Gaza, Hicretin 8. yılında, Şevval ayında vuku bulmuş, 5 Şevval'de, Cumartesi günü Huneyn'e doğru hareket edilmiştir. Huneyn; Mekke'ye iki geceliktir.
Huneyn'in, Arafat tarafından Mekke'ye uzaklığı, on milden fazladır.
Huneyn; Mekke ile Taif arasında,Tihâme bölgesinde, birçok inişli çıkışlı dar geçitleri ve sapa yolları bulunan geniş, Tihâme vadilerinden bir vadidir. Vaktiyle buraya Amalikalardan Huneyn b. Kaniye adında birisi gelip
konakladığı için, Huneyn ismi verilmiştir. Hevâzin ve Sakîf kabileleri, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'den yola çıktığını işittikleri zaman, kendilerinin üzerine yürüyeceğini sanarak, savaşmak için derlenip toparlanmışlardı. Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'yi fethedince, Hevâzinlerle Sakîflerin ileri gelenleri birbirlerinin yanına gidip gelmeye başladılar ve: "Onun bizimle çarpışmaya gelmesine bir mani kalmamıştır.
Yerinde görüş, onun bizimle çarpışmaya gelmesinden önce, bizim onunla çarpışmaya gitmemizdir!
"Vallahi, Muhammed iyi çarpışan bir kavme rastlamadı.
İşinizi sıkı tutunuz da, o sizin üzerinize yürümeden önce, siz onun üzerine yürüyünüz!" dediler. Sakîfler: "Biz onun üzerine yürümek istiyor, onun bizim üzerimize yürümesini istemiyoruz.
Bununla birlikte, o bizim üzerimize yürüyecek olursa, karşısında sapasağlam bir kale bulacak ve bizim onun dibinde bol yiyecekler içinde kendisini yeninceye veya dönüp gitmek zorunda bırakıncaya
kadar çarpıştığımızı görecektir!
Sizinle birlikte işbirliği yapacağız!" dediler. Kinane b. Abdi Yalil: "Ey Sakîf cemaati!
Siz kalenizden çıkıp bir adamın üzerine yürüyorsunuz, ama bunun lehinize mi, yoksa aleyhinize mi olacağını bilmiyorsunuz!
Bari kalenize uğrayın da, onun yıkılmış, yıkılmaya yüz tutmuş yerlerini onarın!
Bilemezsiniz, belki ona sığınmaya muhtaç olursunuz!" dedi.
Bunun üzerine, Sakîfler, geride bir adam bırakarak kaleyi onarmasını ona emrettiler. İnsanların veya kabilelerin Peygamberimiz Aleyhisselama en kinlisi ve hınçlısı Sakîflerle Benî Hanîfelerdi.
Ebu Süfyan b. Harb'le Hakîm b. Hizam'ın bildirdiklerine göre; Hevâzinler de, Peygamberimiz Aleyhisselamın en azılı, en amansız düşmanı idiler. Malik b. Avf en-Nasrî, Hevâzinleri topladı.
Kendisi o zaman otuz yaşında olup, Hevâzinlerin lideri ve kumandanı idi. Malik b. Avf, elbisesini uzun yaptırır, yürürken salıp yerde sürür ve bunu kibir ve gururundan dolayı yapardı Hevâzinlerle birlikte Sakîfler, bütün Nasr ve Cüşem kabilelerini topladılar. Ancak, Hevâzinlerden Ka'b ve Kilab kabileleri harekâta katılmadılar.
Onları , İbn Ebil-Berâ' bu harekâta katılmaktan alıkoydu Benî Hilallerden harekâta katılanlar, yüz kişiyi bulmuyordu. Benî Cüşemlerin arasında Düreyd b. Sımme vardı ki, kendisi çok yaşlı ve tecrübeli idi.
Ancak, görüşünden ve savaş hakkındaki bilgisinden yararlanılmak için taşınıyordu.
Düreyd, o zaman, 120 yaşında idi.
Kendisinin gözleri de görmüyordu.
Düreyd, cesareti ve zekâsıyla tanınmıştı. Benî Cüşemlerin eşrafındandı.
Onların lideri ve kumandanı idi. Sakîflerin, o zaman, iki lider ve kumandanı vardı.
Birisi, müttefiklerden Karib b. Esved ; diğeri Benî Maliklerden Zülhımar Sübeyy b. Haris idi.
Bütün askerî birliklerin Malik b. Avf en-Nasrî'nin kumandası altına verilerek Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine yürünmesi
kararlaştırılmış ve yürüyüşe geçilmişti. Hevâzinler, bütün mallarını, kadın ve çocuklarını da yanlarına alarak Evtas mevkiine gelip konmuşlar, her taraftan kabileler akın akın yardıma gelmeye ve Evtas'ta toplanmaya başlamışlar, ordugâhlarını da Evtasta kurmuşlardı. Evtas; Hevâzinlerin yurdunda bir vadidir. Hevâzin ve Sakîfler 14.000 kişi idiler. Bunlara diğer Arap kabilelerinden gelip katılanlar da pek çoktu. Deve üzerinde, üstü açık bir hevdec içinde taşınan Düreyd b. Sımme, Evtas'a getirilince, yere indirildi.
Düreyd b.Sımme,yere indirilince,elini yere sürdü ve "Burası, sizin hangi vadinizdir?" diye sordu.
"Evtas vadisidir!" dediler.
"Ben burada niçin deve böğürmeleri, eşek anırmaları, çocuk ağlamaları, davar melemeleri işitip duruyorum?!" diye sordu.
Malik b. Avf: "Savaş erleriyle birlikte, bütün mallarını, kadın ve çocuklarını da götürüyorum!" dedi.
Düreyd: "Sen bunu ne için yaptın?" diye sordu.
Malik: "Ben her savaş erinin ev halkını ve malını arkasına koydum ki, onlar için çarpışan, kaçıp gitmesin diye" dedi. Düreyd, Malik'in bu tedbirine "Vallahi, sen ancak bir davar çobanısın!
Bozguna uğrayanı hangi şey geri çevirebilir?!
Sen, yenersen, ancak adamın kılıcından ve mızrağından yararlanırsın!
Sen, yenilirsen, ev halkını kendi elinle esir ve malını da iğtinam ettirmiş, onlar yanında rezil ve rüsvay olmuş olursun!" dedi. Bundan sonra, Düreyd: "Ka'blar ve Kilablar ne yaptılar?" diye sordu.
"Onlardan, harekâta katılan kimse yok!" dediler.
Düreyd: "Ciddiyet ve anlayış kayboldu.
Eğer bugün bir yükselme ve şeref günü olsaydı, ne Ka'blar, ne de Kilablar bugünde bulunmamazlık etmezlerdi.
Ben sizin de Ka'b ve Kilabların yaptıklarını yapmanızı ne kadar arzu ederdim!" dedi. Yazıklar olsun sana ey Malik!
Sen hiç de Hevâzin halkını koruyacak birşey yapmamışsın!
Sen kadınları ve çocukları, malları yurtlarının en emin yerlerine, kavimlerinin yanlarına kaldır, şeref ve itibarını yükselt!
Bundan sonra, atların sırtlarında Müslümanlarla karşılaş!
Savaş senin lehinde olursa, arkandakiler gelip sana kavuşurlar.
Savaş senin aleyhinde olursa, hiç değilse ev halkını ve malını kurtarmış olursun!" dedi. Malik b. Avf, Düreyd'in sözlerine kızdı.
"Vallahi, ben senin bu dediğini yapmam!
Yaptığım işi de değiştirmem!
Senin aklın da kocamış Senin bilgin de kocamıştır!
Senden sonra yetişen genç, savaşta senden daha ileri görüşlüdür!" dedi. Düreyd: "Ey Hevâzin cemaati!
Vallahi, bunun görüşü sizin için yararlı bir görüş değildir!
Bu, sizi rezil ve rüsvay edecek, düşmanınızın sizi yenmesine fırsat verecek, sizi bırakarak Sakîflerin kalesine sığınacaktır.
Siz onu terkedin, geri dönüp gidin!" dedi. Malik kılıcını sıyırdı.
Sonra, onu tersine çevirdi ve: "Ey Hevâzin cemaati!
Vallahi, ya bana itaat edersiniz, ya da karnımı yarıp sırtımdan ucu çıkıncaya kadar şu kılıcımın üzerine yüklenir, kendimi öldürürüm!" dedi.
Bu hususta Düreyd b. Sımme'nin sözüne, görüşüne kulak asmalarını istemedi. Hevâzinler, birbirlerine gidip geldiler ve: "Vallahi, Malik'i dinlemeyecek olursak, gençtir, kendisini öldürür.
O zaman da, biz Düreyd ile kalırız.
Halbuki, o çok yaşlıdır, 120 yaşındadır!
Savaş için kendisinde iş kalmamıştır" diyerek, işlerini Malik'e havale etmek, hususunda birleştiler.
Malik'e: "Sana itaat ediyor, boyun eğiyoruz!" dediler. Düreyd b. Sımme, Hevâzinlerin kendisini dinlemediklerini görünce:
"Bu öyle bir gündür ki, ben onda ne bulunuyorum, ne de bulunmuyorum!" dedi
Abdullah b. Ebi Hadrad’ın Düşman Hakkında Bilgi Toplamakla Görevlendirilişi
Peygamberimiz Aleyhisselam; Hevazin ve Sakiflerin savaşmak
için hazırlandıklarını işitti. Abdullah b. Ebi Hadrad el-Eslemi’yi çağırdı.
Hevazinlere gitmesini, halkın içine girip onlar hakkında bilinmesi gereken bütün bilgileri elde edinceye kadar aralarında kaldıktan sonra haber getirmesini ona emretti. Abdullah b. Ebi Hadrad, çıkıp Hevazinlere gitti.
Hevazinlerin ordugahlarında dolaştı.
Malik b. Avf’ın yanına kadar sokuldu.
Hevazin başkan ve kumandanlarını onun yanında buldu. Malik b. Avf’ın, arkadaşlarına: “Muhammed, bu defakinden sonra,
hiçbir zaman, bir daha çarpışmayacaktır!
O, şimdiye kadar, ancak savaş bilgisinden haberi olmayan kavimlerle karşılaşmış ve onlara galebe çalmıştı.
Seher vakti olunca, hayvanlarınızı, kadınlarınızı ve çocuklarınızı
arkanızda sıralayacaksınız!
Sonra, askerlerinizi sıralayacaksınız!
Müslümanlarla karşılaşınca, hücuma kalkacaksınız!
Kılıçlarınızın kınlarını kırın!
Bir tek adam gibi, hep birden saldırın!
İyi bilin ki; yenmek ilk saldıranındır!” dediğini işitti ve ezberledi.
Kınları kırılan kılıçların sayısı 20.000 idi.
Hevâzin Ordularının Savaş Düzeni
1. Hevâzin ordularının en önünde süvariler,
2. Süvarilerin arkasında, piyade savaş erleri,
3. Piyade savaş erlerinin arkasında kadınlar ve çocuklar,
4. Kadınlar ve çocukların arkasında davarlar,
5. Davarların arkasında develer,
6. Develerin arkasında da, sığırlar bulunuyordu.
Abdullah b. Ebi Hadrad, Hevâzinlerin ordugâhlarında bir iki gün kaldıktan sonra, dönüp bütün gördüklerini, işittiklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hevâzinlerle Çarpışmak Üzere Hazırlanmaya Başlaması
Peygamberimiz Aleyhisselaım; Abdullah b. Ebi Hadrad'dan Hevâzinlerin haberini alınca, onlarla karşılaşmak üzere acele hazırlandı. Safvan b. Ümeyye'nin yanında zırhlar bulunduğu,Peygamberimiz Aleyhisselama anılmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam ona haber saldı.
Safvan daha Müslüman olmamıştı, müşrikti. Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Yâ Ebâ Ümeyye!
Yarın gidip düşmanımızla karşılaşacağız!
Şu silahlarınızı bize emanet olarak ver!" buyurdu.
Safvan: "Yâ Muhammedi Gasben, zorla alıp geri vermemek üzere mi istiyorsun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır!
Sana iade edinceye kadar bizde emanet olarak kalmak, kınlan ve yitirilenleri tazmin edilmek üzere istiyoruz!" buyurdu. Safvan: "Öyle olunca, bunda bir sakınca yok!" dedi.
Yüz adet zırh gömlekle, onlara yeteri kadar da silah verdi. Peygamberimiz Aleyhisselam, bunları savaş yerine kadar taşımayı üzerine almasını da ondan istedi.
Safvan, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu isteğini de yerine getirmeyi kabul etti. Peygamberimiz Aleyhisselam, amcasının oğlu Nevfel b. Hâris'ten de, üç bin mızrak aldı.
Attâb b. Esîd'le Muaz b. Cebel'in Mekke'de Görevlendirilişleri
Peygamberimiz Aleyhisselam Attâb b. Esîd'i, Mekke valiliğine; Muaz b. Cebel'i de sünnet, fıkıh öğretmenliğine tayin etti.
İslâm Askerlerinin Sayıları ve Mekke'den Yola Çıkışları
Peygamberimiz Aleyhisselam Şevval ayından altı gece geçtikten sonra, 5 Şevval Cumartesi günü, 2.000'i Mekkeli olmak üzere 12.000 kişilik askerî bir kuvvetle Mekke'den Huneyn'e doğru yola çıktı.
İslâm Ordusuna Katılan Mekkeliler ve Maksatları
Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte, Mekkeli müşriklerden bazıları da sefere katıldılar.
Bunlar, 80 kişi idiler.
Bunların içlerinde kadınlar da vardı.
Aralarında Mekkelilerin ileri gelenlerinden bazıları da bulunan bu kişiler hangi tarafın galip geleceğine bakacaklar,elde edilecek ganimetlerden kendileri de yararlanacaklardı.
Bununla birlikte, onların hepsi, Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabının Hevâzinler tarafından bir yenilgiye uğratılmalarını pek istemiyorlardı.
Ebu Süfyan b. Harb İslâm askerlerinin arkasından geliyor, rastladığı her düşmüş kalkan, kılıç, mızrak veya meta'ları toplayıp devesine yükleyerek taşıyordu. Safvan b. Ümeyye de İslâm mücahidlerine katılmıştı.
Kendisi henüz Müslüman olmamış,Peygamberimiz Aleyhisselam ona bir düşünme müddeti tanımıştı. Hakîm b. Hizam,
Huvaytıb b. Abduluzzâ,
Süheyl b. Amr,
Haris b. Hişam,
Abdullah b. Ebi Rebia da "Hangi taraf galip gelecek?" diye merakla gözleyenler arasındaydılar.
Hevâzin Casuslarının Kendilerini Ürperten ve Titreten Müşahedeleri
Peygamberimiz Aleyhisselam, Huneyn'e erişti.
Başkumandanları Malik b. Avf, adamlarından bazılarını casus olarak ileri sürmüştü.
Bunlar üç kişi olup Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabını gözetleyecekler, İslâm ordugâhı arasına dağılacaklar.
Müslümanların durumu hakkında Malik b. Avf a haberler getireceklerdi. Casuslar, asabları bozulmuş, titrer bir halde dönüp Malik'in yanına geldiler.
Malik b. Avf, onlara: "Yazıklar olsun sizlere!
Nedir bu haliniz?!" diye sordu.
Casuslar: "Beyaz, parlak yüzlü, alaca atlar üzerinde öyle adamlar gördük ki, vallahi, gördüğün şu hale düşmekten kendimizi tutamadık!
Biz, yeryüzü halkı olarak onlarla çarpışamayız!
Gök halkı olsaydık, çarpışırdık!
Onların gözleri, yürekleri yerinden oynatır!
Sen, bizi dinlersen, hemen kavminin yanına dön!
Eğer şu halk bizim gördüklerimiz gibi görecek olurlarsa, onlar da bizim uğradığımız hale uğrarlar!" dediler.
Malik b. Avf: Hayır!
Siz, ordugâhta, korkak bir cemaatsiniz!" dedi.
Ordu içinde bunu yapıp da orduyu korkuya ve tefrikaya düşürmesinler diye, onları yanında tutukladı ve: "Bana gözüpek bir adam gösteriniz?" dedi. Böyle bir adam üzerinde ittifak ettiler.
O adam da, gittikten sonra,Malik'in yanına döndü.
Önceki gidip gelenler gibi, o da perişan bir hale düşmüştü.
Malik, ona: "Ne gördün?" diye sordu.
Adam: "Beyaz, parlak yüzlü, alaca atlar üzerinde öyle adamlar gördüm ki, onlara bakmaya bile takat getirilemez!
Vallahi, şu perişan hale düşmekten kendimi tutamadım!" dedi.
Casusların bu sözleri, Malik b.Avf'ı istediği şeyi yapmaktan alıkoyamadı, geri çeviremedi.
Hevâzinlerin Müslümanlara Karşı Savaş Alanları ve Kumandanlara
Verilen Emirler
Hevâzinlerin başkumandanı, akşam olunca, askerlerini Huneyn vadisinin iki yanındaki görünmez ve dar yerlere dağıtarak yerleştirdi. Böyle yapılmasını da Düreyd b. Sımme tavsiye etmiş ve Malik b. Avf'a: "Sen askerlerinden bir kısmını pusuya yatır, gizle ki, onlar sana yardımcı olurlar.
Müslümanlar gelip sana saldırırlarsa, pusudakiler onların arkalarından gelirler, sen de yanındakilerle birlikte hemen saldırıya geçersin.
Eğer yapılan saldırış onlardan kimseyi bozguna uğratmaz, kaçırmazsa, onların üzerine bir uğurdan umumî bir saldırış yapılır" demişti.
Bunun için, Malik b. Avf da, kumandan ve askerlerine: "Onları (Müslümanları) görür görmez, üzerlerine hep birden, bir uğurdan saldırınız!" diyerek emir verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidleri Savaş Düzenine Koyuşu
Bayraktar ve sancaktarlara bayrak ve sancaklarını verdi.
Muhacirlerin sancağını Hz. Ali, bayraklarını da Sa'd b. Ebi Vakkas'la Hz. Ömer taşıyordu.
Ensardan Hazrecîlerin sancağını Hubab b. Münzir
Evsîlerin sancağını Useyd b. Hudayr taşıyordu.
Benî Müzeynelerin üç bayrağı olup, birini Bilal b. Haris,birini Numan b. Mukarrin, birini de Abdullah b. Amr b. Avftaşıyordu.
Cüheynelerin dört bayrağı olup, biri Rafi b. Mekîs'in, biri Abdullah b. Zeyd'in, biri Ebu Zür'a, birisi de Süveyd b. Sahr'ın yanında idi.
Benî Eşca'ların iki bayrağı olup, biri Numan b. Mes'ud'un,diğeri deMa'kıl b. Sinan'ın yanında idi.
Benî Süleymlerin üç bayrakları olup,biri Abbas b. Mirdas'ta, biriHufaf b. Nüdbe'de, birisi de Haccac b. Matta idi.
Eşlemlerin iki bayrağı olup, biri Büreyde b. Husayb'ın, diğeri de Cündüb b. A'cem'in yanında idi.
Benî Muaviyelerin bayrağını Cebr b. Atik,
Benî Damrelerle Leysler ve Sa'd b. Leyslerin tek bayrağınıEbu Vâkıdü'l-Leysî taşıyordu
Ka'b b. Amrların iki bayrağı olup, birini Bişr b. Süfyan,diğerini Ebu Şurayh,
Benî Vâkıfların bayrağını Ebu Lübâbe
Benî Malik b. Neccarların bayrağını Umâre b. Hazm,
Benî Sâidelerin bayrağını Ebu Useydü's-Sâidî,
Benî Adiyy b. Neccarların bayrağını Ebu Salît,
Benî Mazinlerin bayrağını Salît b. Kays,
Benî Gifarların bayrağını Ebu Zerri'l-Gıfârî,
Benî Zaferlerin bayrağını Katâde b. Numan
Benî Hâriselerin bayrağını Ebu Bürde b. Niyar
Benî Abduleşhellerin bayrağını Ebu Naile
Evs ve Hazreclerin Cahiliye çağında
bayrakları yeşil ve kırmızı idi.
İslâmiyet devrinde de, öylece bırakıldı.
Muhacirlerin bayrakları siyah, sancakları beyazdı. Peygamberimiz Aleyhisselam; Süleymleri, Mekke'den çıkışından beri,
öncü süvari birliği olarak İslâm ordularının önüne geçirmiş ve Halid b. Velid'i de başlarına kumandan yapmıştı. Ci'râneye gelinceye kadar da, bu düzeni değiştirmedi.
Ebu Abdurrahman el-Fihrî der ki:
"Çok sıcak ve yakıcı bir günde yola
devam edip ağaç gölgesine indik.
Atıma binip Resûlullah Aleyhisselama gittim.
Kendisi, çadır içinde idi.
'Esselâmü aleyke yâ Rasûlallahi ve rahmetullâh!
Hareket zamanı geldi!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Evet!' buyurdu.
Bilal'e: 'Yâ Bilal!' diye seslendi.
Bilal: 'Buyur! Ben sana feda olayım! dedi.
Resûlullah Aleyhisselam:
'Katırımı benim için hemen eğerle!' buyurdu.
Katır semerlenince, Resûlullah Aleyhisselam onun üzerine bindi.
Biz de hayvanlarımıza bindik.
Resûlullah Aleyhisselam bizi düşmanlara
karşı o akşam ve gece savaş safları halinde düzenli bulundurdu. Peygamberimiz Aleyhisselam;
mücahicileri çarpışmaya teşvik etti.
Sadakat ve bağlılık gösterdikleri,
güçlüklere göğüs gererek sabır ve
sebat ettikleri takdirde fetih ve zafere
kavuşacaklarını onlara müjdeledi.
Huneyn vadisine sabahın alacakaranlığında, savaş düzeni halinde inilmeye başlandı. Hevâzinler, Huneyn vadisinin iki
yanına gizlenmişler, pusu kurmuşlardı. Cabir b. Abdullah; Hevâzinlerin Huneyn'e
önceden gelip vadinin gizli yollarını ve
dar geçitlerini tuttuklarını, Müslümanları oralarda pusuya düşürmek için toplanmış, hazırlanmış, üslenmiş olduklarını ve birdenbire saldırılarına uğradıklarını söyler. Seleme b. Ekvâ da: "Ben, ilerleyip bir yokuşa çıkıyordum.
Beni düşmandan biri karşıladı
Hemen ona bir ok attım.
Benden gizlendi de, ne yaptığını bilemedim.
Hevâzinlere bakıp dururken, bir de ne göreyim: Onlar başka bir yokuştan ortaya çıkıvermişlerdi!" der. Hevâzinler; attıkları hiçbir oku boşa
gidermeyecek kadar keskin nişancı ve atıcı idiler. Hevâzinlerin İslâm askerlerinden ilk karşılaştıkları kimseler ise, genellikle, aceleci, zırhsız, silahsız veya pek az silahlı birtakım toy gençlerdi. Bununla birlikte, onlar karşılaşır karşılaşmaz Hevâzinlerin üzerlerine atılıp onları bozguna uğratmayı başarmışlardı. Fakat, ganimet toplamaya koyuldukları zaman da, Hevâzinlerin çekirge sürüsü gibi ok yağmuruna tutuldular ve tutunamayarak bozuldular, dönüp kaçmak zorunda kaldılar Bu öncü birliği içinden ilk ürküp kaçanlar da, suçları bağışlanmış ve kendiliklerinden
İslâm mücahidleri arasına katılmış bulunan
iki bin kadar Mekkeli idi. Enes b. Malik de; hiçbir zaman Hevâzinler kadar kalabalık ve çokluk bir topluluk görmediğini; sabah karanlığında, vadiye inerken, dar bir geçitte onların birdenbire saldırısına uğradıklarını ve ilk bozulup kaçanların Süleym süvarileri olduğunu ve Süleymleri Mekkelilerin, Mekkelileri de sair halkın takip ettiğini; süvarilerin kaça kaça İslâm ordularının arkasına kadar çekilmiş olduklarını gördüklerini bildirir. Rivayete göre; yeni Müslüman olan Mekkelilerden bazıları, o sırada birbirlerine Peygamberimiz Aleyhisselam hakkında: "Onu yalnız bırakın!
Tam sırasıdır, bozulun!" demişlerdi.
Ümmü Umâre der ki: "Müslümanlar her tarafta bozguna uğradıkları zaman, benim elimde keskin bir kılıç vardı.
Ümmü Süleym beline bir hançer bağlamıştı!
Kendisi, o zaman, Abdullah b. Ebu Talha'ya hâmile idi!
Ümmü Salît ile Ümmü Haris: 'Savaştan kaçmak size yaraşmaz! diyerek Ensarı kınıyordu!
Hevâzinlerden boz bir deve üzerinde bir adam gördüm ki; yanında sancak taşıyor, Müslümanların arkasından devesini koşturuyordu.
Hemen onun önünü keserek devesinin bacaklarına kılıçla vurdum.
Deve arkasının üzerine çöküverdi.
Adama saldırıp, öldürünceye kadar kılıç vurdum.
Kendisinin kılıcını alıp, deveyi horuldar bir halde bıraktım!"
O sırada, Resûlullah Aleyhisselam, kılıcını sıyırmış, kılıcının kınını atmış, ayakta dikiliyor ve: "Ey Bakara sûresinin ashabı!" diyerek sesleniyordu.
Ümmü Haris, Peygamberimiz Aleyhisselama da: "Yâ Rasûlallah! Vallahi, şu kavmin (Benî Süleymlerle Mekkelilerden, halkın bozguna uğramalarına yol açanların) bugün bize yaptıkları gibi birşey yapanı, devemi geçeni görürsem, öldürürüm!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, orada Ümmü Süleym'i gördü ve: "Ümmü Süleym! Sensin hâ!" buyurdu.
Ümmü Süleym: "Evet! Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah!
Yâ Rasûlallah!
Gördün mü, sana bey'at edip Müslüman olmuş bulunan şu cemaat, seni nasıl yalnız bırakıp kaçtılar?!
Yâ Rasûlallah!
Suçlarını bağışladığın, senin ordunu bozguna uğratan şu Mekkelilerin suçlarını bağışlama!
Allah fırsat verince, seninle çarpışan şu müşrikleri geberttiğin gibi, onları da gebert.
Çünkü, onlar bunu hakettiler!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Ümmü Süleym! Allah bana yetmez mi?
Allah'ın affı çok geniştir!
Ey Ümmü Süleym!
Gücün yetince, iyilik et!" buyurdu.
Ümmü Süleym sözünü üç kere tekrarladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, her defasında: "Allah'ın affı çok geniştir!" buyurdu.
Ebu Talha, Ümmü Süleym'in belindeki
hançeri görünce, ona: "Ey Ümmü Süleym!
Ne oluyor bu yanındaki?!" diye sordu.
Ümmü Süleym: "Hançerdir ki; müşriklerden biri bana yaklaşacak olursa, onun kamını yarayım, deşeyim diye yanıma aldım!" dedi.
Ebu Talha: "Yâ Rasûlallah! Duydun mu;
Ümmü Süleym ne söylüyor?" dedi.
Hevâzinler, bozguna uğrattıkları Müslümanları kovalayarak, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar gelip dayandılar.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, sağ yana çekilip kaçan Müslümanlara: "Nereye gidiyorsunuz ey insanlar!
Bana doğru geliniz!
Ben Resûlullahım!
Ben Muhammed b. Abdullah'ım!
Ey Allah'ın kulları!
Ben Allah'ın kulu ve resûlüyüm!
Ey Muhacirler topluluğu!
Ben Allah'ın kulu ve resûlüyüm !
Ey Muhacirler! Ey Muhacirler!
EyEnsar! Ey Ensar!" diyerek sesleniyor, develer birbirlerine giriyor,
halk alabildiğine kaçıp gidiyordu!
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında Muhacir ve Ensardan bazı kişiler ile aile halkından başka kimse kalmamıştır.
Muhacirler arasında Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer, aile halkı arasında da Hz. Ali, Hz. Abbas, Ebu Süfyan b. Haris ve oğlu Cafer, Hz. Abbas'ın oğlu Fadl, Hâris'in oğlu Rebia, Zeyd b. Hârise'nin oğlu Üsâme ve
Ümmü Eymen'in oğlu Eymen vardı.
Huneyn günü kaçmayıp oldukları yerde sebat edenler yüz kişi idiler.
Bunlardan otuzüçü Muhacirlerden, almışyedisi Ensardandı.
Hz. Ali ile Ebu Dücâne Hevâzin bayraktarlarından birini öldürdü
Ebu Katâde'nin Güçlü ve Azılı bir müşriki öldürdü
Mekke'ye Kadar Kaçan Mekkeli Müşriklerin Mekke'deki Müslümanları Üzüntüye Düşürmeleri
Huneyn'de bozguna uğrayıp kaçan Mekkelilerden bazıları Mekke'ye ulaştılar.
Müslümanların bozguna uğradıklarını haber vererek Mekkeli müşrikleri sevindirdiler.
İçlerinden birisi: "Artık Araplar atalarının dinine dönebilirler!
Muhammed düşmüş, ashabı da dağılmıştır!" demişti.
Mekke valisi Attâb b. Esîd: "Muhammed öldürüldü ise, Muhammed'in dini ayaktadır.
Muhammed'in ibadet etmiş olduğu Allah, Diridir ve Ölümsüzdür!" dedi. Daha akşam olmamıştı ki, Allah'ın yardımıyla Peygamberimiz Aleyhisselamın Hevâzinleri yendiği haberi gelip, Attâb ile Muaz b. Cebel'i sevindirdi. Bundan önce sevinenleri ise, Yüce Allah yüzlerinin üzerine düşürdü.
Bazı Kureyşîlerin Kalblerindekini Açığa Vurmaları
Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte Huneyn'e gelip Müslümanların bozguna uğradıklarını gören bazı müşrikler, kalblerinde taşıdıkları kini ve düşmanlığı dile getirmekten kendilerini alamadılar. O sırada, Kureyşlilerden bir adam gelip, Safvan'a: "Muhammed ile ashabının bozguna uğradığını sana müjdelerim!
Vallahi, onlar bir daha düzelemez, savaşamaz ve kimseyi yenecek hale gelemezler!
İyi biliniz ki; artık bugün sihir bozuldu, tesirsiz hale geldi!" diyerek bağırdı.
Bu adam; Safvan b. Ümeyye'nin ana bir kardeşi olan Kelede b. Hanbel'di.
Safvan ona kızdı ve: "Sus! Allah senin dişlerini düşürsün!
Vallahi, bana Kureyşilerden bir kimsenin hâkim ve sahip olması, Hevâzinlerden birinin hâkim ve sahip olmasından daha yeğ ve daha iyidir!
Eğer ben kendime bir efendi edinecek olsam, Kureyşlilerden bir kimseyi efendi edinmem, bana, Hevâzinlerden birisini efendi edinmekten daha sevimlidir!" dedi. Süheyl b. Amr da: "Muhammed ve ashabı artık bir daha düzelemez, savaşamaz!" dedi İkrime b. Ebu Cehil ise: "Bu, yerinde bir söz değildir!
İşler ancak Allah'ın Elindedir.
Muhammed'in elinde birşey yoktur!
Bugün savaş onun aleyhine ise, yarın muhakkak onun lehine olacaktır!" dedi. Süheyl b. Amr: "Sen daha önce bu sözün aksini söylüyordun!?" dedi.
İkrime: "Yâ Ebâ Yezid! Biz, vallahi, aykırı şeyler üzerinde duruyormuşuz!
Akıllarımızı kösteklemiş; yarar da, zarar da vermeyen birtakım taşlara tapmış durmuşuz!" dedi.
Şeybe b. Osman'ın Peygamberimiz Aleyhisselama Suikaste Kalkışı ve Müslüman Oluşu
Şeybe'nin babası Osman b. Ebu Talha da Uhud savaşında öldürülmüştü.
Huneyn'de Müslümanlar yenilirlerse, bunlar, Peygamberimiz Aleyhisselamın üzerine saldırarak babalarının öçlerini alacaklardı. Müslümanların bozguna uğradıkları, halkın birbirlerine karıştıkları ve Peygamberimiz Aleyhisselamın da katırından yere indiği sırada, Şeybe b. Osman kılıcını sıyırdı, öcünü almak için sağ tarafından
Peygamberimiz Aleyhisselama doğru varmak istedi.
Hz. Abbas'ın ayakta dikildiğini ve ak gümüş gibi parlayan zırhının üzerinden tozlan silkmekte olduğunu görünce, kendi kendine: "Amcası onu yardımsız bırakmaz!
Onun yanından ayrılmaz!" dedikten sonra, sol yanından Peygamberimiz Aleyhisselama yaklaşmak istedi.
O tarafta da, Peygamberimiz Aleyhisselamın amcasının oğlu Ebu Süfyan b. Hâris'i gördü.
"Bu da, onun amcasının oğludur.
Onu yardımsız bırakmaz!" deyip Peygamberimiz Aleyhisselama arka tarafından yaklaştı.
Kılıcını kaldırıp vurmaktan başka bir iş kalmamıştı ki, aralarında birdenbire yıldırımı andıran bir ateş yalımı peyda oldu!
Yalımın kendisini yakıp helak etmesinden korktu, gözlerini elleriyle kapadı ve geri geri çekildi Şeybe b. Osman der ki: "İşte o zaman anladım ki; o, benim tecavüzümden, muhakkak Allah tarafından korunuyor!"
Peygamberimiz Aleyhisselam, Şeybe b. Osman'a doğru başını çevirdi.
Gülümsedi ve: "Ey Şeybe! Anası ağlayasıca!
Yanıma gel!" buyurdu.
Şeybe titremeye başladı.
Yüce Allah onun kalbine korku ve iman sevgisi düşürdü Şeybe b. Osman Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam elini onun göğsüne koydu ve: "Allah'ım! Bundan şeytanı defet, gider!" diyerek dua etti.
Yüce Allah, Şeybe'nin kalbindeki bütün kin ve düşmanlıkları giderip kalbini imanla doldurdu. Şeybe, başını kaldırıp baktığı zaman, Peygamberimiz Aleyhisselama karşı içi sevgi ile doldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona, gözünden, kulağından, kalbinden daha sevgili olmuştu!
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Şeybe! Artık kâfirlerle savaş!" buyurdu.
Şeybe der ki: "Hevâzinlerin Kureyşileri yenmesi, beni gayrete getirmişti.
'Yâ Rasûlallah! Ben, alaca atlı birçok süvariler görüyorum!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Ey Şeybe! Onları ancak kâfir olanlar görür!' buyurdu ve göğsümü eliyle sığayarak: 'Ey Allah'ım!
Şeybe'ye doğru yolu göster!' diyerek üç kere dua etti.
Vallahi, üçüncüsünde, daha elini göğsümden kaldırmamıştı ki, Allah'ın yaratıklarından, bana, ondan daha sevgili bir kimse yoktu!
Resûlullah Aleyhisselamın önünde kılıç vurdum, savaştım.
Vallahi, canım ve herşeyimle onu korumak istiyordum O sırada, sağ olsaydı da babamla karşılaşsaydım, kılıcımla vurup onu da öldürürdüm
Hevâzinler bozguna uğrayıp yurtlarına kadar kaçtıkları zaman, Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna vardım.
Bana: 'Hamd olsun Allah'a ki, O, senin hakkında, senin dilediğin şeyden daha hayırlısını diledi! buyurdu ve kendisine yapmayı içimden geçirmiş bulunduğum herşeyi bana olduğu gibi haber verdi
Halbuki, ben onları hiç kimseye söylememiştim!
Hemen: 'Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
Sen de, hiç şüphesiz, Resûlullahsın!
Benim için Allahtan mağfiret dile!' dedim.
'Allah seni mağfiret etsin, yarlıgasın!' buyurdu.
Halbuki; 'Araplardan ve Arap olmayanlardan Muhammed'e tâbi olmadık hiç kimse kalmasa, ben sana tâbi olmam!' diyordum."
Peygamberimiz Aleyhisselamın Kaçışan Müslümanlara Seslenişi ve Hz. Abbas'ı Seslendirişi
Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanların bozulup kaçıştıklarını görünce, boz katırının üzerinde, sağına soluna döne döne: "Ey Allah'ın yardımcıları!
Ben Allah'ın kulu ve resûlüyüm!
Sabır ve sebat gösteriniz!" buyuruyordu. Hz. Abbas der ki: "Resûlullah Aleyhisselamla Huneyn harbinde bulundum.
Ebu Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib ile ben, Resûlullah Aleyhisselamın ardına düştük.
Kendisinden hiç ayrılmadık.
Resûlullah Aleyhisselam, beyaz katırının üzerinde idi.
Müslümanlarla kâfirler karşılaşınca, Müslümanlar dönüp gerilediler.
Resûlullah Aleyhisselam ise, katırını kâfirlere doğru mahmuzlamaya başladı.
Ben Resûlullah Aleyhisselamın katırının geminden tutuyor, onu, koşmasın diye engelliyordum.
Resûlullah Aleyhisselam, bana: 'Ey Abbas! Ashâbu's-Semüre'ye seslen! buyurdu.
Bunun üzerine, ben sesim çıkabildiğince: 'Yâ Eshâbessemüre! Ey semüre ağacının altında Resûlullah Aleyhisselama bey'at etmiş olan sahabiler! Neredesiniz?!' diyerek haykırdım.
'Ey Benî Haris b. Hazrec cemaati!
Ey Benî Hazrec cemaati!' diye seslenilince, onlar 'Buyur! Buyur! Buyur!' diyoriar, bindikleri develerini geri çevirmek istiyorlar, fakat geri çevirmeye güç yetiremiyorlar; hatta sırtlarındaki zırh gömleklerini çıkarıp develerinin boyunlarına attıkları halde, onları durduramıyorlandı.
En sonunda, kılıçlarını, kalkanlarını alıp kendilerini develerinden aşağı atarak Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına koşuyorlardı! Sa'd b. Ubâde, Hazrecîlere: 'Yetişiniz ey Hazrecîler! Yetişiniz ey Hazrecîler!' Useyd b. Hudayr da: 'Yetişiniz ey Evsîler! Yetişiniz ey Evsîler!' diyerek seslendikleri zaman, arıların beylerinin başına toplandıkları gibi,her taraftan gelen Müslümanlar Hevâzinlerin üzerine öfkeyle atılmaya başladılar!
Muhacirler: 'Yâ Benî Abdurrahman! Evsîler: 'Yâ Benî Ubeydullah! Ey Allah süvarileri!' diyerek hay kırıyorlardı. " Dönüp gelenler, Hevâzin müşrikleriyle çarpışmaya giriştiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın çevresi, Müslümanlarla çarpışan Hevâzin müşrikleri tarafından sarılmıştı. Hz. Osman, Hz. Ali, Ebu Dücâne ve Eymen b. Ubeyd,Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde çarpışıyorlardı. O gün, Hz. Ali, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde çarpışanların hızlısı, en hiddetli ve şiddetlisi idi. Ebu Süfyan b. Haris der ki: "Allah biliyor ki, ben, Resûlullah Aleyhisselamın önünde ölmek istiyordum.
O sırada, Abbas b. Abdulmuttalib, Resûlullah Aleyhisselamın katırının gemini tutuyordu.
Ben de, öbür yanına geçip katırının geminden tutunca, Resûlullah Aleyhisselam: 'Kim bu?' diye sordu.
Yüzümden, miğferimi kaldırdım.
Abbas: 'Yâ Rasûlallah!
(Süt) kardeşin ve amcanın oğlu Ebu Süfyan b. Hâris'tir.
Ondan razı ol! dedi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Öyle yaptım!
Allah onun bütün düşmanlıklarını bağışlasın!' buyurdu.
Bunun üzerine, üzengideki ayağını öptüm.
Sonra, bana döndü de: 'Evet! (Süt) kardeşimdir!' buyurdu."
Peygamberimiz Aleyhisselam, boz katırının üzerinde üzengilere basarak dikilip Müslümanların Hevâzinlere kılıçla giriştiklerini görünce: "İşte, bu, savaşın kızıştığı zamandır!"buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Yüce Allah'a Dua Edişi ve Müşriklerin Bozguna Uğrayışı
Müslümanlar bozguna uğrayıp da düşmanlar Peygamberimiz Aleyhisselama doğru yönelince, Peygamberimiz Aleyhisselam katırından yere inip: "Peygamber, benim! Yalan yok!
Abdulmuttalib'in oğlu benim!
Allah'ım! Bize yardımını indir!
Ey Allah'ım!
Ben, Senden, bana olan (zafer) va'dini yerine getirmeni diliyorum !
Ey Allah'ım! Muhakkak ki Sen onların bize galip gelmelerini istemezsin!" diyerek, Allah'tan yardım ve zafer diledi
"Ey Allah'ım! Hamd Sana mahsustur.
Şikâyetler ancak Sana arzolunur.
Yardım ancak Senden dilenir" diyerek dua edince, Cebrail Aleyhisselam gelerek: "Sana telkin olunan bu kelimeler, arkasında
Firavun bulunduğu ve kendisine deniz yarılıp yol açıldığı gün Musa'ya da Allah tarafından telkin olunmuştu!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam yerden aldığı bir avuç toprağı veya kumumüşriklerin yüzlerine doğru attı, saçtı.
"Bu yüzler kara olsun!" dedi. Onlardan, Allah'ın yarattığı hiçbir kimse yoktu ki, Yüce Allah, o bir avuç toprak veya kumla onların gözlerini doldurmamış, kalblerine korku düşürmemiş olsun!
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Kabe'nin Rabbine andolsun ki; onlar bozguna uğradılar gittiler!" buyurdu.
Hevâzinlerin bozguna uğramalarından başka birşey vuku bulmadı!" Bir mucize olarak, gökle yer arasında, demir taslar üzerine düşen demir parçalarının çıkardıkları sesler gibi çınlayan sesler de duyulmuştu!
Sakîflerden müttefiklerin bayrağı Karib b. Esved b. Mes'ud'un yanında idi.
Hevâzinler bozguna uğrayınca, Karib, sancağı, bayrağı bir ağaca dayayarak; müttefiklerden amcasının oğullarıyla birlikte kaçtı. Onlardan, iki kişiden başka, öldürülen olmadı.
Birisi Gıyerelerden Vehb, diğeri de Benî Kubbelerden Cülah (Leclac) idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Cülah'ın öldürüldüğünü işittiği zaman: "Bugün, Sakîf gençlerinin ulusu öldürülmüştür!" buyurdu. Hevâzinler bozguna uğrayınca, Taifli Sakîfler'den Malik oğullarının bayrağı altında yetmiş kişi, Bedir savaşında Kureyşlilerden öldürülmüş olanlar kadar adam öldürüldü. Malik oğullarının bayrağını Zülhımar taşıyordu.
Zülhımar öldürülünce Osman b. Abdullah b. Rebia almış, çarpışırken o da öldürülmüştü. Peygamberimiz Aleyhisselam, onun öldürüldüğünü işitince: "Allah kahretsin onu!
Çünkü o Kureyşîlere çok kin beslerdi" buyurdu. Benî Riab'dan Nasr oğullarıda çok öldürüldüler. Bozguna uğrayan Hevâzin ordularından bir kısmı Taife gittiler. Bir kısmı Evtas'ta ordugâh kurdu. Bir kısmı Nahleye doğru yönelip gitti.
Nahle'ye doğru gidenler arasında Giyere (Aneze) oğullarından başkası bulunmuyordu. Nahle'ye doğru giden halkı, İslâm süvarileri takip ettiler.
Fakat, onlardan, dağ yollarını tutanları takip etmediler.
Rebia b. Rüfey,Düreyd b. Sımme'ye yetişip devesinin yularından tuttu.
Onu kadın sanıyordu.
Çünkü, deve üzerinde kadınların taşınmasına mahsus hevdecimsi bir mahfaza içinde bulunuyordu.
Rebia, onun içindekinin erkek olduğunu anlayınca, deveyi ıhdırdı.
Çok yaşlanmış bir adam olan Düreyd b. Sımme ile karşılaştı.
Henüz gençlik çağında bulunan Rebia, Düreyd'i hiç tanımıyordu.
Düreyd, ona: "Beni ne yapacaksın?"diye sordu.
Rebia: "Öldüreceğim!" dedi.
Düreyd: "Sen kimsin?" diye sordu.
Rebia: "Ben Rebia b. Rüfey'ü's-Sülemi'yim!" dedikten sonra, ona kılıçla bir darbe indirdi.
Fakat birşey yapamadı.
Düreyd: "Anan seni ne kötü doğurmuş!
Semerin arkasında, hevdecin içindeki kılıcı al da, bana onunla vur!
Kılıcı vururken de, kafa kemiğinin yukarısından dimağın aşağısına doğru indir!
Ben, adamları öldürürken, böyle vururdum!
Sonra, ananın yanına vardığın zaman,Düreyd b. Sımme'yi kendinin
öldürdüğünü ona haber ver!
Vallahi, benim kadınlarınızı koruduğum, esirgediğim zamanlar olmuştur!" dedi.
Rebia, yurduna dönüp Düreyd'i öldürdüğünü haber verince, anası: "Amma, vallahi, o senin analarından üçünü bir sabah babanın alnının saçını keserek azad etmiş, serbest bırakmıştı!" dedi. Rebia: "Ben bunu bilmiyordum!" dedi.
Anası: "O bize olan iyiliğini sana haber verince, onu öldürmekten vazgeçmeli ve böylece kendisine ikramda bulunmalı değil miydin?" dedi. Rebia: "Ben, Allah'ın ve Resûlünün rızasını kazanmak için, ona ikramda bulunmadım!" dedi.
Düreyd b. Sımme ile birlikte kaçanlar, altıyüz kişilik bir cemaat idi.
Üçyüzü öldürülmüştü.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kaçan düşmanları takip etmelerini
Müslümanlara emretti. Hevâzin ordularının başkumandanı Malik b. Avf, bozguna uğradığı zaman, kavminin bazı süvarileriyle birlikte yolda iki dağ arasındaki yüksekçe bir yerde durup, arkadaşlarına: "Zayıf olanlarınız gelinceye
kadar bekleyiniz de, arkanızdakiler gelip size kavuşsunlar!" dedi. O sırada, uzaktan İslâm süvarileri gözükünce, Malik b. Avf, arkadaşlarına: "Bakınız, neler görüyorsunuz?" diye sordu.
Arkadaşları: "Atlar üzerinde, mızraklarını atlarının kulakları arasına uzatmış, uzun bacaklı bir kavim görüyoruz!" dediler.
Malik b. Avf: "Onlar, kardeşleriniz Süleym oğullarıdır!
Onlardan size zarar gelmez!"dedi. Vadinin içine girdikleri zaman, arkalarından, başka bir süvari birliğinin gelmekte olduğu görüldü.
Malik b. Avf, arkadaşlarına: "Bakınız!
Neler görüyorsunuz?" diye sordu.
Arkadaşları: "Mızraklarını yanlamasına uzatmış, atları üzerinde, kendilerini belli etmeyen bir kavim görüyoruz!" dediler.
Malik b. Avf: "Onlar, Evs ve Hazreclerdir.
Onlardan da size zarar gelmez!" dedi. Dağ yolunun dibine varınca, Benî Süleymlerin gittikleri yolu tuttular.
Orada birtakım atlılar göründü.
Malik b. Avf: "Bakınız!
Neler görüyorsunuz?" diye sordu.
Arkadaşları: "Atlar üzerinde, heykeller gibi kimseler görüyoruz!" dediler.
Malik b. Avf: "Onlar, Ka'b b. Lüeyylerdir!
Onlar sizinle çarpışırlar!" dedi. Süvariler gelip sarınca, Malik b. Avf esir düşmekten korkarak hemen atından indi.
Bir çalının içine saklandı.
Sonra, kaya aralarından, dağın tepesindeki hurma ağacının yanına kadar çıkıp canını kurtardı, arkasından gelenlere yakalanmadı Malik b. Avf, arkadaşlarına: "Bakınız!
Daha neler görüyorsunuz?" diye sordu.
Arkadaşları: "Uzun bacaklı, mızraklarını omuzlarının üzerlerine koymuş, başlarına bez sarmış birtakım atlılar; aralarında da, başına sarı sarık sarmış, mızrağı omuzunda, sert adımlarıyla yeri sarsa sarsa yürüyen bir adam görüyoruz!" dediler. Malik b. Avf: "İşte o, Safiyye'nin oğlu Zübeyr b. Avvam'dır!
Lata yemin ederim ki; o, sizinle karşılaşacak!
Sizi yerinizden ayıracaktır!" dedi. Malik b. Avf kaçıp kendisine ait Liyye kalesine, oradan da Sakîflerin kalesine sığındı .
Ebu Âmir el-Eş'arî Evtas'ta Savaştı ve Orada Şehit Oldu
1. Eymen b. Ubeyd,
2. Sürâka b. Haris,
3. Ebu Âmir el-Eş'arî.
4. Rukaym b. Sabit,
5. Zeyd b. Rebia.
Allah onlardan razı olsun!
Halid b. Velid Yaralandı veYarası İyileşti
Peygamberimiz Aleyhisselam; Huneyn'de alınan esirlerle ganimet mallarını biraraya toplattı ve bunların üzerine Mes'ud b. Amr el-Gıfârî'yi memur etti.
Esirlerle ganimet mallarının Ci'râne'ye götürülüp orada tutulması için emir verdi.
Tufeyl b. Amr'ın Zülkeffeyn Putunu Yıkmaya Gönderilişi
Peygamberimiz Aleyhisselam Hevâzinleri bozguna uğratıp Taif üzerine yürümek istediği sırada, Tufeyl b. Amr "Yâ Rasûlallah! Beni Amr b. Hümeme'nin putu olan Zülkeffeyn'e gönder de, onu yıkayım?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Olur!" buyurdu.
Onu Zülkeffeyn'i yıkmaya, yok etmeye gönderdi.
Kavminin İslâm ordusunu desteklemek üzere Taife gelip kavuşmalarını sağlamasını da ona emir buyurdu.
Tufeyl b. Amr, acele kavminin yanına gitti.
Zülkeffeyn; Huzâaların ve Devsîlerin putu idi.
Bunlar, hac yaptıktan sonra Zülkeffeyn'in yanına uğrayıp tazim vazifelerini yerine getirmedikçe, evlerine gelmezlerdi Zülkeffeyn putu tahtadan yapılmıştı.
Tufeyl b. Amr onu yıktı.
Kırdı.
Üzerinde ateş yaktı.
Ateş birden alevlenip tutuştu.
Tufeyl b. Amr, onu böyle ateşe verip yakarken,şöyle diyordu: "Ey Zülkeffeyn!
Ben senin kullarından değilim.
Bizim doğumumuz, senin doğumundan daha eskidir!
Ben senin içine ateş doldurdum!" Zülkeffeyn yakılıp ortada tapılacak birşey kalmayınca, Devs kabilesi halkı topluca Müslüman oldular
Yüce Allah onlardan razı olsun! Tufeyl b. Amr, yanına kavminden 400 kişi alarak acele yola çıktı.
Gelişinden dört gün sonra, Peygamberimiz Aleyhisselama kavuştu.
Yanında, ağır savaş aracı olarak debbabe ile mancınık da getirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Ezd topluluğu!
Bayrağınızı kim taşıyor?" diye sordu.
Tufeyl b. Amr: "Bayrağı Cahiliye çağında Numan b. Zarâfe veya Bâziyetü'l-Lehbî adındaki kişi taşır idi" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam "Ona taşıtmakta isabet etmişsiniz!" buyurdu.
Kur'ân-ı Kerîm'de Huneyn Savaşı
"Andolsun ki; Allah, birçok yerlerde ve Huneyn gününde, size yardım etmiştir.
(O Huneyn gününde ki) çokluğunuz size kibir ve gurur vermişti de, bu, size gelecek şeyden birşeyi gidermeye yaramamıştı. Yeryüzü, o genişliğine rağmen, başınıza dar gelmişti.
(Düşman karşısında) bozguna uğrayarak gerisin geri dönüp gitmiştiniz.
Sonra, Allah, Resûlü ile mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi.
Görmediğiniz ordularını indirdi ve kâfirleri azaplandırdı.
Bu, o kâfirlerin cezası idi.
Sonra, Allah, bunun ardından kimi dilerse tevbesini kabul eder.
Allah çokyarlıgayıcı ve esirgeyicidir." - Tevbe Suresi : 25-27-
Hz. Peygamber ile Hevâzinliler arasında yapılan savaş (8/630) Kur’ân-ı Kerîm’de adına yer verilen iki gazveden biridir (diğeri Bedir).
Hz. Peygamber, Huneyn’den sonra ele geçirdiği ganimet malları ile birlikte Mekke’nin 15 km. kadar kuzeyindeki Ci‘râne mevkiine gelmiştir
Buradan sonra ise Huneyn’de dağılan düşmanın büyük kısmının kaçıp sığındığı Tâif üzerine yürümüştür. Mekke ile Necid arasında ve güneyde Yemen’e kadar uzanan bölgelerde yayılmış olan Hevâzin kabileler topluluğu ile Kureyş arasında ticarî rekabetin de tesiriyle Câhiliye döneminden beri süregelen bir düşmanlık vardı. Bu düşmanlık, Kureyş’e mensubiyeti sebebiyle Resûl-i Ekrem’e ve onun getirdiği İslâmiyet’e de yönelmişti. Hevâzinliler’den özellikle göçebe hayatı yaşayan bazı kabileler Hudeybiye Antlaşması’nın yol emniyetiyle ilgili hükümlerini ihlâl ettiklerinden Hz. Peygamber üzerlerine bazı küçük seriyyeler göndermişti. Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber’in Tâif yolu üzerindeki Nahle’de bulunan Uzzâ heykelini yıktırması, aynı âkıbetin kendi putları olan Lât’ın da başına geleceğini düşünen Hevâzin kabilesinin mühim bir kolunu teşkil eden ve Tâif’te yaşayan Sakifliler’i telâşlandırdı. Sakifliler de o sırada yürüyüşe geçerek Evtâs’ta toplanmaya başlayan Hevâzinliler’e katıldılar. Düşman ordusunun kumandanlığını otuz yaşlarındaki Mâlik b. Avf en-Nasrî yapıyordu. Ordugâhını Evtâs’ta kuran Mâlik müslümanlarla topyekün savaşı göze almış ve bunun için tecrübeli kişilerin muhalefetine rağmen askerlerinin kadın, çocuk, mal ve hayvanlarını da yanlarına almalarını emretmişti; böylece onların en değerli varlıklarını savaş meydanında bırakıp kaçmalarına engel olabileceğini düşünüyordu. İstihbaratçısı Abdullah b. Ebû Hadred el-Eslemî’den Hevâzin ve Sakif kabilelerinin Evtâs vadisinde toplandıkları haberini alan Resûlullah hemen savaş hazırlıklarına başladı ve Mekke’nin fethinden on yedi gün sonra 6 Şevval 8 (27 Ocak 630) tarihinde 12.000 askerle yola çıktı. Askerlerin 10.000’ini fetih için Medine’den gelenler, 2000’ini de ganimet ele geçirmeyi düşünen veya Hevâzinliler’e düşman olan Mekkeliler teşkil ediyordu. Bu sefer sırasında kullanılmak üzere Hz. Peygamber, henüz İslâm’a girmeyen ve kendisine Mekke’nin fethinden sonra dört ay süre tanınan Safvân b. Ümeyye’den 100 zırhla bunlara yetecek kadar silâh ve 50.000 dirhem, amcasının oğlu Nevfel b. Hâris’ten 300 mızrak, Abdullah b. Ebû Rebîa ile Huveytıb b. Abdüluzzâ’dan 40.000’er dirhem ödünç aldı ve bunları savaştan sonra kendilerine iade etti. İslâm ordusunda Ümmü Umâre, Ümmü’l-Hâris ve Ümmü Süleym gibi kadınlar da bulunuyordu. Huneyn’e gece ulaşan İslâm ordusu şafak sökünceye kadar beklemiş, fecir vakti Süleymoğulları’ndan 100 süvarinin oluşturduğu Hâlid b. Velîd’in kumandasındaki öncü birliğinin arkasından harekete geçmişti. Hevâzinliler ise müslümanlardan önce vadiye gelmiş, en dar ve kumlu yerine pusu kurmuşlardı. İslâm askerleri buraya varınca Hevâzinliler onları ok yağmuruna tuttular. İslâm ordusunun büyük bir kısmı düzensiz bir biçimde geri çekilmeye başladı. Bir süre sonra Hz. Peygamber’in etrafında muhacir, ensar ve Ehl-i beyt’ten çok az sayıda asker kalmıştı. Bu bozgun üzerine, fetih sırasında müslüman olmuş veya henüz İslâmiyet’i kabul etmemiş bir kısım Mekkeliler bu duruma nasıl sevindiklerini ifade eden sözler sarfetmişlerdir Kur’ân-ı Kerîm’de bu bozguna, 12.000 kişilik ordudan gurur duyan bazı müslümanların kendilerine çok güvenmeleri ve böbürlenip övünmeleri sebep gösterilmiştir: “Andolsun ki Allah size birçok yerde ve sayınızın çokluğundan dolayı övündüğünüz, fakat çokluğunuzun size fayda vermediği, yeryüzünün bütün genişliğine rağmen dar gelip de sonunda arkanızı dönüp kaçtığınız Huneyn Savaşı’nda da size yardım etmişti” (et-Tevbe 9/25). Dağılan orduyu toplamak üzere Resûl-i Ekrem, “Ey insanlar, nereye gidiyorsunuz? Bana geliniz! Ben Allah’ın elçisiyim. Ben Abdullah’ın oğlu Muhammedim!” diye sesleniyor fakat sözlerini duyuramıyordu. Nihayet gür sesli Abbas’ın yardımıyla savaş meydanından kaçanların geri dönmesi sağlandı ve tekrar hücuma geçilerek büyük bir zafer kazanıldı. Kur’ân-ı Kerîm’de bu hususa şöyle işaret edilmiştir: “Bozgundan sonra Allah peygamberine ve müminlere sükûnet veren rahmetini indirdi; sizin görmediğiniz ordular gönderdi ve münkirleri kahrederek azap verdi ki işte kâfirlerin cezası budur” (et-Tevbe 9/26). Yenilginin ardından kaçan Hevâzinliler’in büyük kısmı kumandanları Mâlik ile birlikte Tâif’e, bir kısmı da Evtâs’a sığındı; geri kalanlar ise Nahle’ye yöneldiler. Resûl-i Ekrem savaşın ertesi günü kendisi Tâif üzerine yürürken bir birliği Evtâs’a, bir birliği de Nahle’ye sevketti. Bunlardan ikincisi, kaçanların dağlara çıkmaları üzerine takipten vazgeçerek geri döndü. Ebû Âmir el-Eş‘arî kumandasındaki diğer birlik Evtâs’ta Hevâzinliler’le yaptığı savaşı kazandı; ancak Ebû Âmir şehid düştü.Kumandayı alan Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, ele geçirdiği esirlerle ganimetleri Hz. Peygamber’in tâlimatı gereği Ci‘râne’ye getirdi.
Esirler arasında Hz. Peygamber’in sütkardeşi Şeymâ da vardı. Resûl-i Ekrem onu çeşitli hediyelerle kabilesine gönderdi.