Hz Ebubekir (ra) Dönemi

Hazreti Ebu Bekir (radıyallahu anh) ve Halifelik  dönemi 

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ’in En yakın dostu,
İlk iman eden hür erkek,
Altın Silsile’nin ilk halkası,
Cennete ilk girecek kişi,
İkinin ikincisi,
İlk Halife, (632-634) - (Hulefâ-yi Râşidîn’in birincisi)
Aşere-i mübeşşerenin ilkidir.

Dünyaya teşrifi : Hz. Ebûbekir radıyallahu anh, 573 senesinde Mekke’de dünyaya teşrif etti. (Fil yılından iki sene birkaç ay sonra) Efendimiz’den iki yaş küçüktür..

Babası : Ebû Kuhafe (Osman)
Hz.Ebû Bekir’in halifeligini ve ölümünü görmüştür.
(Mekke fethinden (8/630) hemen sonra oğlu Ebû Bekir’in aracılığıyla müslüman oldu)
Annesi : Ümmü’l-Hayr - Selmâ bint Sahr

Künyesi : Ebû Bekr Abdullah b. Osman b. Amir el-Kureşî et-Teymî (Teymoğulları)

Hz. Ebu Bekir, Benu Teym’lerin Kureyş kabilesindendi Teymoğulları kabilesi Mekke’de önemli bir yere sahipti. Ticaretle uğraşıyorlar, toplumsal temasları ve geniş kültürlülükleri ile tanınıyorlardı.

Hz.Ebû Bekir’in nesebi Mürre b. Kâ’b’da Rasûlullah’la birleşir.

Çocukları

Hz. Ebû Bekir’in üçü kız, üçü de erkek olmak üzere altı çocuğu dünyaya geldi:
Bunlar Hz. Âişe, Abdullah, Esmâ, Abdurrahman, (Ümmi Rüman dan) Ümmü Gülsüm ve Muhammed (r.a.) idi.

Lakabları

Asıl adı Abdülkâbe olup, İslâm’dan sonra Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ’ın ona Abdullah adını verdiği kaydedilir.

Sıddık
Dürüst, çok samimi, çok sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı ...
Atik (Azaptan azad edilmiş)
Hz. Peygamber tarafından cehennemden âzât edildiği müjdesi verildiği için ...
Evvâh
Çok şefkatli ve merhametli bir kişiliğe sahip olduğundan ...
Zü’l-Hilâl
Malî imkânlarını Allah yolunda sarfedip eski elbiseler giydiği için ...
“Deve yavrusunun babası” manasına gelen Ebû Bekir adıyla meşhur olmuştur.
Araplar ona ayrıca “Peygamber’in veziri” derlerdi.

İslamdan önce

Hz. Ebû Bekir (r.a.), henüz peygamberlik güneşinin dünyamızı aydınlatmadığı o vahşet devirlerinde bile, içi aydınlık bir şahsiyetti.
O dönemde Mekke’nin ileri gelenlerinden olup Arapların nesep ve ahbâr ilimlerinde meşhur olmustur. - ticaret sebebiyle çeşitli ülkelere gidip geldiğinden kültürlü ve araştıran biriydi. -
Zengindi, itibarlıydı.
Kumaş ve elbise ticaretiyle meşgul olurdu; sermayesi kırk bin dirhemdi ki, - bunun büyük bir kısmını İslâm için harcamıştır. -
Mekke’de herkes tarafından sevilen ve saygı duyulan bir kimseydi.
Düşkünlere yardım etmeyi severdi.
İslâm’dan önceki 38 yıllık hayatında dahî içki, kumara bulaşmamış, putlara tapmamış, cahiliye âdetlerine iltifat etmemiş,dâimâ nezih ve örnek bir şahsiyet sergilemiştir. (“hanif”)
Yaradılıştan yüksek ruhlu biriydi.
İçinde bulunduğu devrin insani değerler bakımından tam bir çöküş hâli yaşadığını biliyor ve hissediyordu.
Ticaret için Mekke’den bir müddet ayrılacak olsa, döndüğünde ilk ziyaret edip sohbet etmek istediği zat Hz. Muhammed’di (a.s.m.).
Mekke, Hz. Muhammed’e gelen peygamberlik haberiyle çalkalanıyordu.
Bilhassa müşrikler, tapmış oldukları putların Peygamberimiz tarafından kötülenmesini bir türlü hazmedemiyorlardı.
Hz. Ebû Bekir bu sırada, ticaret maksadıyla gitmiş olduğu Yemen’de bulunuyordu.
Mekke’deki bu son gelişmelerden habersizdi.
Döndüğünde, Ebû Cehil ve Utbe bin Muayt olmak üzere, Kureyş ileri gelenleri hemen etrafını sardılar.
Çünkü Hz. Muhammed’in en yakın arkadaşının o olduğunu biliyorlardı
Aslında, arada Ebû Bekir olmasaydı,Peygamberimizi susturmak için çoktan kuvvete başvuracaklardı.
Hz. Ebû Bekir, “Hayrola,” dedi, “bir haber mi var?
Ben yokken bir şeyler mi oldu?”
“Evet, hem de pek büyük bir haber var.
Ebû Tâlib’in yetimi Muhammed, peygamberlik iddiasına kalkıştı!”
“Bunu bizzat kendisi mi söyledi?”
“Evet, kendisi söylüyor ve durmadan putlarımızı kötüleyip duruyor!”
“Demek kendisi söylüyor ha!
Kendisi söylüyorsa doğrudur” dedi ve “Şimdi nerede olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu.
“Evinde.” dediler.
Hemen kalkıp doğruca Peygamberimizin yanına gitti.
Bunu bir de kendisinden duymak istiyordu.
Çünkü o biliyordu ki, Hz. Muhammed, hayatında hiç yalan söylememişti.
Bunun için halk kendisine “Muhammedü’l-Emîn” diyordu.
Hz. Ebû Bekir heyecan içinde doğruca Peygamberimizin huzuruna gitti.
Peygamberimiz kapıyı kendisine açtığında tebessüm ediyordu.
Çünkü kendisine inanacak yegâne şahsın Ebû Bekir olacağından emindi: “Ey Ebû Kâsım,” dedi, “peygamberlik iddiasında bulunduğun doğru mu?”
“Evet, ey Ebû Bekir!
Ben, sana ve bütün insanlara Âlemlerin Rabb’i tarafından gönderilmiş bir elçiyim.
İnsanları bir ve tek olan Allah’a inanmaya, putlara tapmaktan vazgeçmeye çağırıyorum.”
(Hz. Ebû Bekir, Hira dağından dönen Hz. Muhammed ile karşılaştığında, Rasûlullah (s.a.s.) ona, “Allah’ın elçisi” olduğunu söyleyip “Yaratan Rabbinin adıyla oku” (el-Alâk, 96/1) diye başlayan âyetleri bildirdiği zaman (bu davet üzerine) hemen ona: “Allah’ın birligine ve senin O’nun rasûlü olduguna iman ettim” demiştir. Bir an bile duraklamamıştır)

İlk iman eden erkek

Hz. Hatice’den sonra Rasûlullah’a ilk iman eden odur.
Hz. Ebû Bekir gibi, kavmin güvenilir, itibar edilir ve ileri gelen birisinin Müslüman olması, Hz. Âişe’nin ifadesiyle, Peygamberimizi dünyada en çok sevindiren hadiselerden biri olmuştur.
Bu hadise, Hz. Ebû Bekir’in şeref ve faziletini tek başına ifade etmeye yetecek bir hadisedir.

Hadis-i şerif

Bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Ebû Bekir’den başka İslam’a davet ettiğim herkes, önce bir şaşkınlık ve tereddüt geçirdi.
Fakat Ebû Bekir, kendisine İslam’ı anlattığımda ne tereddüt geçirdi, ne durakladı.”
(Buhârî , Fedâilü Ashâbi’n-Nebî,5.)

İslâm dâvetçiliği

Rasûlullah’a iman eden Hz Ebû Bekir (r.a.) İslâm dâvetçiligine baslamış, Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Ebî Vakkas, Ebû Ubeyde b. Cerrâh ve Talha b. Ubeydullah gibi İslâm’ın yücelmesinde büyük emekleri olan ilk müslümanların bir çoğu İslâm’ı onun dâvetiyle kabul etmişlerdir.
(Osman b. Maz‘ûn, Abdullah b. Mes‘ûd, Ebû Seleme el-Mahzûmî, Hâlid b. Saîd b. Âs, Ubeyde b. Hâris, Habbâb b. Eret, Erkam b. Ebü’l-Erkam, Bilâl-i Habeşî, Suheyb-i Rûmî gibi önemli kişiler de bulunmaktadır.)
Hz Ebû Bekir Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kişileri İslâm’a kazandırmaya çalıştı, öte yandan müşriklerin işkencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satın alıp azad etmekte kullandı.
Bilâl, Habbab, Lübeyne, Ebû Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys bunlardandır.
Kendisi de Mescid-i Haram’da müşriklerin saldırısına uğramıştı.
(Babası Ebû Kuhâfe, güçsüz ve zayıf köleler yerine güçlü kuvvetli kimseleri satın almasını tavsiye ettiği zaman babasına satın aldığı kölelerden faydalanmayı düşünmediğini, bu hareketiyle Allah’ın rızâsını kazanmayı umduğunu söylemiştir.)

Başına gelen hadise

Bir gün Hz. Ebûbekir radıyallahu anh, Kâbe’de insanları Allâh’a ve Resûlü’ne îmân etmeye çağırmıştı.
Buna öfkelenen müşrikler, Hz. Ebûbekir’le mü’minlerin üzerine yürüyüp onları şiddetle dövmeye başladılar.
Hele fâsık Utbe b. Rebîa , Hz. Ebûbekir’in üzerine çıkıp çiğnedi, yüzünü demir tabanlı ayakkabılarıyla tekmeledi.
Hz. Ebûbekir’in her tarafı kan revân içinde kaldı.
Kabîlesi Teymoğulları, Hz. Ebûbekir’i müşriklerin elinden zorla kurtarıp baygın bir hâlde evine götürdüler.
Öleceğinden korkuyorlardı.
Hz. Ebûbekir radıyallahu anh, ancak akşama doğru kendine gelebildi ve ilk olarak binbir zahmetle: “ Resûlullah nasıl, iyi mi?” diye sordu.
Annesi Ümmü’l-Hayr sürekli: “Bir şeyler yiyip-içsen!” diye ısrar ediyor, Hz. Ebûbekir ise, sanki onu hiç duymuyormuş gibi: “Resûlullah ne yapıyor, ne hâldedir?” diye sorup duruyordu.
Gece olunca, binbir güçlükle ve gizlice Dâru’l-Erkām’a gidip Resûlullah’ı görünceye kadar hiçbir şey yiyip içmedi.
Peygamber Efendimiz’i görünce de hemen dizlerine kapanıp: “Anam-babam Sana fedâ olsun yâ Resûlâllah!
Benim hiçbir sıkıntım yok.
O habis fâsık beni biraz hırpaladı, o kadar!” dedi.

Hz Ebû Bekir, İslâm’ı teblige gizli gizli devam ediyordu.
Annesi, karısı Ümmü Ruman ve kızı Esma da iman etmiş, fakat oğulları Abdullah, Abdurrahman ve babası Ebû Kuhafe henüz iman etmemişlerdi.

Habeşistan yolundan geri dönüyor (İbn Dugunne ile)

Müşriklerin eziyetleri çoğalıp müslümanlara yapılan baskılar arttıktan sonra Hz. Peygamber Hz. Ebû Bekir’e de Habeşistan’a göç etmesini söylemiş ve Hz Ebû Bekir yola çıkmış; ancak Berkü’l-Gimâd’da Mekke’nin ileri gelen kabilelerinden ibn Dugunne ile karşılaştığında Ibn Dugunne onu himayesine aldığını ve Mekke’ye dönmesi gerektiğini belirterek, ikisi birlikte Mekke’ye dönmüşlerdir.
Ancak şartlı olarak Hz Ebû Bekir’i himayesine alan ibn Dugunne, Hz Ebû Bekir’in açıktan açığa ibadet etmesi ve inancını yaymaya devam etmesi sebebiyle şartları yerine getirmediğini iddia ederek ona ibadetini gizli yapmasını söylediğinde Hz Ebû Bekir, onun himayesine ihtiyacı olmadığını, zaten kendisine söz de vermediğini ifade etmişti: “Senin himayeni sana iâde ediyorum.
Bana Allah’ın himayesi yeter.” ....
Müslümanlar Medine’ye hicret etmeye başlayınca Ebû Bekir de hicret için Hz. Peygamber’den izin istedi.
Resûlullah ona acele etmemesini, Allah’ın kendisine bir arkadaş bulacağını söyleyince Hz. Peygamber ile birlikte hicret etme şerefine nâil olacağını anlayarak hazırlık yapmaya başladı.

Ashâb-ı kirâmın çekincesi

Ashâb-ı kirâm, Hz Ebûbekir Efendimiz’in kıymetini bilir; “Onu kızdırırsak, Resûlullah gazaplanır, Resûlullah gazaplanınca da Cenâb-ı Hak gazap eder ve biz helâk oluruz!” diye ona karşı çok dikkatli davranırlardı.

Cennet’e ilk girecek kişi

Efendimiz ona şu ebedî müjdeyi vermişlerdi:
“ Ey Ebûbekir!
Ümmetimden Cennet’e ilk girecek kişi olman sana kâfî değil midir?!”
(Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4652)

Sıddîk

Fahr-i Kâinât sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, İsrâ ve Mîrac hâdisesini Kureyş müşriklerine haber vereceği zaman: “Ey Cebrâîl! Kavmim beni tasdîk etmez!” dedi.
Cebrâîl (a.s.): “ Ebûbekir Sen’i tasdîk eder.
O sıddîktır.” buyurdu.
(İbn-i Sa‘d, I, 215)

Mîraç hâdisesinde ..

Müşrikler, Mîraç hâdisesini duyduklarında, derhâl Hazret-i Ebûbekir’e koştular: “Arkadaşın, bir gece içinde Mescid-i Aksâ’ya gittiğini, oradan da göklere çıkıp sabah olmadan tekrar Mekke’ye geldiğini söylüyor.
Bakalım buna ne diyeceksin?” dediler.
Hazret-i Ebûbekir: “ O ne söylüyorsa doğrudur!
Çünkü O’nun yalan söylemesine imkân ve ihtimâl yoktur!
Ben, O’nun her getirdiğine peşinen inanırım...” dedi.
Müşrikler tekrar: “ Sen O’nu tasdîk ediyor ve bir gecede Beytü’l-Makdis’e gidip geldiğine inanıyor musun?” dediler.
Hazret-i Ebûbekir radıyallahu anh: “ Evet! Bunda şaşılacak ne var?
Vallâhi O bana, gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kendisine Allah’tan haber geldiğini söylüyor da ben yine O’nu tereddütsüz tasdîk ediyorum.” dedi.
Daha sonra Ebûbekir radıyallahu anh, o sırada Kâbe’de bulunan Peygamber Efendimiz’in yanına gitti.
Olanları bizzat Efendimiz’in mübârek fem-i saâdetlerinden dinledi ve: “ Sadakte (doğru söyledin) yâ Resûlâllah!..” dedi.
Allah Resûlü de, O’nun bu tasdîkinden gâyet memnun kalarak cihânı aydınlatan tebessümüyle Hazret-i Ebûbekir’e: “ Ey Ebûbekir! Sen «Sıddîk»sın!..” buyurdular.
(İbn-i Hişâm, II, 5)
(Ebu Bekir’e; ihlâslı, asla yalan söylemeyen, özü doğru, itikadında şüphe olmayan anlamında, “Sıddık” lâkabı verildi.
Kur’an tâbiriyle, “O, ne iyi arkadaştı ” (en-Nisâ, 4/69) denilebilir.

Hicreti

Kur’ân-i Kerim’de hicret sırasında Rasûlullah’la beraber olmasından dolayı, “…mağarada bulunan iki kişiden biri…” (et-Tevbe, 9/40) şeklinde ondan bahsedilmektedir.
Hz. Ayşe radıyallahu anha şöyle anlatır:
“Resûlullah, Ebûbekir’in evine her gün ya sabah ya da akşam muhakkak uğrardı.
Ancak, Allâh’ın kendisine hicret için izin verdiği gün, hiç âdeti olmadığı hâlde, tam öğle saatinde bize geldi.
Babam onu görünce: «Resûlullah bu saatte gelmezdi.
Mutlakâ mühim bir iş olmalı!» dedi
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem içeri girince, babam oturduğu yerden kalkıp yerini O’na verdi.
Babamın yanında ben ve kızkardeşim Esmâ vardı.
Resûlullah babama: « Odadakileri dışarı çıkar, (mühim bir mesele konuşacağız)!» buyurdular.
Babam: « Ey Allâh’ın Resûlü, onlar benim kızlarımdır (bir zarar gelir diye endişelenmeyin).
Anam-babam Sana fedâ olsun, bu mühim mesele nedir?» diye sordu.
Resûlullah: «Allah Teâlâ bana Mekke’den çıkarak hicret etmeme izin verdi.» buyurdular.
Babam: «Ey Allâh’ın Resûlü!
Ben de Sana arkadaşlık edecek miyim?» dedi.
Fahr-i Kâinât Efendimiz: «Evet, beraberiz!» buyurdular.
Hazret-i Ebûbekir radıyallahu anh, sevincinden hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Vallâhi o güne kadar, bir kişinin sevinçten ağlayabileceğini hiç tahmin etmezdim.”
(İbn-i Hişâm, II, 97-98)

Sevr dağındaki mağaraya hareket

O gece müşrikler tarafından evi kuşatılan Hz. Peygamber yatağına Hz. Ali’yi yatırarak Ebû Bekir’le birlikte Sevr mağarasına doğru hareket ettiler.
İşte o “Sıddîk” ile o “Emîn”, o iki arkadaş beraberce Sevr dağındakı mağaraya hareket ederek hicret etmişlerdir.
Hz Ebû Bekir’in kızı Hz Esma yolda yemeleri için azıklarını hazırlamıştı.
Onlar Mekke’den ayrılınca müşrikler her tarafa adamlarını yollayarak aramaya başladılar.
Kureyş kabilesinin müşrikleri Ebû Cehil başkanlığında Esma’nın evini aradılar, hakaret edip dayak attılar.
Hz Esma onun nerede olduğunu, nereye gittigini kâfirlere söylememiştir.
Hz. Ebû Bekir (r.a.) hicret yolculuğuna çıkarken yanına bütün parasını almıştı.
Hicret esnâsında Sevr Mağarası’na doğru giderken Hazret-i Ebûbekir radıyallahu anh, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in kâh önünde, kâh arkasında yürüyordu.
Allah Resûlü: “Ey Ebûbekir, niçin böyle yapıyorsun?” diye sordular. Hazret-i Ebûbekir: “ Yâ Resûlâllah! Müşriklerin arkanızdan yetişebileceğini düşünüyor, arkadan yürüyorum; ileride pusu kurup bekleyebileceklerini düşünüyor, önünüzden yürüyorum!” dedi.

Sevr Mağarası

Sevr Mağarası’na ulaştılar.
Ebûbekir radıyallahu anh: “ Yâ Resûlâllah!
Ben mağarayı temizleyinceye kadar, Siz burada bekleyin!” dedi ve mağaraya girdi.
Mağaranın içini temizledi
Eliyle yokluyor, bir delik bulduğunda hemen elbisesinden bir parça kesip orayı kapatıyordu.
Bu minvâl üzere üst elbisesinin tamamını deliklere tıkadı, sadece bir delik kaldı.
Ona da topuğunu koyduktan sonra: “Artık gelebilirsiniz ey Allâh’ın Resûlü!” dedi.
Hz. Ebûbekir’in üst kısmında elbise olmadığını fark eden Allah Resûlü: “Elbisen nerede, ey Ebûbekir?” diye hayretle sordu.
Hz. Ebûbekir de yaptıklarını anlattı.
Bu âlicenap davranış karşısında son derece duygulanan Allah Resûlü, mübârek ellerini kaldırarak Ebûbekir için duâ ettiler.
Müşrikler, mağaraya yaklaşırlarken endişeye kapılan Hazret-i Ebûbekir Sıddîk, Resûlullah Efendimiz’e: “Ben öldürülürsem, nihâyet bir tek kişiyim, ölür giderim.
Fakat Sana bir şey olursa, o zaman bir ümmet helâk olur.” diyordu.
Peygamber Efendimiz ayakta namaz kılıyor, Ebûbekir radıyallahu anh de gözcülük yapıyordu
Bir ara: “ Mekkeliler Sen’i arayıp duruyorlar.

Vallâhi ben kendim için endişelenmiyorum.
Fakat Sana zarar vermelerinden korkuyorum.” dedi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz ise: “Ey Ebûbekir! Mahzûn olma!
Hiç şüphesiz Allah bizimle beraberdir!” buyurdular.
(İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 223-224; Diyarbekrî, I, 328-329)

Rasûlullah bu sırada Kur’ân’da anlatıldığı biçimde şöyle diyordu: “Üzülme, Allah bizimledir” (et-Tevbe, 104/40).

İz süren Mekkeli müşrikler Sevr mağarasına kadar geldiler.
Hz. Ebûbekir orada dolaşıp duran müşriklerin ayaklarını görünce de: «Ey Allâh’ın Resûlü! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olursa mutlakâ bizi görür!» dedi.
Resûlullah ise: “Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun, ey Ebûbekir?!” buyurdular.
(Buhârî, Tefsîr, 9/9; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 1)
(“Üçüncüleri Allah olan ikinin ikincisi” pâyesine erdi.)
Nitekim Allah ona güven vermiş, göremedikleri askerleriyle onu desteklemiştir; Allah güçlüdür, hakimdir.
Kâfirler tüm aramalara rağmen onları bulamadılar.
Hazret-i Ebûbekir’in (radıyallahu anh) üstünlüğü Hazret-i Ömer radıyallahu anh, halîfeliği zamanında bâzılarının kendisini Hazret-i Ebûbekir’e radıyallahu anh üstün tutar biçimde konuştuklarını işitmişti.
Bu duruma çok kızdı.
Daha sonra, çileli hicret günleri gözünde canlandı.
Resûlullah ile Hazret-i Ebûbekir’in Sevr Mağarası’nda birlikte geçirdikleri geceyi hatırlattı ve büyük bir hasret içinde şöyle dedi: “ Vallâhi, Hazret-i Ebûbekir’in o gecesi, Ömer’in bütün âilesinden daha hayırlıdır!..”
(Hâkim, III, 7/4268)

Kuba’da

Mağarada üç gün kaldıktan sonra Medine’ye yönelen Rasûlullah ile Ebû Bekir Kuba’ya vardılar.
Kuba’da üç gün kalan Rasûlullah ile Hz. Ebû Bekir nihayet Medine’ye vardılar.
Medine’de Medine’de Hz. Ebû Bekir, humma hastalığına tutuldu.
Hastalık ilerleyip yatağa düştüğünde Rasûlullah, “Allah’ım Mekke’yi bize sevgili kıldığın gibi Medine’yi de bize sevgili kıl, hummayı bizden uzaklaştır’ diye dua ettigi zaman Hz. Ebû Bekir ve hasta olan diğer sahâbîler iyileştiler.
Bu aradâ Hz. Âişe ile Hz. Muhammed (s.â.s.)’in düğünleri yapıldı.
Mescidi Nebî inşâ edildi.
Hz. Ebû Bekir Medine’de Mescidi Nebî’nin inşasına katıldı.
Medine’de kardeşlik tesis edildiğinde Ebû Bekir’in kardeşliği Harise b. Zeyd oldu.

Seriyye ve savaşları

Rasûlullah İslâm’ı yaymak ve düşmanlar hakkında bilgi toplamak için seriyye denilen keşif kollarını Medine dışına gönderiyor, bunlara bazen Hz. Ebû Bekir de katılıyordu.
Rasûlullah ile birlikte bizzat çarpıştığı savaşlarda (Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te) Ebû Bekir de yer aldı.
O, Müreysi, Kurayza, Hayber, Mekke, Huneyn, Taif gazvelerinde de bulundu. Rasûlullah’in bizzat idare ettigi harplere gazve denir.
Ebû Bekir, bu sözü geçen büyük savaşlardan başka, otuzdan fazla gazveye katılmıştır.
Çarpışma olmaksızın Veddan, Buvat, Bedr-i Ûlâ, Useyre gazveleriyle de düşmanlar itaat altına alınmıştır.
Bütün bu gazvelerde Hz. Ebû Bekir, Rasûlullah’ın en yakınında yer almış olup onun “veziri” gibi idi.
Bedir’de, Bedir’de, oglu Abdurrahman müşrikler safında yer aldığında Ebû Bekir oğluyla çarpışmıştır.
Sadece o değil, Bedir’de birçok sahâbî, oğlu, kardeşi, babası, dayısı ile çarpışmıştı.
Bedir savaşı, müslümanların İslâm’i herseyden üstün tuttuklarını, Allah için en yakınları olan müşrikleri kan bağı veya kabile taassubu içinde kalmadan, başka insanlardan ayırdetmeden öldürdüklerini göstermektedir.
Rasûlullah’ın bir amcası Hamza, İslâm ordusu safındayken öteki amcası Abbas, düşman safındaydı.
Yeğeni Ubeyde kendi yanındayken, öteki yeğenleri Ebû Süfyan ve Nevfel müşriklerle beraberdi.
Hattâ kızı Zeyneb’in eşi Ebû’l-As da Rasûlullah’a karşı müşriklerle birlikte savaşıyordu.
Hicretin 9. yılında Medine’de büyük bir kıtlık oldu.
Bu arada Bizans imparatoru, Şam’da Hicaz bölgesini istilâ etmek üzere büyük bir ordu hazırladı Rasûlullah, bu orduya karşı İslâm ordusunu hazırlarken, kıtlık sebebiyle zorluklarla karşılaştı Ebû Bekir malının hepsini bu ordunun hazırlanmasında kullandı.
Onuncu yılda “Vedâ Haccı”nda bulunan Allah’ın Rasûlü, onbirinci yılda hastalandı.

Hz. Ebûbekir’in Babasının Müslüman Olması

Hz. Ebûbekir’in radıyallahu anh şu hâli de onun fenâ fi’r-Rasûl makâmında nasıl da zirveleştiğini, ne güzel ifâde etmektedir:
O, Mekke Fethi’nde, gözleri görmeyen ihtiyar babasını Müslüman olmak üzere Allah Resûlü’nün huzûruna getirmişti.
Resûl-i Ekrem Efendimiz: “Ebûbekir! İhtiyar babanı niye buraya kadar yordun?
Biz onun yanına gidebilirdik.” buyurdular.
Hazret-i Ebûbekir ise: “ Onun size gelmesi daha münâsiptir.
Bir de Allah Teâlâ’nın bu vesîleyle babama sevap vermesini istedim.” dedi.
Ebû Kuhâfe radıyallahu anh, bey’at etmek üzere elini Fahr-i Kâinât Efendimiz’in mübârek eline uzatınca, Ebûbekir radıyallahu anh duygulanıp ağlamaya başladı.
Resûlullah, hayretle niçin ağladığını sorunca da şu müthiş cevâbı verdi: “ Yâ Resûlâllah! Sana bey’at etmek üzere uzanan şu el, babamın değil de, amcan Ebû Tâlib’in eli olsaydı da, bu vesîleyle Allah Teâlâ benim yerime Sen’i sevindirseydi!
Çünkü Sen, onu çok seviyor ve îmân etmesini çok istiyordun…
” (Bkz. Heysemî, VI, 173-174; İbn-i Sa‘d, V, 451)

Altın Silsile

Hazret-i Sıddîk, -inşâallah- ucu kıyâmete kadar devam edecek olan Altın Silsile’nin, Peygamber Efendimiz’den sonraki ilk halkası olarak telâkkî edilmiştir.
Resûlullah ona şöyle buyurmuşlardır: “Sen, Cennet’teki Kevser Havuzu’nun başında ve mağarada benim arkadaşımsın!”
(Tirmizî, Menâkıb, 16/3670)
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem bir gün Mescid’e girmişti.
Bir tarafında Hazret-i Ebûbekir diğer tarafında da Hazret-i Ömer vardı.
Efendimiz onların ellerini tutmuş, şöyle buyuruyordu: “Kıyâmet günü biz böyle diriltileceğiz.”
(Tirmizî, Menâkıb, 16/3669)

Rasûlullah'ın (s.a.s.) vefatından sonra.. ve Halife seçilmesi

Hicrî onbirinci yılda hastalanan Rasûlullah (s.a.s.) 13 Rebiyülevvel Pazartesi günü (8 Haziran 632) vefât etti.
Onun vefâtını duyan müslümanlar büyük bir üzüntüye kapıldılar ve ilk anda ne yapmaları gerektigine karar veremediler.
Ama o da bir ölümlüydü.

Hz. Ömer'in sözleri

Hz. Ömer, Rasûlullah’ın Hz. Musa gibi Rabbi ile buluşmaya gittiğini, O’nun için “öldü” diyen olursa ellerini kesecegini söylüyordu.

Hz. Ebû Bekir'in konuşması

Ebû Bekir, Rasûlullah’ın iyi olduğu bir sırada ondan izin alarak kızının yanına gitmişti.
Vefât haberini duyar duymaz hemen geldi, Rasûlullah’ı alnından öptü ve “Babam ve anam sana fedâ olsun ya Rasûlullah. Ölümünde de yaşamındaki kadar güzelsin.
Senin ölümünle peygamberlik son bulmuştur, şânın ve şerefin o kadar büyük ki, üzerinde ağlamaktan münezzehsin.
Yâ Muhammed, Rabbinin katında bizi unutma; hatırında olalım …” dedi.
Sonra dışarı çıkıp Ömer’i susturdu ve; “Ey insanlar, Allah birdir, O’ndan başka ilâh yoktur, Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.
Allah apaçık hakikattir.
Muhammed’e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüştür.
Allah’a kulluk edenlere gelince, şüphesiz Allah diri, bâkî ve ebedîdir.
Size Allah’ın şu buyruğunu hatırlatırım: “Muhammed sadece bir elçidir.
Ondan önce de peygamberler gelip geçmistir.
Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz?
Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah’a hiçbir ziyan veremez.
Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır” (Âl-i imrân, 3/144).
Allah’ın kitabı ve Rasûlullah’ın sünnetine sarılan doğruyu bulur, o ikisinin arasını ayıran sapıtır.
Şeytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasın, dininizden saptırmasın.
Şeytanın size ulaşmasına fırsat vermeyiniz”
(Ibn Hisâm, es-Sire, IV, 335; Taberî, Târih, III, 197,198).

Benû Sâide sakifesinde toplantı ve bey'at

Hz. Peygamber vefat ettiğinde Medineli Müslümanlar (Ensar) halife seçmek için Beni Saide gölgeliği (sakifesi) denilen yerde toplandılar.
Hz. Ebû Bekir, konuşmasıyla orada bulunanları teskin ettikten sonra Rasûlullah’ın teçhiziyle uğraşırken, Ensâr, Benû Sâide sakifesinde toplanarak Hazrec’in reisi olan Sa’d b Ubâde’yi Rasûlullah’tan sonra halife tayini için bir araya gelmişlerdir.
Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Ebû Ubeyde ve Muhacirlerden bir grup hemen Benû Saîde’ye gittiler.
Orada Ensâr ile konuşulduktan ve hilâfet hakkında çeşitli müzakereler yapıldıktan sonra Hz. Ebû Bekir, Ömer ile Ebû Ubeyde’nin ortasında durdu ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine bey’at edilmesini istedi.
O, kendisini halife olarak öne sürmedi.
Hz. Ebû Bekir’in konuşmasından sonra Hz. Ömer atılarak hemen Ebû Bekir’e bey’at etti ve, “Ey Ebû Bekir, müslümanlara sen Rasûlullah’ın emriyle namaz kıldırdın.
Sen onun halifesisin ve biz sana bey’at ediyoruz.
Rasûlullah’a hepimizden daha sevgili olan sana bey’at ediyoruz” dedi
Hz. Ömer’in bu âni davranışı ile orada bulunanların hepsi Ebû Bekir’e bey’at ettiler.
Bu özel bey’attan sonra ertesi gün Mescid-i Nebî’de Hz. Ebû Bekir bütün halka hutbe okudu ve resmen ona bey’at edildi.
Resûlullah onlar hakkında: “Benden sonra Ebûbekir ve Ömer’e tâbî olunuz!” buyurmuşlardı.
(Tirmizî, Menâkıb, 16/3662)

Bir hadise

Bir kadın, Peygamber Efendimiz’e gelip bir meselesini arz etmişti.
Allah Resûlü de ona bâzı tavsiyelerde bulunmuş, bunları yaptıktan sonra tekrar kendisine gelmesini söylemişti.
Kadın: “ Ey Allâh’ın Resûlü, geldiğimde Siz’i bulamazsam ne yapayım?” diye sordu
Bu sözüyle Efendimiz’in vefâtını kastediyordu.
Resûlullah: “Beni bulamazsan Ebûbekir’e git!” buyurdular.
(Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 5; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 10; Tirmizî, Menâkıb, 16/3676)

Defin yeri tartışması

Rasûlullah’ın defni salı günü gerçekleşirken, onun nereye defnedilecegi hakkında da bir ihtilâf meydana geldiginde Hz. Ebû Bekir yine firasetini ortaya koydu ve “Her peygamber öldügü yere defnedilir” hadisini ashaba hatırlatarak bu ihtilâfı giderdi.
Rasûlullah’ın cenaze namazı imamsız olarak gruplar halinde kılındı

Hz. Ali'nin beyatı

Hz. Ali rivâyetlere göre, el-Bey’atü’l-Kübrâ’ya bey’at edildigi haberini alır almaz, elbisesini yarım yamalak giydigi halde evden fırlamış ve gidip Hz. Ebû Bekir’e bey’at etmiştir
(Taberî, Târih, III, 207).

Halifet-u Rasûlillah

Müslümanlar henüz otuzsekiz kişiyken Mekke’de Mescid-i Haram’da İslâm’ı tebliğ eden ve müşriklerce dövülen Ebû Bekir’e hilâfetinde “Halifet-u Rasûlillah” denilmiş, sonraki halifelere ise “Emîrü’l-Mü’minîn” denilmistir.
Mâlî işlerini (Beytülmâl) Ebû Ubeyde,
Kadılık ve kazâ işlerini Hz. Ömer,
Kâtiplik ve müşâvirlik işlerini Zeyd b. Sâbit ve Hz. Ali,
Başkumandanlığını Üsâme ve Halid b. Velid yapmıştır.

Başkent Medine

Medine Dârü’l-İslâm’in başkenti olmuş, Mekke, Taif, San’a, Hadramevt, Havlan, Zebid, Rima, Cened, Necran, Cures, Bahreyn vilâyetlere ayrılmıştır.
Yönetimi merkezî olup, ganimetlerin beşte biri Beytü’l-Mal’de toplanmıştır.

Birlik Beraberlik

Anlaşmazlık gibi görünen hâdiselerin birçoğunda huy ve karakter farklılığı rol oynuyordu.
Meselâ Ebû Bekir yumuşak ve sâkin davranırken, Ömer sertlik yanlısıydı.
Ama her zaman birlikte hareket ettiler.
Ebû Bekir’in yönetiminde, Hz. Ali ve Zübeyr b. Avvam Ridde savaşlarında kararların içinde, namazlarda Ebû Bekir’in arkasında yer almışlardır

(Ibn Kesir, el-Bidâye ve’n Nihâye, V, 249)
Hz. Ali, Rasûlullah’ın bir vasiyeti olsaydı ölünceye kadar onu yerine getireceğini söylemiş (Taberî, a.g.e., IV, 236) ancak, İbn Abbas’ın Rasûlullah hastalandığı zaman ona gidip hilâfet işini sormak istemesini geri çevirmiştir.
Yani Hz. Ebû Bekir’in halifeliğine karşı kimseden bir çıkış olmamıştır.
Zaten tabii, fitrî, akli ve maslahata uygun olan da onun halifeliğidir.
Hz. Peygamber ölmeden önce yazılı bir ahidname bırakmamış, ancak Hz. Ebû Bekir’in faziletine dair Mescid’de konuşmuş, hasta yatağındayken onu israrla çağırtmış ve yerine imam tâyin etmiştir.
Hz. Ebû Bekir, kendisine Rasûlullah’ın mirasından pay almak için gelen Hz. Fâtıma’ya, “Rasûlullah’ın yaptığı hiçbir şeyi yapmaktan geri durmam” diyerek, Fâtıma’nın peygamberin kızı olmasını dinin üstün tutulmasından daha önemsiz görmüş ve Rasûlullah’ın yanındayken ondan ne duymuş, ne görmüşse onu tatbik etmiştir
(Taberî, III, 220)

Hz. Ebû Bekir “Rasûlullah’ın Halifesi” seçildikten sonra Mescid’de yaptığı konuşma

“Sizin en hayırlınız değilim, ama başınıza geçtim; görevimi hakkıyle yaparsam bana yardım ediniz, yanılırsam doğru yolu gösteriniz; ben Allah ve Rasûlü’ne itaat ettigim müddetçe siz de bana itaat ediniz, ben isyan edersem itaatiniz gerekmez…” demiştir
(Ibn Hisâm, es-Sire, IV, 340-341; Taberî, Târih, III, 203)

Hz. Ali (radıyallahu anh) ve Efendimizin cenaze işleri ...

Hz. Muhammed (sav) efendimizin defni
Hz. Peygamber'in cenazesi halife seçiminin pazartesi günü akşam saatlerinde sonlanmasından sonra salı günü sabahı yıkandı.
Kimin yıkayacağı ile ilgili konuşmalar yapılırken Hz. Ebubekir "O'nun temiz vücudunu yıkamak Ehl-i Beytin hakkıdır" dedi.
Yaklaşık 20 metrekarelik küçük odaya çok sayıda kişi girmek isteyince kapı içeriden kilitlendi ve büyük ısrarlar sonucu sadece Medineli Ensar'ı temsilen Hz. Ali'nin müdahalesi ve izniyle Evs bin Havli içeri alındı.
Hz. Peygamber'in cenazesini Hz. Abbas, Fadl bin Abbas, Kusem bin Abbas, Üsâme bin Zeyd ve Hz. Peygamber'in azadlısı Şakran'ın (Salih) yardımıyla Hz. Ali yıkadı. Hz. Ali, eline doladığı bir bezle üstündeki elbiseyi çıkarmadan, vücudunu elbise altından sıvazlayarak yıkarken; Hz. Ali hariç herkes gözlerini kapattı.
Hz. Peygamberin vücudu üç parça kefenle sarıldı.
Naaşı yıkanıp kefenlendikten sonra sedir üzerine bırakıldı.
Cenaze namazını kimin kıldıracağı gündeme gelince Hz. Ali, "O bizim dünyada imamımız, ahrette de imamımızdır.
Kimse onun cenazesine imamlık yapmayacak" dedi.
Hz. Ali'nin bu sözü üzerine önce Ehli Beyt'e mensup erkek, çocuk ve kadınlar tek tek içeri girerek tekil (imamsız) olarak cenaze namazını kıldılar
Sonra da halkın geri kalan erkek ve kadınları gruplar halinde içeri girerek cenaze namazını kıldılar.
Bu durum salı günü sabahından gece saatlerine kadar devam etti.
Bazı sahabiler, Hz. Peygamber'in Baki Mezarlığı veya Uhud Meydanı'na, bazıları ise doğum yeri olan Mekke'ye gömülmesini istediler; ancak Hz. Aişe'nin daha önce gördüğü bir rüya ve Hz. Ebu Bekir'in peygamberimizden "Peygamberler öldükleri yere gömülürler" sözünü nakletmesi üzerine vefat ettiği odada gömülmesine karar verildi.
Mezarın kazılması için bu konuda uzman Mekkeli Ubeyde bin Cerrah ve Medineli Ebu Talha bin Zeyd'e haber gönderildi. Medineli Ebu Talha daha önce geldiğinden mezarı o kazıp hazırladı.
Hz. Peygamberi mezara Hz. Ali, Hz. Fadl bin Abbas, Hz. Kusem bin Abbas ve Hz. Şakran (Salih) indirdi.

Üsame ordusu

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından hazırlanmış Üsame ordusu vardı.
Hz. Ömer (radıyallahu anh), bu ordunun gönderilmemesi taraftarıdır.
Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), ise çok kararlıdır; "Köpekler kurtlar üzerime saldıracak olsa bile yine de Üsame ordusunu gönderirim." der.
Çünkü ona göre, Üsame'nin gönderilmesi Resulullah'ın emridir.

Ordu kumandanı : Hz Usame b Zeyd b. Harise (r.a) idi
Orduda Hz Ebubekir, Hz Ömer, (radıyallahu anh), Hz Ebu Ubeyde, (radıyallahu anh), Hz Sad b Ebi Vakkas (radıyallahu anh), vardı
Düşman Rumlar idi ..
Fakat çarpışma olmamıştır

Ayrıntı

Hz. Ebû Bekir’in (radıyallahu anh), halife olduktan sonraki ilk icraatı, Üsâme b. Zeyd’in (radıyallahu anh), kumandasında sefere hazırlanan orduyu göndermek olmuştur.

Mûte Savaşı intikamı

Hz. Peygamber’in vefat etmeden önce Mûte Savaşı’nda şehid olanların intikamını almak üzere hazırladığı ve Suriye’ye doğru göndermeyi kararlaştırdığı ordu onun rahatsızlığı ve vefatı dolayısıyla yola çıkamamıştı.

Cüruf'ta ordugah kuruldu

Rasûlullah (s.a.v.)'ın, Zeyd b. Harise (radıyallahu anh), ile Cafer-i Tayyar (radıyallahu anh), ve Abdullah b. Revaha'nın (radıyallahu anh), şehid edildikleri Şam'ın Belka nahiyesinin sınırlarına göndermek için hazırladığı bu ordu, Cüruf e gidip ordugah kurdu.
Aralarında Ömer b. Hattab'da (radıyallahu anh), vardı.

Bazı çekinceler

Dinden dönme olaylarından çekinen bazı sahâbîler mürtedlerin Medine’ye saldırabileceklerinden endişe ettiklerini Ebû Bekir’e (radıyallahu anh), bildirerek Üsâme kumandasındaki orduyu göndermemesini rica ettiler.
Diğer bazı sahâbîler de Üsâme’nin çok genç ve tecrübesiz, ayrıca âzatlı bir kölenin oğlu olduğunu ileri sürerek onu değiştirmesini teklif ettiler.
Hareket emri ve tavsiyeleri Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), bütün teklif ve itirazları reddedip 1 Rebîülâhir 11 (26 Haziran 632) tarihinde Üsâme ordusuna hareket emrini verdi.
Üsâme (radıyallahu anh), atlı, kendisi yaya olarak bir müddet yürüdükten sonra askerlere bir hitabede bulundu.
Onlara Allah yolunda kâfirlerle savaşmayı, hainlik etmemeyi, sözünde durmayı, ganimet malına zarar vermemeyi, korkup çekinmemeyi, fesat çıkarmamayı, emirlere karşı gelmemeyi, çocukları, kadınları ve yaşlı insanları öldürmemeyi, meyve veren ağaçları kesmemeyi, yemek ihtiyaçları dışında koyun, sığır ve develeri boğazlamamayı, manastırlara çekilmiş kimselere dokunmamayı, kendilerine ikram edilen yemekleri Allah’ın ismini anarak yemeyi tavsiye etti.
Savaş olmadı
Düşmanla savaş yapmayan bu ordu bazı âsi kabileleri yola getirerek Medine’ye döndü.
(İrtidad hareketlerinin başlaması nedeniyle ordu geri çağrıldı)

İrtidad hareketleri

Hz. Ebu Bekir'in (radıyallahu anh), İrtîdad Eden Ve Zekat Vermeyenlerle Savaşmaya Hazırlanması

Rasûlullah (s.a.v.), vefat edince birçok Arap kabilesi irtidad etti.
Medine'de nifak zuhur etti.
Hz. Ebû Bekir'in (radıyallahu anh), halife seçilmesi akabinde, birçok irtidat ve itaatsizlik hâdiseleri görülür.
Mekke'lilerde dinden dönmek istediler.
Hatta o zamanın Mekke valisi Attab b. Esed halktan çekindi ve gizlendi.
Fakat Süheyl b Amr, (radıyallahu anh), Kureyş halkını bir araya toplayarak veciz bir konuşma yaptı.
“Ey Kureyş halkı!
En son İslamiyet’e giren ve ilk önce ondan dönen kimselerden mi oluyoruz?
Yemin ederim ki, bu din şarktan garba kadar uzanacak, her tarafı kaplayacaktır...”
Sakiflilerde dinden dönmeyi düşünmüş onlarıda Osman b Ebi'l As (radıyallahu anh), vazgeçirmişdir

Namaz kılarız ama zekat vermeyiz diyenler

Bazı Arap heyetleri Medine'ye gelmeye başladılar.
Bunlar namaz kılmayı kabul ediyor, ama zekat vermeye yanaşmıyorlardı.
Bazıları ze­kat vermeyi kabulleniyorlarsa da bunu Ebu Bekir'e vermek istemiyorlardı.
Rasûlullah'a aramızda bulunduğu sürece itaat ettik.
Ama Ebu Bekir'in hakimiyeti de ne demek oluyor?
Buna şaşıyoruz."
Sahabeler bunları zekat vermemeleri hususunda kendi hallerine bırakması, iman tamamen kalplerine yerleşinceye kadar onları İslâm'a ısındıncı bir davranış içine girmesi için Ebu Bekir ile konuşup bazı tek­liflerde bulundular.
Böyle yapıldığı takdirde bunların daha sonra zekat vereceklerini ifade ettiler.
Ama Hz. Ebu Bekir es-Sıddık, bu teklifleri kabul etmedi ve böyle bir davranış içine girmeyi de yeğlemedi.

İnsanlarla ne diye savaşıyorsun ?

"Ömer b. Hattab, Ebu Bekir'e dedi ki: İnsanlarla ne diye savaşıyorsun?
Oysa Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in de Allah'ın rasûlü olduğuna şahadet etmelerine kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.
Eğer onlar bu sözü söylerlerse canlarını, mallarını hak etme dışında bana karşı korumuş olurlar."
Ebu Bekir, buna karşılık şu cevabı verdi: - Allah'a yemin ederim ki, onlar (daha önce zekat olarak verdikle­ri) bir oğlağı başka bir rivayete göre ise bir yuları bana vermeyecek olurlarsa, onlarla bu yüzden savaşırım.
Çünkü zekat, malın hakkıdır.
Allah'a yemin ederim ki, namaz ile zekat arasında ayırım yapan kimse ile savaşacağım.
Ömer dedi ki: "Bu, Allah tarafından Ebu Bekir'in kal­binin savaşa açılmış olduğunu gösteriyordu ve bunun doğru olduğunu da anladım.
" Ben derim ki: Yüce Allah, bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse yollarını serbest bırakın." (et-Tevbe, 5.)
Hz. Pey­gamber (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: "İslâmiyet beş şey üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed'in Allah Rasûlü olduğuna şahadet etmek, Namaz kılmak, Zekat vermek, Beyt'i haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.''

İrtidad edenler

Esed, Gatafan, Tay, el-Kindî, Mezhic, Rebia, Hanife kabileleri

Başlarında Tuleyha b. Hüveylid el-Esedî adındaki kahin olmak üzere Esed ve Gatafan kabileleri,
Başlarında Eş'as b. Kays el-Kindî olmak üzere Kinde kabilesi ile bağlıları
Başla­rında Esved b. Ka'b el-Ansî adındaki kahin olmak üzere Mezhic ve bağlı kabileleri irtidad ettiler.
Mağrur b. Numan b. Munzir'le beraber Rebia kabilesi de irtidad etti.
Hanife kabilesi, Müseyleme b. Habib b. el-Kezzab'la birlikte kendi mürtedliklerini devam ettiriyorlardı.
Enes b. Abdi Yaleyl'le birlikte Süleym kabilesi irtidad etti.
Kahin bir kadın olan Secah'la birlikte Beni Temim kabilesi de irtidad etti."
Kasım b. Muhammed dedi ki: "Esed, Gatafan ve Tay kabileleri, Tuleyha el-Esedinin liderliğinde toplandılar, Medine'ye heyetler gönderdiler.
Medine'nin önde gelen şahsiyetlerine uğrayıp konuk oldular.
Hepsi onları konuk olarak kabul ettiler.
Sadece Abbas, onları kabul etmedi.

Ebu Bekir'e (r.a.) gönderilen heyetin isteği

Zekât vermek istemeyen mürtedler, konuk oldukları kimseleri Ebu Bekir'e gönderdiler ki, zekâtı vermemelerini kabul etsin de kendileri sadece namaz kılmakla yetinsinler.
Ancak Cenâb-ı Allah Ebu Bekir'e, hak yolda sebat etme azmini verdi.
Ebu Bekir: Eğer bir yuları benden esirgeyecek olsalar bile onlarla cihad ede­rim, dedi.
Onları reddetti.
Onlar da aşiretlerine döndüler ve Medine nü­fusunun azlığını kavimlerine bildirdiler.
Onları Medine'ye saldırmaya teşvik ettiler.
Ebu Bekir (r.a.) de Medine girişlerine bekçiler ve muhafızlar yerleştirdi.
Medinelileri Mescid-i Nebevî'de toplantıya çağırdı.
Top­lantının açılışında şöyle bir konuşma yaptı: - Doğrusu dünya kafirdir.
Yeryüzündeki insanların heyetleri sizin az olduğunuzu görmüşlerdir.
Siz onların geceleyin mi, yoksa gündüzleyin mi üzerinize geleceklerini bilmiyorsunuz.
Onların size en yakın olanları bir beridlik mesafededir.
Onlar, sadece namaz kılmalarını ama zekat vermemelerini kabul etmemizi, kendileriyle anlaşacağımızı ümid ediyorlardı, ama bu tekliflerini kabul etmedik.
Siz onlar için gerekli ha­zırlığı yapın.
Onlar size saldırabilirler."

Bedevilere saldırı

Ebu Bekir es-Sıddık, cemaziyelahir ayında Medineliler ve Medine girişlerindeki muhafızlarla birlikte yola çıktı.
Medine çevresinde bulu­nup Medine'ye saldırıya geçen bedevilerin üzerine gitti.
Beni Abs, Beni Mürre, Beni Zübyan, onlarla işbirliği yapan Beni Kinane kabilesi ki bunlara Tuleyha da, oğlu Hibal vasıtasıyla takviye göndermişti
Hz. Ebu Bekir'le karşılaştıkları zaman bir tuzak kurdular.
O gece düşmanlara, Müslümanlar birşey yapamadılar.
Nihayet Medine'ye döndüler.
Hz. Ebu Bekir, onları takibe başladı.
Bu, fethin başlangıcı oldu.
Müşrikler orada alçaldılar.
Müslümanlar güçlenip yüceldiler.

Medine'ye baskın püskürtülüyor

Boşluğu fırsat bilen bazı kabileler ise Medine'ye baskın düzenlerler.
Alınan istihbarat üzerine Hz. Ebû Bekir, (radıyallahu anh), Hz. Ali, (radıyallahu anh) Hz. Zübeyr, (radıyallahu anh) Hz. Talha (radıyallahu anh), ve Hz. Abdullah b. Mesud'u (radıyallahu anh), Medine'de görevlendirmişti.
Beklenen baskın gece gerçekleşir; fakat geri püskürtülür, Medine dışlarına kadar takip edilirler.

Medine'ye saldırı (ayrıntı)

Mürtedler, Medine'ye saldırıya geçtiler.
Adamlarının yarısını kendileri için ihtiyat olsunlar diye Zi-Huseyn mıntıkasında bıraktılar.
Medine girişlerindeki muhafızlar, mürtedlerin Medine'ye saldırıya geçtikleri haberini gönderdiler.
Hz. Ebu Bekir de yerlerinden ayrılmamaları için muhafızlara talimat gönderdi.
Ken­disi de Medinelilerle birlikte develere binip mürtedlere karşı çıktı.

Düş­man dağıldı.
Müslümanlar, develeri üzerinde onları takibe koyuldular.
Nihayet Zi-Huseyn mıntıkasına vardıklarında ihtiyat kuvvetleriyle de karşılaştılar.
Bütün düşman yığınları Müslümanlara karşı hücuma geçtilerse de fetih Müslümanlara nasib oldu.

40 gün kadar sonra Usame (radıyallahu anh), ordusu geri döner.

Sahte peygamberler

Esved el-Ansî (ö. 11/632),
Müseylimetü'l-Kezzâb (ö. 12/633),
Tuleyha b. Huveylid (ö. 21/642) ve
Secâh bint el-Hâris (ö. 41/661'den sonra) bu sahte peygamberler dinden dönme olaylarını körüklemiş, bu uğurda kan dökmekten de çekinmemişlerdir.

Ordumuz ilk olarak Beni Zübyan ve Beni Abs kabileleri ile savaştı

Beni Zübyan ve Beni Abs kabileleri, aralarında ya­şayan Müslümanlara saldırıp onları öldürdüler.
Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, aralarındaki Müslümanları öldüren kabilelerden, öldürdükleri Müslümanlar sayısınca hatta daha fazla müşriki öldürmeye yemin etti.
Hz. Ebu Bekir, (radıyallahu anh), güçlü ve muzaffer olarak salimen hem de ganimet elde etmiş ola­rak Medine'ye döndü.
Dağılan, Beni Zübyan ve Beni Abs kabileleri Tüleyha'nın yanına sığındılar

Mürtedlere karşı, Hz. Ebu Bekir (ra), orduyu 11' böldü
Başkomutan Halid b. Velid (radıyallahu anh), idi

Halid b. Velid (radıyallahu anh), Buzaha'da bulunan sahte peygamber Tüleyha'nın üzerine..
İkrime b. Ebi Cehil (radıyallahu anh), yalancı peygamber Müseyleme üzerine ...
Ebu Ümeyye (radıyallahu anh), sahte peygamber Esved'in üzerine gidecekti
Halid b. Said (radıyallahu anh), Şam taraflarına
Amr b. As (radıyallahu anh), Kuda ve Haris kabileleri üzerine
Huzeyfe b. Muhsin (radıyallahu anh), Umman'a
Ala b. Hadrami (radıyallahu anh), Bahreyn'e gidecekti

Beni Esed, Gatafan ve Tay kabileleri ve Tuleyha (sahte peygamber)

Buzaha muharebesi

Beni Esed, Gatafan ve Tay kabileleriyle birçok insan da peygamberlik iddia­sında bulunan Tuleyha el-Esediye iltifat edip yöneldiler.
Karargahları, Buzaha'da idi
Halid b. Velid (radıyallahu anh), Tay kabilesi üzerine yürüdü ve Tay kabilesi, ikna olup tekrar İslama döndü.
Halid b. Velid (radıyallahu anh), Tuleyha ile savaştı ve müthiş bir zafer kazandı.
Tuleyha, Suriye'ye kaçtı

Bütah muharebesi

Halid b. Velid (radıyallahu anh), Malik b. Nüveyre üzerine yürüdü.
Malik bu böleye gönderilen zekat memurumuz idi. (Mürted)
Bu adam Secah denen yalancı kadın Peygambere tabi olmuştu
Savaş sonucunda Malik b. Nüveyre öldürüldü. (Kontrol sağlandı)

Gatafan Kabilesi

Bu arada irtidad edenlerin içinde Uyeyne b Hısn'ı görüyoruz
Gatafan Kabilesi de ona uydu

Zu't -Tac'ın cezalandırılması

Bir yalancı peygamber de Ummanlılar arasından çıkan Zu't Tac idi
Onu cezalandırıan İkrime b Ebu Cehil (ra) oldu.

Bahreynlilerin Îrtîdadları Ve Tekrar İslâm'a Dönüşleri

Rasûlullah (s.a.v.), Alâ b. Hadremî'yi Bahreyn meliki Münzir b. Sava ya gönderdi.
Münzir de, Alâ'nın önünde iman getirip Müslüman oldu ve kavmi arasında İslâmiyet'le adaleti hakim kıldı.
Hz. Peygamber (s.a.v.), vefat ettikten kısa bir süre sonra Münzir de vefat etti.
Münzir vefat edince Bahreynliler irtidad ettiler, başlarına hükümdar olarak da Garur'u geçirdiler.
Onun asıl adı, Münzir b. Numan idi.
İrtidad eden Bahreynlilerin sözcüleri dedi ki: Eğer Muhammed peygamber olsaydı ölmezdi.
Bahreyn'de Cevasa kasabasından başka İslâm'da sebat eden başka bir belde kalmamıştı.
Mürtedler, cumayı ilk kılan kasaba halkı Cevasaları kuşatma altına almış, onlara baskı yapmışlardı.
Öyle ki, onlara gıda ambargosu uygulamışlar, onlar da şiddetli bir açlığa maruz kalmışlardı.
Nihayet Allah, onları genişliğe kavuşturdu.
Bahreynliler arasında eşraftan Carud b. Mualla ayağa kalktı.
Bu zat, Rasûlullah (s.a.v.)'a hicret edenlerdendi.
Ayağa kalkıp toplu halde bulunan Bayreynlilere şöyle bir nutuk irad etti: "Ey Abdü'l-Kays topluluğu!
Ben size birşey soracağım, eğer biliyorsanız bana cevap verin.
Ama bilmediğiniz birşeyi bana cevap olarak söylemeyin.
Sor bakalım.
Siz, Muhammed'den önce Allah'ın peygamberleri olduğunu biliyor muydunuz?
Evet.
Biliyor muydunuz, yoksa bunları görmüş müydünüz?
Hayır, sadece biliyorduk.
Onlar ne yaptılar? öldüler.
İşte Muhammed (s.a.v.) de onlar gibi ölmüştür ve ben Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasûlü olduğuna şahadet ederim."
Biz de Allah'tan başka ilah bulunmadığına, Muhammed'in de Allah Rasûlü olduğuna şahadet ederiz.
Sen bizim en faziletli adamımız ve liderimizsin.
Böyle dedikten sonra İslâmiyetlerinde sebat ettiler.
Diğer insanları kendi irtidad halleri ile başbaşa bıraktılar.
Ebu Bekir es-Sıddık, onlara Alâ b. Hadremî'yi göndermişti.
Alâ Bahreyn'e yaklaştığında, Sümame b. Asal kalabalık bir toplulukla ona geldi.
O mıntıkaların bütün emirleri de gelip Alâ b. Hadremî'nin askerlerine katıldılar.
Fecir doğarken sabah namazı için ezan okundu
Alâ, insanlara namaz kıldırdı.
Namazı tamamladıktan sonra dizleri üstüne çöktü.
Ona bakan askerler de diz üstü çöktüler.
Dua için ellerini kaldırdı.
Askerler de ellerini kaldırdılar.
Dua yapmaya başladılar.
O esnada Cenâb-ı Allah, yanlarında yere yayılmış büyük miktarda su yarattı, suya gittiler İçtiler, yıkandılar.
Bu, o insanların bu seriyyede gördükleri ilahi bir mucizeydi.
Sonra mürted ordusu geldi.
Bu ordu, büyük bir kalabalıktan teşekkül etmişti.
Gelip Alâ b. Hadreminin ordusunun bitişiğinde ordugah kurdular.
Alâ, Askerlerini harekete geçirdi.
Ansızın mürtedleri bastırdılar ve çoklarını öldürdüler.
Büyük miktarda bir ganimet elde edildi.
Sonra Müslümanlar, yenilgiye uğrayan mürtedlerin peşine düştüler.
Onları her gözetleme yerinde ve her yolda öldürmeye başladılar.
Müslümanların önünden kaçan mürtedlerin çoğu, deniz kıyısındaki Darin kasabasına gitti.
Orada gemiye bindiler.

Esved el-Ansî ? (Sahte peygamber)

Siyah tenli olduğu için “Esved” lakabıyla anılır. Kahtânîler’den Mezhic’in bir kolu olan Ans’a mensuptur.
Müseylime kendisine Rahmânü’l-Yemâme dediği gibi Esved de Rahmânü’l-Yemen sıfatını uygun bulmuştu.
Vedâ haccı dönüşünde Resûlullah’ın hastalandığını haber alınca özellikle mensubu bulunduğu Yemen’deki Ans ve Mezhic kabilelerinin desteğini sağlayarak peygamberlik iddiası ile ortaya çıktı.
Câhiliye devri Arapları arasındaki muteber mesleklerden kâhinliği benimseyen Esved el-Ansî, heybetli görünüşü ve tesirli hitabetinin de yardımıyla insanları âdeta büyülerdi.
Kendisine melekler aracılığı ile vahiy geldiğini ileri sürmüş, büyücülük ve ipnotizma eseri olarak yaptığı şeyleri de bu iddiasını ispat için kullanmıştır.

Secâh bint el-Hâris ? (Sahte peygamber)

Baba tarafından Temîm kabilesinin Yerbû‘ koluna, anne tarafından çoğunluğu hıristiyan olan Benî Tağlib’e mensup olduğu rivayet edilir.
Peygamberlik iddiasında bulunmadan önce hıristiyan olduğu, bu dini iyi bildiği, ayrıca kâhinlik yaptığı belirtilmektedir.
Rebîa, Tağlib, Nemr, Şeybân ve İyâd kabilelerinden topladığı birçok kişinin başına geçerek Medine’ye yürümek için kabilesi Temîm’in yaşadığı Yemâme taraflarına hareket etmiştir (11/632).
Temîm kabilesinin bazı kolları Hz. Peygamber’in vefatının ardından İslâmiyet’e bağlı kalırken Secâh’ın mensup olduğu ve reisliğini Mâlik b. Nüveyre’nin yaptığı Yerbû‘ ile reisliğini Vekî‘ b. Mâlik’in yaptığı Mâlik kabileleri zekât vermek istemediklerini belirterek irtidad etmiştir.
Müseylimetülkezzâb’ın kabilesi Benî Hanîfe’nin yurdu Yemâme’ye yönelmiştir.
Bir taraftan müslümanlarla mücadele etmekte olan Müseylimetülkezzâb bunu öğrenince endişeye kapılmış, hediyeler gönderip bir heyetle kendisini ziyarete geleceğini bildirerek Secâh’tan eman istemiş, ziyaret sırasında yeryüzünün yarısının Benî Hanîfe’ye ait olduğunu, diğer yarısının da eğer âdil olsaydı Kureyş kabilesinin olacağını, ancak Kureyş’in bunu kabul etmemesi üzerine Allah’ın bu kısmı Secâh’a verdiğini söylemiş, vahiy olarak geldiğini iddia ettiği bazı sözlerini okumuştur.
Müseylimetülkezzâb’ın bu teklifini kabul eden Secâh, Yemâme’nin mahsulünün yarısını alıp gelecek yıla ait yarısını daha sonra kendisine getirmeleri için üç adamını orada bırakmış, peygamberlik iddiasından vazgeçerek dayılarının toprağı el-Cezîre’ye dönmüştür.
Secâh’ın Muâviye’nin iktidara geldiği 41 (661) yılında birçok kabilenin yerinin değiştirilmesi sırasında Kûfe’ye yerleştiği ve müslüman olarak orada öldüğü, diğer bazı rivayetlerde ise Yemâme’den Temîm kabilesinin yerleştiği Basra’ya geçtiği ve orada öldüğü nakledilir

Yemame savaşı (Aralık 632)

Yalancı Müseylime ile yapılan savaş (Ridde Savaşları'nın bir parçası)

Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), Hz Halid'i (radıyallahu anh), Yemame'deki Beni Hanife üzerine gönderdi.
Ondan önce İkrime b. Ebu Cehil (radıyallahu anh), ile Şurahbil b. Hasene'yi de (radıyallahu anh), Müseyleme üzerine göndermişti.
Beni Hanife'ye karşı güç gösterememişlerdi.
Çünkü Beni Hanife savaşçılarının sayısı kırk bin kadardı.

Müseyleme ordusu

İkrime (radıyallahu anh), Halid'in (radıyallahu anh), gelişini beklemeye koyulmuştu.
Müseyleme, Halid b. Velid'in (radıyallahu anh), gelişini duyunca Yemame ve Rif taraflarında Akriba denen yerde ordugah kurmuştu.
Yemameliler, onun etrafında toplandılar, ordunun yan kanatlarından birine Muhkem b. Tufeyl'i, diğerine de Rical b. Unfuv'u komutan olarak tayin etti.
Rical, Müseyleme'nin yakın arkadaşı idi.
Halid b. Velid'in (radıyallahu anh), kuvvetleri Halid b. Velid yaklaştı.
Öncü kuvvetlerin başına Şurahbil b. Hasene'yi tayin etmişti.
Sağ ve sol kanatlara da Zeyd ve Ebu Hüzeyfe'yi tayin etmişti.
Rical b. Unfuv bir çarpışmada öldürüldü.
Onu Zeyd b. Hattab öldürmüştür
Ensâr grubunun başında Sabit b. Kays b. Şemmas vardı.
Muhacirlerin sancağını Ebu Huzeyfe'nin (ra) azatlısı Salim (ra) taşıdı.
Çarpışma İki ordu çarpıştı ,ilk anlarda Müslümlar bozguna uğradı.
Hz Sabit, (radıyallahu anh), Hz Zeyd b Hattab, (radıyallahu anh), Ebu Huzeyfe (radıyallahu anh), müslümanları gayrete getiren konuşmalar yaptı.
Hz Halid (radıyallahu anh), askeri dehasını konuşturdu.
Ayrıca süvarilerin başına yeniden Bera b Malik'i (ra) getirdi.
Hz Halid (radıyallahu anh), karşısına çıkan kafirleri tek tek öldürdü.
Müseylime kaçtı.
Savaş lehimize dönmüştü.
Bu arada Abdurrahman b Ebi Bekir (ra) şehit oldu.
Bu arada Müseylime ve adamları bir bahçeye kaçarak kapıyıda kapadılar.
Bera b Malik'i (radıyallahu anh), mancınık ile kendisini kalelerinin içine attırdı
Hz Bera b Malik (radıyallahu anh), kapıyı açmayı başardı.
Çarpışma şiddetlendi.

Hz Vahşi

Hz Vahşi (radıyallahu anh), Müseylimeyi mızrağı ile öldürdü.
Zeyd B. Hattab (radıyallahu anh), Sabit B. Kays (radıyallahu anh), Abbad B. Bişr (radıyallahu anh), Ebu Dücane (radıyallahu anh), Simak B. Hareşe (radıyallahu anh), Ebu Hüzeyfe B. Utbe (radıyallahu anh), Salim B. Ubeyd (radıyallahu anh), Abdullah B. Ebu Bekir Es-Sıddık (radıyallahu anh), gibi ileri gelen sahabilerden yüzlercesi şehit oldu.
Müseylimenin de binlerce adamı öldürüldü.
O bahçeye ''ölüm bahçesi'' denmiştir.
Yemame savaşında sahabe, Kur'ân hafızı ve diğerlerinden 450 kişi şehid edilmişti.

Yemame savaşında şehid edilen Muhacirlerin adları şöyledir

Malik b. Amr. Yezid b. Rukayş b. Rebab el-Esedî. Hakem b. Sa'd b. As b. Ümeyye el-Ümevî. Hasan b. Malik b. Buhayre Amir b. Bekr el-Leysî. Malik b. Rebia. Ebu Ümeyye Safvan b. Ümeyye b. Amr. Yezid b. Evs. Hüyey (veya Mualla) b. Harise es-Sakafî Velid b. Abdüşşems el-Mahzumî. Abdullah b. Amr b. Bücre el-Adevî. Ebu Kays b. Haris b. Kays es-Sehmî. Abdullah b. Haris b. Kays. Abdullah b. Mahreme b. Abdi Uzza b. Ebi Kays b. Abdud b. Nasr el-Amirî. Amr b. Üveys b. Sa'd b. Ebi Şerh el-Amir Sulayt b. Amr el-Amirî. Rebia b. Ebi Hareşe el-Amirî. Abdullah b. Haris b. Rahada.

Ensâr'dan Yemame Savaşında Şehid Edilenler

Abdullah b. Atik. Rafı b. Sehl. Hacib b. Zeyd el-Eşhelî. Sehl b. Adiy. Malik b. Evs. Amr b. Evs. Talha b. Utbe. Haris'în azadlısı Reb'a. Maan b. Adiy, - Cüz. Varaka b. İyas b. Amr el-Hazrecî. Mervan b. Abbas. Amir b. Sabit. Bişr b. Abdullah el-Hazrecî. Küleyb b. Temim. Abdullah b. Utban. îyas b. Vedia. Üseyd b. Yerbu. Sa'd b. Harise. Sehi b. Hemman. Muhasin b. Humeyr. Damüre b. İyaz. Abdullah b. Üneys. Ebu Habbe b. Gaziyye el-Mazinî Habbab b. Zeyd. Habib b. Amr b. Mihsan. Sabit b.Halid Ferve b. Numan. Aiz b. Mais. Yezid b. Sabit b. Dahhak.

Fedek Mevzuu

Hayber’in fethinden sonra barış yoluyla alınan ve yarısı Hz. Peygamber’e tahsis edilen köy (hurmalık) Fedek (bugünkü Hâit) Medine ile Hayber arasında, Medine’ye yaklaşık 150 km. mesafede yahudilerin yaşadığı bir yerdi.
Hz. Peygamber, Hayber’in fethinden sonra ensardan Muhayyesa b. Mes’ûd’u Fedek halkını İslâm’a davet için gönderdi.
Fedek halkı topraklarının yarısı karşılığında Resûlullah ile anlaşmak istediler.
Resûl-i Ekrem, müslümanların istedikleri zaman yahudileri çıkarmaları şartıyla bunu kabul etti.
Böylece Fedek savaş yapılmadan ele geçirildiği için arazisinin yarısı Hz. Peygamber’e tahsis edildi.
Resûlullah buradan elde edilen geliri amme işlerine, yolcu ve misafirlere, ayrıca ailesine sarfederdi.
Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra gerek hanımlarının gerekse kızı Fâtıma’nın Halife Ebû Bekir’den bazı istekleri oldu.
Hz. Peygamber’in vefatı üzerine hanımları Resûl-i Ekrem’in Hayber ve Fedek’teki hisselerinden miraslarını almak için Hz. Osman’ı Hz. Ebû Bekir’e gönderdilerse de Hz. Âişe onlara Resûlullah’ın, “Biz peygamberler miras bırakmayız, bizim bıraktıklarımız sadakadır” dediğini söyledi.
Bunun üzerine isteklerinden vazgeçtiler.
Ayrıca Hz. Ali’nin halife olduktan sonra Fedek’in statüsünü ilk üç halife dönemindeki şekliyle devam ettirmesi Hz. Ebû Bekir’in isabetli hüküm verdiğini göstermeye yeterlidir.

Hz Fatıma (ra)'nın vefatı

Hz. Peygamber’e çok düşkün olan Hz. Fâtıma babasının vefatından dolayı çok sarsıldı.
Hz. Fâtıma, Resûlullah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in ölümünden beş buçuk ay sonra 3 Ramazan 11 (22 Kasım 632) tarihinde vefat etti.
Cenaze namazını Hz. Abbas veya Hz. Ali (Radıyallâhu Anhümâ) kıldırdı.
Vasiyeti üzerine geceleyin Hz. Ali, Hz. Abbas ile oğlu Fazl tarafından Cennetü’l-baki‘a defnedildi.
Resûl-i Ekrem, “Fâtıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur”ve, “Bana melek gelerek Fâtıma’nın cennetliklerin hanımefendisi olduğunu müjdeledi” demiştir
Efendimiz (sav) Sefere giderken aile fertlerinden en son Hazreti Fâtıma ile vedalaşır, seferden dönünce de ilk olarak onunla görüşürdü ve Hz. Fatıma ile şakalaşarak Ona 'Ümmü ebiha' (Babasının annesi) diye hitap ederdi.

Hz. Peygamber hasta yatağında kızı Hz. Fatıma'ya 'Kur'ân-ı Kerîm'i Cebrâil ile her yıl bir defa birbirlerine okuduklarını, bu sene Cebrâil'in aynı maksatla iki defa geldiğini, bunun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu söylemesi üzerine Hz. Fatıma ağlamaya başladı.
Hz. Peygamber Hz. Fatıma'nın kulağına ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını, ayrıca onun mümin kadınların efendisi olduğunu söylemesi üzerine de Hz. Fatıma gülümsedi.)

Kur'an iki kapak arasında toplatıldı

Hz. Muhammed döneminde Kur’an ayetleri, hafızlar tarafından ezberleniyor, vahiy katipleri tarafından deri, tahta, düz kemik, taşlar üzerine yazılıyordu.
Ancak, savaşlarda hafızların ölmesi, ve yazılı ayetlerin malzemelerini korumadaki güçlükler nedeniyle, bir kurul oluşturulmuş ve Kur’an kitap haline getirilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’in Toplanması, “Mushaf”ın Meydana gelmesi

Hz. Ebû Bekir, Ridde harplerinde, vahiy kâtiplerinin ve kurrâ’nın birçoğunun şehid olması üzerine, Hz. Ömer’in Kur’ân’ın toplanması fikrine önce sıcak bakmamışsa da sonra ona hak vererek, Kur’ân âyetlerinin toplanmasını sağlamıştır.
Rasûlullah zamanında peyderpey inen vahiy, kâtiplerce ceylan derilerine, beyaz taşlara, enli hurma dallarına yazıldığı gibi, ashâbın çoğu da Kur’ân hâfızı idi.
Ancak, yazılı olan âyetler dağınıktı, kurrâ da azalınca Kur’ân’ın muhafazası hususunda endişe edildi.
Ebû Bekir, Zeyd b. Sâbit’in başkanlığında bir heyet teşkil ederek, herkesin elindeki âyetleri getirmesini emretti.
Ayrıca şâhitlerle âyetler doğrulanıyor, kurrâ’ ile te’kid ediliyordu.
Böylece bütün âyetler toplandı ve “Mushaf” meydana getirildi.
Bu Mushaf Ebû Bekir’den Ömer’e, ondan da kızı Hafsa’ya geçti ve Hz. Osman zamanında çoğaltılarak Dârü’l-islam’in bütün vilâyetlerine dağıtıldı.

(Hicri 12. yıl)

Hazreti Ebubekir (ra) dönemi fetihler

Bu sene başında Hazreti Ebu Bekir'in orduları ve komutanları mürtedlerle savaşmak için çeşitli beldelere gidip dolaştılar.
İslâm'ın kaidelerini yerleştirmeye ve asi halklarla savaşmaya çaba sarf ettiler.
Nihayet İslâm'ın dağılan düzeni yerine geldi.
Hak yerini buldu.
Arap yarımadasında sükunet hakim oldu.
Yemame savaşı, hicri onbirinci sene sonların­da başladı.
Hicri onikinci senede tamamlandı.

Irak Fetihleri

Zatü's-Selasil Zaferi (Zincirler muharebesi)

Düşman komutanı : Kisra valisi Hürmüz (Sasani)
İslam komutanı : Hz Halid b Velid (ra)
Sonuç : İslamın zaferi
Hürmüz'ü, Hz Halid öldürdü.
Susuz kurak yerde olan savaşta Allah'ın (cc) yardımı ile Müslümanlar suya kavuşmuş düşman perişan olmuştur
Esir edilen İran askerleri zincirlendiğinden savaşa (Zatü's-Selasil = Zincirli) savaşı denilir.

Halid B. Velid'în Irak'a Gönderilişi Ve Zâtü's-Selâsîl Gazvesi (Ayrıntı)

Halid b. Veîld, Yemame savaşını tamamladıktan sonra Hz. Ebu Be­kir ona, Irak'a gitmesini ve işe Ferecu'l-Hind'den, yani Eble'den başla­masını, Irak'a üst taraflardan girmesini, insanlarla ülfet etmesini, on­ları Aziz ve Celil olan Allah'a davet etmesini, davetine icabet etmeleri halinde icabetlerini kabul etmesini, aksi takdirde onlardan cizye alma­sını, cizye vermedikleri takdirde onlarla savaşmasını, hiç kimseyi kendisiyle beraber Irak'a gitmeye zorlamamasını, safları arasına dönseler bile mürtedlerden yardım istememesini', uğradığı her Müslümanla soh­bet etmesini emreden bir mektup gönderdi.
Sonra da Halid'e takviye ol­sunlar diye seriyye ve askeri birlikler hazırlamaya başladı....

Ferecu'l-Hind

Ordu üç fırkaya ayrıldı
"Halid, Irak'a yönelirken ordusunu üç fırkaya ayırdı.
Bunların hepsini aynı yoldan göndermedi.
Kendi hareketinden iki gün Önce Zaferin rehberliğinde Müsenna (1. fırka) fırkasını yola çıkardı.
Bun­dan bir gün sonra da Malik b. Abbad ile Salim b. Nasr rehberliğinde Adiy b. Hatim ve Asım b. Amr komutasındaki fırkayı yola çıkardı. (2. fırka)
Bunlardan bir gün sonra da Rafî rehberliğinde kendisi yola çıktı. (3. fırka)
Önceden gönder­diği fırkalarla Hafir'de toplanmak üzere sözleşti ki, orada toplanıp düş­manla çarpışmaya başlasınlar.
Ferecü'l-Hind, Farslıların en sağlam ve en müstahkem çıkış yerleriydi.
Buranın valisi, karada ve deniz sahilin­de Hindistan'da savaşan Hürmüz idi.

Hürmüz

Halid, Hürmüz'e bir mektup gönderdi.
Hürmüz de Halid'in bu mektubunu Erdeşir b. Şira'ya gönderdi ve Kisra'nın valisi olan Hürmüz, çok sayıda asker toplayarak Kazma'ya gönderdi.
Bu askeri birliğin sağ ve sol kanatlarında Kisra ha­nedanından Kubaz ile Enuşecan vardı.

Askerler zincirlerle bağlı

Firar etmesinler diye askerler, zincirlerle birbirlerine bağlanmışlardı.
Bu Hürmüz, insanların en kötü düşüncelisi ve en şedid kafirlerindendi.
Farslılar arasında itibarlı bir kimse idi.

Hz. Halid (r.a) ilerliyor
Halid, beraberindeki 18.000 askerle ilerledi ve düşmanın karşısına gelip ordugah kurdu.
Su sıkıntısı ve Cenâb-ı Allah'ın yardımı Ordugah kurulan yerde su yoktu.
Halid'in askerleri bu durumdan şikayetçi olunca, Halid onlara şöyle dedi: Düşmana karşı metanetle savaşın ki, onları su başından uzaklaştırasınız.
Çünkü Cenâb-ı Allah suyu, iki taraftan en sabırlı olana verecektir.
Müslümanlar, ordugaha geldiklerinde atları üzerinde iken Cenâb-ı Allah bir bulut gönderdi.
Buluttan üzerlerine yağmur yağdı.
Bütün çukurlar su ile dolup taştı.
Müslümanlar, böylece güçlenip çok sevindiler,

Hürmüz öldürülüyor

İki ordu karşı karşıya gelip savaşmaya başlayınca Hürmüz atından indi ve Halid'i de atından inmeye davet etti.
Bunun üzerine Ha­lid de atından inip Hürmüz'ün karşısına geçti.
Karşılıklı darbeler vurdular birbirlerine.
Nihayet Halid, onu öldürdü.
Hürmüz'ün muhafızı geldi, ama onu ölümden kurtaramadı.
Bunun üzerine Ka'ka' b. Ömer, Hürmüz'ün muhafızına saldırdı ve onu öldürdü.
Bunun üzerine Farslı­lar hezimete uğradılar.

Ganimetler

Müslümanlar gece olunca, Halid'le birlikte Farslıların eşya ve silahlarını ele geçirdiler.
1000 kadar deveyi ganimet aldılar.
Bu savaşa Zâtü's- Selâsiî (zincirli) gazvesi dendi.
Çünkü bu sa­vaşta çok sayıda Fars askeri zincirlerle birbirlerine bağlanmışlardı.
An­cak Kubaz ile Enuşecan kaçıp ölümden kurtulmuşlardı.

Mîzar (Senî) Vak'ası (Hicri 12 Safer)

Düşman komutanı : Karin b. Karyanes
İslam komutanı : Hz Halid b Velid (ra)
Karin komutasındaki takviye kuvvet Hürmüz'le karşılaşmış, güçlerini birleştirmişler ve Halid'in üzerine gelmek için birbirlerini savaşa teşvik etmişlerdi.
Hz Halid b Velid (ra) Mizar mıntıkasına gelip ordugah kurdu.
Karin, mübareze için ortaya çıktı.
Karşısına Halid b. Velid dikildi.
Ama bahadır komutanlardan öne atılan Makil b. A'şâ, Karin'i öldürdü.
O gün Farslılardan çok kişi öldü
Birçokları da nehirlerde ve sularda boğuldu.
Bu ayda her zorba, nehirlerin birleştiği yerde öldürüldü.
"Bu yüzden Seni vak'ası denir.

Ayrıntılar

"Safer aylarının en kıymetlisi!
Bu ayda her zorba, nehirlerin birleştiği yerde öl­dürüldü."
Hürmüz, Erdeşir ile Şira'ya mektup yazmış; Halid'in Yemame'den kendilerine doğru geldiğini bildirmişti.
Karin komutasındaki kuvvet, Mizar denen mıntıkaya doğru yürümüşlerdi.
Karin b. Karyanes komutasındaki askeri birliğin sağ ve sol kanatlarında yine Kubaz ile Enuşecan vardı.
Halid, onların bu gelişle­rinden haberdar olunca, beraberindeki Zatü's-Selâsil gazvesinden elde edilme ganimetlerin beşte birini ayırıp Velid b. Ukbe ile birlikte Ebu Be­kir'e gönderdi ve durumu haber verdi.
Sonra da beraberindeki askerler­le birlikte hareket etti.
Nihayet Mizar mıntıkasına gelip ordugah kur­du.
Askerlerini tabiye etti.
İdealleri uğruna öfkeli bir şekilde savaştılar.
Komutanları öldürüldü (Kubaz, Karin, Enuşecan)
Karin, mübareze için ortaya çıktı.
Karşısına Halid b. Velid dikildi.
Ama bahadır komutanlardan öne atılan Makil b. A'şâ b. Nebbaş, Karin'i öl­dürdü.
Adiy b. Hatim de Kubaz'ı, Asım ise Enuşecan'ı öldürdü.
Farslılar kaçtılar,
Müslümanlar peşlerine düştüler.
O gün Farslılardan 30.000 kişiyi öldürdüler.
Birçokları da nehirlerde ve sularda boğuldu.
Halid, Mizar mıntıkasında kaldı ve öldürülen Farslıların üzerindeki eşyaları ganimet olarak aldı.
Karin, Fars milleti içinde şeref sahibi bir kimse idi.
Halid, ganimetlerin kalan kısmını da toplayıp beşe böldü.
Beşte birlik payı ve fetih müjdesini Ebu Bekir es-Sıddık'a gönderdi.
Ganimetlerin beşte birlik payını ve' fetih müjdesini Ebu Bekir'e götüren kişi, Beni Adiy b. Ka'b'ın kardeşi Said b. Numan idi.
Halid, orada bir süre daha kaldı ve ganimetlerin beşte dörtlük payını da askerler arasında paylaştırdı.
Ku­şatma altına aldığı savaşçıların çoluk çocuklarını esir aldı, ama çiftçilere ilişmedi.
Cizye vermelerini kabul etti.
Esir alınanlar arasında Habib Ebu Hasan el-Basrî adındaki bir Hristiyan, Osman'ın azadlısı Mafenne ve Muğire b. Şube'nin azadlısı Ebu Ziyad da vardı.
Halid b. Velid, askerlerin komutasını Said b. Numan'a, cizye idare­sini Süveyd b. Mukrin'e verdi.
Süveyd'e, Hafîr kentine gidip malları top­lamasını emretti.
Kendisi de düşman hakkında haberler araştırmak için orada kaldı.

Velce Olayı (Hicri 12 safer)

Düşman komutanı : Enzer Zağar ve Behmen Cazeveyh
İslam komutanı : Hz Halid b Velid (ra)
Fars hükümdarı Erdeşir, askeri bir birliği Mizar hezimetinden sonra gönderdi.
Müslümanlarla şiddetli bir çarpışmaya giriştiler, savaş taktiğimiz gereği pusudaki askerlerimiz sağdan soldan ortaya çıkmaya başladılar.
Düşmanı, Halid önden, pusudaki askerler de arkadan yakaladılar.
Enzer Zağar, bu savaştan kaçtı, ama susuzluktan öldü.
Sonuç : İslamın zaferi, İran ordusunun hezimeti

Ayrıntılar

Mizar'da vuku bulan hadise, Karin ve arkadaşları tarafından o günkü Fars hükümdarı Erdeşir'e ulaştırılınca o, Enzer Zağar adında bahadır bir komutan maiyyetinde askeri bir birliği takviye ola­rak gönderdi.
Enzar Zağar, Sevadlı olup Medain'de doğmuş, orada yaşa­mıştı.
Enzer Zağar ile birlikte başka bir komutan da vardı ki, bu Behmen Cazeveyh idi. İkisi birlikte el-Velce denen mıntıkaya gittiler.
Ha­lid, bunların gelişinden haberdar olunca, beraberindeki askerlerle bir likte harekete geçti.
Yerine vekil olarak bıraktığı komutanın uyanık ol­masını, asla gaflete düşmemesini tavsiye etti.
Enzer Zağar ve beraberindeki askerler gelip Velce'de diğerleriyle birleştiler.
Müslümanlarla şiddetli bir çarpışmaya giriştiler ki bu çar­pışma, önceki Mizar savaşına nisbetle çok daha şiddetliydi.
Öyle ki, iki taraf da sabırlarının artık tükenmiş olduğunu düşünmeye başladılar.
Halid'in cephe gerisinde pusuya yatırdığı askerler beklemede idiler.
Çok geçmeden pusudaki bu askerler sağdan soldan ortaya çıkmaya baş­ladılar.
Bunları Halid önden, pusudaki askerler de arkadan yakaladı­lar.
Farslılar birbirlerinden habersiz kaldılar.
Kimin kim tarafından nerede öldürüldüğünü bilemez oldular.
Enzer Zağar, bu savaştan kaçtı, ama susuzluktan öldü.

Nutuk iradı

Sonra Halid kalkıp askerlere nutuk irad etti.
Onları Acem beldelerine rağbet ettirdi.
Arap beldelerinde bir fayda kal­madığını ifade edip şöyle dedi: Buradaki yiyecekleri görmüyor musunuz?
Allah'a yemin ederim ki, eğer Allah yolunda cihad etmek ve İslâm'a davetle yükümlü olma­saydık, amacımız da sadece geçimimizi sağlamak olsaydı, bu ovaları ele geçirmek için savaşmamız, en uygun görüş olacaktı ki buraya biz daha layık olalım. Açlığı geride bırakalım.
Yokluktan kurtulalım ve üzeri­mizdeki geçim yükünün altından çıkalım."
Bu nutkunu irad ettikten sonra Halid, ganimetleri beşe böldü.

Ganimetler

Beş­te birini Hz. Ebu Bekir'e gönderdi.
Kalan beşte dördü de savaşçılar ara­sında paylaştırdı.
Düşman savaşçılarının çoluk çocuğunu esir aldı.
Çift­çilerden de cizye almayı kabul etti.

Ulleys Savaşı (Hicri 12 safer)

İslam komutanı : Hz Halid b Velid (ra)

Bu savaşın sebebi şuydu: Velce savaşında Halid b. Velid, Farslıların yanında yer alan Hristiyan Araplardan Bekr b. Vail kabilesinden çok kimseleri öldürmüştü.
Öldürülen bu Hristiyan Arapların aşiretleri toplanıp bu işi konuştular.
Elebaşı Abdülesved el-îclî idi.
Erdeşir, bunlara yardım için bir askeri birlik gönderdi.
Malik b. Kays adında Beni Cezre kabilesinden biri Halid'e karşı mübareze için ortaya çıktı.
Ve öldü çok sayıda düşman öldürüldü

Ayrıntılar

Ödürülen bu Hristiyan Arapların aşiretleri toplanıp bu işi konuştular.
Bunların en çok öfkeli olanları Abdülesved el-îclî idi.
Onun oğlu öldürülmüştü.
Bunlar Farslarla yazıştılar.
Erdeşir, bunlara yar­dım için bir askeri birlik gönderdi.
Bu askeri birlikle Hristiyan Arap aşi­retleri, Ulleys mıntıkasında bir araya geldiler.
Hristiyan Arap aşi­retleri Kur­ulan sofra Yemek için sofrayı kur­dukları bir esnada Halid, askerleriyle ansızın üzerlerine baskın yaptı, onu görünce kendi aralarında yaptıkları müşavere neticesinde Halid'e aldırış etmeyip yemeklerini yeme kararını aldılar.
Kisra'nın emiri ise: Hayır, Halid'e karşı harekete geçelim, dedi.
Ancak onu dinleme­diler.
Halid gelince askerlerinin önünde durdu ve oradaki Hristiyan Arapların bahadırlarına olanca sesiyle: Falan nerede, falan nerede? diye sordu.
Hepsi de ona karşı çık­maktan geri durdular.
Mübareze Sonunda Malik b. Kays adında Beni Cezre kabile­sinden biri Halid'e karşı mübareze için ortaya çıktı.
Halid, ona şöyle de­di: Ey kötü kadının oğlu!
Bu kadar adam arasında bana karşı çıkma cüretini nereden buldun!
Sende hiç vefa yok mudur?
Böyle dedikten sonra vurup onu öldürdü.

Savaş başladı

Farslılar da sofradan kal­karak silahlarına koştular.
Gerçekten şiddetli bir şekilde savaştılar.
Hristiyan Araplar, Behme'nin, hükümdar tarafından takviye kuvvetiy­le kendilerine gelmesini bekliyorlardı.
Gerçekten de savaşta onlar çok güçlü, şiddetli ve sabırlıydılar.
Müslümanlar, o gün son derece dayanık­lılık ve sabır gösterdiler.
Halid b. Velid şöyle dedi : Allah'ım, şu düşmanlar arkalarını dönüp kaçacak olurlarsa, sa­na söz veriyorum ki; onlardan ele geçirdiğim her birini mutlaka öldüre­cek ve onların kanlarıyla nehri kan olarak akıtacağım.

Nehir kafirlerle doldu

Sonra Aziz ve Celil olan Allah, düşmanların arkalarını Müslümanlara çevirip kaçma fırsatını îslâm ordusuna nasib etti.
Halid'in ünleyicisi de "Esir alın, esir alın, ancak esir olmaya yanaşmayanları öldürün." diye duyuruda bulundu.
Süvariler, onları grup grup önlerine katıp götü­rüyorlardı.
Boyunlarını vurup nehire atan adamlar görevlendirilmişti.
Halid, bir gün bir gece bunu böylece devam ettirdi.
Ertesi gün ve bir son­raki gün de böyle yapmak istiyordu.
Düşmandan her kimi ele geçirirse boynunu vurup nehire atıyordu.
Nehir suyu başka bir tarafa akıyordu.
Komutanlardan biri Halid'e şöyle dedi: Nehir onların kanını akıtmıyor.
Ancak suyu kan üzerine salar­san o zaman nehirde kan akar ve yeminin yerine gelmiş olur.
Bunun üzerine Halid, suyu kanın bulunduğu tarafa saldı, böylece nehirden çığ gibi kan akmaya başladı.
Bu nedenle bu nehire bugüne ka­dar da kan nehri denmektedir.
Askerlere üç gün yetecek kadar değir­menler kanla karışık o suyla dönüp çalıştılar.
Düşmandan 70.000 kişi öldürülmüştü.
Savaş sonu Halid, düşman ordusunu hezimete uğratıp askerleriyle birlikte geri dönünce, düşmanın yemek için kurduğu sofraya geldi ve Müslümanlara: Bu ganimettir. înin de yeyin, dedi.
Askerler inip orada akşam ye­meğini yediler.
Farslar, yemek masasının üzerine çok miktarda yufka bırakmışlar­dı.
Bunu gören bedeviler: Şu yamalar da neyin nesi? diye soruyorlar ve yufkaları bez parça­sı sanıyorlardı.
Yufkayı tanıyan kasabalı ve kentliler de onlara: Siz refah içinde yaşamanın ne demek olduğunu duymadınız mı? diye soruyorlar, onlar da: Evet duyduk, deyince de bu defa kentli ve kasabalılar onlara: İşte refah içinde yaşamak budur, diye karşılık veriyorlardı.
îşte o gün yufkalara, ince ekmek anlamına gelen rikak adını verdiler.
Araplar daha önce yufkaya ud adını veriyorlardı.
Ulleys savaşında öldürülenlerin tamamı, Emgişya beldesindendirler.
Halid, savaşı tamamladıktan sonra Emgişya kasabasına yöneldi.
Orada büyük miktarda ganimet ele geçirdiler.
Halid, bu ganimetleri mücahitler arasında taksim etti.
Önceki ganimetlerden ayrı olarak bu ganimette her mücahidin payına 1500 dirhemlik hisse düştü.
Halid, bu müjdeyi ve fethi ayrıca ganimetlerin beşte biri ile Beni İcl kabilesinden esirleri olan Cendel adlı bir adamla birlikte Ebu Bekir es-Sıddık'a gön­derdi.
Cendel, keskin görüşlü bir kılavuzdu.
Bu müjde ve mektup Ebu Bekir'e ulaşıpta emanet yerine gelince Ebu Bekir, Halid b. Velid'i övdü ve ona esirlerden bir cariyeyi ödül olarak verdi, sonra da şöyle dedi: Ey Kureyş topluluğu! Sizin aslanınız, aslana saldırdı.
Onun etle­rini koparıp parçaladı.
Kadınlar, Halid gibisini doğuramaz oldular.
Böyle bir şahsiyeti Cenâb-ı Allah, ancak İslâm'ın ve Müslümanların onur bulması için yaratmış, kafirleri alçaltıp düzenlerini dağıtmak için dünyaya göndermişti.

Hicri 13. yıl

Emgişya Fethi

Ulleys savaşında öldürülenlerin tamamı, Emgişya beldesindendirler.
Halid, savaşı tamamladıktan sonra Emgişya kasabasına yöneldi.
Orada büyük miktarda ganimet ele geçirdiler.

Hire'nin Fethi

İslam komutanı : Hz Halid b Velid (ra)
Halk burada 3 kaleye sığınmıştı.
Hz Halid onları İslam veya cizyeye çağırdı.
Cizyeyi kabul ettiler
(Hîre bugün Irak’ın Necef iline bağlı bir kaza merkezidir.)
Hz. Hâlid, cizyeden başka Abdü’l-Mesih’in kızı Kerame’nin, Hz. Şerîk’e teslim edilmesini de şart kıldı.
Bu şartın konulmasının sebebi ise şu idi: Hazret-i Şerîk, Kerame’yi daha önce görmüştü.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ümmetinin İran’ı ve Hîre’yi fethedeceğini müjdelediği zaman Hazret-i Şerîk de orada bulunuyordu.
Kerame’nin kendisine verilmesini istedi.
Peygamberimiz (s.a.v.) de verileceğini vaad etti.
Hîre fetih edilince Hazret-i Hâlid onu Şerîk’e (r.a.) teslim etti.
Böylece Peygamberimizin vaadini de yerine getirdi.

Enbar'ın Fethî

Enbar'ı yöneten Farslı, Şirzaz idi
Halid, Enbar'ı kuşattı.
Enbar'ın çevresine hendek kazılmıştı.
Hendek civarında bedevi Araplar vardı.
Enbarlılarla ittifak yaptılar.
Halid'in hendeği geçmesine engel oldular.
Halid, onlara yöneldi İki ordu karşı karşıya gelince Halid, arkadaşlarına emir verdi.
Onlar da düşmanın üzerine ok yağmuru yağdırdılar.
Çoğunun gözü gitti.
Bu yüzden bu gazveye, Zatü'l-Uyun gazvesi dendi.
Halid de hendeğin başına geldi ve askerlerinden gereksiz eşyalarını ve fazla develerini getirmelerini emretti.
Getirilen eşyaları hendeğe attı.
Develeri de kesip hendeği doldurdu.
Dolan hendeğin üzerinden askerleriyle beraber karşı tarafa geçti.
Sahabeler orada bulunan Araplardan Arapça yazmayı öğrendiler.

Ayrıntılar

Halid b. Velid, askerlerinin başına geçip yola çıktı Enbar'a vardı.
Enbar'ı Farslıların en akıllılarından ve liderlik vasfına en fazla sahip olanlarından Şirzaz adında bir adam yönetiyordu.
Halid, Enbar'ı kuşattı.
Enbar'ın çevresine hendek kazılmıştı.
Hen­dek civarında da Enbarlıların dindaşları olan bedevi Araplar vardı.
Bunlar, Enbarlılarla ittifak yaptılar.
Halid'in hendeği geçmesine engel oldular.
Halid, onlara yöneldi. İki ordu karşı karşıya gelince Halid, ar­kadaşlarına emir verdi.
Onlar da düşmanın üzerine ok yağmuru yağdır­dılar.
Onlardan 1000 kişinin gözünü çıkardılar.
İnsanlar bağrışmaya başladılar.
Enbarlıların gözleri gitti, diye ünlediler.
İşte bu yüzden bu gazveye, Zatü'l-Uyun gazvesi dendi.
Şirzaz, barış için Halid'e elçi gön­derdi.
Halid, bazı şartlar ileri sürdü.
Ama Şirzaz, bu şartları kabule ya­naşmadı.
Halid de hendeğin başına geldi ve askerlerinden gereksiz eşyalarını ve fazla develerini getirmelerini emretti.
Getirilen eşyaları hendeğe attı.
Develeri de kesip hendeği doldurdu.
Dolan hendeğin üze­rinden askerleriyle beraber karşı tarafa geçti.
Şirzaz, bu durumu görün­ce barış çağrısına -Halid'in ileri sürdüğü şartlar çerçevesinde- icabet et­ti.
Yalnız kendisini güven duyacağı bir yere göndermesini diledi.
Halid de bu dileğini kabul edip yerine getirdi.
Şirzaz, Enbar'dan çıktı.
Halid, onu teslim alıp misafir etti, ona güven verdi.
Sahabeler de orada bulu­nan Araplardan Arapça yazmayı öğrendiler.
Beni iyad Arapları, Buhtü'n-Nasr zamanında Enbar'a yerleşmişlerdi.
Buhtü'n-Nasr Irak'ı Araplara verdiği zaman bunlar Enbar'a yerleşmişlerdi.

Halid, daha sonra Bevazic ve Kilvazi halklarıyla da barış antlaşma­sı yaptı.
Ancak bilahare bazı durumlar değişince, Enbarlılar ve çevrelerindeki insanlar, bu antlaşmayı bozdular.
Bevazic ve Bankiya halkları dışında hiç kimse bu antlaşma şartlarına riayet etmediler.

Aynu't-Temr Vak'ası

İslam komutanı : Hz Halid b Velid (ra)
Düşman Komutanı : Akka b. Ebi Akka
Halid, ordusunun sağ ve sol kanatlarına: Yerinizde durun.
Ben saldıracağım, dedi.
Koruyucularına da arkasında olmaları için emir verdi.
Sonra safları düzeltmekte olan Akka'ya saldırdı esir aldı.
Akka'nın askeri birliği savaşmaksızın hezimete uğradı.
Bundan sonra Halid, Aynu't-Temr kalesine yöneldi.
Halid b. Velid, gelip onları şiddetli bir muhasara altına aldı.
Halid'e barış yapma talebinde bulundular, onun hükmüne boyun eğip kaleden indiler.
Akka'nın boynu vuruldu.

Dumetü'l-Cendel Savaşı

Iyaz b. Ganem'in Halid b. Velid'den yardım isteği .....
Dumetü'l-Cendel halkı, Halid'in kendilerine doğru gel­mekte olduğu haberini alınca Behra, Tenuh, Kelb, Gassan ve Decaim'deki fırkalarına haber saldılar.

Ayrıntılar

Halid b. Velid, Aynu't-Temr savaşını tamamladıktan sonra Dume-tü'l-Cendel'e yöneldi.
Aynut-Temr'de yerine Uveymir b. Kahin el-Es-lemî'yi bıraktı.
Dumetü'l-Cendel halkı, Halid'in kendilerine doğru gel­mekte olduğu haberini alınca Behra, Tenuh, Kelb, Gassan ve Decaim'deki fırkalarına haber saldılar.
Bu fırkalar toplanarak Dumetü'l-Cendel'e doğru harekete geçtiler.
Gassanlılarla Tenuhluların başların­da İbnü'l-Eyhem; Decaimlilerin başlarında Îbnu'l-Hadrican vardı.
Du-metü'l-Cendel halkını Ükeydir b. Abdülmelîk ile Cudi b. Rebia yönet­mekteydi.
Bunlar ihtilafa düştüler.
Ükeydir dedi ki: insanlar arasında Halid'i en iyi bilen benim.
Savaşta onun kadar şanslı bir kimse yoktur.
Halid'în yüzünü gören bir topluluk, sayıları az da olsa çok da olsa onun karşısında mutlaka yenilgiye uğrarlar.
Gelin beni dinleyin ve müslümanlarla barış yapın.
Ükeydir'in bu teklifini çevresindekiler kabul etmediler.
Bunun üze­rine Ükeydir onlara: Halid'le yapacağınız savaşta, yanınızda yer almayacak ve size yardımcı olmayacağım, dedi ve onlardan ayrıldı.
Halid b. Velid, kavmini terk eden Ükeydir'in üzerine Asım b. Amr'ı gönderdi.
Asım, onu bulup yakaladı ve Halid'in huzuruna getirdi.
Halid, boynunun vurulmasını emretti.
Boynu vuruldu ve yanındaki eşyalar ganimet olarak alındı.
Sonra Halid, Dumetü'l-Cendel'e doğru yoluna devam etti.
Dumetü'l-Cendel halkının başında vali olarak Cudi b. Rebia vardı.
Ayrıca orada bedevilerden her kabile kendi emirlerinin maiyetin­de duruyorlardı.
Halid, Dumetü'l-Cendel'i kendisi ile Iyaz b. Ganem or­dusu arasına aldı.
Bedevilerin ordusu iki fırkaya ayrıldı.
Bir fırka Halid'e taraf, diğer fırka da îyaz'a taraf yöneldi.
Halid, karşısındaki fırka­ya saldırdı.
İyaz da kendisine yönelenlere saldırdı.
Halid, Cûdi b. Rebia'yı esir aldı.
Akra b. Habis, Vedia'yı esir aldı.
Bedeviler kaleye kaçıp sığındılar.
Kale dolup taştı.
Hatta bir kısmı kaleye sığamaz oldu.
Beni Temim kabilesi, kale dışındakilerine acıyıp biraz erzak verdiler.
Bir kıs­mı kurtuldu.
Halid de gelip kale dışında bulduğu kimselerin boyunları­nı vurdu.
Ayrıca Cudi b. Rebia ile beraberindeki esirlerin de boyunları­nın vurulmasını, ancak Beni Kelb kabilesinden olan esirlerin ayrı tutul­malarını, onların boyunlarının vurulmamasını emretti.
Çünkü Asım b. Amr, Akra b. Habis ve Beni Temim, onlara eman vermişlerdi.
Halid, on­lara dedi ki: Ne oluyor sizlere?
islâm'ın hükmünü zayi edip cahiliyetin hük­münü mü muhafaza ediyorsunuz (ki bunlara eman veriyorsunuz)?
Asım b. Amr, Halid'e dedi ki: Bunların afiyet içinde yaşamalarını kıskanıyor ve bunları şeyta­na mı bırakıyorsun?
Sonra Halid, kale kapısının çevresinde dolaştı, uğraştı uğraştı, der­ken kapıyı söktü.
Kale içine girdi, oradaki savaşçıları öldürdü, çoluk ço­cuğu esir aldı.
Halid, o gün Cudi b. Rebia'nın kızını satın aldı.
O kız gü­zellikte şöhret bulmuştu.
Kendisi Dumetü'l-Cendel'de kaldı.
Akra'yı Enbar'a gönderdi.
Sonra da Halid, Hire'ye döndü.
Hireliler, onu eğilerek karşıladılar.
Âdeta secdeye kapandılar.
Onlardan birinin kendi arka­daşına şöyle dediğini işitti: "Halid bize uğradı, bu çok büyük bir sevinç günüdür."

Hasıd Ve Mudayyah Savaşları

Acemlerin başında Luzbeh adında bir komutan vardı.
Onu destekleyen Zeremher adında başka bir komutan da vardı, iki taraf, şiddetli bir şekilde savaştılar.
Müşrikler hezimete uğradılar.

Firaz Savaşı (Hicri 12 Zilkade)
(Son Irak seferi)

Firaz Muharebesi, Hz Halid bin Velid'in Mezopotamya Irak'ta Doğu Roma İmparatorluğu, Sasani İmparatorluğu ve Hıristiyan Araplar'a karşı yapdığı son muharebedir.
Hz Halid b. Velid, beraberindeki Müslümanlarla birlikte Şam, Irak ve Cezire sınırlarının kesiştiği Firaz'a gitti.
Halid, düşmana Fırat'ı geçmesi için bir müddet verdi.
Düşman Fırat'ı geçer geçmez Halid Müslüman güçlere harekete geçmeleri için buyruk verdi.
Pers ve Bizans birleşik kuvvetleri nehri arkalarında bırakmışlardı.
Şimşek gibi süratli hareket ederek müslümanlar nehir üstündeki köprüye saldırdılar ve onu işgal etmeyi başardılar.
Düşman bir kıskaç altında tutuldu.
Persler ve Bizanslı kuvetleri geri çekilerek ya dehşet ifadesi ile nehre atladılar ya da dağınıklıkla kendilerini sıkışıklıkla ölüme götürdüler.
Cenâbı Allah, Bizans topluluklarını hezimete uğrattı.
istikamet Suriye

Suriye Fetihleri

Hz Ebubekir Suriye'ye bir ordu göndermek istedi
İstişare kurulu : Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ali, Hz Abdurrahman b Avf, Hz Sad b Ebi Vakkas, Hz Said b Zeyd, Hz Ebu Ubeyde b Cerrah ve diğer meşhur Sahabiler..
Bütün sahabiler Hz Ebubekir'e sadakatlerini belirttiler ve fikirlerini beyan ettiler.
Hz Ebubekir (ra) Yemen halkını da cihada davet etti.
Hz Ebubekir (ra) Hz Halid b Said'i Teyma'ya yardımcı kuvvet gönderdi.
Hz Amr b As'ı Filistin'e gönderdi.
Hz Ebu Ubeyde b Cerrah'ı (ra) , Şurahbil b Hasene'yi (ra) ve Yezid b. Ebi Süfyan'ı da (ra) tayin etti
Şam bölgesinde olmak üzere;
Hz Ebu Ubeyde b Cerrah (ra) Cabiye'de
Şurahbil b Hasene (ra) Ürdün'de
Yezid b. Ebi Süfyan (ra) Belka'da
Hz Amr b As (ra) Arabe'de konakladı

Bizanslılar Heraklius'a durumu bildirdiler

Heraklius, Hz Amr b As üzerine 90.000 , Hz Ebu Ubeyde b Cerrah üzerine 60.000 asker sevketti.
Hz Ebubekir (ra) Hz Halid b Velid'e haber göndererek Şam' gitmesini emretti.
Hz Ebubekir (ra) islam ordusunun tek bir ordu olmasını birlikte hareket etmesini emretti.
Bir araya gelen islam ordusu Filistin'de Ecnadeyn de bulunan Hz Amr b As'ın yardımına gitmek için yola çıktı.
Bu arada Busra fetholundu.
Suriye'deki ilk fetih gerçekleşmiş oldu.

Ayrıntı

Şam'da vuku bulan ilk savaş, şöyle olmuştu:
Bizanslılar, Filistin'e bağlı Ariye denen yerde toplanmışlardı.
Ebu Ümame, bir birlik ile onla­rın üzerlerine gitmiş, onları öldürmüş, mallarını da ganimet olarak ele geçirmişti.
Onlardan büyük bir komutanı da öldürmüştü.
Bundan son­ra Mercü's-safra savaşı yapılmıştı ki bu savaşta Halid b. Said b. As'ın oğlu ile Müslümanlardan bir topluluk şehid edilmişlerdi.
Bizans asker­leri Gayra, Tenub, Beni Kelb, Selih (Süleyh?), Lahm, Cüzzam ve Gassan kabilelerinden birçok Hristiyan Arabı da aralarına katarak Halid b. Said'e karşı büyük bir askeri birlik teşkil ettiler.
Halid b. Said, onların üzerine yürüdü.
Yakınlarına varınca onun karşısındaki bu düşman birlik dağıldı.
Birçoğu İslâm'a girdi.
Halid b. Said de gerçekleşen bu fethi, Hz. Ebu Be­kir'e bildirdi, Hz. Ebu Bekir, ona ilerlemesini ve geri dönmemesini em­retti.
Ayrıca Velid b. Utbe ve İkrime b. Ebi Cehil refakatindeki bir askeri birliği de ona takviye kuvveti olarak gönderdi.
Bunun üzerine Halid b. Said yoluna devam etti.
Kudüs yakınlarına varınca Bizans komutanla­rından Mahan'la karşılaştı.
Askerlerini kırıp geçirdi.
Mahan kaçıp Şam'a sığındı.
Halid b. Said, onun peşine düştü.
Askerler Şam'a ulaş­mak için olanca gücüyle yürüyüşlerini hızlandırdılar.
Şam'a yaklaş­mak istediler.
Mercü's-safra'ya ulaştılar.
Orada Mahan'ın silahlı adam­ları yollarını kestiler.
Mahan savaştı, Halid b. Said kaçtı.
Zu'l-merve'ye giremedi.
Bizanslılar, Müslüman askerleri çembere aldılar.
Sadece sü­variler kaçıp kurtuldular, ikrime b. Ebi Cehil sebat etti.
Şam'ın yakınla­rına kadar geriledi ve orada kaçıp kendisine gelenlere yardımcı oldu.
Şurahbil b. Hasene de Irak'taki Halid b. Velid'in yanından kalkıp Ebu Bekir es-Sıddık'ın yanına vardı.
Ebu Bekir, onu ordusunun başına ko­mutan yapıp Şam'a gönderdi.
Halid b. Said Zu'l-merve'ye uğradığı za­man kendisiyle birlikte Zu'l-merve'ye kaçan arkadaşlarının çoğunu topladı.
Sonra bir grup insan, Hz. Ebu Bekir'in yanında toplandılar.
Hz. Ebu Bekir onların başına Muaviye b. Ebi Süfyan'ı komutan yaparak kardeşi Yezid b. Ebu Süfyan'a takviye olsun diye gönderdi.
O, Halid b. Said'e uğrayınca beraberindeki adamları Zu'l-merve'den alıp Şam'a gö­türdü.
Sonrada Halid b. Said'in Medine'ye girmesi için Muaviye, Hz. Ebu Bekir'den izin istedi.
Hz. Ebu Bekir ise: "Onun durumunu Hz. Ömer daha iyi bilir." dedi.

Yermük savaşı (özet)

Hâlid bin Velîd komutasındaki İslâm ordusunun Yermük’te Bizanslılarla yaptığı muhârebe.
Hazret-i Ebû Bekr, Hâlid bin Velîd’i Irak’ın fethiyle görevlendirdikten sonra, Şam ve civârı için de ayrı bir ordu hazırlığına başladı.
Hicretin 12. yılının sonlarına doğru Amr bin Âs, Yezid bin Ebî Süfyan, Ebû Ubeyde bin Cerrah ve Şurabbil bin Hasene gibi dört büyük komutan seçti.
Bizans İmparatoru Heraklius, İslâm ordusunun Şam’a yürüdüğünü haber alınca Humus’a gelerek savaş hazırlığına başladı.
İslâm ordularını dört komutanın idâre edeceğini öğrenince onlarla ayrı ayrı savaşacağını düşünerek memnun oldu.
Bizanslıların niyetini öğrenen İslâm komutanları aralarında mektupla istişâre ettiler.
Amr bin Âs “Ayrılıktan zaaf, birlikten kuvvet doğar.” prensibinden hareketle tek cephede savaşmalarının uygun olacağını belirtti.
Hazret-i Ebû Bekr, görüşün muvafık olduğunu belirtip savaş yeri olarak Yermük’ü seçmelerini istedi.
Hâlid bin Velîd’in emrindeki kuvvetlerle Yermük’te orduya katılmasından sonra İslâm askerinin sayısı 46.000’e ulaştı.
Bizans ordusu 240.000 idi.
Her komutan kendi birliğini değil, bütün İslâm ordusunu idâre etsin ve bu sıra ile olsun.
Bugün biriniz, yarın diğeriniz orduya komuta etsin.
İlk günü bana bırakın.” dedi.
Hâlid bin Velîd’in askerî dehâsını bilen komutanlar onun sözlerini severek kabul ettiler.
Hâlid bin Velîd, Birlikleri her biri biner kişiden mürekkep 38 kerdûsa (bölük) ayırdı.
Merkezi Ebû Ubeyde,
Sağ kanadı Amr bin Âs ve Şurahbil,
Sol kanadı da Yezid bin Ebî Süfyan komutasına verdi.
Ebû Süfyan bin Harb yaptığı konuşmalarla askerin moralini yükseltiyordu.
Hâlid bin Velîd “Savaşı çok olan değil, bilen kazanır.
Allahü teâlânın yardımı bize yeter.” diye cevap verdi.
Hâlid bin Velîd, birlikleriyle düşmanın tam kalbine hücum etti.
Vakusa Vâdisine doğru gerilemeye başlayan Bizans askerleri birbirlerini çiğneyerek derin hendeklere döküldüler.
Çok sayıda Bizanslı öldü.
Bizans karargahı Müslümanların eline geçti.
İslâm askerlerinden şehit olanların sayısı 3000 civarındaydı.
Bu savaşta İslâm kadınları da geri hizmetlerde cansiperâne çalıştılar.
Bizans ordusunun ağır yenilgisini haber alan imparator Heraklius, ikâmet ettiği Humus’tan uzaklaşırken; “Elvedâ sana Suriye, ebediyen elvedâ!” diyordu.
Gerçekten de bu savaşla birlikte Irak, Şam ve Suriye tamâmiyle Müslümanların eline geçmiş oldu.

Hazreti Ebubekir döneminde Hazreti Halid bin Velid fetihleri

Irak fetihleri

Zatü's-Selasil Zaferi (Zincirler muharebesi) Mîzar (Senî) Vak'ası (Hicri 12 Safer) Velce Olayı (Hicri 12 safer Ulleys Savaşı (Hicri 12 safer) Emgişya Fethi Hire'nin Fethi Enbar'ın Fethî Aynu't-Temr Vak'ası Dumetü'l-Cendel Savaşı Hasıd Ve Mudayyah Savaşları Firaz Savaşı (Hicri 12 Zilkade) - (Son Irak seferi)

Suriye Fetihleri ..  Yermük savaşı

Özetle : Arap yarımadasının hemen hemen her tarafında bazı kimseler irtidad etmişlerdi.

Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir, ordu ve komutanları irtidad hadiselerinin vuku bulduğu yerlerdeki mü'minlere yardıma olsunlar diye göndermişti.
Müslümanlar, nerede mürtedlerle karşılaştılarsa mutlaka mürtedleri mağlup ettiler.
Hamd ve minnet Allah'adır.
Mürtedlerden büyük bir kısmını öldürdüler.
Çok miktarda ganimetler ele geçirdiler.
Bu ganimetler sayesinde o bölgelerdeki Müslümanlar güçlendiler.
Ganimetlerin beşte birini, Hz. Ebu Bekir'e gönderdiler.
O da bu beşte birlik kısmı halka dağıttı.
Böylece onlar da güçlendiler ve kendileriyle savaşma niyetinde bulunan Acemlerle Rumlara karşı savaş hazırlığı yaptılar
Nihayet Arap yarımadasında Allah'a ve Rasûlüne itaat eden ve Necranlılarla onların statüsünde bulunan zimmilerden başka kimse kalmadı Hepsi sürüldü ya da öldürüldü.
Allah'a hamd olsun.
Mürtedlerle yapılan bu savaşların büyük bir kısmı, hicri onbirinci sene sonlarında ve onikinci sene başlarında yapılmıştı.

 

Hicri 13. yıl

Halifemizin Vefatı (Miladi. 23 Ağustos 634 / Hicri. Cemâziyelâhir 13)
Hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kısa bir müddet sürmesine rağmen Hz. Ebû Bekir (ra) zamanında İslâm devleti büyük bir gelişme göstermiştir.
Hz. Ebû Bekir (ra) Hicrî 13. yılda Cemâziyelâhir ayının başında hicretten sonra Medine'de yakalandığı hastalığının ortaya çıkması üzerine yatağa düşünce yerine Ömer (ra)'in namaz kıldırmasını istedi.
Ashâbla istişâre ederek Hz. Ömer (ra)'i halifeliğe uygun gördüğünü söyledi.
Hz. Ömer (ra)'in sert ve kaba oluşu gibi bazı itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahitnamesini Hz. Osman (ra)'a yazdırdı.
Ebû Bekir (ra) de, çok sevdiği Rasûlullah (s.a.s.) gibi altmış üç yaşında vefât etti.
Vasiyeti gereği Rasûlullah (s.a.s.)'ın yanına omuz hizasında olarak defnedildi.

Son Sözleri

Son sözleri şu âyet-i kerîmedeki niyâz olmuştu: “… (Allâh’ım!) Canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihler zümresine ilhâk eyle!” (Yûsuf, 101) Kaynaklarda onun, “Ben ancak Rasûlullah’a tâbiyim, birtakım esaslar koyucu değilim” diye kararlarında çok titiz davrandığı zikredilir (Taberî, IV, 1845; Ibn Sa’d, III, 183).

Bir meseleyi hallederken önce Kur’ân’a bakar, bulamazsa Sünnet’te araştırır, orda da bulamazsa ashâbla istişâre eder ve içtihad ederdi.
Ganimetin bölüşümü meselesinde Muhâcir-Ensâr eşitligi’nin ihtilâfa yol açmasında Ömer’in Muhâcirlere daha çok pay verilmesini savunmasına rağmen ganimeti eşit olarak bölüştürmüştür.
O sebeple hilâfetinde huzursuzluk çıkmadı.
Rasûlullah ve kendisi, bir mecliste bir anda verilen üç talâkı bir talâk saymışlar, bu daha sonra-birçok “maslahat geregi” diye yapılan değişiklik gibi- üç talâk sayılmıştır.
Yani Ebû Bekir, Rasûlullah’ın tüm uygulamalarını aynen tatbik etmek istemiş; bazen -kalpleri İslâm’a ısındırmak istenenlere toprak vermesi gibi- maslahat geregi veya zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesini söyleyen ashâbına uymuştur.

Hadis rivâyeti

Hz. Ebû Bekir, Mukillîn denilen çok az hadis rivâyet eden ashâbdan sayılır.
O, yanılıp da yanlış birşey söylerim korkusuyla yalnızca yüz kırk iki hadis rivâyet etmiş veya ondan bize bu kadar hadis rivâyeti nakledilmiştir.
Hutbe ve ögütlerinden bazıları şöyledir:
* Rasûlullah vahy ile korunuyordu.

Benim ise beni yalnız bırakmayan bir şeytanım vardır…
* Hayır işlerinde acele edin, çünkü arkanızdan acele gelen eceliniz var…
* Allah için söylenmeyen bir sözde hayır yoktur…
* Herhangi bir yericinin yermesinden korktuğu için hakkı söylemekten çekinen kimsede hayır yoktur…
* Amelin sırrı sabırdır…
* Hiç kimseye imandan sonra sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir…
* Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz

Değerlendirme Hz. Ebubekir, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra dağılma tehlikesi geçiren İslamiyet’i toplamış
· Devlet otoritesini yeniden sağlamış
· Kur’an’ı kitap haline getirmiş
. İslamiyet’in ilk kez Arap yarımadası dışında Suriye, Filistin ve Irak’ta yayılmasını sağlamıştır.

(Sasani İmparatorluğu'ndan Irak'ın alınması Bizans İmparatorluğu ile Suriye için savaşlar)
İslâm'ı, kabileciliğe üstün ve etkili hale getirdi..
Dönemin iki büyük imparatorluğu olan Bizans ve İran'a karşı İslâm ordularının ilk askeri harekatını organize etti.

 





 
Bismillahirrahmanirrahim
 
HİCRİ 1.YIL 
Peygamberimiz'in (sav) Mescidinin Yapılışı
Ezan
 Hz. Hamza'nın (ra) Sîfü'l-Bahr'e Gönderilişi
Ubeyde b. Hâris'in (ra) Râbığ'a Gönderilişi
Sa'd b. Ebi Vakkas'ın Harrar'a Gönderilişi

 HİCRİ 2.YIL
 Cihat Emri / İzni 
 Ebvâ (Veddan) Gazâsı
 Buvat Gazâsı 
 Sefvan Gazâsı 
  Zü'l-Uşeyre Gazâsı 
 Nahle Seferi 
 Kıblenin Kâbe'ye Çevrilişi
  Ramazan Orucunun Farz Kılınışı 
  Teravih Namazı
   Bedir Savaşı 
  Sevık Gazası
  Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları Zekat Farizası
 

HİCRİ 3.YIL
Karkaratü'l Küdr Gazası
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesi,
Gatafan Gazası
Ebu Râfi'in öldürülüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Buhran Gazası
Karde Seferi
Hz Hasan'ın (ra) doğumu
Uhud Savaşı

HİCRİ 4.YIL
Katan Seferi
Abdullah b. Üneys (ra) Seriyyesi
Reci Seferi
Bi'r-i Mauna olayı
Amr b. Ümeyye Seriyyesi
Beni Nadir yahudileri Medine'den Sürüldü
İçki Haram Kılındı
Hz Ali 'nin (ra) annesi Fatıma hatun vefat etti
Hz. Zeyneb'in Vefatı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Torunu ve Hz. Osman'ın Oğlu Abdullah'ın Vefatı
Ebu Seleme Abdullah b Abdulesed (ra) vefat eti
Hz Hüseyin Doğdu
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Ümmü Seleme ile Evlenişi
Bedru'l Mev'id Gazvesi
 
HİCRİ 5.YIL
Zatürrika Gazvesi
Dümetü'l Cendel Gazvesi
Müzeyneler Müslüman oluyor
Beni Mustalık Gazası (Müreysi’ Savaşı)
Rasulullah (sav)'ın Cüveyriye binti Haris ile evlenmesi
Hz. Aişe ve İfk (İftira) olayı
Peygamberimiz'in (sav) ,Hz Zeyneb b.Cahş ile evliliği
HENDEK SAVAŞI
Beni Kurayza Gazası

HİCRİ 6.YIL
Kurata seferi
Beni Lihyan seferi
Gabe gazası
Gamre seferi
Zülkasse  seferi
Cemum seferi
Iys seferi
Tarf seferi
Dümetül Cendel seferi
Fedek seferi
Beni Fezare seferi
Ükl ve Üraniler
 Hudeybiye Antlaşması

HİCRİ 7.YIL
Peygamber (sav) elçileri
Hayberin fethi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Safiyye ile Evlenişi
Fedek Yahudileriyle Anlaşma Yapılması
Vâdi'l-kurâ Gazası
Hısma Seferi
Teymâ seferi
Benî Fezâre Seferi
Türebe Seferi
Hz. Ebu Bekr'in Necd seferi
Benî Mürre Seferi
Meyfaa seferi
Cinab Seferi
UMRETÜ'L-KAZA
 
HİCRİ 8.YIL
Peygamberimiz Aleyhisselam'ın Kızı Hz. Zeyneb'in Vefatı
Mute Gazası
Mekke'nin Fethi
Huneyn Savaşı
Taif Kuşatması
Halid b. Velid ile Osman b. Talha'nın Müslüman Oluşu

 HİCRİ 9.YIL
Müslüman Kabilelere Valiler ve Zekat Tahsil Memurları Gönderilişi
Medine'ye Gelen Benî Temim Heyeti
Hâris b. Dırâr el-Huzâî'nin Medine'ye Gelişi, Müslüman Oluşu ve Benî Mustalıkların da Müslüman Olmalarını Sağlayışı
Benî Esed b. Huzeymelerin Müslüman Oluşu
Urve b. Mes'ud'un Müslüman Olup Taiflileri Müslümanlığa Davet Edişi ve Şehit Edilişi
Benî Uzre Heyetinin Medine'ye Gelmeleri ve Müslüman Olmaları
Kutbe b. Âmir'in Has'amlara Gönderilişi
Abdullah b. Avsece'nin Hârise b. Amr b. Kurayt Oğullarına Gönderilişi ;
Dahhâk b. Süfyan'ın Kurataları Te'dibe Gönderilişi
Beliyy Heyetinin Medine'ye Gelişi ve Müslüman Oluşu
Habeş Necaşî'si Ashama'nın Vefat Edişi ve Kendisi İçin Gıyâbî Olarak Medine'de Cenaze Namazı Kılınışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Zevcelerinden 1 ay inzivaya çekilişi
Tebük Seferi
Hz. Ümmü Külsûm'un Vefatı
Himyer Krallarının Müslüman Oluşu
Sakîflerin Müslüman Oluşu
İslamiyet Arabistanda yayılıyor
Baş Münafık Abdullah b Übeyy b Selül'ün Ölüşü
9.Yıl Haccı

HİCRİ 10.YIL
Hz. İbrahim'in Vefatı
Veda Haccı

HİCRİ 11. Yıl
Usame b. Zeyd (ra)'in Suriye Seferi
Peygamberimiz Aleyhisselamın vefatı

 

Peygamberimiz Aleyhisselamın İlk Cuma Hutbeleri

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu Cuma günü, ayakta durarak ardarda irad ettiği hutbelerinde, Allah'a lâyık olduğu veçhile hamd ve sena­da bulunduktan sonra, şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Kendiniz için, önden ahiret azığı olacak şeyler gönderiniz. Elbette, bilirsiniz ki; her biriniz ölecek ve davarını çobansız bırakacaktır! Sonra Rabbi ona tercümansız, perdedarsız olarak: 'Sana Resûlüm gelip emirlerimi tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, ihsanda bulundum. Sen kendin için [âhiret azığı olarak] ne gönderdin? buyuracak. O da, sağına soluna bakacak, hiçbir şey göremeyecek! Sonra önüne bakacak. Önünde de cehennemden başka birşey göremeyecek! Öyle ise yarım hurma ile de olsa cehennemden kendisini korumaya gücü yeten kimse, hemen o hayır işlesin! Onu bulamayan da, güzel bir sözle kendisini korumaya çalışsın. Çünkü bir iyiliğe on mislinden yedi yüz misline kadar sevab verilir! Selam ve Allah'ın rahmet ve bereketleri üzerinize olsun!" "Allah'a hamd olsun! Allah'a hamd eder ve O'ndan yardım dilerim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerinden, Allah'a sığınırız. Allah'ın doğru yola ilettiğini hiç kimse saptıramaz! Saptırdığını da hiç kimse doğru yola iletemez! Şehadet ederim ki: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur! O, birdir; O'nun şerîki yoktur! Sözlerin en güzeli, Yüce Allah'ın Kitabıdır. Allah kimin kalbini Kur'ân'la süsler ve onu küfürden sonra İslâmiyete girdirir, o da Kur'ân'ı insanların sözlerine tercih ederse, işte o kimse felah bulmuş, kurtulmuştur. Doğrusu, Kitabullah sözlerin en güzeli, en belâgatlısıdır. Allah'ın sevdiğini seviniz! Allah'ı candan gönülden seviniz! Allah'ın kelamından, zikrinden usanmayınız! Allah'ın kelamından, kalbinize kasvet ve darlık gelmesin! Çünkü, Allah'ın kelamı, herşeyin üstününü ayırıp seçer, amellerin hayırlısını, kulların seçkinlerini, kıssaların iyisini zikreder. Helal ve haram olan herşeyi beyan eyler. Artık Allah'a ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O'ndan gereği gibi sakınınız. Dilinizle söylediğiniz güzel sözlerinizle Allah'ı tasdik ve ikrar ediniz. Allah'ın ihsan ettiği rahmetle aranızda sevişiniz. Muhakkak biliniz ki: Allah, ahdinin bozulmasına gazab eder. Selam olsun sizlere!"[3] Peygamberimiz Aleyhisselamın Beni Salim mescidinde Cuma günü irad buyurduğu hutbe olmak üzere, Saîd b. Abdurrahman el-Cumahî'den nakledilen hutbede de şöyle buyurulmustur: "Hamd, Allah'a mahsustur. Ben, O'na hamd eder, O'ndan yardım, yarlıganmak ve hidayet dilerim. O'na iman ederim, inanmazlık etmem. İnanmazlık edenlere de düşmanlık ederim. Ben Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, O'nun bir olduğuna, şerîki ve nazîri olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederim. Allah, onu peygamberlerin gelmesinin kesildiği, ilmin azaldığı, insanların sapkınlığa düştüğü, zamanın kesintiye uğradığı, Kıyametin kopma ve âlemin sona erme zamanının yaklaştığı bir sırada, tam bir hidayet, tam bir nur, tam bir öğüt olan Kur'ân'la göndermiştir. Allah'a ve Resûlüne boyun eğen, muhakkak doğru yolu bulmuştur. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen de, azgınlık ve taşkınlığa, sapkınlıktan sapkınlığa düşmüştür. Size Allah'tan korunmayı tavsiye ederim. Zaten bir Müslümanın bir Müslümana en hayırlı tavsiyesi de, onu ahirete isteklendirmesi, ona Allah'tan korunmayı emretmesidir. Allah'ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız! Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur. Rabbinden korkarak, ürpererek ibadet eden kimse için, Allah'tan korunmak, istediğiniz ahiret mut­luluğu için en güvenilir bir yardımdır. Kim gizli ve açık her işinde Allah'ın hoşnutluğunu gözeterek Allah'la arasını düzeltirse, dünyada onun adı hayırla anılır. Öldükten sonra da, bu, kendisinden önce göndermiş olduğu hayra muhtaç bulunduğu bir zamanda kendisine azık olur. Bunun dışındaki işlerden uzak uzak kaçmayı, onlarla kendi arasında uzun mesafeler olmasını ister. Allah, azabından sizi korkutur. Allah, kulları hakkında çok esirgeyici ve merhametlidir. Sözünü doğrulayan, va'dini yerine getiren Allah'a andolsun ki; bundan cayma yoktur! Çünkü, Yüce Allah 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ben, kullara zulümkâr da değilim' [Kâf: 29] buyuruyor. Şimdiki ve gelecekteki işlerinizde gizli ve açık yaptıklarınızdan dolayı Allah'tan korununuz! Kim Allah'tan korunursa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de büyütür. Allah'tan korunan büyük bir kurtuluşa ermiştir. Allah'tan korunmak, insanı Allah'ın azab ve gazabından korur. Allah'tan korunmak, yüzleri ağartır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi yükseltir. Nasibinizi alınız! Allah katında ifrartlı olan hareketlerde bulunmayınız. Allah doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size Kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir. Allah'ın size ihsan ettiği gibi, siz de ihsanda bulununuz. Allah'ın düşmanlarına düşman olunuz. O'nun yolunda, gereği gibi cihad ediniz! Sizi O seçip Müslümanlar diye adlandırdı ki, helak olan açık delillerle helak olsun, sağ kalan da açık delillerle sağ kalsın. Allah'tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah'ı anmayı çoğaltınız. Bu günden sonrası için çalışınız. Kim Allah'la arasını düzeltirse, Allah da onun insanlarla arasını düzeltir. Çünkü Allah insanlar üzerinde hükmünü yürütür. İnsanlar ise Allah üzerinde hükümlerini yürütemezler. Allah insanlar üzerinde tasarruf eder. İnsanlar ise Allah üzerinde tasarruf edemezler. Allah en büyüktür. Büyük olan Allahtan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.


 
 HİCRİ AYLAR
Muharrem 
Safer
Rebiülevvel
Rebiülahir
Cemaziyelevvel
Cemaziyelahir 
Recep
Şaban
Ramazan
Şevval
Zilkade 
Zilhicce
 
Facebook beğen
 
 
13 ziyaretçi (20 klik)
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol