Hudeybiye

  HUDEYBİYE SEFERİ

Hicretin 6. yılında Zilkade ayında vuku bulmuş, Peygamberimiz Aleyhisselam, Zilkade ayının başında, Pazartesi günü, devesi Kasvâ'ya binip Müslümanlarla birlikte yola çıkmıştır.
Hudeybiye; ne büyük, ne de küçük,
orta büyüklükte bir köy olup, altında
Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at edilen ağaçtan  dolayı Şecere Mescidi diye anılan mescidin yanındaki kuyunun ismini almıştır.

Hudeybiye ile Mekke arası bir merhaleliktir.
Medine ile arası ise dokuz merhaleliktir.

Hudeybiye'nin bir kısmı Harem,
bir kısmı da Hıll'dir, yani Harem dışıdır.


Peygamberimiz Aleyhisselam; bir gece rüyasında ashabıyla birlikte korkusuzca girip Beytullah'ı (Kabe'yi) tavaf ettiklerini, ashabdan bazılarının saçlarını kazıttıklarını bazılarınında saçlarını kısalttık­larını görmüştü.
Peygamberimiz Aleyhisselam rüyasını ashabına: "Ben rüyada gördüm ki; siz muhakkak Mescid-i Haram'a gireceksiniz, başlarınızı kazıtacak, saçlarınızı kısalttıracaksınız!" diyerek haber verdi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, gördüğü bu rüya üzerine, umreye, Kabe'yi tavaf ve ziyaret etmeye niyetlendi.
Ashab çok sevindiler.
Hemen o yıl Mekke'ye gireceklerini
sandılar ve umdular.

Peygamberimiz Aleyhisselamın bu rüyası, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır "Andolsun ki; Allah, Resûlünün gördüğü rüyanın hak ve gerçek olduğunu doğrulamıştır.
İnşaallah, hepiniz, emniyet içinde, kiminiz başlarınızı kazıtarak, kiminiz de saçlarınızı kısaltarak, Mescid-i Haram'a korkusuzca muhakkak gireceksiniz..."
Fetih : 27

Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, umre için hazırlanmalarını ashabındanbazılarını söyledi.
Onlar da, yola çıkmak üzere, hemen hazırlandılar.

Ashabdan Bazılarının Medine'de Görevlendirilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabdan İbn Ümmi Mektum'u Medine'de yerine vekil bıraktı.
İbn Ümmi Mektum, namaz kıldırmakla görevlendirilmişti.
Nümeyle b. Abdullah ile Külsûm b. Husayn, Medine'nin korunma ve idare işlerine bakacaklardı.

Medine'den Yola Çıkış ve
Yola Çıkanların Sayısı

Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte yola çıkanların sayısı 1400 idi.
1400'den fazlası, Bedevî Arapların yolda gelip katılmalarından ileri gelmiştir.
Bunlardan 100 kişi, Eşlem kabilesindendi.

Sefere, kadınlardan da:
1. Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Ümmü Seleme,
2. Ümmü Umâre,
3. Ümmü Meni,
4. Ümmü Âmirü'l-Eşheliyye de
katılmış bulunuyordu.

Hazırlanan Kurbanlık Develerin Sayısı
Kurban edilmek üzere 70 deve hazırlanmıştı .

Hz. Ebu Bekir, Abdurrahman b. Avf,
Hz. Osman, Talha b. Ubeydullah ve
Sa'd b. Ubâde, kurbanlık develerini kendileri hazırlamış olan zengin sahabiler arasında idiler.

Zülcedr yaylımında yayılmakta bulunan develerin Medine'ye getirilip Zülhuleyfeye kadar sürülerek götürülmesi, Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından Naciye b. Cündüb el-Eslemî'ye emredilmişti.

Yola çıkan Müslümanlardan
200'ü atlı idi.

Müslümanların yanlarında, kınlarında sokulu olan kılıçlarından başka silahları da bulunmuyordu. 
Bu da, yolcu silahı idi.

Bir Süvari Birliğinin Öncü Olarak
Yola Çıkarılışı


Peygamberimiz Aleyhisselam, Muhacir ve Ensardan 20 kişilik bir süvari birliğini, Said! b. Zeyd el-Eşhelî'nin kumandası altında öncü olarak yola çıkardı.

1. Mikdad b. Amr,
2. Ebu Ayyaş ez-Zürakî,
3. Hubab b. Münzir,
4. Âmir b. Rebia,
5. Saîd b. Zeyd,
6. Ebu Katâde,
7. Muhammed b. Mesleme...
yola çıkarılan süvari birliği arasında bulunuyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Abbâd b. Bişri" de, 20 kişilik süvari birliği içinde, Kureyş müşriklerinin tutum ve davranışlarını gözetlemek üzere gönderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yola çıkardığı öncü süvari birliğinin arkasından, Naciye b. Cündüb'ü de, yanına Eşlemlerden bazı gençleri katarak, kurbanlık develerle birlikte yola çıkardı.

Medine Çevresindeki Bedevî Arapların
Sefere Katılmaktan Kaçınmaları


Medine çevresinde oturan Cüheyne ve Müzeyne bedevîlerinden, sefere katılmaları istenilmişti.
Gerek bunlar, gerek Bekr oğulları, mallarını ve çoluk çocuklarını bahane ettiler ve aralarında da: "Muhammed, bizi atlar ve silahlarla desteklenmiş düşman bir kuvvetle çarpıştırmak mı istiyor?!
Muhammed'le ashabı, boğazlanacak yemlik develer gibidirler!
Onlardan hiçbirisi, bu seferlerinden sağ olarak dönemeyeceklerdir!
Çünkü, kendileri, yanlarında silahları bulunmayan, sayıca da çok olmayan bir cemaattirler.
Bedir'de öldürülmüş olan adamları için öç almaya and içmiş bir kavmin üzerine gidiyorlar!?" diye konuştular.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına katılarak gitmekten kaçındılar.

Kureyş müşriklerinin, Peygamberimiz Aleyhisselama karşı, ya çarpışmaya, ya da onun Beytullah'ı ziyaretine engel olmaya kalkışacaklarından korktular; Peygamberimiz Aleyhisselamın bu yoldaki daveti karşısında hareketsiz kaldılar.

Yüce Allah, onların bu uygunsuz tutum ve davranışlarını Kur'ân-ı Kerîm'de açıklayıp yerdi.

Hz. Ömer'le Sa'd b. Ubâde'nin
Endişeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zülhuleyfe'ye geldiği zaman, Hz. Ömer "Yâ Rasûlallah! Seninle harp halinde bulunan bir kavmin üzerine silahsız ve atsız olarak varıp gire­cek misin?!
Ebu Süfyan ve adamlarının bize saldırmalarından endişe etmiyor musun?
Gerektiğinde onlarla çarpışmak için yanımıza silahlarımızı almayalım mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bilmiyorum! Ben, umreye niyetlenmiş iken, silah taşımak istemem!" buyurdu.
Sa'd b. Ubâde de: "Yâ Rasûlallah! Keşke yanımızda silah taşısaydık, onların şüpheli bir hareketlerini görürsek, üzerlerine yürürdük!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben silah taşımam!
Ben ancak umreye niyetlenerek yola çıkmışımdır!" buyurdu.

Zülhuleyfe'de İhrama Giriliş

Peygamberimiz Aleyhisselam, Zülhuleyfe'de öğle namazını kıldı.
İhrama girdi. 
İki rekat namaz kıldı.
Kıbleye döndü ve: "Lebbeyk! Allâhümme lebbeyk!
İnnel hamde ve'n-nîmete leke vel mülke lâ şerîke lek!
"diyerek telbiye etti.
Müslümanlar da, orada ihrama girdiler.
Zülhuleyfe'de ihrama girememiş olanlar ise,Cuhfe'de ihrama girdiler.

Kurbanlık Develerin Alâmetlenişi

Peygamberimiz Aleyhisselam, kurbanlık develerden getirtip üzerlerine çul örttü.
Onlardan birisinin boynuna, kendisi için, boğmuklarını taktı.
Hörgücünü bıçakla çizip kanatarak nişanladı, kalanlarını da nişanlaması, alâmetlemesi için, Naciye b. Cündüb'e emir buyurdu; nişanlandı.
Müslümanlarda, kurbanlık develerini böylece nişanladılar.

Büsr b. Süfyan'ın Tecessüs İçin
Mekke'ye Gönderilişi


Peygamberimiz Aleyhisselam,
Büsr b. Süfyan'ı çağırdı.

Gözcü olarak Mekke'ye gönderdi ve: "Benim umre yapmak istediğimi Kureyşîlere ulaştır.
Onlardan elde edebileceğin bilgileri de, dönüp bana bildir!" buyurdu

Kureyş Müşriklerinin Kararları ve
Bir Süvari Birliğini
Kurâu'l-Gamîm'e Göndermeleri

Kureyş müşrikleri, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'ye gelmek üzere bulunduğunu işitince, görüş sahibi olan adamlarını topladılar.
Durumu aralarında konuştular ve: "Araplardan işitildiğine göre; o herhalde umre yapmak bahanesiyle askerlerini Mekke'ye sokmak istiyordur!
Mekke'ye sulhen girse de, onunla aramızda, çarpışmaktan başka birşey olmayacaktır!
Vallahi, kımıldayan gözlerimiz bulundukça, buna imkân verilmeyecektir!
Haydi, reylerinizi, görüşlerinizi ortaya koyunuz!" dediler.
Nihayet, aralarında görüş birliğine vardılar.
Bu işi yönetmeyi de, rey ve görüş sahibi adamlarından Safvan b. Ümeyye,Süheyl b. Amr ve İkrime b. Ebu Cehil'e havale ettiler.
Başlarında Halid b.Velid veya İkrime b. Ebu Cehil olmak üzere, süvarileri acele Kurâu'l-Gamîm'e yolladılar.

Kureyş Müşriklerinin Ehâbiş'ten Kendilerine Tâbi Olanlar ile Sakîf'leri Yanlarına Almaları ve Ehâbiş'e Evlerinde Ziyafet Çekmeleri

Kureyş Müşriklerinin Dağ Başlarına
Gözcüler Dikmeleri ve Karargâhlarını
Beldah'ta Kurmaları

Büsr b. Süfyan'ın Kureyş Müşrikleri
Hakkında Edindiği Bilgiler


İslâm gözcüsü Büsr b. Süfyan, Mekke'ye girip Mekkelilerin konuştuklarını, görüşlerini dinledikten sonra, dönüp Usfan'ın arkasındaki Gadîrü'l-Eştat mevkiinde Peygamberimiz Aleyhisselama kavuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu görünce: "Ey Büsr! Arkandakilerden ne haber var?" diye sordu.
Büsr: "Yâ Rasûlallah!
Senin kavmin olan Ka'b b. Lüeyy ile Âmir b. Lüeyy, senin geldiğini işitmişler.
Üzerlerine zorla gireceğinden korkarak, sana karşı, Ehâbiş ile kendilerine bağlı kabilelerin ittifaklarını sağlamış; Ehâbiş ile kendilerine katılanlara, develer keserek, yüksek binalarda ve evlerinde ziyafetler çekmiş; Halid b. Velid'in kumandası altında ikiyüz atlıyı ileri sürmüşlerki, onlar şimdi Gamım'deler.
Dağ başlarına gözcüler ve gözetleyiciler dikmiş; sütlerinden faydalanacakları sağmal ve yavrulu develerini, hâsılı döllerini döşlerini yanlarına almış; seni Mescid-i Haram'dan men için kaplan postu giy­inmiş; Beldah vadisine kadar gidip orada çadırlarını kurmuş oldukları halde, onları gerimde bırakmış bulunuyorum.
Gerimde bıraktığım Ka'b b. Lüeyy ve Âmirb. Lüeyyler, senin için Ehâbiş'i toplamışlar.
Beytullah'tan men etmek için seninle çarpışacaklar!
Müşrikler sana karşı pek çok yığınak yapmışlardır; muhakkak seninle çarpışacak, Beytullahtan, Beytullah'ı ziyaretten seni men edeceklerdir.
Seni Mekke'ye sokmamak için and içmişlerdir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Eyvah! Kureyş helak oldu!
Zaten harp onları yiyip tüketmiştir.
Ne olurdu, kendileri, benimle öteki Araplar arasından çekilseydiler, beni onlarla başbaşa bıraksaydılar!
Onlar beni yenecek olurlarsa, zaten kendilerinin de istedikleri bu olduğuna göre, istekleri gerçek­leşmiş olurdu.
Eğer Allah beni onlara galip kılacak olursa, ya onlar akın akın İslâmiyete girerlerdi, yahut savaşır­lardı.
Kureyş müşrikleri ne sanıyorlar?
Vallahi, Allah'ın yaymak üzere beni göndermiş olduğu din için çarpışmaya devamdan geri durmayacağım!
Allah ya bu dini galip ve üstün kılar, ya da bu yolda şu boynumun yanı gider!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanlara: "Halid b. Velid, birtakım Kureyş süvarileriyle gözcü olarak Gamîm mevkiinde bulunuyor.
Siz şimdi yolun sağ tarafını tutup gidiniz!" buyurdu.
Halid b. Velid, Peygamberimiz Aleyhisselamla yanındakilerin orada olduklarını anlayamadı.
Ancak, kalkan kara tozlan görünce, ayağıyla tepip hayvanını koşturarak, Müslümanların geldiğini Kureyşîlere haber vermeye gitti.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, Müslümanlarla birlikte yollarına devam etti.

Peygamberimiz Aleyhisselamın Gamîm'de Durup Ashabına Hitabda Bulunması ve Durum Hakkındaki Görüşlerini Sorması

Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanların yanına varıp ayakta durdu.  Şehadet getirdi, Allah'a hamd etti, O'na lâyık olduğu üzere senada bulundu.
"Emmâ ba'd=İmdi, bundan sonra ey
Müslümanlar cemaati!" diyerek söze başladı ve şöyle buyurdu: "Kureyş müşrikleri Ehâbiş'e  (kabileler topluluğuna) tirit yedirerek Beytullah'ı tavaftan bizi alıkoymak istiyorlar?
Bu yoldaki görüşlerinizi bana söyleyiniz?
Doğruca Beytullah'a yönelip ilerlememizi ve bizi ondan alıkoymak isteyenlerle çarpışmamızı mı uygun görüyorsunuz; yoksa bu yolda bize karşı Kureyş'e yardımcı olanları gerimizde bırakıp müşrik­lerin çoluk çocuklarının üzerlerine mi yürüyelim?
Bu takdirde, onlar oldukları yerde oturup kalırlarsa, yağmalanmış, tasalanmış olarak oturup kalmış olurlar.
Eğer bizi takibe kalkarlarsa, zayıf ve bitkin olarak takibe kalkmış olurlar.
Allah da onları rezil ve rüsvay eder" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir: "Allah ve Allah'ın
Resûlü daha iyi bilir.
Yâ Rasûlallah! Sen şu Beyt-i Haram'ı tavaf, ziyaret maksadıyla yola çıktın.
Ne bir kimseyi öldürmek, ne bir kimse
ile çarpışmak istemezsin.
Hal böyle olunca, sen Kabe'ye doğru yürü!
Kim bizi Kabe'den men etmeye kalkarsa, biz de onunla çarpışırız!
Yâ Rasûlallah! Biz Mekke'ye, Mekkelilere doğru yürümemizi uygun görüyoruz.
Şüphe yok ki, Yüce Allah sana yardım eder.
O, senin yardımcındır" dedi.
Diğer sahabiler de: "Allah ve Allah'ın
Resûlü daha iyi bilir!
Ey Allah'ın Peygamberi!
Biz ancak umre için ihrama girip buraya gelmiş bulunuyoruz.
Yoksa, hiçbir kimse ile çarpışmaya gelmedik.
Fakat, Beytullah'la aramıza girecek,
ziyaretimize engel olmaya kalkışacak
olanlar olursa, onlarla çarpışırız!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Haydi, öyleyse, Allah'ın ismiyle yürüyünüz!"buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hudeybiye'de bulunduğu müddetçe, bütün namazlarını, Mekke Haremi sınırlarının içine giren yere
giderek orada kılardı.

Urve b. Mes'ud Peygamberimiz Aleyhisselamın Huzurunda

Urve b. Mes'ud, kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselamın karargâhına doğru geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.  
Önüne oturdu.
"Yâ Muhammedi Sen birtakım derme, devşirme insanları başına toplamış, sonra da onları kavim ve kabilenin yanına kadar getirmişsin!?  
Yâ Muhammedi Ben senin kavmin olan Ka'b b. Lüeyy ve Âmir b. Lüeyy kabilelerini, Hudeybiye'nin hiç kesilmeyen sularının başlarına konmuş; sütlü ve yavrulu develeri, kadın ve çocukları da yanlarında bulundurdukları, sana karşı Ehâbiş ile kendilerine bağlı bulunan birçok kabileleri de davet edip toplamış oldukları halde gerimde bıraktım geldim.
Onlar kaplan postu giymişler;  seninle Beytullah arası­na gerilip ölmedikçe, seni oraya, hiçbir zaman yanlarına sokmamak,bırakmamak için and içmiş bulunuyorlar!" dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Urve'ye Cevabı ve Teklifleri

Urve b. Mes'ud, sözlerini söyleyip bitirince,  Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Urve! Allah için söyle! Şu kurbanlık develerin kurban edilmelerine, şu Beytullah'ı ziyaret ve tavafa engel olunur mu?! Biz savaşmak için gelmedik! Biz ancak umremizi eda edip kurbanlarımızı kesmek için geldik. Sen kavmine git! Onlar benim de kavim ve kabilemdir. Harp onları korkutmuştur. Onlar şunu iyi bilsinler ki, harpte bir hayır yoktur. Harp ancak onlardan yiyip tüketeceğini yiyip tüke­tir! Onlarla benim aramda çarpışmayı bırakmak için bir müddet belirleyelim. Böylelikle nesiller çoğalır, kötülüklerden de emniyet ve selamette kalınır. Onlar benimle Beytullah arasından çekilsinler, umremizi eda edelim ve kurbanlık develerimizi kese­lim! Sonra, onlar sair insanlarla benim arama girmekten de vazgeçsinler. Eğer insanlar bana galip gelirlerse, zaten kendilerinin istedikleri de budur. Eğer Allah beni insanlara galip kılarsa, o zaman, kendileri şu iki şeyden birisini seçerler: Ya hazır­lanmış olarak benimle çarpışırlar, ya da toptan İslâmiyet dairesine katılırlar. Vallahi, ben, bu din uğrunda, başım gövdemden ayrılıncaya (ölünceye), Allah'ın bu husustaki hükmü yerine gelinceye kadar, insanların aklarına, karalarına karşı savaşacağım!" buyurdu.

Urve b. Mes'ud'un Tekrar Konuşmaya Başlaması

Urve b. Mes'ud: "Sen onlarla çarpışmaya kalkışırsan, iki şey arasında bulunacak, muhakkak onlardan birisiyle karşılaşacaksın.
Söyle bakayım: Sen kendi kavmini yok etmeni uygun görür müsün?! Sen, senden önce, Araplardan böyle kendi aslını, kökünü kazıyan bir kimse çıktığını hiç işittin mi?
Biz işitmedik
Eğer ikinci durum ile karşılaşılacak olunursa yani senin yanında görünenlerin seni bırakıp dağılmaları gibi bir durumla
karşılaşacak olursan, hal nice olur?!
Gerçi, senin yanında Mekkeli ve Medineli
bazı önemli kişiler görüyorum.
Fakat, her biri bir başka yerden gelmiş, derme, devşirme, karmakarışık, başları dara gelince başın­dan dağılıp kaçışıverecek, seni yapayalnız bırakacak, ayaktakımı sayılabilecek insanlar da görüyo­rum  ki, ben onların ne eşraftan olduklarını, ne de soylarını biliyor değilim.  Allah'a yemin ederim ki; bunlar yarın başından dağılacaklardır!" dedi.
 
Urve b. Mes'ud konuşurken, Hz. Ebu Bekir Peygamberimiz Aleyhisselamın arkasında ayakta dik­ilmiş, duruyordu.  Urve'nin sözüne çok kızdı   ve ona: "Ashaba dil uzatmayı bırak!
 Biz mi onun başından kaçıp dağılacak
ve onu yapayalnız bırakacağız?!"
diyerek Urveye çıkıştı.

    Urve'nin Peygamberimiz ve
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ashabı
Hakkındaki Müşahedelerini Müşriklere Anlatışı


Urve b. Mes'ud; ashabın Peygamberimiz Aleyhisselama nasıl davrandıklarını, ne yaptıklarını gözucuyla süzmeye, inceleyip durmaya başladı. Ashabın Peygamberimiz Aleyhisselama bağlılıklarını, davranışlarını gözleriyle gördükten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrıldı, hayvanına bindi,
Kureyş müşriklerinin yanına döndü ve onlara: "Ey Kureyş cemaati!Bilirsiniz ki; sizler benim dayılarım ve kabilem olursunuz ve bana halkın en sevgili olanısınız. Halkı toplantı yerlerinde sizin için toplamaya çalışmış, onlar yardıma gelmedikleri zaman da, ev halkımla yanınıza gelmiş, size yardım etmek arzusu ile aranızda oturmuş durmuşumdur. Bilirsiniz ki; siz öldükten sonra, ben de yaşamak istemem!
Ey kavmim! Vallahi, ben vaktiyle birçok hükümdarın; Kayser'in, Kisrâ'nın, Necaşî'nin huzurlarına elçi olarak çıkmışımdır.
Vallahi, ben bunlardan hiçbir hükümdarın adamlarının onları Muhammed'in ashabının Muhammed'i saydıkları, ululadıkları gibi saydıklarını, ululadıklarını görmedim!  
Vallahi, ben kavmi arasında Muhammed'in ashabı arasındaki itibarı gibi itibarlı olan hiçbir hüküm­dar görmedim  
Bilirsiniz ki; ben birçok ulu kişiler görmüş, hükümdarların yanlarına varmışı m dır. Allah'a yemin ederim ki; ashabı arasında Muhammed'den daha büyük sayılan ne bir hükümdar, ne de bir ulu kişi görmüşümdür!
 Muhammed onlara birşey buyurduğu, işaret ettiği zaman, onlar hemen onu yerine getirmek için üşüşüyorlar!  
Ashabı, onun yanında konuşurlarken,  
seslerini yükseltmiyor, kısıyorlar.
Ona besledikleri derin saygılarından
dolayı, onun yüzüne dikkatlice bakmıyorlar,
gözlerini önlerine eğiyorlar!
 Ben bu kavmi iyice ölçtüm biçtim.
Siz isterseniz ona karşı kılıçlarınıza el atabilirsiniz.
Fakat, ben öyle bir kavim gördüm ki, ne yapılsa, onlar onu koruyacaklar ve ona hiçbir zararın erişmesine meydan vermeyeceklerdir! Ben öyle bir kavim gördüm ki, onlar hiçbir zaman onu bırak­mayacaklar, onun bir kılını bile teslim etmeyecekler, kimseyi onun tenine dokundurmayacakları
Artık siz iyice düşününüz!
  Görüşlerinizde zaafa ve gevşekliğe düşmekten sakınınız!
 Muhammed size güzel bir barış ve iyilik yolu,mütâreke teklif etmiş bulunuyor.
Siz bunu hemen kabul ediniz.
Ey kavmim! Size yaptığım öğüdümü kabul ediniz! Ben sizin için hayırlı bir öğütçüyüm. Bununla beraber, ben bu hususta halk tarafından size değil ona yardım olunacağından korkarım. Adamcağız şu Beytullah'ı tazim için gelmiştir, kendisinin yanındaki kurbanlık develeri kesecek ve dönecektir" dedi. Bütün gördüklerini ve Peygamberimiz Aleyhisselamın söylediklerini, onlara birer birer anlattı.

 Kureyş müşrikleri, Urveye: "Sen bir daha böyle konuşma ey Ebu Yâfur! Eğer bunu senden başkası söyleseydi, onu kınar, rezil ve rüsvay ederdik!  
Biz onu bu yılımızda Beytullah'ı ziyaretten alıkoyacağız!
Gelecek yıl, dönebilir ve Mekke'ye girip Kabe'yi tavaf edebilir" dediler.  
Urve b. Mes'ud, Kureyş müşriklerine: "Benim görüşüme göre, siz felâketten başka birşeye uğramayacaksınız!" dedi ve yanındakilerle bir­likte dönüp Taife gitti.

 Hıraş b. Ümeyyetü'l-Huzâî'nin
Müşriklere Elçi Olarak Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam,
Hıraş b. Ümeyyetü'l-Huzâî'yi, ne için geldiklerini
Kureyş eşrafına tebliğ etmek üzere
elçi olarak gönderdi.
Hıraş, Peygamberimiz Aleyhisselamın
Kureyş müşriklerine gönderdiği ilk elçi idi.
  Hıraş, Kureyş müşriklerinin yanına varıp:
"Biz buraya ancak umre yapmak maksadıyla
ihrama girmiş olarak geldik.
Yanımızda da, kurban için alıkonulmuş
develer bulunuyor.
Beytullah'ı tavaf edeceğiz, ihramdan
çıkıp geri döneceğiz!" dedi
  Kureyş müşrikleri, elçi Hıraş'ın bindiği
deveyi boğazladılar.
 Bunu yapan da, İkrime b. Ebu Cehil'di.
Hıraş'ı da öldürmek istedi ise de,
Hıraş'ın kavminden orada bulunan
bir adam onu himayesine alarak serbest bıraktırdı
  Hıraş, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına güçbela dönebildi ve başına gelenleri haber verip: "Yâ Rasûlallah! Sen onlara oradaki koruyucuları benimkinden daha çok olan birisini gönder!" dedi.

 Huleys b. Alkame'nin Müşrikler Adına
Peygamberimiz Aleyhisselamla
Konuşmaya Gelişi


Kinanelerden Huleys b. Al kame, Kureyş müşriklerine: "Bırakınız, onun yanına bir de ben gideyim!" dedi. Kureyş müşrikleri: "Haydi, kalk git!" dediler.  Huleys, o zaman Ehâbiş'in başkanı idi.  
Huleys, Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabına doğru gelirken
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu görünce: "Bu gelen, filan kişidir! Kendisi, kurbanlık develere saygı gösteren, ibadete ve Allah'ın emirlerini yerine getirmeye özenen bir kavimdendir.
Kurbanlık develerin hepsini ona doğru sürünüz de, görsün!" buyurdu.
Müslümanlar, kurbanlık develeri ona doğru sürdüler. Huleys'i de: "Lebbeyk! Allahümme lebbeyk!.." diyerek karşıladılar.
Huleys, Harem'de kurban edilmek üzere nişan vurulmuş, boyunlarına boğmukları takılmış, uzun müddet tutulmaktan, yünlerini yiyip tüketmiş, vadiye doğru akıp giden kurbanlık develere bakınca,
gözleri yaşardı ve: "Sübhânallah!
Bunların Beytullah'ı tavaf ve ziyaretten alıkonulmaları hiç de lâyık ve yerinde bir hareket değildir!
Lahm, Cüzam, Kinde ve Himyer kabileleri halkının haccına engel olunmuyor da, Abdulmuttalib'in oğlunun haccına engel olunuyor!?
Kabe'nin Rabbine andolsun ki; Kureyşîler, bu uygunsuz tutum ve davranışlarıyla helak olacaklardır!
Halbuki, bunlar umre yapmaktan başka bir maksatla gelmemişlerdir!" diyerek bağırmaktan kendisi­ni alamadı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Huleys'in
söylediği sözü uzaktan işitince:
"Evet! Öyledir ey Kinane oğullarından
olan kardeş!" buyurdu. Huleys, adamlarının (Kureyş müşriklerinin)
yanına döndü.  Kureyş müşriklerine: "Ey Kureyş cemaati! Ben onu Beytullah'tan alıkoymanın helâl olmadığı görüşündeyim!  " dedi. Huleys böyle konuşunca,
Kureyş müşrikleri ona hakaret ettiler:
"Biz senden hoşnut değiliz! Seni tarafımızdan nereye gönderdikse, senden memnun olmadık!
 
Müşriklerin Mikrez b. Hafs'ı Elçi
Olarak Göndermeleri


Mikrez b. Hafs, Kureyş müşriklerine: "Bırakınız, Muhammed'e bir de ben gideyim" dedi. Müşrikler: "Haydi, ona sen de git bakalım!" dediler, Mikrez'i Peygamberimiz Aleyhisselama gönderdiler. Peygamberimiz Aleyhisselam, Mikrez b. Hafs'ın geldiğini görünce: "Bu, Mikrez'dir; kötü ve gaddar bir adamdır!" buyurdu.
Mikrez gelince; Peygamberimiz Aleyhisselam, ona da, ötekilere söylediklerine benzer sözler söyle­di.
Mikrez kendisine söylenenleri müşriklere anlattı.

Hz. Ömer'in Kureyş Müşriklerine
Elçi Olarak Gönderilmek İstenilişi
ve Onun Yerine Hz. Osman'ın Gönderilişi

Peygamberimiz Aleyhisselam; Mekke'ye gelmekteki maksatlarının ne olduğunu Kureyş müşrikler­ine gidip eriştirsin, açıklasın diye, önce Hz. Ömer'i yanına çağırdı.
Hz. Ömer: "Yâ Rasûlalları! Ben hayatım hakkında Kureyş müşriklerinden korkarım.
Mekke'de, Adiyy b. Ka'b oğullarından olup beni koruyabilecek hiç kimsem yoktur.
Kureyş müşrikleri ise, benim kendilerine ne kadar düşman olduğumu, ne kadar kat ve sert davrandığımı bilirler.
Bununla beraber, yâ Rasûlallah! Muhakkak benim gitmemi istiyorsan, onların yanlarına gideyim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam hiçbir şey söylemedi, sustu.
Hz. Ömer: "Bu işe, elçiliğe, Mekke'de benden daha sayılır, Mekkeliler yanında benden daha nüfuzlu, orada ailesi ve koruyucusu benden daha çok olan bir kimseyi sana gösterebilirim ki; Osman b. Affan'dır!" dedi.
Hz. Ömer'in böyle mazeretini arz ve elçiliğe Hz. Osman'ı tavsiye etmesi üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Osman'ı yanına çağırttı, Ebu Süfyan'a ve Kureyş eşrafına elçi olarak onu gönderdi.
Gönderirken de: "Kureyşîlere git! Onlara haber ver ki; biz buraya hiç kimse ile çarpışmak için gelmedik!
Biz ancak şu Beytullah'ı ziyaret ve onun Haremliğine riayet ve tazim edici olarak gelmiş bulunuy­oruz.
Yanımızdaki kurbanlık develeri kesecek ve döneceğiz!
Sonra, onları İslâmiyete de davet et!" buyurdu.

Mekke'deki erkek kadın mü'minlerle görüşmesini, Mekke'nin yakında fethedileceğini kendilerine
müjdelemesini, Yüce Allah'ın dinine
yardımcı olduğunu, Mekke'de imanın
gizlenmeyip açığa vurulacağı günün
yakın olduğunu haber vermesini de emir buyurdu.
Hz. Osman kalkıp Beldah'a kadar gitti
Kureyş müşriklerini orada buldu.
Kureyş müşrikleri, ona: "Sen nereye gidiyor ve ne yapmak istiyorsun?"
diye sordular.
Hz. Osman: "Resûlullah Aleyhisselam beni size gönderdi.
Sizi Allah'a ve İslâmiyete davet ediyor.
Hepiniz İslâm dinine gireceksiniz!
Şüphe yok ki, Allah dinini yayacak,
Peygamberini aziz kılacaktır!
Bu hususta ona karşı koyan siz olmayın,sizden başkası olsun.
Eğer sizden başkaları ona karşı koyar ve galebe çalarlarsa-zaten sizin istediğiniz de budur istediğiniz yerine gelmiş olur.
Şayet Muhammed Aleyhisselam onlara galebe çalarsa, siz o zaman muhayyersiniz:
Ya halkın girdiği dine siz de girersiniz,
ya da çarpışırsınızki, çarpışabilecek
sayıda çokluksunuz.
Muhakkak ki, harpler sizi çok zayıflatmış ve zarara uğratmıştır.
İçinizden, birçok seçkin kişileri silip
süpürüp götürmüştür!
Bundan başka, Resûlullah Aleyhisselam size haber veriyor ki; kendisi buraya hiç kimse ile çarpışmak için gelmemiştir,
ancak umre yapmak için gelmiştir.
Yanında da, boyunlarına boğmuklar takılmış, nişanlar vurulmuş kurbanlık develer bulunuyor.
Onları kesecek ve dönüp geri gidecektir!" dedi.
Kureyş müşrikleri, Hz. Osman'ı dinledikten sonra: "Söylediklerini işittik.
Bunlar hiçbir zaman olamayacaktır!
Kendisi, üzerimize gelip zorla
Mekke'ye giremeyecektir!
Sahibinin katına dön, ona haber ver de,sakın bize yaklaşmasın!" dediler.
Eban b. Saîd b. Âs gelip Hz. Osman'a doğru vardı ve: "Hoşgeldin" dedi, istediğini yapmakta ona yetki tanıdı ve: "Dilediğini hiç kısma!" dedi.
Kendi atından inip, Hz. Osman'ı atın eğerine bindirdi.
Kendisi ise, onun terkisine bindi.
Mekke'ye girdiler.
Hz. Osman, gerek Beldahta, gerek Mekke'de, Ebu Süfyan, Safvan b. Ümeyye ve diğer Kureyş esnafıyla birer birer buluşup konuştu.
Hepsi de Hz. Osman'ın tekliflerini reddettiler.
Hz. Osman, Mekke'de oturan zayıf ve
koruyucusuz kadın erkek birçok mü'minin yanlarına vardı ve onlara:
"Resûlullah Aleyhisselam size Mekke'nin fethedileceğini müjdeliyor!
'Mekke'de imanın gizlenmeyeceği, açığa vurulacağı günün gölgesi üzerinize düşmüştür!' buyuruy­or" dedi.
Hz. Osman der ki: "Mekke'de görüştüğüm mü'minlerden bir erkekle bir kadına Resûlullah Aleyhisselamın müjdesini haber verdiğim zaman, onlar sevinçlerinden hüngür hüngür ağlamaya başladılar.
O kadar ağladılar ki, ağlamaktan ölecekler sandım.
Onlar: 'Resûlullah Aleyhisselama bizden selam söyle!
Onu Hudeybiye'ye indiren Allah, Mekke'nin içine girdirmeye de kadirdir!" dediler.

Hz. Osman'ın Kâbe'yi Yalnız Olarak
Tavaf Teklifini Reddedip
Müşrikleri Kızdırışı

Hz. Osman Kuneyş müşriklerine Peygamberimiz Aleyhisselamın dilinden söylenilecek olanları söyledikten, elçilik vazifesini tamamıyla yerine getirdikten sonra, Kureyş müşriklerinin uluları ona: "Sen Beytullah'ı tavaf etmek istersen, tavaf et!" dediler.
Hz. Osman: "Resûlullah Aleyhisselam onu tavaf etmedikçe, ben tavaf etmem!" dedi.  
Kureyş müşrikleri Hz. Osman'a kızdılar.  
Onu bir müddet yanlarında tuttular, bırakmadılar.
Hz. Osman Mekke'de üç gün kaldı.

Hz. Osman'ın Kâbe'yi Herkesten Önce
Tavaf Etmiş Olmasına Ashabın İmrenmeleri


Sahabiler: "Yâ Rasûlallah! Osman (Mekke'ye girip) Beytullah'a kavuştu, onu tavaf etti, ne mutlu!" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bizler tavaftan alıkonulmuş
bir halde iken, sanmam ki Osman Beytullah'ı bizsiz tavaf etsin!" buyur­du.

Sahabiler "Yâ Rasûlallah!
Osman Beytullah'a varıp kavuşmuş iken, Kureyşîler ona ne diye engel olsunlar?" dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Benim bu husustaki zannıma göre,
Beytullah'ı biz tavaf etmedikçe,
Osman da tavaf etmez!" buyurdu.

Hz. Osman'ın Öldürüldüğü
Haberi Üzerine "Rıdvan Bey'atı"nın Yapılışı


Müslümanlar, müşriklerin Hz. Osman'ı Mekke'de tutup, bırakmamalarına çok kızdılar. 
Kureyş müşriklerine elçi olarak gönderilmiş bulunan Hz. Osman'ın Mekke'de Kureyşîlerce bir müd­det tutulduktan sonra öldürüldüğü
hakkında haberler gelince,
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hal böyleyse, bu kavimle (Kureyş müşriki eriyle) çarpışmadıkça, buradan ayrılmayacağız!" buyurdu.
Ümmü Umâre der ki: "Resûlullah Aleyhisselamla Kureyş müşrikleri arasında elçiler gelip gittiği sırada, bir gün, Resûlullah Aleyhisselam bizim bulunduğumuz yere uğradı.
Ben kendisinin bir iş için geldiğini sandım.
O sırada, Osman b. Affan'ın öldürüldüğü haberi de kendisine gelmiş bulunuyordu.
Resûlullah Aleyhisselam, yanımıza oturunca: 'Yüce Allah bana bey'at yapılmasını emretti!' buyurdu.
Halkı kendisine bey'at'a çağırdı.
'Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) Resûlullah Aleyhisselama indi ve bey'at yapılmasını emretti.
Allah'ın ismiyle gidip bey'at ediniz!'
diye sesleniimesini emir buyurdu."
O sırada, Müslümanlar ağaçların altlarına dağılmışlar, gölgeleniyorlardı.
Hz. Ömer zırh gömleğini giymişti
Abdullah b. Ömer der ki: "Babam Ömer'le birlikte ben de gittim.
Kendisi bey'at için sesleniyor,  'Ey insanlar!
Bey'ata geliniz!
Bey'ata geliniz!' diyordu.
Seslenmesini bitirdiği zaman, bey'at işinin halka haber verildiğini arzedeyim diye, beni Peygamber Aleyhisselama gönderdi.
Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardığım zaman, halkı ona bey'at'a başlamış buldum.
O sırada, Resûlullah Aleyhisselam,
semüre ağacının altında oturuyordu.
Halk da ona doğru akın akın geliyordu.
Bey'at için Resûlullah Aleyhisselamın
çevresini sarmışlardı.
Kendisi, kılıcını da kuşanmış bulunuyordu.

Yapılan Rıdvan Bey'atının Şekli

Peygamberimiz Aleyhisselam Hudeybiye günü ağaç altında halkı kendisine bey'ata davet ettiği zaman, Sinan b. Ebi Sinan: "Yâ Muhammed!  Yâ Rasûlallah! Uzat elini, bey'at edeyim sana?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen bana ne üzerine bey'at edeceksin?" diye sordu.
Sinan b. Ebi Sinan: "Yâ Rasûlallah!
Senin gönlünde ne varsa, onun üzerine sana bey'at ediyorum!" diyerek bey'at etti.
Diğer Müslümanlar da, Peygamberimiz Aleyhisselama, Sinan b. Ebi Sinan'ın bey'atı üzere bey'at ettiler.
Bey'at ederken de: "Biz de, Sinan'ın sana yaptığı bey'at üzere bey'at ediyoruz!" dediler.
Buna göre; Müslümanlar, çarpışmaktan kaçmaksızın, ya fetih ve zaferi gerçekleştirecekler, ya da şehit olacaklardı.  
Bu yolda and içmişlerdi.
Müslümanlardan bir kısmı, Peygamberimiz Aleyhisselama bey'atlarında: "Senin önünde, ölünceye kadar çarpışmaktan geri durmayacağız!"
Diğer bir kısmı da: "Senin önünde, çarpışmaktan yüz çevirip kaçmayacağız!" demişlerdi.

Rıdvan Bey'atı üzerine, Kureyş müşrikleri, Peygamberimiz ile ashabının Hudeybiye'den üzerlerine ansızın inivereceklerinden korkmaya başladılar.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Hz. Osman İçin Bey'at Yapışı

Peygamberimiz Aleyhisselama semüre (sakız) ağacının altında bey'at yapılırken, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Osman, Allah'ın işi, Allah'ın Resûlünün işi için gitmiştir.
Ben onun için de bey'at yapıyorum!" buyurdu.
Bey'at yaparken de, sağ elini tutup
"Bu, Osman'ın eli yerindedir!" buyurduktan  sonra, sol eliyle onun üzerine vurup, "İşte, bu bey'at da Osman içindir!" buyurdu. 
Hz. Osman, müşrikler tarafından serbest bırakılınca, Hudeybiye'ye döndü  O zaman, bey'at tamamlanmış bulunuyordu. 
Hz. Osman, bey'at ağacının altında Peygamberimiz Aleyhisselama yalnız başına tekrar bey'at yaptı.

Bey'atta Bulunan Müslümanların
Sayıları ve Faziletleri

Abdullah b. Ebi Evfâ; Hudeybiye'de ağaç altında Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at eden ve "Ashâbü'ş-Şecene" diye anılan Müslümanların 1300 kişi olduklarını ve Eşlem kabilesinden olanların da
Muhacirlerin sekizde birini teşkil
ettiklerini söylemiştir.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ağaç altında bey'at yapanlardan hiçbiri
Cehenneme girmeyecektir" buyurmuştur.
Peygamberimiz Aleyhisselama Hudeybiye'de semüre ağacının altında bey'at yapan Müslümanlar hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmuştur
"Sana gerçekten bey'at yapmış olanlar, ancak Allah'a bey'at yapmış oluyorlar! Allah'ın Eli, onların elleri üzerindedir! Şu halde, kim bu bağı çözerse, kendi aleyhine çözmüş olur! Kim de, Allah ile sözleştiği şeye vefa eder, onu yerine getirirse, O da ona büyük bir ecir verecek­tir.'
"Andolsun ki, Allah mü'minlerden ağacın altında seninle bey'at yaparlarken razı olmuştur da, kalblerindeki ihlas ve sadakati bilerek, üzerlerine sekîneti (sabır, sebat ve kalb rahatlığını) indirmiştir."

Müşriklerin Muhtemel Bir Saldırılarına
Karşı Tedbir Alınışı


Peygamberimiz Aleyhisselamla Kureyş müşrikleri arasında, elçiler birbiri ardınca gelip gidiyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan Evs b. Havlî, Abbâd b. Bişrve Muhammed b. Mesleme'yi, Hudeybiye'de, geceleri sabaha kadar sıra ile nöbet tutup karargâh çevresinde dolaşmak üzere kuman­dan tayin etmişti.
O gece, Kureyş müşrikleri, Mikrez b. Hafs'ın kumandası altında 50 kişi göndermişler, bu baskın birliğini gönderirken de, onlara Peygamberimiz Aleyhisselamın karargâhının çevresinde dönüp dolaş­malarını, Müslümanlardan herhangi birini yakalamalarını, veya ansızın baskın yapıp onlara zarar verdirmelerini emretmişlerdi.
Muhammed b. Mesleme ile arkadaşları, onları yakalayıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdiler
Mikrez b. Hafs kaçtı, yakalanamadı.
Kureyş müşriklerinin esirleri, İslâm karargâhında bir müddet tutuklandılar.
Bunlar, İslâm karargâhını oka ve taşa tutmuşlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam onları affetti, serbest bıraktı.
Adamlarının yakalanıp hapsedildiklerini haber alınca, Kureyş müşrikleri Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabının üzerine bir askerî birlik daha saldılar.
Taşlar ve oklarla çarpışıldı
Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabının sabah namazını kılmakta oldukları sırada,Mekkeli müşriklerden silahlı 80 kişi, ansızın baskın yapmak üzere, Ten'im dağından iniverdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onları da, yakalattıktan sonra serbest bıraktı
 
Kureyş Müşriklerinin Süheyl b. Amr'a
Yetki ve Direktif Vermeleri

Kureyş müşriklerinden rey ve görüş sahibi olanlar "Bu yıl hemen geri dönüp gitmek, gelecek yıl dönmek üzere Muhammed'le barış yapmamız, doğru değildir.
Fakat, o bu yıl Mekke'ye, yanımıza girmeksizin yurdumuzda üç gün kalsın, kurbanlık develerini oldukları yerde kessin, geri dönüp gitsin.
Gitsin de, Araplardan herkes, onun
Kabe'yi tavaf etmesine engel
olduğumuzu işitsin!" dediler.
Bunun üzerinde görüş birliğine vardılar.
Barış yapmak üzere, Sühey b. Amr!,
yanına Huvaytıb b. Abduluzzâ
ile Mikrez b. Hafs'ı katarak
Hudeybiye'ye gönderdiler.
Gönderirken de: "Muhammed'e git! Onunla barış yap!
Fakat, bu yılımızda buradan dönüp gitmedikçe de, onunla barış yapmak olamaz!
Yapacağın barışta, muhakkak, kendisinin bu yıl Mekke'ye girmeyeceği hükmü bulunsun!
Yoksa, vallahi, üzerimize yürünüp zorla boyun eğdirildik diye, Araplar bizi dillerine dolar, dedikodu ederler" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Süheyl'in gelmekte olduğunu görünce, isminin kolaylık ifade edişini hayra yorarak: "Artık işiniz bir dereceye kadar kolaylaştı!
Kureyş müşrikleri, barış yapmak istedikleri zaman, hep bu adamı gönderirler!" buyurdu
Kureyş müşriklerinin elçisi Süheyl b. Amr, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar geldi.
Süheyl b. Amr, Kureyş müşrikleri tarafından gelen elçilerin sonuncusu idi.
Süheyl b. Amr, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde iki dizinin üzerinde yere çöktü.
Müslümanlar da, Peygamberimiz Aleyhisselamın çevresinde oturdular.
Hz. Ali, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde oturdu.

  Süheyl b. Amr'ın Konuşması

Süheyl b. Amr, konuşmaya başladı.
Konuşurken, kendisinin üst dudağının yangından, altlı üstlü sivri dişleri gözüküyordu.
Süheyl sesini yükseltince, Abbâd b. Bişr ile Seleme b. Eşlem, ona: "Resûlullah Aleyhisselamın yanında sesini kıs!" diyerek ihtarda bulundular.  
Süheyl b. Amr: "Hudeybiye'ye gelip seninle çarpışanlar; ne bizim rey, görüş sahiplerimizdendirler, ne de akıllı uslu kişilerimizdendirler!
Biz onların yaptıklarını benimsemedik, işitinceye kadarda, bundan haberimiz yoktu.
Onlar, bizim beyinsiz, akılsız olanlarımızdandır" dedi.
Süheyl b. Amr, gelip gidip
Peygamberimiz Aleyhisselamla konuştu durdu.
Uzun uzadıya konuşmalardan, geliş gidişlerden sonra, aralarında anlaştılar, kararlaştırılan hususların yazılı hale getirilmesinden başka iş kalmadı.
Süheyl b. Amr: "Haydi, (hokka, kalem, kâğıt) getir! Bizimle sizin aranızda (yazılması gereken)bir yazı yaz!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, aradaki anlaşmayı yazacak bir adam çağırmak istedi ve Evs b. H avlî'yi çağırdı.
Sühey b. Amr: "Bunu iki kişiden; amcanın oğlu Ali'den veya Osman b. Affan'dan başkası yazmasın!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'yi çağırdı ve ona: "Yaz!" buyurdu: "Bismillâhirrahmânirrahîm!"
 Süheyl b. Amr hemen Hz. Ali'nin elini tuttu  ve: "Ben bunu bilmiyorum!
'Bismillâh'ı anladık ama, 'Bismillâhirrahmânirrahîm' nedir? Bilmiyoruz ! 
Vallahi, ben Rahman sözünün mahiyeti nedir,bilmiyorum" dedi.
Kureyş müşriklerinin öteki elçileri de:
"Hayır! Vallahi, biz sulh yazısının başına hiçbir zaman bu Besmeleyi
yazmayız, yazdırmayız!" dedil­er.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse, nasıl yazalım?" diye sordu.
Süheyl b. Amr: "Sen, bizim bildiğimiz şeyi,  senin de yazılarında yazdığın, yazdırageldiğin gibi, bizim de yazılarımızda yazdığımız gibi, 'Bismikallâhümme=Allah'ım! Senin İsminle başlarım!' diye yaz, yazdır!" dedi.
Süheyl ve arkadaşlarının Besmeleye böyle itiraz etmeleri, Müslümanların canlarını sıktı.
"Vallahi, biz Besmeleden başkasını yazmayız!" dediler.
Süheyl b. Amr: "Öyle ise, ben de, hiçbir şey üzerinde barış yapmam, işi olduğu yerde bırakırım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu 'Bismikallâhümme' de güzeldir!"
buyurduktan sonra, Hz. Ali'ye: "Haydi, yaz" buyurdu: "Bismikallâhümme." Hz. Ali öyle yazdı.
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yaz  yâ Ali!" buyurdu: "Bu, Muhammed Resûlullahın,  
Süheyl b. Amr'a üzerinde anlaşmaya varıp imzaladığı barış yazısıdır."
Süheyl b. Amr, tekrar Hz. Ali'nin elini tuttu ve Peygamberimiz Aleyhisselama: "'Muhammed Resûlullah' yazma,  Vallahi, biz senin Resûlullah olduğunu bilseydik,doğrulasaydık, seni Beytullah'ı, Kabe'yi ziyaretten men etmez, seninle çarpışmaya kalkmazdık.
En iyisi, sen bildiğimiz şeyi yaz, yazdır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Peki, nasıl yazalım?" diye sordu.
Süheyl b. Amr: "'Muhammed b. Abdullah' diye, kendi ismini ve babanın ismini yaz, yazdır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu da güzeldir!
Öyle yazınız!
Ben vallahi hem 'Muhammed b. Abdullah'ım!
Ben vallahi hem de 'Resûlullah'ım! 
Vallahi, siz beni ne kadar yalanlasanız da, ben hiç şüphesiz Resûlullahım.
Barış belgesine kendi ismimi ve babamın ismini yazmak, yazdırmak,
benim peygamberliğimi gidermez!" buyurdu.
Sonra da: "Yâ Ali! Sil onu! 'Resûlullah'
kelimesini sil de, 'Muhammed b. Abdullah' yaz!"buyurdu.
Müslümanlar kendilerini tutamadılar,
seslerini yükselterek bağırıştılar.
Ashabdan bazıları, ayağa kalktılar ve:
"Biz 'Muhammed Resûlullah'tan başkasını yazmaz, yazdırmayız!' dediler.
Useyd b. Hudayr ile Sa'd b. Ubâde,
Hz. Ali'nin elini tutarak:
"Sen 'Muhammed Resûlullahtan başkasını yazma!
Aksi takdirde, aramızı ancak kılıç halleder!
Biz ne diye dinimiz uğrunda, bu eksikliği, bu hakareti kabul ediyoruz?!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara seslerini kısmalarını ve susmalarını eliyle işaret buyurdu, sustular
Hz. Ali: "Hayır! Vallahi, ben 'Resûlullah' kelimelerini silemem.
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; ben onu silemeyeceğim!
Hayır! Vallahi, ben senin Resûlullah sıfatını hiçbir zaman silemem!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'nin yüzüne bakarak: "Ey Ali! Senin de başına böyle birşey gelecek,muhakkak sen de bunun gibisine davet olunacak, istenileni kabullenmek zorunda kalacaksın!" buyurdu.
Hz. Ali "Resûlullah" kelimelerini
silemeyeceğine yemin edince,
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bana onların yerini göster!" buyurdu.
Hz. Ali de gösterince, Peygamberimiz Aleyhisselam onu eliyle sildi.
Onun yerine "Muhammed b. Abdullah"yazıldıktan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ali'ye barış maddelerini şöyle yazdırmaya başladı:

1-4 Halkın [Müslümanlarla müşriklerin] emniyet ve selamet içinde yaşamaları ve birbirlerini zararlandırmaktan el çekmeleri için, harp onlardan 10 yıl müddetle kaldırılmak üzere,
Bu anlaşma aramızda ağzı kilitli heybe gibi olup, anlaşma hükümleri herhangi bir suretle bozulmaktan veya geri bırakılmaktan korunmak; taraflar, birbirlerine karşı olan her türlü kinlerini, düşmanlık­larını heybede kilitlemek, onları açığa vurmaktan kaçınmak üzere, Aramızda ne hırsızlık, ne de hainlik olmamak üzere, Muhammed ile ashabı bu yıl geri dönüp gitmek; gelecek yıl olunca, yanlarında yalnız yolcu silahı olarak kınlarında sokulu kılıçlar bulunduğu halde Mekke'ye girip orada üç gün kalmak üzere..."
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu 4. maddeyi, Süheyl b.Amr'a: "Beytullah'ı bu yıl tavaf etmemiz için siz aradan çekilmek, onu tavafta bizi serbest bırakmak üzere" diye teklif etmişti.
Süheyl b. Amr: "Vallahi, üzerimize yürünüp zorla boyun eğdirildik diye Araplar bizi dillerinden düşürmezler, temelli konuşur dururlar.
Fakat bu, gelecek yıl olur.
Sen bu yılında yanımızdan geri dönüp gidecek, yanımıza uğramayacak, Mekke'ye girmeyeceksin!
Gelecek yıl, girdiğinde, biz Mekke'den çıkacağız, sen ashabınla birlikte oraya girecek, orada üç gün kalacaksın.
Yanında da, yolcu silahı olarak kınında sokulu kılıçlar bulunacak, oraya bundan başka silahla girmeyeceksin!
Kurban edilecekleri yere bırakmayıp, oldukları yerde tuttuğumuz şu kurbanlık develeri de Mekke'deki kurban yerine salmayacaksın!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onları biz salarız, yüzlerini oradan siz geri çevirirsiniz!" buyurdu.
Hz. Ali, maddeyi buna göre yazdı. "

5. Muhammed, Mekkelilerden, kendisine tâbi ve Müslüman olmak isteyenlerden hiçbir kimseyi yanında götürmemek, Mekke'de oturmak isteyen ashabından hiçbirine de engel olmamak üzere,

6. Muhammed'in ashabından olup da, hac veya umre yapmak niyetiyle veya Yemen'e yahut Taife geçmek veya Allah'ın fazlından kazanç sağlamak maksadıyla gelen kimsenin canı ve malı emniyet ve selamette bulunmak üzere,

7. Müşriklerden, Şam'a veya Maşrık'a, Mısır'a geçmek için Medine'ye gelen kimsenin de canı ve malı emniyet ve selamette bulunmak üzere,  

8. Muhammed'in akd ve ahdine girmek isteyen kimse, ona girmekte serbest olmak üzere,

9. Kureyş'in akd ve ahdine girmek isteyen kimse, ona girmekte serbest olmak üzere

10. Kureyşîlerden, velisinin izni ve haberi olmaksızın Muhammed'in yanına gelecek kimseler Kureyşîlere geri çevrilmek üzere,

11. Muhammed'in yanında bulunanlardan Kureyşîlere gelecek olanlar Muhammed'e geri çevrilmemek üzere, muahede ve musalaha yapılmıştır."

Süheyl b. Amr, 10 ve 11. maddeleri, Peygamberimiz Aleyhisselama şöyle teklif etmişti: "Sana bizden gelecek olan kişiyi, senin dininde bile olsa, muhakkak bize geri çevireceksin! Sizden bize gelecek olan kişiyi ise, biz geri çevirmeyeceğiz!"
Müslümanlar, Süheyl b. Amr'ın bu acayip teklifine şaştılar ve: "Sübhânallah! Müslümanların yanına gelmiş olan bir Müslüman nasıl geri çevrilir?

Yâ Rasûlallah! Bu şartı da kabul edecek misin?!" dediler.
Hz. Ömer: "Yâ Rasûlallah!
Bu şartı da kabul edecek misin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, gülümsedi ve: "Evet! Bizden onlara gidecek olanları, Allah bizden ırak etsin.
Onların yanından bize gelip geri vereceğimiz kimselere gelince; Allah kendilerini biliyordur ve onlar için elbette bir genişlik, bir çıkar yol yaratacaktır" buyurdu.

Muahede Belgesine Yazılan Şahitler

Peygamberimiz Aleyhisselam, muahedeyi yazdırma işinden boşaldığı zaman, ona, Müslümanlarla müşriklerden şu kişileri şahit yazdırdı: Müslümanlardan:
1. Hz. Ebu Bekir,
2. Hz. Ömer,
3. Hz. Osman,
4. Hz. Ali,
5. Abdurrahman b. Avf,
6. Ebu Ubeyde b. Cerrah,
7. Sa'd b. Ebi Vakkas,
8. Muhammed b. Mesleme,

Müşriklerden de:
9. Mikrez b. Hafs,
10. Huvaytıb b. Abduluzzâ.

Süheyl b. Amr'ın Oğlu Ebu Cendel'in Mekke'den Kaçıp Hudeybiye'de
Peygamberimiz Aleyhisselama Sığınışı


Muahede maddeleri yazdırılıp bitirildiği sırada, Süheyl b. Amr'in oğlu Ebu Cendel, ayaklarına bukağı, köstek vurulmuş bir halde, zincirini sürüyerek Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar gelmişti.
Ebu Cendel, Müslüman olduğu için zincire vurulmuş, Mekke'nin aşağı tarafından ıssız bir yer­den kaçmış, Hudeybiyeye kadar gelip kendisini Müslümanların arasına atmıştı.
Kureyş müşriklerinin elçisi Süheyl b.Amr, başını kaldırıp bakınca, oğlu Ebu Cendel'i gördü.
Hemen kalkıp ona doğru vardı.
Ebu Cendel'in boynundan tuttu.
Elindeki dikenli, budaklı ağaç dalını onun yüzüne çarptı.
Peygamberimiz Aleyhisselama: "İşte, ey Muhammedi Üzerinde seninle anlaştığım anlaşma gereğince bana geri çevireceğin kişi­lerin ilki!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Biz, barış ve anlaşma yazısını daha imzalamadık!" buyurdu.
Süheyl b. Amr: "Ey Muhammedi Aramızdaki muahede hükümleri, oğlum senin yanına gelmeden önce, kararlaşmış ve tamamlanmıştır.
Vallahi, ben de, seninle hiçbir madde üzerinde barış yapmış olmam!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu benim için anlaşma hükmünün dışında tut ve yazıyı imza et!" buyurdu.
Süheyl b. Amr: "Ben onu asla anlaşma dışında tutmam ve sana bırakmam!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır! Benim için bunu yapacaksın!" buyurdu.
Süheyl b. Amr: "Yapamam!" dedi.
Ebu Cendel'i Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında bırakmaya yanaşmadı .
Mikrez b. Hafs ise: "Haydi, onu biz senin için anlaşma ve işkence dışında tutuyoruz!" dedi.
Süheyl b. Amr, Ebu Cendel'i çeke çeke Kureyşîlerin yanına götürdü.
Ebu Cendel, götürülürken: "Ey Müslümanlar cemaati!
Müslüman olarak yanınıza geldiğim halde, şimdi ben müşriklere iade mi ediliyor, geri çevriliyorum?!
Uğradığım işkenceleri görmüyor musunuz?!
Yâ Rasûlallah!
Ey Müslümanlar cemaati!
Siz bana işkence yapsınlar, beni dinimden döndürsünler diye mi müşriklere geri çeviriyorsunuz!?"
diyerekferyad ediyordu.
Ebu Cendel, Allah yolunda en ağır işkencelere uğratılmakta idi.
Müslümanlar, Ebu Cendel'in feryadına, sözlerine dayanamayarak ağladılar.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Ebu Cendel'i Teselli Edişi ve Öğütleyişi


Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Ebu Cendel!
Şu kavimle
(Kureyş müşrikleriyle) aramızda yazılan barış yazısı tamamlandı.
Ey Ebu Cendel!
Sen biraz daha katlan!
Allah'tan da, bunun ecrini, mükâfatını dile!
Hiç şüphesiz, Yüce Allah senin için ve senin yanında bulunan zayıf Müslümanlar için bir genişlik ve çıkar yol yaratacaktır!
Biz şu kavim ile (müşriklerle) aramızda bir barış anlaşması yapmış ve bu yolda kendilerine Allah'ın ahdiyle söz vermiş bulunuyoruz.
Onlar da, bize Allah'ın ahdiyle söz vermiş bulunuyorlar.
Biz onlara vermiş olduğumuz söze vefasızlık edemeyiz.
Verdiğimiz sözde durmamak, bize yaraşmaz!" buyurdu.
Süheyl b. Amr'a da: "Gel, etme!
Sen onu (Ebu Cendel'i) bana bağışlayıver!" diyerek dileğini tekrarladı ise de, Süheyl b. Amr: "Hayır! Bağışlayamam!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Öyle ise, onu benim için himayene al!" diye rica etti.
Süheyl b. Amr: "Hayır! Onu himayeme de alamam!" dedi.
Süheyl b. Amr'ın, oğlu Ebu Cendel hakkındaki dilekleri kabul etmemekte direndiğini görünce, Mikrez b. Hafs ile Huvaytıb b. Abduluzzâ: "Ey Muhammedi Senin hatırın için, onu biz himayemize alıyoruz!
Ona işkence yaptırmayacağız!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, böylece, Huvaytıb'la Mikrez'in korumaları şartıyla, Ebu Cendel'i müşriklerle birlikte geri çevirmiş oldu.
Onlar da, Ebu Cendel'i kıldan dokunmuş bir Türk çadırına kapatıp korudular.
Bunun üzerine, Süheyl b. Amr da ondan elini çekti, ona işkenceden vazgeçti.

Huvaytıb'la Mikrez'in Peygamberimiz ve Ashabı Hakkındaki Görüşleri

Kureyş müşriklerinin elçi ve temsilcilerinden Huvaytıb b. Abduluzzâ, Mikrez b. Hafs'a: "Muhammed'in ashabının Muhammed'e ve kendilerine tâbi olan Müslümanlara ve birbirlerine karşı gösterdikleri derin sevgi kadar sevgi gösteren hiçbir kavim görmedim!
Ben sana derim ki; artık bundan sonra, gelip Mekke'ye zorla girinceye kadar, Muhammed'den hiçbir şey alamayacak, koparamayacaksın!" dedi.
Mikrez b. Hafs: "Benim görüşüm de böyledir!" dedi.

Hz. Ömer'le Ebu Cendel Arasında
Geçen Konuşmalar

Ebu Cendel götürülürken, Hz. Ömer onun yanına sokulup onunla birlikte yürüyor ve ona: "Sabret, katlan ey Ebu Cendel!
Şüphe yok ki, onlar müşriklerdir ve onların her birinin kanı köpek kanı gibi değersizdir!" diyor, aynı zamanda, kılıcını Ebu Cendel e doğru yaklaştırıyordu!
Hz. Ömer: "Ben," diyor, "Ebu Cendel'in kılıca el atıp babasının boynunu uçuracağını ummuştum.
Ne çare ki, adam babasına pintilik etti, kıyamadı !"
Hz. Ömer, nihayet, açıkça: "Ey Ebu Cendel! İnsan Allah yolunda babasını da öldürebilir!
Sen de öldür gitsin şu babanı?
Vallahi, biz babalarımıza yetişseydik, Allah yolunda, onları öldürürdük!
O (baban) bir adamsa, sen de bir adamsın!
Yanında da kılıcın var!" dedi.
Ebu Cendel, Hz. Ömer'e dönerek: "Onu sen ne diye öldürmüyorsun?" diye sordu.
Hz. Ömer: "Resûlullah Aleyhisselam onu ve başkalarını öldürmekten beni men etti" dedi.
Ebu Cendel: "Sen Resûlullah Aleyhisselama itaate herhalde benden daha lâyık ve müstahak değilsindir!" dedi.
Ebu Cendel Kureyş müşriklerine teslim edilirken,Hz. Ömer "Yâ Rasûlallah! Bunu Kureyşîlere ne için geri veriyoruz?  dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Biz bu iş hakkında onlarla anlaşma yapmış bulunuyoruz.
Dinimizde ahde vefasızlık yoktur!" buyurdu.

Peygamberimiz Aleyhisselamla
Kureyş Müşriklerinin Akit ve
Ahitlerine Katılanlar


Hudeybiye muahede ve musalahasının yazdırma işi bittiği sırada idi ki, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yanıma katılacak kişiler için de, bu yoldaki taahhüt ve şartlarımın tıpkısı vardır!" buyurunca,Huzâalar ve Ka'b oğulları sıçraştılar ve: "Biz Muhammed'in akdine ve ahdine girdik!
Yâ Rasûlallah! Biz senin yanındayız!
Bizim bu sözümüz, gerimizdeki kavmimizden olan kişilerin de adınadır!" dediler.
Kureyş müşrikleri de: "Yanımıza katılacak olan kişiler için de, bizim bu yoldaki taahhüt ve şartlarımızın tıpkısı vardır" dediler.
Bunun üzerine, Bekir oğulları: "Biz de, Kureyşîlerin akdine ve ahdine girdik!
Biz de Kureyşîlerin yanındayız!
Bizim bu sözümüz, gerimizdeki kavmimizden olan kişilerin de adınadır!" dediler.
 
Muahede ve Musalaha Yazısından
Bir Nüsha Daha Yazılarak Süheyl b. Amr'a Verilişi


Muahede ve musalaha sona erince,
Süheyl b. Amr ile arkadaşları,
Hudeybiye'den ayrıldılar

Hudeybiye Muahedesinin Ashabı
Hayal Kırıklığına Uğratışı ve Hz. Ömer'in Peygamberimiz Aleyhisselama İtiraz Yollu Sorular Soruşu

Sahabiler, Peygamberimiz Aleyhisselamın görüp haber vermiş olduğu rüyaya bakarak, fetih ve zafer elde edeceklerinden hiç şüpheleri olmaksızın Hudeybiye'ye gelmişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın, böyle, Beytullah'ı (Kabe'yi) tavaf etmeden dönmek ve daha bir­takım şartlar yüklenmek suretiyle muahede yapması gibi hiç beklemedikleri bir durumla karşılaşmaları, kendilerine çok ağır ve çetin geldi.
Neredeyse helak olacaklardı
Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına varıp: "Sen, Allah'ın hak ve gerçek peygamberi değil misin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Ben Allah'ın hak ve gerçek peygamberiyim!" buyurdu.
Hz. Ömer: "Düşmanlarımız bâtıl üzerinde, biz ise hak üzerinde bulunuyor değil miyiz?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Biz hak üzerindeyiz, düşmanlarımız ise bâtıl üzerindedirler!" buyurdu.
Hz. Ömer: "Bizler Müslüman değil miyiz?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet!
Biz Müslümanız!" buyurdu.
Hz. Ömer: "Karşımızdakiler müşrik değiller mi?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Müşriktirler!" buyurdu.
Hz. Ömer: "Bizim ölülerimiz Cennette, onların ölüleri Cehennemde değil midir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Bizim ölülerimiz Cennette, onların ölüleri Cehennemdedir!" buyurdu.
Hz. Ömer: "Öyle ise, biz ne diye dinimizi aşağı düşürmeye meydan veriyoruz da, Allah onlarla aramızda daha bir hüküm vermemişken geri dönüyoruz?!" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Hattab'ın oğlu! Ben Allah'ın kulu ve resûlüyümdür.
Ben Allah'ın emrine aykırı hareket edemem!" buyurdu.
Hz. Ömer: "Biz ne diye dinimizi aşağı düşürecek şeylere meydan veriyoruz?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben Allah'ın Resûlüyüm!
Ben bu muahede hükümlerini kabul etmekle Allah'a isyan etmiş, karşı gelmiş değilim.
O, beni hiçbir zaman zayi etmez!" buyurdu.
Hz. Ömer: "Sen bize 'Beytullah'a varıp onu tavaf edeceğiz!' diye söylemiş değil miydin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet, söylemiştim.
Ama sana 'Biz bu yıl gidip onu tavaf edeceğiz!' diye de haber verdim mi?" buyur­du.
Hz. Ömer: "Hayır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yine de söylüyorum: Sen muhakkak Beytullah'a gidecek ve onu tavaf edeceksin!" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir: "Be adam! Ey Hattab'ın oğlu! Ey Ömer! O, Allah'ın Resûlüdür!
Kendisi, bu muahedeyi yapmakla Rabbine asi olmuş, karşı gelmiş değildir!
Allah onun yardımcısıdır.
Sen ölünceye kadar O'nun emrine sarıl!
Vallahi, Muhammed (Aleyhisselam) hak üzeredir!
Ona emrolunan da haktır.
Biz, Allah'ın emrine karşı gelemeyiz!
Allah onu zayi etmez!
Ben şehadet ederim ki; o, Resûlullah'tır!" dedi.
Hz. Ömer: "Ben de onun Resûlullah olduğuna şehadet ediyorum O, bize 'Beytullah'a varacağız ve onu tavaf edeceğiz! diye söylemiş değil miydi?" dedi.
Hz. Ebu Bekir: "Evet! Ama sana 'Beytullah'a bu yıl gidecek ve tavaf edeceksin' diye de haber vermiş miydi?" dedi.
Hz. Ömer: "Hayır!" dedi.
Hz. Ebu Bekir: "Sen muhakkak Beytullah'a gidecek ve onu tavaf edeceksin!" dedi

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Hz. Ömer ve Arkadaşlarına Son Cevabı


Müşriklerle yapılan ve içinde Müslümanlar açısından bazı oldukça ağır şartlarda taşıyan muahede gereğince, tavaf edilmeden kurban kesip ihramdan çıkarak geri dönülecek olması ashaba çok güç ve ağır geliyor, bunu bir türlü içlerine sindiremiyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselama olanca bağlılıklarına ve saygılarına rağmen, Hz. Ömer, yanında bazı sahabilerle birlikte gelerek: "Yâ Rasûlallah! Sen bize Mescid-i Haram'a girileceğini, Kabe anahtarının ele alınacağını söyle­memiş miydin?
Halbuki, ne kurbanlık develerimiz Beytullah'a kavuştu, ne de biz kavuştuk!?" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Ben size bunun bu seferiniz sırasında olacağını söyledim mi?" diye sordu.
Hz. Ömer "Hayır!" dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: "Yine de size söylüyorum: Beytullah'a girilecektir. Kabe'nin anahtarını alacağım!
Mekke'de başımı kazıttıracağım!
Siz de başlarınızı kazıttıracaksınız!
Ben, bunun olacağını, bilenlerle birlikte biliyorum!" buyurdu.

Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın
Hz. Ömer'i Öğütleyişi ve Hz. Ömer'in
Davranışlarına Tevbe ve Nedamet Edişi

Ebu Ubeyde b. Cerrah da, Hz. Ömer'e: "Ey Hattab'ın oğlu! Resûlullah Aleyhisselamın söylediği sözü işitmiyor musun?!
Şeytandan Allah'a sığın, görüşünü kına!" diyerek öğütlüyordu.
Hz. Ömer der ki: "Utancımdan, 'Eûzu billahi mineş şeytânir racîm!' diyerek Eûzu çektim.
Ben hiçbir zaman o günkü gibi bir musibete uğramadım, sürçüp kaymadım!
Peygamber Aleyhisselama hiçbir zaman başvurmadığım biçimde, o gün başvurmuştum!
Vallahi, o gün düştüğüm şüphelerden dolayı, kendi kendime 'Eğer benim görüşümde yüz adam olsaydı, hiçbirzaman bu muahede ve musalahayı kabul etmezdik!' diyordum!
Müslüman olduğum günden beri hiç duymadığım şüpheyi, o gün duymustum!
Nihayet, Yüce Allah işin sonunu hayır ve rahmet kıldı.
Resûlullah Aleyhisselam, böyle olacağını çok iyi biliyormuş.
Resûlullah Aleyhisselama karşı yapmış olduğum şeyi tenhalarda hatırladıkça, tasalarım büyüdü, arttı
O gün Resûlullah Aleyhisselama karşı sarfetmiş olduğum sözlerimden duyduğum korkudan dolayı, akıbetin hayrolmasını umarak oruçlar tutmaktan, sadakalar vermekten, nafile namazlar kılmaktan, kölel­er azad etmekten geri durmadım!"

Kurbanlarını Kesip Tıraş Olmalarının
Müslümanlara Emredilişi


Muahede ve musalaha işi bittikten ve Kureyş müşriklerinin elçileri çekilip gittikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, Hudeybiye'de ayağa kalkarak: "Ey insanlar!
Kalkınız, kurbanlarınızı kesiniz!
Sonra da, başlarınızı tıraş ediniz ve ihramdan çıkınız! diyerek ashabına seslendi.
Onlardan hiç kimse, yerinden kımıldamadı!
Peygamberimiz Aleyhisselam,
bu emrini bir kez daha tekrarladı.
Yine, kalkan olmadı!
Peygamberimiz Aleyhisselam,
emrini üçüncü kez tekrarladı.
Yine, kalkan olmadı!
Peygamberimiz Aleyhisselam, dönüp zevcesi Hz. Ümmü Seleme'nin yanına gitti.
Hz. Ümmü Seleme: "Yâ Rasûlallah! Senin neyin var?!" diye sordu. 
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Ümmü Seleme! Nedir halkın bu tutumu?!
Şaşılacak şey doğrusu!
Onlara; 'Kurbanlarınızı kesiniz!
Başlarınızı tıraş ediniz de, ihramdan çıkınız!diye tekrar tekrar söylüyorum.
Onlar sözlerimi işitiyor, yüzüme bakıyorlar da,içlerinden hiçbiri benim emrimi yerine getirmeye kalk­mıyor!?" buyurup şikâyetlendi.
Hz. Ümmü Seleme: "Yâ Rasûlallah!
Sen bu işi yapmak istiyor musun?
Yapmak istiyorsan, hemen git,
kurbanlık develerini kesinceye,
berberini çağırıp tıraş oluncaya kadar
ashabından hiçbir kimseye hiçbir şey söyleme!
Sen kurbanını kesecek, tıraş olacak olursan,halk da öyle yaparlar.
Muhakkak sana uyarlar!"dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, ihramını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omuzuna attı.
Eline bir harbe alıp yüksek sesle 'Bismillâhi Allahuekber! diyerek kurbanlık develerini kesti.
Ashab, Peygamberimiz Aleyhisselamın kurbanını kestiğini görür görmez, onlarda kalkıp develerini kesmeye koyuldular.
Hz. Ümmü Seleme der ki: "Müslümanlar kurbanlıklara doğru öyle sıçraştılar ve öyle yığıldılar ki, birbirlerini ezeceklerinden korktum
!"Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf ve Hz. Osman da, kendileri için Medine'den sürdürüp getirttikleri develeri kestiler.
O gün yetmiş deve kurban edildi.
Her yedi kişi için bir deve kurban edilmiştir.
Kurbanlar, Hudeybiye kuyusunun
üst tarafında kesildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, o gün, kurbanların etlerinden istemek için oraya gelmiş olan genç dilencilere, kurban etlerini ve derilerini, kendileri istemeden verdi.
Müslümanlar, kestikleri kurbanların etlerinden hem kendileri yediler, hem de bulunan yoksullara yedirdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Merve yanında kurban edilmek üzere, Eşlem kabilesinden Naciye ismindeki zâtla Mekke'ye yirmi deve gönderdi.
Naciye onları Merve yanında kesti ve etlerini oradaki yok­sullara dağıttı.

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Başını Kazıtması


Peygamberimiz Aleyhisselam, kurbanlarını kestikten sonra, kırmızı meşinden yapılmış çadırına girdi.
Orada başının saçını kazıttı.
O gün, Peygamberimiz Aleyhisselamın
başının saçını kazıyan Hıraş b. Ümeyye b. Fadlu'l-Huzâî idi. Hıraş, Peygamberimiz Aleyhisselamın başının kazımış olduğu saçlarını yanıbaşlarındaki yeşil semüre ağacının üzerine attı.
Ümmü Umâre; ağacın başına atılan saçları halkın alıp bölüştüklerini ve kendisinin de halkın araları­na sokulup saçlardan bir demet almış olduğunu bildirmiştir.
Peygamberimiz Aleyhisselamın başının saçlarını kazıttığını gördükleri zaman, onlarda başlarını tıraş ettirmeye koyuIdular.
Peygamberimiz Aleyhisselaım, ashabından kimisinin başını kazıtmakta, kimisinin saçlarını
kırptır­makta, kısalttırmakta olduklarını görünce,çadırından başını çıkarıp:"Allah, başlarını kazıttıranlara rahmet etsin!" diyerek dua etti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah, başlarını kazıttıranlara rahmet etsin!" diyerek dua etti.
Sahabiler "Yâ Rasûlallah! Saçlarını kırptıran, kısalttıranlara da!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah, saçlarını kırptıran,
kısalttıranlara da rahmet etsin!" diyerek dua etti.

Kasırga Kesilen Saçları Havalandırıp
Harem İçine Savurdu 


Sahabiler, bunu, umrelerinin kabul olunduğuna işaret olarak birbirlerine müjdelediler.

Hz.Ebu Bekir'in Hudeybiye Muahedesi
Hakkındaki Görüşü


Hz. Ebu Bekir der ki: "İslâm'da, Hudeybiye fethinden daha büyük bir fetih olmamıştır.
Fakat, Muhammed Aleyhisselamla
Rabbi arasındaki şey hakkında
halkın görüşleri kısa ve dardı.
Kullar, acele ederler.
Yüce Allah ise, dilediği işi kıvamına gelip olgunlaşmadıkça yapmakta,
kullar gibi acele etmez."

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Hudeybiye'den Ayrılışı ve
Fetih Sûresinin Nazil Oluşu

Peygamberimiz Aleyhisselam,
Hudeybiye'de 19 gün  oturduktan sonra, Medine'ye dönmek üzere oradan ayrıldı.
Merru'z-zahran'a, daha sonra Usfan'a gelip kondu. 
Usfan'dan ayrılıp Kurâu'l-Gamîm'e doğru ilerledi.
Kurâu'l-Gamîm'de bulunulduğu sırada
Fetih sûresi nazil oldu.
Hz. Ömer der ki: "Hudeybiye'den dönerken, Resûlullah Aleyhisselamın yanında gidiyordum. 
Resûlullah Aleyhisselamdan birşey sordum.
Resûlullah Aleyhisselam bana cevap vermedi.
Tekrar sordum.
Yine cevap vermedi.
Üçüncü kez sordum, yine cevap vermedi.
Kendi kendime: 'Ey Hattab'ın oğlu Ömer!
Anan kaybetsin de, sana ağlasın!
Bak!
Resûlullah Aleyhisselama üç kez soru sordun durdun da, Resûlullah soruların hepsinde de sana cevap vermedi!
Sen aleyhinde nazil olmasını hakettin! dedim
Aleyhimde Kur'ân nazil olmasından korkarak, devemi sürüp halkın tâ önüne geçtim.
Yakın, uzak., herşey beni tuttu, sıktı ve bunalttı.
Halkın en önünde, tasalı, üzüntülü
olarak gidiyordum.
Çok beklememiştim ki, münâdi (seslenici): 'Ey Ömer b. Hattab! Nerededir Ömer!' diyerek sesleniyordu!
Münâdinin bana seslendiğini işitince,
kendi kendime: 'Ben zaten aleyhimde
Kur'ân nazil olmasından korkmuştum!' dedim.
Kalbime ne kadar korku düştüğünü,
Allah çok iyi biliyor.
Hemen döndüm.
Hakkımda birşey nazil olduğunu sanıyordum.
Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna vardım, Kendisine selam verdim.
O da selamıma karşılık verdi.
Çok sevinçli idi.
Bana: 'Ey Hattab'ın oğlu!
Bana bu gece bir sûre indi ki, o, bana üstüne güneş doğan herşeyden daha sevgilidir!' buyurduktan sonra, onu,
'İnnâ fetahnâ leke fethan mübînen=Biz gerçekten sana apaçık bir fetih ve zafer kapısı açtık!
Bu da, geçmiş ve gelecek günahını Allah'ın bağışlaması, senin üzerinde­ki nimetini tamamlaması, seni bu sayede doğru yola iletmesi içindir' diyerek okudu."

Müslümanların Tutum ve Davranışlarından Dolayı Azaba Uğramaktan Korkuya Düşmeleri

Mücemmi' b. Câriye de, Feth sûresinin inişi sırasında halkın nasıl korku geçirdiklerini şöyle anlatır: "Halk, korka korka, develerinin yanlarına dağılmışlardı.
Birbirlerine: 'Halka ne oluyor? diye soruyorlardı.
'Resûlullah Aleyhisselama vahiy gelmiş! dediler.
Biz de, halk ile birlikte, korka korka Resûlullah Aleyhisselamın yanına doğru vardık.
Resûlullah Aleyhisselam, Kurâu'l-Gamîm'in yanında ayakta duruyordu.
Halk kendisinin yanında toplanınca, onlara: İnnâ fetahnâ leke fethan mübînen...' diyerek Feth sûresinin âyetlerini okudu.
Sahabilerden birisi: 'Yâ Rasûlallah!
Bu muahede bir fetih midir? diye sordu.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Evet! Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; bu muahede muhakkak bir fetihtir!' buyurdu."

Cebrail Aleyhisselamla Sahabilerin
Peygamberimiz Aleyhisselamı
Tebrik Etmeleri

Cebrail Aleyhisselaım, Feth sûresini indirdiği zaman: "Yâ Rasûlallah! Sana mübarek ve kutlu olsun!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselamı tebrik etti.
Enes b. Malik'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, sahabilerine: "Bana bir âyet indi ki, o bana yeryüzündekil erden daha sevgilidir!" buyurduktan sonra, onu okudu.
Sahabiler "Ey Allah'ın Peygamberi! Sana mübarek olsun!
Yüce Allah, senin için neler yapılacağını açıklamıştır.
Acaba, bizlere ne yapacak?" diye sordular.
Bunun üzerine, Yüce Allah, Resûlullah Aleyhisselama: "Bütün bu lütuflar, erkek mü'minlerle kadınları altlarından ırmaklar akan Cennetlere-içlerinde temelli olarak kalmak üzere-koymak, günahlarını da yarlıgamak içindir.
İşte bu, Allah katında en büyük kurtuluş ve saadettir! (Feth: 5) mealli âyeti indirdi
Peygamberimiz Aleyhisselam:  Evet! O [Hudeybiye muahedesi] en büyük fetihtir!
Müşrikler sizin kendi beldelerine gidip gelmenize ve işinizi görmenize razı olmuş, gidip gelirken de emniyet ve selamet içinde bulunmanızı istemiştir.
Onlar, şimdiye kadar istemedikleri, hoşlanmadıkları şeyi, İslâmiyeti de böylece sizlerde görecek, öğreneceklerdir.
Allah sizi onlara muzaffer kılacak, gittiğiniz yerden sağ salim, kazançlı olarak döndürecektir.
Bu ise, fetihlerin en büyüğüdür!
Sizler, Uhud savaşı günü, savaş meydanından boyuna uzaklaştığınızı ve hiç kimseye dönüp bak­madığınızı ve o zaman benim de sizi arkanızdan çağırıp durduğumu unuttunuz mu?!
Ahzab (Hendek) savaşı günü de, onların (müşriklerin) hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan size geldiklerini, o zaman gözlerin döndüğünü, yüreklerin gırtlaklara dayandığını ve sizlerin Allah'a karşı türlü zanlarda bulunmuş olduğunuzu unuttunuz mu?!
Sizler filan gün şöyle şöyle, filan gün şöyle şöyle yaptığınızı unuttunuz mu?" buyurarak, onlara, geçmişteki işlerini birer birer hatırlattı .
Müslümanlar, Peygamberimiz Aleyhisselamı dinledikten sonra: "Allah ve Allah'ın Resûlü doğrudur.
O muahede, fetihlerin en büyüğüdür! Vallahi, ey Allah'ın Peygamberi!
Bizler, bunu senin düşündüğün gibi düşünmemiştik!
Muhakkak ki, sen Allah'ı ve Allah'ın emrini bizlerden daha iyi bilirsin!" dediler.  
Peygamberimiz Aleyhisselam; Hudeybiye muahede ve musalahasının, Müslümanlar aleyhine imiş gibi görünmesine rağmen, Müslümanlar için genişlik ve rahmet, İslâmiyet için de bir yayılma olacağını biliyordu ve bunu kendisine Rabbi bildirmişti.
Hudeybiye'den dönülüp Medine'ye gelindiği zaman, Müslümanlardan birisi de: "Yâ Rasûlallah! Sen bize 'Mekke'ye korkusuzca gireceksiniz!' dememiş miydin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet, dedim. Ama, size 'Bu yılımda gireceksiniz!' dedim mi?" buyurdu.
Adam: "Hayır! 'Bu yıl gireceksiniz!' demedin" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "O, Cebrail'in (Allah tarafından) bana dediği gibidir" diyerek, şu âyetleri okudu: "Andolsun ki, Allah, Resûlünün gördüğü rüyanın hak ve gerçek olduğunu doğrulamıştır. İnşaallah, hepiniz emniyet içinde, kiminiz başlarınızı kazıtarak, kiminiz saçlarınızı kısaltarak, korkusuzca, mutlaka Mescid-i Haram'a gireceksiniz."

Peygamberimiz Aleyhisselamın
Medine'ye Gelişi ve Sefere
Katılmayan Bazı Kabilelerin
Özür Dilemeleri


Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'ye giderken kendileriyle birlikte gitmeye çağırdığı halde, şunu bunu bahane ederek gitmekten kaçınan Müzeyne, Cüheyne ve Benî Bekr kabileleri, Peygamberimiz Aleyhisselamın sağ salim olarak Medine'ye geldiğini görünce, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler ve: "Seninle birlikte gitmekten kaçındığımız için yarlıganmamızı, Rabbinden dileyiver?" dediler.
Yüce Allah, onların gelip böyle söyleyeceklerini ve fakat bunda samimi olmadıklarını, yolda indirmiş olduğu Feth sûresinde Peygamberimiz Aleyhisselama haber vermişti.
 

Hudeybiye Muahedesi Üzerine
Feth Sûresinin İnişi

Hudeybiye seferi ve muahedesi münasebetiyle nazil olan Feth sûresinde şöyle buyurulur:

1-3. "Muhakkak ki, Biz sana apaçık bir fetih yolu açtık.
Tâ ki, Allah senin günahından geçmişini ve geleceğini bağışlaya, senin üzerindeki nimetini tamam­laya ve seni dosdoğru bir yola ilete!

4. Allah, imanlarına iman katsınlar diye, Müslümanların kalbine sekînet indirdi.
Göklerin ve yerin orduları hep Allah'ındır!
Allah herşeyi hakkıyla bilendir,
yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.

5. (Bütün bu lütuflar) erkek mü'minleri,kadın mü'minleri, altlarından ırmaklar akan Cennetlere içlerinde temelli kalmak üzere koymak, günahlarını yarlıgamak içindir.
İşte, Allah katında en büyük kurtuluş budur.

6. Allah, bu fethi, bundan hoşlanmayan; 'Allah şu peygambere ve mü'minlere yardım etmeyecek!
Onlar evlerine de asla sağ dönemeyecekler!' diyerek Allah'a karşı kötü zanda bulunan erkek münafık­larla kadın münafıkları,
erkek müşriklerle kadın müşrikleri azaba uğratmak için ihsan etti.
O kötülük girdabı, onların başlarına gelsin!

7. Allah, onlara gazab etmiş, lanet etmiş; kendilerine Cehennemi hazırlamıştır.
Ne kötü birvarış yeridir orası!
Evet! Göklerin ve yerin (azab) orduları da Allah'ındır!
Allah, kudretiyle herşeye üstün gelen
Azîz, hikmetiyle her yaptığını yerli yerince yapan Hakîm'dir.

8. Hiç şüphesiz, Biz, seni (Allah'ın birliğine) şahit, o şehadeti kabul ve gereğince hareket edenleri (Cennetle) müjdeleyici, kabul ve gereğince
hareket etmeyenleri de (Cehennem azabıyla) korkutucu, uyarıcı olarak gönderdik.

9. Ki, hepiniz (ey insanlar), Allah'a ve Allah'ın Peygamberine iman edesiniz, ona yardım edesiniz ve onu büyük tanıyasınız; sabah akşam da, Allah'ı teşbih edesiniz diye.

10. Muhakkak ki, sana bey'at edenler, ancak Allah'a bey'at etmişlerdir!
Allah'ın Kudret Eli, onların ellerinin üzerindedir!
Şu halde, kim (bu bey'attan) cayarsa,
sırf kendi aleyhine caymış olur!
Her kim de Allah'a verdiği sözü yerine getirirse, Allah da ona büyük bir ecir verecektir.

11. Bedevi'lerden olup da
(Kureyş müşriklerinden korkarak)
geride kalanlar; 'Bizleri mallarımız ve
ailelerimiz oyaladı.
Bunun için bize mağfiret dile!' diyeceklerdir.
Onlar, kalblerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlar.
Sen onlara de ki: 'Eğer Allah size bir zarar dilerse, yahut bir yarar dilerse, Allah'a karşı, kim birşey yapabilir?
Muhakkak ki, Allah, yapmakta olduğunuz herşeyden haberdardır!

12. Doğrusu, siz Peygamberin de,
mü'minlerin de ailelerine ebediyyen
dönemeyeceklerini sandınız;
bu, sizin kalblerinizde allandı pullandı da, kötü zanna düştünüz!
Bu yüzden, helâka mahkum bir kavim oldunuz!

13. Her kim Allah'a ve Allah'ın Resûlüne inanmazsa, iyi bilsin ki,
Biz kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır!

14. Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır.
dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder.
Allah çok yarlıgayıcıdır, çok merhametlidir.
Siz ganimetler almak için gittiğiniz vakit, o geride kalanlar diyecekler ki:
'Bırakınız bizi, arkanız dan gelelim.

15. (Allah o ganimetleri Hayber savaşına katılanlara va'd etmiş iken) onlar, Allah'ın kelamını değiştirmek isterler.
Onlara de ki: 'Siz bizim arkamızdan
asla gelemeyeceksiniz!
Sizin hakkınızda Allah daha önce böyle buyurdu.
' Onlar: 'Hayır! Siz bizi kıskanıyorsunuz!' diyecekler.
Hayır! Onlar, ancak, pek az anlayan kimselerdir.

16. O (Hudeybiye'ye gelmeyip) geri kalan Bedevilere de ki: 'Siz yakında çetin bir savaş ehli olan bir kavme kendileriyle savaşmak, yahut çarpışmasız onların Müslüman olmalarını sağlamak üzere davet olunacaksınız.
Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir.
Eğer bundan önce döndüğünüz gibi dönerseniz, Allah sizi elem verici bir azapla azaplandırır.

17. Âmâya, gözsüze, savaştan geri kalmak hususunda sakınca yok!
Topala sakınca yok!
Hastaya sakınca yok!
Kim Allah'a ve Allah'ın Resûlüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan Cennetlere koyar.
Kim de yüz çevirirse, onu da elem verici bir azabla azablandırır.

18-19. Andolsun ki; Allah mü'minlerden ağacın altında seninle bey'at ederlerken razı ve hoşnut oldu da, kalblerindekini bilerek üzerlerine o sekîneti indirdi.
Onları yakın bir fetih ve zaferle ve daha binçok ganimetlerle mükâfatlandırdı.
Allah kudretiyle herşeye üstün gelen Azîz, her yaptığını yerli yerince yapan Hakîm'dir.

20. Allah, size daha birçok ganimetler de va'd etti, Şimdilik bunu (Hayber ganimetlerini) size peşin verdi, sizden insanların ellerini çekti;ki bu da, mü'minlere bir delil olması ve sizi
dosdoğru biryola hidayet buyurması içindir.

21. Allah, size daha başka (ganimetler de va'd etti ki), o henüz elinize geçmemiştir.
Allah, bütün bunları (ilmiyle) kesinlikle kuşatmıştır.
Allah herşeye kadirdir.

22. Eğer kâfirler sizinle (Hudeybiye'de) savaşsalardı, muhakkak, arkalarına dönüp kaçarlardı.

23. Allah'ın öteden beri cari olan
sünneti (kanunu) budur.
Allah'ın sünnetinde (kanununda)
bir değişiklik bulamazsın.

24. Allah Mekke vadisinde kâfirlere karşı size zafer verdikten sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken de O (Allah) idi.
Allah, ne yaparsanız hakkıyla görendir.

25. Onlar o kimselerdir ki, hakkı inkâr etmişlerdir ve sizi Mescid-i Haram'dan o bekletilen kurban­lıkları da (Mina) mevkiine varmaktan men ettiler.
Eğer onların arasında sizin bilmediğiniz iman etmiş erkekler ve iman etmiş kadınlar bulunmasaydı ve onları bilmeyerek çiğnemenizden
dolayı size bir vebal gelecek olmasaydı, o mü'minler (kâfirlerin için­den) seçilip ayrılabilselerdi, veya savaşın olmamasıyla Allah'ın dilediğini rahmetine sokma durumu olmasaydı, Biz, onlardan kâfir olanları, muhakkak elem verici bir azaba uğratırdık.

26. O vakit ki, o kâfirlerin kalblerinde asabiyet, Cahiliye asabiyeti kaynadığı sırada; ona karşı, Allah gerek Resûlünün, gerek mü'minlerin üzerine
sekînetini indirdi ve onları takva
sözü üzerinde durdurdu.
Zaten, onlar buna lâyık ve ehil idiler.
Allah herşeyi hakkıyla bilendir.

27. Andolsun ki; Allah, Resûlünün gördüğü rüyasını doğru çıkardı.
İnşaallah, hepiniz Mescid-i Haram'a emniyet içinde, kiminiz başlarınızı kazıtarak, kiminiz saçlarınızı kısaltarak, korkusuzca, muhakkak gireceksiniz.
Allah sizin bilmediğinizi bildi de, size bundan önce yakın bir fetih verdi.

28. O Allah, Resûlünü hidayet ve hak din ile gönderdi ki, o dini bütün dinlerin üzerine çıkarsın.
Senin bu gönderildiğine şahit olarak da, Allah, yeter!

29. Muhammed, Allah'ın Resûlüdür.
Onun yanında bulunanlar da, kâfirlere
karşı çok sert, çetin, kendi aralarında
ise pek merhametlidirler.
Onların, daima rükû ve secde ederek,
Allah'tan, lütuf ve rızasını istediklerini görürsün.
Yüzlerinde secdelerin eserinden
dolayı nuranilik vardır.
Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır.
Onların İncil'deki vasıfları da;
filizini çıkarmış, gitgide onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, sonra da sapları üzerine doğrulup
kalkmış bir ekine benzer ki;
bu, ekincilerin de hoşuna gider.
Ashab hakkında bu temsiller,
onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir.
Allah, onlardan, iman edip iyi amel işleyenlere, hem bir mağfiret, hem büyük bir ecir va'd buyurmuştur."


Feth Sûresinin Bazı Âyetleri Hakkında Açıklama

Feth sûresinin 1. âyetinde geçen "feth" sözü; lügatta, kapalı şeyi açmak, kapalılığı gidermek demektir.
Feth; hüküm ve kaza mânâsına da kullanılır ki, müşkil ve kapalı dâvaları halletmek demek olur.
Kureyşîlerle yapılan anlaşma, nimetin en büyüğü olup, Peygamberimiz Aleyhisselama apaçık bir hüküm ve hükümet yolunun açıldığını ifade eder.
Gerçekten de, müşrikler, Uhud'da ve Hendek'te kökünü kazımak istedikleri İslâm devlet ve hüküme­tini ilk defa olarak Hudeybiye muahedesiyle, ister istemez kabul etmiş, tanımış bulunuyorlardı.
"İslâm'da, Hudeybiye musalahasından önce, ondan daha büyük bir fetih olmamıştır.
Müslümanlarla müşrikler nerede karşılaşırlarsa aralarında ancak vuruşmalar, çarpışmalar olurdu.
Hudeybiye barışı olunca, harp ve çarpışma bırakıldı.
İki taraf, birbirlerinden emniyet ve selamette kaldılar.
Birbirlerine kavuşup karıştılar.
Sözde ve dâvalarda birbirlerine
yardım etmeye başladılar.
İslâmiyetten kime söz açılsa, o biraz
düşünmekte ve hemen ona girmekte idi.
İki yıl içinde İslâmiyete girenler,
bundan önce o güne dek Müslüman olanların sayısı kadardı ve daha da çoktu.
"Cabir b. Abdullah'ın söylediğine göre; Resûlullah Aleyhisselam, Hudeybiyeye 1400 kişinin başın­da gitmişti.
Bundan iki yıl sonra, Mekke'nin fethi yılında ise, 10.000 kişinin başında gitmiştir 
Bu müddet içinde İslâmiyet, Arabistan'ın her köşesine yayılmış ve açıklanmış, müşriklerin harpte ve şirkte en ileri gidenlerinden
Amr b. Âs, Halid b. Velid ve benzerleri
Müslüman olmuşlardı.
Hudeybiye musalahası üzerine, Müslümanlar müşriklerle biraraya gelmeye ve onlara Kur'ân-ı Kerîm dinletmeye, İslâmiyet üzerinde onlarla açıktan açığa ve korkusuzca konuşmaya, Müslümanlıklarını gizleyenlerde onu açığa vurmaya başlamışlardı.
Halbuki, Hudeybiye barışından önce,
iki taraf birbirine karışamıyordu.
Barıştan sonra ise, müşrikler
Medine'ye serbestçe geliyorlar,
Müslümanlarda Mekke'ye serbestçe gidiyorlar;orada ev halkları, dost­ları ve başkalarıyla oturup kalkıyorlardı.
Artık, Peygamberimiz Aleyhisselamın hal ve hareketleri, mucizeleri, ahlâkı ve yolunun güzelliği hakkında Müslümanların verdikleri bilgiler ve öğütler dinlenir olmuş, müşriklerin kalbleri yumuşayıp İslâmiyete meyletmeye başlamıştı.
Bâdiyelerde, çöllerde oturan Araplar da, Müslüman olmak için, Kureyş müşriklerinin Müslüman olmalarını bekliyorlardı.
Feth sûresinin 6. âyetinde anılan münafıklar ile, 11, 12, 15, 16. âyetlerinde sözü geçen bedeviler, Mekke ve Medine arasında oturan Müzeyne, Cüheyne ve Benî Bekr kabileleri halkı olup; Peygamberimiz Aleyhisselam onları Hudeybiye'ye doğru götürmek istediği zaman, onlar Kureyş müşrik­lerinden korkmuşlar, ev halklarını ve mallarını bahane ederek Hudeybiye seferinden geri kalmışlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabının sağ salim döndüklerini görünce de: "Seninle gidemediğimiz için Allah'tan yarlıganmamızı dile" diyerek dil ucuyla niyazda bulun­muşlardı.
Hayber gazasına ise, ganimet almak için katılmak istemişlerdi.
16. âyette bahsi geçen sert ve çetin savaşçı kavim; Arap olmayan kavimler, veya Rumlar, yahut Hevâzin, ya da Benî Hanifelerdi.
18. âyette sözü geçen yakın fetih, Hudeybiye musalahası;
20. âyette çabuk olarak verildiği bildirilen ganimet de, Hayber ganimeti idi.
26. âyette geçen, "kalbleri taassupla kaplanmış olanlardan birisi de, Kureyş müşriklerinin elçisi Süheyl b. Amr idi.
Besmeleyi ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Resûlullah sıfatını yazdırmamak için, direnmiş durmuştu.
Âyette geçen takva sözü ise,
"Lâ ilahe illallah Muhammedün resûlullah" kelime-i tevhidi ve kelime-i şehadet idi.
27. âyetteki yakın bir fetih, Hudeybiye musalahası,barışı idi.
29. âyette Ashab-ı Kiram için, İncil'de
geçtiği açıklanan; "Filizini çıkarmış,
onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış,
gövdesi üzerinde dimdik yükselmiş,
ekincilerin hoşuna giden bir ekin gibidir!"mealli bir tem­sille, önce onların az olacakları, sonra artmaya başlayacakları, ondan sonra çoğalacakları, daha sonra da gövdeleşerek güçlüleşecekleri anlatılmıştır.


Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
3 ziyaretçi (3 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol