elbise ve silahlarını aldı 

Sonra, Hz. Ali, yanındaki süvarilerle birlikte hücuma geçti.

Mezhiclerden yirmi kişi öldürülünce, Mezhicler dağıldılar.   
Hz. Ali, onları takip etmekten vazgeçip kendilerini tekrar İslâmiyete davet etti. Mezhicler Müslüman olmayı kabul ettiler. 

Reislerinden bazı kişiler gelip Hz. Ali'ye İslâmiyet üzerine bey'at ettiler ve: "Bizler, arkamızdaki kavmimiz adına da bey'at ediyoruz! İşte, zekat ve sadakalarımız! Onların içinden, Allah'ın hakkını da al!" dediler. Hz. Ali ganimet mallarını biraraya toplattıktan sonra beşe ayırıp bir okun üzerine "Allah'a aittir!" yazısını yazdı, kur'a çekti. İlk çıkan, Allah'a ait beşte bir hisse oldu!  
Bu hisse içinde Yemen elbise balyaları, ganimet develeri, 
Mezhiclerin zekat develeri bulunuyor­du.  
Hz. Ali, kalan dört hisseyi de 
mücahidler arasında bölüştürdü.  

Hz. Ali, Mezhiclerin durumunu 
Peygamberimiz Aleyhisselama yazdığı 
bir yazı ile bildirdi ve yazıyı 
Abdullah b. Amr b. Avfü'l-Müzenî ile gönderdi. 

Yazısında; Zübeyd ve başka cemaatlara rastlayıp kendilerini İslâmiyete davet ettiğini, Müslüman olurlarsa kendileriyle çarpışmaktan el çektiğini bildirdiğini, bunu yanaşmayanlarla çarpışmak zorunda kaldığını, Yüce Allah'ın zafer ihsan ettiğini, onlardan öldürülenlerin öldürüldüğünü, sonra teklif olunduk­ları şeyi kabul edip İslâmiyete girdiklerini ve zekat vermeye boyun eğdiklerini ve kendilerinden bazı
kim­selerin geldiklerini ve onlara Kur'ân-ı Kerîm okumayı da öğrettiklerini bildirdi. 

Ebu Saîd el-Hudrî'nin bildirdiğine göre;
Hz. Ali Yemen'den Peygamberimiz Aleyhisselama dabaklanmış bir deri içinde daha toprağından temizlenmemiş altın cevheri de göndermişti. Peygamberimiz Aleyhisselam bu altın cevherini 
Uyeyne b. Hısn, Akra' b. Habis,
Zeydü'l-Hayr ve Alkame arasında paylaştırdı. 

Peygamberimiz Aleyhisselamın altın cevherini paylaştırdığı sırada, bir adam: "Biz bu ihsana şu adamlardan daha müstahak idik!?" dedi. Adamın bu sözü Peygamberimiz Aleyhisselama erişince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Demek siz bana itimad etmiyorsunuz ha!? Halbuki, ben göktekilerin bile emîniyimdir! Sabah-akşam bana gökyüzünün haberi gelip duruyor!" buyurdu. Bunun üzerine, iki gözü çökük, yanağının elmacıkları çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı traşlı, izarını yukarı çemremiş bir adam ayağa kalkıp:
"Yâ Rasûlallahı! Allah'tan kork!" dedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"Yazıklar olsun sana! 
Ben, yeryüzündeki insanların,
Allahtan korkmaya en lâyık olanı, 
en çok korkanı değil miyim?!" buyurdu. 
Adam arkasını dönüp gitti. 
Halid b.Velid: "Yâ Rasûllallah! 
İzin ver de şunun boynunu vurayım!" dedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır! 
Bunun, ileride namaz kılan bir kişi olması umulur!" buyurdu. 
Halid b.Velid: "Namaz kılanlardan öyle kimseler var ki, onlar gönüllerinde olmayan şeyleri dilleriyle söylerler!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben halkın kalblerini açmaya, karınlarını yarmaya memur değilim!" buyurdu, sonra da o adam dönüp giderken, arkasından: "Şunun soyundan öyle bir nesil türeyecektir ki, onlar her zaman Allah'ın Kitabını güzel sesle okuy­acaklar, fakat Kur'ân'ın halâveti onların hançerelerinden ileri geçmeyecek! Onlar, ok avı süratle delip çıktığı gibi, dinden fırlayıp çıkacaklar!   Eğer ben onların zamanına yetişmiş olsaydım, Semûd kavminin toptan helak olduğu gibi, muhakkak, bunları da toptan helak etmesini Allah'tan dilerdim!" buyurdu. 

Peygamberimiz Aleyhisselam, 
Hz. Ali'ye, hac mevsimine kadar
Yemen'de kalmasını ve hac mevsi­minde gelip Mekke'de kendisiyle buluşmasını emretti.  

 

Benî Gâmid Temsilcilerinin Medine'ye Gelişleri ve Müslüman Oluşları

Benî Gâmidler, Kahtan'ın soyundan gelen Ezd kabilelerindendi.
Benî Gâmid temsilcileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına Hicretin 10. yılında, Ramazan ayında geldiler.
On kişi idiler.
Bakiyyu'l-Garkad'a indiler. İyi elbiselerini giydiler. Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına git­tiler.
İçlerinden yaşça en küçük olanını, hayvanlarının, ağırlıklarının yanında arkada bıraktılar. 
O da uyuyakaldı. 
Bir hırsız gelip temsilcilerden birinin içerisinde elbisesi bulunan heybesini çaldı. 
Temsilciler Peygamberimiz Aleyhisselama selam verdiler ve Müslüman olduklarını ikrar ettiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Konak yerinizde yerinize kimi bıraktınız?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah!
Yaşça en gencimizi!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O uyudu, metâınızdan gafil oldu.
Bir gidici gidip birinizin heybesini aldı!" buyurdu.
Temsilcilerden birisi: "Yâ Rasûlallah! Benden gayrı, bunlardan hiçbirinin heybesi yok!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O, alındı ve yerine geri çevrildi!" buyurunca,temsilciler hemen konak yerlerine gittiler ve adamlarını buldular.
Peygamberimiz Aleyhisselamın haber verdiği şeyi ona sordular.
Genç: "Uykumdan uyanınca, heybeyi kaybettim, aramaya kalktım.
Oturmuş bulunan bir adamla karşılaştım. 
Adam, beni görünce, benden uzaklaşmak, kaybolmak istedi. 
O nereye gittiyse, ben de oraya kadar varıp ulaştım. 
Nihayet, bir kazı izi gördüm.
Kaybolan heybeyi oradan çekip çıkardım!" dedi. 
Temsilciler: "Biz şehadet ederiz ki; o, Resûlullahtır! 
Bize heybenin alınıp yerine iade edilmiş
olduğunu haber ver­mişti!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına dönüp hadiseyi anlattılar. Geride bıraktıkları genç de gelip Müslüman oldu. 
Yüce Allah hepsinden razı olsun! 

Peygamberimiz Aleyhisselam, Übeyy b. Ka'b'a emretti.
O da gitti,onlara Kur'ân-ı Kerîm öğretti.
Benî Gâmidler için, ayrıca, içinde İslâm şeriatları bildirilen bir yazı da yazdırıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, başka elçilere verdiği gibi, Benî Gâmid temsilcilerine de bahşişlerini verdi.
Benî Gâmid temsilcileri yurtlarına döndüler


Benî Gassanlardan Medine'ye Gelip 
Müslüman Olan Kişiler

Benî Gassanlar, Kahtan'ın soyundan gelen Ezd kabilesinden idiler.  

Gassan Yemen'in Me'rib Şeddinde, Zebid ve Rimâ' arasında bir su,   Rimâ  da Yemen vadilerinden bir vadi olup; Gassan diye anılan su, Rimâ'nın alt tarafında idi.  
Kahtan'ın soyundan gelen kabileler Gassan suyundan içtikleri için, kendilerine Gassan adı ver­ilmiştir.   Gassanlar:
1. Benî Harisler, 
2. Hafneler, 
3. Malikler, 
4. Ka'blar, 
5. Benî Amr (Müzeykıyâ)'lardır. 

Benî Gassanlardan Medine'ye gelenler, 

Hicretin 10. yılında Ramazan ayında geldiler. Üç kişi idiler. 
Remle binti Hâris'in konağına indirildiler. 

O zaman, Arap kabilelerinden gelen elçiler,
Peygamberimiz Aleyhisselama 
zekatlarını da getirip teslim etmekte idiler. 
Gassan'dan gelenler, aralarında: "Acaba, bizi Araplardan kötü gördüğü kimseler gibi mi görür?" diye konuştular. 
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varıp Müslüman oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Allah'tan getirip tebliğ ettiği şeylerin hak ve gerçek olduğuna şehadet ettiler.

"Kavmimiz bize uyar mı, yoksa uymaz mı; orasını pek bilmiyoruz. Çünkü, onlar saltanatlarının sürüp gitmesini ve Kayser'e yakın olmayı severler!" dediler.  

Peygamberimiz Aleyhisselam, Gassânîlere bahşişlerini verdi.

Onlar yurtlarına dönüp kavimlerinin yanına vardılar.

Gassanlar, onların elçiliklerini kabul ettiler.  Müslüman olmadılar.   Bunlar da, kavimlerinin tutum ve davranışlarına bakarak Müslümanlıklarını gizli tuttular.  

Elçi Gassânîlerden ikisi, Müslüman olarak vefat etti. Üçüncüsü ise, Hz. Ömer'in devrine yetişti. Yermük Savaşı sırasında Ebu Ubeyde b. Cerrah ile görüşüp, Müslüman olduğunu ona haber verdi. 
Hürmete ve ikrama nail oldu. 
Yüce Allah, üçünden de razı olsun!


 Benî Becîlelerin İki Kafile Halinde 
 Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları

Benî Becîleler, Kahtan'ın soyundan gelen kabilelerdendir.   

Benî Becîlelerden 150 kişilik ilk kafile, 
Medine'ye Hicretin 10. yılında,  Ramazan ayında geldi. 

Bu kafilenin başında Cerir b. Abdullah bulunuyordu.
Cerir b. Abdullah kabilesinin başkanı idi. 

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanlara irad buyurduğu hutbesinde: "Sizin yanınıza şu kapıdan Yemenli, hayırlı bir kimse girecektir ki, onun yüzünde melek, melik alâmeti vardır" buyurdu. O sırada Cerir b. Abdullah, hayvanının üzerinde ve kavmi de yanında bulunduğu sırada çıkageldi.  
Cerir b. Abdullah der ki: "Medine'ye varınca, devemi indirdim. Heybemi açıp altlı-üstlü elbisemi giydikten sonra, Mescide girdim. O sırada, Resûlullah Aleyhisselam hutbe irad buyuruyordu. Kendisine selam verdim. Halk, beni göz ucuyla süzüyordu. Yanımda oturan zâta: "Ey Abdullah! Resûlullah Aleyhisselam beni andı mı?" diye sordum. "Evet! Biraz önce, seni en güzel anışla andı. Hutbesinin arasında, 'Şu kapıdan, şu yoldan, Yemenli, hayırlı bir zât girecektir! Onun yüzünde ancak bir melek, melik nişanı vardır! buyurdu dedi. 
Yüce Allah'a hamd ettim. 

Resûlullah Aleyhisselam: 'Ey Cerir! Ne için geldin? diye sordu.
'Yâ Rasûlallah! Senin elinde Müslüman olayım diye geldim!' dedim.  

'Yâ Rasûlallah! Getir, uzat elini banaki İslâmiyet üzerine bey'at edeyim sana  Sen şartlarını biliyorsun, bana koşacağın şartları koş!" dedim.  

Resûlullah Aleyhisselam: 'Ey Cerir! Seni, Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, kendimin de Resûlullah olduğuma şehadet getirmeye, Allah'a, Ahiret gününe, Hayır ve şer kadere inanmaya, Farz olan namazları kılmaya, Farz olan zekatı da vermeye davet ediyorum . Sen Allah'a hiçbir şeyi şerik koşmaksızın ibadet edeceksin. 
Farz olan namazı kılacaksın! 
Farz olan zekatı vereceksin! 
Her Müslüman için hayırhah olacaksın! 
Kâfirlerden, müşriklerden uzak duracaksın! 
 Sen, Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına
ve benim de Resûlullah olduğuma şehadet
Allah'a hiçbir şeyi şerik koşmaksızın ibadet etmek,  namazı kılmak,  Ramazan orucunu tutmak, Müslümanlara hayırhah olmak,  
Habeşî (Zenci) bir köle de olsa, valiye itaat etmek, müşriklerden ayrılmak üzere bey'at edeceksin!" buyurdu. 
 'Olur!' dedim. 
Resûlullah Aleyhisselam elini uzattı. 
Ben de: 'Namazı kılmak, zekatı vermek, 
Habeşli (zenci) bir köle bile olsa valiye itaat etmek, ver­ilen emirleri dinlemek.  bütün Müslümanlar için hayırhah olmak, müşriklerden ayrılmak,  üzere Resûlullah Aleyhisselama bey'at ettim. 
 Resûlullah Aleyhisselam: 'İslâm beş şey üzerine kurulmuştur.
1. Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet etmek,
2. Namazı kılmak, 
3. Zekatı vermek, 
4. Beytullah'ı haccetmek, 
5. Ramazan orucunu tutmak' buyurdu." 

Cerir b. Abdullah'ın kavminden yanında bulunanlar da Müslüman olup bey'at ettiler. Yüce Allah hepsinden razı olsun! 

Cerir b. Abdullah der ki: "Müslüman olduğumdan beri, hiçbir vakit Resûlullah Aleyhisselam yanına girmekten beni men etmemiş ve beni gördüğü zaman da muhakkak yüzüme gülmüş, gülümsemiştir."

Peygamberimiz Aleyhisselamın ashabıyla birlikte oturduğu sırada, Cerir b. Abdullah gelmişti.

Nasılsa, oturanların hiçbiri ona yer açmamıştı. Peygamberimiz Aleyhisselam, kendisinin üzerindeki pelerinini ona attı ve: "Ey Ebu Amr! Yanındakini al da, üzerine otur!" buyurdu. Cerir b. Abdullah onun üzerine oturdu, elini göğsüne koyup: "Yâ Rasûlallah! Senin bana ikram ettiğin gibi, 
Allah da sana ikram buyursun!" dedi. 
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: 
"Size bir kavmin kerem ve şeref sahibi,
ulusu geldiği zaman, ona ikram 
ve ihtiram ediniz!" buyur­du. 

Peygamberimiz Aleyhisselam, kendisine Arap heyetleri geldikçe, Cerir b. Abdullah'a haber salar; o da temiz elbisesini giyip yanına varır, otururdu. 

Benî Becîlelerden İkinci Kafilenin
Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu

Benî Becîlelerin Medine'ye gelip Müslüman olan ilk kafilesini, başlarında Kays b. Garbetü'l-Ahmesî bulunan Ahmesîlerden 250 kişilik ikinci kafile takip etti. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sizler kimlersiniz?" diye sordu. "Biz Ahmesullah'ız!" dediler. Cahiliye çağında onlara böyle denirdi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Siz, bugün, Allah'ınsınız, Allah'ın Müslüman kullarısınız!" buyurdu.  
Allah onlardan razı olsun! 

Benî Becîleler yurtlarına dönecekleri zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam Bilal-i Habeşî'ye: "Benî Becîl elere binit hayvanları vermeye Ahmesîlerden başla!" buyurdu. Bilal-i Habeşî de öyle yaptı.   Kays b. Garbe, yurduna dönünce, kavmi olan 
Ahmesîleri İslâmiyete davet etti.

Cerir b. Abdullah'ın Zülhalasam Puthanesini ve Putunu Yıkmaya Gönderilişi 

Cerir b. Abdullah, Medine'ye geldikçe, Fetve b. Amrü'l-Beyâzî'ye iner, Peygamberimiz Aleyhisselam da ona arkasındaki kavmini sorardı. Cerir b. Abdullah: "Yâ Rasûlallah! Yüce Allah İslâmiyeti aşikâr ve üstün kıldı. Kabilelerin mescidlerinde ve meydanlarında ezanlar okunuyor. Kabileler, tapageldikleri putlarını yıktılar!" dedi. Peygamberimiz Al eyhisselam, ona: "Zülhalasa ne yapıyor, ne oldu?" diye sordu. Cerir b. Abdullah: "O, olduğu hal üzere duruyor!" dedi. Peygamberimiz Al eyhisselam: "Vallahi, inşaallah, ondan da kurtulacak, rahatlayacağım!" buyurdu ve ona: "Ey Cerir!  Sen beni Zülhalasa'dan kurtarmaya yetmez,  beni ondan rahatlandırmaz mısın?" diye sordu.   Cerirb. Abdullah: "Evet! Rahatlandırınm!" dedi.  
Zülhalasa; Devs,Has'am ve Becîlelere ait olup,  Yemen'de bir ev, bir tapınaktı.  
Ona tapıl­ınmakta ve "Yemen Kâbesi" denilmekte idi. 

Yemenle Mekke arasında, Mekke'ye yedi gecelik uzaklıktaki Tebâle'de,   Has'amların yurdu olan Ablâ'da, şimdiki Tebâle mescidinin kapısının eşiğinde bulunuyordu.   Zülhalasa'nın bakıcısı Vâhile b. A'surlardan Benî Ümâmeler idi.

Zülhalasa'ya tazim edilir, kurbanlar kesilirdi. 

Cerir b. Abdullah Ahmesîlerden yüzelli süvarinin başında oraya hareket etti.  Ahmesîler ata iyi binerlerdi.
Cerir b. Abdullah ise, at üzerinde pek duramazdı.  Cerir b. Abdullah, hareket etmeden: "Yâ Rasûllallah! Ben at üzerinde pek duramaz bir adamım!" dedi.  Peygamberimiz Aleyhisselam onun göğsüne eliyle hızlıca vurdu, göğsünde parmaklarının izi çıktı.  "Ey Allah'ım! Onu at üzerinde durdur!   Hâdî ve mehdî kıl!" diyerek dua etti.   Bundan sonra Cerir b. Abdullah attan hiç düşmez oldu. 

Peygamberimiz Aleyhisselam, onu böylece Zülhalasayı yıkmaya gönderdi.  Cerir b. Abdullah Becîlelerin Ahmes süvarileriyle birlikte Zülhalasa'yı yakıp yıkmaya varınca, Has'amlar, Vâhileler ve daha başkaları onunla savaştılar. O zaman, Zülhalasa'nın bakıcıları olan Vâhilelerden yüz kişi, Has'amların çoğu ve Benî Kuhâfe b.Âmirb. Has'amlardan da ikiyüz kişi öldürüldü. 
Cerir b. Abdullah ve süvari arkadaşları 
karşı koyanları yendiler, bozguna uğrattılar. 

Zülhalasa Bakıcısının Müslüman Oluşu

Cerir b. Abdullah Yemene vardığı zaman, 
Zülhalasa’nın bakıcısı olan adam, oklarla kısmet arıyor, fal oku çekiyordu. Kendisine: “ Haberin olsun ki, Rasûlallah Aleyhisselam şuradadır! Eğer senın fal attığını, çektiğini görürse boynunu vurur!” denildi. Adamın aldırış etmeyerek fal okları çekmeye devam ettiği sırada Cerir b. Abdullah çıkageldi ve ona: Şimdi sen ya bu okları kırar ve Allahtan başka ilah olmadığına şehadet edersin ya da boynunu vururum! Dedi. Adam hemen okları kırdı ve şehadet getirdi.

Cerir b. Abdullah, Zülhalasa binasını yıktı.  Kırdı, ateşe verip yaktı  harebeye çevirdi.

Cerir b. Abdullah, Ahmesilerden Ebu Ertat Husayn b. Rebia’ yı müjdeci olarak Peygamberimiz Aleyhisselama gönderdi. Ebu Ertat Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip: “ Ya Rasûlallah! Seni hak din ve kitapla peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki sana eli boş olarak gelmedim.! Ben Zülhalasa'yı gerimde uyuz bir deve gibi bakımsız bir halde bıraktım! Dedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, beş kere: “ 
Ahmesilerin atları ve süvarileri mübarek olsun” diyerek dua etti. 


 Ezd Temsilcilerinin Medine'ye Gelişi 
 ve Müslüman Oluşu 

Ferve b. Amr'ın evine indiler.
Orada selamlandılar, orada oturdular, orada ağırlandılar.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Ezd Temsilcilerine Tavsiyeleri

Ezd temsilcileri, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gidip konuştular. Onların şekilleri, ağırbaşlılıkları ve konuşmaları Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşuna gitti ve onlara: "Siz nesiniz?" diye sordu. Onlar: "Mü'minleriz!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi ve onlara: "Her sözün bir hakikati vardır.
Sizin sözünüzün ve imanınızın hakikati nedir?" diye sordu.
Onlar: "Onbeş haslet (huy)'dur.
Onlardan beşi iman etmemizi, beşi de işlememizi elçilerinle emrettiğin şeylerdir. Geri kalan beşi ise, Cahiliye çağından şu ana kadar benimseyip âdet edinegeldiğimiz sen iste­mezsen bırakacaklarımızın dışındaki şeylerdir yâ Rasûlallah" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "İnanmanızı emrettiğim beş şey nelerdir?" diye sordu.
Temsilciler: "Sen Allah'a, Allah'ın meleklerine, kitablarına, peygamberlerine ve öldükten sonra dirilmeye inan­mamızı elçilerinle emretmiştin!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "İşlemenizi size emrettiğim beş şey nelerdir?" diye sordu.
Temsilciler: "Sen, 'Lâ ilahe illallah Muhammederresûlullah dememizi, namazı kılmamızı, zekatı vermemizi, Ramazan orucunu tutmamızı, yoluna güç yetince Beytullah'ı hac ve ziyaret etmemizi bize elçilerinle emretmiştin!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Sizin Cahiliye çağında benimseyip âdet ve huy edinmiş olduğunuz beş şey nelerdir?" diye sordu. Temsilciler: "Bolluk zamanlarında nimete-hakkını yerine getirmek suretiyle şükür, Belâ ve musibet zamanlarında sabır ve tahammül etmek, Uğranılan kazaya rıza, Savaş meydanlarında düşmanla karşılaşınca sebat göstermek ve savaşa gerçekten girişip savaşın hakkını yerine getirmek, Düşmanın üzülmesine sevinmeyi veya düşmanın sevinmesine üzülmeyi terketmektir" dediler. Onların ilim ve hikmet sahibi, derin anlayışlı olmaları Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşuna gitti ve kendilerine: "Ben size beş haslet daha arttırayım da, söylemiş olduğunuz hasletleriniz yirmiyi bulup tamamlan­sın:
1. Yiyemeyeceğiniz şeyleri toplayıp biriktirmeyiniz,
2. (Temelli) oturamayacağınız binayı yapmayınız,
3. Kendisinden yarın ayrılacağınız şeyler üzerine üşüşüp birbirinizle uğraşmaya kalkışmayınız,
4. Amellerinize göre mükâfatlandırılmak veya cezalandırılmak üzere Kendisine döndürülüp huzu­runa çıkarılacağınız Allah'ın emirlerine aykırı davranmaktan sakınınız!
5. Ahirete sunacağınız hayırlı amelleri çoğaltıp mâsiyetleri bırakmak ve içinde temelli kalacağınız cenneti elde etmek hususunda yarışmaya rağbet gösteriniz!" buyurdu. Ezd temsilcileri Peygamberimiz Aleyhisselamın öğütlerini ezberlediler ve uyarlarınca hareket ettiler.

Kavminin Üstün Kişisi Olan Sured b. Abdullah'ın Vali ve Kumandan Tayin Edilişi

Sured b. Abdullah, Müslümanlığını İslâm amelleriyle güzelleştirdi.   Kendisi, Ezdlerin en üstün kişisi  ve en iyi hüküm vereni idi. Medine'de kaldığı müddetçe Peygamberimiz Aleyhisselamın meclisine devam eder ve kendisinin bu hali Peygamberimiz Aleyhisselamın hoşuna giderdi.   Peygamberimiz Aleyhisselam, onu, kavminden Müslüman olanların başına vali ve kumandan yaptı. Müslümanları yanına alarak Yemen taraflarında, yakınlarında bulunan müşriklerle savaşmasını kendisine emr  ve maiyyetindekilere iyi davranmasını tavsiye buyurdu.  Sured b. Abdullah, Peygamberimiz Aleyhisselamın emriyle gidip Cüreş'e indi. Cüreş o zaman sapasağlam, kale gibi bir şehirdi.  Üzerlerine Müslümanların yürüdüklerini işiten Yemen kabileleri, içlerinde Has'amlar da bulunduğu halde, Cüreş'e gelip sığınmış, orada toplanmış bulunuyorlardı.  
Sured b. Abdullah, Cüreş halkını İslâmiyete davet etti. 
Onlar, yanaşmadılar. 
Müslüman olmaktan kaçındılar.
Sured b. Abdullah, onları bir ay kadar kuşattı
Fakat onlar Sured b. Abdullah'a karşı Cüreş'in içinde kendilerini savundular.   Sured b. Abdullah, kuşatma sırasında yaylım hayvanları üzerine de baskınlar yapıp onları ele geçirmeyi başardı.  

Sured b. Abdullah, Cüreş şehrine kapanıp kendilerini savunan halkı şehrin dışına çekmek için, kuşatmayı bırakarak katar halinde
Cüreş'in Şekr dağına kadar geri çekildi. 

Cüreş halkı Müslümanların kendilerine yenilerek dönüp gittiklerini sandılar ve onları yakalamaya çıktılar. 

Sured b. Abdullah, maiyyetindeki mücahidleri hemen saf haline getirip Cüreşten dışarı çıkardıkları halka saldırdılar. 

Onlara istedikleri gibi kılıç vurdular. 
Onları en şiddetli bir şekilde kılıçtan geçirdiler. 
  
Sured b. Abdullah Cüreş halkından 
Müslüman olanları serbest bıraktı,
Müslüman olmayanların boyunlarını vurdu. 

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Cüreş Halkının Şekr'de Öldürülmekte 
Olduğunu Haber Verişi 


Cüreş halkı tarafından Medine'ye iki kişi gönderilmiş bulunuyordu. Onların bir gün ikindi namazın­dan sonra akşama doğru Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bulundukları bir sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Şekr, Allah'ın beldelerinden hangisidir, hangisindedir?" diye sordu. 

İki Cüreş ayağa kalkarak: 
"Yâ Rasûlallah! Bizim beldelerimizde 
bir dağ vardır ki, ona Keşr denilir, 

Cüreş halkı ona böyle ad vermişlerdir" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: 
"O Keşr değil, fakat o Şekr'dir!" buyurdu.

İki Cüreşî: "Yâ Rasûlallah! Ne hal var onun başında?" diye sordular. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Şu anda Cüreş halkı Şekr'in yanında Allah'ın develeri (gibi) boğazlanmaktadırlar!" buyurdu. Cüreşîler, hemen Hz. Ebu Bekir'in veya Hz. Osman'ın yanına varıp oturdular ve ona Peygamberimiz Aleyhisselamın söylediği sözü anlattılar. Hz. Ebu Bekir veya Hz. Osman onlara: "Yazıklar olsun size! Resûlullah Aleyhisselam size şimdi kavminizin öldürülmekte oldukları haberini vermiştir! Hemen kalkın, Resûlullah Aleyhisselama gidin de, kavminizden bu felâketi kaldırması için Allah'a dua etmesini kendisinden isteyin!" dedi. Cüreşîler de hemen kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardılar ve dileyeceklerini diledil­er. Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Allah'ım! Bu felâketi onlardan (Cüreş halkından) kaldır!" diye Allah'a dua etti. Cüreşîler, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılıp kavimlerinin yanına döndüler. Onların, öldürüldüklerini Peygamberimiz Aleyhisselamın haber verdiği gün ve saatte Sured b. Abdullah ve maiyyetindeki Müslümanlar tarafından öldürülmüş olduklarını öğrendiler. 

Bunun üzerine Peygamberimiz Aleyhisselamın 
yanına Cüreş halkından bir heyet gelip Müslüman oldular.

 Müslümanlıklarını İslâm amelleriyle güzelleştirdiler. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, 
Cüreş heyetine: "İnsanların en güzel yüzlüleri! 
En tatlı sözlüleri! 
Emaneti en çok gözetenleri!
Sizler hoşgeldiniz! 
Sizler bendensiniz! 
Ben de sizlerdenim!" 
diyerek, onlara son derecede iltifatta bulundu.
Karyelerinin çevresinde hududu işaretlerle belirli bir koruluğu da,   atlarının, develerinin ve ekin öküzlerinin yaylım yeri olmak üzere Cüreşlilere tahsis etti. 

  

Cebrail Aleyhisselamın Peygamberimiz Aleyhisselama Gelip Sorduğu Sorularla 
Müslümanlara Müslümanlığı Öğretişi

Hicretin 10. yılında bir gün Cebrail Aleyhisselam, Müslümanlara Müslümanlığı öğretmek için beşer suretine girerek Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi. 
Abdullah b. Ömer'in bildirdiğine göre, 
Hz. Ömer demiştir ki: "Biz bir gün Resûlullah Aleyhisselamla ve ashabından yanındaki bir cemaatle birlikte oturduğumuz sırada güzel yüzlü, başının saçı kulak yumuşaklarına kadar uzamış,  güzel saçlı,  saçına güzel koku sürünmüş,  üzerindeki  elbisesi bembeyaz, saçı ise simsiyah,  genç ve güzel,  üzerinde yolculuk eseri görünmeyen, bununla birlikte içimizden hiçbirinin tanımadığı bir adam çıkageldi.  

Orada bulunan cemaat: 'Bu, ne tanıdığımız bir kimsedir, ne de bu bir yolcuya benzer! Aceb kim ola? der gibi birbirlerine bakıştılar.  

Adam: 'Esselamü aleyke! diyerek 
Resûlullah Aleyhisselama, 
Esselamü aleyküm! diyerek de bizlere selam verdi.

Resûlullah Aleyhisselam, onun selamına karşılık verdi.
Biz de onunla birlikte karşılık verdik.  Adam: 'Yâ Rasûlallah! Ben sana geldim!' dedi. Resûlullah Aleyhisselam: 'Evet!' buyurdu. 

Adam, Resûlullah Aleyhisselamın yanına 
kadar varıp karşısına oturdu ve: '
Bana biraz yaklaş yâ Rasûlallah!' dedi. 

Resûlullah Aleyhisselam biraz yaklaştı. 
Adam tekrar: 'Yâ Rasûlallah! Biraz daha yaklaş!' dedi. 
Resûlullah Aleyhisselam, diz kapakları onun diz kapaklarına değecek kadar yaklaştı. 

Sonra da, adam, ona saygı olmak üzere 
ayağa kalkıp oturdu, ellerini dizlerinin üzerine koydu.  'Yâ Rasûlallah!  Ya Muhammed!  Bana imandan haber ver! 
İman nedir?' diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam: 
'İman; 
1. Allah'a, 
2. Allah'ın meleklerine, 
3. Allah'ın kitablarına, 
4. Allah'ın resûllerine, 
5. Ahiret gününe,
6. Bir de, hayır ve şer kadere inanmandır!' buyurdu. 

Adam: 'Ben böyle yaparsam iman etmiş olur muyum? diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: 'Evet, olursun!' buyurdu.
Adam: 'Doğru söyledin!' dedi. 
Adamın 'Doğru söyledin!' diyerek Resûlullah Aleyhisselamı tanıyormuşcasına tasdik edişine, 

'Hem soruyor, hem de onu tasdik ediyor?!' diye şaştık. Adam, bundan sonra: "Yâ Muhammedi Bana İslâm'dan haber ver!  Nedir o?' diye sordu.  Resûlullah Aleyhisselam: 'İslâm: 
1. Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed'in Resûlullah olduğuna şehadet etmen, 
2. Namazı dosdoğru kılman, 
3. Zekatı vermen, 
4. Ramazan orucunu tutman, 
5. Yoluna gücün yeterse Beytullah'ı haccetmendir!' buyurdu. 

Adam: 'Ben böyle yaparsam Müslüman olur muyum?" diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: 'Evet, olursun!' buyurdu.   Adam yine: 'Doğru söyledin!' dedi.  Biz yine adamın 'Doğru söyledin!' deyişine,   Hem soruyor, hem de onu tasdik ediyor!' diye ken­disinin haline şaştık. 

Adam, böyle her defasında: 'Doğru söyledin! Doğru söyledin!' dedikçe, cemaat: 'Biz Resûlullah Aleyhisselama bu adamdan daha çok saygı gösterenini görmedik! Sanki Resûlullah Aleyhisselamı tanıyor!' demekte idiler. Bundan sonra, adam: 'Yâ Rasûlallah! Sen bana ihsandan haber ver!  İhsan nedir?' diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: İhsan, Allah'a-Kendisini görüyormussun gibi-ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de, hiç şüphesiz O seni görür!' buyurdu.  Adam: 'Ben böyle yapınca ibadeti ihsan derecesinde yapmış olur muyum?' diye sordu. Resûlullah Aleyhisselam: 'Evet!' buyurdu.  Adam yine doğruladı.  Adam böyle her defasında 'Doğru söyledin! Doğru söyledin!' dedikçe, biz de 'Resûlullah Aleyhisselama bundan daha çok saygı gösterenini görmedik!' diyorduk.  

Adam: 'Yâ Rasûlallah! 
Bana Kıyametten haber ver!
Ne zaman kopacak o?' diye sordu. 
Resûlullah Aleyhisselam: 
'Bu sorunda, sorulan, sorandan daha bilgili değildir!' buyurdu. Adam: 'Doğru söylüyorsun! 

Öyle ise, bana onun alâmetlerinden haber ver!  Onun alâmetleri nelerdir?' dedi. 
Resûlullah Aleyhisselam: 'Cariyenin kendi sahibesini doğurduğunu, yalınayak, çıplak, yoksul davar çobanlarının zenginleşip yüksek bina kurmakta birbirleriyle yarıştıklarını, övündüklerini görmendir!' buyurdu. Adam: 'Doğru söyledin!' dedi, sonra dönüp gitti.

Resûlullah Aleyhisselam: 'Adamı bana geri çeviriniz!' buyurdu.

Hemen kalkıp adamın ardına düştük. Ne kendisinin nereye yönelip gittiğini bilebildik, ne de izini tozunu görebildik.
Bunu Peygamber Aleyhisselama haber verdik. 'Ey İbn Hattab!  Ey Ömer!  Sen o sorucunun kim olduğunu biliyor musun?' diye sordu. 
'Allah ve Resûlü daha iyi bilir' dedim .
Resûlullah Aleyhisselam: 
'O, Cebrail Aleyhisselam idi! 
Size dininizi öğretmek için gelmişti! buyurdu." 

Benî Has'am Temsilcilerinin 
Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu 

"Bizler, Allah'a ve Allah'ın Resûlüne, Allah'tan gelen şeylere inandık!
Bize bir yazı yaz da, o yazının içindekilere tâbi olalım!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlar için bir yazı yazdı. 
Yazısında şöyle buyurdu: "Bu yazı, Allah'ın Resûlü Muhammed tarafından Has'amların Bîşe'de ve Bîşe'nin kırlarında bulu­nanları için yazılmıştır.
Cahiliye çağında dökmüş olduğunuz kanın suçu, sizden düşürülmüş, silinmiştir.
Sizlerden, isteyerek veya istemeyerek, gönüllü veya gönülsüz Müslüman olan kimsenin elindeki, gökten yağmurla sulanan veya düşen çiğle ıslanan, yumuşak veya berk toprakta, kuraklık ve kıtlık olmayan yıllarda sürüp ekerek geliştirdiği, yetiştirdiği mahsuller kuruyup sonradan yağmurla yeşerenleri de dahil kendisinindir, onları vergi vermeksizin yer. 
Onlar, her akarsu ile sulanan toprakta yetiştirdikleri mahsuller için de uşrün yarısını ödemekle mükelleftirler. 
Cerir b. Abdullah ve hazır bulunan kimseler şahit oldular."

Benî Selâman Temsilcilerinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu 

Temsilcilerin başında Habib b. Amrü's-Selâmanî bulunuyordu. 
Habib b. Amr der ki: "Biz, Benî Selâman temsilcileri olarak Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardık.
Yedi kişi idik.
Resûlullah Aleyhisselama, Mescidin dışında, çağrıldığı cenazeye giderken rastladık ve: 'Esselamü aleyke yâ Rasûlallah! dedik. Selamımıza: 'Ve aleyküm!' diyerek karşılık verdi ve bize: 'Siz kimsiniz?' diye sordu.
'Biz Selâmanlardanız!
İslâmiyet üzere sana bey'at edelim diye geldik. Biz, arkamızdaki kavmimizden olanların da temsilcisiyiz! dedik.
Resûlullah Aleyhisselam, uşağı Sevban'a dönerek: 'Bu elçileri, elçilerin indirilmekte olduğu yere indir! buyurdu."
Benî Selâman temsilcileri 
Remle binti Hâris'in konağına indirildiler.
Müslüman oldular.
Allah onlardan razı olsun! 
Öğle namazının ezanını işitince, 
Mescide gidip Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte öğle namazını kıldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, öğle namazını 
kıldırınca minberle evinin arasında oturdu. 
Benî Selâman temsilcileri 
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardılar. 
Habib b. Amr: "Ey Allah'ın Resûlü! Amellerin efdal ve üstünü hangisidir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Vaktinde kılınan namazdır!" buyurdu.
Benî Selâman temsilcileri, namaz hakkında, İslâm şeriatları hakkında, göz değmemesi için okuyup üflemenin caiz olup olmadığı hakkında birtakım sorular sordular.  
İkindi namazını da Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte kıldıktan sonra, ülkelerinin uğradığı kuraklıktan şikâyetlendiler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, tek eliyle: "Ey Allah'ım! Onları yurtlarında yağmurunla sula!" diyerek dua etti.
Habib b. Amr: "Yâ Rasûlallah! Elinin ikisini de kaldır! Çünkü, böyle yapmak, daha çokluk taşır ve daha güzeldir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi ve iki elini koltuğunun altları görününceye kadar kaldırdı.
Benî Selâman temsilcileri Medine'de üç gün kaldıktan ve ağırlandıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamla vedalaştılar. Peygamberimiz Aleyhisselam onlara bahşişlerinin verilmesini de Bilal-i Habeşî'ye emretti.  Her birine bahşiş olarak beşer ukiyye gümüş verildi.
Bilal-i Habeşî: "Bugün yanımızda daha fazla mal yoktur!" diyerek özür dileyince, temsilciler: "Malın bundan daha çoğu ve daha güzeli olmaz!" dediler.
Yurtlarına döndüler. 
Yurtlarını, Peygamberimiz Aleyhisselamın dua ettiği gün ve saatte yağmura kavuşmuş buldular. 


Ferve b. Müseyk'in Medine'ye
Gelip Müslüman Oluşu

Ferve b. Müseyk, Kinde krallarından ve
onlara bağlılıktan yüz çevirerek, 
Peygamberimiz Aleyhisselama tâbi ve 
Müslüman olmaya geldi. 
Sa'd b. Ubâde'nin evine indi. 
Müslüman oldu. 
Allah ondan razı olsun
Sa'd b. Ubâde ona Kur'ân-ı Kerîm'i, 
İslâmiyetin farzlarını ve şeriatlarını öğretti. 
Ferve'nin Müşriklerle Savaşmasına İzin Verilişi 
Ferve b. Müseyk: "Yâ Rasûlallah! Kavmimin Müslümanlığa yönelenlerini yanıma alarak, Müslümanlıktan kaçınanlar­la çarpışayım mı?" diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam, Ferve'nin onlarla çarpışmasına izin verdi.  
Kendisine oniki ukiyye gümüş ihsan etti. Onu soy bir deveye bindirdi, giyinmek üzere kendisine Umman dokuması bir elbise de verdi. 
  
Benî Zübeyd Temsilcilerinin
Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu 

 
Benî Kinde Temsilcilerinin
Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları 

    
Hadramevt Krallarından Bazılarının 
Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu 

    
Küleyb b. Esed'in Medine'ye 
Gelip Müslüman Oluşu 


Benî Rehâ Temsilcilerinin 
Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları 


Benî Bârık Temsilcilerinin 
Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları 
 

Benî Mehrelerden Züheyr b. Kırdım'ın 
Medine'ye Gelip Müslüman Oluşu

Benî Mehrelerden Züheyr b. Kırdım da, temsilci olarak Peygamberimiz Aleyhisselama geldi.
Zühey uzak yerlerden geldiği için, Peygamberimiz Aleyhisselam ona yakınlık gösterdi, ikramda bulundu.
Yurduna dönmek istediği zaman ise, onu hemen bırakmadı. Giderken de, kendisine binit verdi. Züheyr b. Kırdım yurduna dönüp gideceği zaman onun için bir yazı da yazdırdı.  

Benî Sadif Temsilcilerinin 
Medine'ye Gelişi 

Hicretin 10. yılında, Hâccetü'l-Vedâ yılında
Peygberimiz Aleyhisselama geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Siz Müslüman mısınız?" diye sordu. Sadif temsilcileri: "Evet!" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Öyleyse, niçin selam vermediniz?" diye sordu. Sadif temsilcileri hemen ayağa kalktılar ve: "Esselamü aleyke eyyühennebiyyu ve rahmetullah!" dediler. 
Peygamberimiz Aleyhisselam da: 
"Ve aleykümüsselam! Oturunuz!" buyurdu. 
Oturdular. 
Peygamberimiz Aleyhisselama namaz 
vakitleri hakkında sorular sordular.   
Peygamberimiz Aleyhisselam da, onlara
namaz vakitlerini bildirdi.  
Allah onlardan razı olsun! 

Benî Ceyşan Temsilcilerinin
Medine'ye Gelişi 

Benî Geyşan temsilcileri, Yemen'de baldan yapılan biti, arpa ve darıdan yapılan mizr dedikleri içkiyi içmenin hükmünü Peygamberimiz Aleyhisselamdan sordular. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "(İçtiğiniz zaman) bunlardan sarhoş oluyor musunuz?" diye sorunca, temsilciler 
"Çok içersek bizi sarhoş eder!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: 
"Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır!" buyurdu. 
Temsilciler, (kendisi içmeyip) işçilerine
içirmek için içki edinen kimse hakkındaki 
hükmü de sordular.
Peygamberimiz Aleyhisselam: 
"(İster kendisi içsin, ister işçisine içirsin)
her sarhoş edici içki haramdır!" buyurdu.  

Benî Hanîfe Temsilcilerinin 
Medine'ye Gelmeleri ve 
Müslüman Olmaları 

Hicretin 10. yılında,  Benî Hanîfelerin temsilcileri olarak gelen kişilerin sayısı ondan fazla idi.  
1. Rehhâl b. Unfüve, 2. Sülmâ b. Hanzale, 3. Talk b. Ali, 4. Humran b. Câbir, 5. Ali b. Sinan, 6. Ak’as b. Seleme, 7. Zeyd b. Abd-i Amr, 8. Müseylime b. Hubeyb,  9. Müccaa b. Mürâre gelenler arasında idi. 
Sülmâ b. Hanzale, temsilcilere başkanlık ediyordu. 
Benî Hanîfe temsilcileri Müseylime'yi hayvan ve ağırlıklarını görüp gözetmek üzere gerilerinde bırakmışlardı .
Kendisine "Rahmânü'l-Yemâme" denilirdi. 
Müseylime'nin Benî Hanîfieler katında önemli bir mevkii vardı.
Müseylime, Peygamberimiz Aleyhisselamın meclisinde bulunmayı onuruna yediremediği için, hay­vanların ve ağırlıkların yanında kalmayı kendisi tercih etmişti.  
Benî Hanîfe temsilcileri Remle binti Hâris'in konağına indirildiler. 
Sabah akşam yemek olarak kendilerine kâh ekmekle et, kâh ekmekle süt, kâh ekmekle yağ ver­ilmek, bazen de hurma dağıtılmak suretiyle ağırlandılar.
Benî Hanîfe temsilcileri Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip selam verdiler, şehadet getirdiler.  Müslüman oldular. 
Medine'de günlerce oturdular. 
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gidip geldiler. Übeyy b. Ka'b'dan Kur'ân-ı Kerîm öğrendiler.  
Rahhâl b. Unfüve'nin Übeyy b. Ka'b'dan okumasını öğrendiği, Bakara süresiyle Kur'ân-ı Kerîm'in bazı sûreleri idi. Peygamberimiz Aleyhisselam Benî Hanîfie temsilcilerinden Müccaa b. Mürâre'ye istemiş olduğu sahipsiz, ölü, hâlî bir araziyi bağışlamıştı.  Kendisine, bu hususta bir de yazı yazıp verdi. Yazıda şöyle buyurdu: "Bismillâhirrahmânirrahîm Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed'in Müccaa b. Mürâre b. Sülmâ için yazdığı yazıdır. Ben sana Gavre'yi, Gurâbe'yi ve Hubel'i verdim, tapuladım. 
Bu hususta sana itiraz eden kimse bana getirilsin!" 
Benî Hanîfe temsilcileri yurtlarına dönmek istedikleri zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onların her birine beşer ukiyye gümüş verilmesini emretti ve verildi.   Temsilciler: "Yâ Rasûlallah! Bizim için ağırlıklarımızı ve hayvanlarımızı görüp gözetsin, korusun diye bir arkadaşımızı gerimizde bırakmıştık" dediler. Peygamberimiz Aleyhisselam ona da arkadaşları hakkında olduğu gibi beş ukiyye gümüş ver­ilmesini emretti ve: "O ağırlıklarınızı ve hayvanlarınızı koruduğuna göre, onun işi sizinkinden kötü değildir!" buyurdu. Peygamberimiz Aleyhisselamın bu sözü haber verilince: "Peygamberlik işinin bana kalacağını anladı da böyle söyledi!" dedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam; yanına hatibi Sabit b. Kays b. Şemmasu'l-Ensârîyi alarak Müseylime'nin yanına gitti. 
Peygamberimiz Aleyhisselam elinde yapraklı bir hurma dalı, budağı olduğu ve Müseylime de arkadaşlarının içinde bulunduğu sırada onun karşısına varıp durdu.
Onunla İslâmiyet hakkında konuş­tu. Müseylime, peygamberlik payesinden kendisine bir pay verilmesini istedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Değil peygamberlikten bir pay, şu elimdeki dal, budak parçasını da benden istesen, onu bile sana vermem! Sen cehennemlik olman hakkındaki Allah'ın hüküm ve takdirini geçemezsin! Eğer sen bana ve hakka karşı koyarsan, Allah seni muhakkak helak ve yok eder! Ben kesin olarak sanıyorum ki; sen, gördüğüm eşkâle göre, rüyamda bana gösterilen kişisin! İşte şu, Sabit'tir! Benim tarafımdan sana gereken cevabı o verecektir!" buyurduktan sonra, Müseylime'nin yanından dönüp gitti. 
Peygamberimiz Aleyhisselamın Benî Hanîfe Temsilcilerine Emir ve Tavsiyeleri
Peygamberimiz Aleyhisselam, Benî Hanîfe temsilcilerine, içinde su bulunan bir matara, su kabı verdi ve: "Yurdunuza vardığınız zaman kilisenizi yıkınız! Yerine bu suyu
saçınız ve orayı mescid yapınız!" buyurdu. 
Kilise Kurran'da* idi. 
Benî Hanîfe temsilcileri Yemâme'ye döndüler ve Peygamberimiz Aleyhisselamın buyruğunu yerine getirdiler. 
Matarayı Medine'den getiren Ak'as b. Mesleme mataradaki suyu yıkılan kilisenin yerine saçtı .  Matara kendisinin yanında kaldı.  Benî Hanîfe temsilcilerinden Talk b. Ali Kurran mescidinin müezzini oldu. ran kilisesinin papazı, ezan sesini işitince: "Bu bir hak kelimesidir ve hak davetidir!" diyerek ve ilenerek oradan kaçıp gitti ve kendisini bir daha göremediler.

Vebr b. Yuhannis'in 
Medine'ye Gelip Müslüman Oluşu

ve Müslümanlığını Ebnâlar Arasında Yayışı

Hicretin 10. yılında Medine'ye gelip Müslüman oldu. 
Vebr, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılınca, Yemen'deki Ebnâların yanına vardı.
Onları İslâmiyete davet etti.
Evlerine misafir olduğu Numan b. Büzürc'ün kızları da Müslüman oldular. Vebr, Feyruz b. Deylemî'ye adam salıp Müslüman olmasını teklif etti, o da Müslüman oldu. 
Vebr, Merkebuz'a adam saldı, 
İslâmiyete girmesini girmesini teklif etti, 
o da Müslüman oldu. Merkebuz'un oğlu Atâ, San'â'da Kur'ân-ı Kerîm'i ilk ezberleyen kişidir.  
Fars Ebnâlarından çok yaşlı bir zât olan 
Dâzeveyh de Müslüman oldu. 
Allah hepsinden razı olsun! 

Feyruz b. Deylemî ile Arkadaşlarının 
Medine'ye Gelip Müslüman Olmaları 

Feyruz b. Deylemî, Yemen'de bulunan ve Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelerek Müslüman olup Yemen'e dönen Fars Ebnâlarından Vebr b. Yuhannis'in teklifi üzerine Müslüman oldu.
Müslüman olan bazı kişilerle birlikte
Hicretin 10. yılında
Medine'ye gelerek Peygamberimiz Aleyhisselama 
İslâmiyet üzerine bey'at ettiler ve: "Yâ Rasûlallah! 
Sen bizim nerelerden çıkıp geldiğimizi biliyorsundur. 
Müslüman olduk. 
Bizim velîmiz, yardımcımız kimdir?" dediler. 
Resûlullah Aleyhisselam: "Allah ve Resûlüdür!" buyurdu. 
Feyruz ve arkadaşları: "Allah ve Resûlü bize yeter! 
Razıyız!" dedikten sonra: "Yâ Rasûlallah! 
Biz üzüm ve içki sahipleriyiz. 
Allah ise içkiyi haram kılmıştır.
Üzümü ne yapacağız?" diye sordular. 
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu kurutup kuru üzüm yapınız!" buyurdu. Feyruz ve arkadaşları: "Kuru üzümü ne yapacağız?" diye sordular. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kırba içinde sabah ıslatıp şerbet ve hoşaf yapınız. Onu akşamleyin içiniz! Akşamleyin ıslatınız, sabahleyin içiniz!" buyurdu. 
Feyruz b. Deylemî iki kızkardeşle evli bulunuyordu.
"Yâ Rasûlallah! Ben Müslüman oldum, 
halbuki nikahım altında iki kızkardeş bulunuyor,ne yapacağım?" diye sordu. 
 Peygamberimiz Aleyhisselam: 
"Onlardan hangisini istersen tercih et, tut! 
Hangisini istersen boşa!" buyurdu.

 Benî Muhârib Temsilcilerinin 
 Medine'ye Gelip Müslüman Oluşu 

Benî Muhâriblerin ataları şöyle sıralanır 
Benî Muhârib b. Hasafa, b. Kays b. Aylan, 
b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan.
Hicretin 10. yılında Veda Haccı sırasında 
Medine'ye Benî Muhâriblerden on kişilik
bir temsilci heyeti geldi .
İçlerinde Sevâ b. Haris ile oğlu 
Huzeyme b. Sevâ da bulunuyordu. 
Benî Muhârib temsilcileri, Remle binti Hâris'in konağına indirildiler.
Benî Muhârib temsilcileri Müslüman oldular ve:"Biz arkamızdakilerin de temsilcileriyiz!" dediler.
Öğleden ikindiye kadar Peygamberimiz Aleyhisselamla oturdular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, içlerinden birisini (Sevâ b. Hâris'i) tanıdı .Ona baktı durdu.Sevâ b. Haris, Peygamberimiz Aleyhisselamın kendisine dikkatli dikkatli baktığını görünce: "Yâ Rasûlallah! Galiba beni tanımış gibisin!" dedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam: 
"Herhalde ben seni görmüştüm!" buyurdu. 
Sevâ b. Haris: "Vallahi, sen beni görmüş 
ve benimle konuşmuştun. 
Ben ise sana karşı çirkin sözler söylemiş,
seni Ukâz panayırında en çirkin
bir şekilde reddetmiştim. 
Sen o zaman kabileleri dolaşıyordun" dedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet!" buyurdu.
Sevâ b. Haris: "Yâ Rasûlallah!
O zaman arkadaşlarım içinde sana karşı 
benden daha katı ve kötü davrananı,
İslâmiyete benden daha uzak olanı yoktu!
Hamd olsun Allah'a ki, seni tasdik
edinceye kadar beni sağ bıraktı!
Halbuki, o zaman yanımda bulunmuş
olan o kişiler kendi dinleri üzerinde ölüp gittiler" dedi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Şüphe yok ki, şu kalbler Yüce Allah'ın elindedir!" buyurdu. 
Sevâ b. Haris: "Yâ Rasûlallah! 
Benim için Allahtan mağfiret dile!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: 
"Muhakkak ki, İslâmiyet kendisinden
önceki küfürlerin kökünü kazır!" buyurdu.
Sair kabile temsilcilerine bahşişler verildiği gibi, Benî Muhârib temsilcilerine de bahşişleri verildi.

  Zü'l-Kela' ile Zû Amr'ın İslâmiyete 
 Davet Edilmeleri ve Müslüman Olmaları 

Zü'l-Kela', 
Yemen Himyer krallarındandı. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, 
Veda Haccından döndükten sonra, 
Cerir b. Abdullah'ı, Zü'l-Kela' ile
Zû Amr'ı İslâmiyete davet etmek üzere
Yemen93'e gönderdi. 
İkisi de Müslüman oldular. 


Esvedü'l-Ansî'nin Peygamberlik
İddiasıyla Ortaya Çıkışı 

Müseylime'ye "Rahmânü'l-Yemâme" denildiği gibi, Esved'e de "Rahmânü'l-Yemen" adı takılmıştı.
Esved, Kehf-i Hubban'da doğmuş ve orada yetişmişti. 
Esved, kâhin ve hokkabaz bir adamdı, 
şeytanlardan tabii vardı. 
Halka birtakım acayip şeyler gösterir, 
sözleri dinleyenleri etkilerdi. 
Peygamberimiz Aleyhisselam, 
Cerir b. Abdullah'ı Yemen'e gönderdiği zaman, Esvedü'l-Ansî'yi de İslâmiyete davet ettirmiş, fakat Esved kabul etmemişti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın
Veda Haccından sonra hastalanması 
üzerine, casuslar tarafından her yana
haberler uçurulmuştu. 
İlk irtidad hareketi, Yemen'de, 
Esvedü'l-Ansî tarafından başlatıldı. 
Esved, peygamber olduğunu, Sâhık ve Şerik
adında iki meleğin kendisine vahiy getirdiğini, halka ait her hadiseyi kendisine haber verdiğini iddia etmeye başladı. 
Esvedü'l-Ansîye önce Ans kabilesi tâbi oldu.
Ans kabilesinden başka kabileler, Mezhic ve Yemen kabileleri de ona tâbi oldular. 
Esved'in yediyüz süvarisi ve bir 
o kadar da piyadesi vardı. 
Esvedü'l-Ansî, Peygamberimiz Aleyhisselamın Yemen'deki valilerine şöyle yazı yazıp gönderdi:
"Ey üzerimize gelenler ve üzerimizde yerleşenler!
Artık topraklarımızdan birşey alamayacaksınız ve toplamakta olduğunuz şeyleri artık toplayamaya­caksınız!
Onlara biz sizden daha lâyık ve müstahakız!
Şimdiye kadar üzerinde bulunduğunuz şeyin, bundan sonra üzerinde bulunamayacaksınız!"
İslâm valileri, Esved'in elçisine: 
"Sen nereden geliyorsun?" diye sordular.
Elçi: "Kehf-i Hubban'dan geliyorum!" dedi. 
Mezhicler, Esvedü'l-Ansî ile yazışma yaptılar. 
Necranlılar da onunla sözleştiler. 
Mezhiclerie Necranlılar ayaklanarak 
Amr b. Hazm ile Halid b. Saîd b. Âs'ı 
illerinden çıkardılar. 
Esvedü'l-Ansî, Necran'a doğru hareket etti. 
On gece içinde Necran'ı ele geçirdi.
Sonra, San'â üzerine yürüdü. 
Şehr b. Bâzân (Bârâh) ona karşı koydu. 
Şehr öldürülünce, Ebnâlar tutunamadılar,
bozguna uğradılar. 
Esvedü'l-Ansî, çıkışının yirmibeşinci gecesinde San'â'yı da ele geçirdi. 
Muaz b. Cebel, oradan kaçarak Me'rib'de bulunan Ebu Musa el-Eş'arîye uğradı.
İkisi birlikte acele Hadramevt yolunu tuttular. 
Muaz b. Cebel Sekûn'e, Ebu Musa el-Eş'arî de Sekâsik'e indi. 
Diğer valiler de, Âk ve Eş'arîlerin valisi 
Tâhir b. Hâle'nin yanına gittiler. 
Amr ile Halid Medine'ye döndüler. 

Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından 
Muradlar üzerine vali tayin edilmiş bulunan
Ferve b. Müseyk, Esved'in yaptıklarını 
ve San'â'yı ele geçirdiğini Peygamberimiz Aleyhisselama yazı ile bildirdi. 

Esved hakkında ilk haber, böylece 
Ferve b. Müseyk tarafından verilmiş oldu. 
Ferve b. Müseyk, Ahşiyyeye indi. 
Mezhiclerden Müslümanlıklarında sebat edenler, Ferve b. Müseyk ile birleştiler. 
Esvedü'l-Ansî, Ferve ile ne yazışma yaptı, 
ne de ona elçi saldı. 
Ferve'nin yanında kendisine karşı koyacak 
kimse bulunmadığı için, Yemen'de tek başınahüküm sürmeye başladı .
Esved hâkimiyetini sağlamlaştırdı, işini büyüttü. Amrb. Ma'dikerib'i Mezhicler üzerine halife yaptı. 

Peygamberimiz Aleyhisselamın 
Yemen'deki Valilerine ve 
Müslümanlara Direktifleri
 

Peygamberimiz Aleyhisselam Esvedü'l-Ansî'nin haberini alır almaz Yemen'deki
İslâm valilerine ve oradaki Müslümanlara yazdırdığı yazıyı Vebr b. Yuhannis'le gönderdi. 
Esvedü'l-Ansî ile savaşılmasını, 
Esved'in işi üzerinde ister kendisini tuzağa 
düşürmek, ister ken­disiyle çarpışmak 
suretiyle olsun önemle durulmasını 
ve herkesten bu husustaki görüşünün 
Peygamber Aleyhisselamca istendiğinin 
kendisine duyurulmasını emir ve tavsiye buyurdu. 
Peygamberimiz Aleyhisselamın hastalığı 
kendisini oyalamadı, Allah'ın emrini yerine
getirmekten ve dinini savunmaktan alıkoymadı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, 
Necran'da oturan Müslüman 
Arap ve Arap olmayanlara da yazılar yazdırdı.

Feyruz, Dâzeveyh ve Kays b. Mekşuh, 
Vebr'in yanında toplandılar. 
Esvedü'l-Ans'nin öldürülmesi 
işini aralarında konuştular.

Konuşma sonunda, bunun ordu kumandanı 
Kays b. Abdi Yağus (Mekşuh)'a yaptırılması 
üzerinde görüş birliğine vardılar. 

Kays, kendisinden istenilen şeyi 
hiç itiraz etmeden kabullenmişti. 
Çünkü, Esved'in kendisini 
öldüre­ceğinden korkuyordu. 
Esvedü'l-Ansî'nin işi hakkında Yemen'deki diğer 
Müslümanlarla da yazışma yaptılar, onları 
kendi­lerine yardıma çağırdılar. 


Müseylimetü'l-Kezzab'ın İrtidad Etmesi ve Peygamberlik İddiasına Kalkışması

Müseylime'nin künyesi, Ebu Harun'dur.
Kendisi Rahmân, Rahmânü'l-Yemâme diye anılırdı.
Çirkin suratlı, kısa boylu bir adamdı.
Müseylime, Basra'daki Übülle, Hîre yakınında Bekkâ, Belh yakınındaki Enbâr, Küfe yakınındaki Hîre gibi Arap ve Acem pazarlarını, çarşılarını dolaşarak hokkabazlık, gözbağcılık bilgilerini elde
etm­eye, üfürükçüleri ve falcıları bulup onlardan birşeyler öğrenmeye çalışmıştı. 

Müseylime Hicretin 10. yılında
Benî Hanîfe temsilcileriyle birlikte gelerek 
Peygamberimiz Aleyhisselamla görüşüp
Müslüman olduktan ve Yemâme'ye
döndükten sonra irtidad etti. 

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Müseylime ile Esved Hakkındaki Rüyası

Peygamberimiz Aleyhisselam bir gün minberinde:"Ey insanlar! Ben Kadir gecesini görmüştüm, sonra unutturuldum. 
Kollarımda da altından iki bilezik görmüş, 
onlardan hiç hoşlanmamıştım.
Üflediğim zaman, her ikisi de uçup gitmişti. 
Ben bunları şu iki yalancıya; Yemen sahibi ile Yemâme sahibine yordum
 Onlardan biri Ansi'dir, diğeri de Müseylime'dir!" buyurmuştu. 
Müseylime, peygamberlik işinde 
Peygamberimiz Aleyhisselama ortak
olduğunu iddia etmeye ve yaymaya başladı.
Temsilciler arasında bulunan birisi Peygamberimiz Aleyhisselamın Müseylime'yi peygamberliğe ortak kıldığına yalan yere tanıklık edince, Benî Hanîfeler ona bey'at ettiler.  
Müseylime, Peygamberimiz Aleyhisselamın peygamberliğini doğruladığı için, akıl sahibi olan­lardan Allah'ın hayırlarını murad ettiği kimseler dışında, Benî Hanffelerden ve başkalarından Yemâme'de bulunan birtakım kimseleri kendisine inandırdı, başına topladı, ardına taktı.

Müseylimetü'l-Kezzab'ın Marifetleri 

Müseylimetü'l-Kezzab, yumurtayı kırmadan ağzı dar şişeye sokmayı öğrenmişti.
Nişadırı keskin sirke içinde iyice erittikten sonra günlük yumurtayı onun içinde bir gün bir gece bek­letip yumuşatır, ip gibi uzama haline getirir,  onu ağzı dar bir şişenin içine sokar,üzerine soğuk su döküp dondurur, şişenin içinde eski haline gelen yumurtayı kavmine göstererek bunun bir mucize, kendisinin de bir peygamber olduğunu iddia ederdi.  Müseylime'nin birer mucize gibi göstermek istediği şeyler, mucizenin getirdiği feyiz ve bereketten tamamen mahrumdu; hatta tam tersi idi.
Benî Hanîfe kabilesi kadınlarından Ümmü'l-Heysem diye anılan bir kadın, Müseylime'ye gidip: "Hurmalarımız susuzluktan kuruyup döküldü! Kuyularımızın suyu çekildi! Muhammed'in kuraklığa uğrayan halk için dua ettiği gibi, sen de sularımız ve hurmalarımız için Allah'a dua et!" dedi. 
Müseylime, danışmanına: "Ey Nehâr! 
O bunu yapmak için ne diyor?" diye sordu. 
Nehâr "Kuraklığa uğrayan halk Muhammed'e gidiyorlar.
Yağmur sularının gecikmesinden, kuyu sularının azalmasından ve hurma ağaçlarının susuzluk yüzünden hurmalarının dökülüşünden şikayet ediyorlar.
O da onlar için dua edince, kuyularının suyu kabarıyor, hurma ağaçları gelişip dallarının uçları yerlere kadar eğiliyor!" dedi.

Müseylime: "O, kuyulara ne yapıyor?" diye sordu.
Nehâr "Bir kova su getirtiyor.
Onun içine, kavmi hakkında dua ediyor. 
Ağzına su alıp çalkaladıktan sonra 
onu kovanın içine bırakıyor.
Kovayı götürüp o susuz kuyulara boşaltıyorlar. 
Sonra da hurma ağaçlarını suluyorlar" dedi. 
Müseylime hemen bir kova su getirtti,
kovanın içine kavmi için dua ettikten 
sonra, ondan ağzına su alıp çalkaladı ve 
kovanın içine bıraktı.

Müseylime, kendisine de Cebrail'in geldiğini, Kur'ân indirdiğini iddia eder, 
Kur'ân-ı Kerîm'i tak­lide özenir, kendi kendine şöyle gülünç sözler düzüp Kur'ân diye okurdu: "Allah gebeye lütfetti de, ondan, onun karın yumuşağıyla kıçının arasından, koşan canlılar çıkardı!" 
"Fil nedir? Filin ne olduğunu sana ne bildirdi? Onun hurma lifinden ip gibi kuyruğu ve uzun hortumu vardır.
Bu, Rabbim izin yarattıklarından azı çığıdır!" 
"Ey kurbağa kızı kurbağa! 
Ne diye "Nak nak! Vak vak!" edip duruyorsun? 
Yukarın suda, altin balçıkta! 
Sen ne suyu bulandırabilirsin, ne de içene engel olabilirsin!" 
"Yarasa sana ölüm haberini getirinceye 
kadar yerde bekle!"
Müseylime, Benî Hanîfelerden 
namazı kaldırmış; içkiyi, zinayı ve 
benzerlerini onlara helâlleştirmişti. 

Peygamberimiz Aleyhisselamın  Müseylime'yi Tekrar İslâmiyete Davet Edişi 

Peygamberimiz Aleyhisselam yazdırıp Amr b. Ümeyyetü'd-Damrî ile gönderdiği bir yazı ile Müseylimetül-Kezzab'ı tekrar İslâmiyete davet etti.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yazısına Müseylime bir yazı ile karşılık verdi.
Karşılık yazısında şöyle dedi: "Allah'ın Resûlü Müseylime'den Allah'ın Resûlü Muhammed'e, Selam olsun sana!
Bundan sonra derim ki: Ben bu işte (peygamberlikte) seninle ortak oldum.

Yerlerin yarısı bizimdir, yarısı da
Kureyşîlerindir.
Fakat Kureyşîler aşırı giden, adalet gözetmeyen bir kavimdir.
Peygamberimiz Aleyhisselama onun
iki elçisini getirmişti.

Peygamberimiz Aleyhisselam iki elçiye:
"Siz ne diyorsunuz? 
Siz de onun dediği gibi mi, o da peygamberdir mi diyorsunuz?" diye sordu.
Elçiler "Evet! Biz de onun dediği gibi deriz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Siz benim Resûlullah olduğuma
şehadet ediyor musunuz?" diye sordu. 
Elçiler "Biz Müseylime'nin Resûlullah olduğuna şehadet ediyoruz!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Siz iman etmezseniz, ben Allah'a ve Resûlüne iman etmişimdir! 
Vallahi, elçiler öldürülmez olsaydı, muhakkak ikinizin de boynunu vururdum!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselam 
Hz. Ali'yi çağırdı ve: "Yaz!" buyurdu. 

"Bismillâhirrahmânirrahîm 
Allah'ın Resûlü Muhammed'den çok yalancı Müseylimeye! Hakka tâbi olan, uyanlara selam olsun!
Bundan sonra bilesin ki: Yer Allah'ındır! 
O, kullarından kimi dilerse onu ona vâris kılar! Akibet takvâlıların (Allah'ın buyruklarını yerine getiren, yasakladıklarından da sakınanlarındır." 
(A'râf: 128)

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu yazıyı
Müseylime'ye Zübeyr b. Avvam'ın kardeşi
Sâib b. Avvam ile gönderdi. 
Peygamberimiz Aleyhisselamla 
Müseylimetü'l-Kezzab arasında cereyan eden bu hadise, Hicretin 10. yılının sonunda,Peygamberimiz Aleyhisselamın 
Veda Haccından dönüşünden sonra idi. 

Yalancı peygamber Esved-i Ansî'nin katli

San’a’da Feyrûz bin Deylemî adında bir zat bulunuyordu.
Aslen Fârisî olup, Kisrâ’nın, Habeşlileri Yemen’den çıkarmaları için, Seyf bin Zî Yazen’le beraber Yemen’e gönderdiği İranlıların çocuklarındandır.
Resûlullahın Peygamberliği haberi oraya ulaşınca Müslüman oldu ve hicretin onuncu yılında Medîne’ye geldi.
Resûlullahın huzûruna girip, bî’at etti...
Feyrûz bin Deylemî’nin Müslüman olduğu yıl, Resûlullah efendimiz Vedâ Haccını yaptıktan sonra hastalanmışlardı.
O sırada Araplar arasında bazı kimseler peygamberlik davasına kalkıştı.
Bunların ilki, Benî Ans kabîlesinden Esved-i Ansî idi. O, kâhin, hafifmeşrep bir adamdı.
Halka, onları hayrete düşürecek şeyler gösterir, sözleriyle, dinleyenlerin dikkatini çekerdi.
Esved-i Ansî, meleklerin kendisine vahiy getirdiğini söyleyerek, Peygamberlik iddiasında bulunmaya başladı...
Bu haber, Peygamber efendimize ulaştı.
Resûlullah efendimiz Yemen’deki Müslümanlara haber gönderdi.
Mutlaka Esved-i Ansî üzerinde önemle durulması gerektiğini emir buyurdular.
Resûlullah efendimiz bu mes’ele için, Müslüman olmayanlarla da irtibat kurdu.
Netîcede Esved-i Ansî öldürülecekti.
Karısı Âzad ile de anlaşmaya varılmıştı...
Feyrûz bin Deylemî, iki arkadaşı ile anlaştı ve bir gece, Esved’in yattığı evin duvarını deldiler.
Feyrûz içeri girdi. Esved derin bir uykuya dalmıştı. Feyrûz daha önce anlaştıkları gibi, karısı Âzad’a, başının nerede olduğunu sordu.
Âzad da, işaretle gösterdi.
Esved, sarhoş olarak uykuya dalmıştı.
Feyrûz, Esved’in boynunu kırdı ve sonra da boğazını keserek arkadaşları ile oradan ayrıldılar.
Ertesi gün Feyrûz ve arkadaşları, kabîlelerini toplayarak Esved’in öldürüldüğünü ve Muhammed aleyhisselâmın hak Peygamber olduğunu ilân ettiler.
Bundan sonra Müslüman vâliler, işlerinin başına döndüler ve zekâtı toplamaya başladılar...
O gece yalancı Esved-i Ansî’nin öldürüldüğü, Peygamber efendimize vahiyle bildirilmişti.
Ertesi gün, bu hâdiseyi Eshâbına müjdeledi: -Dün gece, yalancı Esved-i Ansî, kardeşlerimizden biri tarafından öldürüldü.
Eshâb-ı kirâm; Yâ Resûlallah, onu öldüren kim? diye sordular.
Resûlullah efendimiz de buyurdular ki: Onu sâlih, mübârek bir ev halkından, mübârek kişi olan Feyrûz bin Deylemî öldürdü.”


Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
13 ziyaretçi (16 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol